En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günle
Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep , hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken baş
Sen gönlümün üzerinde,
Sebepsiz bir rüzgar.
Dalgalanır yüreğim,
Çırpınır estiğin yöne doğru.
Yazık ki sen hep
Dalganı geçersin.
Senin estiğin yerde bu dalga,
Hırçınlığımı sen yarattın.
Nasıl hesap sorulur ki?
Gözlerin poyraz, saçların lodos.
Ne sana dur denir,
Ne de, ardın sıra çağlayan gönlüme.
Yakınlaşsam diyorum,
Yörüngene sığınsam.
Beni çeksen kendine,
Ve içinde yok olsam.
güvenç gül...
Uzayıp bitmeyen, birikmeyen kirlenmiş yağmur suyu kokusu. Kokunda kirlenmiş yağmur suyu hissizliği var. Hijyenik bırakılmayan mendebur beddua laneti…
Sararmış bir yığın tutmaz kir! Anlatılmaz sıcak koku. Yağmur suyu. Gereksiz imlalarla noktalama bulamadığımız; hep bulamadıklarımızın yerine koymakta üstümüze olmayan üç noktalar… devamı gelecek, gelebilir beklentisi.
İhtiyaçlarımıza cevap veremeyen yaratıcılıklarımız. Hissiz yürünmüş yollar, tutulmuş, tutanağı bulanamayacak kadar bizi isr
Kalbim acıdığında, yanıp kavrulduğunda konuşamıyorum. Çoğu zaman ağlayamıyorum da...
Paylaşsam? Daha da acıyacak yaram, kanı durmayacak... Biliyorum.
Sadece ve sadece sırdaşıma, dostuma anlatıyorum; suya...
Ruhumu rahatlatacak renkleri seçiyorum önce. Yaşamak için çırpınan,
hızlı hızlı atan minik bir kırlangıcın kalbini tutuyormuşum gibi avuçlarımda;
narince tutuyorum fırçamı. Başlıyorum serpmeye boyalarımı. Sanki gözümden
akması gereken ama benim sadece içime akıtabildiğim göz yaşlarım
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitili gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte,üç kulaçta mı
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahçı kahvelerde bir çiroz oturuyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şöförleri
aşk yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.aşk bazen kavuşamamak,adını karalamaktır kağıtlara.uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.aşk bir filmin bir karesinde takılıp kalmak...bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.aşk bazzen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır...(i.aydın)
Icim aciyor,
Yüregim acizliginden kendini parcaliyor.
Insanin isteyipte yapamadigi o kadar cok sey var ki dünyada…
Oysa simdi birlikte olmak,
bizim icin mutluluklarin en, en kocamani olurdu herhelde…
Simdi karsilikli kahvelerimizi yudumlamak,
Sonra da acaba falimizda ne cikacak deyip fincani kapamak vardi…
Insan düsündükce bile mutlu olyor.
Ne zaman icimiz gecip, gözlerimiz dalsa,
Suratimizda ya bir gülümseme,
Yada gözlerimizde her an, damlamaya hazir bir yas olur biliyorum...
Eminim