İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye
Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber
Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.
Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...
Birbirlerine söz vermiş kuşlar;
Ayrılmayacağız diye.
Ama kış gelmiş,
Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,
Serç
Bir zamanlar ne kadar çok gökyüzüne bakardım.....
Her yıldız kaydığında içimden dilek tutar ve dileğimin olmasını sabırla beklerdim......
Ama hiç bir dileğim olmadı.....
Sadece onları izlerken dilimden düşürmediğim ve benim şarkım diye adlandırdığım .....
Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar
Yeryüzünde sizin kadar yalnızım
Bir haykırsam belki duyulur sesim
Ben yalnızım,ben yalnızım
yalnızım...
Hatırlarmısınız böyle devam eder gider....şarkı bitince yalnız insanla
İçimde bir kiz çocuğu oturtmuşlar
İçimde yüreğimin taa şurasina bakin ağlıyor!
Susturamıyorum onu!
İçimde bir hüzün saklanmış..
Çıkaramıyorum!
Kiz çocugu ile öyle özleşmiş ki..
Hüzün o kiz çocuğuna öyle yakışmiş ki,
Ayrılamıyorlar sanki...
Duyuyor musunuz..?
Hıçkırıklarını..?
Nasıl da sessiz ağlıyor duyuyor musunuz..?
Duymuyor musunuz?
Fakat nasıl olur?
Nasıl duymazsın?
Baksana hıçkırıklara boğulmuş ağlıyor..?
Göremiyorsan gözlerime bak..!
Gözlerimde ki mate
Biliyorum okumayacaksın, ama yine de yazıyorum.
Okumayacaksın, çünkü göndermeyeceğim.
Belki masamın çekmecesinde, belki giymediğim bir gömleğin cebinde bulacaklar yıllar sonra.
Kimi aşk mektubu diyecek, kimi umut dolu bir mektup... Kimi cümlelerin içtenliğine bağlanacak, kimi soruların sertliğiyle irkilecek... Eski bir kâğıt olacak şu an elimde tuttuğum kâğıt şüphesiz. Bazı harfler okunmayacak, bazı soru işaretleri de öyle. Kimi sorularım yargı gibi anlaşılacak. Kimi noktalarım da
Hanı deli ruzgar misali derler ya
Eser dallari kırarcasina
halden de anlamaz ya
ya da durup sorgulamaz
sadece eserr
en içten en coşkulusundan
Hani bunun adına sevdamı ne derler
salt duygulara kabarik
insanın içini yakar içten içe
Ve yakar acimasızca
zamanla yarışır umursamaz
Şımarıkmı yoksa
Tatlımı tatlı şımarık
Aşk....
Ulaşılamayan yıldız gibi gelirdi
bir yanıp bir kaybolan
gecenin en mavi zamanında
Var bildiğide yok
Yok bildiğide var olan
Milyonlarca ışık içinde
T
Farkında mısın?
Bize ait cümleler kurmaktan,
Ne kadar da aciz kaldık son günlerde,
Bırak, seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize,
Tükenen, tükenen sevgimiz mi,
yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor?
Ne sen bana iyi misin, diyorsun,
Ne ben sana bir günaydın.
Bıçak açmıyor ağzımızı, farkında mısın?
Yavan kelimelere başvurmamız sebepsiz değil,
Saçlarımı bile taramıyorum eskisi gibi,
Senin ise içinden gelmiyor tıraş olmak,
Eskiden, daha zili çalmad
Düsünün ki önünüzde bir dolap var.
Bu dolapta 4 bölüm var. Her bölümde kutular.Bu kutularin icinde sevginiz ve nefretiniz var.
En üst bölümdeki kutularda ‘en cok sevdiklerinizi’ sakliyorsunuz.
Ikinci bölümde ‘Seviyorum ama fazla da guvenmiyorum’ dediklerinizi.
Ücüncü bölümde ‘herkes gibi biri benim icin’dediklerinizi.
Ve en altta da ‘nefret ediyorum veya kesinlikle güvenmiyorum’ diye adlandirdiklarinizi.
Buraya kadar hersey tamam.Asil sorgu simdi basliyor.
Siz
Bir akıntıya kapıldım gidiyorum hayatın bana vereceğinden habersiz
Belki bir elinde mutluluk olacak bir elinde umut
Hangisini bana bahşedecekti hayat dedikleri şey
Mutluluk mu yoksa mutluluğa duyulan umut mu ?
Umutsuz mutluluk olmazdı ya zaten
Umut düştü benim payıma da umut etmek umutla yaşamak
Umut nedir ki peki
Bir mutluluk mu yoksa acı çekmek mi
Yoksa sadece bir çaresizlik miydi umut
Mavi bir denizin kıyısında siyah dalgaların arkasından gelecek
Sevda gemisini beklemek mi
Gözüm; "Mustafa" Kaşım; "Kemal"
Sevdam; "Mustafa Kemal"
Gözüm; "Mustafa" Kaşım; "Kemal"
Sevdam; "Mustafa Kemal"
Bir millet delirmiş olmalı ki; Devletini ve onu yönetenleri sevmesin, saymasın,kin ve öfke beslesin
Ve bir devlet yönetimi düşünün ki; Gözün üstünde kaşın var diye fertlerine zarar versin
Bunca yıl her türlü zorluklara devlet ve millet olarak göğüs germişiz Ve yıllardır da bu mücadelemizi daha çağdaş bir Türkiye için veriyoruz
Peki şimdi ne oldu
Eflatun'a sormuşlar;
İnsan oğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?
Eflatun tek tek sıralamış;
"Çocuklukta sıkılırlar ve büyümek için acele ederler ne varki çocukluklarını özlerler...Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.Ama sağlıklarını geri almak için para öderler.Yarınlarından endişe ederken bu günü unuturlar..Sonuçta,ne bugünü ne de yarını yaşarlar.Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar.Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler"...
Peki sen ne öneriyorsun?
Bilge yine sıralamış;
Ben kibrit çöplerini insanların yaşantılarına benzetirim. Kibrit kutusu insanın yaşadığı toplumu ifade eder bir bakıma...
Bazı kibrit çöpleri vardır bir amaç için yanarlar,
kimi bir sigara yakar,
kimi bir ocak,
kimi boş yere yanıp tükenir
hiç bir işe yaramadan.
Kimi ise bir ormanı, bir evi,
büyük bir alanı yakar kül eder,kendisiyle birlikte.
Kibrit kutusunu açıp baktığınızda
hepsi aynı gibi gözükse de
birbirinden farklı kibrit çöpleri vardır.
Bazıları yanamayacak k
İKİ ERKEĞİN GÖZÜNDE KADINI ANLAMAK
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla :
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
-
hani, bir kitap okumaya başlarsınız...
ilk satırlarda çeker sizi içine...
öyle güzeldir ki anlatım…
tüm gerçeklik bir yana...
o kurgunun içine kapılır gidersiniz...
öyle kapılırsınız ki...
uzaklardan bir el uzanıp
tutar ellerinizden...
alıp götürür…
uzaklara…
kokusu ulaşır size dağların,denizin,çiçeklerin...
bir meltem okşayıp geçer teninizi...
dokunuşları hissedersiniz ya yüreğinizde...
hani, bilseniz de kurgu olduğunu...
o a
Öğretmen; öğretme işini görev edinen kişiye denir. Öğretmenlik bir meslektir. Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi gerekir. İlkokullarda öğretmen Sınıf Öğretmenidir. Sınıfın bütün derslerini aynı öğretmen okutur. Ortaokul ve Liselerde ders öğretmenliği vardır. Meslek okullarında dersler özel şekilde yetiştirilmiş meslek öğretmenleri tarafından işlenir.
Eskiden öğretmene "Muallim", öğretmen yetiştiren okula da "Muallim Mektebi" denirdi. Ülkemizde öğretmen o
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya,
Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden,
Hani bir şeyler içini karartır ya, Keşkesiz bir hayattır istediğimiz…
Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden…
Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke…
Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı…
Eskiler öyle yaparmış… SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviy
Öyle değil iste. Istiyor. Insan herseyi istiyor.
Hem de ayni anda... Nedir bu her ş ey?
Yaptığın işi, iyi yapmaya calışacaksın.
Kafa patlatacaksin.
Uyduruk kaydırık olmamasına ugraşacaksın.
Bu yeterince zor zaten.
Sabah aksam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama iste an geliyor, o da insani kesmiyor.
Insan, yatagına is dışında, baska seyler de almak istiyor!
Ee peki, âşık oldun diyelim. Sanki bir iliskiyi yürütmek kolay? O da inanilmaz emek istiyor.
Diyelim ki, iyi gidiyor.
Sensiz yarım kaldım........
Sen gittin ben yalnız kaldım
Sensiz uyuyacagım bugece;
Sessiz aglarım
Sen gittin
Ben yarım kaldım
Yoklugun agır bir enkaz bıraktı ardında
Yanım boş kaldı
Odam karanlık
Yatağım soguk
Yalnızlık üşütür içimi
Sen gittin ben yarım kaldım
Geceler uzun sevdam hep hüzün
Sen yoksun bedenım hep yorgun
Sen yoksun sessiz bu dil
Ağlar bu göz...
Sen yoksun geceyi sabaha bağlar bu bekleyiş....
Gecede
Üstat Kimdir? ( Yazar : Don Miguel Ruiz )
Bir zamanlar bir üstat varmış. İnsanlar konuşmasını dinlemek için toplanırmış. Söyledikleri harikulade imiş. Sevgi sözcükleri ona kulak veren herkesin, ta yüreğine işlermiş.
Kalabalığın arasından bir adam, üstadın ağzından çıkan her sözcüğü dinlemiş.Gönlü yüce olduğu kadar, alçakgönüllüymüş de. Üstadın sözleri bu adamı öylesine derinden etkilemiş ki, onu evine davet etmek istemiş.
Üstat konuşmasını bitirdiğinde adam, kalabalığın içinden ge
HAYAL İŞTE…
Bazen diyorum ki hayat bir yerlerde tıkandığında hayatın da bilgisayardaki gibi bir reset düğmesi olsa ve hayatı resetlesek… Tıkanıklığı, donukluğu ortadan kaldırıp yeniden başlasak…
Bazen güzel bir kesit yakaladığımızda sağ tıklayıp kopyalama işlemini gerçekleştirerek hafızamıza yapıştırsak, varsa hafızamızda kötü anılar onları da silip geri dönüşüm kutusuna yollasak…
Arada bir geri dönüşüm kutusunu boşaltsak… Geri dönüşüm kutusunda silinenlerin nereye gittiğini bilme
’Uyan bak ne güzel doğmuş bugün güneş’ ,diyordu uzaklardan bir ses bu sabah. Ona göre aydınlık getiriyordu doğan güneş, pozitif bakmasını sağlıyordu, mutlu ediyordu böylece kendini. Yeni güne sapasağlam başlıyordu her sabah. Ne kadar mutluluk doluydu tahmin edemezsiniz.
Sonra yine uzaklarda bir ses ’Hala uykum var kapatın perdeleri’, diyerek başlamıştı yeni güne bu sabah. Birileri bişeyler söylüyordu ama o duymuyordu bile bunları. Bir an sevdiğinin sözleri aksetti kulağına; ’Bak ne güzel do
O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;
O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman icin
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini a
Bazen deniyor ki neye ihtiyacınız varsa o dönüp sizi bulur...Hayatımın şu noktasında böyle bir yazı inanılmaz bir tesadüf mü desem bilemiyorum..Ama çok hoş ve güzel bir yazı..Ben bunu elimden geldiğince uygulamaya karar verdim..Umarım sizin içinde bir yerde hayatınıza dokunan satırlar vardır.Biraz uzun bir yazı ama lütfen okuyun ....Sevgiyle Kalınız.....RİNA...
Akışa Güvenmek
Eylül... Sonbahar mevsiminin başlangıcı... Her yeni mevsim bir önceki dönemi bırakma, yeniye hazırlanma ve yeni bir
Geceyarısıydı. Arabadaydım. Radyo Maydonoz'da Selim gazete köşelerinden internette yayılmış bir öyküyü anlatıyordu.Kulak kesildim:
"Bir sonbahar günü Londra'daki doktor muayenehanesinin bekleme odasında oturan adam, yaprakların dökülmesini hüzünlü bir gülümsemeyle seyrediyordu. Biraz sonra muayene odasında doktor, teşhisi açıkladı kendisine:
"Bay Winkelman beyninizde bir ur var. Hemen ameliyat olmalısınız."
Yüz hatları gerildi Winkelman'ın:
"İngiltere’de bu ameliyatı yapabilecek dokto
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı