Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...


sardunyam

Önerilen İletiler

Mikroplar heryerde, virüsler heryerde... Dışımızdan gelen açık tehlikeye karşı savunma refleksi geliştirebilirizde ya peki içimizde olanlara karşı ne yapabiliriz? Saldırı içeriden geldiğinde farkına varana kadar çok şey değişiyor...

 

Elinize bir balta alıp bir ağacı kesmeye gittiğinizde bunu pek çok insan görür o ağacın katili sizsinizdir, gören bilir... Ya içine giren hastalık onu içten içe çürüttüğünde yavaş yavaş ölürken farkına varara kadar, birgün ansızın yıkılana kadar o ağacın ölmekte olduğunu anlayamazsın... Artık çürümüş olduğunu farketsende yapacak hiçbir şey yoktur... Yıkıldığına tanık olmaktan başka...

 

Tehlikenin en büyüğü en yakından gelen, içeriden gelen, dosttan gelen, sevdiğinden gelen...

 

Düşmana karşı zaten hazırlıklısındır, düşmanın olduğunu bildiğin herşeye karşı hazırlıklısındır, ya dost sandıklarına karşı hazırlıklı mısın? Hançeri tam kalbine saplayana kadar bilemiyorsun... Öğrendiğinde artık çok geç oluyor... -_-

 

Bir yıldız söner büyük patlamalarla enerjisi biter yıldızın sönmüş olduğu yıllar sonra ancak fark edilir...

 

Deprem ihtimali her zaman var ama olmadan şiddeti ve bırakacağı etki bilinmiyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 114
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Mikroplar heryerde, virüsler heryerde... Dışımızdan gelen açık tehlikeye karşı savunma refleksi geliştirebilirizde ya peki içimizde olanlara karşı ne yapabiliriz? Saldırı içeriden geldiğinde farkına varana kadar çok şey değişiyor...

 

Elinize bir balta alıp bir ağacı kesmeye gittiğinizde bunu pek çok insan görür o ağacın katili sizsinizdir, gören bilir... Ya içine giren hastalık onu içten içe çürüttüğünde yavaş yavaş ölürken farkına varara kadar, birgün ansızın yıkılana kadar o ağacın ölmekte olduğunu anlayamazsın... Artık çürümüş olduğunu farketsende yapacak hiçbir şey yoktur... Yıkıldığına tanık olmaktan başka...

 

Tehlikenin en büyüğü en yakından gelen, içeriden gelen, dosttan gelen, sevdiğinden gelen...

 

Düşmana karşı zaten hazırlıklısındır, düşmanın olduğunu bildiğin herşeye karşı hazırlıklısındır, ya dost sandıklarına karşı hazırlıklı mısın? Hançeri tam kalbine saplayana kadar bilemiyorsun... Öğrendiğinde artık çok geç oluyor... -_-

 

Bir yıldız söner büyük patlamalarla enerjisi biter yıldızın sönmüş olduğu yıllar sonra ancak fark edilir...

 

Deprem ihtimali her zaman var ama olmadan şiddeti ve bırakacağı etki bilinmiyor...

 

Yahu sardunya...

Dost dedinde..

''Dostluk, bir kültür işidir'' der Sabahattin Eyuboğlu, ''nerede dostluk varsa, orada kültür de vardır'.

Çünkü kültür, insandan kaynaklanan uygulama ya da eylem anlamına gelir; dahası, doğrudan insanlık veya insanın insana insanca davranması, bir uygulama ya da kültür işidir...

Ve burada amaç, hep aynıdır, aynı olmalıdır...

Nasıl olursa olsun, o insana, belki de sorunlarının onu sürüklediği bunalım noktasında yaşamak ile yaşamamak arasındaki ayrımı sorgulayacak hale gelmiş olan o insana teğet geçmeyi başarabilmektir... :)

Sonuç olarak...

''Yaşamın kendisini, yaşamın anlamından daha çok sevmeyi bilmek gerek'' der Dostoyevski ''Karamazof Kardeşler'' de. Haklılığı düşündükçe ortaya çıkan bir söz, çünkü yalnızca teorisiyle yetinilen yaşamın ve o yaşam içersinde yer alan insanlık değerlerinin gerçeklikle hiçbir ilintisi yoktur...

Ama anlayana bütün bunlar...

Ama anlayan biri olduğu için seninle ve anlamak isteyenlerle paylaşmak istedim bütün bunları...

Sevgiyle ve dostça kalın... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Dipnot

 

İnanılmaz güzel açıklamışsın yalın ve doğru... Zaten süslü kelimelerle edebi sözlerle, abartılı anlatımlarla ifade edilemez yalın ve doğru olmayan hikayeler...

 

"Yaşamın kendisini, yaşamın anlamından daha çok sevmeyi bilmek gerek..." o kadar yalın ve net bir ifadeki...

 

"İnsanın kendisini, insanın anlamından daha çok sevmeyi bilmek te gerek" öyle değil mi?

 

Bakmak ile görmek arasındaki fark güneş ile ay arasındaki fark kadar büyük... Farkında olmadan yaşamak ve sadece yaşamış olmakta öyle... Baharda yeşermiş ağaçları, açmış gülleri, sabahları pencerelerde şarkı söyleyen kuşları ve onlarında sürdürdükleri hayatı farketmeden yaşamak bence yaşamak değil...

 

Doğruları, yalın bir dille dosdoğru anlatabilmek, olmadığı gibi biri görünmekten, yapmacıklıktan öte birşey değil... Öte olduğu içinde özel...

 

Dünya dönüyor her yeni gün geliyor ve geldiği gibi gidiyor ve biz ne kadarının farkındayız... İçten çürüyen yavaş yavaş ölen ağaçlardan bir farkımız varmı? Önemli olan çürümekte olduğumuzu fark etmekten çok yaşamın bütün değerlerinin farkına vararak, geleceği planlayarak, sönen mumları yeniden yakarak, su gibi kirlenmeden akarak... Ve geriye dönüp baktığımızda keşke şunuda yapsaydım, keşke şunuda söyleseydim, keşke o bunu bilseydi, eğer bilseydi böyle yapmazdı... demeyerek...

 

Yaşamın kendisini, yaşamın anlamından daha çok severek, insanın kendisini insanın anlamından daha çok severek ve üreterek, paylaşarak, birlikte düşünerek, söyleyerek ve dinleyerek varsak herkesin mutlu olduğu günlere...

 

Yıkmadan, yakmadan, yanmadan büyüyebilsek... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Tehlikenin en büyüğü en yakından gelen, içeriden gelen, dosttan gelen, sevdiğinden gelen...

 

Düşmana karşı zaten hazırlıklısındır, düşmanın olduğunu bildiğin herşeye karşı hazırlıklısındır, ya dost sandıklarına karşı hazırlıklı mısın? Hançeri tam kalbine saplayana kadar bilemiyorsun... Öğrendiğinde artık çok geç oluyor... -_-

 

En büyük yanılgımız hep bu olmamış mıdır; ''düşmanın attığı taş değil dostun attığı gül yaralar beni ''demiş Hallac-ı Mansur..

Bu iki yüzlü yürekler öyle yakıp yıkarlar ki gönül kentimizi,son kalemize kadar vururlar bizi..ve bir an geldiğinde başka insanları ağırlayacak kent çokdan yakıp yıkılmışdır.ARtık sevgimizi verirken güvenimizi verirken önceden cömertken şimdi cimri olmuşuzdur..ve gönül dağlarında baykuşlar öter -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Dipnot

 

İnanılmaz güzel açıklamışsın yalın ve doğru... Zaten süslü kelimelerle edebi sözlerle, abartılı anlatımlarla ifade edilemez yalın ve doğru olmayan hikayeler...

 

"Yaşamın kendisini, yaşamın anlamından daha çok sevmeyi bilmek gerek..." o kadar yalın ve net bir ifadeki...

 

"İnsanın kendisini, insanın anlamından daha çok sevmeyi bilmek te gerek" öyle değil mi?

 

Bakmak ile görmek arasındaki fark güneş ile ay arasındaki fark kadar büyük... Farkında olmadan yaşamak ve sadece yaşamış olmakta öyle... Baharda yeşermiş ağaçları, açmış gülleri, sabahları pencerelerde şarkı söyleyen kuşları ve onlarında sürdürdükleri hayatı farketmeden yaşamak bence yaşamak değil...

 

Doğruları, yalın bir dille dosdoğru anlatabilmek, olmadığı gibi biri görünmekten, yapmacıklıktan öte birşey değil... Öte olduğu içinde özel...

 

Dünya dönüyor her yeni gün geliyor ve geldiği gibi gidiyor ve biz ne kadarının farkındayız... İçten çürüyen yavaş yavaş ölen ağaçlardan bir farkımız varmı? Önemli olan çürümekte olduğumuzu fark etmekten çok yaşamın bütün değerlerinin farkına vararak, geleceği planlayarak, sönen mumları yeniden yakarak, su gibi kirlenmeden akarak... Ve geriye dönüp baktığımızda keşke şunuda yapsaydım, keşke şunuda söyleseydim, keşke o bunu bilseydi, eğer bilseydi böyle yapmazdı... demeyerek...

 

Yaşamın kendisini, yaşamın anlamından daha çok severek, insanın kendisini insanın anlamından daha çok severek ve üreterek, paylaşarak, birlikte düşünerek, söyleyerek ve dinleyerek varsak herkesin mutlu olduğu günlere...

 

Yıkmadan, yakmadan, yanmadan büyüyebilsek... :clover:

Sevgili sardunya konuyu çok güzel yakalamış ve olumlu katkı sunmuşsun...

Çok teşekkür ederim... :)

Konumuza dönecek olursak."insanın kendisini, insanın anlamında daha çok sevmeyi bilmek gerek" biçimindede ifade edilebilir düşünüyorum...

Fakat insan bugün artık yaşamında dostluk, kültür ve paylaşımın önemini yeterince kavramış değildir...

Öyleki hele hele son dönemlerde çevresine kadar o kadar bilinçli bir görleşme yaşamaktadır ki bunu hen alanda rahatlıkla hissedebilir ve görebiliriz.. Şahşen ben yakın bildiklerim ve tanıdığm insanlar karşısında böyle bir körleşmeyi hiçbir zaman başaramadım diyebilirim...

Hele de dostlukların, kötü günlerde paylaşma olmaksızın hâlâ dost olarak kalabileceğine nedense hiç ihtimal vermeyeceğimiz bir sürecin ta kendisi bu...

Fakat dosluğu eylem sayma düşüncesini paylaşan gerçek insalarla hakikaten karşılaştım. Üstelik bunları arasında, ilk anda yardıma koşmaları beklenmeyeçak olanlar bile olabiliyor. Ama nedense bilinmez maalesef sayı hep azalmakta ve düşük çıkmaktadır...

Ne demiş Sabahattin Eyuboğlu, çok haklı. 'Bir yerde bu anlamda dostluklar, yakınlıklar ve paylaşmalar varsa, orada kültür de vardır; buna karşılık eylem temelinde gelişebilen bir dostluk ve insanlık anlayışının bulunmadığı yerde, aslında hiçbir şey yoktur. Çünkü kültür, uygulama ve eylem demektir, ve kanıtlanmayan insanlık, bir buz parçası kadar soğuktur.'

Dostlukların anlamını bilenlere selam diyorum... :clover:

Sevgiyle, umutla ve dostça kal...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Ne demiş Sabahattin Eyuboğlu, çok haklı. 'Bir yerde bu anlamda dostluklar, yakınlıklar ve paylaşmalar varsa, orada kültür de vardır; buna karşılık eylem temelinde gelişebilen bir dostluk ve insanlık anlayışının bulunmadığı yerde, aslında hiçbir şey yoktur. Çünkü kültür, uygulama ve eylem demektir, ve kanıtlanmayan insanlık, bir buz parçası kadar soğuktur.'

Dostlukların anlamını bilenlere selam diyorum... :clover:

Sevgiyle, umutla ve dostça kal...

 

:clover:

 

 

ADAMLAR BAZEN DİYORLAR YA AVRUPALI DOGULMAZ, AVRUPALI ÖLÜNÜR DİYE

 

Sayin Dipnot ,,

 

bu söz belki sana ters gelebilir ...fakat bazen sezarin hakkini sezara vermek gerekiyor...

söyle düsünelim....türkiyemizden her büyük bir Aileden birisi avrupada yasar...

acaba diyorum...Ailece herhangi bir ortamda ...rahatsiz edilmislermidir..herhangi bir konuda

iste....bende diyorumki bu kültür...

ama ben izine geldigimde...canim vatanimda cok rahatsiz ediliyorum...

 

ufak bir örnek sadece ufak ...kendi evimin önünde benim park yerimi isgal eden

kisiden ..yerimi geri alamiyorum....

yolda yürürken ben neden yanlis baktim diye cevrildim....

tabiki bunlari anlatmak yakismaz...yasadiklarimi anlatsam kitap olur

bunlar nazik yasadigim olaylar...tabiki bu olaylar bizi yildiramayacak

basaracagiz...bu ülkede hepimiz kardesce bir Avrupali gibi

yasamasini ...basaracagiz...

 

BU KISILER BIRGÜN KELAYNAK GIBI YALNIZ KALACAKLAR...

tabii onlarin yasama hakkinida ellerinden almamak kosuluyla

 

BASARACAGIZ....

 

Saygilar

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu başlığını görünce aklıma direk şu söz geldi... ''İnsana güvenme ölür, ağaca yaslanma kurur...''

 

Sevgili Sardunyam ve Dipnot o kadar güzel ifade etmişsiniz ki :clover:

 

Hayatım boyunca ve yaşadıklarımdan öğrendiğim tek bir şey var ki o da bir insana fazlası ile güvenilmemesidir...Her zaman bir açık kapı bırakacaksın ve bir adım geri duracaksın...Çünkü herşey insanoğlu için...Eski dostluklar,fedakarlıklar art niyet gözetmeksizin,hiç bir çıkar sağlamadan tamamen manevi duygularla beslenip büyüyen ve tomurcuk veren dostluklardı...Oysa şimdi nerde böyle eski dostluklar diye iç geçiriyor insan...Fakat bu da demek değildir ki bütün insanlar aynı kefededir ve aynı değerde yargılanmak zorundadır...Dost ve dostluk inci tanesi gibidir...Önce kendin birşeyler katacaksın,çabalayacaksın,en dibe ulaşacaksın ve o nadide inci tanesine ulaşıp hazinene katacaksın...Önce kendimiz fedakarlık yapacaz...

 

Bizim içimiz çürük olursa yamacımıza ne faydamız olur ki... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu başlığını görünce aklıma direk şu söz geldi... ''İnsana güvenme ölür, ağaca yaslanma kurur...''

 

Sevgili Sardunyam ve Dipnot o kadar güzel ifade etmişsiniz ki :clover:

 

Hayatım boyunca ve yaşadıklarımdan öğrendiğim tek bir şey var ki o da bir insana fazlası ile güvenilmemesidir...Her zaman bir açık kapı bırakacaksın ve bir adım geri duracaksın...Çünkü herşey insanoğlu için...Eski dostluklar,fedakarlıklar art niyet gözetmeksizin,hiç bir çıkar sağlamadan tamamen manevi duygularla beslenip büyüyen ve tomurcuk veren dostluklardı...Oysa şimdi nerde böyle eski dostluklar diye iç geçiriyor insan...Fakat bu da demek değildir ki bütün insanlar aynı kefededir ve aynı değerde yargılanmak zorundadır...Dost ve dostluk inci tanesi gibidir...Önce kendin birşeyler katacaksın,çabalayacaksın,en dibe ulaşacaksın ve o nadide inci tanesine ulaşıp hazinene katacaksın...Önce kendimiz fedakarlık yapacaz...

 

Bizim içimiz çürük olursa yamacımıza ne faydamız olur ki... :clover:

 

Mükemmel bir katkı sevgili Gece Yağmuru teşekkürler...

Konuya farklı bir açı kazandırmış bulunuyorsunuz ve öyle sanıyorum ki bu da bizi kişisel anlamda daha iyi çözmeye ve sosyal yaşam içerisinde biraz olsun yerimizi bulmaya yarayacak türden...

Yüreğine sağlık...

 

Yazında gayet güzel belirlemişsin ve evet herşeyin başı güven. Çok haklısın.

Başkalarının duyarlılığına kayızsız kalmak dostluklar sayesinde omuşan güvenden de mahrum kalmayı gerektirir.

'Herşeyden önce bir başkasına güven duymak gerçekten çok önemlidir. Üstelik insana sadece güvenmek değil, güvenilmek duygusuna da gereksinim duyar. Kaldiki bir başkasının bize güven duyduğunu sezmek, kendimize olan saygımızı yükseltir, gurur verir. Güven duygusunda: dışı başkasına, içi kendimize açılan bir kapı gibidir ve o kapının dostluktan başka bir anahtarı yoktur' öyle değilmi...

 

Dostluk ise, kendi irademizi, kendi seçimimizi ortaya koyan bir davranış olmanın ötesinde, hayata ve insana karşı en yapıcı girişimlerimizden birisini oluşturmaktadır. Sonuç olarakta dostluk, yalnızca dostluk değildi: o aynı zamanda dayanışma, güven, sevgi ve vefayı da beraberinde getirmektedir... Ve dostluk birliktelikte, yolculukta, bir mücadelede, bir oluşumda, bir paylaşımda, bir davada, bir eylemde kendini net gösterendir...

 

Tıpkı burada bunları tartışıyor olan dostlarımız gibi...

Sevgiyle, umutla, dostlukla ve paylaşımla kalın....

Dost sevgiler... :):clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Terentius, "Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" demiş, yitirdiği bir dostunun ardından.

 

Nasıl bir insandan bahseder Terentius?

 

Karşısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan,biri midir yitirilen?

 

Nedenlerini merak etse de, göz yaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?

 

Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kafi gelen insanlara mı dostum deriz?

 

Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildigimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa ?

 

Ne bileyim, aynı fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?

 

Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi saşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?

 

Aristo haklı mıdır; "Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır" derken ve Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır?

 

Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir?

 

Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?

 

Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?

 

Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir zamanlar bir aganin bir oglu varmis aga ikidebirde ogluna ogul senin arkadaslarin iyi arkadas degil kendine dogru arkadaslar (dostlar) edin dermis ogluda baba benim dostlarim hepsi iyi kisilerdir benim icin herseyi yaparlar dermis

gel zaman git zaman aganin oglu böyle devam etmis aga bakmiski olmuyor bir gün oglunu karsisina almis ve ogul demis madem sen o dostlarina bu kadar güveniyorsun o zaman onlari bir deneyelim demis ogulda olur baba demis

aga hemen kahya yi cagirtim bir koyun kes ve bir cuvala koy ve buraya getir diye emir vermis kahya hemen koyunu kesip cuvala koymus ve agaya getirmis

agada ogluna al bu cuvali ve dost bildigin arkadaslarina git ve söyle de arkadas istemiyerek eimden bir kaza cikti beim icin bu isi hallediver de ve cuvali dost bildigin arkadasina ver demis ogulda evet baba demis

teker teker dost bildigi arkadaslarini ziyaret edip babasinin dedigi gibi hepsine ayni sözleri söylemis

eve geldiginde babasi ogluna nasil isini hallettinmi diye sormus ogul basi önünde evet baba demis senin dedigin gibi yaptim ve senin söyledigin gibi doslarimi teker teker ziyaret edip meselayi anlattim ve cuvali verdim fakat kanli cuvali gören hepsi korkup nasil yaptiysan öyle kendin hallet bizi böyle islere bulastirma deyip kabul ettmediler.

aga ogluna benim bir dostum adresi verip al bu cuvali bu adrese git ve beni falanca kimse gönderdi dip selamlarimi ilet elimden bir kaza ciktigini bunu halletmesini söyleyip kanli cuvali o kisiye ver ogul agaya ben senin böyle bir dostun oldugunu bilmiyorum demis aga ogluna sen tanimazsin okuldan arkadas oluruz fazla görüsmedigimiz icin bilmesin demis ogul almis kanli cuvali babasinin verdigi adrese varip kapiyi calmis kapida beliren kisiye beni falanca kisi gönderdi elinden bir kaza cikmis senin bu isi halletmeni ve selamini söyledi deyip kanli cuvali göstermis kapidaki zat genc adama cuvali kapini arkasina koy falanca kisiyede selamimi söyle hic merak etmesin kal saglicakla demis

ogul ev gelince aga sormus ne oldu ogul emaneti yerine ilettinmi demis ogul evet baba senin dedigin gibi yaptim cuvali kapinin arkasina koymami sana selam sölememi ve merak ettmemeni söyledi demis aga gördünmü ogul demis hayatta bir cok dostun oalcagina benim gibi bir tane cani gönülden dostun olsun ogul hatasini anlayip kendine gercek dost aramis

 

 

böle dost lazım insana...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir zamanlar bir aganin bir oglu varmis aga ikidebirde ogluna ogul senin arkadaslarin iyi arkadas degil kendine dogru arkadaslar (dostlar) edin dermis ogluda baba benim dostlarim hepsi iyi kisilerdir benim icin herseyi yaparlar dermis

gel zaman git zaman aganin oglu böyle devam etmis aga bakmiski olmuyor bir gün oglunu karsisina almis ve ogul demis madem sen o dostlarina bu kadar güveniyorsun o zaman onlari bir deneyelim demis ogulda olur baba demis

aga hemen kahya yi cagirtim bir koyun kes ve bir cuvala koy ve buraya getir diye emir vermis kahya hemen koyunu kesip cuvala koymus ve agaya getirmis

agada ogluna al bu cuvali ve dost bildigin arkadaslarina git ve söyle de arkadas istemiyerek eimden bir kaza cikti beim icin bu isi hallediver de ve cuvali dost bildigin arkadasina ver demis ogulda evet baba demis

teker teker dost bildigi arkadaslarini ziyaret edip babasinin dedigi gibi hepsine ayni sözleri söylemis

eve geldiginde babasi ogluna nasil isini hallettinmi diye sormus ogul basi önünde evet baba demis senin dedigin gibi yaptim ve senin söyledigin gibi doslarimi teker teker ziyaret edip meselayi anlattim ve cuvali verdim fakat kanli cuvali gören hepsi korkup nasil yaptiysan öyle kendin hallet bizi böyle islere bulastirma deyip kabul ettmediler.

aga ogluna benim bir dostum adresi verip al bu cuvali bu adrese git ve beni falanca kimse gönderdi dip selamlarimi ilet elimden bir kaza ciktigini bunu halletmesini söyleyip kanli cuvali o kisiye ver ogul agaya ben senin böyle bir dostun oldugunu bilmiyorum demis aga ogluna sen tanimazsin okuldan arkadas oluruz fazla görüsmedigimiz icin bilmesin demis ogul almis kanli cuvali babasinin verdigi adrese varip kapiyi calmis kapida beliren kisiye beni falanca kisi gönderdi elinden bir kaza cikmis senin bu isi halletmeni ve selamini söyledi deyip kanli cuvali göstermis kapidaki zat genc adama cuvali kapini arkasina koy falanca kisiyede selamimi söyle hic merak etmesin kal saglicakla demis

ogul ev gelince aga sormus ne oldu ogul emaneti yerine ilettinmi demis ogul evet baba senin dedigin gibi yaptim cuvali kapinin arkasina koymami sana selam sölememi ve merak ettmemeni söyledi demis aga gördünmü ogul demis hayatta bir cok dostun oalcagina benim gibi bir tane cani gönülden dostun olsun ogul hatasini anlayip kendine gercek dost aramis

 

 

böle dost lazım insana...

 

 

egzo çok anlamlı bir yazı olmuş .........sonsuz güven duyabileceğin dost bulmak hiç kolay değil....... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mükemmel bir katkı sevgili Gece Yağmuru teşekkürler...

Konuya farklı bir açı kazandırmış bulunuyorsunuz ve öyle sanıyorum ki bu da bizi kişisel anlamda daha iyi çözmeye ve sosyal yaşam içerisinde biraz olsun yerimizi bulmaya yarayacak türden...

Yüreğine sağlık...

 

Yazında gayet güzel belirlemişsin ve evet herşeyin başı güven. Çok haklısın.

Başkalarının duyarlılığına kayızsız kalmak dostluklar sayesinde omuşan güvenden de mahrum kalmayı gerektirir.

'Herşeyden önce bir başkasına güven duymak gerçekten çok önemlidir. Üstelik insana sadece güvenmek değil, güvenilmek duygusuna da gereksinim duyar. Kaldiki bir başkasının bize güven duyduğunu sezmek, kendimize olan saygımızı yükseltir, gurur verir. Güven duygusunda: dışı başkasına, içi kendimize açılan bir kapı gibidir ve o kapının dostluktan başka bir anahtarı yoktur' öyle değilmi...

 

Dostluk ise, kendi irademizi, kendi seçimimizi ortaya koyan bir davranış olmanın ötesinde, hayata ve insana karşı en yapıcı girişimlerimizden birisini oluşturmaktadır. Sonuç olarakta dostluk, yalnızca dostluk değildi: o aynı zamanda dayanışma, güven, sevgi ve vefayı da beraberinde getirmektedir... Ve dostluk birliktelikte, yolculukta, bir mücadelede, bir oluşumda, bir paylaşımda, bir davada, bir eylemde kendini net gösterendir...

 

Tıpkı burada bunları tartışıyor olan dostlarımız gibi...

Sevgiyle, umutla, dostlukla ve paylaşımla kalın....

Dost sevgiler...

Sevgili Dipnot ben tşk ederim...Sizlerin bilgi denizinde bir kaç kulaç atabiliyorsak ne mutlu bize :):clover:

Bahsettiğiniz gibi ben farklı bir açıdan değerlendirdim bu konuyu ve umarım önemli bir yere değinmişimdir...

 

Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?

Bu cümle herşeyi çok açık anlatıyor...Tşkler Diloş :clover:

 

bir zamanlar bir aganin bir oglu varmis aga ikidebirde ogluna ogul senin arkadaslarin iyi arkadas degil kendine dogru arkadaslar (dostlar) edin dermis ogluda baba benim dostlarim hepsi iyi kisilerdir benim icin herseyi yaparlar dermis

gel zaman git zaman aganin oglu böyle devam etmis aga bakmiski olmuyor bir gün oglunu karsisina almis ve ogul demis madem sen o dostlarina bu kadar güveniyorsun o zaman onlari bir deneyelim demis ogulda olur baba demis

aga hemen kahya yi cagirtim bir koyun kes ve bir cuvala koy ve buraya getir diye emir vermis kahya hemen koyunu kesip cuvala koymus ve agaya getirmis

agada ogluna al bu cuvali ve dost bildigin arkadaslarina git ve söyle de arkadas istemiyerek eimden bir kaza cikti beim icin bu isi hallediver de ve cuvali dost bildigin arkadasina ver demis ogulda evet baba demis

teker teker dost bildigi arkadaslarini ziyaret edip babasinin dedigi gibi hepsine ayni sözleri söylemis

eve geldiginde babasi ogluna nasil isini hallettinmi diye sormus ogul basi önünde evet baba demis senin dedigin gibi yaptim ve senin söyledigin gibi doslarimi teker teker ziyaret edip meselayi anlattim ve cuvali verdim fakat kanli cuvali gören hepsi korkup nasil yaptiysan öyle kendin hallet bizi böyle islere bulastirma deyip kabul ettmediler.

aga ogluna benim bir dostum adresi verip al bu cuvali bu adrese git ve beni falanca kimse gönderdi dip selamlarimi ilet elimden bir kaza ciktigini bunu halletmesini söyleyip kanli cuvali o kisiye ver ogul agaya ben senin böyle bir dostun oldugunu bilmiyorum demis aga ogluna sen tanimazsin okuldan arkadas oluruz fazla görüsmedigimiz icin bilmesin demis ogul almis kanli cuvali babasinin verdigi adrese varip kapiyi calmis kapida beliren kisiye beni falanca kisi gönderdi elinden bir kaza cikmis senin bu isi halletmeni ve selamini söyledi deyip kanli cuvali göstermis kapidaki zat genc adama cuvali kapini arkasina koy falanca kisiyede selamimi söyle hic merak etmesin kal saglicakla demis

ogul ev gelince aga sormus ne oldu ogul emaneti yerine ilettinmi demis ogul evet baba senin dedigin gibi yaptim cuvali kapinin arkasina koymami sana selam sölememi ve merak ettmemeni söyledi demis aga gördünmü ogul demis hayatta bir cok dostun oalcagina benim gibi bir tane cani gönülden dostun olsun ogul hatasini anlayip kendine gercek dost aramis

böle dost lazım insana...

Allah herkese böyle hakiki dostluklar nasip eylesin... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ne kadar güzel ve ne kadar içi boşaltılmış ve ne kadar unutulmuş değerlerden bahsediyorsunuz...

 

yazmaya gelince eminim hepimiz mangalda kül bırakmayız süslü sözlerimizle..

ama gerçekler ah o yalın çıplak ve çirkin gerçekler gelip utandırıverir...

sadece bir an için hissederiz eksikliğini ve ardından gelen bir aman boşver hayat devam ediyor napalım yani diye başlayan bilindik sözlerle.. bildik ninnimizi çalıp devam ederiz yolumuza...

 

dostluk arkadaşlık yardımlaşma vs..vs..menfaatsiz olmuyor artık...karşılık beklenmeden kurulan dostluklar bu çarkın içinde hazmedilemeyip nadide bir antika muamelesi yapıp yad ettiğimiz bir rüyadan ibaret kalıyor...

 

yani en yalın haliyle dostlukta aşk gibi romanlarda kaldı..okudukça iç geçirip arkamızı döndüğümüz...

 

malum hayat şartları...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ne kadar güzel ve ne kadar içi boşaltılmış ve ne kadar unutulmuş değerlerden bahsediyorsunuz...

 

yazmaya gelince eminim hepimiz mangalda kül bırakmayız süslü sözlerimizle..

ama gerçekler ah o yalın çıplak ve çirkin gerçekler gelip utandırıverir...

sadece bir an için hissederiz eksikliğini ve ardından gelen bir aman boşver hayat devam ediyor napalım yani diye başlayan bilindik sözlerle.. bildik ninnimizi çalıp devam ederiz yolumuza...

 

dostluk arkadaşlık yardımlaşma vs..vs..menfaatsiz olmuyor artık...karşılık beklenmeden kurulan dostluklar bu çarkın içinde hazmedilemeyip nadide bir antika muamelesi yapıp yad ettiğimiz bir rüyadan ibaret kalıyor...

 

yani en yalın haliyle dostlukta aşk gibi romanlarda kaldı..okudukça iç geçirip arkamızı döndüğümüz...

 

malum hayat şartları...

 

Anlıyorum sevgili frozen ve kısmen size katılıyorum...

Emeğiniz için saygı ve teşekkürler...

Demek ki günümüz modernizmin hayatımıza getirdiği çıkara dayalı bir arkadaşlık anlayışını dayatmıştır. Sözümona iş arkadaşlığı ve “tanıdık” kategorileriyle sınırlı bir dostluk anlayışını öne çıkartıyor olması bir zorunluktur ve yarenlik, can yoldaşlığı, kan kardeşliği, asker, yatılı okul arkadaşlıkları, “modern dünya”da eskitilmiş “feodal ilişkiler” olarak unutulmaktadır artık ve bahsettiğimiz dostluğun, üzerinde yükseldiği yoğun yaşantı birliktelikleri, modern toplumda giderek külfet şeklinde algılanıyor ve bunun sonucunda da sadece beklenti, çıkar ilişkisi ve bir fantazi olarak kendini gösteriyor. Aslında bu kimsesizleşmektir aynı zamande değilmi...

Bu bir yanlızlık, bir güvensizlik, bir sürü psikolojisi ile her koyun kendi bacağından asılır düşüncesi, insanı bir negatiflik değilmidiR?...

Pekala burada özgür biyerde ortaya çıkıyor ve o biray ne yazıkki bugün artık modern toplumun dayatmaları nedeniyle, canlı bir dost yerine, ilişki düzenleyici programların “dostluğuna” mecbur kalmak, insani bir ilerleme olarak nitelenebilir mi?

Görüşmek için randevu almak zorunda kaldığınız bir tanıdık, dostunuz olabilirmi?...

Yani dostluk, arkadaşlık, paylaşım bir hayal, bir ütopyadanmı ibaret kalmalı...

Bence hayır..

Bence gelecek öncelikle sevginin, dostluğun, güvenin ve paylaşımın olacaktır....

Sevgiyle kalın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili DİPNOT haklısınız ...

 

ama ben o kadarda iyimser bakamıyorum..neden mi..bir kaç sebep yazayım sadece..

para her şeyin üzerinde olduğu müddetçe,her pislik parayla yıkandığı müddetçe,en başarılı,en hırslı,en acımasız saygı gördüğü müddetçe,kötülükler yapanın başarısı iyiliklerde yapanın zayıflığı saflığı olarak algılandıkça..ahlak değerlerimiz törpülene törpülene azalmaktaysa..çocuklarımızı iyi bilgili dürüst sevgi dolu yetiştirmek yerine daha zeki,daha hırslı daha başarılı,daha güvensiz yetiştirme telaşındaysak..saygı yerini bencilliğe bırakmaya başladıysa...devamı gelir bunun eminim sizin ekleyeceğiniz bir sürü önemli madde daha vardır...

 

bu hengame ve karışıklığın içinde dostluk ve arkadaşlık anca bulunduğunuz yer ve konuma göre şekil alıp..bir basamak olarak kullanılmaktan öteye geçemiyor ne yazıkki...

 

bende sizin gibi inanmak istiyorum..hiç umut olmasada...ama ne derler.. her inişin bir çıkışı vardır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gece Yağmuru, Dipnot, Diloş ve Egzorsist çok değerli düşüncelerinizi paylaşmışsınız ne kadar güzel... Hepinizin yazdıklarından faydalanacağımız manalar çıkartabiliriz... Frozen sende kendi açından haklısın, malesef günümüzde bizim gördüğümüz ve tecübe ettiğimiz dostluklar ve arkadaşlıklar hüsran ile sonuçlanıyor...

 

Ben herkesin aynı olmayacağına inanıyorum ve Dipnotunda söylediği gibi randevu almadan kapısını çalabileceğim ve aynı şekilde kapımı çalabilecek dostlarım var şükürler olsun... Belki sayıları çok az ama önemli olan azlığı yada çokluğu değil niteliği... Eminim hepinizin de hayatında böyle bir kaç kişi vardır...

 

İnsanlardan beklentilerimizi, yine insanların beklentilerini kendimizde sorgulayarak giderebilmeliyiz... Eğer dinlenilmek istiyorsak, önce dinlemeyi öğrenmeliyiz... Yanında olmasını istiyorsan önce yanında olabilmelisin.. Baktın ki hep senden gidiyor fedakarlığı hep sen gösteriyorsun, eğer değer veriyorsan hep ben yapıyorum dediğin anda zaten o çıkar arkadaşlığıdır senin adına...

 

Diloş, canım öyle güzel ifade etmişsin ki, tekrar tekrar okunacak türden ve hepimizin özlemi olan duygular... Yüreği güzel arkadaşım inan bana çok faydalandım...

 

Gece Yağmuru, sende çok değerli katkılarda bulunmuşsun, farklı bir pencere her zaman bir başka açı gösterecektir ve her insan bir kitap değerinde bilgidir okumayı, dinlemeyi bildikten sonra...

 

Dalları hiç kırılmadan büyüyebilen bir ağaç olmamıştır... Mutlaka bir rüzgar, bir sel, bir küçük afet bir parçasını kopartmıştır, bazen çok daha büyük bir afet kökünden söküp atmıştır... İnsanlar ağaç misali daha fidanken kırılmaya başlıyor, doğanın kanununu gibi işte... Kırılmadan, kırmadan onarılmıyor hiçbir şey...

 

İnsanların zaafları var iyi yönleri olduğu gibi kötü yönleri var, dostlarımızı seçerken onların kusursuz olmasını beklemiyoruz, tek beklediğimiz bizdeki eksiği tamamlaması... Diloş çok güzel özetlemiş zaten... Her kelimesini içimde hissederek okudum... Bende farklı birşey beklemiyorum...

 

Dostuyla kavga edebilir insan ama bilirki o dostluğunu başka birşeye satmayacaktır... Kırdığı kadar kırılmış olmalıdır ve mutlaka geri dönecektir, dönmüyorsa zaten hiç dost olmamıştır... İşte Frozenin dediği gibi süslü kelimelerle, yazarken kolay ama uygularken zor gibi görünen ama olması muhtemel olan budur...

 

Bir başkasını itham etmek kolay, zor olan kendisini eleştirebilmesi ve kendi hatasını anlayabilmesidir, işte asıl büyük çıkar budur... Kendisinden yana taraf olmak... Kibirlilik, uklalalık, egoistlik, hoşgörüsüzlük, kınama, yargılama, sorgulama katlanılması zor yapılar... Böyle bir yapıdan DOST yaratmak imkansız zaten bahsettiğimiz kavramın içinde bunlara yer yok...

 

Ben bir tip hayal ediyorsam, olmasını istediğim yapıya önce kendim sahip olmalıyım... Bende olmayan davranışı bir başkasından beklemek bencilliktir...

 

Hepinize sevgilerimi gönderiyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Günümüz şartlarını bildiğimiz için hep günün şartlarını suçluyoruz bence insanlık tarihi boyunca aynı sıkıntılar çeşitli vechelerde görünmüştür.

 

İnsan tabiatı bencillik üzerine kurulu, gülümseme görmeden gülümsememeyi tercih eder. İlgi görmeden ilgi göstermemeyi tercih eder. Başka mantıklarla karşılaşır kendi mantığını haklı çıkartmak için karalama çabasına girer. Herkes önce kendisini düşünür, devletlerde öyle.

 

Sanal dostluklara inanmam aslında gerçek hayatta dostluklarada inanmam. Arkadaşlıkların çeşitli boyutları vardır o kadar. Kişi ancak kendisi ile dost olabilir. Tam anlamıyla hayal kırıklığı yaşamayacağı tek canlı kendisidir. Onun için bir başka insanla dostluk kurulacağına inanmıyorum.

 

İnsanlar paranın icadından bu yana maddi düşünür oldular bu yeni birşey değil. Hayatın gerekleri para ile döner para güçtür, itibar görmenin en kolay yoludur, para varsa kültürel birikime, samimi arkadaşa, manevi değerlere gereksinim duyulmaz.

 

İnsanlığın manevi çöküşe geçtiği gerçek, dünyanın doğası bile bu yüzden bozuluyor. Herşeyi tüketiyoruz aklımıza gelen herşeyi, inancı, duyguyu, doğayı, ahlakı, iyiniyeti. Hiçbir manevi haz alamıyor sadece gibi yapıyorlar. Depresif hastalıkların artması bu yüzden, hayal kırıklıkları hep kendine yontmak çabasından. Saplantılı ve takıntılı, mutsuz ve yalnız insanlar haline geliyoruz.

 

O yüzden ben Dipnot'a katılıyorum, sevgi ve paylaşım geleceğin tek çaresi. İnsanlık bundan kaçamaz bu tek çıkış yolu. Tüketimin önüne geçecek tekşey sevgi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu dostluk olunca genel olarak birşeyler katabilecek en son kişiyim belki..Şu ana kadar yaşamamış olduğum ve henüz tattığım bir güzelliği ne kadar doğru dile getirebilirim,kendi açımdan bile olsa..

Bütün yazılanlar her açıdan çok güzel ifade ediyor.Diloşumun yazısından da çok etkilendim.Fakat özellikle içten çürüyen ağaç benzetmesi,en hoş ya da şöyle diyeyim,kendime en yakın bulduğum benzetme..

 

Bence dostlar seçilmiyor,işte bu benim dostum olur denmiyor,tıpkı evlilikte ruh eşinin bulunması gibi ruhu bir olan insanlar çekip birbirini,farkına bile varmadan,dostluğu başlatıyorlar..ve seçtim dediklerimiz varsa,işte onlar ruhen uyuşmayan,aslında bize hiçbir zaman hakiki dost olamayacak kişiler..işte onları seçiyor ayrı bir yere koyuyor,ya da çıkarıyoruz..dostumuzu biz bulmuyoruz,ama kaybetmemek ya da bırakıp bırakmamayı biz tercih ediyoruz,ya da hayat şartlarımız..yine de dostluk yürekte devam eden ve görüşmeden aradan 50 yıl bile geçse değerinden bir zerre kaybetmeyen bence yüce bir kavram..

 

Zamanımızda menfaatle yoğrulmuş ilişkiler,yüze gülen dostlar,parayla satın alınan sevgiler var elbet..ayrıca hepsi paraya dayanmıyor çıkar dostluğunun..herşey menfaatte malzeme..güleryüz kullanılıyor,tatlı söz..saf duygular..iyilik..yumuşaklık,merhamet..bütün güzel duygular,hasletler bir bir alet oluyor sözde dostun,dostluğun çıkarlarına..işte bundan alınıyor büyük yaralar..tamiri olmayan kırılmalar..bundan bütün güven kayıpları ve daha daha nelerin kaybı..bundan gittikçe yalnız,güvensiz,önyargılı,gardını almış..daha fazla yara almamak,kendisi için dostluktan çok daha önemli hale gelmiş,mutsuz ve aç bireyler olmamız..

Bunların yanında para denen kirli ama gözde metanın dostluğu kullanması,temiz kalıyor yine de..çünkü çekiciliği var,cazibesi var ve insan zayıf..

 

Bir de şu var ki..dostlarımızın dostu olmak mı çabamız,yoksa yalnızca dost kazanmak mı?Başka hiç bir menfaat ve kullanım olmasa dahi,bu sevgi sömürüsü olarak yeter bence..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bugüne geldigimiz nokta ....Agaclar icten cürür ve ayakta ölür...

 

pkk ve barzanin isbirligi...aciktan aciga uygulamis olduklari taktikleri ve bildirileri...

ve bugün yasanan ic ve dis politikamiz...ne noktaya gelmistir...

öfkeyle kalkan zararla oturur...AMAN DOKUNMAYALIM

 

evet agaclar icten cürür....hemde kaliplasmis birikimlerle...

 

bana dokunmayan yilan bin yasasin....

ama bugün yilan ulustaydi...!!!

 

yeterki bana ninni güzel laflar söylesin...

 

yarin nerde ...kültürün zayif oldugu noktada istirahatta...!!!

ne yapacak ...toplumun kaybolan degerlerini bir kösede yansitacak...

 

bunlari kim koruyacak ..gene toplumun kendisi...

Agaclar icten cürür ve ayakta ölür...

önemli olan bunu cözebilmek...

 

Saygilar

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendi Türkler bravo diyorum...

 

Öyle güzel bir yerden yakalamışsın ki konuyu, bunu açarken aklımdan geçmedi değildi hani... Ben insan misali, toplumunda içten çürüdüğünü vurdulamıştım... Ve sen bunu çok güzel anlamışsın...

 

Evet virüsleri yerleştirdiler toplumun içine, sinsice biz onların farkına varana kadar çok yaralar açtılar içimizde... Kangrenleşmiş, kanserleşmiş hastalığa dönüşmekteler... Bişey olmazcılıkta bu hastalığın bu günlere gelmesinde en büyük etkendi... Tedaviye geç kaldık, bu aslında dünyanın kültürel ve doğal erozyana uğramasındada böyle... Geç kaldık, artık yeniden onarabilirmiyiz, bilmiyorum aslında sanmıyorum... kayıpların yerine yenisini koyamayız ya elimizde kalanları koruyabilecekmiyiz?

 

Değer verilmesi gereken, özen gösterilmesi gereken onca değeri harcadık... hoyratça... Değer verilmezleri cilaladık, parlattık ve seyrettik yıllarca... Medet umduk, kendine hayrı olmazlardan... Kendimizi, özümüzü, öz kültürümüzü unuttuk...

 

Osmanlının sembollerinden biride Çınar Ağacıydı... Köklü, asırlık Çınar... Çürümeye başladığını çok sonra anlamışlardı... Ve tedavi edemediler... Asırlık ağac çürüdü göz göre göre...

 

Temkin ve tedbir için söylenmiş atasözleri var... Öyle güzel anlatıyorlar ki...

 

Eşeğini sağlam kazığa bağla, ondan sonra Allah'a emanet et... anonim

 

Akıllı insan bütün yumurtalarını aynı sepete koymaz. CERVANTES

 

Camdan evde oturanlar başkalarına taş atmamalıdırlar. GEORGE HERBERT

 

Çok kez söndürülmüş görünen bir ateş küllerin arasında uyumaktadır. PIERRE CORNAILLE

 

Denizi öv, fakat sahilde kal. JOHN FLOIRO

 

Deveni bağla ondan sonra tevekkül et. HZ. MUHAMMED

 

En iyi zırh hedeften uzak durmaktır. HORACE

 

Gündüz kandilini hazırlamayan, gece karanlığa razı demektir. CEHAP ŞEHABETTİN

 

Hiçbir işte gerektiğinden çok acele etme. Dikkatli olanlar kendilerini zor duruma düşmekten korurlar. HZ. ALİ

 

Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızla çarpma, geri dönmek isteyebilirsin. DON HEROLD

 

İhtiyatla desteklenmeyen cesaret beş para etmez. SHAKESPEARE

 

İnsan ne kadar akıllı olursa olsun, ihtiyatsız ise sonunda mutlaka başarısızlığa uğrar. GAMBETTA

 

Kuş olmayanın, uçurumlar üzerine yuva kurmaması gerekir. NIETZCHE

 

Tanrıya güven ama barutunu da kuru tutmaya bak. OLIVER CROMWELL

 

Tedbir gibi akıl, güzel huy gibi asalet olmaz. HZ. MUHAMMED

 

Temkin, hileye karşı akıllıca karşı çıkar. GOETHE

 

Uzağı düşünmeyen adam, acıyı yanı başında bulur. KONFÜÇYUS

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Acaba hiç Havadan Sudan başlığında yazı yazdım mı diye döndüm baktım ama bulamadım. Ayrıca bu ilk yazıda Frozen yazısının altına gidiyor. Bütün yazıları okudum ben genel bir izlenim aktaracağım. Aktaracağım şeyler çevremde ve bu forumda gördüğüm şeylerin biraz analizi olacak

Bütün yazıların güzelliğini gördüm ama yukarıdaki Frozen'ın yazısı biraz bu günkü gerçeklere ayna olmuş onu belirtmeden geçemeyeceğim.

Forumdaki birçok yazıyı okuyan birisi olarak insanların nasıl arkadaşlık sürecini başlattıklarını ve nasıl biribirlerine sahiplendiklerini gören birisi olarak bazı şeyler söylemek istedim (ayrıca forumda başka biri ile konuşmayan birisi olarak -internet arkadaşlığı bana biraz anlaşılmaz geldiği için ben elini sıkacağım insanlara yöneliyorum-)

Dost, sevgi, saygı, paylaşmak zor terimler eğer paylaşımlar doğru temele oturtulmamışsa yani burada olduğu gibi doğru temeller atılmamışsa bir gün karşınıza anlamadığınız birşeylerin çıkacağı kesindir.

Bu politik olabilir, ekonomik olabilir, kişisel olabilir, ve hiç beklenmedik başka bir şey olabilir.

 

Öncelikle arkadaşından herşeyi doğru yapmasını beklemek bencilliktir diye başlayayım. Ya ne bekleyeceksin AÇIKLIK yani hatasınıda, doğrusunuda gözünün önünde yapacak

 

Herkese Sevgiler

 

Sayın Erdoğan,

Size bir sorum var..ve bunu bütün samimiyetimle soruyorum; O elini sıktığınız insanlardan kaç tanesi dostunuz oldu..? işte burda da her paylaştığınızla dost olmuyorsunuz elbette..açıkcası benimde aklımın almadığı bir şeydi bu, ama oldu..hatta benim şöyle bir tezim var; bazı insanlar-özellikle buraya giriş ve yazma amaçları sadece paylaşmak olan arkadaşlar- gerçek yaşamda olduklarından daha sahici daha kendileri bence..zira reel yaşamda kimliklerimiz..etiketlerimiz..sosyal sınırlamalar ve baskılar yüzünden belkide yüzümüzde binbir çeşit maskeyle dolaşmak zorunda olan bizler..belkide sadece burada kendimiz gibi istediğimiz gibi oluyoruz..ne demek istediğimi anlıyorsunuz mutlaka..inalıması güç ama gerçek benim burada dostlarım var..bunu hissediyorum bütün kalbimle..ellerini sıkmam gerekmiyor..yüzlerini görmem de..ruhlarını gördüm ben onların..sizce de en önemlisi bu değil mi?..o elini sıktığınız kaç insanın ruhunu görebiliyorsunuz siz..?önce maskelerinden arındırmalısınız onları..ve o parlak janjanlı ambalajların içinden çoğu kez içi kapkara bir hayalet gülümsemekte..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Erdoğan,

Size bir sorum var..ve bunu bütün samimiyetimle soruyorum; O elini sıktığınız insanlardan kaç tanesi dostunuz oldu..? işte burda da her paylaştığınızla dost olmuyorsunuz elbette..açıkcası benimde aklımın almadığı bir şeydi bu, ama oldu..hatta benim şöyle bir tezim var; bazı insanlar-özellikle buraya giriş ve yazma amaçları sadece paylaşmak olan arkadaşlar- gerçek yaşamda olduklarından daha sahici daha kendileri bence..zira reel yaşamda kimliklerimiz..etiketlerimiz..sosyal sınırlamalar ve baskılar yüzünden belkide yüzümüzde binbir çeşit maskeyle dolaşmak zorunda olan bizler..belkide sadece burada kendimiz gibi istediğimiz gibi oluyoruz..ne demek istediğimi anlıyorsunuz mutlaka..inalıması güç ama gerçek benim burada dostlarım var..bunu hissediyorum bütün kalbimle..ellerini sıkmam gerekmiyor..yüzlerini görmem de..ruhlarını gördüm ben onların..sizce de en önemlisi bu değil mi?..o elini sıktığınız kaç insanın ruhunu görebiliyorsunuz siz..?önce maskelerinden arındırmalısınız onları..ve o parlak janjanlı ambalajların içinden çoğu kez içi kapkara bir hayalet gülümsemekte..

 

Dosttan beklentilerimiz varsa şayet onların hepsi manevi beklentiler... O yüzden söylediğin gibi elini tutmam gerekmiyor varlığını bilmek bile yetiyor... Manevi duyguların paylaşılmasına tek aracı olan şey kelimelerdir... Dost acı söylerse bizi yaralar, dost güzel söylerse bizi mutlu eder... Yani dosttan beklediğiniz doğru sözcükleri duymaksa, güvenmekse, paylaşmaksa, yeri geldiğinde birlikte gülmek ve birlikte ağlamaksa ben sanal alem denilen bu dünyada bir kaç dosta sahip olduğumu düşünüyorum... Aynı apartmanda oturduğumuz kaç kişi var onlarla paylaştıklarımı paylaşacağım...

 

Diloşum, öyle güzel bir noktaki yakaladığın aslında işin özü bu... Sanal, gerçek aradığın paylaşmaksa paylaşacağın duygularsa işte paylaşım... Örneğin içimizden geliyor burada şarkı sözü yazıyoruz, yeri geliyor şiir yazıyoruz, fıkra anlatıyoruz, birimizin sıkıntısı varsa onu paylaşıyoruz, birbirimizi dinliyoruz (yani okuyoruz) bunları gerçek hayatta kaç kişi ile paylaşabiliyoruz...? Düşünüyorumda dostlar gelmiş bize ben Diloşuma şiir yazar gibi okumaya başlamışım ortaya çıkan manzarada bana yönelmiş şaşkınlıkla bakan gözleri düşünüyorumda... :unsure::lol:

 

Yada Frozenle tatlı sert didişmelerimi birbirimizi çok sevdiğimizi bilmemizi ve buna rağmen hırçın sevmemizi, Leylacığımla duygulu, romantik, içli ve ondan gelen sürpriz güzellikleri gördükçe şaşkınlığımı, Sedelina ile hem gerçek hayatta hem burada paylaştığımız acı tatlı duyguları... Şanslıyım ya... kendi adıma onları tanımaktan dolayı...

 

Ne yazıkki bazen içimizde tutmamız gerekiyor söylemek isteyipte söyleyemediklerimizi... Burası daha fazlasını söylediğimiz bir yer... Ve ben buradan kazandığım dostlarımı pek çok elini sıktığıma değişmem... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili DİPNOT haklısınız ...

 

ama ben o kadarda iyimser bakamıyorum..neden mi..bir kaç sebep yazayım sadece..

para her şeyin üzerinde olduğu müddetçe,her pislik parayla yıkandığı müddetçe,en başarılı,en hırslı,en acımasız saygı gördüğü müddetçe,kötülükler yapanın başarısı iyiliklerde yapanın zayıflığı saflığı olarak algılandıkça..ahlak değerlerimiz törpülene törpülene azalmaktaysa..çocuklarımızı iyi bilgili dürüst sevgi dolu yetiştirmek yerine daha zeki,daha hırslı daha başarılı,daha güvensiz yetiştirme telaşındaysak..saygı yerini bencilliğe bırakmaya başladıysa...devamı gelir bunun eminim sizin ekleyeceğiniz bir sürü önemli madde daha vardır...

 

bu hengame ve karışıklığın içinde dostluk ve arkadaşlık anca bulunduğunuz yer ve konuma göre şekil alıp..bir basamak olarak kullanılmaktan öteye geçemiyor ne yazıkki...

 

bende sizin gibi inanmak istiyorum..hiç umut olmasada...ama ne derler.. her inişin bir çıkışı vardır...

 

Sevgili frozen sizi çok iyi anlıyor ve düşüncelerinize saygı duyuyorum...

Genelde hepimiz söylediğiniz bu düşünceye yabancı değiliz inanın. Bahsettiğim tüm olumsuzluklara herkes gibi bizlerde ister istemez mahruz kalıyoruz. Çok haklısın alabilididiğine paranın egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz ve koşturmalarımız, didinmelerimiz, çabalarımız hep daha güzel, daha rahat ve daha paralı bir yaşantı için.. Ama ne yazıkki bunların acımasızlığı artık tüm bedenimizi sarmış durumda ve hepimiz gittikçe yanlızlaşan, bayağılaşan, insani değerlerden uzaklaşan, güvensiz, sevgisiz, saygısız, hoşgörüsüz ve kuşku dolu bir yaşamı oluşturuyoruz gün ve gün. Ama nereye kadar sürer bu. İşin acı tarafı bütün bu olumsuzluklara ve şartlanmalara karşı bizler dur demesini öğrenmemiz gerekiyor belkide ve bıkmadan bir oya gibi sevgiyi, hoşgörüyü, güveni, saygıyı, sağduyuyu ve dostluğu işlemeliyiz şeklinde düşünüyor ve sizlere saygılar gönderiyorum...

Umarım gelecek günler bütün bunların bir bir öneminin kazanıldığı günler olur...

Sevgiyle, umutla ve dostça kalın... :clover:

Sayın Erdoğan,

Size bir sorum var..ve bunu bütün samimiyetimle soruyorum; O elini sıktığınız insanlardan kaç tanesi dostunuz oldu..? işte burda da her paylaştığınızla dost olmuyorsunuz elbette..açıkcası benimde aklımın almadığı bir şeydi bu, ama oldu..hatta benim şöyle bir tezim var; bazı insanlar-özellikle buraya giriş ve yazma amaçları sadece paylaşmak olan arkadaşlar- gerçek yaşamda olduklarından daha sahici daha kendileri bence..zira reel yaşamda kimliklerimiz..etiketlerimiz..sosyal sınırlamalar ve baskılar yüzünden belkide yüzümüzde binbir çeşit maskeyle dolaşmak zorunda olan bizler..belkide sadece burada kendimiz gibi istediğimiz gibi oluyoruz..ne demek istediğimi anlıyorsunuz mutlaka..inalıması güç ama gerçek benim burada dostlarım var..bunu hissediyorum bütün kalbimle..ellerini sıkmam gerekmiyor..yüzlerini görmem de..ruhlarını gördüm ben onların..sizce de en önemlisi bu değil mi?..o elini sıktığınız kaç insanın ruhunu görebiliyorsunuz siz..?önce maskelerinden arındırmalısınız onları..ve o parlak janjanlı ambalajların içinden çoğu kez içi kapkara bir hayalet gülümsemekte..

Diloş öncelikle tebrikler diyorum...

Okadar güzel anlatmışsınız ki bu yazınızla yüreklerimize birden umut oldunuz, ses oldunuz, klavuz oldunuz...

Bu güzel yazınıza ne eklenebilir ki daha fazla...

Ama yinede birşeyler yazma gereği duyuyor insan ister istemez çünkü bu güzel düşünceye bir nebze olsun katkı sunmak istiyor insan...

"Sadece paylaşmak olan arkadaşlar gerçek yaşamda olduklarından daha sahici ve daha kendileri bence" şeklinde ki ifadenize ben yürekten katılıyorum. Öyleki sizler gibi birkaç arkadışımıda aynı düşünce ve eylemde oldukları için onaları da yürekten kutluyorum...

Sevgili diloş...

Biliyoruz ki artı hepimiz sevgi ve özlem sonucuyla yaşama bağlıyız ve bunu sonucu bu yaşamı paylaşarak bu çağı soluyoruz.

Önemli olan bence burada bu çağa imza atacak tüm insanlığın (sen, ben, o, ötekiler) ortak sorunlar karşısında üzerimize düşün tüm sorumluluğu yerine getirmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Artık bugüne ve geleceği daha iyiye, daha güzele, yalın doğruya ve reel anlama dair ne varsa tüm benliğiyle inanılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu bir var olabilme savaşı, bir insanlık mücadelesi aslında. Albert Camus'un da dediği gibi "bu çağ bizim çağımızdır, kendi kendimizden tiksinerek de yaşayamayız. Bu derece aşağıya düşmesi, değerlerini aşırılığa götürmesinden olduğu kadar kusurlarının yüceliğindendir de... Biz bu değerlerin en köklüsü için savaşacağız.'' ve yine bir düşüncesinde "çağımız'' dostluk denen değeri yok etmiştir" der...

Anlatmak istediğim şu aslında; Bu düşünceleri Sartre, Kafka vb. gibi şair, ozan ve yüzlerce yazarlarda da rahatlıkla görebilirsiniz. O zaman bize düşen ne olmalı, bize düşen bütün bu güzelliklere alabildiğine kadar sahiplenip, benliklerimizde inanarak oluşturacağımız bütün güzellik, dostluk, aşk, sevgi, güven ve umut ile bütün olumsuzlukları, kirlilikleri, savaşları ve sınırları yeneceğiz diyorum... :)

Son olarak...

Hamlet "Sözcükler, harflerden kurulur, içi boş kalıplardır onlar. Dostluk, aşk, güzellik, o kalıpları dolduran birer anlamdır. Ama yoksa, bulunmuyorsa, görülmüyorsa, kalıplar boş durur hep... Sözcükler havaya sıkılan kurşunlar gibi hedefine varmadan uçuşurlar boşlukta! Bunalımlar, tiksintiler, anlamsızlıklar, saçmalıklar sanata, edebiyata, gündelik yaşama girer. Camus, ''Bu yol, yaratışla işkence arasındaki savaştır'' demiş... Dünyayı ezen teknik uygarlığın öldürdüğü ''insan'' dirilecek sanatta bir gün! Romanda, şiirde, öyküde, oyunda ''insan'' ı göreceğiz . :)

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.