Ömür ezanla namaz arası kadardır!
Bir dede ile torununun konuşmalarına kulak veriyoruz:
Torunu, pamuk gibi bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla soruyor: 'Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?'
Dede tatlı bir gülücükle:
Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.' deyince torun:
'Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?' der. Dede: 'Evet yavrum. ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır.'
diye cevap verir. ...
Torun yeniden sorar:
'Namazsız ezan ve eza
Bir zamanlar bir yerlerde kör bir genç yaşıyordu ve bu kör genç kendisinden nefret ediyordu ,
çünkü kör bir yaşamı vardı.
Göremediği için hiç birşeyi ve hiç bir kimseyi sevemiyordu ,herkesten ve her şeyden nefret ediyordu..
Ama kız arkadaşı hariç, kör yaşamında sevdiği tek şey kız arkadaşıydı...
Bir gün kız arkadaşına eğer dünyayı görebilseydi onunla evlenmeyi kabul edebileceğini söyledi...
Kız arkadaşıda onu çok mutlu ettiğini söyledi...
Günlerden bir gün şans gencin
..Seyret, Sus ve Dinle....
Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf gibi günü karşılıyordu.
Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş bana gülümseyerek gün başlıyor."
Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.
Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans edi
İlişme Yalnızlığıma
Diyorsun ki;
İçimde sana dair henüz oluşmaya başlayan bir kıpırtı var.
Diyorsun ki;
Seni hayatıma katmak istiyorum.
Diyorsun ki;
Mutluluk varılacak yer değil yürünen yolsa gel beraber yürüyelim.
Kulağa çok hoş geliyor söylediklerin biliyor musun?
Bilinmeze açılan yolun karşı konulmaz çekiciliği
sınırsızca paylaşabilmek
bu yolculuğun daha bir çok yolculuğu beraberinde vaat ettiği masmavi bir ufuk düşlemek.
En çok da özlemlerimin ve tüm yaşamak istedikleri
Yeni bir hayata, atlamak isteyip de kıyısında dolaşanlar için,
kamburken dik durmaya çalışanlar için,
sıkıp sıkılanlar, sıkanlar için,
isteyip gidemeyenler yapamama korkaklıgında olanlar için,
fena şeyler düşünüp korkmayanlar için,
takmayanlar için,
küçük harfleri sevenler için,
büyük sözler söylemek değil,
hayata dair bir deepnot düşmektir hayat...
Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranc oyununu yaninda bir mektup ile hediye olarak Pers İmparat
Cevabı uzun ama erkek egemen toplumlarda çok normal. Adeta bir kural.
Televizyonla beslenen, medyatik refleksli toplumumuzun bazı erkekleri, gücün ve iktidarın karşı cinse geçmesi halinde çıldırıyor. Bir aşağılık kompleksi durumu yani cennet anaların ayakları altında deyip, kadın döven zavallıların düştüğü acizlik...
Erkek hep zeki kadından hoşlanır ama zamanla bu zeka yarışında yenilince kızar, küser ve ağlar. Tıpkı yenilgiyi hazmedemeyen bir çocuk gibi. Zeki kadınlar erkeklerin çocuk
İçimdeki sessiz çığlığımmm yeter artıkk ....
s...u...s...t...u...m...
susmak bazen en güzel cevaptır...
susarsan dağlar devirirsin...
susarsan sen olursun...
sevdiğini mi söylüyor...
sus...
çünkü birgün o zaten susacak..
konuştuğuna pişman olacaksın...
seni istediğini söylüyor öyle mi?
sus...
çünkü birgün senden vazgeçtiğini söyleyecek...
senin için öleceğini mi söylüyor?
sus...
çünkü birgün baldan da tatlı olacak canı...
senden
Küçük bir erkek çocuk, annesine sordu:
"Niçin ağlıyorsun?" "Çünkü ben kadınım." Diye cevapladı annesi.
"Anlamadım!" dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp
"Hiç bir zaman anlayamayacaksın!" dedi.
Babasına "Baba, annem niçin ağlıyor?" diye sordu.
Babanın cevabı: "Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır" oldu.
Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu,
halâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi.
Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu.
" Allahım !" dedi:
"
Birgün ormancının biri dalları nehrin üzerine sarkan ağacın dallarını keserken baltasını suya düsürür.
'Aman tanrım' diye bağırdığında bir peri belirir ve
'Ne diye bağırıyorsun?' der.
Ormancı baltasinı suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı olduğunu söyler.
Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir. 'Baltan bu muydu?' diye sorar. ormancı'hayır' diye cevaplar.
Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile
te
Hayata hiç isyan etmeyin.
Öncelikle şunu kabul edin, hayat adil değil.
Hiçbirimiz, hiçbir canlı eşit yaratılmadı.
Başımıza gelenler de eşit değil.
Önce hayatın adil olmadığını kabul etmelisiniz.
İşine akıl erdirebildiğiniz bir Tanrı, Tanrı değildir.
"Guguk Kuşu" filminde Jack Nicholson akıl hastanesinde çok ağır bir
mermer havuzu kaldırabileceğine dair diğer hastalarla iddiaya girer
Yüklenir ve havuzu kaldırmaya çalışır, kaldıramaz. Diğer hastalar
onunla alay ederken bi
Bazı şarkılar vardır....
dinlerken o şarkıda erirsiniz yok olursunuz...
Sizi bir yerden alır bambaşka bir dünyaya götürür...
ayaklarınız yerden kesilir dinlerken...
bir sevda yeli gibidir heyecanlandırır....
Her enstruman sizin duygularınızı seslendirir sanki...
her nefes soluğunuz olur....
her parmak ucu yüreğinizin tellerine dokunur...
her vuruş daha coşturur...
gençken olduğu gibi deli akmaya başlar kanınız damarlarınızda...
herşey kıpırdamaya başlar...
eskiye dair ne varsa hortl
Öyle değil iste. Istiyor. Insan herseyi istiyor.
Hem de ayni anda... Nedir bu her ş ey?
Yaptığın işi, iyi yapmaya calışacaksın.
Kafa patlatacaksin.
Uyduruk kaydırık olmamasına ugraşacaksın.
Bu yeterince zor zaten.
Sabah aksam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama iste an geliyor, o da insani kesmiyor.
Insan, yatagına is dışında, baska seyler de almak istiyor!
Ee peki, âşık oldun diyelim. Sanki bir iliskiyi yürütmek kolay? O da inanilmaz emek istiyor.
Diyelim ki, iyi gidiyor.
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağım, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve
Yerin seni çektiği kadar ağırsın...
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın...
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin...
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün...
Karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa...
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun...
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin...
Sakın bitti s
Ateş, su ve ahlak bir yolda buluşmuşlar. Tanıştıktan sonra bir muhabbete tutuşmuşlar. Başlamışlar kendilerini tanıtmaya.
ATEŞ,SU VE AHLAK.......
Ateş başlamış söze.
Bendeniz ateş: Ben demiş aşığımdır kimi zaman karanlıklarda, kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim. Kimi zaman güneşim, kimi zaman bir kor parçasıyım yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse. Çok iyiyimdir. Benden çok kere istifade edilebilir der ve ekler ateş. Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa kimi zaman y
güvercinin telaşlı kanat çırpışındaki ses mi?
yoksa,
kelebeğin kanadındaki inadına sessiz bir çığlık gibi mi?
ya da, tuz-buz olan bir sırçanın
haykırışı gibi mi?
nasıl bir sestir ki, perişan eder bizi duyduğumuzda?
ne kalpler kırdık
bilmeden.. ya da bile bile......
ne setler koyduk aramıza bu kırılmış kalplerden de..
sonra aşmaya çabaladık durduk çok...
dokunmak istedik, ulaşamadık....
ulaşmak istedik, kendi ellerimizle kurduğumuz
setler engel oldu yi
Çok eskidendi belki el öpmeler, kenarı dantelli mendiller içinde şekerler,
avuca zor sığan kocaman 2,5 liralık bayram harçlıkları...
Postacının getirdiği, uzaktaki dostların bayramı kutlayan bayram kartlari...
Aniden yok oldular, yittiler eskilerde bir yerlerde.
Yıllarca sadece seyahate gidenler tesadüfen karşılaştılarsa
kutladılar birbirlerinin bayramlarını.
Artık bayramlar sadece birer "fırsat" oldu, yorgun bedenlerin
dinlenmesi için...
Ve birgün sanal alemle tan
Bir kitap olsaydı hayatın, gönül kütüphanesinin neresine koyardın onu? Tarih kitaplarının mı, felsefe kitaplarının mı, romanın mı, şiirin mi, yoksa günlüklerin arasına mı? Göze çarpan bir yerde mi durmasını isterdin veya dikkatle bakanların bile göremeyeceği bir yere mi yerleştirirdin onu? Sık sık açıp okur muydun hayatının kitabını, yoksa sadece ayda yılda bir, tozunu silmek için mi eline alırdın? Veya büsbütün unutarak onu gönlünün hiç bakmadığın bir köşesine mi atardın? Peki kitabını eline al
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onlarin belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim oldugumuzu ya da olmak istedigimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüregimizin derinliklerinde hissederiz. Bu insanlarin kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz; belki oda arkadaşınız, komşunuz, uzun zamandır görmediginiz bir arkadaşınız, sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiginiz bir yabanci. Her kim olursa olsun, o kader anında hayatınızın bir biçimde etkilene
güneşle ıslanmaya uyanmak
Uzun zamandır sinsice yerleşen bir telaş var ellerimde,
nereye koysam, ne iş yapsam gitmiyor bir türlü bu dalgalanmalar.
hiç bir işe yetişemiyorum, hep yarım kalan resimler, oyalar, bulaşıklar..
aslında kalbimin sızısını ellerime yükledim, hiç bir şeye mecbur değilken üstelik.
neyi tamam olabilir ki insanın, bir kendi eksikken kendine.
rüya kadar bile bellirgin değilken hiç bir suret, kimden ödünç aldığım bile muamma olan karışık bir gülüş yapışı
Bazen deniyor ki neye ihtiyacınız varsa o dönüp sizi bulur...Hayatımın şu noktasında böyle bir yazı inanılmaz bir tesadüf mü desem bilemiyorum..Ama çok hoş ve güzel bir yazı..Ben bunu elimden geldiğince uygulamaya karar verdim..Umarım sizin içinde bir yerde hayatınıza dokunan satırlar vardır.Biraz uzun bir yazı ama lütfen okuyun ....Sevgiyle Kalınız.....RİNA...
Akışa Güvenmek
Eylül... Sonbahar mevsiminin başlangıcı... Her yeni mevsim bir önceki dönemi bırakma, yeniye hazırlanma ve yeni bir
İKİ ERKEĞİN GÖZÜNDE KADINI ANLAMAK
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla :
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
-
Bunlar güzel hatıralar...
Farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim...
Beni güzel hatırla!
Çünkü; sevdim seni ben, herşeyini...
Sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım...
Beni güzel hatırla!
Sayfalarca mektup b