Zıplanacak içerik
Blog gönderen: Gece Yağmuru - Şurada: Genel
  • Başlık

    228
  • Yorum

    118
  • Görüntü

    264.489

Bu blog hakkında

Vur Şanlı Silahınla Gönül Mülküm Düzelsin...

Bu blogdaki başlıklar

Yanlızlığım sarıp sarmalamış beni bu sessiz ve karanlık gecenin koynunda... Bir çırpınsam kurtulacağım sanki üzerimdeki bu kara bulutlardan... Boğazımda düğümlenen cümlelerimin boynuna ilmik çoktan geçmiş... Hazin bir sonbahar akşamında, Yüreğimde kırılmış umutlarım, Gözlerimde kurumayan pınarlar, Bir ben bir de yanlızlığım, Sessiz ve kimsesiz karanlık gecenin koynunda, Yüreğimi esir bırakıp yol alıyorum, Seni sakladığım bu şehirden... Sus sakın bir şey söyleme, Söyleme gözlerin kals
Bir zamanlar Ayaz adli bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud'un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan'ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedârı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbeleri
DEVLET MİLLET TEK BİR YÜREK BAYRAK MİLLET KUTLU DİLEK   Başak başak çiçek çiçek Umudumuz yeşerecek Kan ter ile çıktık yola Diz kırıp vermeyiz mola   AZAT AZAT BÜTÜN TÜRKLER AZAT AZAP AZAP BU HAL BİZE AZAP   Soruların cevabıyız Tarihlerin mirasıyız Mazlumların hasretiyiz Gönüllerin vuslatıyız     Atilla YILMAZ
Demedim mi bu hasret bitirir seni Ay dolanır gider, yalnız kalırsın. Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın Demedim mi yüreğim sevme! İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz Geri dönen hangi güvercinin var? Senin hangi çiçeğini sakladı bahar? Demedim mi aklım inanma! Birgün naza çeker kendini demedim mi? Görmesen, zindana döner bu şehir Görsen, umursamaz, aldırmaz kafir. Demedim mi gözlerim bakma! Demedim mi bu ürperten sıcaklık Bu taze güzellik kaybolur birgün? Sonra boşu boşuna aranır,
Hani diyordum ya belli belirsiz bir sızı var yüreğimde..İşte tam şuramda...Sanki bir hançer saplanmışcasına...   Çok acıyor bilemezsin...   Hani bazen boğazım düğümlenirdide konuşamazdım..Yutkunurdum...Susardım...Ağlamak işime gelmezdi..   Çok ağlıyorum göremezsin...   Kimi zaman sitem ederdim sana ama kıyamazdım o güzel gözlerine...Çek git derdi bi aklım...   Çok istedim ama gidemedim...   Şimdi ne geçti elime..Soruyorum bazen kırık bir aynanın gölgesinde parçalanmış kendime...  
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesala, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani,bütün işin gücün yaşamak olacak.   Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani, o derece, öylesine ki, mesala, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut, kocaman gözlüklerin, bembeyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel, en gerçek
Tahtadan yapılmış bir uzun kutu; Baş tarafı geniş, ayak ucu dar. Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu, Yarın kendileri dolduracaklar.   Her yandan küçülen bir oda gibi, Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış. Sanki bir taş bebek kutuda gibi, Hayalim, içinde uzanmış kalmış.   Cılız vücuduma tam görünse de, İçim, bu dar yere sığılmaz diyor. Geride kalanlar hep dövünse de, İnsan birer birer yine giriyor.   Ölenler yeniden doğarmış; gerçek! Tabut değildir bu, bir tahta kundak. Bu ağır hediye
Tükense de sözler dil de Yok olsa da ışık gözlerin de Yolların sonu gelmese de Benim umudum var bu bana yeter Hasret ateşini söndüremesem de Özlemini giderip bir buse veremesem de Elini tutup terletemesem de Benim umudum var bu bana yeter Bir tatlı kelam edemesem de Sana olan sevgimi dile getiremesem de Başımı gögsün de hissedemesem de Benim umudum var bu bana yeter Aynı yolları yürüyemesek de Bir bardaktan su içemesek de Doğan güneşi birlikte seyredemesek de Benim umudum var bu b
Gelmiş geçmiş en güzel aşk şiirlerini bir araya getirsem tozlu rafların arasından...En mükemmel aşk mektuplarının arşivini sersem yüreğinin ortasına...Ne sana olan sevgimi anlatabilir ne de sana olan özlemimi ifade edebilir...   Bu gece, uykumdan uyanıp delice...Sana ağladım...Sessizliği dinlerken gecenin koynunda eski tahta sandığı açtım...Genzimi yaktı tüm hatıraların...Mektuplar sararmış...Çiçekler dalından kopmuş...   Gittiğin günden bu yana açmaya cesaret edemediğim bu eski tahta sandığ
Tesadüf........Hayatta karşımıza hiç ummadığımız anda çıkan herşeye bu ismi takmıyor muyuz ?   Hatırlarsan bizi karşılaştıran ilk şeye de tesadüf demiştik...Ya o bir tesadüf değil de kaderin bir oyunuysa...Yani kaderimize biz tesadüf demişsek...Eğer bu kaderse,kaderin bana oynadığı en güzel oyunuydu bu...Ama oyunun en güzel yerinde rüzgar aldı götürdü kağıttan gemimi..Oysa ben o gemiye umutlarımımdan yelken,hayallerimden dümen yapmıştım...Şimdi nerdedir bilmiyorum...   Neyse beni boşver...S
Son duraktan bineceksin arkadaş sevda gemisine, Öyle senden önce benden sonrası olmayacak... Almayacaksın başka limandan yolcu, Tabiri caizse süt liman olacaksın... Yelkenlerini hep sevda rüzgarlarına bırakacaksın, Rotaya falan gerek yok yani, Karşına çıkan buz dağlarında , Öyle dümeni sağa sola kıvırmayacaksın boşa, Tam yol ileri giderken.... Batmaz demeyip sıkı sıkı sarılacaksın, Güçlü dalgalar vurduğunda gemini, Fare kılığında saklanmayacaksın, İlk sen terk etmeyeceksin bu gemiyi.
Vefasız sevdiğim hangi alemdesin, Kimin gözlerinde kimin yüreğindesin.. Özlem dolu gecelerde , Kiminle kadeh tokuşturmaktasın.. Bir yanını isterde gönlüm, Diğer yanına kin kusar bu deli gönlüm... Uzaktasın biliyorum, Zaten hiç yakın olmadınki bana... Bir sen vardı sadece kendini düşünen, Şimdide bir ben varım yine ve sadece seni düşünen...   Gece Yağmuru
- Osman Bey, bu delilik nasıl birşey?   - Gazi Paşam az da olsa herkeste bir parça vardır...   Deyince Atatürk :   - Ne demek istiyorsun,bende de mi var ?   Hoşsohbet ve sözünü esirgemeyen biri olan Mazhar Osman :   - Ohoooo....Sizde herkesten bin beteri var...İçeride ve dışarıda dört iklim yedi cihana kafa tutmak akıllı adamın yapacağı iş mi ?   Atatürk dakikalarca güler...     Kaldır başını kan uykulardan, Böyle yürek, böyle atardamar, Atmaz olsun... Ses ol, ışık ol, yumruk
Sela veriliyor uzak camilerden birinde Bilsen ne güzel bir sesle okuyor hoca minarede Sela bitiyor isim veriliyor akabininde Allah rahmet eylesin diyor titreyen bir sesle... Bir kalabalık var sanki mahşer yeri Musalla taşında bekleyen hala canlı sanki Dökülüyor sıcak sular başından aşağı Gözlerinden akan su değil kan sanki... Beyaz kefen hazır, bir gelinlik edasında.. Sarıp sarmalıyorlar ... Ardından tabuta yerleştiryorlar Kapak kapanınca yürekteki ateş alevleniyor Cami avlusuna geli
Bir ayak sesi duymayayım Kapıya koşuyorum Gelen sen misin diye Bir siyah saç görmeyeyim Yüreğim burkuluyor Ağlamaklı oluyorum Her şey bana seni hatırlatıyor Gökyüzüne baksam Gözlerinin binlercesine görürüm Bir rüzgar değse yüzüme Ellerini düşünmeden edemem Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer Tadı senden gelir Yediğim yemişlerin İçtiğim içkilerin Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı Bu emsalsiz hüzün Seni beklediğim içindir   Resmine bakamaz oldum
Olurda bir gün çatışmada ölürsem Arkamdan yas tutmayın Bırakın toprağımda rahat yatayım Elbisemi üstümden çıkarmayın O benim gururumdur, ölünce kefenim olacak...     Bir şehit haberi alınca, hepimizin tüyleri diken diken oluyor. Kim, nerde, nasıl, sorulan arda, arda geliyor. Kimi kızıyor, "kimi intikamı alınacak" diyor Sonra kısa zamanlı bir sessizlik kaplıyor birliği. Sigaralar yakılıyor, susuyor herkes. Yas tutuyor Mehmetler, doluyor gözleri ama ağlayamıyor yiğitler Biliyorum ki, çoğu k
Orta Çağ'da kaleme alınmış Orta Doğu kökenli edebi eserdir. Şehrazad'ın hükümdar kocasına anlattığı hikâyelerden oluşur.   Hikâyeye göre Fars kralı Şehriyar "Hindistan ile Çin" arasındaki bir adada hüküm sürer (eserin daha sonraki biçimlerinde, Şehriyar'ın Hint ve Çin'de egemenlik sürdüğü yazar). Şehriyar karısının kendisini aldattığını öğrenir ve öfkelenir, tüm kadınların sadakatsiz, nankör olduğuna inanmaya başlar. Önce karısını öldürtür, sonra da vezirine her gece kendisine yeni bir hanım b
Ormanda kötü bir dönem yaşanıyormuş. Büyüklere, güçlülere yem olan güçsüz hayvanlar iyi saklanıyor, kendilerini iyi koruyorlarmış.   Bu durum karşısında aslan, ayı ve tilki güçlerini birleştirmeye karar vermiş. Üçlü ittifak yapınca da bir başkan seçmek gerekmiş ve aslan oy birliğiyle başkan, ayı ile tilki de eşit başkan yardımcıları olmuş.   Bu idari meseleleri hallettikten sonra avlanmaya çıkmışlar ve örgütlenmenin meyvelerini kısa sürede almışlar. Yardımcılarının desteğiyle aslan bir yaban
Yaşlı,koca çınar ağacının gölgesinde, Saatlerce bekledim seni... Tam söylediğin saatte geldim, Yani her zamanki gibi hiç geç kalmadım... Güneş tam tepedeydi benim geldiğim vakit, Ama şimdi hüzünlü bir şekilde boynunu bükmekte... Yoksa gelmeyecek misin ?   Bu koca çınar ağacı taşıyamaz olmuş dallarını, Yaprakları sararmış,gövdesi çürümüş... Ilık ılık esen rüzgarlar yerini sert rüzgarlara bırakmış.. Kuşlar yuva yapmış, yavruları bile olmuş, Seninle son buluşmamızdan sonra... Yavrular
Gidersen bugün bu evden bu can bu hayat düşer gözümden Ben sana deli divane aşığım Üzersem bir gün kırarsam verdiğim sözden cayarsam Alsın bu canı Allahım razıyım Aşkım sensiz yaşayamam taşıyamam bu canı Son darbe tek kurşun bitiririm acımı...
Bir Yüzüm Ayrılığa Bir Yüzüm Hayata Dönük Bugün de Ölmedim Anne...   Bilsen ki kaç gece ve gündüz katili oldum Kaç zamanın ruhunu çaldım Bilsen ki Kaç uykusuz zemheri geceler geçirdimde Bir sana diyemedim sancılarımı... Her sabah yeni bir umutla başladığım doğan güne Bir daha ne zaman bakacağım diye düşünmekten sıkıldım,yoruldum... Bu sabahda diğer sabahlar gibi yüreğim elimde Uyanmayı bekledim... Bilsen ki nasıl bir korkudur bir sabah uyanamayacağını bilmek, Yanında olamamak,acıları

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.