Maviyi tanıdım renklerin içinde. Masallarımın rengini Mavi yaptım. Ve sana dokunduğumda maviye boyandı dünyam, aşk maviye boyandı. Sana mavi dedim, çocukken dinlediğim masallara inanıp, maviden bir masal yazdım bize...
Ben maviye sonsuz bir anlam yükledim, seninle ilgisi yok...
Şimdi sonsuz bir masalım var Masmavi, kendi oyunlarımı bitirip seninkine başladım ve şiirler hep sana yazılmış gibi geliyor artık...
Ben seni çok fazla sevdim, ben bu aşkı çok sevdim ve bunları yaşadım, sen
senden nefret bile edemiyorum ...
neden yaa
NEDEN !!
seni bukadar cok sevmeme neden izin verdin ki !!
gözlerimin içine baka baka nasıl yalan söyledin !!
neden seni seviyorum dedin ozaman..
NEDEN !!
madem emin değildin duygularından neden??
neden seni seviyorum dedin ??
bukadar kanatmak zorundamıydın kalbimi ??
ne ağlamak ne bağırmak çare ediyor kızgınlığıma...
bunların hiçbirine cevap veremezsin değilmi..
simdi bile..
sırf söyleyecek s
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sev
Ayrılık, yarımların acısını bırakır ömrümüzün herhangi bir vaktine. Yaşanılan acı sadece bir sözcüğün sıradanlığına sığdırılmıştır. Oysa o, soluk alıp verilen her dakikada saklıdır. Gecenin karanlığı ile gelen sızı, göçmen kuşların kanadına takılan sevinç, kuzeyden esen rüzgarın kokusu, sonsuz dokunuştur ayrılık.
Giden biraz yaşanmışlık biraz da yaşanacak şeyler götürmüştür. Biraz kendi ömründen biraz da onun ömründendir götürdüğü. Oysa gözlerdeki ıssızlıkta bulunmuştur aranılan. Hiç bir benci
Eski zamanların birinde bir adam hayatin anlamının ne olduğuna takmış kafayı..
Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş..
Ama aldığı cevaplarda ona yetmemiş.Fakat mutlaka bir cevabi olmalı diyormuş..
Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş.. Köy,kasaba,ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabi ki ...
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona
-Su karşı ki dağları görüyor musun,orada yaşlı bir bilge yasar! istersen ona git belki o s
Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.aradaki çizgi çok incedir
Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
İyice tanımadan hiç bir insana bağlanma.Unutma gerçek sevgi tanıdıkça büyüyen sevgidir.
Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı.sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.
Hak ettiğin sevgiyi alamadın mı? kendini üzme, sorun sen değilsin.
Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni di
Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?
Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanr
Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi ; "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir ? "
Eflatun tek tek sıralamış :
- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler...
- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler...
- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar.Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar...
- Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...
Sıra gelmi
Affedeceksin.Sevgin seni oraya götürecek
düşe kalka ilerleyeceğin yollarda,taşlar kanatacak ayaklarını,ıssız karanlık ormanlardan geçeceksin yapayalnız.Sonra bir bataklık başlayacak gözünün alabildiğine.Omuzlarına kadar yapışkan çamurlara saplanacaksın.Durmadan yağmur yağacak üstüne,iliklerine kadar ıslanacaksın,üşüyeceksin.Ahtapot elleri gibi uzun,pis sarmaşıklar dolanacak ayak bileklerine.Dört yanın da kara bataklık kuşları dönecek çığlık çığlığa.
geçmiş zamanı düşüneceksin,o bir daha yaşanı
Yarı uyur yarı uyanık geçirdiği gecenin sabahında, iki kişilik yatakta açtı gözlerini yeni güne. Tek başına.......Göz alabildiğine uzanan ovada yalnız yaşayan bir ağaç gibiydi. Büzülmüştü koca karyolanın kenarına. Öyle bir büzülmüştü ki, bomboş bir çekmecenin köşesine sıkışmış ince bir gömlek düğmesine benziyordu.Ya da, içi çoktan boşaltılmış kavanozun dibinde kalmış kırık bir pirinç tanesine... Yattığı pozisyonda kalkmıştı, demek ki gece boyunca hiç kıpırdamamıştı. Sağ tarafına yatmıştı. Sol ya
Bir gün renkler arasında tartışma çıkmış. Kendini üstün gören renkler, üstün buldukları yönlerini göstererek en önemli olduklarını anlatmaya çalışıyorlarmış.
MAVİ: Ben huzur verici bir rengim, insanlar gökyüzüne baktıklarında yada denize baktıklarında beni görürler ve huzur bulurlar. İnsanların yaşama amacıda huzurdur. O açıdan ben en önemli rengim.
SARI: Ben sıcaklığım Güneşin rengi benim, insanları ısıtırım. Benim gücüm olmasa insanlar soğuktan donar.
KIRMIZI: Hayat demek ben demek, çünkü b
Çıplak dallara inen taneciklerinin, dokunduğu yere bembeyaz ve kalınca entariler biçtiği karın göz kamaştırıcı, şen şakrak manzarasında, kartopu oynayan mutlu ve mesut insanlardı onlar.
Bir kar yazısına bu cümlelerle başlayabiliriz pekala. Fakat şöyle de başlayabilirdik:
Yetim çaresizliklerine eş boşluktaki sobanın, soğuk ve kapkara sevimsizliğine iç geçirirken, nefeslerinin bu son sıcaklığını israf etmemek için, kat kat sarındıkları battaniyelerinin içine içine üflüyorlardı.
Başk
Rıhtımları var kalbimin ve bekleme salonları. Ya bir bekleyiş yada bir ayrılık var hep hayatımda. Onların ortak noktası kavuşma sevinci ve ayrılma hüznü ise hep iç içe, hep aynı noktada ve hep aynı durağanlıkta. Her şey ya var ya yok, ya da öyle olması gerekir hayatta. Oysa benim kaimde yokluğun keskin çizgisinde varlığa dair çıkarımlar var an be an yansıyan. Sadece bir illüzyon var yokluğun içinde varlığa dair. Hayat denilen oyunda iki kelam etmek de hep yokluğa düşer baş aktör olarak bu durumd
Dört tarafı suyla ma'mur, mağrur bir okyanustu sürgün. Mavi, umutla aramızda menzildi, özlemler devrişirirdi kah hüzünlü, kah heyecan kokan. Bizim halat çekmekten nasırlaşmış ellerimiz, boş kaldığı demlerde zulalardan ne hatıralar, ne düşler, ne rüyalar çıkarırda bir görsen. Güverte bayram yerine dönerdi.
Ayın on dördüne adanmış beyaz bir sayfasına seyir defterinin, büyük tufanlardan kalma ne kadar tezat kalmışsa gönülde, yazardık bir bir. Hepsinden birer çift olmalıydı muhakkak. Nuh'un gem
Bir zamanlar bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış.
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi, Aşk ve tüm diğerleri.
Bir gün adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş.
Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.
Adada en son kalan Aşk olmuş.
Çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş.
Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde gelmekteymiş.
Aşk:
"Zenginlik, beni de yanına alır mısın?
Bugün olduğu gibi yarın da, yarından sonra da, Ondan sonraki günlerde de gözlerimdeki yerinin değişmeyeceğine...Seni bir ömür seveceğime...Kelebeklerin renklerinin insanı büyülemesi gibi, yarınımda da hep sevginle yaşayacağıma... Her bakışında okuduğun o gözleri her zaman yanımda göreceğine, en yakın dostun, en yakın sırdaşın, en yakın arkadaşın olacağıma... Sıkıntının sıkıntım; üzüntünün üzüntüm olacağına...Her kızgın anını çiçeğe dönüştüreceğime...Her üzgün anında tebessümün geri gelmesi için
Abi ya nedir bu aşk der yıllardır herkes
ama ne bilen var ne de gerçekten aşkı yaşayan
bu aşk ne, ne değil .?
bütün güzel kelimeleri bir araya getirip sevdiğine[veya öyle sandığına]
en iyi, en güzel şeyleri anlatmak mı? yoksa onunla her şeye rest çekebilmek mi? Nedir bu, böyle insanın özünde doğasında olup ta gerçekliğine tam olarak kavuşamamış kavram..Neden insanları bu kadar zorluyor..Veya insanlar birbirlerini zorluyor, aşk yerine..Aşkı diğer her şeyden bu denli ayırtan özelliği hala
Aşk Bu Dünyanın Ölçüleriyle Açıklanamaz Sevgili
O İlkel Bir Acıdır, Yaban Bir Ağrıdır.
Gelir ve İçimizdeki O Çok Eski Bir Şeye Dokunur.
Sonra Bir Perde Açılır ve Yolculuk Başlar
Bu Yolculukta Artık Para, Tarifeler
Beklentiler, Randevular, Taksitler, İş,
Anneler ve Korkular Yoktur
Aşkın Kendi Gerçekliği Vardır Sevgili.
İnsan Başka Bir Işığa Teslim Olur,
Daha Derinden Anlamaya Başlar, Bilgeleşir
Hiç Bilmediği Sezgileriyle Buluşur
Yükü Çok Ağırdır, Kendiyle Buluşmuştur
Hem D
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali
Anlar Gibiydin.
Oysa sen, onlar gibi değildin... Anlar gibiydin.
Zaman aktı, geldikleri gibi gitmesini bilen cinslerden. İnsanlar konuştu, uzun uzun ve sık sık. Gözlerim uzun süre gittiğin noktada bakakaldı, ayak izlerine. Kaybolmayan sevgin gibiydi gözlerim, yokluğunun aksine.
Uzun zaman geçti.
Sen biteli...
Ve ansızın çekip gideli...
Uzun zaman geçti. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakikalar. Yavaş aktı yokluğunu düşündüğüm anlardaki cümlelerim. Ve hiçbir şey diyemeyişim. Y
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
Arkalarında doldurulması
Mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
En güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
İnsan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmaz