Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kendini değiştirmeye hayâllerinden başla, dedi şâir..


Misafir isimsizuye

Önerilen İletiler

O gece Nöbetçi Çavuş’un sesiyle uyandım..

 

Kalkmam gerektiğini, Nöbetçi Astsubay’ın bana nezârethâne nöbeti yazdığını söylüyordu.

 

Aslında Karakol Nöbetçisi olduğum için gece nöbetlerinden muaftım, fakat aynı gece Jandarma Bölgesi içinde önemli bir baskın gerçekleştiriliyordu ve Karakol’da başka asker yoktu..

 

Kamuflâjımı giydim, postallarımı bağladım, parkamı sırtıma geçirdim ve nezârethânenin yolunu tuttum.

 

İçeride orta yaşlı, orta boylu, kirli sakallı, saçları önden hafif seyrelmiş bir bey vardı; ismini açıklamam yasal suç teşkil edeceğinden ben ona Ali diyeceğim..

 

Ali Bey baskın sırasında yakalanmış; evinde çok sayıda ***** cd, kaset ve dergi varmış, bunların alım satımıyla uğraşıyormuş..

 

Koğuştan çıkarken Nöbetçi Çavuş bana bunları söylüyor, şahıstan uzak durmam konusunda beni uyarıyordu.

 

Fakat şâir gönlüm hiç söz dinler mi..

 

İçeri girdiğimde Ali Bey’in gözlerinde son derece mahzun bir ifâde vardı.

 

Suçluydu, bunu biliyordu, ne kadar utansa da artık olan olmuştu..

 

İyi geceler, diyerek demir parmaklıkların karşısındaki sandalyeye oturdum; hiç ses etmedi, kendisine yönelik sözlü sataşmada bulunabileceğimi düşünmüş olmalı..

 

Bir ihtiyâcının olup olmadığını sordum, yine cevap vermedi..

 

Sigara içmek isterse yasak olmasına karşın bunu sağlayabileceğimi söylediğimde ise gözlerinde hafif bir tebessüm belirdi; nasıl, diye sordu hemen..

 

Aslında sigara kullanmayan birisi olduğum hâlde lâzım olunca kullanmak üzere kamuflâjımın yan ceplerinde sigara, çakmak ve hattâ küçük bir şişe kolonya, el eneri vb.. taşımak âdetim olmuştu; hemen bir sigara yakarak demir parmaklıklardan içeri uzattım ve ona tuvalete girmesini söyledim..

 

Çıktığında epeyce rahatlamış görünüyordu; çocuksu bir sevinçle sağol kardeş, dedi ve yatağın ucuna oturdu..

 

Elini alnına dayamış, göz ucuyla beni süzüyordu..

 

Bakışlarımla onu rahatsız etmemek için sandalyeden kalktım ve nezârethâne içinde dolaşmaya başladım..

 

O sırada bana nereli olduğumu, ne iş yaptığımı, kaça kaç olduğumu, şafağımın ne kadar kaldığını sordu, her birini yanıtladım.

 

Ancak yazar olduğumu söylediğimde pek şaşırdı, yayınlanmış bir kitabım olup olmadığını sordu, var dedim, ona yazarlıkla ve yayınevleriyle ilgili olarak yaşadığım sorunlara ilişkin bâzı şeyler anlattım..

 

Bu sırada kendisinin de işletme okuduğunu ve öğrencilik yıllarında benim gibi yalnız yaşadığını, hattâ bir dönem iyi bir öğrenci olduğunu, fakat sonradan hayâtının rayından çıkıverdiğini öğrendim..

 

Ali Bey üniversitedeyken bir kıza çok büyük bir ilgi duymuş, ona derinden bağlanmış; ancak ona açıldığında aldığı olumsuz cevap karşısında hayâlleri yıkılmış, sonrasında da herhangi bir karşılık alamamış ve böylece hayâta ve insanlara küsmüş..

 

Önce çalıştığı şirketten ayrılmış, sonra da devamsızlık nedeniyle okuldan atılmış..

 

Bütün bunlar onu hayattan ve insanlardan daha da fazla uzaklaştırmış..

 

Sonunda “internete takılmaya” başlamış, önceleri “sâdece zevkine” okey, tavla vb.. oynamış, fakat aradan çok geçmeden “sanal kumarhâne” batağına saplanıp kalmış..

 

Kredi kartlarının son limitleri de dolunca artık başka yollara başvurmak zorunda kalmış.

 

O dönemde gördüğü bir internet ilânı tüm hayâtını değiştirmiş: saati üç yüz dolara jigololuk..

 

Bir, üç, beş..

 

Artık ilişkiye girdiği insanların sayısını bilemez olmuş, fakat kendisinde çok farklı cinsel yönelimler baş göstermiş..

 

Para karşılığı birileriyle ilişkiye giren insanları seyretmek onun saplantısı hâline gelmiş, sonrası da mâlûm..

 

Ali Bey’in bana bunları anlatması hiç kolay olmadı.

 

Gerçi ona bir asker gibi değil, daha çok bir sosyâl psikolog gibi davranıyor ve onu rahatlatmaya çalışıyordum..

 

Ali Bey’in başından geçenler gerçekten de yürek burkucu..

 

Fakat bize çok temel bâzı gerçekleri ibret verici bir biçimde gösteriyor..

 

Ne yazık ki hayattan ve insanlardan kopuk yaşayan, teselliyi şu ya da bu bağımlılıkta arayan ve bulduğunu zanneden, sonra da kendini şu ya da bu biçimde ve şu ya da bu gerekçeyle kullandırtan ve bunu yaparken insan olma onurunu hiç hesâba katmayan insanların hızla çoğaldığı ve insânî değerlerin giderek değersizleştiği bir çağda ve toplumda yaşıyoruz ve öyle görünüyor ki işler çığırından çıkmak üzere..

 

Baksanıza, saçma sapan bir özgürlük anlayışının da etkisiyle liselerimizde şiddet ve ahlâksızlık kol geziyor, kampüslerimiz ise birer açık hava genelevine dönüşüyor..

 

Hepimizin nice sorunları vardır kuşkusuz; fakat kimileri bu sorunların üstesinden gelmek için âzâmî ölçüde çaba sarf ederken kimileri ise bu sorunlardan kaçarak kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlıyor..

 

İnternet yasası çıkartmak, internet suçları mahkemesi kurmak ne fayda..

 

Herşey önce insan olmanın erdemini görüp bunu yaşama irâdesi gösterip göstermemeyle alâkalı; gerisi ancak toplum vicdânını tatmin etmeye dönük girişimler..

 

Sabah saat 10.30 sularında Ali Bey, Savcılığa sevk edildi, derhâl tutuklandı ve cezâevine gönderildi..

 

Nezârethâneden çıkarken okuduğum bir şiirim de hâlâ kulaklarında yankılanıyor olmalıydı:

 

kendini değiştirmeye hayâllerinden başla..

 

ve doğdular..

ve yaşadılar..

ve değişemeden öldüler..

bir defâ değil, bin defâ öldüler..

bin defâ değil, binlerce defâ öldüler..

hep bir başlangıç beklediler ama,

sonunda başkalarına kukla oldular..

küllenmiş ateşe rüzgar,

henüz bitmemiş besteye karar sesi,

el edip gurbet ele gönderilene el olan özgürlük,

onlara ağır geldi..

geçmiş geleceğin tuğlası derdik,

kendimize de özgürlük işçisi..

öyleyse sevdiceğim, uzat bana ellerini,

birlikte değiştirelim hayâlleri..

aynı sonları yaşamak değil,

aynı sonlara katlanmaktır en acı olanı..

onların işi yıkmaksa bizimkisi de yapmaktır,

çünkü özgürlük, hayâllerin ötesinden ufka bakmaktır..

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkürler sayın Saygın faydalı bir yazı paylaştın bizlerle ayrıca forumumuzada hoşgeldin diyorum..

Bu durum; maddenin değişken değerlerini salt sabit ve mutlak sanan sonrada bütün yaşamını bunun üstüne bina eden, manevi şahsiyetliği maddenin ürünü sanan, evlerimize habersiz ve gizlice giren yabancı kültürü çıkarıp def edeceğine ona sarılan ve o na evin baş sedirini veren, sonrada bu kültürün yalancı cennet vaadlerine kanıp bu cennette var olmanın tek yolunun para olduğunu düşünen, artık planlarını keyif ve eğlenceye odaklayan ve tabi gözlerini alacakaranlık bir dünyada açan, bu alacakaranlığın puslu sahnelerinde ya başrollük ya figüranlık bir durum..

Sonuç..???

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.