Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

hayatı en iyi ne anlatır?


sardunyam

Önerilen İletiler

bir bilsen

 

sensiz kaldığımdan beri, nasıl içime kapandığımı, nereye gitsem heryerde seni aradığımı, seni düşündüğümde içimin nasıl yandığını, ve ilk defa bu kadar çok korktuğumu, bir bilsen... seni görebildiğim yer rüyalar artık, sadece orada korkmuyorum senden, orada buluyorum seni ve sen orada hiç kırmıyorsun beni... hani demiştin birgün "sen öyle olmasını istediğin için öyle düşünüyorsun", çok kırılmıştım, olmayan neydi onu hiç bilemedim...

seni sevdiğim miydi yalan olan, yoksa senin sevgin miydi seni korkutan, kendinden mi korkuyorsun sen, ya neden? şimdi ben yine herşeyi yanlış anlamaktan korkuyorum, ben hep yanlış mı anlıyorum, hep peşindeyim, hep seninleyim, bir bilsen sana senden daha yakınım ben, ama sen bilmiyorsun... aynada yüzüne baktın mı hiç yüzünde yüzümü farkettin mi? sen kendi gözlerine benim gözlerimle baktın mı? içimin sana benzediği gibi dışımında benzediğini gördün mü? ben kendi yüzümde yüzünü görür oldum, o kahve gözlerini, sert ama duygulu bakışlarını, kendimde görüyorum... ama çok korkuyorum... korkuyorum sorma neden?

ben şimdi hiç kimseye derdimi anlatamıyorum, susuyorum öylece susuyorum, susma orucu tutuyorum, senden ayrı kaldığım her saniye benden neler alıp götürüyor, bir bilsen... on yıl birden yaşlandım sanki, on yaşanmamış yılda yaşlandım, yastayım... sigaradan nefret eden sen, şimdi içtiğim sigarada bile senin tadın var bir bilsen... şubatın, martın, nisanın senden kalan hatırası var, bir bilsen... yüzüne baktığım çocukların hepsini severken senin yerine de seviyorum, çünkü biliyorum ben sana benziyorum, çiçek açan ağaçları, denizleri, gökleri, bulutları, rüzgarı, izlediğim filmi, dinlediğim şarkıyı hep seninle paylaşıyorum senin yerine de bakıp, senin yerine de kokluyorum... bir bilsen...

hala nasıl gittiğini, neden gittiğini anlayamadım, hiç söylemedin ki, kaçar gibi gittin, bir bilsen senden sonra ben nasıl değiştim... artık dayanıyorum daha fazla, daha fazla sabrediyorum ama neden biliyor musun? sensiz hiç birşeyin tadı yok ve o yüzden umurumda değil artık hiç bir şey... artık sana geri dön de demiyorum, istersen dönersin biliyorum, sen gelene kadar hayat orucundayım ben... verdiğin sözleri unutmadım, unutmayacağım, alacağımdır o sözler senden, ben hiç bir sözü bu kadar büyütmedim... hayatımda hiç bu kadar üzülmedim... hayatın tadını bu kadar kaçırmadım, bu kadar yalandan gülmedim, bu kadar kendimden kaçmadım, hayat artık benim için anlamsızdır... yaşanmamış sayıyorum sensiz geçen her saniyeyi... bir bilsen, ben sensiz bu hayatı hiç sevemedim... bin ömrüm olsa sensiz geçecekse istemem, bir saniyem olsun seninle olsun, o bana sonsuz hayattır... yani benim için sen hayatın.... anlamı, neşesi, hüznü, sıcaklığı, soğukluğu, uzaklığı, yakınlığı, korkusu, umudu...... ta kendisisin...

 

alıntı...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 281
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

İnsanlar beni çok hayal kırıklığına uğratıyorlar.

 

Sadece kibar insanların olduğu bir yerde yaşamak istiyorum. Yoksul bir hayat da olabilir ama herkes birbiriyle sohbet etsin, herkes birbiriyle ilgilensin ve herkes düşünceli davransın. İnce kibar zarif. Bu kelimelerle tanımlıyorum bir süredir istediğim hayatı. Ve evet, çevrem bunların uzağından geçmiyor.

 

Bunlar doğunun sıfatları olduğuna göre doğuya gitsem diyorum, ama iyice doğuya, Japonya’ya, Kore’ye. Orada çok sorun çekmem belki. Veya bir alternatif, bir dizide yaşasam. Bir sabah gözümü açsam ve jenerik geçse gözümün önünden, bir akvaryum, önünde bir oyuncak araba, mutfakta çiçekli örtü serili raflarda sıra sıra tabaklar, sonra kaportalar, araba kapıları, kaset kapağı olmayan bir teyp, yerde iskambil kağıtları arasında Monsters filmi oyuncakları, dolapta birbirinin aynı polis dosyaları, yanlarında bebek patiği, masada test kitabı, üstünde bir saç kurdelası, yanında oje… Mahallede birine ihtiyaçları var biliyorum. Fulya Hanım’ın kardeşi olabilirim mesela. O ne insana hayat veren kadındır o öyle. Sevgilisi Hayri Bey de ne yüreği geniş adam.

 

Herkes birbirinin meselesi ile, sorunları ile, yalnızlığı ile ilgilenir. Ben de Ümit’e ders çalıştırırım mesela. Tekrar öss’ye girsin diye. Jilet kıskanır, al sana konu. Ben inandırırım sonra ama onu, inan ben başkasının kızına yan gözle bakmam. ayıpsın. hem ben anlarsın ya, başka türlü benim… orijinim.

 

Hiç güleceğim de yoktu gerçekten. Ağlayayım diye seyrediyorum bilakis Hırsız’ı. Özlemişim. Ama şu kişiyi bu kişiyi değil, en çok ud nağmelerini özlemişim. Geçsin arada nağmeler de ben de ağlayayım. Yalnızlığıma. En konuşmak istediğim zaman arayacak bir insan bile olmamasına. Konuşacak bir can bulamamaya.

 

Ağlayayım. Sonra uykuya dalarken üstüme kapanış jeneriği binsin. Gecenin en siyahında, umudun bittiği yerdeyim. Bunu duyunca gülümseyeyim, o gün evi su bastığından aşağıda Hayri Bey ve Ali Rıza ile yatarken. Umudun bittiği yer, aynı zamanda şafağın en yakın olduğu noktadır be gülüm. Küçüklüklerden biri karanlıktan korktuğunda bir dahaki sefere söyleyeyim. :original:

 

sen tibet e git be azizim ..orda iki bin keşiş bi yerde yaşayabiliyor ve kepeklii sudan başka bişi yemiyolar ve birbirleriyle hiç bi dertleri yok..incelik kısmına değinmedi belgeselci amca :P

 

yani herkesin nazik olduğu bi yer yok ki......

belki doğu bloku ülkelerinin çok gelişmiş kasabaları olabilir gayrisafimillihasılalarında problem olmayan..orda da sen bi Türk olarak nasııl sıkılırsıınn..abi skor noldu gs-sivas..gene mi yenildi has….rrr bee..diyemessin yani yok bööle bişi ya işte daha konuşmak isterdim ama çenem giderek düşüyor saintsimon. sustum....... -_-:)

 

alıntı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayat Gül Kokulu Sağnak

 

Gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı

Ne varsa uçurumlar eşiğinde

Hüzünlerle yalpalayan ne varsa

Gözlerimin önünde

 

Ve hayat gül kokulu bir sağanak yine

Bir şeyler anlatmak istiyor hayat

Ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına

Gün batıyor

gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım

 

Unutuyorum sevgilim suretini

Durgunluğun "niçin"di unutuyorum

 

Gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma

Umurumda değil ne yağmur ne ayaz

Ne de kerpiç kokusu havada

Unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor

Sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim

Geciken sabahlara koşuyor kuşlar

Gözlerimin önünde

Ve hayat gül kokulu bir sağanak yine

 

yılmaz odabaşı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

 

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olanın parmaklarına

başımı kurtarmam kâbil

değil!

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak...

 

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak...

 

Kadın sustu.

 

SARILDILAR

 

Bir kitap düştü yere...

Kapandı bir pencere...

 

AYRILDILAR...

 

Nazım Hikmet Ran

 

 

-_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir filmin içine herhangi bir duyguyu veya bir olayı sığdırabiliriz ama bütün bi hayatı anlatamayız,ancak yaşarız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir bilsen

 

 

aynada yüzüne baktın mı hiç yüzünde yüzümü farkettin mi? sen kendi gözlerine benim gözlerimle baktın mı? içimin sana benzediği gibi dışımında benzediğini gördün mü?

 

on yıl birden yaşlandım sanki, on yaşanmamış yılda yaşlandım, yastayım...

sen gelene kadar hayat orucundayım ben... verdiğin sözleri unutmadım, unutmayacağım, alacağımdır o sözler senden, ben hiç bir sözü bu kadar büyütmedim... hayatımda hiç bu kadar üzülmedim... hayatın tadını bu kadar kaçırmadım, bu kadar yalandan gülmedim, bu kadar kendimden kaçmadım, hayat artık benim için anlamsızdır... yaşanmamış sayıyorum sensiz geçen her saniyeyi... bir bilsen, ben sensiz bu hayatı hiç sevemedim... bin ömrüm olsa sensiz geçecekse istemem, bir saniyem olsun seninle olsun, o bana sonsuz hayattır... yani benim için sen hayatın.... anlamı, neşesi, hüznü, sıcaklığı, soğukluğu, uzaklığı, yakınlığı, korkusu, umudu...... ta kendisisin...

 

alıntı...

 

 

:(

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sana yazmıyorum aslında ben, kağıda yazıyorum, duvara, perdelere, koltuklara, kapılara, kuşlara ve çimenlere ve bulutlara yazıyorum. Yazdıkça, ne kadar sakınsan kendini benden, ne kadar itsen beni, ne kadar cezalandırsan yokluğunla daha da içimde oluyorsun bilmeyerek.

 

Sana yazılması imkansız şiirleri dinlemek, Sana götürmeyen otobüslere binmek ve istem dışı kaslarımın ciğerlerime doldurduğu oksijenin beni bunlara tanık olmaya zorlaması ve bulunduğum yerde değil, düşündüğüm yerde olmak beni çok yoruyor. Açtığın yaraları sarmakla o kadar çok uğraşıyorum ki; artık gökyüzü ne renk, yakamoz ne demek unuttum. Eksilttiğin parçalarımı yerine koymak isterken hep bir diğer parçayı bulamıyorum. Her seferinde küllerimden doğmak çok yorucu...Biz Seninle; Sana göre "hiç yaşanmamış", bana göre “hiç sonlanmamış“ sevda masalının iki kahramanıyız...

 

tamamlayalım dersen, geleceğim... eğer istersen... hayatı yaşanılır kılmak için, yaralarımızı birlikte sarmak için, huzur bulmak için, yarım kalanlarımızı tamamlamak için geleceğim... eğer istersen...

 

en sevdiğin şarkıyı söylerken, en sevdiğim şiiri okurken, yolda yürürken soğuk ellerimi ellerinde ısıtmak istersen, geleceğim... eğer istersen...

 

kaderimi değiştireceğim, hayatımı sensiz noktalamayacağım, sensiz uyumayacağım dersen, geleceğim... eğer istersen...

 

ne yaşarsan yanında olacağım, birlikte yaşayacağız, ağlarsan ağlayacağım, öfkeliysen susacağım, seni anlayacağım, dersen, geleceğim... eğer istersen...

 

bize zor gelen şu hayatı kolaylaştıralım dersen, seninle herşeye varım dersen... hayat sensiz geçmiyor dersen... ve eğer beklersen.... geleceğim...

 

sude aydın'dan alıntı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hasretinden Prangalar Eskittim

 

Seni, anlatabilmek, seni,

İyi çocuklara, kahramanlara,

Seni, anlatabilmek seni,

Namussuza, haldan bilmez,

***** yalana.

 

Ardarda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

Dışarda gürül gürül akan bir dünya....

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana,

Bir bu yana...

 

Seni, bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara,

Akan yıldıza.

Bir kibrit çöpüne varana,

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

 

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,

Seni, anlatabilsem seni....

Yokluğun, cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini....

 

Ahmed Arif

Sardunyam ablacım mnce sana sonsuz tşkler...Böyle bir paylaşım için ve bu şiir için :flowers:

 

Yokluğun Cehennemin Öbür Adıdır....Üşüyorum Kapama Gözlerini... Bu şiir benim hayatımın bir parçası...Ekmek gibi,su gibi,vazgeçilmezim ve değerlim...Ahmed Arif Üstadın nadide şiirlerinden... :clover: Bazen benden beni alan,beni...Bazende beni ben yapan,beni anlatır bu şiir...Bu şiirde hayatım saklı bir şehir sanki...Paylaşamayacağın ne var diye sorsalar bu şiir derim sanırım...Ne zaman okusam,ilk günkü heyecanla,duyguyla ve gözyaşıyla okuyorum her satırını...Her mısarada boğasım düğüm atıyor cümlelerime....İznin olursa ablacım bu şiir kadar güsel,değerli ve hayatımın şiirleri dediğim bir kaç şiirde ben eklemek istiyorum... ( Kontrol ettim eklenmemiş ama gösden kaçırdıysam affola) Hayatı en iyi ''SEN'' anlatırsın....

 

 

 

BİR AYRILIK GÜNÜNDE

 

Ne gariptir şu ayrılık günleri

Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan

Nedense bir tuhaf oluyor insan

Derin bir sızı giriyor içeri

Son bir defa bakarken caddelere

Dükkanlara, evlere, kahvelere

Hatıra yüklü kervanlar geçiyor

Dolu dolu gözlerinin önünden

Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

Ne unutulmaz zamanlar geçiyor

Ağır ağır biz farkında değilken

Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken

Sen istediğin kadar unutulmaz de

Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur

Unutulur, azizim unutulur

Başka ne yapılır böyle bir günde

Kapanan bavul, çivilenen sandık

Ve sonra kuru bir "Allaha ısmarladık!"

 

 

Ümit YAŞAR OĞUZCAN :clover::clover:

 

 

Yaşamaya Dair

 

Yaşamak şakaya gelmez,

Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

Bir sincap gibi mesela,

Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

 

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

Yani o derecede, öylesine ki,

Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

Yahut kocaman gözlüklerin,

Beyaz gömleğinle bir laboratuarda

İnsanlar için ölebileceksin,

Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

Hem de en güzel en gerçek şeyin

Yaşamak olduğunu bildiğin halde.

 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

Yaşamak yanı ağır bastığından.

 

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

Yani, beyaz masadan,

Bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

Hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

Yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

En son ajans haberlerini.

 

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

Diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

Belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

 

Diyelim ki hapisteyiz,

Yaşımız da elliye yakın,

Daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

İnsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

Yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

 

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

 

Nazım HİKMET RAN :clover::clover:

 

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sardunyam ablacım mnce sana sonsuz tşkler...Böyle bir paylaşım için ve bu şiir için :flowers:

 

Yokluğun Cehennemin Öbür Adıdır....Üşüyorum Kapama Gözlerini... :clover:

 

Bu şiir benim hayatımın bir parçası...Ekmek gibi,su gibi,vazgeçilmezim ve değerlim...Ahmed Arif Üstadın nadide şiirlerinden... :clover: Bazen benden beni alan,beni...Bazende beni ben yapan,beni anlatır bu şiir...Bu şiirde hayatım saklı bir şehir sanki...Paylaşamayacağın ne var diye sorsalar bu şiir derim sanırım...Ne zaman okusam,ilk günkü heyecanla,duyguyla ve gözyaşıyla okuyorum her satırını...Her mısarada boğasım düğüm atıyor cümlelerime....İznin olursa ablacım bu şiir kadar güsel,değerli ve hayatımın şiirleri dediğim bir kaç şiirde ben eklemek istiyorum... ( Kontrol ettim eklenmemiş ama gösden kaçırdıysam affola)

 

Hayatı en iyi ''SEN'' anlatırsın.... :clover:

 

canım benim, ben teşekkür ederim paylaşımın için, iki çok sevdiğim şair ve şiirlerini eklemişsin, nede iyi yapmışsın...

hayatı en iyi anlatanların anlattıklarını paylaşıyoruz, belki bizde biraz anlatabiliriz dedim... ya da en azından anlayabiliriz belki??? -_-:clover:

 

bir yunus emre şiirini de ben ekleyim.... :clover:

 

Bir Kez Gönül Yıktınısa

 

Bir kez gönül yıktınısa

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil

 

Bir gönülü yaptın ise

Er eteğin tuttun ise

Bir kez hayır ettin ise

Binde bir ise az değil

 

Yol odur ki doğru vara

Göz odur ki Hak'kı göre

Er odur alçakta dura

Yüceden bakan göz değil

 

Erden sana nazar ola

İçin dışın pür nur ola

Beli kurtulmuştan ola

Şol kişi kim gammaz değil

 

Yunus bu sözleri çatar

Sanki balı yağa katar

Halka matahların satar

Yükü gevherdir tuz değil

 

Yunus Emre :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hayatı en iyi yalnızken anlıyor insan...

 

yalnızlıktır hayat, kalabalıklar içerisinde yapayalnız kalmaktır... kendi içerisinde kalabalık olmaktır... kurduğu düşlerle süslemek, ne yaşadığının farkında olmak, hayal kırıklığı yaşamak, umutlanmak, yorulmaktır hayat... ruhuna ağır gelmek, bedenini kontrol edememek, aklını kullanırken akılsızlık yapmak, hata yaparken doğruyu bulmak, iyiden kötülük, kötüden iyilik çıkartmak, beklemek, sabretmek, susmak, konuşmak... hayat... uzun ama çok kısa bir serüven...

 

annemizin kucağına düştüğümüz anda başladığını bildiğimiz bazı şeylere kader, bazı şeylere seçim diyerek yolumuzu çizdiğimiz iyi ve kötü sürprizler yaşadığımız, yıldığımız, güldüğümüz koşturmacadır hayat... dünyanın çilesini omuzlamak, kendi bedenine yabancılaşmaktır... baktığını görmek, hissettiğini içinde bilmek, seni dinlediğini sandıklarının aslında seni duymadığını anlamak... kendini büyütmek, büyütürken öldürmektir... hayat kendisiyle kavgasıdır insanın... dostlar ve düşmanlar arasında aslında tek geldiğin ve tek gideceğin renklerle dolu yolumuzdur...

 

hayat anlamaya çalışmak ve aslında hiç anlayamadığımız bir deneyim...

 

sesimi duyan var mı? çığlığıdır...

 

sardunyam...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hayatı en iyi yalnızken anlıyor insan...

 

yalnızlıktır hayat, kalabalıklar içerisinde yapayalnız kalmaktır... kendi içerisinde kalabalık olmaktır... kurduğu düşlerle süslemek, ne yaşadığının farkında olmak, hayal kırıklığı yaşamak, umutlanmak, yorulmaktır hayat... ruhuna ağır gelmek, bedenini kontrol edememek, aklını kullanırken akılsızlık yapmak, hata yaparken doğruyu bulmak, iyiden kötülük, kötüden iyilik çıkartmak, beklemek, sabretmek, susmak, konuşmak... hayat... uzun ama çok kısa bir serüven...

 

annemizin kucağına düştüğümüz anda başladığını bildiğimiz bazı şeylere kader, bazı şeylere seçim diyerek yolumuzu çizdiğimiz iyi ve kötü sürprizler yaşadığımız, yıldığımız, güldüğümüz koşturmacadır hayat... dünyanın çilesini omuzlamak, kendi bedenine yabancılaşmaktır... baktığını görmek, hissettiğini içinde bilmek, seni dinlediğini sandıklarının aslında seni duymadığını anlamak... kendini büyütmek, büyütürken öldürmektir... hayat kendisiyle kavgasıdır insanın... dostlar ve düşmanlar arasında aslında tek geldiğin ve tek gideceğin renklerle dolu yolumuzdur...

 

hayat anlamaya çalışmak ve aslında hiç anlayamadığımız bir deneyim...

 

sesimi duyan var mı? çığlığıdır...

 

sardunyam...

 

canım benim -_-

bundan daha güzel anlatılamazdı ...ilaveten hayat;kendimizden vazgeçtiğimiz durumlarda,bir başka can için ayakta kalma savaşıdır...sırf onun için sürdürdüğümüz ve katlandığımız bir zaman dilimi...kimilerine uzun gelen, kısa bir oyun aslında..bir perdelik..soluduğun nefeslerin birbirinden farkı yoksa eğer.. hatta bir nefeslik...

 

bazen güzel bir sözün havada asılıkalıvermesi gibidir yaşamak..bütün heveslerin içinde solmasıdır...beklenen şeylerin birtürlü gerçekleşmemesidir...bir süre sonra yorulmaktır beklemekten de...o zaman şu şarkıyı mırıldanırısınız kollarınız iki yana düşerek;

 

"bu son fasıldır ey ömrüm.. nasıl geçersen geç" konumunda yaşamak...yaşamakmıdır? -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlatamaz hiç bir şey...

Bazen felakettir bazen rastlantıdır bazen sevinçtir bazen sıkıntıdır bazen aşktır bazen çalışmaktır ve çoğu zaman kaybetmektir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

canım benim -_-

bundan daha güzel anlatılamazdı ...ilaveten hayat;kendimizden vazgeçtiğimiz durumlarda,bir başka can için ayakta kalma savaşıdır...sırf onun için sürdürdüğümüz ve katlandığımız bir zaman dilimi...kimilerine uzun gelen, kısa bir oyun aslında..bir perdelik..soluduğun nefeslerin birbirinden farkı yoksa eğer.. hatta bir nefeslik...

 

bazen güzel bir sözün havada asılıkalıvermesi gibidir yaşamak..bütün heveslerin içinde solmasıdır...beklenen şeylerin birtürlü gerçekleşmemesidir...bir süre sonra yorulmaktır beklemekten de...o zaman şu şarkıyı mırıldanırısınız kollarınız iki yana düşerek;

 

"bu son fasıldır ey ömrüm.. nasıl geçersen geç" konumunda yaşamak...yaşamakmıdır? -_-

-_-

 

kendinden vazgeçmek... aslında herşeyden vazgeçmek demektir değil mi diloşum...? başka bir cana adanmışsındır ama kendinden vazgeçmiş bir insan başka canlara ne verir bedenini hizmete adamaktan başka? varsın olsun, olacağı bu olsun... nasılsa bitmeyecek mi? diyerek avunduğumuz, sabrederken tükendiğimiz anlarda buluruz birbirimizi işte böyle...

 

seni seviyorum arkadaşım ve seninleyim, sendeyim... :wub: yalnız değilsin... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.

 

Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu...

 

Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi"... Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba? Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.

 

Dönüp arkadaşına "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde" altı" dedi. "Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı. Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi."

 

"Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları.

 

Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu."

 

Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü. Fakat o: "İşte bir tanesi daha gidiyor. Hayır, çorba filan

istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.

 

Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt katta ki yaşlı ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama. Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu.

 

Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.

 

"Bu sonuncusu" dedi hasta kız."Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim." Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı.

 

Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi.

 

"Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada

tuttu. Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi.

 

Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree. Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor dedi.

 

Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi. O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına

alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş.

 

Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr

estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir resmin vardı hatırlarmısın,

hani güler yüzünle baktığın...

nasıl özledim o yüzü ben,

tahmin bile edemezsin...

hani sesini duyunca heyecanlanırdım

hani sen sana gelmemi bekler uyumazdın...

hatırlıyor musun?

 

nasıl başladı anlamamıştık,

nasıl bittiğini de hiç anlamadık...

anladığımız tek şey

biz acıyla bu hayatı noktalayacağız...

öyle mi dersin?

 

aramızda artık hiç bir engel yok

senden başka...

benden başka...

bizden başka...

anlıyor musun?

 

hayatımın anlamı sendin

biliyorum senin hayatının anlamıda benim...

işte buna rağmen biz bu hayata hala

yarım yamalak devam etmeye çabalıyoruz...

görüyor musun?

 

unuttum deme sakın,

ne sen ne ben unutmadık...

unutmayacağız da...

biliyorsun... görüyorsun... anlıyorsun... duyuyorsun... hatırlıyorsun... değil mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayat nerede başlayıp nerede biter ki? Yaşamak kimine göre en güzel şeydir kimine görede mecburiyet. Ama ne olursa olsun insan oğlu bilir ki var olmaktır yaşamak ve varlığını ispat etmek.

 

Yaşamla-ölüm arasındaki ince çizginin farkına vardığım zamanlardan beri, ölüm duygusunun ne kadar yıprattığını anladım insanı. Her ne kadar yaşayanlar uzak zannetselerde ölüme kendilerini her an karşımıza çıkabileceğini düşünürler beyinlerinin kendilerine bile itiraf edemedikleri kısımların da. Çünkü ölüm kaybetmektir ve kaybolmaktır bir anlamda. Bedenizle var olduğunuzu ispatladığınız bu dünya da artık yer almamaktır ölmek. Ama hiç ölmediğinizi düşünmekte aslında endişe verir insana.

 

Bu gün çok sevdiğim bir insanın annesinin cenazesine katıldım. Ölüm haberini aldığımda beynim kendini geçici olarak resetledi. O an hiç bir şey gelmedi aklıma. Yani aslında bende ruhi bir ölüm yaşadım. "Ben hiç bu kadar yakınımı kaybetmemiştim" . İşte beni derinden etkileyen sözler. Belkide ancak bir yakınımızı kaybettiğimiz zaman yüz yüze gelebiliyoruz onunla ve acıtıyor bizi. Kendi ölümümüzden etkilenmeyeceğiz ama bizim içinde başkalarını acıtacak ölüm. Sanırım bu duygu çok farklı diğerlerinden, yaşayandan çok yaşatılana etki ediyor. İşte bütün bunlardan sonra yine günlük hayatımıza döndük her birimiz. O anda aklımdan geçti sadece söylediklerim. Ve ben aslında hiç de olmayacak bir zamanda hayatta olmanın nerede başladığını düşündüm.

 

Bir dostumun bana gönderdiği bir yazıda şimdi yazarını hatırlayamıyorum şöyle deniyor; "Hayata ölümle başlasaydık ne olurdu?". Bununla ilgili olarak devamında da ölümden doğuma doğru işleyen bir süreç anlatılıyor. İnsan tuhaf oluyor başta. Bir tabutta ve toprağın altında başlayan bir hayat. Yani hayat orada başlasa da aslında korkutucu bir his veriyor gibi.

 

Sevdiklerimizi kaybetmenin acısını ve arkalarında bıraktıkları boşluklukları doldurmak elbette mümkün değil. Elbette mümkün değil üzülmemek yada göz yaşı dökmemek. Bir tarafı var ki ölümün bence manevi huzura kavuşmak. Bir daha sizi kimsenin rahatsız etmemesi. Bu dünya da olup bitine kayıtsız olmak, özgür olmak yeniden ve geldiğiniz yere dönmek bir anlamda yani yeniden doğmak toprak ananın bağrında. Kalanlarsa yeniden bir koşuşuturmacanın, bitmeyecek sandıkları bir yaşamın ve yapmak zorunda oldukları işlerinin başına dönecekler. Birazdan bizler için hayat yeniden başlayacak bitmek üzere ama gidenler için başlayan hayat hiç bitmeyecek bu defa.

 

Eminim ki annen cennette ve melekler onu karşılamak için çok güzel bir tören hazırladılar. Eminim ki annen yaşadığı sürece senin gibi bir oğlu olduğu için çok ama çok mutlu oldu ve olmaya da devam ediyor. Kendisini tanıyamadım ama yeni hayatta mutlaka karşılaşacağız eminim. Diyecek kelimem yok belki ama kendimce acını paylaşmak istedim.

 

alıntı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hayatı en iyi bence herşeyden önce hayaller anlatır, hep bir hayali vardır insanın yada daha doğrusu bir bekleyiş, doğarsın ne zaman yürüyecek konuşacak, yaparsın ne zaman okula başlayacak, başlarsın işte okul devam eder 18 yaş, üni askerlik, evlilik çoçuk derken hayat devam eder.. hayatı zaman ile yaptığımız yarış anlatır, her insanın belli zamanlarında belli kesitleri hatırlatan şarkılar vardır hayatında o misal işte :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hayatı en iyi şiirler anlatır... -_-

 

 

Hayat

 

Öyle can sıkıcı değildir hayat

Her sabah gürültüyle uyanıp,

Her güne kavgayla başlamak değil...

Hayat,

Şöyle uzanıp yatıvermek kırlara,

Kumsalda mehtaba karşı şarkı söylemektir.

Gülmek bütün herşeye inat

Ve sevebilmektir korkmadan herşeyi...

Hayat,

Hayatın içinde hayat bulabilmektir..

**************************************

Zamanı yakalamaya çabalarken

yaktık ömür yelpazemizi

karşı durmayı beceremeyip

büyülendiğimiz

hayat ağacının

ateşinde...

**************************************

 

Yaşadığımıza değmiyor aslında hayat;

Acı-tatlı nesi varsa

Bir hatıralık fotoğraf,

Gözyaşları içinde bakalım diye

Çocuklarımızın beyhude sevinçlerine...

**************************************

Hayat

Her defasında

Fazlasını istediğimiz

Cömert ve bakir toprak gibi

Eğer vermiyorsa istediğimiz mahsulü

Suçu neden kendimizde aramıyoruz

Belki de yanlış tohum ekmiş

Ya da suyunu az vermiş olamaz mıyız?

**************************************

soyunsun diye beklersin çırılçıplak

karşında hayat.

içinde boğularak

nefesi nefesinde

sevişmek istersin.

 

oysa o,

nakaratında bir sarkının,

bir şiirin tek bir mısrasında

kayan bir yıldız gibi çıkar karşına.

parladığı anda

kaybolacağının telaşı alır seni.

 

oysa o,

güneşli bir sabah kahvaltısında,

ayaküstü bir sohbetin

gülümsenen noktasında

bekler seni,

bilmezsin.

********************************

Hayat zor be gözüm.

Her şeye inat yaşamak lazım.

Ağlamalı gidenlerin peşinden,

Gelenlerle kucaklaşmalı ve sarılmalı candan.

Şiir yazmalı giden sevgilinin ardından.

Unutmalı sonra her şeyi yoksa nasıl yaşar insan.

Hayat zor be gözüm.

Her şeye inat yaşamak lazım.

İlkbaharı, yazı, sonbaharı, kışı görmeli.

Islanmalı, yanmalı, üşümeli.

Aç kalmalı, doymalı.

Yani vapur kaçmadan binmeli,

Yani her şeye rağmen mutlu olabilmeli.

Çünkü hayat zor be gözüm.

Her şeye inat yaşamak lazım.

Ve çünkü "rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat" diyor Nazım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlatacak, ne çok konu var, hayata karşı alemde..

Üzerime düşeni,paylaşamadım sevdiklerimle..

Gerçi bu durum, epeydir vardı bende..

Nitekim, gerçeklerle

Burun buruna, gelince,

Farkına vardım,aklım başıma geldiğinde..

Bilemiyorum, nereye böyle..

Tam vazgeçtim derken, bir kıpırtı yüreğimde..

Heyecandandır, dedi..annem de..

Sevgin varsa, eğer yine,

İnancını yeter ki kaybetme..

Sarılarak ellerini öptüğümde,

Söz verdim hem anneme,

Hem kendime..

İnancımı kaybetmem..hiç merak etme..

Bahşedilen bu sevgi, değil tek kişiye…

Benim sevgim herkese,

Her zaman, her yerde..

 

n.t.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.