Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Çizgi Roman Kahramanı Ustura Kemal Ve Kırkpınar Ağası Kel Aliço Tefrikaları


Puslugeceler

Önerilen İletiler

Sanırım 1975’li yıllardı. Babamla birlikte Oberursel’deki gazete bayiine sabah erken bir saatte ulaşmak, oradan Tercüman ve bir de Milliyet gazetesini almak keyifle hatırladığım anlardandır. O vakitler, Tercüman gazetesinin başlık altındaki bir rumuzu şaşkınlığıma neden olur, resmi tanımlamada zorlanırdım. Bu, anahtar deliğinden bakan bir adamı mı tasvir ediyordu yoksa tv. Ekranında zevkle izlediğim bir çizgi film kahramanına mı aitti? Ahtapota benzeyen sevimli karakter, filmdeki olayların akışına göre uzayıp kısalarak şekilden şekle giriyor ve zorlukların üstesinden kolayca geliyordu.

Peki, ama bunun Tercüman gazetesinde ne yeri olabilirdi! Anahtar deliğinden bakan bir adama aitse, bu nereye ve niçin bakardı? Ve benzeri çocukça sorular zihnimde peş peşe uzayıp giderdi.

Kel Aliço ve Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmet pehlivan’a ait tefrikaları ne büyük keyifle okurdum o zamanlar. Her bir bölüm en heyecanlı yerinde kalır ertesi güne kadar bizi sabırsızlık içinde bekletirdi. Edirne, Kırkpınar, Kırkpınar efsanesi, Selimiye Camii gibi yurduma ait maddi ve manevi kültür unsurları belleğimde yer edinmeye başlar, yabancıların “Türk gibi güçlü ve kuvvetli ” özdeyişi azınlıkta olan bizlerin gururunu okşardı.

Bir de Ustura Kemal isimli çizgi roman kahramanının serüvenleri yer alırdı gazetelerde. Milliyet gazetesi idi dersem yanılmış olur muyum acaba? Emin değilim. Bunlar ne kadar da bize ait, bir solukta okuduğumuz, örf ve adetlerimizle uyuşan şeylerdi öyle! Başında fes, ceketi omuzlarında, bir elinde tespih, yürüyüşü afilli, kara yağız bir Türk delikanlısı. Kuralları çiğnemiş olsa da haksızlığa dayanamayan, harbî, bir külhan beyi tiplemesi. Bundan esinlenerek mahalle ve sokaklarımızın köşe başlarında bekleyen huzur ve asayişin gönüllü bekçileri olan nice yeni yetme genç delikanlılar olurdu o vakitler. Mahallenin kabadayısı, mahalleli tarafından da kabullenilir, o geniş Anadolu hoşgörüsü içinde delişmenliği yatıştırılarak suç batağına saplanmaları engellenirdi. Asil ruhlu bir toplumuz vesselam. Düşenin elinden tutan, içiyle dışı bir olan, dayanışması eksik olmayan temiz bir anlayışa sahiptir bizim insanımız.

Sonra yavaş, yavaş yabancı menşeli resimli romanları tanımaya başladık milletçe. Başkahramanı “Klink” olarak bilinen iskelet görünümündeki kostümünü üzerinden hiç çıkarmayan ve hangi dürtüyledir bilinmez, tuzağına düşürdüğü kadınları katleden bir psikopatı anlatıyordu roman. İhanet ve benzeri ağır taksiratlara bağlı nedenler arayarak anlamaya çalıştık cinayetleri. Gerçi Allah’ından bulsun diyerek böylesi suçları dahi yeri geldiğinde kendimizden öteleyebilen bir basiretimiz vardır toplum olarak. Ama her neyse, yine de gerekçe bulamadığımızda şaşırdık önceleri. Sonra ise onlar gibi düşünmeyi öğrendik. Değişime çok hızlı uğradık. Hazırlıksız yakalandık. Değişim hayatın akışında mukadder olarak var, buna karşı olmak düşünülebilecek bir şey değil. Ama değişimi kültürümüzün ana dinamikleriyle frenleyerek kontrol edebilmeliydik. Değişimi öğrenebilecek kadar bir zamanımız olabilmeliydi. Gel de Japon milletine hayran olma. Nerede görsem, ellerinde kamera ve kitaplarıyla mütebessim simalara sahipler. Kendileriyle bu kadar barışık insan topluluğu nerede görülebilir?

Teksas, Tommiks, Zagor serileri hep bu furyayı izledi. Sempatik tavırlı prof. Oklitus, Konyakçı ve Zagor Tenay’ın fıçısı Çiko, en az baş karakterler kadar çekiciydi okuyucular için. Serilerini bulamadığımız da İstanbul Küçükyalısı’ndan bazen yürüyerek bazen banliyö trenine üstelik biletsiz binerek taa Kadıköy’e kadar tüm gazete bayilerini tek, tek dolaşarak arardık bu kitapları. Bulduğumuz da dünyalar bizim olurdu. Akşam, “ Koşarlar sitesi ” ndeki evimize döndüğümüzde elimizdeki fasikülleri arkadaşlara gururla gösterirdik. Haa unutmadan söyleyeyim; ben kitap okuma alışkanlığını, bu çizgi romanlar sayesinde edindim. Hakkını yemek olmaz şimdi. Şu an bile konusu yarım bırakılmamış serilerini bulsam zevkle yüksünmeden okurum onları.

Okulumuzda ki altı yaşında olan dahi çocuğun satranç oyununu anlatmakla anlatmamak arasında kaldım bugün. Umarım yararlı bir yazı olmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.