Sevdiğimiz birini, arkadaşımızı düşündüğümüz zaman, düşüncede zaman, mekan kaydı ortadan kalkar.
Her oluşum o an içinde ortaya çıkar. Sevdiklerimizi düşündüğümüzde, yaydıgımız titreşimimizle,
etkileşim kurarız. Bedensel olarak yanımızda olanlarla, sevgi ve dostluk anlamı'nda iletişim olmamışsa
ilişkilerimiz yapay ve mekanik bir şekilde sürer gider. Mekanın getirdiği uzaklık da buna eklenirse, sevgi
tamamen kayba uğrar.
G
Barışı korumak zor değildir;
Dert en kolay başlamadan engellenir.
Esnemeyen kolayca parçalanır,
Küçük olan hemen ufalanır, dağılır.
Olaylara önceden çare gerekir,
Düzeni, karmaşa gelmeden önce getir.
Bir insanın sevgisi kadar yüce bir ağaç,
Önce küçük bir filizdir ya;
Dokuz kat yüksek bir taraça,
Bir avuç topraktır başta;
Ve bin millik bir yolculuk,
Başlar, tek bir adımla...
Ç
Aşk ve arkadaşlık, bir gün yolda karşılaşırlar.
Aşk, kendi'nden emin sorar.
"Ben senden daha candan, daha içtenim.. Sen niye varsın ki bu dünyada?"
Arkadaşlık cevap verir..
"Sen giderken, ardı'nda kalan gözyaşlarını silmek için."
Doğu öğretileri'nde, farklı bilinç seviyelerine denk gelen yedi adet enerji merkezi'nden söz edilir. Bu merkezler, bedende de belli bölgelere rastlarlar. Bedenin Alt üç merkezi üreme, cinsellik, maddi güvence ve güç alanlarıdır. Çoğu kişinin yaşam enerjisi bu merkezler arasında dolaşır.
Enerjisi bu merkezlerde devinenler için “ahlak kavramı”, yaşam düzeni adına benimsenmesi gereken kurallar bütünlüğüdür.
Dördüncü merkez, kalp veya sevgi merkezidir. Bu mer
Yaşam, monoton bir şekilde akıyor önümüzde. Bu monotonluk, ya da bizler öyle algılı
yoruz, bu akış sürecinin her aşaması'nda, üzerimizde yılgınlık ve karamsarlık yaratıyor. Bu olumsuz hava'nın yanında, diğer insanların tatminsizliği ve doymaz ihtirasları da buna eklendiğinde, hayat iyice içinden çıkılamaz hale geliyor.
Oysa, her birimiz aza kanaat etmeyi bilebilsek, kendimizi düşündüğümüz kadar karşımızdakini de düşünebilsek, yaşamımız daha bir kolay olurdu. Ama, kolay kolay iğneyi kendimize b
İçimizde, temizlemediğimiz karanlık ve örümcek ağı ile kaplanmış, odalarımız vardır...
Bizler, sadece misafir odalarımızı temiz tutar, o odayı dayayıp döşeriz. Misafirlerimizi arka odalara hiç bir zaman sokmaz, onları hep bu görkemli misafir odalarımızda ağırlarız...
Oysa, kimselere göstermesek de, izbe odalarımız her zaman varlıklarını sürdürürler.
İçleri'ndeki, anılar ve kıymetli eşyalar da, bu bakımsızlığa ve karanlığa kurban gitmişlerdir.
Bu odalarımızı, temizlemeyip öylece bırakmamız iç
Ey gönlüm; Sanma ki şu yalancı dünya'da,
Gün gelir, kapını bir çalan olur.
Gerçeğine ermeyip, gördüklerin rüya'da.
Bir rüzgar ile savrulup, hepsi bir yalan olur.
Olmazı hayal etme, hakikati anar ol.
Ateş'e doğru gitme, soğuk su'da yanar ol.
Yükseklere göz dikme, bu nimet'e kanar ol.
Kıymet'ini bilmez isen, onu da alan olur.
Uzanma, süslü olan cazibeli güller'e.
İçi'nden her geçeni, sakın deme eller'e.
Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış.
Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin herşeyi bilmek istiyormuş.
Vezirlerini yanına çağırmış ve,
"Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadık-
larını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat
kollarını anlatın!" diye buyurmuş.
Ve onlara beş yıl süre tanımış.
Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.
Sonra krallıktaki akıllı adamların en akı
Bir gün ermişlerden birine sormuşlar:
"Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?"
"Bakın, göstereyim" demiş ermiş.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış sofraya.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşığı denilen iki metre boyunda kaşıklar.
Herkes yemeğe başlamış. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse
bir türlü döküp s
Bir bulut'dan, deniz üzerine bir damla damladı.
Denizin genişliğini, görünce de utandı. Kendi kendine şöyle dedi:
"Deniz bulunan yerde, ben kim oluyorum? Eğer o varsa, ben yok sayılırım!"
Damla, kendisini küçük gördüğü için sedef onu bağrına bastı, besledi.
Kader, o damlayı öyle yükseltti ki, sultanların taçlarına layık inci oldu.
Damla, kendisini alçak gördüğü için yücelik buldu, yokluk kapısını çaldığı için
var oldu...
Bir gün kozada küçük bir delik belirdi. Bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi. Ardından, sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi ona. Sanki elinden gelen herşeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey kalmamış gibiydi. Böylece adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi: eline küçük bir makas alıp kozadaki deliği büyütmeye başladı. Bunun üzerine kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatl
Büyük bir şirket'de, işe girmek isteyenlere bir soru sorulmuş ve soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar. Doğru veya yanlış cevabın olmadığı soru'da düşünce sistemi değerlendirilmiş...
Adaylara,şu sorulmuş:
Karanlık yağmurlu bir gece, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00' de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor:
Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiğiniz kalp krizinden
Doğu öğretilerinde,yaygın kullanılan bir sembol vardır Bir dairenin içine çizilmiş,
siyah ve beyaz şekillerle vurgulanan bir semboldür ve yin-yang olarak bilinir.
İşte bu sembol,her yapıda,olayda,doğa yasasında,dengenin olduğunu ifade eder.
Evrende,denge hakimdir. Ve bu denge hali,karşıtların birliği olarak da,ifade bulmuştur...
Karanlık olmadan,aydınlık açıklanamaz. Gece olmadan,gündüz ifade bulamaz. İnsan açısından da,bu böyledir. Eril ve dişil olarak varolmuştur ve iki kutup birbirini
Sergiler en masum halini rüzgar
Dile kolay, esmekte ruhlarla binyıllardır.
Esmekte, bedenimden eski anlarda.
Güneşe dost , yağmura yoldaş.
Yoluma baş koyar , baş keser.
Doruklarda soluklanmaz , doruklarda.
Karlarda donar nefesi.
Yaylaları sevince boğar , çiçek tozlarından.
Yaylalar , aşkı söyler türküsünde.
Güzel bilir , güzel söyler yalanı.
Gerçek yapar, düşü hülyayı.
Sergiler en masum halini rüzgar.
Yüreğimi körükler yansın daha , daha...
Güneşe dost , yağmura yoldaş sevinciyle.
AMİN MAALOUF'un SEMERKANT'ından
Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyam'a yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyam'ın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkant'da eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince
MOHAWK KABİLESİ'NDEN SABAH DUASI
"İnsan olmak şereftir. Hayatın bütün nimetleri için şükranlarımızı sunuyoruz. Toprak Ana, ihtiyacımız olan her şeyi bize verdiğin için sana teşekkür ederiz.
Toprak Ana'yı kuşatan derin mavi sular, şükür size... Bütün canlı varlıkların susuzluğunu gidermek
sizin gücünüzdür. Yemyeşil çimenlere teşekkür ederiz. Onlar çıplak ayaklarımızın altında bir halı serinliğinde
yumuşacık uzanır, Toprak Ana'yı boydan boya döşerler. Toprak Ana'nın birbirinden nef
Bin Aynalı Tapınak
"Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı.
Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp
Yaşlı kadın,sabaha karşı saat 3.00'da,başka bir ilde oturmakta olan oğlunu telefonla aramış. Uyku sersemi,bir vaziyet'de telefonu açan genç adam,annesinin sesini duyunca,"anne ne oldu? Niye bu saat'de aradın?" diyerek,yaşlı kadını azarlamış. Kadın,"Evladım,senin sesini duymak için aradım." diyerek cevap vermiş. Oğlu,"Anne bu saat'de aranır mı sabah işe gideceğim,uykum var." demiş. Yaşlı anne bunun üzerine oğluna,"ne o evladım,aramamdan rahatsız mı oldun, seni rahatsız mı ettim?" diye sormuş. Oğl
Televizyonda yayınlanan bir programda, yüz şekli'nde bozukluklar olan genç
bir kıza yapılmış estetik operasyon konu ediliyordu.
Genç kız, operasyon'dan önce yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu. İş bulmaya çalıştığını, ama
gittiği her iş yerinde, yüzünün şekli'nden dolayı farklı davranış gösterildiğini ve iş verilmediğini
söylüyordu. Kendisini en çok üzenin ise, yolda onu gören birinin ?Sen bu yüzle, nasıl sokağa
çıkabiliyorsun?? sözü olduğunu ifade ediyordu.
Geçirmiş olduğu operasyon sonucu
Bir kedi,her gün kasabın birinin dükkanından et çalarak kaçıyormuş.
Kasap,her gün gerçekleşen bu olaydan rahatsız olmaya başlamış.
Kasap kedi tekrar geldiğinde,onu takip etmeye karar vermiş.
Ertesi gün kedi tekrar gelmiş ve eti çalarak,kaçmaya başlamış.
Buna hazırlıklı olan kasap,hemen dükkanını kapatarak kediyi takip etmeye başlamış.
Bir süre gittikten sonra,kedi bir ormana girmiş.
Kedi'yi takip etmekte olan kasap,onun bir çalılığın arkasında durduğunu görerek,
yanına gittiğinde,onun ça
Oraya gitme demedim mi sana,
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda
Hayat çeşmesi benim?
Bir gün kızsan bana, alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran benim asıl,
onu süsleyen, bezeyen benim demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin benim
Adamın biri, bir gece rüya görmüş:
Upuzun bir kumsal boyunca yanında Tanrı ile yürüyormuş.
Onlar yürürken, tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler
geçiyormuş. Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki...
Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında, dikkat etmiş...
Bir çifti kendisinin, bir çifti Tanrının.
Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam, kumdaki ayak izlerine boydan boya
bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş.
Hayat y
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmış
Ömer, Ömer dedikleri.
Ayyaş diye, bildikleri.
Meyhaneden, sordukları.
Hayyam kimdir, bilir misin?
Hayyam'ın adı, Hayy'da.
Aşk'ın tadı vardır, mey'de.
Yokluğun sesi, ney'de.
O sesi, sen duyar mısın?
Hayyam, aşk'dan şarap'dan söyler, sözü.
Sözü ile birdir, özü.
Görülmeyeni görür, gözü.
Onun gibi, görür müsün?
Her gün doğuşunda, yürekler umutla burulur.
Dünya, bir ışık ile yoğrulur.
Her gece yıkılsa da, bütün umutlar.
Gün ışığı ile dünya, yeni baştan kurulur..