Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta
Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun
sırrını yağmur yapıp,dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl
ve
suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.
Sonra nehre verdi su sırlarını.
Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti.
Dereye verdi.
Dere biraz daha yavaş olsada nehirden , o da götürdü suyun sırlarını bir başka bilinm
Bir gün ermişlerden birine sormuşlar:
"Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?"
"Bakın, göstereyim" demiş ermiş.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış sofraya.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşığı denilen iki metre boyunda kaşıklar.
Herkes yemeğe başlamış. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse
bir türlü döküp s
Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki, can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde sefa sür iki gün..
Zira senin üstünde de otlar bitecek..
USTA'NIN HİKAYESİ...
Kulaklarımda keskinin taşa vuruş sesleri. Yüzlerce keskinin yüzlerce taşı işleyişinin sesleriyle
her günkü gibi bir gün. Ustalarım harıl harıl ortalığı toza buluyorlar. Bir gün o toz kalkacak ve tanrıların lütfuyla onlara armağan olacak olan benim ellerimin çizdiği kutsal yapı çıkacak ortaya. Ben bu cesareti nereden buldum ? Kutsal olana kutsal armağanlar sunma cesaretini; yaratma cesaretini...
Kızgın güneşin altında, toz bulutları arasında birbirleri üzerine eğilmiş
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyle ise ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
ALLAH'dan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım.
Yıldızların üstü'nde bir yıldız olup,
doğum ve ölüm üzeri'nde parlayacağım.
Bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında , bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti. Bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük pa
Nazım Hikmet 'in NATO için en ucuz askeri Türkiye den temin ediyoruz diyen ABD bakanına cevap olarak yazdığı şiir...
mister dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülme
Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak içinberbere gitti. Onunla
ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.
Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı...
Berber: " Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın
varlığına inanmıyorum."Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek
için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var
olsaydı,bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta ins
Genç bir çift terapistlerine üç yaşındaki kızları'ndan gelen, hayli tuhaf buldukları bir rica üzerine danışıyorlardı. Anne ikinci hamileliğinin sonlarına doğru gelirken, kızı ısrarla yeni gelecek olan erkek ya da kız kardeşi ile konuşmak istiyordu. Küçük kız, normal ve uysal göründüğünden ve evde de bir iç haberleşme sistemi olduğundan, genç çift ve terapistleri yeni bebek gelip, işler düzene oturduğunda küçük kızın isteğini yerine getirmeye karar verdiler.
Yeni erkek bebek bir kaç haftalık old
Ey gönlüm; Sanma ki şu yalancı dünya'da,
Gün gelir, kapını bir çalan olur.
Gerçeğine ermeyip, gördüklerin rüya'da.
Bir rüzgar ile savrulup, hepsi bir yalan olur.
Olmazı hayal etme, hakikati anar ol.
Ateş'e doğru gitme, soğuk su'da yanar ol.
Yükseklere göz dikme, bu nimet'e kanar ol.
Kıymet'ini bilmez isen, onu da alan olur.
Uzanma, süslü olan cazibeli güller'e.
İçi'nden her geçeni, sakın deme eller'e.
Bir çığ gibi düştü üstüme
Terk edişin.
Biliyorsun
Yetemem kendi kendime
Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Bir değirmen taşı gibi ezip gittin umutlarımı
Şimdi yüreğim mutsuzluğun hedef tahtası
Sokaklara sığmıyor bu dev yalnızlığım
Bu cumartesiler;
Çığlık çığlığa şiirlerim seni istiyor bana inat
Gel gör ki;
Son kurşunu yemiş bu sevdaya
Yetmiyor son pişmanlıklar
Bir ecel olsa da ayrılığımız
Bir ömür sürse de pişmanlığı
Eski zamanlarda, bir Kral bir yol üzerine kocaman bir kaya parçası koydurdu. Sonra da saklanarak bu koca kayayı kimse kaldıracak mı diye izlemeye başladı.
Kralın bazı çok zengin tacirleri ve saray erkanı geldi ve sadece kayanın etrafından yürüyüp gitti. Birçoğu yüksek sesle yolları açık tutmadığı için Kralı suçladı ama hiç biri kayayı yoldan çekmek için en ufak bir girişimde bulunmadı.
Derken, sırtına sebzeler yüklenmiş bir köylü çıkageldi. Kayaya yaklaşınca, sırtından yükünü indirip kayayı yo
İçimizde, temizlemediğimiz karanlık ve örümcek ağı ile kaplanmış, odalarımız vardır...
Bizler, sadece misafir odalarımızı temiz tutar, o odayı dayayıp döşeriz. Misafirlerimizi arka odalara hiç bir zaman sokmaz, onları hep bu görkemli misafir odalarımızda ağırlarız...
Oysa, kimselere göstermesek de, izbe odalarımız her zaman varlıklarını sürdürürler.
İçleri'ndeki, anılar ve kıymetli eşyalar da, bu bakımsızlığa ve karanlığa kurban gitmişlerdir.
Bu odalarımızı, temizlemeyip öylece bırakmamız iç
Bir zamanlar birlikte yaşayan ve küçük bir toprak parçasını yine birlikte ekip biçen baba-oğul vardı. Yılda birkaç defa yetiştirdikleri sebzeleri satmak üzere bir öküzün çektiği arabalarına yüklerler ve en yakındaki şehre giderlerdi, isimleri ve üzerinde yaşadıkları toprak parçası dışında, baba ve oğlun paylaştığı hemen birşey yoktu. Birbirlerinin tam tersi yaratılıştaydılar. Baba ne kadar sakin ve ağır kanlıysa, delikanlı o kadar aceleci ve hırslı bir mizaçtaydı.
Işıl ışıl bir günün ilk saa
Cömertlik'de ve yardım etmede akar su gibi ol,
Şefkat ve merhamet'de güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtme'de gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyet'de ölü gibi ol,
Tevazu ve alçakgönüllülük'de toprak gibi ol,
Hoşgörülülük'de deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol...
Yaşam, monoton bir şekilde akıyor önümüzde. Bu monotonluk, ya da bizler öyle algılı
yoruz, bu akış sürecinin her aşaması'nda, üzerimizde yılgınlık ve karamsarlık yaratıyor. Bu olumsuz hava'nın yanında, diğer insanların tatminsizliği ve doymaz ihtirasları da buna eklendiğinde, hayat iyice içinden çıkılamaz hale geliyor.
Oysa, her birimiz aza kanaat etmeyi bilebilsek, kendimizi düşündüğümüz kadar karşımızdakini de düşünebilsek, yaşamımız daha bir kolay olurdu. Ama, kolay kolay iğneyi kendimize b
Aşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil,
onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler.
Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak
ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.
Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden
bir insana vermeyi düşünmektir.
Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak
sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sun
1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
"Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil. Newyork'da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektro kardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak
İnsanlar tekamül etmek için tekrar doğarlar. Ruh bütün evrenlere dağılmış olan Tanrı Kanunlarını, insan bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır. Fakat bu bilgi tek bir hayat içerisinde elde edilemez, çünkü bilgi sonsuzdur. Ruhlar, evrenin her yerinde tekrar tekrar doğarlar. Her tekrar doğuşunda biraz daha bilgi ve tecrübe kazanarak yükselirler. Gerileme yoktur, yani insan gene insan olarak doğar; ceza olsun diye bitki ya da hayvan bedeninde doğmaz. Ruh, insan değildir; ruh, bitki ya d
Doğu öğretileri'nde, farklı bilinç seviyelerine denk gelen yedi adet enerji merkezi'nden söz edilir. Bu merkezler, bedende de belli bölgelere rastlarlar. Bedenin Alt üç merkezi üreme, cinsellik, maddi güvence ve güç alanlarıdır. Çoğu kişinin yaşam enerjisi bu merkezler arasında dolaşır.
Enerjisi bu merkezlerde devinenler için “ahlak kavramı”, yaşam düzeni adına benimsenmesi gereken kurallar bütünlüğüdür.
Dördüncü merkez, kalp veya sevgi merkezidir. Bu mer
Kombucha(Kombu çayı); çok eski zamanlardan kalmış olmakla birlikte,son teknolojiler kadar da moderndir ve yüzyıllardan beri, saç kaybından, sağlık kaybına kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanılmış ve başarılı sonuçlar vermiştir. Kombucha, son zamanlarda medyanın da, dikkatini çekmiştir. Bazıları onu, sağlıkla ilgili son çılgınlık diye tanımlarken, bazıları yıllarca deneyip, sonuçları alınana kadar tedbirli davranmayı tercih ettiler. Ancak, bir avuç insan, Kombucha'nın insanlık tarihinde, ö
AŞK ve ÖZGÜR İRADE
Aşk, Yüce bir kavramdır. Ama ne yazık ki, insanlarca henüz kavra-
namamıştır. Aşk'ın anlaşılamaması ya da Yanlış anlaşılması, toplumu o-
luşturan bireylerin, aşk'a hatalı yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.
Aşk'ı sadece kadın ve erkeğin arasındaki duygu yoğunluğu ile kı-
sıtlamak, onu cendereye sokmaktır. Kadın ve erkek arasındaki aşk, aşk
basamaklarından sadece biridir ve önemli bir basamakdır. Fakat bu ö-
nemli basamak da yanlış anlamaların ve dejenerasyon
Asklar da ayakkabilar gibidir...
Bazilari çamur yagmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava"
kosullarina dayaniklidir.
Bazilari ise ummadiginiz kadar kisa zamanda çabucak "yamulur" ilk yagmurlu
havada "alti açilir" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider.
Asklari da ayakkabilar kadar "itinayla" seçmezseniz, tipki ayaginizda oldugu
gibi yüreginizde NASIR olusabilir.
Dar gelen bir ayakkabiyi sadece tarzini begendiginiz için "zamanla açilir"
diyen satic
Gözlerini açmak için büyük mücadele etmesine rağmen henüz gözlerini açamıyordu. Nerede olduğunu ve kendini görmek istiyordu. Vücudu yeni şekillenmiş, artık bir bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan, annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir cenindi. Kızdı ve isminin ne olacağını çok merak ediyordu. Arada bir ellerini hareket ettiriyor, bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor, kulak kab
Aşk ve arkadaşlık, bir gün yolda karşılaşırlar.
Aşk, kendi'nden emin sorar.
"Ben senden daha candan, daha içtenim.. Sen niye varsın ki bu dünyada?"
Arkadaşlık cevap verir..
"Sen giderken, ardı'nda kalan gözyaşlarını silmek için."