Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

2. abdülhamit ulu hakan mıydı yoksa kızıl sultan m


Unarm

Önerilen İletiler

Abdülhamit ittihatçılara başından beri karşı olmuştur.

Bu nedenle tahtından da oldu.

İsraile rest çekti.

İsrailin sözü küçük bir toprağa tüm borçları ödemek ve hazineyi tamamen doldurmaktı.

Kolay değil böyle bir teklifi reddetmek.

Sen en iyisi Abdülhamit'in liderlik sırları diye bir kitap var onu oku.

Bu adam 19.yy en iyi devlet adamıydı.

 

Dehasını keşke onu tahttan indirenler gibi siz de anlayabilseniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 73
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Abdulhamith´in, Enver pasa arsivinde bulunan,  kendi anilarini anlattigi hatira defteri, dinsel yayinevleri tarafindan bastirilmisti. Bulursaniz okumaniniz öneririm.

 

Kitaptan, cok kisa itiraf özeteri veriyorum.

1-Bursaya, uleme imamlar yüzünden bir sanayi nefise mektebi actiramadim.

2-Türkler miskin miskin cami duvarlarinda oturuyorlar.

3-Osmanlini 1,5 milyon memurunun icinde tek bir türk yok

4-Osmanlinin hazinedari bile yahudi

5-Osmanli topraklarinin padisah tapusu oldugu düsüncesini bu yahudi bana söylemisitir.

6-Istanbulu kurtarmak icin Kibris´i Ingilizlere verdigime kiziyorlar.

7-Hamidiye ordularini kürtlerden kurudum.Vahim olaylar yasandi.

8-Bergama tapinagini almanlara ben verdim.

9-ermeni olaylarinda gözlerimiz kapaliydi, ne yapildigini bilmiyorduk

10-Osmanli donanmasini kagithaneye kilitledim, ve oradan asla cikamadi gemiler

11-Istanbulun her yerine ingiliz karakollari, alman postaneleri acildi

12- Türk ordusu bunlarla beni sucladi, 36 yillik iktidardan sonra selanikte bir köske kapatti

13- Halifelikten azil mektubunu bana bir ermeni ile yolladilar.

14-Japonya ya 50 imam yolladim, islami teblig icin, japonlar; " busekilde tutmus oldugunuz islam yoluyla dünyada bir tane kurtulmus basarmis ülke gösterin, kafidir" dediler.

 

Iste bunlar, abdulhamidth beyin kendi itiraflarindan yalnizca bazilari.

 

konuyla ilgili daha fazla bilgilenmek isteyen, bu kitabi arayip bulabilir arkadaslar.

Böylece bir halihenin kendi agzindan hain olup oladigini, kizil mi mavi mi oldugunu kendiniz cözebilirsiniz.

 

Önemli not: ( ISTE ARKADASLAR, VAHDEDDHIN VE ABDHULMAITH GIBI INSANLARIN DÖNEMINDE YAPILAN TÜM YANLISILIKLAR; KATLIAMLAR, BASIRETSIZLIKLER; DAHA SONRA CUMHURRIYETE YAMANMAYA CALISILMISTIR, BU NEDENLE HILAFETE ZEVAL GELMESIN DIYE TARIHIMIZ SÜREKLI KASITLI VE YAN TUTARAK BIRE ÖGRETILMISTIR.)

saygilar

14427[/snapback]

 

 

CAN SEN GERÇEKTEN BU KİTABI OKUDUN MU,

YOKSA BU SÖZLERİ BİRYERLERDEN HAZIR BULUP BURAYAMI YAZDIN?

 

BENCE SEN O KİTABI OKUMAMIŞSIN

 

O KİTAP ABDÜLHAMİTİ BÜTÜN ŞEFFAFLIĞIYLA ORTAYA ÇIKARIYOR.

 

OKUSAYDIN ABDÜLHAMİTİ ANLARDIN.

 

30 YILLIK HÜKÜMDARLIĞINI HANGİ ŞARTLAR ALTINDA YAPTIĞINI

ETRAFINDAKİ HAİNLERİ

İZLEDİĞİ POLİTİKAYI VE ONU BUNLARI YAPMAYA ZORLAYAN ŞARTLARI

HER BİR ŞEYİ BÜTÜN OBJEKTİFLİĞİYLE YAZMIŞ.

 

OKUYAN ANLAR.

 

 

YAHU ÇOK GARİP;

BEN ABDÜLHAMİT'E K.SULTAN DİYENLERE BU KİTABI ÖNERİRKEN

ADAMLAR BİR KAÇ CÜMLEYE DAYANARAK AYNI KİTABI BİZE ÖNERİYO :P

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aslında böyle bir soruyu sormak bile tarihe karşı saygısızlıktır.vatanı için bir ömür mücadele eden insana kim kızıl diyebilir ki.osmanlı imparatorluğunun en zor döneminde başa geçen abdülhamit bir yandan içerideki düşmanlarla bir yandan da dışardakilerle mücadele etmiştir.eğer abdülhamit olmasaydı filistin 150 yıl önce siyonistlerin olacaktı.yahidiler para karşılığı filistini satın almak istediler.abdülhamide paralar vaad ettiler.her seferinde cevabı aynı oldu bu vatan,üzerinde fethedilirken dökülen şehit kanından daha fazlası dökülmedikçe düşmana teslim edilemez.siyonistle kuyruklarını kıstılar gittiler beklediler1948e kadar emellerine geç de olsa ulaştılar

abdülhamidin suçlandığı bir konu da istibdad dönemidir.abdülhamit kendi keyfi için mi böyle bir şeye ihtiyaç duydu?asla herşyi vatanı için yaptı ama sonunda bu vatanda türk insanı tarafından vatan hainliği ile suçlanıyor.abdülhamidin onurunu ayaklar altına düşürenlerin elbet maskesi düşecektir.

herşeyin ithalini kullandığımız gibi kelimelerimizde ithal oluyor.abdülhamit ermenilere göre yahudilere göre kızıldır çünkü vatanımıza göz dikenlere göz açtırmamıştır.peki bize ne oluyor .onlar varsın kızıl desinler ve onlara benzemek isteyenler.ABDÜLHAMİT ULU HAKANDIR çünkü ben türküm ve türk tarihiyle alay edeceğine onunla gurur duymalıdır.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

2384[/snapback]

 

 

eger Abdulhamit hanin filistindeki topraklarini devletlestirmeselerdi bu topraklar hala Abdulhamit Hanin özel mülkiyeti olarak kalacakti Israillilerin olamayacakti..

tarih bilmeyenlerin kiskacina düstük..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CAN SEN GERÇEKTEN BU KİTABI OKUDUN MU,

YOKSA BU SÖZLERİ BİRYERLERDEN HAZIR BULUP BURAYAMI YAZDIN?

 

BENCE SEN O KİTABI OKUMAMIŞSIN

 

O KİTAP ABDÜLHAMİTİ BÜTÜN ŞEFFAFLIĞIYLA ORTAYA ÇIKARIYOR.

 

OKUSAYDIN ABDÜLHAMİTİ ANLARDIN.

 

30 YILLIK HÜKÜMDARLIĞINI HANGİ ŞARTLAR ALTINDA YAPTIĞINI

ETRAFINDAKİ HAİNLERİ

İZLEDİĞİ POLİTİKAYI VE ONU BUNLARI YAPMAYA ZORLAYAN ŞARTLARI

HER BİR ŞEYİ BÜTÜN OBJEKTİFLİĞİYLE YAZMIŞ.

 

OKUYAN ANLAR.

 

 

YAHU ÇOK GARİP;

BEN ABDÜLHAMİT'E K.SULTAN DİYENLERE BU KİTABI ÖNERİRKEN

ADAMLAR BİR KAÇ CÜMLEYE DAYANARAK AYNI KİTABI BİZE ÖNERİYO :P

 

Bilgi eksikligi ve kaynak secmede cikarilan dinsel sorunlar, iste insanlari böyle güc durumlara sokar.

 

Garip olan ne arkadasim !?

 

Siz hangi kitaptan söz ediyorsaniz; adini yazin da arastiralim.

(Yaa leblebiden muhabbele adam mi yetistirecegiz burada :D )

 

Benim okudugum kitap, adamin(abdul´ün) kendi el yazmasi ve sizin savundugunuz düsüncenin pek muhterem yayinevlerinden biri baskiyi yapmis ve piyasaya sürmüs.

Arayin da bulun, yirmi kez surada bu adamin kitabini verdim, yasasaydi mesur olacak belki de dizilerde oynayacakti :D /abdulhamit´in anilari/ basligin altinda, ---kendi el yazmasindan- demis

 

Konulara orasindan burasindan dambadak düsmeyin yaaa :D:D:D

 

Bir forum konusuna ilistiginiz zaman, o forumun icerigini, kimlerin neler yazdigini söyle bir gözden gecirin ki, insanlara ha bir ayni sorulari sormayin.

hadi saygilar :D:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

birincisi vatan hainliğiyle suçlanan abdulhamit değil Vahdettin dir

 

tarih kitapları, ders kitapları falan Vahdettin'e yaapr bu suçlamayı haklıdırda. abdulhmait için yapılan eleştiriler başka konulardadır vatan hainliğinde değil. siz duyulmamış ve olmamış bir konu üzerine herşeyi söylüyorsunuz

 

hangi tarih veya der kitabı Abdülhamit vatan hainidir demiş ? söyleyinde bilmiyorsak öğrenelim. çok konuşmak her zaman anlamlı konuşmak demek değildir. ben 17 yıllık öğrenim hayatımda hiç bir kitapta Abdulhamit vatan hainidir diye bir ibare görmedim gören yazsın.

 

Abdulhamit itibdat ve baskı rejimiyle eleştirilir. meclisi mebusanı feshetmesiyle ve 31 bir mart isyanını teşbik ettiği başlatığı için tahttan indirilip sürügne gönderilmiştir. vatan hainliği gerekçesiyle değil sevmem Abdulhamit'i benim görüşüm ama vatan haini dendiğini de duymadım.

 

Abdulhamitin bir diğer özelliği, türkiyenin daha sonraları da kullanacağı doğu ile batı arasındaki mücadeleden yararlanarak denge politikası izleme si ve bu politikanın mucidi olmasıdır.

 

lütfen sanki böyle bir idda varmış gibibirde savunmaya g eçmeyin :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

II. Abdülhamid Han Vatan Hainliği ile suçlanmamıştır, öncelikle bunu kesinleştirelim...

Bence ne Ulu Hakan dı ne de Kızıl Sultan. O diğer Osmanlı Padişahları gibi devleti için elinden geleni yapmaya çalışan bir liderdi. En çok eleştirilen yanı İstibdat (baskı) yöntemini uygulaması, Meclisi kapatması, demokrasiye geçişi engellemesi vb. gibi şeylerdir. Ama yine bu değerlendirmeleri yaparken bugünün mantığıyla değerlendirmeye kalkmak bizi yanıltır, II. Abdülhamid'in gençlik yıllarını yaşamını incelemek, dönemin yapısını bilmek gerekir. Zaten bu bilgilere ulaştığınızda yaptıklarının onun nezlinde ne denli geçerli olduğu görüşü de ortaya çıkar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

mrb biraz geç oldu ama bişeyler yazamadan duramadım.söz konusu kişi 2.abdülhamit olunca akan sular durur walla.ben tam bir 2.abdülhamt aşığıyım.bence onun hakkında kötü şeyler söylemk ona ve tarihe haksızlık etmek olur.o kesinlikle osmanlının bel kemiklerinden birisiydi.bir sürü sey sıralanmış onunla ilgili ben su kadar söylicem yönetim eksikliği olan bir padişah bir devleti 33 yıl nasl yönetebilir ki.bu tam bir paradoks deil mi yane.evet istibdat olmuş olabilir ama biz bunu bu dönem şartlarında nasl eleştirebiliriz ki o dönemin şartlarını bilmeden.bence 2 ABDÜLHAMİT Osmanlının başına gelen en güzel şeylerden birisi.Bu hiökimsenin inkar edemeeceği gözardı edilemeecek bir geröektir ve yok edilemez.............. ayrıca kızıl sultan yabancılar tarafından takılan çok çirkin bir lakaptır.dikkat ettiyseniz yabancılar tarafından dedim.arkadaşlar yabancılaşmaalım ve kendi dillere destan tarihimizi we minnet borclu olduumuz padişahlarımızı baltalamaalım ve çemur atmaa çalışanlara da izin vermeelim derim ben..........eywallaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhh

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya katreee allah aşkına. abdulhamit iktidardayken osmanlı topraklarının ne kadarını kaybetti, balkanlardan ondan kopmadı mı. mısırda osmanlının hakimiyeti son bulmadı mı. ingilizler arabistanda cirit atmadı mı.

 

bırakalım şu ajitasyonalrı ya. tarih böyle bir şey değil. herşey sabit ve açık.

 

nasıl abdulhamit osmanlının başıan gelen en iyi şeydir. nedir yani başarıları, osmanlıya sağladıkları. varsa yazın bunlarıda bizde bilelim.

 

ona zaten hain diyen falan yoktur. ben hiç bir tarih kitabında böyle bir şey duymadım.

 

ama kalkıpta fetişizm yapmıyalım.

 

ben hala anlıyamadım 33 yıl tahtta kalması mı onu iyi bir sultan yapan. nedir osmanlyıa sağladıkları ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

öncelikle kusura bakma biraz geç oldu.bilgisayarda arıza war da.herneyse kısa yazıcam abdülhamitin yaptklarından bahset demişin.sukadarını söyliyim.hicaz demiryolunu açtı.birçok köyde kızlarda okusun die okullar açtırdı.500 ü aşar lise yaptırdı.hangi ünşwdesin bilmiyorum ama bugünkü istanbul üniwini yaptırdı.halkın haklarını sawunan ve herkesi eşit kılan kanun-i esasiyi ilan etti.posta telgrafı osmanlıya getirdi.ha belki basına sansür koymamalıydı ama onu da bir doktorun hastasını iyileştirmesi için ona bazı şeyleri yasaklamasına banzetebiliriz.ha uzun iktidar mı onu iyi yaptı demişin.tabi ki hayır ama bir padişahın yaptıkları halk tarafından benimsenmeseydi uzun süre da tutunamazdı die düşünüyorum tıpkı kanuni osman gazi gibi.ayrıca çoğu kitapta abdülhamitten kızıl sultan die bahsediliyo malesef demek ki sen rastlamamışsın.keşke öyle anılmasaydı.haklı olarak nie osmanlının çok geniş toprak kaybı olmuş onun zamanında demişsin ama onun tahta çıktıı dönem saten osmanlının yıkılış dönemiydi ve toprak kaybı kaçınılmazdı.ülkeyi uzun bir süre sawaşa sokmadı.okadarının olması malesef kaçınılmas.herneyse arkadaşım bence gerçekten zeki ve iyi bir padişahtı bu su götürmez ama tabi ki hataları olmuştur ama o kadarı da olucak elbette yane BENCEEE....haydin görüşürük eywallaaahhhh......YAĞMUR....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

aslında böyle bir soruyu sormak bile tarihe karşı saygısızlıktır.vatanı için bir ömür mücadele eden insana kim kızıl diyebilir ki.osmanlı imparatorluğunun en zor döneminde başa geçen abdülhamit bir yandan içerideki düşmanlarla bir yandan da dışardakilerle mücadele etmiştir.eğer abdülhamit olmasaydı filistin 150 yıl önce siyonistlerin olacaktı.yahidiler para karşılığı filistini satın almak istediler.abdülhamide paralar vaad ettiler.her seferinde cevabı aynı oldu bu vatan,üzerinde fethedilirken dökülen şehit kanından daha fazlası dökülmedikçe düşmana teslim edilemez.siyonistle kuyruklarını kıstılar gittiler beklediler1948e kadar emellerine geç de olsa ulaştılar

abdülhamidin suçlandığı bir konu da istibdad dönemidir.abdülhamit kendi keyfi için mi böyle bir şeye ihtiyaç duydu?asla herşyi vatanı için yaptı ama sonunda bu vatanda türk insanı tarafından vatan hainliği ile suçlanıyor.abdülhamidin onurunu ayaklar altına düşürenlerin elbet maskesi düşecektir.

herşeyin ithalini kullandığımız gibi kelimelerimizde ithal oluyor.abdülhamit ermenilere göre yahudilere göre kızıldır çünkü vatanımıza göz dikenlere göz açtırmamıştır.peki bize ne oluyor .onlar varsın kızıl desinler ve onlara benzemek isteyenler.ABDÜLHAMİT ULU HAKANDIR çünkü ben türküm ve türk tarihiyle alay edeceğine onunla gurur duymalıdır.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

 

 

bu yazı kım yazmıssa elıne saglık yapmıs oldugu tespıtler dıgrudur ve haklıdır ben ckale 18 mart unıv.tarıh ogretmenlıgı 4 .sınıf ogrencısıyım abdulhamit han asla kızıl han olamaz o bır osmanlı sultanıdır ve her osmanlı sultanı gıbı devletı ıcıne dustugu durumdan kurtarmak ıcın calısmalar yapmıstır ve o bır ULU HAN DIR......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence Abdülhamit'i aşırı yermek doğru değildir. Ancak eleştirilmesi doğaldır. Abdülhamit Osmanlı devletinin padişahı olarak imparatorluk içinde yaşanan rejim değişikliği taleplerini bastırmıştır. Bunu da baskı ve zor kullanarak yapmıştır. Atatürk'ün görüşlerinden etkilendiği kişiler olan Namık Kemal, Ziya Paşa ve Şinasi gibi aydınları hapsetmiş sürüdürmüş ya da ölümlerine neden olmuştur. Kanun-i Esasiyi getiren Abdülhamit değil Jön Türkler yani yukarda adını ettiğim kişilerdir. Abdülhamit 93 harbi ardından anayasayı rafa kaldırmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ü Şam'a sürdüren Sultan II. Abdülhamit'in ta kendisidir. Türk Milliyetçisi, ya da Turanclığı savunan kişiler Abdülhamit'i nasıl olur da övebilirler?

Türkçülüğü bastırmaya çalışan ve bu düşüncenin etkisiyle 1908 de tahtından indirilen ve canını zor kurtaran bir kişiyi nasıl olur da büyük bir Türk Milliyetçisi ilan ederler anlamıyorum.

 

Vatan hainliği meselesine gelince Abdülhamit vatan haini değildir. Yalnız düşünce kalıpları ve dünya görüşü dar olan bir yöneticidir. Abdülhamit'i göklere çıkarırcasına öven kişilerin Atatürk ve Cumhuriyet fikrini benimseyememiş oldukları kesindir. Ve yazıktır ki tarih bilinmiyor, tarihi yazanlar solcu veya kominist diyerek kendi bilgisizliklerini tarih yazarlarına yüklüyorlar. II. Abdülhamit Osmanlı Devleti'nin son Mutlaki yöneticisidir. (1299-1908) geri kalan 10 yıllık dönemde padişahın yanında halkın seçtiği bir meclis bulunmuştur.

 

Arkadaşlardan birisi demiş ki Çanakkale Savaşlarında İstanbul işgal edilebilir gerekçesiyle başkenti eskişehire taşımak istemişler ama II.Abdülhamit Han reddetmiş. Bu arkadaşın tarihini ne kadar doğru bildiğini gösteriyor(!).

Çanakkale Savaşı ne zaman yapılmıştır? 1915-1916. Ancak Abdülhamit tahttan 1908 yılında indirilmiştir. (31 mart vakası ardından hareket ordusu tarafından ki bu ordudaki subaylardan biri de Mustafa Kemal'dir.) 1908 de 1918'e kadar olan dönemin yöneticileri Turancılar yani Enver-Cemal ve Talat Paşalardır.

 

Tarih bilgilerinizi iyi yoklayınız hatırınızdan kaçanları araştırınız ve öyle yazı yazınız. Kulaktan dolma bilgileri lütfen tarih bilgisi diye buraya yazmayınız.

 

Sultan II. Abdülhamit ne vatan hainidir. Ne de "Ulu Han" sıfatını hak edecek özelliklere haizdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

II. Abdülhamit Han; Devletin her geçen gün zayıfladığının farkındaydı ve büyük devletlerin Osmanlı'yı paylaşma plânları karşısında ciddi tedbirler almalıydı ve de aldı:

 

Osmanlı'nın kendi gücü ile bu devletlerle mücadele ederek dağılmayı engellemesi mümkün değildi. O hâlde bu devletlerin zaaflarından faydalanarak onları birbirine düşürerek zayıflamalarını sağlayacak, Islâmcı bir siyaset takip edecek ve Hilafet makamınında etkisiyle Müslüman nüfusu bir arada tutmaya çalışacaktı.

 

İngiliz Kor.Am. Sir Henry Woods hatıratlarında şöyle demektedir:

 

"Bana göre Sultan Abdülhamit, gelmiş geçmiş Osmanlı padişahları arasında en müstesna mevkiî işgâl edenlerden biridir... Eğer Sultan Abdülhamit Han olmasaydı, devleti akıllı idare etmeseydi, devlet çoktan yıkılmış olurdu...

 

"Sultan Abdülhamit Han düşürülmeseydi, birinci cihan savaşı çıkmayacaktı. Aksini farz etsek bile Sultan, Türkiye'yi tarafsız bırakacak ve hârpten sonra hiç yıpranmamış bir Türkiye, yıpranmış devletler arasında sivrilecekti..."

 

Ali Rıza Bey Ittihad ve Terakkici olmakla beraber, bir ara Ittihadı Terakki'yi dağılmaktan kurtaran, II. Abdülhamit' in birinci düşmanlarından olmasına rağmen, daha sonra yayınlanan hatıratlarında: II Abdülhamit Han'a karşı haksızlık yapıldığını O'nun övgüye lâyık bir şahsiyet olduğunu yazmıştır.

 

Aynı durum Abdülhamit Han'ın devrilmesinde baş rol oynayan ve adları vatanperverlikle anılan Tal'at, Enver, Cemâl Paşalar içinde geçerlidir. Bu paşalar da Sultan'a haksızlık yapıldığı noktasında hemfikir olmuşlardır. Fakat iş işten geçmiştir artık.

 

Bu önce devirip de sonra pişman olanlar hem dürüst hem de vatanperver insanlardı; buradan anlaşılıyor ki; bu meziyetler devletin yıkılmasını engellemiyor. Bu meziyetlerin yanında başka meziyetlerinde bulunması gerekiyor.

 

II Abdülhamit'in tahttan indirilmesi Müslüman Türk Devleti tarihinin en büyük kara lekelerinden biridir. Ittihatçılardan oluşan meclis, Abdülhamit' in tahttan indirilmesine karar verince bu kararın Sultan'a tebliği için dört kişi görevlendirilir. Selânik milletvekili Yahudi Emanuel Karaso ve Senatör Ermeni Aram bu heyette bulunmaktadır. Otuz üç yıllık saltanatı süresince devleti yıkmak isteyen dış güçler ve onların iç işbirlikçileri Sultan'ın tahttan inmesini tebliğ ediyordu. Devleti yıkmak için her türlü faaliyetin içinde yer alan bu iki şahsın sultana Hâl'ini bildirmesi çok acı, ama çok acıdır. Abdülhamit Han hatıratlarında der ki:

 

-Tahttan uzaklaştırılmam, servetime el konulması ve bir çok eza cefaya uğramam bir yana, bu iki vatan haininin karşıma çıkarak seni tahttan indirdik demeleri beni kahretmiştir.

 

İşte bu sebeptendir ki; bu ******* komploya sebep ve alet olanlar Abdülhamit'in bedduasını almıştır. Hiç bir tanesinin sonu iyi olmamıştır, ihanetin bedelini çok ağır bir şekilde ödemişlerdir.

 

Yaklaşık üç yüzyıldır, vatan toprakları üzerinde esen batılılaşma ve batı hayranlığı rüzgârlarının neticesinde bir çok felâketle karşılaştık. Millet olarak başımıza ne geldiyse batılılaşmanın neticesinde geldi fakât bir türlü akıllanmadık ve tarihi vakalardan ders alamadık. Devleti en zor şartlarda 33 yıl başarı ile idare eden Abdülhamit Hanın bu başarısı karşısında uğradığı zulüm bugün bile devam etmektedir. Iktidarı döneminde özellikle Ermeni ve Yahudi komitacıları tarafından Kızıl Sultan diye adlandırılan Abdülhamit'e bugün de bazı çevreler Kızıl Sultan diye bakmaktadır.

 

Ulu Hakan Abdülhamit Han'ı dinleyelim:

 

Bana en çok dokunan, bu Mason taslağı Yahudi'nin hâl (tahttan indirme) kararını tebliğ edişi olmuştur. Yıldıza gelen mebus heyetinde Emanuel Karaso'yu hiç unutamıyorum. Bu sûretle Makam-ı Hilafete hakaret edilmiştir. Yahudilerin Hz. Peygamber zamanından beri Sadr-ı İslama ve Makam-ı Hilafete karşı duydukları kin ve nefret cümlenin malûmudur. Ben Osmanlı tahtında iken Siyonistlik davası için bir gün huzuruma, beynelminel Yahudi teşkilatının kurucusu Teodor Hertzel ile hahambaşı gelmişlerdi. Bunları Yıldız Sarayında kabul etmiş ve maksatlarını dinlemiştim. Her ikisi, Yahudiler için bir yurt dileğindeydiler. Bunun için de Kudüs'ü gösteriyorlardı. Hattâ utanmadan Teodor Hertzel:

 

-Zat-ı Haşmetpenahilerine arzederim ki, Kudüs için bir kaç milyon altın tensip buyurursanız, derhâl takdime amadeyiz, demez mi? Kan beynime çıkmıştı. Düşün ki, Makam-ı Saltanatımıza bu iki Yahudi rüşvet teklifi cesaretinde bulunmuşlardı.

 

-Terkedin burayı, vatan parayla satılmaz, diye bağırmıştım. Işte bundan sonra Yahudiler, bana düşman olmuşlardı. Şimdi burada, Selanikte çektiklerim, Yahudilere yurt göstermeyişimin cezasıdır.

 

Kısaca hayatı şöyledir;

 

Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi. Bekarlığı sırasında çok serbest bir hayat yaşayan Sultan İkinci Abdülhamid, evlendikten sonra tüm boş zamanını ailesiyle, çocuklarıyla geçirmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı İmparatorluğunu 33 yıl ayakta tutmayı başarmış büyük bir padişahtır. Dindar bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid ibadetlerini aksatmazdı. Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsi servetinden masrafları karşılamış, devletten beş kuruş almamıştı. Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid`in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması(inanmayanlar temmuz 1905 te ona yapılmış olan, büyük bir organizasyon gerektiren suikasti araştırabilirler, göreceklerdir gerçekleri..), dünya siyaset tarihinde görülmemiş bir olaydır. Sultan İkinci Abdülhamid, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek birçok mekan yaptırmıştır. Üniversiteler, Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan İkinci Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları da yaptırmıştır. Vilayetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmakla beraber, ilkokulları köylere kadar ulaştırdı. İstanbul`da Şişli Etfal Hastahanesini ve Darülaceze`yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen nefis içme suyunu borularla İstanbul`a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat`a ve Medine`ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları döşetti.

 

 

(alıntıdır...) (yukarıdaki yazıya da aynı zamanda bir cevaptır, tarihi araştırmak konusunda iddialı konuşmak kolaydır, kişileri yumuşak ve dönerli sandalyelerin üstünde oturarak eleştirmek de kolaydır. lakin size kurulmuş bir kumasta patlayan bir bombanın bıraktığı onlarca ölü ve yaralı insanın var olduğu bir sahnede dimdik ayakta kalabilmek, sonra buradayım yaşıyorum dercesine hiç alışılmadık biçimde at arabasının iplerini avuçlayıp oturmadan sürmek ise ancak Abdülhamit Han gibilerinin yapabileceği meziyetlerdir.Ümit ederim ki herkes bir gün onu saygıyla anacak. Tarih çok ilginçtir ki 1890'larda herkesin(ingilizler dahil) saygıyla adını ağzına aldığı bir kişiyi 2006'da tekrar bunların yaşanabilmesi ümidiyle anmaya çalışırız.. saygılarımla..)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yalnız düşünce kalıpları ve dünya görüşü dar olan bir yöneticidir. Abdülhamit'i göklere çıkarırcasına öven kişilerin Atatürk ve Cumhuriyet fikrini benimseyememiş oldukları kesindir.

 

...diye düşünen arkadaşlara cevap niteliğinde şu kısa olayı açıklamakta fayda vardır..

 

'İçeriye girdiğimde Padişah, salonun ortasındaki büyük masanın başında en büyük ölçekli, Kipert Paftası denilen haritanın başındaydı. Harita üzerine Japon ve Rus bayrakları iğnelerle yerleştirilmişti.Böylece Rus-Japon savaşında kimin hangi toprakları elinde tuttuğu takip ediliyor, gelen haberlere göre bayraklar yer değiştiriyordu. Abdülhamid, bizi bu masanın sağ ve solundaki yaldızlı koltuklara oturttu ve Paşa’ya bayrakların doğru yerlere yerleştirilip yerleştirilmediğini sordu.’

 

Özetleyerek aktardığımız bu cümleler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı Rauf Orbay’a ait. O zamanlar henüz 20’li yaşlarında genç bir bahriyeli subay olan Rauf Bey kadar, yaverlik ve tercümanlığını yaptığı Amerikalı amiral Bagnam Paşa da şaşkındır Sultan’ın Rus-Japon savaşına duyduğu bu derin alaka karşısında. Yıldız Sarayı’na kapanmış bir despot olarak gördüğü Sultan’ın, dünya ahvalini, özellikle de Japonların Mançurya’daki ilerleyişlerini böylesine yakından takip edişi karşısında hayret duygularını gizleyemeyen Bagnam, Abdülhamid’in çözülmesi çok zor bir bilmece olduğunu söyleyecekti genç bahriyeliye.

Lakin yukarıdaki manzarayı görenlerin pek bir anlam veremedikleri derin ilginin, Abdülhamid’in şehzadelik demlerine uzanan renkli bir mazisi vardır. Abdülhamid’in tahta çıkmasına henüz 4 yıl vardır (1872). Bir gün biraderi (sonradan “V. Murad” adıyla tahta çıkacak olan) Murad Efendi’yle görüşürken eline “Hadika” gazetesi tutuşturulan Sultan Hamid’in dikkati, Paris’te düzenlenen bir sergiye Japonya diye bir ülkenin katılacağı haberine mıhlanır. Japonlar Avrupa’ya ilk ciddi çıkarmayı bu sergide yapacaklardır. Doğulu bir halkın ilerleme yolunda aldığı bu hızlı mesafeden etkilenen Abdülhamid, Zincirlikuyu’daki köşküne döner dönmez doktoru ve danışmanı Mavroyeni Bey’den Japonlar hakkında ayrıntılı bir rapor ister. Bundan sonra onun dünyasında Japonya, bir Doğulu halkın kendi inanç ve geleneklerini terk etmeden modernleşmeyi başarmasının modeli olacaktır.

İlgi yelpazesini bilgilerle destekleyen Abdülhamid, Japonya’nın özellikle Rusya karşısında başarılı olacağını öngörmüş, çıkacak bir savaşta Rusları yenilgiye uğratabileceğini tahmin etmişti. O, Japonya’nın özellikle Rusya karşısında sadık ve dost bir müttefik olacağına inanıyordu. Bir ara Japonların Avrupa’ya görgü ve bilgilerini artırmaları için gönderdikleri 5 Samuray, dönüşte İstanbul’a uğrar. Ancak asıl fırsat, 1880’de ayağına gelir Sultan’ın. Gelen, İmparator Mikado’nun akrabası Prens Hebi’dir. Böylesine kıymetli bir misafir İstanbul’a gelir de, Sultan fırsatı kaçırır mı? Kendilerini izzet ü ikramla karşılatır, Beyoğlu’nda lüks bir otele yerleştirir ve heyete Yıldız Sarayı’nda parlak bir ziyafet verir. Tercümanlar vasıtasıyla Mikado ve Japonya hakkında bilgiler alır. İlgiden fevkalade memnun kalan Japonlar, iki ülke arasında ticarî ve siyasî münasebetler kurulmasını teklif ederler ve böylece Osmanlı Devleti ile Japonya arasında ilk bağlar kurulur.

 

İlk teklifin Japonlardan gelmesine özen gösteren Abdülhamid’in isteği olmuş, şartları koyan taraf olma şansı doğmuştur. Başlangıçta Rusları ürkütmemek için siyasî değil, ticarî ilişkilere ağırlık vermeyi teklif eder ve İmparator ile şahsî bir dostluk kurmayı önemser. Böylece hem ilişki kurulmuş olacak, hem de Rusya’nın yıldırımlarını üzerine çekmemiş olacaktır.

 

1887’de altın bir fırsat çıkar karşısına. İmparatorun yeğeni Prens Akihito İstanbul’a gelecektir. Parlak bir karşılama töreni düzenlenen heyete Dolmabahçe Sarayı’nın bir dairesi tahsis edilir. Japon imparatoru, Abdülhamid’e özel bir mektup ile devletin en büyük nişanını göndermiştir. O zamana kadar Batılı ülkelerden hiçbirinin nişanını kabul etmemiş olan Sultan, Mikado’nun bu hediyesinden çok memnun kalır ve ressam Şeker Ahmed Paşa ve diğer dil bilen yaverlerini Prens’in mihmandarlığına tayin eder. Japon heyeti, o zamanlar hanedan üyeleri dışındakilerin girmesi yasak olan Hazine-i Hümayun’u dahi gezme imkânını bulur. Abdülhamid bu geziye nasıl mukabele edeceğini düşünür ve sonunda bulur: Japonya’ya bir gemi gönderecektir!

 

İşte Osmanlı’nın mesajını Güneydoğu Asya ve Japonya’ya götürecek olan “misyoner” gemimiz Ertuğrul’un hazin macerası böyle başlar. Uzakdoğu Müslümanlarının moral kaynağı olan Ertuğrul, Süveyş Kanalı’ndan geçerek Yokohama limanına demirler ve Tuğamiral Osman Bey İmparator’u ziyaretle Sultan’ın hediyelerini takdim eder. Japonya ayaktadır. Halk limanda toplanır, halk sokaklarda tezahürat yapar, halk evlerinde ağırlar misafirlerini. Hele bir Cuma günü gemi mürettebatının bir meydanlıkta namaz kılmaları halkı iyice meraklandırır. Ne var ki, yaşlı Ertuğrul gemisinin dönüş yolunda uğradığı feci kaza, İstanbul’da olduğundan daha büyük bir yara açar Japon halkının kalbinde. Günlerce yas ilan edilir, yardım kampanyaları açılır, imparatorun eşi dahi kendi elleriyle yaralı olarak kurtulan askerlerimize üst baş dikmek için seferber olur.

 

Tam 581 seçme denizcimizi kaybettiğimiz Ertuğrul faciası, Türk-Japon dostluğunun, halklar arasında bir sempati dalgasının kabarmasına vesile olmuş ve bu dostluk bugüne kadar kesintisiz olarak yaşamıştır. Belki Ertuğrul şehitleri bugün eskisi kadar hatırlanmıyor ama ülkemizde Japonlara, Japonya’da da ülkemize duyulan sempati Koizumi’nin sıcak ziyaretinde de anlaşılacağı üzere, eksilmeden devam ediyor. (Son gelen haberlere göre Başbakan Juniçiro Koizumi Japonya’daki Türk Okulları’nın yöneticilerini Çırağan Sarayı’nda kabul etmiştir.) Bu nadir görülen sivil sempati dalgasının arkasındaki mimarların Sultan Abdülhamid ve İmparator Mikado olduğunu da biz hatırlatalım istedik.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

eger Abdulhamit hanin filistindeki topraklarini devletlestirmeselerdi bu topraklar hala Abdulhamit Hanin özel mülkiyeti olarak kalacakti Israillilerin olamayacakti..

tarih bilmeyenlerin kiskacina düstük..

 

Dediğinde haklılık payı olmasına rağman bu şekilde insanları yönlendirmek de hatalara neden olur. Eğer o topraklar devletleştirilmeseydi yine de dünya harbi sırasında korunamayacağı için elden çıkacaktı. Son cümlem şahsi yorumum olmasına rağmen bu konuyu tartışmayacağım. Ama İbraniler bir şekilde o toprakları alacaktı. Han bu işlemi geciktirdi ve bedelini hem yaşadığı dönemlerde(ki pek çok arkadaş o dönemlerde onun hakkında yazılan ve çirkin ithamlar içeren yazılara dayanarak onu anlatmaya çalışıyor, büyük hatalar yapıyorlar,,bu eleştiriler dış güçler tarafından büyük organizasyonlarla yönlendirilmiştir, araştırınız,,ve hatta bazı eleştirmenler onun tahttan indirilmesinden sonra yaptıkları hataları farkedeceklerdir), hem de günümüzde ona atledilen cümlelerle ve Selanik esaretiyle ödemiş ve ödemektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Ben Atatürk ve Cumhuriyet fikrinden bahsediyorum. Siz bana II. Abdülhamit'in tek bir yönünü anlatıyorsunuz Japonlarla kurduğu ittifakı. Bu yönü olumlu olabilir. Belki aslı astarı olmayan bir hikaye de olabilir Hatta siz Abdülhamit'i çok da sevebilirsiniz. Abdülhamit'in imparatorluğu bir arada tutma amacı taşıdığı da su götürmez bir gerçektir. Ancak bu kişi demokrasi fikrinden, cumhuriyet fikrinden çok uzaktır... Rauf Orbay da mutlaki idareyi savunan bir subaydır. Onun Abdülhamiti övmesi kadar doğal bir şey yoktur. Şimdi diyebilirsiniz ki Mustafa Kemal'in kurtuluş savaşınında silah arkadaşlığı yaptığı kumandanlardan biridir Rauf Orbay. Doğrudur. Fakat burada tarih anlatacak değilim. O başka mesele...

 

Tekrarlıyorum Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal'i Şam'a süren II. Abdülhamittir. Fikirleri tamamen zıt bu iki kişiyi aynı anda nasıl savunabilirsiniz. İktidar gücüyle devletimizin kurucusunu sürdürmüştür Abdülhamit. Yalnız bu bile Atatürkçülükle Abdülhamitçiliğin bağdaşmayacağının göstergesidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben Atatürk ve Cumhuriyet fikrinden bahsediyorum. Siz bana II. Abdülhamit'in tek bir yönünü anlatıyorsunuz Japonlarla kurduğu ittifakı. Bu yönü olumlu olabilir. Belki aslı astarı olmayan bir hikaye de olabilir Hatta siz Abdülhamit'i çok da sevebilirsiniz. Abdülhamit'in imparatorluğu bir arada tutma amacı taşıdığı da su götürmez bir gerçektir. Ancak bu kişi demokrasi fikrinden, cumhuriyet fikrinden çok uzaktır... Rauf Orbay da mutlaki idareyi savunan bir subaydır. Onun Abdülhamiti övmesi kadar doğal bir şey yoktur. Şimdi diyebilirsiniz ki Mustafa Kemal'in kurtuluş savaşınında silah arkadaşlığı yaptığı kumandanlardan biridir Rauf Orbay. Doğrudur. Fakat burada tarih anlatacak değilim. O başka mesele...

 

Tekrarlıyorum Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal'i Şam'a süren II. Abdülhamittir. Fikirleri tamamen zıt bu iki kişiyi aynı anda nasıl savunabilirsiniz. İktidar gücüyle devletimizin kurucusunu sürdürmüştür Abdülhamit. Yalnız bu bile Atatürkçülükle Abdülhamitçiliğin bağdaşmayacağının göstergesidir.

 

 

arkadasım bence birisi hakkında konusurken kesin yargıda bulunma herkezin hatası olabilir öenmli olan yaptıklarını bi kefeye koyup öyle yargılamak lazım böyle yapıldığında abdülhamitin ne kadar haklı olduğunu görebiliriz..Tahmin ediyorum ki eğer abdülhamid para karşılığı toprak satsaydı yahudilere suan bu görüşlerini

açıklıyabileceğin bir ortam olmazdı yahudilerin söz sahibi olmasını istemiyen birisi yani vatanını para karsılığı satmayan biri vede diğer devletlere karsı özgür olmak isteyen biri nasıl olabilirde cumhuriyet fikrinden uzak olabilir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

bırakın tarih kitaplarını ben öğrenciyim derslerimizde bile kötüleniyor. sayın UNARM sizin görüşlerinizi almak istiyorum.neden bu kadar çok kötüleniyor olabilir?.......

sizi teymin ediyorum bu anlatıcak olanlarımdan arkadaşım...okursanız sevinirim.bildiğimiz kadarıyla bütün medya hatta yarısından fazlası yahudilerin elinde...bunu öğrendikten sonra aklımıza ders kitapları geliyo,,,medya yahudilerin elinde ya arkadaşlarım"bu israil de yahudii"""ve basınınm yarısından fazlası türkiyedekilerin bile..onların..bu çok büyük haksızlık..neden israil dedin derseniz....çünkü israilliller israilli bir gazeteciyi kullanarak,,abdülhamitin yanına gönderdiler..asıl amaçları filistini almak tıı,,,filistin dde o zamnalr osmanlı daydı......filistini istediler,,hatta vermesi karşılığında "tüm dış borçlarını ödeme" sözü verdiler..fakat abdülhamit"şehit kanıyla alınan topraklar düşmana satılmaz"demiştir..ondan sonra bu israilliler osmanlıya bir kin bağlamıştır...ve yahudi ooldukları için ve bu da "basın ve medya yahudilerin elinde"sözünü doğruluyor..kitaplar yahudiler tarafından kontrol edildiği için abdülhamiti kötülediler israil yüzünden....işte asıl olay bu hatta daha imce ayrıntıları var ..size bir sır daha veriimm

"abdülhamit belki de fatih ten bile büyük bir padişahtır...önceki padişahlar devlet hazinesinden kullanıyorlardıı fakat abdülhamit devlet hazinesini sadece halk için kullanıyordu..kendisinin küçük bir marongozcu dükkanı vardı..orda normal insanlar gibi giyinir onlar gibi kendi zamanaıyla parasını kazanırrdıı..ve ayrıca dağılma dönemindeee,,,,,,,,,,,,hangi padişah 36 yıla yakınn adişahlık yapabilir???????????????????????????????????????????ayrıca duraklşama döneminde bile bu kadar uzun süren padişhlık yatı???ve sizi tekrar teymmin ediyorum kiiiii 1. meşrutiyet in kapanma sebebi de yalandır.....mecliste...neyse çok ileri gittim bu konuda aslında onu da sölerdim ama tekrar teşekkür ederrim inşallah okursunuz iyi günler..."yalan söyleyen tarih utansıınnnn :angry: "

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

hımm. pardon abdulhamit neden tahtta indirildi.

 

payitahtta 31 mart vakası olarak anılan. gericilerin ayaklanmasını başlattığı için olmasın :)

 

Bir Padişah düşünün kendi ülkesinde ayaklanma başlatıyor. kendi ordusuna karşı. başka bir yerde böyle bir padişah bırak tahtta indirilmeyi mutlaka kellesini kaybederdi.

 

gerçi bu gün bu ülkede 31 mart ayaklanmasının yıldönümünde Kuran okutanalrın olduğunu düşünürsek. böyle şeyleri savunanalrın olmasıda normal.

 

yazdıkları herhangi bir tarihsel gerçeklikten yoksundur. hiç bir kaynakları yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...

Merhaba..

 

2.Abdulhamid''e atıfta bulunananlar aradıkları bir çok cevabı Bu ALINTI''da bulacaktır..

KIZIL SULTAN Lakabının nerden geldiğini ögrenecekler'dir..

Tahtı Hangi oluşumların hazırladığı ortamlar sonucu bırakmak zorunda kalmiştir..

31 MArt olayıda bu oluşumlar neticesinde gelişmiştir..

 

II. Abdülhamid’in saltanat yıllarını ikiye ayırmak ve meseleleri ona göre değerlendirmek şarttır:

BİRİNCİ SALTANAT DEVRİ (31.8.1876-13.2.1878); MİDHAT PAŞA VE EKİBİNİN İDAREYİ ELİNDE TUTTUĞU ÇÖKÜŞ YILLARI:

II. Abdülhamid, Midhat Paşa ve ekibini taltif ederek tahta çıkmış ve maalesef Meclis-i Mebusan’ın kapatıldığı Şubat 1878’e kadar da, idarede hep onların sözleri geçerli olmuştur. Neticede bu bir buçuk yıl kadar zaman, Osmanlı Devleti’nin çöküş ve hatta yıkılış yılları olmuştur. Rus askerlerinin Yeşilköy’e kadar geldiği bu acılı günlerin faturasını II. Abdülhamid’e yüklemek çok büyük hata olacaktır. Bu devrenin en önemli olaylarını şöylece özetlemek mümkündür:

 

Midhat Paşa ve Rüşdi Paşa’ların meşrutiyetle alakalı şartlarını kabul ederek II. Sultân Abdülhamid Hân ünvanını alan Sultân Abdülhamid, Aralık 1876’da Midhat Paşa’nın entrikalarından bıkarak istifa eden Rüşdi Paşa’nın yerine Midhat Paşa’yı sadrazamlığa getirdi. Osmanlı Devleti tam bir isyan ülkesi haline gelmiş ve bu durum açık denizlere girmek isteyen Rusya’nın iştahını açmış olmasından dolayı, Düvel-i Muazzama, İstanbul’da Tersane Konferansını tertip etmişlerdir. İngiliz baş mürahhası ve Türk dostu olan Lord Salisbury ısrarla Rus-Osmanlı savaşına taraftar olmadıklarını söylemesine ve Rus Çarı II. Aleksandr da, barışçı bir tavır izlemesine rağmen, Midhat Paşa, padişahla münakaşayı bile nazara alarak Rusya’ya harp ilan edilmesini savunmuştur. Midhat Paşa ile aynı fikirde olanlar, sadece Rusya’daki Panslavistlerdi.

 

Böyle bir dönemde, Osmanlı Devleti Midhat Paşa ve ekibinin ısrarıyla, 23 Aralık 1876 tarihinde I. Meşrutiyet’i (Taclı Meşrutiyet veya 93 Meşrûtiyeti de denmektedir) ilan etti ve temel itibariyle 1960 yılına kadar yürürlükte kalacak olan ilk yazılı Anayasasını yani Kanun-ı Esâsî’yi ilan etti. Bundan cesaret alan, Midhat Paşa ve ekibi, ordunun harp istediğini, Rusya’nın yenileceğini ve İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin yanında harbe katılacağını iddia ederek, harp ilanına karşı olanları vatan hâini ilan ettiler. II. Abdülhamid bunlardan hiç birini kabul etmiyordu ve ancak çaresizdi. Harp tekliflerini incelemek üzere Ocak 1877’de toplanan Meclis-i Meb’usân’ın 240 üyesinden 60’ı gayr-i müslim idi. Karar, harp ilanının lehine çıktı ve Osmanlı Devleti’ni yıkılışa götüren bu karar, Rusya ile Osmanlı Devleti’nin başbaşa kalmasına sebep oldu. Memleketin felakete gittiğini gören II. Abdülhamid, Midhat Paşa’yı Şubat 1877’de azletti ve sürgün etti. Bu arada Düvel-i Muazzama, evvela büyükelçilerini İstanbul’dan çektiler ve sonra da Mart 1877’de Londra Protokolünü imzaladılar. Tersane Konferansından daha hafif teklifler ihtiva eden bu konferansı, Rus Çarı kabul etti ve sadece harp isteyen aşırı milliyetçileri teskin için Karadağ’a Nikşi Kazasının bırakılmasını istedi. Bunu Kanun-ı Esâsi’ye aykırı bularak reddeden Bâb-ı Âli, Nisan 1877’de büyük Rus-Osmanlı Savaşının yani halkın ifadesiyle 93 Harbi’nin başlamasına yol açtı. Fiilen Haziran 1877’de başlayan bu harb Ocak 1878’de Osmanlı Devleti’nin her şeyini kaybetmesiyle sonuçlandı. 93 felâketi, Şubat 1878’de Meclis-i Meb’ûsân’ın kapatılmasını ve II. Abdülhamid’in ikinci saltanat devresinin başlamasını netice verdi. Tarihçilere göre bu bir buçuk yıllık devreden II. Abdülhamid sorumlu değildi..

II. ABDÜLHAMİD’İN İKİNCİ SALTANAT DEVRESİ=ŞAHSİ İDARE DEVRİ (13.2.1878-27.4.1909): 30 yıl kadar süren bu devreye, II. Abdülhamid’in şahsî idare devri veya muhâliflerinin ve maalesef Cumhuriyet dönemi tarihçilerinden bir çoğunun ifadesiyle istibdâd devri (devr-i istibdâd) denmektedir. Bilançoları çok ağır olan 93 felâketinin devleti yok edeceğini gören basiretli devlet adamı II. Abdülhamid, Meclis-i Meb’ûsân’ın bağımsız Ermenistan, Pontus ve Kürdistan gibi devletlerin kurulmasını tartıştığını görünce, 13.2.1878’de Meclis’i fesh etti. Alman Devlet Adamı Bismark, “bir devlet millet-i vâhideden mürekkeb olmadıkça, meclisin faydadan ziyade zarar vereceğini” ifade ederek tasvip etti. Rus Çarı zaten memnundu. Durumdan rahatsız olan İngiltere, V. Murad’ı padişah ve Midhat Paşa’yı sadrazam yapmak için Genç Osmanlılardan Ali Suavi’yi tahrik ederek, tarihe Çırağan Baskını veya Ali Suavi Vak’ası olarak geçen elim olayı patlattı. Arkasında, İngiliz Büyükelçisi Lord Elliot ve yerine gelen Lord Layard ile Ali Suavi’nin İngliz ajanı olan hanımı Mary vardı. 23 ihtilâlcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, II. Abdülhamid’i hafiyye denilen gizli teşkilâtını kurarak daha sıkı idareyi ele almasına mecbur etti.

 

İç buhranlarla perişan olan ve her iki cephede de mağlup duruma düşen Osmanlı Devleti, Yeşilköy’e kadar gelen Ruslarla, İntihar Andlaşması denilebilecek olan 3.3.1878 tarihli Ayastafanos Muâhedesini imzaladı. Ancak düvel-i muazzama denilen İngiltere, Fransa ve Avusturya yani Almanya’nın bundan rahatsız olmaları üzerine, 4,5 ay sonra bu andlaşma yok sayıldı ve 13.7.1878’de Berlin Muâhedenâmesini imzalayarak varlığını 30-40 yıl daha uzatmış oldu. Berlin Muâhedenâmesi de, Osmanlı Devleti’ni, Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a tam istiklâliyet vererek Avrupa’dan tasfiye ediyordu. Bosna-Hersek Eyâleti Avusturya’ya verilirken, otonom bir Bulgaristan Prensliği kuruluyordu. Karadağ’a bir kaza bırakmamak uğruna, devlet, Avrupa’dan siliniyordu.

 

Berlin Muâhedenâmesinden cesaret alan Ermeniler, 1895-1896 yıllarında Doğu Anadolu’da katliamlara ve bağımsız bir Ermenistan kurma teşebbüslerine giriştiler. II. Abdülhamid, teşkil ettiği Hamidiye Alayları ile bu tehlikeyi bertaraf etti ve dahi denecek kadar mükemmel olan dış politikasıyla, büyük devletlerin işe karışmasına mani oldu. Ermeni isyanlarına karşı sert tedbirler alan II. Abdülhamid, Ermeniler tarafından Kızıl Sultân diye anılmaya başlandı. İttihâdcılar ve Cumhuriyet dönemindeki sözüm ona bazı aydınlar da, aynen Ermeniler gibi, bu ünvanı kullanmaya devam etti. Ermenilerle ilgili batılı devletlerin baskılarını, imtiyaz ve maddi menfaat gibi her çeşit imkânı kullanarak durdurdu ve İngiltere bu diplomatik girişimler üzerine Çanakkale Boğazına kadar getirdiği Akdeniz filosunu geri çekti.

 

Ermenilerden bir netice alamayan İngiltere, dış borç batağına sapladığı Hidiv İsmail Paşa’dan Süveyş Kanalı tahvillerini de satın aldı. Bunun üzerine Mısır’a baskı yapmaya başladı. 1879’da Hidiv’in azledildiği Mısır, yine sükûn bulmadı. İngilizlerin Mısır’a hücum etmesi üzerine, II. Abdülhamid’in Mısır’a başbakan tayin ettiği Arabî Paşa’ya bağlı ordu Eylül 1882’de İngilizlere yenildi. Artık Mısır, fiilen İngiliz işgali altındaydı.

 

Bu arada büyük devletlerin tahriki ile iyice şımaran Yunanistan, Epir (Yanya) ve Girit Eyâletlerine göz dikerek Osmanlı Devleti’ne harp ilan etti. Ancak Osmanlı orduları Yunanlıları bir kaç defa mağlup ettikten sonra Atina’ya kadar yaklaştılar. Yunanistan’ın sulh talebi üzerine, araya yine büyük devletler girdi ve son söz yine onların oldu. Aralık 1897’de imzalanan İstanbul Andlaşmasına göre, Tesalya geri veriliyor ve Girit’e muhtâriyet tanınıyordu.

 

İçte ve dıştaki bütün menfiliklere, Ermenilerin püskürtülmesi ve Yahudilere Filistin’de arazi verilmeyerek geri çevrilmeleri sebebiyle bütün Batılı devletlerin ve lobilerin aleyhteki faaliyetlerine rağmen, II. Abdülhamid, hiç bir zaman vazgeçmediği ittihâd-ı İslâm (İslâm Birliği) siyâseti sebebiyle halkı tarafından sevildi ve tutuldu. Neticede Devleti de ayakta durdurdu. 1902-1903 yıllarında Vilâyât-ı Selâse denilen Kosova (Üsküb merkezli), Selanik ve Manastır çevrelerinde, Makedonya İhtilâli başladı ve yine büyük devletler araya girerek Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başladı. Ermeni komitacıları ve milletlerarası siyonizmin temsilcileri, davalarına engel gördükleri II. Abdülhamid’i yok etmek üzere, terörist Belçikalı Jorris ile anlaştılar. 21 Temmuz 1905’de Cuma Selamlığında patlayan bomba, Padişahı yok etmek için patlatılmıştı; ama Allah korudu. İngilizler de boş durmuyordu; 1905’de Yemen’de isyan çıkardıkları gibi, II. Abdülhamid’in Akabe Kasabasına asker göndermesine müsaade etmek istemeyen İngiltere ile de savaş için burun buruna gelindi. İngilizlerin altın verdiği Arap kabileleri Osmanlı ordusuna saldırdı ise de bunlar bertaraf edildi. İngilizler Hicaz demiryolu ile Bağdad demiryolunun acısını böylece çıkarmak istiyorlardı. Neticede Tâbe ve Akabe arasındaki sınır, Mısırlı ve Osmanlı subayları tarafından yeniden çizildi.

 

Dış ve iç baskılara rağmen 30 yıl Osmanlı Devleti’ni büyük sıkıntılarla ayakta tutan II. Abdülhamid, bu idareyi devam ettirmek için bazı zecrî tedbirlere baş vurmak mecburiyetinde kalmıştı. Ancak bundan da önemlisi, Ermeni ve Yahudi meselesi yüzünden bütün basın ve Avrupa kamuoyu tamamen aleyhine geçmişti. Bu aşırı propagandalara rağmen, Müslüman halk, veli bildiği Padişaha itaat etmeyi ibadet telakki ediyordu. Ancak menfi güçlerin tahriki ile genç aydınlar ve askerler arasında, 93 felaketi ile memleketi sürüklediği uçurum unutularak, körü körüne bir Midhat Paşa hayranlığı yeniden başlamıştı. Yeni Osmanlılar veya Genç Türklerin fikirleri yeniden dirildi. 1890 yılında bir kısım Harbiye ve Askerî Tıbbıye talebelerinin teşebbüsü ile gizlice kurulan İttihâd ve Terakki Cemiyeti, II. Abdülhamid’in azlini gaye edinen bir hareket idi ve asker siyâsete yine karıştırılmıştı. Ermenilerin ortaya attığı Kızıl Sultân iftirası, bunlar tarafından da kullanılmaya başlandı. Daha sonra anlatacağımız gibi, İttihâdcı Prens Sabahaddin Bey, Abdülhamid’in Ermeni kâtili olduğunu söyleyecek kadar azıttı. III. Ordudaki Tal’at Bey, Enver Bey, Niyazi Bey ve benzeri genç subayları da arasına katan İttihâd ve Terakki Cemiyeti, kazandığı gücü teröre transfer edecek kadar dengeyi kaybetti. Hareketlerine karşı koyanlara mürteci damgasını vuran İttihâd ve Terakkiciler, II. Abdülhamid’e temel hükümleri zaten yürürlükte olan Kanun-ı Esâsi’yi tamamen yürürlüğe sokmak ve Meclis’i açmak üzere baskı yaptılar. 23 Temmuz 1908’de II. Meşrûtiyet ilan edildi. Bu iç kargaşadan istifade eden Bulgaristan ve Bosna-Hersek Osmanlı Devleti’nden ayrıldı ve İttihâdçıların ittihâd-ı anâsır fikrinin ilk acı meyvesi bu oldu. İttihâdcıların basiretsizlikleri yüzünden, 240 üyeli meclisin sadece 140’ı Türk olmak üzere Meclis-i Meb’ûsân 17 Aralık 1908’de açıldı. Azınlıklar, demokrasi geldi diye devlete bağlanmadılar ve bilakis devlete isyan etmeye başladılar. Müslümanların kanına giren Sırplar, Bulgarlar, Ermeniler ve benzeri azınlıklar için af ilan edildi. İstanbul’da Ermeni ihtilâli yapıldı; ama suçlu Müslümanlar oldu. Bunu fırsat bilen İngilizler ve diğer Osmanlı düşmanları, Üçüncü Ordudan İstanbul’a sevk edilen avcı taburları tarafından 31 Mart Vak’ası denilen ihtilali çıkardılar. Asker ve bunlara katılan hamallar gibi sıradan insanlar, şerî’at elden gidiyor diyerek devlete karşı ayaklandılar. İttihâdçıların hem Abdülhamid’den kurtulmak ve hem de muhâliflerini ve samimi dindarları ezmek için tertip ettiği bu olay, İstanbul’a gelen Hareket Ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.