Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Acem kızı's Blog

  • başlık
    34
  • yorum
    9
  • görüntü
    22.820

Bu blog hakkında

Can Garip, Can Suskun kaldı Züleyha'nın yüreğinde...

Bu blogdaki başlıklar

Senin aşkın olmadan ben kimim ki?

tI6cyBWMnXs Kalbime aşkın öyle bir yerleşmiş ki, Sen bana cefa etsen bile senin aşkın kalbimin en derininde Yazıklar olsun bana ki sana kalbimin sırrını açıkladım Ona Kalbimin onun aşkıyla yanıp tutuştuğunu söyledim (kalbimi ona şikayet ettim) Ve gözlerinde ateşi ve yanışımı gördüm Bana dedi ki Senin aşkın benim kalbime haramdır Aşkın benim hayatımdı sen uzaklaşınca ben den ölüm bana daha merhametli   Ölüm bana en merhametli el olmuş Bütün kasideler bütün şiirler gözlerinin

acem kızı

acem kızı

Elif olmak zordur...//Mevlana...

Elif olmak zordur... Çünkü elif olmak; Yuvarlak bir dünyada dik durmanın, Dik ve önde, Belki acıyla Ama, vazgeçmeden durmanın, Dünya ne kadar dönerse dönsün Olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak... Kaç silah varsa elife çevrilir! Elif hep olduğu yerdedir... Silahlar patladığında ilk vurulan eliftir! Zordur elif olmak... Elif olmak hep vurulmaktır! Elif olmak yalnızca elif olmaktır... Ne B, ne T, ne S Elif... Yalnızca elif... Elif demeden hiçbir şey denilemez. Ben elif dedim

acem kızı

acem kızı

Kimden kaldı bu ödünç hayat..?

ÖDÜNÇ HAYATLAR   “Yaşamak değil , beni bu telaş öldürecek" dediği gibi şairin ;   O telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgarla taratmayı saçlarımızı   Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz ...   Gözümüz saatte söyleştik hep,   Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık ..   Hep yetişilecek bir yerler vardı.   Aranacak adamlar, yapılacak işler ..   Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin tersine bulaştı;   Başkalarının hayatı bizimkini aştı ..   Kör karanlı

acem kızı

acem kızı

saklı kalan..!

Saklı Kalan   günlüğü eksik tutulan güz usulca çekilmiş de kıyıya bütün gürültülerden uzakta eğiriyor suların köpüğünü belli ki duymuyor dağların uğuldayan yalnızlığını   bekleyişin ve acıların uğultusudur yalnızlıklar kimi kez kuşatabilir büsbütün doğayı, aşkı ve yaşamı ama kayalıkların karanlıklarına hiç sığar mı bir dağın yalnızlığı   bir çiçek bile doldurabilir uçurumların derin oyuklarını oysa o bir çatlaktan fışkırıp bir yangın gibi büyüyendir belli ki duymaktadır kalbi

acem kızı

acem kızı

yoL...

İnsan yürüdüğü yola benziyor, günlük defteri oluyor gözleri. Okunuyor, nasıl bir yağmur yağmış hayatına ve nasıl bir kar. Örneğin, bir düş yüzünden hapiste yatmışsanız eğer, yılların ördüğü oya gibi bir iz utangaç bir tavırla içinizi beziyor ve kamçı izleri gibi esaret günleriniz yüzünüze vuruyor. İnsan yürüdüğü yola benziyor. Eğer yüreğiniz aşk tınılıysa, aşk kokuyor üstünüz başınız.   Metin Cengiz

acem kızı

acem kızı

genç antikacı ve sıcacık bir hikâye

..Genç antikacı hem merakı hem de ticaret nedeniyle Anadolu’nun en ücra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği malları yok pahasına satın alarak büyük paralar kazanıyordu. Kış kıyamet demeden sürdürdüğü seyahatler sırasında başına gelmeyen kalmamış gibiydi. Fakat, bu seferki hepsinden farklı görünüyordu. Yolları kapatan kar yüzünden arabasını terk etmiş ve yoğun tipi altında donmak üzereyken, bir ihtiyar tarafından bulunup onun kulübesine davet edilmişti. Yaşlı adam, antikacının yürümesine ya

acem kızı

acem kızı

gayrısı aşk mı ola..?

Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler. Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi

acem kızı

acem kızı

Sana gelirken...//Rıdvan CANIM

Sana gelmeliyim geçip ayrılığın gül bahçesinden ateş kesilmeli damarlarımdaki kan gecenin en koyu karanlığında gelmeliyim sana göz gözü görmemeli dilimde şiirlerim olmalı bir de yüreğim papatya dolu kırlar öyle gelmeliyim sana..   Avuçlarımda umut dolu yarınlarla gelmeliyim sana başımda temmuz akşamları sonra bir yıldız kaymalı yüreğimin kuytu bir köşesinden bakılmaya doyum olmayan gözlerin olmalı bir de dolunay olmalı yüzün öyle gelmeliyim sana..   Hasretin dağ gibi oturmalı yü

acem kızı

acem kızı

Bekleyişlere yüklemişsen aşkını...

Bekleyişlere yüklemişsen aşkını, senin için en tanıdık sözcük "yarın"dır... Aslında "o" yoktur ve senin de beklemekten başka çaren yoktur. Bu yüzden yarın senin için hiç bitmeyen bir umuttur. O olmadan geçirdiğin hiçbir gün yaşanmış sayılmaz. Yaşamadığın günler eklendikçe birbirine, yarına olan özlemin daha da artar. Her gece gözlerini "yarın olsun" diye kaparsın, her gece o günü değil yarını düşünerek uyursun. Uyuyabilirsen tabii... Gün ışığı varken daha çabuk geçer zaman. Gündüzdür, bir uğr

acem kızı

acem kızı

Ya Râb Belâyı Aşk ile Kıl Aşina Beni...//Fuzuli

Ya Râb Belâyı Aşk İle Kıl Aşina Beni Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni   Az eyleme inâyetini ehli derdden Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni   Oldukça ben götürme belâdan iradetim Ben isterim belâyı çü ister belâ beni   Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigarımın Geldikçe derdine beter et müptelâ beni   Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola getürmek saba beni   Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana Ya râb mukayyed eyleme mutlak bana beni   Ya râb belayı aşk ile

acem kızı

acem kızı

O'nun içtiği yerden.../...imrenilesi bir örnek

Hz.Aişe-i Humeyra (r.a) Rasülullah’a (s.a.v.) tarife sığmayan bir aşkla bağlı. Rasülullah (s.a.v.) da Onu derin bir bağla seviyor. Vakitlerinin çoğunu Onun hanesinde geçiriyor. Hane-i Saadet, genelde Resul’ümüzün evi demekse de özelde Hz. Aişe’nin hanesi demek!.. Rasülullah’ın bir adeti var; suyu önce Aişe’ye verip ardından kendisi içiyor. Ama bu değişik bir içiş... Rasülümüz, Aişe'nin dudaklarının değdiği yerden içiyor suyu. Yemekte de tavrı aynı, Onun ekmek bandığı yerden, Onun e

acem kızı

acem kızı

Gülmece:) ...Bu mektup kalpten götürür...

Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı. Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu görünüyordu. Sonra adam yatağın üzerine bırakılmış mektup zarfını farketti. Üzerinde -Babama- yazıyordu. Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen elleriyle mektubu okudu:   Sevgili baba; Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım cünkü seni ve annemi yaşanacak rez

acem kızı

acem kızı

aşk...üç harfli bilinmezlik

AŞK….   Aşk, kocaman bir yürek ister önce , Sonra, cesaret. Yufka yürekle , olmaz aşk… Fedakarlık bekler maşuk eğer varsa ……. Aşk, yumuşak yataklarda, Kırışık çarşaflarda yaşanan şeyin tarifi değildir… Aşk, pavyonların loş ışıkları altında yaşanan, Çakır keyf olmakda değildir…. Hercai gönüller aşkı ne bilir…Yada her çiçekten bal alan… Aşk hesap sorar adama …aşk adamı vurur… Aşka, olmaz ihanet… Falcıda anlamaz bundan. Cevaplayamaz hiçbir kehanet…   *** Günübirlik s

acem kızı

acem kızı

Sen Sen Sen...//Yavuz Bülent BAKİLER

Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden., Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter. Hiç kimse aramasa sormasa beni Sen gelsen yeter.. Huzur ellerinin güzelliğidir. Gözlerin karşımda mutluluk denizi. Her sabah soframızda ekmeğimizi Sen bölsen yeter.. Yüreğim seninle yaylalar kadar serin Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam Sen dolsan yeter.. Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm. Bende sabır sende naz.. Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz Bir yüz görümlüğ

acem kızı

acem kızı

FATİH VE İKİ PAPAZ... {ALINTI}

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet bütün mahkumları serbest bıraktırmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zulüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi. Durum Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Fati

acem kızı

acem kızı

ben sana vuRgun

Bir mavi gül bahçesi yorganım/   Uyku saçlarımın meçhul şarkısı/   Sonra yastığımda ilk gölgen kızlık/   Ve ilk unutuluş hürriyet raksı..     Yumuşaklığında köpükten öpüşlerin/   Mukaddes günahlar cenneti oda/   Dikişsiz beyazlığında tüllerin/   Bir ay süzülecek buluta..     Ve bir mavi şarap gözlerindeki/   Musiki gölgelerinde yorgun/   Sen hep öylesine güzel sevdalım/   Ben sana Alahsızcasına vurgun…   Ahmed ARİF

acem kızı

acem kızı

Sevemedi İstanbul ikimizi...// Vedat Didari

seninle hiç İstanbul'da olamadık göremedi İstanbul ikimizi...   ne Emirgânda bir semaver tüketebildik ne Aşîyanda hüzün bir tepeden seyretmek için bu güzelim kenti ne Çamlıca kısmet oldu ne Piyer Loti hiç bir vapur taşımadı bizi Marmara'da bir güvertede seni liseli aşıklar gibi dakikalarca öpemedim ellerini avuçlarımda tutup ta içimi dökemedim...   şöyle bir elimi atıpta omzuna kolun belimde yürüyemedim seninle Beyoğlu'nda bir sinema ya da tiyatro koltuğunda parmak

acem kızı

acem kızı

aslolan....yürekten sevebilmek dilden değil

Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini: - Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki "sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine" dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi ef

acem kızı

acem kızı

kendinden birşeyler kattın...

Kendinden birşeyler kattın/ Güzelleştirdin ölümü de/ Ellerinin içiyle aydınlattın/ Ölüm ne demektir anladım.../   Yer değiştiren ben değildim/ Farklılaşan sendin/ Sendin bana gelen aynalarla/ Sendin bana gelen sendin.../   Artık ölebilirdim/ Bütün İstanbul şahidim/ Ben kandan elbiseler giydim/ Bundan senin haberin var mı.../ Sezai Karakoç

acem kızı

acem kızı

Bir Makale...Yorumsuz..!

Bekir COŞKUN ...............27.12.2006   Atatürk gelse -2-   VAKTİ-saati gelip çattı ve Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin yıldönümünde, işte ben yine "Ya Atatürk çıkıp gelse" yazımı yazıyorum:   - Gazi, yanında silah arkadaşları, beyaz bir atın üzerinde Ahlatlıbel'den gözüktü, aşağıdaki Ankara'ya bakıp İsmet Paşa'ya sordu: "Yanlışlıkla Meksiko City'e inmiş olmayalım Paşa, bu ne?.."   "Angara..."   "Şu dumandan ucu gözüken ne?.."   "Atakule..."   "Vatanı beton ile örtmüşler, kulenin u

acem kızı

acem kızı

seni düşünmek../Nâzım Hikmet RAN

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey... Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum...

acem kızı

acem kızı

Susmak ve Öğrenmek...

Bir gün susmayı öğrendim.   Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam aksamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi d

acem kızı

acem kızı

AĞLAMA DUVARI

Kudüs' e atanan bir Amerikalı gazeteci, Ağlama Duvarı'nın önünden gelip geçerken, bir musevinin her gün duvarin önünde diz çöküp dua ettiğini farketmiş. Haftalarca aynı manzarayı görünce dayanamamış ve sonunda adamla bir ropörtaj yapmaya karar vermiş. Adamdan izin aldıktan sonra teybini açmış ve konuşmaya başlamış:   - "İsminiz?" - "David. Polonya yahudisiyim. 65 yaşındayım. Smalla'da bir manav dükkanım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv' de bir çiçek serasında çalışıyorlar..."   - "Sizi he

acem kızı

acem kızı

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.