Televizyonda yayınlanan bir programda, yüz şekli'nde bozukluklar olan genç
bir kıza yapılmış estetik operasyon konu ediliyordu.
Genç kız, operasyon'dan önce yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu. İş bulmaya çalıştığını, ama
gittiği her iş yerinde, yüzünün şekli'nden dolayı farklı davranış gösterildiğini ve iş verilmediğini
söylüyordu. Kendisini en çok üzenin ise, yolda onu gören birinin ?Sen bu yüzle, nasıl sokağa
çıkabiliyorsun?? sözü olduğunu ifade ediyordu.
Geçirmiş olduğu operasyon sonucu
Can bir şaraptır, insan onun destisi;
Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
Hayyam, bilir misin nedir bu ölümlü varlık:
Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.
Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alsın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi el alem!
Ömür defterinden bir fal açtım gönlümce;
Halden anlar bir dost gelip falı görünce;
Ne mutlu sana, dedi; daha ne istersin:
Ay gibi bir sevgili, yıl gibi bir gece.
Bahar geldi;
Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta
Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun
sırrını yağmur yapıp,dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl
ve
suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.
Sonra nehre verdi su sırlarını.
Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti.
Dereye verdi.
Dere biraz daha yavaş olsada nehirden , o da götürdü suyun sırlarını bir başka bilinm
İçimizde, temizlemediğimiz karanlık ve örümcek ağı ile kaplanmış, odalarımız vardır...
Bizler, sadece misafir odalarımızı temiz tutar, o odayı dayayıp döşeriz. Misafirlerimizi arka odalara hiç bir zaman sokmaz, onları hep bu görkemli misafir odalarımızda ağırlarız...
Oysa, kimselere göstermesek de, izbe odalarımız her zaman varlıklarını sürdürürler.
İçleri'ndeki, anılar ve kıymetli eşyalar da, bu bakımsızlığa ve karanlığa kurban gitmişlerdir.
Bu odalarımızı, temizlemeyip öylece bırakmamız iç
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyle ise ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
ALLAH'dan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım.
Yıldızların üstü'nde bir yıldız olup,
doğum ve ölüm üzeri'nde parlayacağım.
Cömertlik'de ve yardım etmede akar su gibi ol,
Şefkat ve merhamet'de güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtme'de gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyet'de ölü gibi ol,
Tevazu ve alçakgönüllülük'de toprak gibi ol,
Hoşgörülülük'de deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol...
Oraya gitme demedim mi sana,
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda
Hayat çeşmesi benim?
Bir gün kızsan bana, alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran benim asıl,
onu süsleyen, bezeyen benim demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin benim
Bir çığ gibi düştü üstüme
Terk edişin.
Biliyorsun
Yetemem kendi kendime
Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Bir değirmen taşı gibi ezip gittin umutlarımı
Şimdi yüreğim mutsuzluğun hedef tahtası
Sokaklara sığmıyor bu dev yalnızlığım
Bu cumartesiler;
Çığlık çığlığa şiirlerim seni istiyor bana inat
Gel gör ki;
Son kurşunu yemiş bu sevdaya
Yetmiyor son pişmanlıklar
Bir ecel olsa da ayrılığımız
Bir ömür sürse de pişmanlığı
Adamın biri, bir gece rüya görmüş:
Upuzun bir kumsal boyunca yanında Tanrı ile yürüyormuş.
Onlar yürürken, tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler
geçiyormuş. Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki...
Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında, dikkat etmiş...
Bir çifti kendisinin, bir çifti Tanrının.
Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam, kumdaki ayak izlerine boydan boya
bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş.
Hayat y
Kombucha(Kombu çayı); çok eski zamanlardan kalmış olmakla birlikte,son teknolojiler kadar da moderndir ve yüzyıllardan beri, saç kaybından, sağlık kaybına kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanılmış ve başarılı sonuçlar vermiştir. Kombucha, son zamanlarda medyanın da, dikkatini çekmiştir. Bazıları onu, sağlıkla ilgili son çılgınlık diye tanımlarken, bazıları yıllarca deneyip, sonuçları alınana kadar tedbirli davranmayı tercih ettiler. Ancak, bir avuç insan, Kombucha'nın insanlık tarihinde, ö
MOHAWK KABİLESİ'NDEN SABAH DUASI
"İnsan olmak şereftir. Hayatın bütün nimetleri için şükranlarımızı sunuyoruz. Toprak Ana, ihtiyacımız olan her şeyi bize verdiğin için sana teşekkür ederiz.
Toprak Ana'yı kuşatan derin mavi sular, şükür size... Bütün canlı varlıkların susuzluğunu gidermek
sizin gücünüzdür. Yemyeşil çimenlere teşekkür ederiz. Onlar çıplak ayaklarımızın altında bir halı serinliğinde
yumuşacık uzanır, Toprak Ana'yı boydan boya döşerler. Toprak Ana'nın birbirinden nef
Yalan tohumdur. Bire kırk verir. Verdiği kırkın her biri bir tohumdur ki bire kırk verir.
Bilgi de tohumdur. Bire yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur ki; sana bilgelik, torunlarına da ilham verir.
Zeka sudur. Tohumları yeşertir. Yalanı da, bilgiyi de.
Yetenek topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter.
Emek güneştir. Tohuma da, suya da, toprağa da hayat verir.
Kader, çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Manitu verir, sen dokursun. Deseni sendendir
Günlerden bir gün kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş. Ve adamın penceresine konup adama şöyle demiş:
- Ben seni çok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeri alda beraber yaşayalım.
Adam
- Olmaz alamam... Sen bir kuşsun hiç bir kuş adama aşık olurmu? demiş. Kırlangıç tekrar:
-Lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız. Hem ben sana dost ve arkadaş olurum canında sıkılmaz birlikte yaşar gideriz, demiş.
Adam yine:
- Alamam... Git başımdan, diye cevap vermiş.
Üçüncü ve son defa
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmış
Bir gün kozada küçük bir delik belirdi. Bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi. Ardından, sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi ona. Sanki elinden gelen herşeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey kalmamış gibiydi. Böylece adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi: eline küçük bir makas alıp kozadaki deliği büyütmeye başladı. Bunun üzerine kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatl
Düşünün ki beni yaktınız ve ışığıma bakıyorsunuz. Aydınlığım ve yaydığım ışık sizi mutlu ediyor . Ve ben de sizin için yanabildiğim için mutluyum. Şayet böyle olmasaydı, hiçbir şeye faydam dokunmaksızın oraya buraya atılmış olacaktım. Ancak yandığım takdirde bir anlam kazanırım. Fakat çok iyi biliyorum ki ne kadar uzun süre yanarsam, o kadar küçülürüm, o ölçüde kendi sonum yaklaşır. O zaman geldiğinde diyeceksiniz ki : “ yanıp bitti” ... ve benden geriye kalanları atacaksınız...
Biliyorum be
İzmir'in sokakları ne deniz kokar ne de kız ama biliriz ki, ikiside çok yakındır.
Elimizi uzatsak dokunuruz, izmir'de prensler gelinler ve niceleri vardır.
Mesela çeşme bir gelindir, ama gözü hep dışarıdadır.
Göz kırpar bir istanbul'a bir ankara'ya, işte bu yüzden biraz kızarız çeşmeye.
Görmek istemeyiz ne 34' ü ne 06' yı kıskanırız çeşmeyi, hele çeşme'nin bir kızı vardır ki
talipleri bitmez istanbul ankara ile gelirler yedi deniz öteden.
Adının hakkını hep verir alaçatı fırtına kopsa bil
Gözlerini açmak için büyük mücadele etmesine rağmen henüz gözlerini açamıyordu. Nerede olduğunu ve kendini görmek istiyordu. Vücudu yeni şekillenmiş, artık bir bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan, annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir cenindi. Kızdı ve isminin ne olacağını çok merak ediyordu. Arada bir ellerini hareket ettiriyor, bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor, kulak kab
Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak içinberbere gitti. Onunla
ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.
Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı...
Berber: " Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın
varlığına inanmıyorum."Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek
için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var
olsaydı,bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta ins
Bir zamanlar birlikte yaşayan ve küçük bir toprak parçasını yine birlikte ekip biçen baba-oğul vardı. Yılda birkaç defa yetiştirdikleri sebzeleri satmak üzere bir öküzün çektiği arabalarına yüklerler ve en yakındaki şehre giderlerdi, isimleri ve üzerinde yaşadıkları toprak parçası dışında, baba ve oğlun paylaştığı hemen birşey yoktu. Birbirlerinin tam tersi yaratılıştaydılar. Baba ne kadar sakin ve ağır kanlıysa, delikanlı o kadar aceleci ve hırslı bir mizaçtaydı.
Işıl ışıl bir günün ilk saa
Bir kedi,her gün kasabın birinin dükkanından et çalarak kaçıyormuş.
Kasap,her gün gerçekleşen bu olaydan rahatsız olmaya başlamış.
Kasap kedi tekrar geldiğinde,onu takip etmeye karar vermiş.
Ertesi gün kedi tekrar gelmiş ve eti çalarak,kaçmaya başlamış.
Buna hazırlıklı olan kasap,hemen dükkanını kapatarak kediyi takip etmeye başlamış.
Bir süre gittikten sonra,kedi bir ormana girmiş.
Kedi'yi takip etmekte olan kasap,onun bir çalılığın arkasında durduğunu görerek,
yanına gittiğinde,onun ça
Her gün doğuşunda, yürekler umutla burulur.
Dünya, bir ışık ile yoğrulur.
Her gece yıkılsa da, bütün umutlar.
Gün ışığı ile dünya, yeni baştan kurulur..
Eski zamanlarda, bir Kral bir yol üzerine kocaman bir kaya parçası koydurdu. Sonra da saklanarak bu koca kayayı kimse kaldıracak mı diye izlemeye başladı.
Kralın bazı çok zengin tacirleri ve saray erkanı geldi ve sadece kayanın etrafından yürüyüp gitti. Birçoğu yüksek sesle yolları açık tutmadığı için Kralı suçladı ama hiç biri kayayı yoldan çekmek için en ufak bir girişimde bulunmadı.
Derken, sırtına sebzeler yüklenmiş bir köylü çıkageldi. Kayaya yaklaşınca, sırtından yükünü indirip kayayı yo
Bu hazin saltanatı, kendinin sanma...
Hepsini bırakıp, hiç olup söneceksin...
Ey insan, boşuna gururlanma...
Çıplak geldiğin gibi, çıplak döneceksin...
Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki, can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde sefa sür iki gün..
Zira senin üstünde de otlar bitecek..