Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

griksiar

  • başlık
    47
  • yorum
    2
  • görüntü
    26.664

BAHARLA ÖLÜM KONUŞMALARI


griksiar

676 görüntü

BAHARLA ÖLÜM KONUŞMALARI

 

 

 

I

 

Memelerim koparıyor

 

Yüzyıl süren bir yalnızlık

 

dile gelmişçesine

 

Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!

 

Ve ağrıya

 

ağrıya tabi,

 

ağraya

 

ağraya ağbi...

 

 

 

Nakkaş Tepe de ancak

 

bezmimize böyle gelmiştir

 

Gelincikleri ve Nazım Hikmet’leriyle

 

Yerbilimsel bir hapisten sonra

 

 

 

 

 

II

 

İçimdeki karanlığı patlatacağım

 

Zifiri bir su akacak

 

kamışımdan toprağa

 

Bir kedi yavrulayacak

 

köpek dişli bir kedi

 

Ve böğürtlenler köpürecak ağzından

 

Yedikçe

 

kendi

 

kendini

 

mayhoş

 

Ya da Posta Nazırı dedemden kalma

 

Mors’un en morundan bir karga

 

Konacak karşıki direğin doruğuna

 

Düşmanlarım öyle doldurmuşlar ki onu

 

Ne kadar taşlasan boş

 

oynamıyor yerinden

 

Ben kargadan korkmam ama

 

bunun gözleri baykuş

 

Ve tüyleri güngörmedik deniz dipleri kadar ıslak

 

Ve ötüyor

 

ötüyor

 

ötecek

 

Beni ışığa bağlayan

 

(Bağlayın beni ışığa!

 

Gerin telleri gerin!)

 

beni ışığa bağlayan

 

o gelin telleri

 

o gelin telleri

 

kopuncaya dek...

 

Akpembe bahar yelkenleriyle

 

Güneşin rüzgarına gerilmiş

 

bir badem ağacı gibi...

 

İçimdeki karanlığı patlatacağım

 

Ve beynimin en ölümcül yaşlarıyla

 

ağlaya

 

ağlaya

 

Yepyeni bir insan

 

pırıl pırıl bir can

 

bitecek toprağa...

 

 

 

III

 

İki çöpçü geliyordu karşıdan.

 

Biri

 

(Aynen Selahattin-i Eyyubi Haçlılar

 

Seferinden, sanırsın, pos bıyıklarıyla

 

Tarihin, süpürmeye gelmiş Prens Adalarını )

 

Öbürüne

 

(Marmara’yı bizim Yaşar Küklopsunun o

 

Anavavza gözüyle dünyanın en güzel

 

atlarının neredeyse ineceği e biraz

 

genişçe bir çakır su gibi görüyordu,

 

eminim)

 

Eyitti kim:

 

Halk Partisi’nin solunda bir parti olsa

 

Hiç dinlemez oyumu ona veririm

 

 

 

IV

 

Sevda Tepesinde geçen gün

 

Karşıki masanın altında

 

İki tane tavuk gördüm

 

Toprakla yıkanıyorlardı

 

Eşeledikleri çukurda

 

İnsanlar için de belki ölüm

 

Toprakla bi tür

 

Yıkanmaktır diye düşündüm

 

 

 

V

 

Üşüyor mu deniz

 

üstüne boşandıkça yağmur?

 

Ondan mı dersin

 

tüyleri böyle ürperiyor?

 

 

 

Ben de gidersem bi gün bu biçim bi sağnakta

 

Alı al moru mor bir sandal gibi acaba

 

Yıllar sonra yılmayıp yine

 

Çarpar mı yüreğim yurdumun sahillerine?

 

 

 

VI

 

Buket diye bahçeli bir meyhane vardı Yenişehir’de

 

Yıkıldı çoktan Gima var şimdi yerinde

 

 

 

Kenarı küpelerle çevrili o küçücük havuzun

 

Yamacında bir masa

 

Cahit Ağ’beyle otururduk yaz gecelerinde

 

Fıskiyenin serpintisiyle sırılsıklamdı muşamba

 

Zaten Cahit’in gözleri daim yaşlı

 

“Şunu siliver!” derdi garsona

 

“Şu muşambayı siliver, mirim!”

 

Ne Cahit kaldı, ne Buket, ne fıskiye

 

Yine de bu bahar öğlesinde

 

Fıskiyenin üstündeki o kırmızı top gibi

 

-İsterse kalpten olsun, isterse-

 

Hop hop ediyor ya yüreğim bi düziye

 

 

 

VII

 

Ruhum sıkıldıkça, ruhum,

 

Mızrapsız bir tambur gibi

 

Apayrı bir hava çalıyor vücudum

 

 

 

Ruhum sıkıldıkça ruhum,

 

Senden ayrı, kendimden ve kentten ayrı

 

Apayrı bir hava çalıyor vücudum

 

 

 

Kalk gidelim, kalk gidelim başka yere!

 

Başka yere, başka yere, başka yere!

 

 

 

Ruhum sıkıldıkça, ruhum,

 

Cemil Beysiz bir tambur gibi

 

Kendi kendini çalıyor vücudum

 

 

 

VIII

 

Yalıların surları boyunca giderken Kanlıca’da

 

Duvarda bir gedik ilişti gözüme

 

Uydurdum gözümü deliğe:

 

Bir bahçe

 

Bahçe değil bir havuz

 

Havuz değil bir bahçe

 

Üstü nilüfer kesmiş silme

 

 

 

O nefti yapraklarıyla gelmiş

 

O aksarı çiçeğiyle

 

Ne hevesle gelmiş kim bilir bu güzelliğe!

 

İnsanoğlu beni görsün diye mi?

 

Bahçede oysa

 

Bahçedeki bir havuz

 

Bir havuz ki bir bahçe

 

Ne in var ne cin ne bey ne ağa

 

Surları da çekmişler dört bir yanına

 

Bizler de varmayalım diye bu uçmağa

 

Sade bir garibim yavru kurbağa

 

Serilmiş o ortası çukur

 

O sal gibi yaprağa

 

Yarı suyun içinde

 

Yarı yansımış ışığa

 

Pırıla pırıl yeşile yeşil

 

Rezil mi rezil

 

Başladı birden haykırmağa

 

Başladı inin cinin ağanın beyin

 

Ne kendi görüp ne kimseye gösterdiği

 

Çevresine bizler görmeyelim diye

 

Surlar çektiği

 

O kimsesiz güzele türkü yakmağa

 

 

 

Şairim ben

 

Benim işte o kurbağa

 

 

 

IX

 

Hep ölümü çalacak değil a Zangoç

 

Bu da

 

Sema’yla Asaf’ın kızına

 

Hoşgeldin demek için

 

 

 

Oysa

 

Ne kadar

 

Ne kadar

 

Ne kadar yalnız

 

Sanıyordum kendimi demin

 

 

 

X

 

Atkestanelerini geçen süvari ışıklar

 

Er-erken kaldırmış hanımellerini

 

tühallah üşüyecekler!

 

Ve zeytinler eski Rum tenteneleriyle

 

Esen yel!

 

Esen yel!

 

 

 

Kim gördü böyle gül yiyen horoz

 

Tanyeri kokuyor sesi...

 

Yuvarlandıkça sanki bayırdan aşağı

 

hapiste dolmuş bir şarap şişesi

 

Öbür horozlar da ayaklanıyor

 

merdiven nakışlı ibikleriyle

 

Ve balkonlardan sarkarken

 

düşleri bebelerin

 

bir albayrak yarışı gibi

 

Horozlar nev-icad ediyorlar denizi

 

Hırsızlar!

 

Hırsızlar!

 

 

 

Ve deniz

 

levent gölgeleriyle Turgut Reis’in

 

Bütün bu dizelerden alınıyor

 

Bir ala

 

bir mora kesiyor yüzü

 

Esen yel!

 

Esen yel!

 

 

 

Bu sabah

 

bir firardır

 

kan-davasından bir çocuk

 

Kuşluk vaktine kalmadan önce

 

Güneşin kurşunlarıyla vurulacak

 

 

 

Ve akşamladı mıydı çamlar

 

ve karadı mıydı

 

Tepelerde

 

Tepelerde

 

Öyle güzel ki esen yel

 

Esen yel!

 

Esen yel!

 

 

 

Bu sabah

 

ve bu bahar

 

bir firardır

 

Baruta koşan bir fitil

 

İfil

 

İfil

 

Öyle güzel ki esen yel!

 

Esen yel!

 

Esen yel!

 

Öyle güzel

 

Öyle güzel ki

 

Esmese de

 

Esmese de

 

Güzel

 

 

 

XI

 

İçimden bir his bırakmıyor beni ölmeceye.

 

İçimden bir his.

 

Bir his ki

 

Çapraz oturmuş denizin kıyısına

 

Taş

 

Taş

 

Taş

 

Derken bir güneş!

 

Tıpkı Üsküdarda’ki

 

Şemsi Paşa Camisi gibi.

 

Sen iskeletlerle değil diyor bana

 

Sen iskelelerle kuracaksın cesedini

 

Ve öyle köpeksin ki sen

 

Öldükten sonra bile

 

Yılmaz’ın umudundaki

 

Paytonların ardından

 

Koşacaksın hep

 

Geleceğe

 

Çın

 

Çın

 

Çın

 

 

 

Ve karnımın gevşemesine karşın

 

Taş..larımdaki tarçın

 

Bırakmıyor beni ölmeceye

 

Evet diyemiyorum

 

Diyemiyorum ki evet

 

O hayırlı

 

O hayırlı geceye

 

 

 

XII

 

Ben de

 

Boğaziçi de bu bahar

 

Mavi sakalına erguvanlar takmış

 

Sarhoş bir İskele Babası kadar

 

Hem delikanlı

 

hem deliler gibi ihtiyar

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.