Zıplanacak içerik
Blog gönderen: Senyour - Şurada: Genel
  • Başlık

    61
  • Yorum

    32
  • Görüntü

    103.445

Bu blog hakkında

benliğimdekiler....

Bu blogdaki başlıklar

Gittin...Ben arkandan sadece baktim.Oysa soyleyecek o kadar cok seyim vardi ki... ``Gidersen, iyiye dair ne varsa içimde yitirecegim hepsini.Gidersen, sönecek içimdeki ates ve bir daha hiç kimse yakamayacak.Gidersen karanliga mahkum edeceksin günlerimi.O karanlikta yolumu kaybedecegim``diyecektim sana.Konusamadim...     Gittin...Gidisini görmemek için gözlerimi kapattim.Öylesine acidi ki içim, tutup koparsalardi kolumu, bacagimi bu kadar aci duymazdim.Acim yas olup akmaliydi gözlerimden.Agla
Nevruz’un tarihsel kökenine inildiğinde günümüzden yaklaşık 4350 yıl gerilere dayanan bir geçmişinin olduğu görülmektedir. Bu dönemde Gutilerin tapınaklarda Zagmuk adında bir bayram yaptıkları bilinmektedir. Zagmuk da ‘Yeni gün’ anlamındadır. Zagmuk bayramı törenlerinde ateşler yakılır ve kral halkın arasına girer. Daha sonraki yüzyıllarda Zagmuk geleneğinin Zerdüştlükte de ortaya çıktığı görülür ve bu tören gelenekleri Gutilerden sonra Hurriler, Kassitler, Mitaniler, Urartular ve Medler zamanın
Sonsuzluğun bir vaktinde henüz anılan bir şey değildim. Benim öyküm böyle başladı. O zamanlar henüz üzüm yaratılmamıştı ama ben sarhoştum. O zamanlar diyorum ya zaman bir andı. Anın sonsuzca bölünebilir olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Rasathanede izlediğim yıldızın sıra dışı hareketlerinden ötürü geceyi orada geçirdiğim bir gece beni yalnız bırakmayan bir dostum söyledi. Ona haberci diyorum. Yıldız gibi. Bu bir haberdi benim için. An madem sonsuz bölünebiliyor demişti dostum, o halde iki insanı
“Biz seküler bir toplumuz artık. Dinin, dinî değerlerin toplum hayatında bir tesirinin veya belirleyiciliğinin olması söz konusu değil.” anlayışına Batı’da ve Batılılaşmaya çalışan ülkelerde sıkça rastlanır. Batılıların yanıldıkları mühim bir nokta var: Onlar, tarihlerinde yaşanan sosyo-kültürel hâdiselerden elde ettikleri tecrübeleri genelleştirerek bütün dünyaya teşmil ediyorlar. Dünyada yaşanan dinî tecrübeleri, sadece kilisenin din anlayışıyla ve tarihiyle sınırlandırmak gibi bir kolaycılığa
  • Senyour
Onu dinlemek onun sarkılarıyla büyümek ve onu görebilmek....   Sözleri yazmaya gerke yok dinlemek daha güzel sanırım izlemekte....   Islak Islaktı gözler.... Ejju6-mZtNY   Bindik Bir Alamete Gidiyoz Kıyamete (okadar cok sey anlatıyoki kucuktum bilmiyodum buyudum ögrendim)   w7N5hCT29mA   Resimdeki Gözyaşları (Ayrılıkta sadece sen bizi terketmedin Cem karaca seninle avuttuk kendimizi)   r2MN-gkI5Y0   Herkes gibisin (Sevgili icin yapılan onca sey ve unutmak bi anda yine icimizi o
Evet, Sezen !       Hatta bazen önceden bilen. En gerçek sözleri en yakışan melodiyle buluşturan...       Aşklarını hep taze, hep şiirsel tutan... Bütün sevdalarını gözümüzün önünde en güzel şarkılara bahane eyleyen...       Hayatımızın bütün aşklarına eşlik eden, bazen yol gösteren, bir tür aşk arkadaşı... İstediği sevdaya konan bir minik serçe...       Severiz kalbimiz ve tenimize aynı ateşi düşüren bir insanı, ardından el ele susar Sezen’i dinleriz birlikte. Budur vatanımda bi
Geçtiğimiz asrın ilk yarısı, insanlık tarihinin en ağır ve trajik savaşlarına sahne oldu. Bu savaşların asıl sebebi; bir grubun -bu bir elit sınıf da olabilir- diğer gruplara hükmetme arzusuydu. Bu savaşlar ilk zamanlarda, kaba güçlerin karşılaşması şeklinde ortaya çıkarken daha sonraki zamanlarda zihnî ve fikrî güçler de devreye girdi. İdeolojiler bu dönemden başlayarak 20. asrın ikinci yarısına damgasını vurdu. Geçmişteki bütün mücadele tarzları değişerek, yeni ve karmaşık bir savaş türü ortay
Askeriyle, yargısıyla, medyasıyla, partileriyle, sokak çeteleriyle fiziksel ya da sembolik şiddetin ve tehditlerin elden bırakılmadığı bu siyasal kültürde Akdeniz Üniversitesi’nin gençleri nasıl konuşacaklar? Konuşamayacaklar; çünkü onların konuşmamaları ve savaşa girmeleri isteniyor. Çünkü bu memleketin bütün insanları savaşa sokulabildiği ölçüde en güçlü savaş ve yaptırım teknolojilerine sahip olanlar kazanacaklarını biliyorlar... İşte bu yüzden, gücün ve şiddetin bu oyununu bozmak gerekiyor.
Giden mi kalan mı yalnızdır bilinmez demiştin, gözlerimi gözlerinden ayırmak istemediğim o hüzün dolu ayrılık akşamında...   Bu ayrılık diğer ayrılıklara benzemiyordu. Sen bunu benden önce fark ettin.   Bense, hissettiğim halde görmezden geldim...   Dünyanın neresine, yaşamın hangi ücra köşesine gidersem gideyim, sensizlik bana en dayanılmaz acıları, en çekilmez hüzünleri yaşatacak ve bunları bile bile yaşamak zorunda kaldığım için, senden uzak kalmak uğruna yangına körükle gittiğim için a
Vücudumun hiç bir yerinde hareket yok. İç dünyamda nasıl fırtınalar kopuyor. İsteklerimi nasıl engelliyorum bir bilsem. Dudaklarını takip ediyorum ama konuştuklarını işitmiyorum. Ara sıra ellerine gözüm kayıyor. Korkuyorum bakışlarımı hissedeceksin diye yada artık beni sevmediğini bilen insanların bunu fark etmesinden. Sen sevmiyorsun, ben ne yüzsüzüm hala içim titriyor. Aramızda diğer arkadaşların birbiriyle aralarındaki mesafe kadar mesafe var. Ne uzak ne yakın ve içimden keşke diyorum;
Dil zekâyı yansıtan en belirgin araçtır... Çünkü biz sözü duyduğumuzda, aynı içeriğin başka nasıl ifade edilebileceği hakkında anında bir fikir sahibi olur, mukayese eder ve zekice olanı hemen fark ederiz.   Dil, en basmakalıp olguların bile derinlik kazanmasına hizmet edebilir... Bu durumu özellikle klişelerde ve şablon cümlelerde çok daha iyi algılarız. Bazı klişe sözler giderek bir tür aptallığın nişanesi haline gelirken, bazıları da farklı bir duyarlılığı, inceliği ve zekâyı yansıtırlar.
Yüreğimi sıkıştıran bu kesif hüzün, belki de terketmişlere özgü gizli bir terkedilme duygusudur.   Özledim seni...   Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...   Beynimi uyuşturuyor özlemin...   Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.   Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime sapla­nan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor.   Sabahlara seni okşayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup se
Bu kalabalıklar sen oluyor gitgide... Gördüğüm her yüz sana benziyor. Elbet hiçbir göz bakmıyor senin gibi, ama her renkte biraz sen varsın işte, her seste bir ton sen. Yanıp sönen her ışıkta görünüp kayboluveriyor yüzün. Sayamıyorum ya kayan yıldızları, dileğim tek; teksin yüreğimde.   Yokluğun aleni bir acı su bırakıyor gözlerime, kırpmıyorum... Korkuyorum seni kaybedeceğimden. Yüreğime damlayan her kan biraz daha can katıyor kimsesizliğime. Sevdamı yazdığım kesik yol çizgilerinden geçerken
Beni senden alıp götüren o otobüsten sana el sallarken İçimden geçen inip sana sarılmaktı... Öyle çok istedim bunu ama yapamadım... Gitmesi gerektiğinde gidiyor insan...   Nasıl bir bakıştı o baktığın içimi eritti buz gibi havada Mevsim kışa dönüktü ve biz daha yeni anlıyorduk birbirimizi Düşünecek vaktimiz olmamıştı çarpışıp bakıştığımızda Beni bulduğun yerde kelimelerim vardı, Seni gördüğüm yer gönderdiğin selamın olduğu yerdi...   Rastlaşmıştık bir şekilde gözlerimiz kitlenmişti bi
  • Senyour
'Geveşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.' (Al-i İmran, 139)   Hayatta gerçekleştirmek istediğiniz hayalleriniz ve idealleriniz var mı? Bu idealleri ve hayalleri gerçekleştirmek için bir ayrıcalık mı istiyorsunuz? Ya da başarılı gördüğünüz insanları, hususî yetenekler hediye edilmiş olarak mı düşünüyorsunuz? Hayır! Bu bir yanılgıdır. Çoğu insan bu hataya düşmektedir. Bu tip yeteneklere sahip olan kişilerin diğerlerinden farkı, ne olduğumuz ve
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya... Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz... Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan... Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan... Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan...   Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece... Geceler yokmuş artık, gündüzler de… Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana..
dsKu5u0CUtw   Bir kuş baktı pencereden "Lûlû" diye seslendi "Beni yanında sakla, sakla beni Ne olursun Lûlû."   "Sen neredensin?" diye sordum ona, "Göğün sınırından" dedi "Nereden geliyorsun?" diye sordum, "Komşunun evinden" dedi "Kimden korkuyorsun?" diye sordum, "Karga kafesinden" dedi "Tüylerin nerede?" diye sordum, "Zaman uçurdu" dedi   Bir damla gözyaşı süzüldü yanağından, Kanatları büküldü "Yere sağlam basıp kendi yolumda yürüyeceğim" diyordu Onun yaralı hali gibi Ka
“İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır”, der Dostoyevski… Veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yıldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer. Birlikteliğin örttüğü tüm kusurları ayrılık sergiler. Bir ayrılık arifesinde helalleşilir ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleşilir.   “Ölene kadar” diye söz verilmiştir, ama “ölüm yolunda” başka tercihler belirmiştir. Kararsız prensesin vicdani azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı “aklini başına” al diye fısıldar
Cumhuriyet hiç bu kadar tehlikede olmamıştı   Bize okulda cumhuriyetin halkın kendi kendini yönetmesi olduğu öğretilmişti. Cumhuriyet ilan edilmişti, kaderimiz padişahın iki dudağı arasında değildi.   Şimdi anlıyoruz ki Padişah gemiye binip kaçtı diyenler bize yalan söylemişler. Padişah hiç bir yere gitmemiş sadece İstanbul’dan Ankara’ya taşınmış. Canı çekiyor, DTP’yi kapatıyor. Canı sıkılıyor AKP’yi kapatıyor.   Padişah hazretleri zahmet buyurmuşlar, biz zavallı kullarına bir yığın da g
Nasıl bakıyor sizin gözleriniz? Kilitli bir kapı gibi mi, hiçbir ışık sızdırmayan? Karanlık ve kapalı mı? Hiç merak ettiniz mi, nasıl bakıyor sizin gözleriniz... Oğlu kaybolmuş bir anneyi gördüğünüzde, gözleriniz nasıl bakıyor? Bir zengin gördüğünde gözleriniz nasıl bakıyor? Bir general gördüğünde... Çocukları yerlerde sürüyen polislere nasıl bakıyor? Ya kocasını arayan bir kadının kederli gözlerine nasıl bakıyor gözleriniz? Ağaçlara nasıl bakıyor? Denize, bulutlara, çiçeklere.
Acıma hissi, acındırma zilleti. Acınacak haliyle başkalarına acıma.. incinme ve başkalarını incitme.. gücenme ve gücendirme.. öfkenin dozunu indireyim derken acıma ruh haletine düşme.   Aslında acınacak biri var: Ben.. insan olamayışıma, ihsan sırrına eremeyişime, mürüvvetsizliğime, dostlardan ne gelirse gelsin göz yumamayışıma acıyorum... Hani dostlarla ahd ü peyman vardı, bozunca yenilenirdi. Feragat, fedakârlık destanlarını ne çok dinlerdin. Kötü gün, dost günüdür derdin. Dertle, dertlilerl
Bugün insanlık olarak insanca davranmayı unutmuş gibi bir hâlimiz var. Varlık içindeki farklılığımızı ifade etmekten çok uzak bulunuyoruz. Melekleri imrendirecek o muhteşem donanımımıza rağmen habîs ervahı bile utandıracak işler yapıyoruz. Kinle-nefretle oturup kalkıyor, gayzla köpürüyor ve birbirimize hep intikam hisleriyle bakıyoruz. Sevgi adına sinelerimiz bomboş, düşmanlık sisi-dumanı sarmış bütün duygularımızı ve yıllar var habersiziz muhabbetin o büyülü tesirinden. Düşüncelerimiz mütemadiy
Neydi içimdeki karanlığın adı? Her zaman içimde bir yerlerde siz görmeseniz de… İçim kararıyor… Özenle yaptığım tek şey sonumu hazırlamak…       İçimdeki karanlığı büyütüyorum herkesten gizleyerek… Uzaklaşsanız da benden, dokunmasanız da içimdeki karanlığa anlamalısınız beni, içimdekileri. Karanlık… Gittikçe büyüyorlar içimde ve ben dur diyemeyecek kadar yorgunum onlara… Katlanamıyorum size anlamıyor musunuz? Hiçbir şey sandığınız kadar kolay değil hem de hiçbir şey…       Açtığınız boşl

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.