dsKu5u0CUtw
Bir kuş baktı pencereden
"Lûlû" diye seslendi
"Beni yanında sakla, sakla beni
Ne olursun Lûlû."
"Sen neredensin?" diye sordum ona,
"Göğün sınırından" dedi
"Nereden geliyorsun?" diye sordum,
"Komşunun evinden" dedi
"Kimden korkuyorsun?" diye sordum,
"Karga kafesinden" dedi
"Tüylerin nerede?" diye sordum,
"Zaman uçurdu" dedi
Bir damla gözyaşı süzüldü yanağından,
Kanatları büküldü
"Yere sağlam basıp kendi yolumda yürüyeceğim" diyordu
Onun yaralı hali gibi
Ka
1)yeni başlayanlar için ankara aştidir.
2)soğuğun içine işlediği anda başını kaldırıp etrafta denizi aramaz
isen kolay alışırsın.ankara da deniz yoktur. deniz kenarında bir kentte bir şekilde bulunmuşsan,denizi seviyorsan, ankara yı kısa vadede sevemeyeceksin, hiç kasma. yine de çeneni kapa
3)ankara iyi güzel de denizi yok abi bea kabilinden düşüncelerini
kendine sakla,bu muhabbetleri defalarca kez duymuş olan ankaralılar pek
sevencen davranmazlar,sıcak yaklaşmazlar. baygınlık ve
İnsanları sevmiyorum. Her hareketlerini kuşkuyla izliyorum. Bencil olduklarını biliyorum, kendi yararları için, benim zararımı istediklerine eminim. Bu duygu içinde yaşadığımı, ikinci defa birisine ifade ediyorum. İnsanlar (Çevremdekiler) bu düşüncemden habersizler. Onlara belli etmemek için ne gerekirse yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim. Yüzümde sabit bir tebessüm maskesi ile dolaşmam gerektiği konusunda saplantım oluştu. Gördüğüm her kişiye tebessümle baktığım için, bazı bayanların refakatle
Dinle neyden ki hikâye etmede, Hep ayrılıktan şikayet etmede Mevlânâ’nın mesel dünyasında, ney insanı temsil eder. İnsan da, tıpkı ney gibi, içinde nefes saklamaktadır. İnsanın her sözü, bir özleyişin ve bir ayrılığın ifadesidir. İnsanın iç çekişleri, aslından ayrı olmanın hüznünü, yuvadan uzak olmanın sancısını yansıtır. Kamışlıktan kopardıklarından beri beni, Feryadım ağlatır her kadını ve erkeği. Kamışlık neyin anayurdu ve evidir. İnsan da tıpkı ney gibi cennetten, yani yuvasından ayrılmıştır
Cumhuriyet hiç bu kadar tehlikede olmamıştı
Bize okulda cumhuriyetin halkın kendi kendini yönetmesi olduğu öğretilmişti. Cumhuriyet ilan edilmişti, kaderimiz padişahın iki dudağı arasında değildi.
Şimdi anlıyoruz ki Padişah gemiye binip kaçtı diyenler bize yalan söylemişler. Padişah hiç bir yere gitmemiş sadece İstanbul’dan Ankara’ya taşınmış. Canı çekiyor, DTP’yi kapatıyor. Canı sıkılıyor AKP’yi kapatıyor.
Padişah hazretleri zahmet buyurmuşlar, biz zavallı kullarına bir yığın da g
'Gücünüz yetse de azıcık bağırsanız bir yankı durmadan yalnızsınız durmadan yalnızsınız'
Ne zaman masum bir yalan söylemek zorunda kalsam, Edip Cansever'in bu mısralarını hatırlıyorum.
Ne zaman 'babamın öldüğü yaş'a geldiğimi hissetsem...
Ne zaman istemediğim bir seyahate çıkacak olsam bu dizeler gelip konuyor yüreğime.
Ne zaman Tutunamayanlar'ı okuduğum günleri hatırlasam...
Ne zaman adım başı bir yoksulun mustarip çehresine çarpsam bu dizeler kanatıyor içimi.
Ne zaman elle
'Dağlardaki ateş'i, iki anlamıyla da okuyabilirsiniz.Behçet Necatigil'in, 'Oda karanlık/Odadan dışarı çık/Şehir karanlık/Şehirden dışarı
Korkma/Yürü bir hayli yürü/Gördün mü/Dağlar başladı artık.
Korkun dağılır rüzgârda/Bekle biraz/Dağlarda ateşler yandıkça/Karanlıktan korkulmaz' dizelerindeki gibi, dağları ışıtan bir ateş olarak mesela... Veya, düştüğü yeri yakan acı olarak. Köroğlu'nun, Dadaloğlu'nun egemenlerden kaçtığı, bir kavgayı yürüttüğü özgür mekânlar olarak... Bugün öze
Bediüzzaman, 'tevhid'in, yani Allah'ı birlemenin, birliği hissetmenin sonuçlarından söz ederken şöyle der: 'İman birliği, elbette kalplerin birliğini ister. Ve itikattaki birlik dahi, içtimai vahdeti gerektirir.' Bugün, etnik milliyetçiliğin yol açtığı çatışma alanlarının yatışmasında ve aşılmasında, 'cümle varlığın birliği ve kardeşliği' öğretisinin yeniden inşa edici soluğuna ihtiyacımız var.
Bendeniz, 'vahdet' yani 'birlik'ten, 'cümle varlığın birliği ve kardeşliği'ni anlıyorum. Bunun, e
YJaeB1OhPVA
Anneme hitaben...Annem iyiki dogdun.....
Turkce meali:
bir ben birde sen
garibiz buralarda
oturmuş bir kapının önünde
ve bilmiyor hiçkimse
nedir derdimiz diye
oy benim garibim,biçaresizim
bir kapının önünde oturmuşuz öylece
kapanmış yollarımız dikenlerle
ve bilmiyor hiçkimse
nedir derdimiz diye
oyy benim garibim biçaresizim
Turgut Uyar,
"ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim"
diyor.
Bu böyledir, her şeyi, herkesi sonradan öğreniriz. Asıl cehalet, bilginin gücüne tapınmaktır. Güce güvenmektir. Güçlüye yamanmaktır. Ne denli 'bilgili' ve 'güçlü' olursak olalım, gerçekte, bizi, yaşadığımız dünyayı, kainatı ve varlığı kuşatan Mutlak Alim'in huzurunda alabildiğine cahil ve çaresiziz. Bu esası yitirdiğimizde, bilgisizliğe ve vicdansızlığa düşeriz. Asıl g