Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

griksiar

  • başlık
    47
  • yorum
    2
  • görüntü
    26.663

can yücel şiirleri


griksiar

1.379 görüntü

Yeter

 

Çok uzun bu uzantılar

Üç dakka yeter bana

Çocuk sesleri için

Mektepten dönerken

Üç dakka yeter bana

Öpmek için gözlerinizden

Ve cennetten kovulmak için...

 

 

Ağaçları Kesmeyin

 

Düş bir yaş dalından düşerse

Nereye düşer hiç düşündünüz mü?

Yerde bir iz kalmayacak mı izdüşüm?

Düşen yaş dalından düşünce

Gözlerinizdedir pınarı

Bir yaş bir daldan düşünce

Kökündedir yaşı

Bir yaş düşer bir daldan

Hepimizin ölen arkadaşı

Ve çok eskilere dair bir düşünce

 

Ağıt

 

Dün gece seyrimde gördüm cerenim.

Kızlar ne kadar çok seviyorlarmış ki seni

Mosmor olmuş gülyazısı bedenin

Mosmor olmuş gülyazısı bedenin

Düşmüş sanki erguvanlar içinde

En genç burcu yıldızdan bir kalenin

En genç burcu yıldızdan bir kalenin

Uçmuş sanki uçsuz bir uçuruma

Gökyüzünün çakır gözlerinden

Gökyüzünün çakır gözlerinden

Düşmüş bir damla,bir deniz feneri

Işınlarıyla şile bezlerinin

Güdüyor çobansız kalmış tekneleri

 

Poetika

 

Yalnızlığı sevmiyorum

Yalnız kim ola ki

Kendim...

Kendimin kendini sevmiyorum

Kediler hariç...

 

Kahve ocakçısı olacaktım ben

Tuttum kavlimi

Yazdıklarımsa hep nafile

Hep nişanlı angaje ısloganlı

Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına

Kallavi olsun!

 

Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip

Ve cazveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini

Taşırmadan pişiriyorum

 

Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan

Ocağımızı bucağımızı

Isıtamayacağımı!

 

İşte onun içinde de içim titreyerek

Cezvenizi sürüyorum ateşe

 

Mihtihar

 

İşin ne? diye soruyorlar

Eskiden serseriydim derdim,

Ölüm diyorum şimdilerde

Ölmek benim esas işim

Fil miyim ormanlarda saklanacak

Ecelim geldiğinde,

Şairim ben ölüyorum

Gözünüzün önünde

Haykıra haykıra

 

Muhabbet

 

Bir fasulye çimleniyordu

Çiseledikçe yağmur.

Koştum vardım ki yanına

Anlasın ne nimet olduğunu

Sen git yerine! dedi Ayşa Kadın

Böyle kibar erkeyin ayağ’na

Ben kendi ayağ’mnan gelirim

 

Bu muhabbeti görünce uzaktan

Kıpkırmızı oldu biberiye

 

Bayram nedir ki dedim kendi kendime

Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye

 

Sevgi Duvarı

 

Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa

Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi

Dilimizde akşamdan kalma bir küfür

Salonlar piyasalar sanat sevicileri

Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni

Yakanda bir amonyak çiçeği

Yalnızlığım benim sidikli kontesim

Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

 

Kumkapı meyhanelerine dadandık

Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi

Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar

Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi

Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri

Çipcülerin elleriyle okşardım seni

Yalnızlığım benim süpürge saçlım

Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

 

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak

Bol çelik bol yıldız bol insan

Bir gece Sevgi Duvarını aştık

Düştüğüm yer öyle açık seçik ki

Başucumda bi sen varsın bi de evren

Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

 

Akdeniz Yaraşıyor Sana

 

Akdeniz yaraşıyor sana

Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun

Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında

Hiç dinmiyor motorların gürültüsü

Köpekler havlıyor uzaktan

Demin bir çocuk ağladı

Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine

Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir

Denizi tokmaklıyor balıkçılar

Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak

O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği

 

Hayatta yattık dün gece

Üstümüzde meltem

Kekik kokuyor ellerim hala

Senle yatmadım sanki

Dağları dolaştım

 

Ben senden öğrendim deniz yazmayı

Elimden düşmüyor mavi kalem

Bir tirandil çıkar gibi sefere

Okula gidiyor öğretmenim

Ben de ardından açılıyorum

Bir poyraz çizip deftere

Bir ada var sırf ebabil

Dönüyor dönüyor başımda

Senle yaşadığım günler

Gümüş bir çevre oldu ömrüm

Değince güneşine

 

Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını

Gözlerim kamaşınca senden

Ölüm belki sularından kaçırdığım

O loş suda yıkanmaktır

Durdukça yosundan yeşil

Kulaç attıkça mavi

 

Ben düzde sanırdım yıkıntım

Örenim alkolik asarım

Mutun doruğundaymışım meğer

 

Senle çıkınca anladım

Eski Yunan atları var hani

Yeleleri bükümlü

Gün inerken de öyle

Ağaçtan izdüşümleriyle

Yürüyor Balan tepeleri

Yürüyor bölük bölük can

Toplu bir güzelliğe doğru

 

Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize

 

Yeşil Şiir

 

Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede

Parmaklarınla sayılmaz;

Kimi duyulur, kimi duyulmaz,

Dinledikçe çoğalır gecede,

Sesler gelir,

Ya hızlıdan, ya yavaştan.

 

Her şey kendi dilince konuşur;

Karanlık örtse de üstünü

Gecede devam eder renk renk

Ağacın dalında, rüzgarda;

Her şey kendi rengince konuşur.

 

Gözlerini kapatır beklerdi;

Yaprağa benzer ellerini, avuçlarını uzatır,

Beklerdi işitinceye dek

Ağacın dalında, rüzgarda;

Yeşili duydu mu uyurdu

Rüyasında.

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

 

Türk, öğün, çalış, güven! demiş a,

Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz

Çalışıyor paralıya,

Güvenen varsa, parasına güveniyor,

Üstyanı, öğün babam öğün!

Dövün babam dövün!

 

Körkütük

 

Denize karşı yakılan ateş

Kurumuş meşe dallarından

Öğlen sıcağını anımsatıyor denize,

Duman olmuş ikircikli bir ikilem

Yavaşına yavaşına giriyor geceye

Kayaları gemileri ve körkütükleriyle

Uyudu uyuyacak

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.