Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

y/k's Blog

  • başlık
    4
  • yorum
    6
  • görüntü
    5.856

Bu Dünyadan Nazım Geçti


Dün gece kütüphanemi karıştırırken, Ahmet Taner Kışlalı’nın 26 ocak 1992’de yazdığı gazete kupürünü buldum. 1992’den hatta daha öncesinden, 2007 ye kadar nasıl da hiçbir şeyin değişmediğini anlatan Nazım Hikmet hakkında bir yazı.

Bu Dünyadan Nazım Geçti

 

Ölümünün birinci yıldönümüydü. Le Monde gazetesinin sanat sayfalarında gözüme haber ilişmişti: “Nazım Hikmet’i Anma Gecesi.” Genç bir öğrenciydim Paris’te. Türklüğümle gurur duyarak yetişmiştim. Ama Fransa’daki ilk aylarım, bende büyük bir düş kırıklığı yaratmıştı.

Fransa’da eski kuşaklar sadece Atatürk’ü tanıyorlardı. gençler içinse Türkiye hiçbir şey çağrıştırmıyordu. Nazım bizler için “vatan haini bir komünist’idi”. Ama bizleri hiç önemsemeyen bir toplumda, bir Türk ozanı için anma gecesi düzenleniyordu…

Bir grup Türk genci, o gece Salle Playel’in yolunu tuttuk. Ilımlı solcusundan en katı sağcısına kadar tam bir yelpazeydik. Çoğumuz Salle Playel’i bilmiyordu. Ufak bir salon sanıyorduk. Nazım’ın eski dostlarından oluşan bir avuç kişinin düzenlediği bir gece olmalıydı.

Paris’in üç bin kişilik ünlü salonu tıklım tıklım doluydu. Afrikalı zencisinden, çekik gözlü Asyalılara; sarışın İskandinavyalısından, Latin Amerikalılara kadar. Kendimize güç yer bulduk. Daha sonra gelenler, sokaklara kadar taştılar. Ünlü ozanlar, yazarlar, sanatçılar birbiri peşi sıra sahnedeydiler. “Büyük Türk ozanı Nazım Hikmet” sözünü çok sık duyuyorduk. Ve her defasında salon alkışlarla inliyordu.

Yaşayan en büyük Fransız ozanı Aragon, “Nazım sadece Türklerin değil tüm insanlığındır, hepimizindir” diyordu.

Coşkuyu daha iyi görebilmek için başımı arkaya çevirdim. İçimizde en sağcı olan arkadaşımız hüngür hüngür ağlıyordu… hepimizin gözleri yaşlıydı…

Aynı günlerde bir eski dostumdan dinlemiştim. Olay, Alliance Française’de öğrenci olduğu yıllarda geçmiş. Elindeki Türkçe gazeteye Bir süre merakla bakan bir Alman öğrenci, sonunda dayanamayıp sormuş:

 

Çok affedersiniz, bu gazete caba hangi dilden?

 

Türkçe…

 

Genç Alman, geniş bir gülümseme ile arkadaşımın elini sıktıktan sonra şöyle demiş:

 

- Ne mutlu size! Nazım’ı kendi dilinden, şiirlerini yazığı dilden okuyabiliyorsunuz..

Utanmış arkadaşım… “Nazım ve yapıtları Türkiye’de yasaktır” diyememiş..

 

Aradan çok uzun yıllar geçti. Nazım doğalı 90 yıl olmuş. Öleli yakında 30 yıl olacak. Acaba bir arkadaşımı ağlatan, bir dostumu utandıran koşullar ne ölçüde değişti?

 

Afişleri bile hazırlatılmış bir “Ferhat ile Şirin” balesinden, metin yazarı olarak Nazım Hikmet’in ismi var diye vazgeçileli kaç yıl oldu?

Yıllar sonra Nazım’ın ismini çıkaracak aynı baleyi oynatmak “çağdaşlığını” ve de kurnazlığını gösterenler şimdi neredeler?

Nazım isminin geçtiği her yere, kırmızı görmüş boğalar gibi saldıranların - eskiden olduğu gibi - bugün de Sayın Demirel’in saflarında olmaları acaba bir rastlantı mı?

Nazım’ın, resmi gezi sırasında Moskova’da ziyaret ettiğim mezarının –kendi vasiyetine de uyarak –Türkiye ye getirilmesi için acaba 100. doğum yılı mı bekleniyor?

 

Nazım’ın halk kitaplıklarına ve ders kitaplarına girebilmesi için acaba ABD’deki okullarda da okutulması mı gerekiyor?

… Yazımın başındaki izlenimlerimi o zaman YÖN’e yazmıştım. Beni tanıyan tanınmış bir siyaset adamı, “Yazık etti kendine, Türkiye ye gelince iş bulamaz” demiş.

 

Ben bir şey yitirdiğimi sanmıyorum. Ama o düşünce sahipleri, Türkiye ye çok şey kaybettirdiler..

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.