Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Senyour's Blog

  • başlık
    61
  • yorum
    32
  • görüntü
    103.418

İçimizden Birileri: 'Beyaz Türkler'


Sosyologlar, toplumdaki farklı eğitim-kültür ve sosyo-ekonomik tabakaları çeşitli model ve kavramlar yardımıyla açıklamaktadırlar. Türk toplumunun analizinde kullanılan "Beyaz, Siyah ve Gri Türkler" metaforu, sosyolog Nilüfer Göle ve Orhan Türkdoğan tarafından sıkça kullanılır.

 

"Siyah Türkler" ifadesiyle, eğitim seviyesi en fazla liseye karşılık gelen, kültür seviyesi düşük, ekonomik gücü olmayan, inanç ve geleneklerine bağlı, ortalama Anadolu çoğunluğuyla, köylü, hizmetli ve işçiler tarif edilir.

 

"Beyaz Türkler" kavramıyla, eğitim-kültür seviyesi yüksek, genellikle yurt dışında eğitim görmüş, ekonomik gücü fazla, inanç ve gelenekleriyle büyük ölçüde bağını koparmış, tarihî mirasını önemsemeyen ve toplumda ağırlıklı olarak yönetici, sanayici, iş adamı gibi gücü elinde tutan tabakalar anlatılır. Bu kavram çoğu durumda elit azınlığa karşılık gelir.

 

"Gri Türkler" tabiriyle ise, "Siyah Türkler"i temsil eden tabakadan çıkarak, ya ekonomik olarak güçlenmiş veya eğitim seviyesi yükselmiş ve bu şekilde toplumda yönetici-eğitici-işveren tabakalarında yer edinmiş; ama inanç, tarih ve geleneklerinden kopmamış, dolayısıyla beyazlaşamamış kesim kastedilir.

 

Türk toplumuna yukarıdaki perspektiften bakan sosyolog Nilüfer Göle, "Beyaz Türkler" kavramıyla, kendilerini Türkiye'nin "ilericileri" olarak gören bürokrasiyi ve entelektüelleri kastetmektedir. Beyaz Türklerin genç kuşakları ise, çoğu kolejlerde, hatta daha sonra yurtdışında okumuş, 1980 sonrası ortamda büyüyerek "köşe dönme" kültürünü benimsemiş, iyi mesleklere, Batılı hayat standartlarına kavuşmuştur. Metropollerde, özellikle İstanbul'da, yüksek plazalar, büyük şirketler ve lüks siteler onların dünyasını oluşturur. Yani onlar, Türkiye'deki ortalama hayat standardının bir hayli üstünde, âdeta küçük Asya'da New York'u, Londra'yı veya Paris'i yaşıyorlar.

 

Beyaz Türklerin hayatındaki en büyük değerini aslında tek bir kelimeyle özetlemek mümkün: Tüketim...

 

Hayatları daha fazla ve daha kaliteli tüketim üzerine kurulu; iyi kazanç sağlayan işlerde çalışmak ve böylece daha iyi evlere, arabalara, giysilere kavuşmak... Gezmenin, eğlenmenin ve belki de gösterişin doruklarına çıkmak... Hep daha fazla tüketmek ve bu tüketimi de, bol "marka"lı bir hayat tarzı içinde, eşe-dosta duyurmak, böylece kendilerince hayatı, sürekli bir tüketme, tad alma ve eğlenmeden ibaret görmek… Bu renkli hayat Beyaz Türkler tarafından yaşanırken, medya yoluyla da "Öteki Türkiye"ye daha da cazip hâle getirilerek, süslenip seyrettiriliyor. Bu Öteki Türkiye'nin "televole kültürü" içinde yanıp tutuşan kısmı da, Beyaz Türkler gibi olmak, onlar gibi tüketebilmek için can atıyor.

 

Acaba bu renkli hayat, Beyaz Türkleri mutlu edebiliyor mu?

 

Anlamsızlık ve mutsuzluk krizi

Kuşkusuz her ferdin mutluluğa yüklediği mânâ birbirinden farklıdır. Ancak Beyaz Türklerin çoğunda garip bir anlamsızlık ve mutsuzluk sendromu olduğunu gösteren ve "içeriden gelen" sesler var. Bu sendrom medyada şu ifadelerle tarif edilmektedir: "Sanıldığından daha çoklar. Gitgide çoğalıyorlar. Etraftalar. Hayatı panzehirsiz kaldıramıyorlar. Sipram, Prozac, Xanax, Lustral ve benzerleri olmadan devam edemiyorlar. Anti-depresansız çekilmeyen bir hayat bu; panzehiri alınmazsa öldüren...

 

Yirmilerin sonunda, otuzların başındalar. Hepsi "başarılı" çocuklar. İyi okullarda okumuş, iyi işlere girmiş insanlar. Hayatlarında ters giden pek bir şey yok; ama yine de mutlu değiller... İlâçsız üstesinden gelinemeyen, hattâ sebebi bile pek anlaşılamayan bir mutsuzluk dalgası var etrafta; marka giysiler üzerlerini örtüyor."

 

Bir başka deyişle, Beyaz Türklerin pek çoğunun psikolojisi, reklamlarda veya magazin basınında gösterildiği gibi iç açıcı değil.

 

Acaba neden?

Aslında mesele, sadece Beyaz Türklerle değil, onların coşkuyla benimsediği bütün bir "modernite" ve "modernizm" felsefesiyle ilgili. Var olma gayelerini daha fazla paraya, kariyere, statüye, cinselliğe ve eğlenceye ulaşmak olarak belirleyen bu insanların çoğunda, yaygın bir mutsuzluk, bir depresyon hali var.

 

Bu da en tipik şekliyle, magazin basınının sanatçı olarak lanse ettiği insanların hayatında görülüyor.

 

1999'da çevrilen ve dünyada yankı uyandıran Dövüş Kulübü (Fight Club) filmi, bu durumun çarpıcı örneklerinden biriydi. Filmde, iyi bir ev ve iş sahibi olan genç bir adamın, bunlarla bir türlü mutlu olamayışı ve sonunda kendi benliğinden ikinci bir karakter çıkararak bir tür "çete" kurması anlatılıyordu. Filmin "filozof" aktörü Tyler Durden (Brad Pitt), çete elemanlarına şöyle sesleniyordu:

"Reklamlar bizi arabaların ve giysilerin peşine düşürdü; ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alabilmek için nefret ettiğimiz işlerde çalışıyoruz.

 

Biz tarihin üvey evlâtlarıyız. Hayatta ne hedefimiz var, ne yerimiz. Biz ne bir büyük savaş yaşıyoruz, ne de büyük buhran. Bizim savaşımız ruh dünyamızda; bizim büyük buhranımız, kendi hayatlarımız.

 

Televizyonla büyütüldük ve bir gün hepimizin milyonerler, film yıldızları veya rock starları olacağına inandırıldık. Ama olmayacağız ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz ve feci şekilde âsâbımız bozulmuş durumda..."

 

Beyaz Türklerin çoğu "bu âsâbı bozulmuşluk" durumunu ya yaşıyorlar veya yaşamamak için kafalarını kuma biraz daha gömüyor, takviye olarak da anti-depresif "Prozac" alıyorlar. Daha önce denenmemiş her yeni tüketim onlara yeni bir kurtuluş vaad ediyor. Bir üst model arabayı, bir öncekinden daha "çılgın" bir eğlenceyi hedeflemenin beden boyutunda bir tatmin duygusu var elbette. Ama mânevî boyutu olmadığı için, o hedefe ulaşıldığında ise, bu tatmin hissi hemen ortadan kalkıyor. Kendisine varılınca yok olan çöl serapları gibi, modern hayatın mutluluk paketleri de açılınca mânâsını yitiriyor. İngiltere Başhahamı Jonathan Sacks, bu konuda şu yorumu yapar: "Bize yeni moda blue jeani, şu saati veya bu arabayı almakla elde edeceğimiz vaad edilen mutluluk, az sonra yeni bir ürün tarafından yok edilmekte ve ancak yeni ürünü almakla yeniden mutlu olacağımız söylenmektedir. Tüketim toplumu, arzuları uyandırma, tatmin etme ve sonra yeniden uyandırmadan oluşan sonuçsuz bir süreci izler. Bu durum nihaî huzura giden bir çabadan ziyade, bir tür bağımlılıktır." 1

 

İnsanı neler kurtarmaz?

İlk tespit, tüketimin insanı mutlu etmeyeceğidir. Reklamlarda binlerce defa gördüğümüz, şu marka araba, mobilya, parfüm kullandığı veya bu marka gazozu içtiği için mutlu olan insan tasvirleri, tek kelimeyle aldatmacadır.

 

Hayattaki hiçbir maddî kazanç, hiçbir statü yükselmesi "kurtuluş" olamamaktadır. Bunlar beraberinde yeni sıkıntılar, yükler ve bir de "bütün bunları kaybetme korkusu" getirmektedir modern insana...

 

Peki acaba bu gibi maddî şeyler değilse, aşk mıdır insanı mutlu edecek şey? Günümüzde pek çok genç, özellikle de genç kız, bu inançtadır ve "gerçek aşk"ı bulup beyaz atlı prensiyle mutluluğa yürüme hevesindedir.

 

Oysa bu heves de modern eğlence endüstrisi tarafından insanlara çizilen toz pembe bir senaryodan kaynaklanır ve gerçeğe uymaz. Dikkat ederseniz, romantik filmlerin çoğu, çiftlerin türlü bâdireleri atlatıp evlenmeleriyle sona erer. Muhteşem bir düğün sahnesinde etrafa gülücükler dağıtılır. Hayatın mânâsını o törende bulmuş gibidirler. Ancak gerçekte birkaç ay sonra aşkın büyüsü sönecek, eşler bir diğerinin olumsuz yönlerini görmeye başlayacak ve evlilik, hayatın rutin ve çekilmez bir parçası hâline gelecektir. Duruma göre belki iyi bir rutin olabilir, ama bir "kurtuluş" değildir bu.

 

Bir zamanlar 68 kuşağını motive etmiş olan ideolojik temelli entelektüel çabalar da, paradan veya "aşk"tan biraz daha doyurucu olabilseler bile, yeterli değildir. Jonathan Sacks şu tespitlerde bulunur: "Aydınlanma sonrası sistemler -bilim, ekonomi veya siyasi ideolojiler- ilk başta ortaya koydukları kuşatıcı iddialarından geri çekilmek durumunda kalmışlardır. Bilim târife; ekonomi münasebete, siyaset ise yönetime dayanır. Bize neyi ve nasıl sorularının cevabını verebilirler, ama "neden" sorusunun cevabını veremezler." 2

Çünkü sorunun cevabı daha derinlerdedir.

 

Sınırsızlığa özlem

Beyaz Türklerin ve genel olarak modern insanın yaşadığı kriz, insanoğlunun hedef ve özlemlerini, maddî dünyayla sınırlamasından kaynaklanır. Oysa Hz. İsa'nın (as) söylediği gibi: "İnsan yalnızca ekmekle yaşamaz."

 

Amerikalı düşünür Houston Smith'e göre: "Bu dünyanın sınırlı varoluşu, insan kalbini tam olarak tatmin edememektedir. Çünkü insanoğlunun mahiyetine, günlük tecrübelerimizin bize veremediği müteal olana özlem duyma hissi kazınmıştır." 3

 

İnsan, kendinden ve etrafındaki her şeyden daha büyük, daha mutlak bir ideale bağlanma ihtiyacındadır. Bu ihtiyacı reddettiğinde, kendi tabiatına karşı gelmiş olur. Modern insan ve bu arada Beyaz Türklerin çoğu, bu temel hakikati gözardı ettikleri için krizdedirler. Kimi düşünürlerin "mânâ krizi" dediği buhran hâlidir bu. Hayatın mânâsını, aslında mânâsız şeylerde aramakta ve sonuçta mânâsız hayatlar yaşamaktadırlar.

 

Öte yandan modern insanın bencil ahlâkı da, insan tabiatına terstir. Dünyada ve ülkemizde milyonlarca insan yarı aç ve fakir yaşarken, israf ve açgözlülükle dolu bir tüketim çılgınlığı sürmek, vicdansızlıktır. Ve vicdan, ne kadar bastırılırsa bastırılsın, bu yolun yanlış olduğunu söyler insana. İnsan o vicdanı daha da bastırabilmek için uğraştıkça, insanlıktan o kadar uzaklaşır. Mutsuzluk ise kaçınılmaz bir neticedir; çünkü mutluluk insana mahsus, ruh temelli, mânevî eksenli bir ihsan, kalbe verilen bir inşirahtır.

 

Beyaz Türklerin sahip olduğu, öteki Türklerin çoğunun da imrendiği şeylerin hiçbiri ise mutluluk veremez; bunlar, hayatı kolaylaştıran, renklendiren birer araç olabilirler; ama gâye olamazlar.

 

Bir diğer gerçek ise, tarih boyunca kendilerini en mutlu hissetmiş olan insanların; almak yerine vermeyi, bencillik yerine fedakârlığı ve madde yerine mânâyı tercih edenler olmasıdır.

 

Mustafa AKYOL

_________________

 

Dipnotlar

1- Jonathan Sacks, The Dignity of Difference 2003, s.40

2- Jonathan Sacks, The Dignity of Difference 2003, s. 37-40

3- Houston Smith, Why Religion Matters, 2001, s.28

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.