> Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu
> sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…
>
> Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni
> yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık
> beni huzursuz ediyordu.
>
> İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik
> anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum.
Kalem erbabı için aşk üzerine yazı yazmak cüret ister. “Taş” dediğimizde elle tutulan, gözle görülen bir maddeden bahsetmiş oluruz. Varlık alemindeki bir objeyi tanımlamak kolay, ancak aşk gibi tecrübi bir olguyu açıklamak maharet ister. Çünkü tecrübeler şahsidir.
Aşk dokunulması muhal bir ahu mudur? Bir muhal üzerine bilgelik taslamak, nutuk atmak ne kadar etik? Aşk, tam olarak anlayamadığımız bir gizilgüç mü? İskender Pala’nın “Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk” romanında “Aşkı bilen biri için
AŞK….
Aşk, kocaman bir yürek ister önce ,
Sonra, cesaret.
Yufka yürekle , olmaz aşk…
Fedakarlık bekler maşuk eğer varsa …….
Aşk, yumuşak yataklarda,
Kırışık çarşaflarda yaşanan şeyin tarifi değildir…
Aşk, pavyonların loş ışıkları altında yaşanan,
Çakır keyf olmakda değildir….
Hercai gönüller aşkı ne bilir…Yada her çiçekten bal alan…
Aşk hesap sorar adama …aşk adamı vurur…
Aşka, olmaz ihanet…
Falcıda anlamaz bundan.
Cevaplayamaz hiçbir kehanet…
***
Günübirlik s
Bazı şarkılar vardır....
dinlerken o şarkıda erirsiniz yok olursunuz...
Sizi bir yerden alır bambaşka bir dünyaya götürür...
ayaklarınız yerden kesilir dinlerken...
bir sevda yeli gibidir heyecanlandırır....
Her enstruman sizin duygularınızı seslendirir sanki...
her nefes soluğunuz olur....
her parmak ucu yüreğinizin tellerine dokunur...
her vuruş daha coşturur...
gençken olduğu gibi deli akmaya başlar kanınız damarlarınızda...
herşey kıpırdamaya başlar...
eskiye dair ne varsa hortl
Yeni bir hayata, atlamak isteyip de kıyısında dolaşanlar için,
kamburken dik durmaya çalışanlar için,
sıkıp sıkılanlar, sıkanlar için,
isteyip gidemeyenler yapamama korkaklıgında olanlar için,
fena şeyler düşünüp korkmayanlar için,
takmayanlar için,
küçük harfleri sevenler için,
büyük sözler söylemek değil,
hayata dair bir deepnot düşmektir hayat...
Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranc oyununu yaninda bir mektup ile hediye olarak Pers İmparat
Bazen deniyor ki neye ihtiyacınız varsa o dönüp sizi bulur...Hayatımın şu noktasında böyle bir yazı inanılmaz bir tesadüf mü desem bilemiyorum..Ama çok hoş ve güzel bir yazı..Ben bunu elimden geldiğince uygulamaya karar verdim..Umarım sizin içinde bir yerde hayatınıza dokunan satırlar vardır.Biraz uzun bir yazı ama lütfen okuyun ....Sevgiyle Kalınız.....RİNA...
Akışa Güvenmek
Eylül... Sonbahar mevsiminin başlangıcı... Her yeni mevsim bir önceki dönemi bırakma, yeniye hazırlanma ve yeni bir
Cevabı uzun ama erkek egemen toplumlarda çok normal. Adeta bir kural.
Televizyonla beslenen, medyatik refleksli toplumumuzun bazı erkekleri, gücün ve iktidarın karşı cinse geçmesi halinde çıldırıyor. Bir aşağılık kompleksi durumu yani cennet anaların ayakları altında deyip, kadın döven zavallıların düştüğü acizlik...
Erkek hep zeki kadından hoşlanır ama zamanla bu zeka yarışında yenilince kızar, küser ve ağlar. Tıpkı yenilgiyi hazmedemeyen bir çocuk gibi. Zeki kadınlar erkeklerin çocuk
ADAM DEDİĞİN!!!!
Adam dediğin afilli olacak,
Dik duracak başı, her türlü zorluğa karşı
Mağrur!
Ve
Gurur okunacak duruşundan!
Ta uzaklardan bile, bileceksin,
“Aha, işte o benim” diyeceksin!
Havası değişecek evin
İçeri girdiğinde!
Gülüşü sevdalı,
Yürüyüşü emin,
Bakışı sağlam olacak!
Bir elinde ekmek; diğerinde çiçek,
Taşımasını bilecek!
Sarışın, esmer, saçlı, kel…
Bunlar hikaye,
Adam dediğin beyefendi olacak!
Koluna girdiğinde;
“Şu gördüğünüz küçük dağlar
Öyle değil iste. Istiyor. Insan herseyi istiyor.
Hem de ayni anda... Nedir bu her ş ey?
Yaptığın işi, iyi yapmaya calışacaksın.
Kafa patlatacaksin.
Uyduruk kaydırık olmamasına ugraşacaksın.
Bu yeterince zor zaten.
Sabah aksam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama iste an geliyor, o da insani kesmiyor.
Insan, yatagına is dışında, baska seyler de almak istiyor!
Ee peki, âşık oldun diyelim. Sanki bir iliskiyi yürütmek kolay? O da inanilmaz emek istiyor.
Diyelim ki, iyi gidiyor.
Bir gün bir profesör, felsefe dersindedir.
Masasının üzerinde birkaç kutu vardır.
Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden,
önüne büyükçe bir kavanoz alır
ve içerisini tenis topları ile doldurur.
Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler.
Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı
çakıl taşlarını,çalkalayarak kavanoza döker,
böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukla
..Seyret, Sus ve Dinle....
Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf gibi günü karşılıyordu.
Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş bana gülümseyerek gün başlıyor."
Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.
Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans edi
Adam zengindi. Hem de çoklarının hayal edemeyeceği kadar. Ülkenin en güzel şehirlerinin en güzide semtlerindeki dairelerinin sayısını bile bilmiyordu. Ayrıca, iyi bir antika meraklısıydı. Elinde tuttuğu zengin koleksiyonun değeri de tahminleri zorluyordu. Çiftlikleri ve arabaları da vardı tabii. İşlettiği mağazalarda binlerce insan çalışıyordu.
Herkes, “Keşke onun yerinde ben olsam!” diye düşünüyordu. Gelin görün ki o, bulunduğu yerden hiç memnun değildi. Her şeye sahip olduğu doğruydu. Anc
Çeşmedeyim hayatımın tüm güzelliklerini yaşadığım hatta tüm aşklarımı kapak yaptığım.....
Belkide benim için acısıyla tatlısıyla tüm güzelliklerin mekanı....
Güneş batarken hiç güneşin reklerini fark ettinizmi?
Ben ettim güneşe her zaman hayranlıkla baktım,
Işığıyla,renkleriyle içimi ısıtan o sıcaklığıyla,içine beni alırmısın diye çok dilediğim,
O sıcaklığı kimsede bulamadım ,kimse bana o sıcaklığı yaşatamadı,
Yaşatmasınıda zaten beklemedim ,ne kadar yaşatabilirki?
Hayat çok kısa zaman ak
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya,
Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden,
Hani bir şeyler içini karartır ya, Keşkesiz bir hayattır istediğimiz…
Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden…
Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke…
Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı…
Eskiler öyle yaparmış… SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviy