ben sana mecburum bilemezsin
adini mih gibi aklimda tutuyorum
buyudukce buyuyor gozlerin
ben sana mecburum bilemezsin
icimi seninle isitiyorum
agaclar sonbahara hazirlaniyor
bu sehir o eski Istanbul mudur
karanlikta bulutlar parcalaniyor
sokak lambalari birden yaniyor
kaldirimlarda yagmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir aksam ustu ansizin yorulur
tutsak ustura agzinda yasamaktan
kimi zaman ellerini kirar tutkusu
Hicbir seyi senin kadar istemedim
Ama yetmiyor
Ne kadar istesem de gozlerimdeki resmin gitmiyor
Yagmurlar icime icime yagiyor
Icimdeki kuraklik bitmiyor
Bitmez sandigim yollar ayni cikmazda tukeniyor
Cunku yoksun,gelmiyorsun
Bir cig gibi buyuyorsun
Ask bu mu ask aci mi
Acitir mi incitir mi
Ask bunu bana yapmaya mecbur mu?
Eskiden bilmezdim Yalnizligi
Bir agaç nasil yalniz degilse ormaninda
Bir çiçek kendi daliinda
Eskiden bilmezdim Yalnizligi
Yalnizligin içinde
Simdi yalniz, yalniz miyim
Kopuk muyum dalimdan
Uzaginda mi kaldim ormanin
Yilmaz Güney
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen el