Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Aries' Blog

  • başlık
    37
  • yorum
    140
  • görüntü
    52.808

Bir varmış bir yokmuş


Geçenlerde bir gece sahilde bir cafede birkaç arkadaşımla veoğlumla nargile içip sohbete daldık.Gece bizi eskilere götürdü hemde çokeskilere, analarımızın ninelerimizin bizleri uyutmak için anlattıkları masallara…

 

Hala dün gibi aklımda oduncunun çocuğunu ormanda kavakağacının üstünde unutup akşam evine dönmesi,annesinin çorabını giyip çocuğunualmak için evden fırlaması ,gece rüzgarın sesiyle kavak yapraklarının

 

 

 

tak tak kavaacık

 

beni burada bırakıp giden babaacık :(

 

 

Konuyu dağıtmayayım ne diyordum,bizim çocukluk zamanımızda televizyon yoktu ne zaman serpilmeye başladık o zaman yayın başladı.bizgeceleri radyo dinler piyesleri hayal ederdik.

 

Bizi öğlen uyutmak için kesin masal anlatılırdı,hayalgücümüz tam gaz çalışırdı anlayacağınız.Masallada kalmaz Tekerlemelerimiz Bilmecelerimiz vardı..:cat:

 

Rahmetli ninem hemen hemen her öğlen bizi uyutmadan önce pastiç oynayalım derdi(partra ,iskambil oyunu).Sonra başlardı masala,bizce amaç uyumak değil hayal aleminde masalda yaşamak..:sleeping:

 

Sonraları okumayı öğrendik masal kitapları ,romanlar, Pamuk Prenses,Sindrella,Alice Harikalar Diyarında ve daha bir çoğu..birgün babam Pinokyo romanını almıştı ve bir solukta okuduğumu hatırlıyorum.

 

Masal kitaplarımı bir mücevher gibi özenle saklardım..aynıkitabı kaç kere okuduğumu hatırlamıyorum, okumaya doyamıyordum ,Hansel ile Gratel' in çakıl taşları bile çok güzeldi..:thumbsup:

 

Sonra yazlık sinemalarda masalları seyrettik (ama hiç hayalimizdeki kadar güzel değildi). Her masalın filmi çekilmiş hepsini görmüş hiç tad alamamıştım..Birde Kibritçi Kız'ı okurken ağladığımı hatırlıyorum..:crying:

 

Bizim çocukluğumuz çok güzelmiş,hayallerimiz daha güzel..

 

Soluk almadan okuduğum Pinokyo tam bir fiyaskoydu filminde..Oysa ne kadar etkisinde kalmıştım okurken..

 

Yeni nesil çocukları hayal kurmayı bilemiyorlar çünkü Görsel Medya buna izin vermiyor..

 

Masal anlatmakta tarihe karışıyor artık..Çocuklar hayalkurma hazinesinden yoksun büyüyorlar..

 

 

5 Yorum


Önerilen Yorumlar

Misafir birce

Gönderi tarihi:

Karda kışta kapaldükkan önünde ne işin var senin ?

 

Kibrit, cengel iğnesi satıyorum.. dedi kücük kiz. Bir kac kutu kibrit alsana benden!

 

Öğretmeniyice şaşırdı:

 

Kibrit,cengel iğne satmanın tam havası ! Üstelik gecenin bu saatinde!

 

Eğilip, yakından yüzünü görmeye calıştı

 

Kim salıverdi seni sokağa ?

 

Hiç kimse

 

.

 

.

Temizliğe tırnaklardan başlasak mı güzelim, ne dersin ?

 

Kirli, uzun tırnakların icleri kapakaraydı gercekten. Coraplar cıktığı zaman, ayak tırnaklarının da aynı durumda oldukları görüldü. Hatta, baş parmakla yandaki parmakların tırnakları fazla uzunluktan bükülmüş, et üzerine kıvrılmıştı.

 

Vah anam. Vahvah.. diye yazıklandı ögretmenin anasi. Nasıl şey bu böyle ? Sana hic mi bakan olmadı ?

 

Bir süre aradiğı tırnak makasini sonunda bulmustu. Buna pek sevinmişe benziyordu.

 

Uzat bakayım bana elini. Ilkin su elini , cici elini, sağ elini..

 

Biraz cekinerekelini uzattıktan sonra, öğretmenin anasının yüzünü yakından süzen kücük satıcı kız, pattadak dile gelip:

 

Güzel kocakarısınsen ! demez mi ? :)

 

Afalladı, şasırdı,ne diyeceğini bilemedi kadıncağız. Gülmek istedi, gülemedi. Catınmaya kalkıştı, beceremedi. Bambaşka bir kızdı bu kız. Yaşıtlarına benzetemezdi, onlarla aynı torbaya koyamazdin.

 

Hem cok bilmişti, hem de çok saf. Ancak surası kesin ki, eğitimin e sinden bile habersizdi. Gene şurası kesin ki, içinden gecenleri olduğu gibi söyleyecek denli dobra dobra, acık sözlü acık yürekliydi.

 

 

Gururlu Peri - Mehmet Seyda...acba diyorum aynı hikayemi, aklıma geldi, dolabımı actım ve kitabı buldum, yıllar öncesi okumuşdum aynen yıllar öncende kalmiş olduğu gibi çocukluğumuz :)

 

 

 

 

Masal anlatmakta tarihe karışıyor artık..Çocuklar hayalkurmahazinesinden yoksun büyüyorlar..

 

 

 

malesef evet diyor ve size katılmaktayım sayın Aries, yazınız çok hosuma gitti ve sanki bir an için dahi olsa geçmişi az da olsa hatırlatı, bundan dolyı teşekkür ederim...

 

 

Not: Bu kibrit satan kızın aslın da bi cümlesi yer alıyor du roman da, asıl orasını aradım fakat bulamadım.

 

Her bir kibriti yaktığın da birşey oluyor, diyor du... kendisi

 

ve o yüzden sonuna kadar bekliyor, söndürmüyordu hicbir zaman kendi yakmış oldugu kibriti, taki kendiliğinden sönene kadar.

 

 

Saygılar

Aries

Gönderi tarihi:

Aklımda kaldığı kadarıyla her kibriti yakışında kendini sıcacık rahat ev ortamında görüyordu sanırım..her kibritte ayrı bir rahatlık ve güzellik yaşıyordu..taa ki kibritler bitene kadar sonrada ölmüştü..ama çok ağladığımı bugünkü gibi hatırlıyorum..

 

Yorumun için teşekkürler birce kardeşim..:clover:

 

 

Misafir birce

Gönderi tarihi:

Aklımda kaldığı kadarıyla her kibriti yakışında kendini sıcacık rahat ev ortamında görüyordu sanırım..her kibritte ayrı bir rahatlık ve güzellik yaşıyordu..taa ki kibritler bitene kadar sonrada ölmüştü..ama çok ağladığımı bugünkü gibi hatırlıyorum..

 

Yorumun için teşekkürler birce kardeşim..:clover:

 

 

 

Evet aynen öyledi hatırladım şimdi..

fakat sanırım iki roman var benzer olan, başka bir anlam veremiyorum çünkü

 

Aslında yapılmaması gereken, romanın sonlarını okumak, ama şimdi son birkac sayfasını okudum.

Bir tehlike geciriyor.. oralarini anlatmayim şimdi :) fakat Niyazi diye bir çocuk tarafından kurtuluyor.

Elimdeki roman da Peri kızı, yani kibrit satan kız, yaşıyor.

 

Kendisini her kibrit yakışında rahat ev ortamında gören kibritci kız, tahminimce benzer ama başka bir roman da idi, onuda hatırlıyorum çünkü..

 

Sizden ricam, sizin elinizdeki olan romanın yazarı kimdi bi bakarmısınız lütfen, merak ettim.. :clover:

Misafir birce

Gönderi tarihi:

Buldum sonun da :) sizinkisi Hans Christian Anderson'un, sonradan da benzerini sanırım Türk yazar olan Mehmet Seyda yazdı.

 

Her ikisi de cok güzel masalın benimkisi yanlız biraz uzunca 174 Sayfa, hele kapağı..altın saclı dalga dalga, masmavi gözleri var :) ... fakat hüzün dolu

 

şimdi artık uyuyabilirim bulamasaydım rahat etmiyecektim..

 

Geceyi bir masal ile kapatalım nasıl olur :)

 

 

Kibritçi Kız

 

Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.

 

Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı. Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çocuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.

 

Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti. Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu. Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kâse sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık, incecik sesiyle "Kibrit var, kibrit" diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu...

 

 

 

Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı. Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti ama çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.

 

Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu. Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.

 

Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. İçi de ısınmıştı. Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.

 

Isınmış, terlemeye bile başlamıştı... Derken kibrit sönüverdi. Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı. Bir kibrit daha yaktı. Bu sırada soğuk bir rüzgâr esti. Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. Öbür elini aleve siper etti. Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. İçeride geniş bir oda vardı. Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Kızcağızın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. Ağzı sulandı. Elini oraya doğru uzattı. Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. Kızcağız çöpü yere atıverdi. Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.

 

Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı: Bir yaz gecesi... Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor... Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.

 

Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. Kızcağız: 'işte, biri daha öldü' diye mırıldandı. Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş... Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. İşte ninesi geliyordu. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu... Geldi, geldi...Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü...

 

Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.

 

- Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler... Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.

Aries

Gönderi tarihi:

Aynen öyle birce..Benim okuduğum Hans Christian Anderson'un yazdığıydı..

 

Anımsatman içinde ayrıca teşekkür ederim..:clover:

 

Not:Kafana taktığın şeyi bulmadan rahat edemiyorsun,aynı ben gibi :)

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.