(Ne zaman rüzgar esse
Onu çarpar yüzüme
Ve ne zaman ağlasam...)
İliklerime yağardı .
Ne şemsiye para ederdi,
Ne ağaç gölgesi,
Ne dam...
Sevdiğim bir yağmurdu.
Islatırken ıslanan...
Birbirimize giyinmezdik biz
Birbirimize soyunurduk
Ve koşmazdık asla birbirimizde;
Dururduk
Beyin hücrelerimiz
Yetişip yazamazdı yaşantımızı.
Evrim’in tekerine sokardık çomağı;
Darwin utanırdı
Hiçbir tarihe yazdırmadık adımızı,
Ne yeryüzü, ne gökyüzü.
O bende kaldı.
Sensizliğe attığım her adım, ben benlikten çıkıyorum ben, ben olamıyorum, senin esirin oluyorum, gecelerin kör karanlıklarında.Şarkımızı mırıldanıyorum sana,ve ben yine sen oluyorum.
Ben neden sende özlemlerimle sevgimle tutuklu kaldım.
Sensizliğe attığım her adım da görmek istiyor gözlerim seni. Baktığım her yerde,hep seni görmek için bakıyorum boşluklara..
Gerçeklerin gün ışığına ihtiyacı yok artık. Yeni yüzler de sunma bana, usandım senden. Usandım yaşar gibi yapmaktan, usandım
seni düşlemek ne güzel
Saat Gecenin İkisi Olmuş
Ve Ben Sendeyim Yine
Durduramadan İçimdeki Seni ;
Beni Alıp Götüren Saatler
Sana Akıyor Sanki,
İçimde Tarif Edemeyeceğim Kadar
Anlamsız Fırtınalar Esiyor
Ilık Rüzgarlar Getirdi Seni Bana
Ruhumdan Bir Parça Alıp
Adını En Güzel Duygu Koydu,
Beni Öyle Bir Heyecan Sardı Ki ;
Bir Annenin Evladını Sarar Gibi
Beni Sana Mahkum Eyledi
Nasıl Yazmak İsterim Şimdi Sana
Sayfalarca Sana Anlatmak İsterim
Yaşadıkla
Karsimdasin. Elimi uzatip dokunabiliyorum sana. Ne buyuk mutluluk bu... Gordugum en guzel seysin. Senden ote tanimladigim baska hicbir sey yok. Her sey senin adinla aniliyor benim dunyamda. Butun cicekler sen, butun yildizlar sen... Bir sanat eserisin, bakmaya doyamadigim. Tanrinin bana armaganisin ve artiyor her gecen gun sana hayranligim. Yuzunde kuslar, gozlerinde hayatin ta kendisi var. Oyle gerceksin ki... Gozumu aciyorum sen, kapiyorum sen... Hic bitmeyen seruven... Gunumun en keyifli ani,
sen yürürsün rüzgar yürür....
Sen yürürsün rüzgar yürür
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine
Sen yürürsün rüzgar yürür
Alıp savurur beni saçların
En kalabalık alanlara götürür
Bir cellat çıkar apansız
Bir fidan yeşermeden çürür
Ve kana bulanır ırmaklar
Baştan başa geçer kentleri
Kan temizlenir ce
Sen yokken çok değiştim sorma. Bir kaç günde değişir mi insan deme? Değiştim...
Çekildim kabuğuma, kapattım dışarıya açılan bütün pencerelerimi. Ne insan görmek istiyor canım, ne de insana dair bir şey duymak istiyorum.
Yarından umudum yok bugün.
Sen varken hatırlamadığım ve hatta unuttuğumu sandığım incinmişliğim, sen yokken yakaladı yine en zayıf yerimden beni.
Hangi kuyuların diplerinde olduğumu bilemezsin.
Oysa bende herkes gibi bir şeyler istedim hayattan ve herkes kadar. Alıp
Seher Yeli Kız
Kömür gözlü kız
Sen de sevdalara düştün demek
Düştün de daldın yangınlara
Yerin hazır haydi katıl
Bu halaya
Seher yeli kız
Sen de yarınlarını aldın demek
Aldın da girdin dalgalara
Hedef liman haydi dayan
Boranlara
Gece saçlı kız
Sen de anadan geçtin demek
Geçtin de koştun sevdalına
Yurdun bekler haydi sarın
Ak duvağa
Sana gitme diyemediğim zaman; gözlerine baktım ağlamaklı ve çaresizce. Belki anlar anlar da gitmez diyen
bir umutla. Ellerin kayarken ellerimden yavaşça "seni seviyorum" dedim sessizce, belki de vaz geçip
yanımda kalmanı bekleyerek. Sararken kolların beni yavaşça kokluyordum saçının her telini ve güzel tenini
unutmak istemezcesine. Verirken bana son buseni akıyordu gözlerimden yaşlar usulca.
Sana gitme diyemediğim zaman; ağlıyordum önce sessizce bir köşede dönecek diyen bir um
Anlatmak mümkün mü bilmiyorum; kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik? Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının?
Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri, merhem olabilirler mi yaralarıma?
İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara?
Birazdan göreceğiz sanırım; çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...
Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın.
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!
Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığ
Penceresi önünde karanfil saksı
Oturmuş yazar yarim birine yazı
Kimi sever bilinmez dumanlı başı
Zalim olma sevgilim taşdan değilim
Batmam elin üstüne diken değilim
Zalim olma sevgilim taştan değilim
Kaldır başını bir bak haram değilim
Penceresi önünde üzümlü asma
Benden başka birini aklına takma
Benimkide yürek canım üstüne basma
Zalim olma sevgilim taştan değilim
Batmam elin üstüne diken değilim
Zalim olma sevgilim taştan değilim
Döndür başını bir bak haram değilim
Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..
Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir so
Özletiyor Seni Bu Yağmurlar
Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün
Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
Tarih de kekemeleşiyor bazen
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini
Özledim
bugun de aksam oldu
her taraf birazdan sessizlige kavustu kavusacak
son servis araci az once kalkti
sIki bir gurultu ile
yagmurla islanan yollardan
araclarin seyir sesleri
tirmaliyor kulaklarimi
derinlesen duygularin az otesinde
kaldi hayallerim...
bos fincana takilirken gozlerim
yudumladigim cayin tadi damagimda..
buruk ozlemler yaratiyor..
ve
her zamanki gibi
dilimde ezberledigim keyif veren sarkilar
kulaklarimda ince tinili bir sesin tatli fisiltisi
simdi bir ben miyi
En çok gözlerim özledi seni.
Yakıcı kokunu hissetmesem de görmeyi,
Gözlerinde fırtınalar yaratmayı,
Kaybolmanı, kaybolmayı,
Bir çift gözle sevip,
Sonsuza dek onunla kalmayı
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında
ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ...
güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram şekeri kederiyle bakan,
aklı canbaz, yanağı al,
sesi çilek aroması
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...
OTOBİYOGRAFİ
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tat
Giderken bıraktığım, asmalar üzüm olmuş,
Yerlerde bütün kollar, bütün bağlar bozulmuş.
Ben mi geç kaldım yoksa, mevsimlermi soğumuş,
Görmeyeli buralara,olanlar olmuş,
Olanlar olmuş . . .
Giderken bıraktığım,gökyüzü toprak olmuş,
Yıldızlar çakıl taşı,güneş bir yaprak olmuş,
Ben mi yaşlandım yoksa,dünya Mı alt üst olmuş,
Görmeyeli buralara olanlar olmuş,
Olanlar olmuş . . .
Giderken bıraktığım, gülüşler bakış olmuş,
Kahkahalar buralarda, özlenen yakış olmuş,
Ben mi gülmü
O şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
— hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...—
O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
— her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!...—
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fas
Ben seni nedensiz sevdim.
Bir rüyaydı uyanmak istemediğim.
Ama bir tek seni sevdiğim bir rüya...
Tek sevdiğin ben olmadığımı bile bile sevdim seni...
Yangına körükle gittim belki,
Sevdim seni diyerek.
Ama dost olayım istedim sana,
Zor gününde başını yaslayacak omuz olmak istedim.
Senin olmak imkansız olduğu içindi belki...
Ben, ben olmak isteseydim...
Sen benim ol ebedi,
Bir beni sev isterdim.
Omuzuma gömdüğünde başını,
Nefesinle boğulmayı sevdim.
Kucaklam
NÂZIM HİKMET RAN
15 Ocak 1902'de Selanik'te doğdu. Heybeliada Bahriye Mektebi'ni bitirdi. Hamidiye Kruvazörü'nde güverte subayı iken, sağlık nedeniyle askerlikten ayrıldı, bu arada ilk şiirlerini yayımladı. 1921 başlarında Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Anadolu'ya geçti, Bolu'da öğretmen olarak görevlendirildi. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) yazıldı. Burada siyasal bilimler ve iktisat okudu. 1924'te yurda döndü. Aydınlık Gazete