Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

HAK İMAMIN HZ. ALİ(a.s) OLDUĞUNUN DELİLLERİ


hizbi_genc

Önerilen İletiler

CEVHER VARKEN PUL NEYE YARAR,

ASLINI BİLMEYEN KUL NEYE YARAR,

HERKES BİR YOL TUTTURMUŞ GİDİYOR AMA

MEVLAYA VARMAYAN YOL NEYE YARAR.

 

 

Resulullah(s.a.a) buyuruyor ki;

"Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak ve bunlardan 72 si yoldan saparken yanlız bir tanesi cennete girecektir."

 

Yine Resulullah(s.a.a);

"“Benim Ehlibeyt’imin misali, Nuh’un gemisi gibidir; kim ona binerse kurtuluşa erer ve kim onu terk ederse boğulur.”

 

 

Ahmed b. Hanbel, Msned’inde, Zeyd b Sabit’ten şöyle naklediyor: Allah Resulü şöyle buyurdu:

“Sizin aranızda iki halife bırakıyorum; Allah’ın kitabı ki, gök ile yer arasında asılı bir iptir ve itretim, Ehlibeyt’im ki, bu ikisi birbirinden ayrılmazlar, Kevser havuzunun başında bana varıncaya kadar”

 

 

MERAK EDEN AKLI SELİM KARDEŞLERİM İÇİN DEVAMINI GETİREBİLİRİM

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 52
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

BU KISIMI;

 

BANA KATILMAYAN,

HZ. ALİ 'nin GERÇEK İMAM OLDUĞUNDAN ŞÜPHESİ OLAN

YADA BUNA İNANIP

DELİLLERİNİN KUR'an , SÜNNET VE HADİSLERLE İSPATI VAR MI DİYE MERAK EDEN KARDEŞLERİM İÇİN HAZIRLIYORUM.

 

BU KONUDA ŞÜPHESI OLAN YADA AKSINE ( HZ. ALİ (a.s) HAK İMAM DEĞİLDİR) DELİLİ OLAN KARDEŞLERİM VARSA BEKLIYORUM, BİLDİKLERİNİZİ PAYLAŞIN VE BENDE SİZE BİLGİMİN VE HAFIZAMIN YETTİĞİ KADARIYLA CEVAP VERMEYE CALIŞAYIM.

 

"Zamanının imamına biat etmeden ölen cahilliye ölümüyle ölmüştür" hadisi şerif

 

 

PEYGAMBER(s.a.a) efendimizce bu makama tayin edilen

 

(ki bunu gerçeği bulmak isteyen kardeşlerim için sağlam ve tereddüde yer kalmayacak şekilde, sadece bizim kaynaklarımızdan değil aynı zamanda sünni kardeşlerimizin kendi kitaplarından da fazlasıyla ispatlayabilirim.)

 

Hz. Ali (a.s) efendimizin hakkı neden kendisine veilmedi. Hatta bununla yetinilmeyip neden başta kendisine, en yakınındakilere, dostlarına, yandaşlarına ve ailesine(ki Resululla'ın kendi kızı tekmelendi, ashabı dövüldü, kovuldu, sövüldü, torunları kerbela da kendıne halıfe dıyenler (lanetullahı aleyn) tarafından katledildi) neden bu kadar kötü muamelede bulunuldu ve neden hala bulunulmaya devam ediyor? sorularımıza tarih ışığında cevaplar arayacagız.

 

İbn Asakir sahih bir senetle İbn Abbas'dan şöyle naklediyor:

 

"Ben, Hz. Peygamber (s.a.a) ve Hz. Ali (a.s) Medine sokaklarından geçiyorduk. Bu sırada Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Allah'ın Resulü ne kadar güzel bir bağ!" Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "senin cennetteki bağın bundan da güzel." Sonra Ali'nin (a.s) baş ve sakalına işaret ederk ağlamaya başladı. Hatta ağlama sesi yükseldi. Ali(a.s) arz etti: "sizi ağlatan şey nedir ey Allah'ın Resulü." Hazret şöyle buyurdu:

"Bu kavmin sana karşı besledikleri ve benim vefatımdan önce açığa vurmayacakları kinleri beni ağlattı." (İbn Asakir,İmam Ali b. Ebu Talib'in (a.s) tercümesi, hadis 834)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...
(a.s.) Peygamberler için kullanılır yoksa Hz.Ali (r.a.) Efendimiz size göre bir peygamber mi?

 

yazdıklarımı iyice okuduysanız böyle bi soruya gerek olmazdı. ama yınede bıraz acıklamaya calısayım. öncelikle tabii ki Hz. Ali(a.s) peygamber değildir ve asla da bunu ima yoluyla dahi terennüm etmemiştir. Resulullah(s.a.a) şöyle buyurmaktadır.

 

"""Ey Ali, Harun'a Musa ne menzildeyse sende bana aynı menzildesin, yalnız benden sonra peygamber yoktur."""

 

ayrıca (a.s) yalnızca peygamberler için kullanılır lafına gelince buna anca gülerim. bunu yazmadan önce biraz araştırma yapsaydın da sonra yazsaydın keşke.

 

burada anlatmaya da calıstıgım Hz. Ali(a.s)'nin Hz. Peygamber(s.a.a)'in ölümünden sonra halkın imamı olması gerektiğidir. ama ne acıdır ki buna hakkı olmasına rağmen bu hakkı çeşitli olaylarla gasp edildi. hakkı çiğnendi, kötü muamelere maruz kaldı. yalnız kendı değil yanında bulunan dostları da bu kötü davranışlara maruz bırakıldı. ailesine de aynı yöntemlerle işgencelere devam edildi.

 

Mimberlerde sövüldü lanetler okundu, ailesi çırılçıplak teşir edildi, kendine musluman diyenler tarafından kıyımlara uğradılar.

 

Hz. Ali(a.s) ve ailesinden kimsenin eceliyle ölmemiş olması ne acıdır dimi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

gülmene gerek yok ciddiyetsizlik hoş durmaz..

şu zaman kadar peygamberler harici kullanılmayan (a.s.) sıfatını Hz. Ali (r.a.) Efendimiz için kullanman onu peygamber olarak mı görüyorsunuz sorusunu doğurmuştur hepsi bu..

 

ve şunu unutma!

 

Rasulüllah Efendimiz (s.a.v.) "sahabem gökteki yıldızlar gibidir hangisine tutunursanız doğru yola erişirsinzi" buyururken sizdeki bu sahabe düşmanlığını anlamak zor..

 

dikkat edin!

 

yarın Efendimiz huzuruna çıkacağız vereceğimiz cevabı iyi seçmek gerek aslı olmayan olayları bir sahabelere isnat etmek çok büyük zarar getirir...Onlar peygamber terbiyesi görmüş kişilerdir..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

gülmene gerek yok ciddiyetsizlik hoş durmaz..

şu zaman kadar peygamberler harici kullanılmayan (a.s.) sıfatını Hz. Ali (r.a.) Efendimiz için kullanman onu peygamber olarak mı görüyorsunuz sorusunu doğurmuştur hepsi bu..

 

ve şunu unutma!

 

Rasulüllah Efendimiz (s.a.v.) "sahabem gökteki yıldızlar gibidir hangisine tutunursanız doğru yola erişirsinzi" buyururken sizdeki bu sahabe düşmanlığını anlamak zor..

 

dikkat edin!

 

yarın Efendimiz huzuruna çıkacağız vereceğimiz cevabı iyi seçmek gerek aslı olmayan olayları bir sahabelere isnat etmek çok büyük zarar getirir...Onlar peygamber terbiyesi görmüş kişilerdir..

 

Bu konuda (sahabeler) sana kesinlikle katılıyorum. ama senınde söylediğin bu konuyu biraz acıklamamız gerekir burada. Eğer sözü edilen sahabelere isnat edilen iftiralar konusu.

 

Önce şurdan başlamalıyım ki eger bunlar iftira olsaydı sadece biz Ehli-Beyt kaynaklarında geçmesi gerekirdi. Oysa iftira dediğiniz bu olayların hepsi sizin kendi alimlerinizin kitaplarında da aynen yer almaktadır.

 

delil getirmeyeceğim bi konuda yazmayacagımı daha oncede belirtmiştim. gerekirse bunları senetleriyle, kitaplarıyla ispatlayabilirim ki bunları bız ehli beytın dısında sızın kendı buyuklerinizde kabul etmiş ve kitaplarında yazmıslardır.

 

bunlardan bazıları şunlardır

 

Ebu süfyan-muaviye ve yazidin hileleri

Hz. Ömer'in Resulullah'ın vasiyetine engel olması(bu adam hezeyana kapılmıştır sözü)

Hz. Ebu-Bekr'in hilafeti esnasında Hz. Ali ve yandaşlarına yapılanlar(Hz. Fatıma'dan Fedek'in alınması-Ehli-Beyt'in hakkı olan humusa el konulması)

Hz. Ömer'in Hz. Ali'yi kılıç zoruyla Hz. Ebu-Bekr'in yanına biat için getirtmesi

Hz. Ömer'in Hz. Ali'nin evini ateşe vermek istemesi (ki bu olaylarda Hz. Fatıma karnına aldıgı darbelerden dolayı cocugunu(Muhsin) düşürmüş, rahatsızlanmış ve ölümü bu olaydan olmuştur.)

Hz. Ömer'in Resulullah'ın peygamberliklerin şüpheye düşmesi(Uhud'da, HUdeybiye'de)

Hz. Osman'ın Ehli-Beyt yandaşlarına yaptıkları(Ammar'ın dövülmesi-Mes'udun kaburgalarının kırılması-Ebu-Zerr'in sürgünlere yollanması)

 

şimdilik aklıma gelenler bunlar ama bunlardan cok daha fazlası var ve bunlar bir cok alim(sünni ve şii) tarafından kitaplarında açıklanmıştır. İsteyenler için ayrıntıları bulabilecekleri kaynaklarda önerebilirim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

1- Sizin alimler diye sıfatlandırdığınız kişiler kimlerdir?

2- Şu zaman kadar okumuş olduğum İslâm tarihinde 4 büyük halife hakkında böyle bir şey ne yazılmış ne görülmüştür..Hangi mantığa dayanarak bunu söyleyebiliyorsun..Senin adına üzülüyorum

3- Dikkat et 4 halifede Ehli-Beyt'tendir..Yazık çok yazık..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1- Sizin alimler diye sıfatlandırdığınız kişiler kimlerdir?

2- Şu zaman kadar okumuş olduğum İslâm tarihinde 4 büyük halife hakkında böyle bir şey ne yazılmış ne görülmüştür..Hangi mantığa dayanarak bunu söyleyebiliyorsun..Senin adına üzülüyorum

3- Dikkat et 4 halifede Ehli-Beyt'tendir..Yazık çok yazık..

 

bunları ıspatlamaya baslıyorum. senden rıcam verdıgım kıtapları bı yerlerden bul çünkü bazı yasaklamalardan dolayı turkıyede bulunmuyor olabılırler. internetten aramanı tavsıye ederım.

 

Peygamber’in Vasiyetine Engel Olunduğunu Bildiren Rivayetin

Kaynakları

 

Bu konuda da muteber alimlerinizin kitaplarına baş vuracak olursanız, büyük alimlerinizin de bunu rivayet ettiğini görürsünüz. Örneğin:

>Buhari Sahih’in c. 2, s. 118’inde,

>Müslim Vasiyyet kitabının sonunda,

>Hamidi Cem’un Beyn’es- Sahihayn’de;

>imam Ahmed bin Hanbel Müsned’in c. 1, s. 222’sinde,

>İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nin c. 2, s. 563’ünde,

>Kirmani Şerh-u Sahih-i Buhari’de,

>Nevevi Şerh-u Sahihi Müslim’de,

>İbn-i Acer Savaik’te, Kadı Ebu Ali,

>Kadı Ruzbehan, Kadı Ayyaz, imam Gazali, Kutbuddin Şafii, Muhammed bin Abdulkerim Şehristani, İbn-i Esiri, Hafız Ebu Naim İsfahani, Sibt bin Cevzi ve bilahare birçok büyük ve değerli alimleriniz söz konusu elemli olayı tasdik ederek şöyle demişlerdir:

 

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Veda Haccından döndükten sonra hastalandı

ve bir grup sahabe Resulullah’ın ziyarete gidice Hazret;

 

“Bana kağıt kalem getirin, size benden sonra asla sapmayacağınız

şeyler yazayım.”

 

İmam Gazali Sırr’ul- Alemin kitabının 4. makalesinde (Sibt bin Cevzi de Tezkire s. 36’da kendisinden rivayet etmiştir) ve diğer alimleriniz de kendi kitaplarında Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

 

“Bana kağıt kalem getirin size benden sonra işlerin zorluğunu

kaldırıcı ve size gerekli olan şeyleri yazayım.”

 

Bazı rivayetlerde ise şöyle yer almıştır:

 

“Size benden sonra ihtilafa düşmeyeceğiniz bir şeyler yazayım.”

 

Hz. Ömer ise şöyle dedi:

“Bırakın bu adamı; şüphesiz O hezeyana kapılmıştır! Allah’ın kitabı bize yeter!”

 

Orada bulunan ashab ikiye bölündü; bazıları Ömer’i, bazıları da Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’i savundu. Derken orada birbirlerine girerek seslerini yükselttiler. Büyük bir ahlak abidesi olan Peygamberi Ekrem (s.a.a) rahatsız olarak şöyle buyurdular:

 

“Kalkın yanımdan, benim yanımda kavga etmek doğru değildir.”

 

Bu, bizzat Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in huzurunda vuku bulan Müslümanların ilk fitnesiydi ve bu fitne Hz. Peygamber (s.a.a)’in 23 yıllık onca zahmetlerinin ardından vaki oldu.

NE İLGİNÇTİR Kİ

 

Bütün tarihçi ve hadisçilerin yazdığına göre, Hz. Ebu Bekir ölmek üzereyken Osman bin Affan’a şöyle dedi: “Dediklerimi yaz ve bu benim halka olan vasiyetimdir...” Hz. Osman da Hz.Ebu Bekir’in dediği her şeyi yazdı. Hz. Ömer ve başkaları da orada hazır bulunuyordu, hiç kimse onun vasiyet yazdırmasına mani olmadı; özellikle de

Hz. Ömer, ne hikmetse;

“Bize Allah’ın kitabı yeter, Ebu Bekir’in vasiyetine ihtiyacımız yoktur.”

demedi.

Ama bilindiği gibi “Allah’ın kitabı bize yeter” bahanesiyle Peygamberi Ekrem (s.a.a)’in vasiyetine engel olmuşlardı.

 

FEDEK’in FATIMA’dan ALINMASI

 

Hayber kalesinin fethinden sonra Fedek’in (Medine dağları eteklerinden Seyf’ul- Bahr’a kadar uzanan bölgede dağınık yedi köyü vardı. Tarıma elverişli ve hurmalıklarla dolu bir bölgeydi. Bir ucu Medine yakınlarındaki Uhud dağlarına, bir ucu Ariş’e, bir ucu Seyf’ul- Bahr’e ve bir ucu da Devmet’ul- Cendel’e uzanan çok geniştopraklara sahipti.) malikleri ve büyükleri Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in yanına gelerek barış antlaşması imzaladılar. Bu anlaşma esasınca Fedek’in yarısını kendilerine, diğer yarısını da Peygamberi Ekrem (s.a.a)’e bağışladılar. Nitekim Yakut Himvi, Futuh’ul- Buldan, c. 6, s. 343’de, Ahmed bin Yahya Belazuri Bağdadi, kendi Tarih kitabında, İbn-i Ebi’l- Hadid Mutezili, Ebu Bekir Ahmed bin Abdulaziz Cevheri’den naklen Nehc’ul- Belağa Şerhi, c. 4, s. 78’de, Muhammed bin Cerir Taberi, Tarih-i Kebir’de ve diğer muhaddis ve tarihçiler kendieserlerinde bunu açıkça kaydetmişlerdir.

 

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Medine’ye dönünce Cebrail şu ayeti nazil etti: “Yakınlara, yoksula ve yolda kakmışa hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.”Peygamber-i Ekrem (s.a.a) zev'il- kurba’nın (yakınlarının) kimler olduğunu ve haklarının ne olduğunu düşündüğü bir halde Cebrail yeniden nazil olarak; “Allah Teala buyuruyor ki: “Fedek’i Fatıma’ya ver.” diye arz etti. Hz. Peygamber (s.a.a) de Hz. Fatıma (a.s)’ı çağırarak; “Allah-u Teala, Fedek’i sana vermemi emretti.” diye buyurdular. Bu yüzden o mecliste Fedek’i Fatıma’ya hediye etti.

 

Müfessirlerin imamı Ahmed Sa’lebi, Keşf’ul- Beyan tefsirinde, Celaluddin Suyuti kendi tefsirinin 4. cildinde (Hafız bin Merduye Ahmed bin Musa, Ebi Said Hudri ve Hakim Ebu’l- Kasım Haskani’den naklen), İbn-i Kesir İmaduddin İsmail bin Ömer-i Dimaşki eş-Şafii Tarih kitabında ve ŞeyhSüleyman Belhi el-Hanefi Tefsir-i Salebi, Cem’ul- Fevaid ve Uyun’ul- Ahbar’dan naklen Yenabi’ul- Mevedde’nin 39. babında şöyle nakletmişlerdir: “Ve ati ze’l kurba...” (Yakınlara... hakkını ver) ayeti nazil olunca, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Fatıma’yı çağırdı ve ona büyük Fedek’i hediye etti.” Peygamber-i Ekrem (s.a.a) yaşadığı müddetçe Fedek Fatıma’nın elindeydi, kendisi kiraya veriyor ve kirasını üç taksitle

alıyordu. Aldığı bu kiradan kendisine ve evlatlarına bir gece yetecek kadarını ayırıyor, bir bölümünü Haşim oğulları’nın fakirlerine dağıtıyor, geriye kalanları da diğer fakir ve yoksullar arasında bölüştürüyordu. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) vefat ettikten sonra halifenin memurları gidip Fedek’e el koydular.

 

Hz. Fatıma (a.s) çaresiz kalınca feryat ederek şöyle buyurdular: Acaba beni hangi hususiyet babamın mirasından mahrum etti? Allah-u Teala sizi bir ayetle tahsis mi etti ki babamı o ayetten ihraç ettiniz? Acaba siz babamdan ve amcam oğlu Ali bin Ebi Talib’den Kur’ân-ı Kerim’in genel ve özel hükümlerini daha iyi mi biliyorsunuz?” “Bugün kalbimi kırdınız, hakkımı gasbettiniz. Ama kıyamette İlahi adalet mahkemesinde sizlerden hakkımı isteyeceğim ve kadir olan Allah-u Teala hakkımı sizden alacaktır. En güzel hüküm Allah-u Teala’nındır. Muhammed kefil ve efendimdir. Sizinle kıyamette buluşacağız, o gün batıl ehli hüsrana uğrayacak ve pişmanlıkları hiçbir fayda etmeyecektir. Her şeyin bir vakti vardır ve vakti gelince o şey gerçekleşir. Ebedi ve aşağılayıcı azabın kime ineceğini çok yakında göreceksiniz.” Hz. Fatıma (a.s) hutbesini bitirdikten sonra Hz. Ali (a.s) muhacir, ensar ve Müslümanların huzurunda, camide Ebu Bekir’e dönerek şöyle buyurdular: “Neden Fatıma’yı babasından kalan mirastan mahrum ettin, oysa bilindiği gibi Fatıma daha Peygamber-i Ekrem (s.a.a) hayattayken Fedek’in sahibiydi?” Ebu Bekir cevaben şöyle dedi: “Fedek Müslümanların malıdır, eğer Fatıma kendi mülkü olduğuna dair şahit getirirse kendisine veririm; aksi takdirde onu mahrum bırakırım.”

Hz. Ali (a.s) buyurdu ki: “Bizim hakkımızda, Müslümanlar arasında

hükmettiğinden başka bir şekilde mi hükmediyorsun? Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmamış mı?: “İddia eden şahit göstermelidir; aleyhine iddia edilen ise yemin etmelidir.”

 

Sen Resulullah (s.a.a)’in sözünü reddediyor ve şer’i hükümlerin aksine Peygamber (s.a.a) zamanından beri malında tasarrufta bulunan Fatıma’dan şahit istiyorsun. Kisa ashabından biri olup hakkında tathir ayeti inen Fatıma’nın amel ve sözü hak değil midir?

Söyle bakayım, iki şahit Fatıma’nın (haşa) çirkin iş yapmış olduğuna şahitlik ederse ona ne yaparsın?” Ebu Bekir; “Ona diğerleri gibi had uygularım” dedi.

Hz. Ali (a.s) ise şöyle buyurdu: “O zaman Allah katında kafirlerden olursun. Zira Allah-u Teala’nın Fatıma’nın temizliği ile ilgili tanıklığını reddetmiş olursun. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:

“Ancak Allah, siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”

Hz. Ali (a.s); “Bu Tathir ayeti bizim hakkımızda nazil olmamış mıdır?” diye sordu.

Ebu Bekir; “Evet, sizin hakkınızda nazil olmuştur.” dedi.

Hz. Ali (a.s); “Allah-u Teala’nın, tertemiz olduğuna şehadette bulunduğu Fatıma, değersiz bir dünya malı için yersiz iddia mı ediyor? Tertemiz kılınan insanın tanıklığını reddedip dabanına işeyen bir Arab'ın şehadetini mi kabul ediyorsun?” diye buyurdu.

Hz. Ali (a.s), bu cümleleri buyurduktan sonra üzgün bir halde evine döndü. Hazretin bu delilli konuşmaları halkı galeyana getirdi, herkes Allah-u Teala’ya yemin ederek Ali ve Fatıma’nın haklı olduğunu söylüyor ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in kızına karşı yapılan bu davranışın haksız olduğunu dile getiriyorlardı.

Hz. Fatıma (a.s) Fedek’in kendi malı olduğunu söyledi. Babasının hayatta iken bunu kendisine bağışladığını ve o günden beri tasarrufta bulunduğunu beyan etti. Ama bilindiği gibi şer’i hükümlerin tam tersine ondan şahit istediler. Hz. Fatıma (a.s) da, Hz. Ali (a.s), Ümmü Eymen ve çocukları Hasan ve Hüseyin’i şahit olarak gösterdi. Ebu Bekir ise bunların şehadetini kabul etmedi. Acaba onların bu ameli, hakikate ve şer’i kaidelere aykırı değil miydi?

İşte burada İbn-i Ebi’l- Hadid’in rivayet ettiğine göre Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın delil üzere konuşması halkı galeyana getirince, Ebu Bekir hemen ardından minbere çıkarak şöyle dedi:

“Ey insanlar, kopardığınız bu velvele nedir? Herkesin sözüne inanıyorsunuz, şehadetini reddettiğimiz için bu sözleri beyan ediyorlar. Şüphesiz O (maazallah Ali, bazı nakillere göre Fatıma), şahidi kuyruğu olan bir tilkidir. O maceracı ve fitnecidir; büyük fitneleri küçük göstererek halkı fitne ve fesada teşvik ediyor ve yakınları kendisiyle zina etmek isteyen Ümmü Tahhal (cahiliye döneminde yaşayan fahişe bir kadın) gibi zayıflardan ve kadınlardan yardım diliyor!”

 

İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, Ali bin Burhanuddin Şafii Tarh-u Siret’il- Halebiyye, c. 3, s. 391’de şöyle yazıyor: “Ebu Bekir Fatıma’nın konuşmasından etkilendi ve ağladı. (Elbette bu olay, birkaç gün sonra Ebu Bekir’in evinde vuku bulmuştur.) Sonra Fedek’in Fatıma’ya geri verilmesini yazdı. Ama bilindiği gibi Ömer mektubu alarak yırttı.” İlginç olan şudur ki, o gün mektubu yırtan ve Fedek’in geri verilmesine itiraz eden Ömer, kendi hilafeti zamanında Fedek’i geri verdi ve Ömer’den sonraki Emevi ve Abbasi halifeleri de Fedek’i Fatıma’nın varislerine vermişlerdir.

 

EHLİ-BEYT’in HUMUSTAN(1/5) MAHRUM BIRAKILMASI

 

Bu gasp edilen yollardan biri de Ehl-i Beyt’in sabit hakkı olan humus idi. Allah-u Teala Hz. Peygamber ve Ehl-i Beytine sadakayı haram kıldığından dolayı, ümmetin ekseriyetinin icmasıyla O’nlara humus yolunu açmış ve Enfal suresinin 41. ayetinde açıkça şöyle buyurmuştur:

“Bilin ki, ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin humusu (beşte biri), Allah’ın, Resulün, O’nun akrabalarının, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah’a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir savaşında) kulumuza inanıyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah her şeye kadirdir.”

 

Böylece Ehl-i Beyt (a.s) kıyamete kadar refah ve huzur içinde yaşayacak, halka muhtaç olmayacaktı. Ama bilindiği gibi Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra bu açıdan da Ehl-i Beyt’i baskı altında tuttular. Ebu Bekir, taraftarlarıyla birlikte açık ve sabit olan humus haklarını da O’nlardan aldılar. Humus paralarıyla savaş malzemeleri alınması gerektiğini ifade ettiler. Böylece Ehl-i Beyt (a.s) her taraftan mahrum edildi. Çünkü sadaka kendilerine haramdı, var olan açık humus hakları da ellerinden alındı.

 

Nitekim imam Şafii Kitab’ul- Umm’da bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Ehl-i Beyt’e sadaka yerine humus karar kılınmıştır. Onlara az veya çok sadaka verilemez. Onların sadaka alması, tanıyanların da O’nlara sadaka vermesi haramdır. Onlara humsun yasaklanmış olması bile O’nlar için sadakayı helal kılmaz.”

 

Ömer bin Hattab’ın zamanında; “humus çok arttı, hepsini Peygamber’in akrabalarına vermek olmaz, savaş teçhizatı almak icap eder.” bahanesiyle bu hakları da elinden alındı ve şimdiye kadar da bu İlahi haklarından mahrum kılınmışlardır.

 

Resulullah (s.a.a) zamanında, müfessirlerin ekseriyetinin ittifakına göre, bu ayet Resulullah (s.a.a)’in evlat ve akrabalarına yardım için nazil olmuştur ve de humus onlara harcanıyordu Ama bilindiği gibi Şia Ehl-i Beyt’e uyarak, bu konuda var olan apaçık ayet sebebiyle humsu altı kısma ayırmaktadır. Allah-u Teala’nın, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in ve yakınlık sahiplerinin payı masum İmama verilmektedir. İmamın gaybetinde de adil fakih ve müçtehit olan bir naibine veriliyor, o da salah gördüğü yerde Müslümanların maslahatı için harcıyor. Diğer üç pay ise Benihaşim’den olan yetimlere, muhtaçlara ve yolda kalmışlara verilmektedir.

 

4271 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ali radıyallahu anh'ı humusu (ganimetin beşte birini) almak üzere Halid'e gönderdi. Halid radıyallahu anh, humusu ona verdi. ali, ondan (kendine) bir cariye seçti. Ali, geceleyin gusül yapmış olarak sabahha erdi. Ali'ye kızmıştım. Halid radıyallahu anh'a:

 

"Şunu görmüyor musun?" diye söylendim. Sonra da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelince durumu anlattım.

"Ey Büreyde! buyurdular, sen Ali'ye kızıyor musun?"

"Evet!" dedim.

"Kızma! buyurdular, zira onun humustaki hissesi aldığından fazladır." (Ondan sonra Ali en çok sevdiğim insan oldu.)"

Buhari, Megazi, 61.

 

Hz. Ebu-Bekr’in biatten sonra

“Bırakın beni, ben sizin en hayırlınız değilim / sizin en hayırlınız olmadığım halde beni, başınıza getirdiniz; siz beni veliyy-i emr ettiniz” dediği rivayet edilir. Ali, gelip Ebu-Bekr’e bizimle müşaverede bulunmadın, hakkımıza riayet etmedin demiş, Ebu-Bekr de, evet fakat fitneden, kargaşalıktan korktum diye mazeretini bildirmiştir

 

Hz. Ali’yi Ebu-Bekr’e götürdükleri zaman, Ömer’e “İyi sağ bu sütü, yarısı senin olacak; bugün onun faydası için düzüp koştuğun bu iş yarın sana dönecek” dediği rivayet edilir.

 

Hz. Ali, Ebu-Bekr’e biat etmeyince Ebu-Bekr, Ömer’e gidip Ali’yi nasıl olursa olsun getirmesini buyurdu. Ömer, Ali’nin yanına varınca aralarında tartışmalar oldu ve bir sonuca varılamadı.

 

Bunun üzerine Ömer, Halid b. Velid, Abdurrahman b. Avf, Sabit b. Şemmas, Ziyad b. Lebid, Muhammed b. Mesleme, Semle b. Salim, Selme b. Elsem, Üseyyid b. Hudayr, Zeyd b. Sabit, Hz. Fatıma’nın evine yürüdüler. Ömer, eline bir meşale almıştı. İçeridekilerin dışarıya çıkmalarını istedi. Hiç kimse çıkmayınca, Allah’a andolsun ki dedi, çıkmazsanız evi, içindekilerle beraber yakarım. Ömer’e ey Eba-Hafs dendi. Fatıma da bu evde, olsun dedi Ömer. Fatıma, kapıda Ömer’le yüz yüze geldi ve ona Ey Hattaboğlu dedi, evimde beni yakmaya mı geldin? Ömer, evet dedi, bu iş, babanın getirdiğini sağlamlaştırır. Resulullah’ın hiç kimseyi senin kadar sevmediğini biliyorum.( Hz. Peygamber, Cenab-ı Fatıma’yı pek sever. Ona ümmü ebiha (babasının annesi) derdi.) fakat bu, yapacağım işten beni alıkoyamaz.

 

Yakubi, eve girdiklerini, Ali’nin kılıcının (Zülfikar) kırıldığını,

 Tabari, Zübeyr’in kınsız bir kılıçla çıkıp Ömer’e saldırdığını, ayağı kayıp kılıcının elinden düştüğünü, Ömer’le gelenlerin onu tutukladıklarını bildirir.

 

Evin içinde Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyn’den başka kimse kalmadığı halde evi içindekilerle beraber yakın demekteydi. Hz. Fatıma, kapı önüne gelmişti; karnına aldığı bir darbe sonucunda altı aylık çocuğu MUHSİN, düşmüştü; Hz. Fatıma, evimden çıkmazsanız saçımı döker, Allah’a sığınırım, sizi şikayet ederim dedi. Bunun üzerine eve girenler çıkıp gittiler.

 

Hz. Ömer’in Hudeybiye’de Resulullah’ın (s.a.a)’in

Peygamberliğinde Şüphe Etmesi

 

Nitekim meşhur Şafii fakihlerinden olan İbn-i Meğazili

“Menakıb”da, Hafız Ebu Abdullah Muhammed bin Ebi Nasr Hamidi

de “Cem’un Beyn’es- Sahihayn”da şöyle yazmışlardır:

“Ömer bin Hattap –r.z- dedi ki: “Hudeybiye’de şüphe ettiğim

kadar, Muhammed’in peygamberliğinde şüphe etmedim.”

Halifenin sözü kullanış şeklinden, defalarca O Hazretin peygamberliğinden

şüphe ettiği anlaşılmaktadır. Ancak

Hudeybiye’deki şüphe diğer şüphelerinden daha kuvvetliymiş.

Olayın izahı çok geniştir. olayın özetini arz edeyim.

 

Hudeybiye Vakıası

 

Bir gece Resulullah (s.a.a) rüyasında, ashabıyla beraber Mekke’ye

gidip Umre yaptıklarını görüyor. Sabahleyin uykusunu ashaba

anlatıyor. Ashap; “Sizin kendiniz bizim uykularımızı tabir edensiniz;

buyurunuz bu uykunuzun tabiri nedir!” diye arz ediyorlar. Hazret

şöyle buyuruyorlar: “İnşaallah biz Mekke’ye gidip amellerimizi yapacağız.”

Ama ne zaman müşerref olacaklarını belirlemiyor. Aynı yıl

Resulullah (s.a.a) Allah’ın evinin ziyareti aşkından dolayı, ashapla

birlikte, Mekke-i Muazzama’ya doğru hareket ediyorlar.

Hudeybiye’ye yetiştiklerinde, Kureyş kafirleri haberdar oluyorlar.

Bundan dolayı savaş teçhizatıyla onların önüne çıkarak Mekke’ye

girmelerine mani oluyorlar.

Resulullah (s.a.a) savaş kastıyla değil, hedefi sadece ziyaret

olduğundan dolayı, Mekke kafirleriyle sulh yaparak anlaşma imzalayıp

oradan geriye döndüler.

İşte bu olay esnasında Ömer, kendi itiraf ve ikrarına ve sizin de

büyük alimlerinizin kaydettiğine göre Peygamberin nübüvvetinde

şüpheye kapıldı. İşte bu yüzden Resulullah (s.a.a)’in yanına gelerek

şöyle dedi:

“Ya Resulullah! Siz ki peygamber ve sözü doğru olansınız, bize

demediniz mi Mekke’ye gideceğiz, orada saçlarımızı tıraş edeceğiz;

şimdi neden tersi oldu?”

 

Hazret (s.a.a) buyurdular ki: Acaba ben zaman tayin ettim mi?

Bu yıl ziyaret edeceğiz dedim mi?”

 

Ömer: “Hayır, Ya Resulallah.” dedi.

Hazret (s.a.a) buyurdular ki: “Öyleyse dediklerim doğrudur, ziyarette

bulunacağız inşaallah; uykumun tabiri vaki olacaktır; ancak

uykunun tabiri Allah’ın iradesine bağlıdır; erken veya geç olabilir.” İşte bundan dolayı Cebrail nazil olarak “Fetih” suresindeki şu ayeti indirdi:

“And olsun, Allah, resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu

doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven

içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak ve korkusuzca

gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece

de bundan başka da size yakın bir fetih ve zafer verecektir.”

İşte bu, “Hudeybiye” olayının özeti idi. Bu olay, sabit müminler

ve sarsılan insanlar için bir imtihandı.

 

“Uhud savaşında şu dört kişi;

 

Ali, Zübeyr, Talha ve Ebu Dücane hariç bütün Müslümanlar firar ettiler. Müslümanlar arasından bu dört kişi çıkarılırsa, Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın da firar edenler arasında olduğu açıktır. İşte bunun için Cebrail şöyle dedi: “Ali gibi kahraman bir genç, Zülfikar gibi de kılıç yoktur.”

 

Büyük alim ve tarihçilerinizden örneğin; İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”inde, Nuruddin Maliki de “Fusul’ul-Mühimme”nin 43. sayfasında ve diğer kimseler şöyle nakletmişlerdir: “O günü gayb’dan şöyle bir ses duyuldu: “La feta illa Ali, la seyfe illa zülfikar.” (Ali gibi kahraman bir genç, zülfikar gibi de kılıç yoktur.)

 

Bütün savaşlarda Hz. Ali, Allah (c.c) tarafından desteklenmiş; melekler de O’na yardım etmeye hazır durumda beklemişlerdir. Nitekim Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 27. babında kendi senediyle Abdullah bin Mesud’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ali hangi savaşa gönderildiyse, Cebrail’i sağında, Mikail’i solunda ve bir bulutun da onu gölgelendirdiğini görüyordum; nihayet Allah Teala O’na zaferi nasip ediyordu.”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz. Ebubekir (r.a.) ki Sıddık lakaplı Peygamber (s.a.v.)'in hicret dostu yakın arkadaşı ve Ehli-Beytinden

 

Hz. Ömer (r.a.) ki Peygamber (s.a.v.) tarafından Faruk (hak ile batılı ayıran) lakabı ile lakaplanmış imanıyla İslamın açıkça yaşanmasında ki öncü insan ve Ehli-Beytten

 

Hz. Osman (r.a.) ki zinnureyn (iki nur sahibi) lakaplı Peygamber damadı ve Ehli-Beytten

 

Hz. Ali (r.a.) ki Peygamber (s.a.v.) 'imizin yanında yetişen bir insan ve Ehli-Beytinden

 

ve sen kalkmış bunları kötülemek babında yazılar buluyorsun sitelerden alıntı yapıyorsun hiç aklın kesmiyor mu senin!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"""Ey Ali, Harun'a Musa ne menzildeyse sende bana aynı menzildesin, yalnız benden sonra peygamber yoktur."""

 

 

burada anlatmaya da calıstıgım Hz. Ali(a.s)'nin Hz. Peygamber(s.a.a)'in ölümünden sonra halkın imamı olması gerektiğidir. ama ne acıdır ki buna hakkı olmasına rağmen bu hakkı çeşitli olaylarla gasp edildi.

Hz. Ali(a.s) ve ailesinden kimsenin eceliyle ölmemiş olması ne acıdır dimi?

 

bunun bir benzeri hadis Ömer (ra) içinde var ve belki Ebu Bekr (ra) içinde vardır...şimdi bu hadisler bi kenara koyalım ve sıhhatlı olup olmadıgı ayrı bir konu.

Peygamber(sa) siyasi anlamında kendine halef tayin etmemiştir ve bu zamanın şartlarına göre ehil kimseler olabilir. ve dahi yönetim tamamen liyakat üstüne bina olunur herhangi bir yakınlık ölçü olamaz. Ali (ra) efendimizin elinden hakkı alındı demek diger sahabileri yok saymak anlamına gelirki bu insaf ile bagdaşmamış ve bagdaşmayacaktır. Ali (ra)da kendinden öncekilere itiraz etmemiş ve bu benim hakkım demekde onun derinlikli ilmine de uymazdı, bu ne mümkün.

 

İkinci olarak Ehl-i Beyt'in ugramış oldugu zalimane fiiler sizi bu anlamda desteklemez.

 

Lakin muaviye ile arasındaki gasp olayını söylemek istiyorsanız buna katılmamak mümkün degil tabi...

 

Ömer b. Hattab Ali (ra)'ye İranlılarla savaşa bizzat gitmesi konusunu danıştıgında ona ;

''....işin başı, boncukların toplanıp bir araya getirildigi ip gibidir. İp koparsa boncuklar dagılır gider.Sonra bir daha asla bir araya gelmez....Bugün Araplar az olsalarda, İslam ile çokturlar ; birlik olmalarından dolayı kudretlidirler. Sen eksen ol...''

( Nehcü'l Belağa)....

 

yani Ömer'e savaşa kumanda edecek başkasını göndermesini tavsiye ediyor...

 

selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ŞİMDİDE HZ. ALİ(a.s)'ye KULAK VERELİM. MEŞHUR ŞIKŞIKIYE HUTBESİNDE NELER ANLATIYOR(nechül belaga-abdulbaki gölpınarlı)

 

ŞIKŞIKIYYE HUTBESİ

 

Andolsun Allah'a ki filân,("filân"dan maksat birinci halife Ebubekir'dir.) onu bir gömlek gibi giyindi; oysa daha iyi bilirdi o, ben hilâfete nispetle değirmen taşının mili gibiydim; hilâfet benim çevremde dönerdi; sel benden akardı; hiçbir kuş, uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle arama bir perde çektim; onu koltuğumdan silkip attım. Düşündüm; kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu zulmette zahmet çeker.

 

Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ettim ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik vardı; mirâsımın yağmalandığını görüyordum. Birincisi, ona falâna verip gitti (Buradaki falan"da ikinci halife Ömer'dir.) (sonra A'şâ'nın şu beytini okudular:)

 

 

Bugün deveye binmişim; yolculuk zahmetine düşmüşüm; Câbir'in kardeşi Hayyanla bulunduğum günle bu günüm kıyaslanır mı hiç?

 

(A'şâ, Ebu-Basir Meymûn b. Kays'tır. Cahiliyye şâirlerinden olan, sesi de gayet güzel bulunan bu zat, İmri'ül-Kays ve Nâbıga gibi ünlü şâirlerden sayılmıştır. Vakt-i Saâdete erişmiş, Hz. Rasûl-i Ekrem'e (s.a.a) methiyeler yazmış; onları,

huzurunda okumaya giderken Ebu-Süyfan mâni' olmuş, avdetinde, Menfuha denen yerde deveden düşüp ölmüştür.

Heyyan, boyunun ulusu olan bir zattı; İran şâhıyla dostluğu vardı, A'şâ ile de dosttu; sohbet arkadaşıydı. Bâzı sebeplerle

ondan uzaklaşmıştı; o münasebetle söylediği kasîdede bu beyit geçer. )

 

Emir'ül-Mümi'nin (a.s), bu beyti inşad ederek Hazreti Rasûl-i Ekrem (s.a.a) zamanındaki haliyle ondan sonraki haline işaret buyurmaktadır.

 

Ne de şaşılacak şey ki yaşarken halkın kendisini bırakmasını teklif ederdi; ölümünden sonra yerine öbürünün geçmesini sağladı.(Ebubekir'in biatten sonra "Bırakın beni, ben sizin en hayırlınız değilim" dediği rivayet edilmiştir. Bu sözü, "Sizin en hayırlınız olmadığım halde beni, başınıza getirdiniz; siz beni veliyy-i emr ettiniz" tarzında söylediği de rivayetler arasında-dır (Muhammed Abduh Şerhi, s.32, 3. not). Hz. Emir'i, Ebubekir'e götürdükleri zaman, Ömer, biat etmedikçe senden el çekmeyiz deyince Ömer'e, "İyi sağ bu sütü, yarısı senin olacak; bugün onun faydası için düzüp koştuğun bir iş yarın sana dönecek" dediği rivayet edilmiştir. )

 

Bu iki kişi hilâfeti, devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar. O, hilâfeti, düz ve düzgün olmayan çorak bir yere attı;(Ömer'e bıraktı)Ömer'in sözü sertti, insanı yaralardı; onunla buluşup görüşeni incitirdi. Meselelerde şüphesi çoktu; özür getirmesinin sayısı yoktu. Onunla konuşan, arkadaşlık eden, serkeş bir deveye binmişe benzerdi; burnuna geçen yularını çekse burnu yırtılır, yaralanırdı; bıraksa üstündekini helâk olma çukuruna götürür, atardı. Allah'ın bekasına andolsun, halk, onun zamanında ne edeceğini şaşırdı; yoldan çıktı; renkten renge boyandı; oradan oraya yeldi-durdu.

 

Uzun bir zaman, çetin mihnetlere düştüm; sabrettim; derken o da yoluna düzüldü; halîfeliği bir topluluğa bıraktı ki ben de bunların biriyim sanıldı.

 

Allah'ım, sana sığınırım; ne de danışma topluluğuydu bu. Onlardan benim hakkımda, birincisiyle ne vakit bir şüpheye düşen oldu ki bu çeşit kişilere katıldım ben? Fakat inerlerken onlarla indim; uçarlarken onlarla uçtum; inişte, yokuşta onlarla beraber oldum. İçlerinden biri, hasedinden gerçekten saptı; öbürü, damadı olduğundan ona uydu, benden yüz çevirdi; öbürleri de öyle işler ettiler ki anmak bile çirkin.

 

(Ömer yaralanınca vefat edeceğini anlayıp yanındakilere Ebu-Ubeyde sağ olsaydı onu halife yapardım; Huzeyfe'nin kölesi Sâlim sağ olsaydı bu işi ona verirdim demiş, sonra yedi kişinin adını söylemiş, bunlardan Sâid b. Zeyd'i kendi soyundan olması dolayısıyla öbürlerine katmamış, Sa'd b. Ebi-Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr, Osman ve Ali'den meydana gelen bir şûrâ kurulma-sını, şûrâya Abdurrahman'ın riyâset etmesini söylemişti. Ancak bunlardan Sa'd'i serttir, Abdurrahman b. Avf'ı, bu ümmetin Karûn'udur diye yerdi. Talha'nın kibirli, Zübeyr'in nekes olduğunu, Osman'ın boyunu sevdiğini, Ali'nin de halifeliğe haris bulunduğunu söyledi. Sonra Suheyb'e, üç gün halka namaz kıldırmasını emretti. Ebu-Talha'yı, elli kişiyle, şûrâ erkânının topladığı evi kuşatmaya memur edip bunların beşi birleşir, birisi ayrılırsa onun öldürülmesini, üçü birini üçü de başka birini tutarsa Abdurrahman'ın bulunduğu tarafın kabûl edilmesini söyledi.

OSMAN'A BİATE KARAR VERİLECEĞİ ZAMANKİ

SÖZLERİ:

 

Mutlaka siz de bilirsiniz ki benim onda (hilafette) benden başkasından daha fazla hakkım var; ama andolsun Allah'a ki ben, Müslümanların işlerini düzene sokmak için onu teslîm ederim ve bu işte, ancak bana cevredilmiş olur, bunu yaparken de ecrini dileyerek, üstünlüğünü isteyerek yaparım; sizin, dünyânın süsünüpüsünü, özentisini-bezentisini istemenizdense çekinirim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz. Ali efendimizin ustun olduğunu göstermek için diğer sahabelere dil uzatman gerekmez. Zayıf ve mevzu hadislerle Ali efendimizin faziletinini anlatmana gerekte yok. Biz ehli sünnete göre de fazilet sırası hilafet sırasıdır. Kitap ve sünnete bağlı ehli beytte başımız üzerindedir. Hz. Alinin de kızını Hz. Ömerle evlendirdiğini de unutma. Hz Ömer kötü ise Ali ef. niye kızını verdi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***Yukarıda yazılanları iyice bi oku verdiğim kaynaklara ulaş ve bi bak. eğer verdiklerim şia alimleri olsaydı evet haklısın hadısler zayıf diyebiliriz. ama bu alimler ehli sünnet kimseler, verilen hadıslerın senetlerı saglam olmasaydı önce kendi alimleerinizin karşı çıkmaz mıydı?

 

***Ayrıca siz Hz. Ali'nin üstünlüğünü kabul ediyor olsaydınız, zulumler etmez, evini ateşe vermeye çalışmaz, biricik hanımını tekmelemez, kendi hakkını elınden almaz, onun ve yandaslarının canına kastetmez, alehinde küfürler etmez, cocuklarıyla uğrasmaz, canlı canlı kafalarını kesmez, eşşek leşleriyle ateşe vermez, şehir merkezlerinde o mübarek bedenleri dar ağaçlarında yıllarca sallandırmaz, sonra o cesetlerini yakmazdınız.

 

****sana tavsiyem araştırma yap, öğrenmeye calış, bak bakalım daha neler göreceksin. Sana anlatılanlarla bi yere varamazsın.

 

 

ŞIKŞIKIYE de o yüce zat Hz. Ali neler sölemiş ve var hesap et onun gibi bir alimi bu sözleri söylemeye mecbur eden olayları.

neler yaptılarda Hz. Ali(a.s)'ye bu denli ağır konusmak zorunda kaldı.

 

*****Resulullah(s.a.a) ashabına bana Ali’yi getirin buyurdu. Biri kalkıp Hz. Ali’yi çağırmaya gidince orada bulunanlardan biri “Ya Resulullah, neden Ali’yi bu kadar seversiniz" diye sorunca,

Resulullah(s.a.a) “birini iyilik yapsanız ve o da size kötülük yaparsa ne yaparsınız” diye sordu. Ashap hep birden “iyilik yaparız” dedi.

Resulullah(s.a.a) “yine kötülük yaparsa” diyince, Ashap “yine iyilik yaparız” dedi. Resulullah “yine de kötülük yaparsa” diye yenileyince Ashab tan bazıları iyilik yapmayı keseriz bazıları iyilik yapmaya devam ederiz” dedi., Resulullah 4. kez “hala kötülük yapmaya devam ediyorsa” diyince Ashap da sessizlik meydana geldi.

 

Bu sırada Hz. Ali(a.s) içeri girdi. Resulullah aynı soruyu ona da sordu. Ashaptakiler Resulullah(s.a.a)’ın 7 kere aynı soruyu sorduğunu ve Hz. Ali(a.s)’nin de her seferinde “iyilik yapmaya devam ederim” dediğini, bunun üzerine Resulullah(s.a.a)'ın sormayı bıraktığını rivayet ederler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

''Şıkşıkıyye'' adıyla bilinen konuşmanın ihtilaflı oldugu malumdur. Ali(ra)'ye ait olmadıgını savunan insanlarda vardır. En azından bana göre belki araya şıkıştırmalar olabilmesi akla geliyor.

Bu konuşma başı itibariyle Ali'ye yakışan beyanlardan yoksunluk içeriyor. Derin ilim sahibi Ali kendisini överek, daha layık oldugunu anlatarak söze başlıyor ki bu övünmeler Ali'nin sözleri olamaz, olsa olsa siyesi maksatlarla uydurulmuş ya da araya bir takım siyasi görüşler sıkıştırılmış olabilir.................

 

Her şeyi bir kenara bırakalımda Ali'nin bu hakka sahip oldugu delili nerden geliyor, bu kendisi olmaz bu kesin. Eger ki bir delil olacaksa bunu önce Kur'an'da yoksa sahih hadislerde olması lazım ve bu deliller inandırıcı olması lazım. Bir kere, eger ki Rasulullah (sav) tarafından seçilmişse buna ne Ömer(ra) ne de Bekir(ra) karşı dururdu nede herhangi bir sahabe bu emre sırtını dönmeklik yapabilirdi, bu mümkünde degildir.

Ya biz Ömeri ve Berkri tanımıyoruz ya da işin içinde hala da başka şeyler var...

 

İslam'dan bahsediyoruz bu din herhangi bir peygamberin olmadıgı gibi herhangi bir sahabi içinde hayli hayli geçerli. Bu din Allah'ın ve peygamberde olsa ona uymak zorunda. Bugünün meselelerini halledemeyenler geçmişin sorunlarını nasıl çözebilirler ki.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***İhtilaflı olduğu konusuna katılmıyorum ama bunun için ayrı bi araştırma yaptıktan sonra cevabımı vericem.

 

**Delillerine gelirsek daha önceki yazılarımda sünni alimlerce de kabul edilmiş kanıtlardan bazılarını aktarmıştım. şimdi ise üzerinde tartışma gerektirmeyecek kadar sağlam olan GADİR-İ HUM dan bahsedicem ki. sağlamlığını kaynaklarından öğrenmenizi dilerim.

 

Gadir-i Hum Hadisi ve Onun Niteliği

 

***Şia ve Sünni alimlerinin ekseriyeti itiraf etmektedirler ki Hicri 10. yılda, Veda Haccında, Zilhiccet’ul- Haram’ın 18. gününde, Mekke’den dönerken Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Gadir-i Hum denen yerde bütün ashabını bir araya topladı. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in emriyle önden gidenler geri döndürüldü ve geride kalanların da oraya yetişmesi sağlandı. Şii ve Sünni birçok alim ve tarihçilerin rivayet ettiğine göre 70,000 kişi, imam Sa’lebi (tefsirinde) ve Sibt bin Cevzi’ye (Tezkiret’u Havass’il- Ümme fi Ma’rifet’il- Eimme’de) göre ise Gadir-i Hum’da 120,000 sahabe hazır bulunmuştur. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) minbere çıkarak oldukça uzun bir hutbe okudu. Bu hutbenin çoğu yerinde Hz. Ali (a.s)’ı övdü, Hz. Ali (a.s) hakkında inen ayetleri okudu. Oradaki Müslümanların dikkatini Hz. Ali (a.s)’ın yüce makamına çekti ve şöyle buyurdu:

 

“Ey insanlar! Ben size kendi nefsinizden daha evla değil miyim?”

 

Onlar; “Evet, evlasın” dediler.

 

Bunun üzerine şöyle buyurdu:

 

“Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”

 

Sonra ellerini kaldırarak şöyle dua etti:

 

“Allah’ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.”

 

Daha sonra bir çadır kurmalarını emretti, Ali’ye de o çadırda oturmasını söyledi. Orada hazır bulunan bütün ümmete şöyle buyurdular:

 

“Gidin Ali’ye biat edin; zira ben Allah-u Teala tarafından sizden Ali için biat almakla görevlendim.” O gün Ali’ye ilk biat eden, Ömer, sonra Ebu Bekir, sonra Osman, sonra Talha, sonra Zübeyr idi. Orada tam üç gün boyunca Ali’ye biat ettiler.

 

Hz. Ali (a.s) yıllar sonra halkın karşısına çıkarak şöyle buyurmuştur:

Allah aşkına, kim Gadir-i Hum’da benim hakkımda bir şey duymuşsa kalksın ve tanıklıkta bulunsun.”

 

***Orada bulunan on ikisi Bedir ashabından olan tam otuz sahabe ayağa kalkarak şöyle tanıklıkta bulundular: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a) gözümüzün önünde Ali’nin elinden tutarak halka şöyle buyurdu: “Benim müminlere nefislerinden daha evla olduğumu biliyor musunuz?” Oradakiler; “Evet” deyince de Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ben kimin mevlasıysam, bu Ali de onun mevlasıdır...”

 

***O cemiyetten üç kişi tanıklık etmekten kaçındı, bunlardan biri de “yaşlandığım için unuttum” diyen Enes bin Malik’ti. Hz. Ali (a.s) da bunun üzerine onlara, özellikle de Enes’e beddua ederek şöyle buyurdu:

 

“Eğer yalan söylüyorsan, Allah-u Teala seni abraş hastalığına duçar kılsın ki sarığınla da örtemeyesin.”

Enes daha yerinden kalkmadan abraş hastalığına yakalandı. Bazı rivayetlerde ise kör ve abraş olduğu kaydedilmiştir.

 

Ehl-i Sünnet alimlerinden Gadir-i Hum hadisini rivayet eden muteber raviler şunlardır:

 

1) İmam Fahruddin Razi, “Mefatih’ul- Gayb” tefsirinde.

2) İmam Ahmed Sa’lebi, “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde. Celaluddin Suyuti, “Durr’ul- Mensur” tefsirinde.

3) Ebu’l- Hasan Ali bin Ahmed-i Vahidi en-Nişaburi, “Esbab’un- Nuzul”da.

4) Muhammed bin Cerir Taberi, “Tefsir-i Kebir”de.

5) Hafız Ebu Naim İsfahani, “Ma Nezele Min’el- Kur’ân’i fi Ali’yyin” ve Hilyet’ul- Evliya’da.

6) Muhammed bin İsmail Buhari, Tarih c. 1, s. 375’de.

7) Müslim bin Haccac Nişaburi, “Sahih” c. 2, s. 325’de.

8) Ebu Davud Secistani, Sünen’de.

9) Muhammed bin İsa Tirmizi, “Sünen”de.

10) Hafız bin Ukde, “Kitab’ul- Velayet”de.

11) İbn-i Kesir-i Şafii Dimaşki, Tarih’inde.

12) İmam Ahmed bin Hanbel, “Müsned” c. 4 s. 281 ve 371’de.

13) Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed Gazali, “Sırr’ul- Alemin”de.

14) İbn-i Abdulbirr, “İstiab”da.

15) Muhammed bin Talha eş-Şafii, “Metalib’us- Seul” s. 16’da.

16) İbn-i Meğazili eş-Şafii, “Menakıb”da.

17) Nuruddin bin Sabbağ el-Maliki, “Fusul’ul- Muhimme” s. 24 de.

18)Hüseyin bin Mes’ud Beğevi, “Mesabih’us- Sünne”de.

19) Ebu’l- Müeyyid Muvaffak bin Ahmed Hatip Harezmi, Menakıb’da.

20) Mecduddin bin Esir Muhammed bin Muhammed eşŞeybani, “Cami’ul- Usul”da.

21) Hafız Ebu Abdurrahman Ahmed bin Ali Nesai, “Hasais’ul- Alevi” ve Sünen’de.

22) Süleyman Belhi el-Hanefi, “Yenabi’ul- Mevedde”nin 4. babında.

23) Şahabuddin Ahmed bin Hacer el-Mekki, “Savaik’ul- Muhrika” ve “el-Menh’ul- Melekiyye”de. (İbn-i Hacer, özellikle Savaik’in 1. babının 25 sayfasında bütün bağnazlığına rağmen şöyle diyor:

 

“Bu hadis (Gadir Hadisi) hiç şek ve şüphe taşımayan sahih bir hadistir; içinde Tirmizi, Nesai ve Ahmed bin Hanbel’in de bulunduğu bir cemaat tarafından rivayet edilmiştir. Gerçekten onu rivayet edenler oldukça çoktur.”)

 

24) İbn-i Mace el-Kazvini, Sünen’de.

25) Hafız Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah Hakim Nişaburi, “Müstedrek”te.

26) Hafız Süleyman bin Ahmed Taberani, Evset’de.

27) İbn-i Esir-i Cezri, “Usd’ul- Gabe”de.

28) İbn-i Cevzi, “Tezkiret’ul- Hevass’il- Ümme” s. 17’de.

29) Ebu Ömer Ahmed bin Abdurrabbih, “Ikd’ul- Ferid”de.

30) Allame Semhudi, “Cevahir’ul- Akdeyn”de.

31) İbn-i Teymiyye Ahmed bin Abdulhalim, “Minhac’us- Sunne”de.

32) İbn-i Hacer Askalani, “Feth’ul- Bari” ve “Tehzib’ut- Tehzib”de. Ebu’l- Kasım Muhammed bin Ömer Carullah Zimahşeri “Rebi’ul- Ebrar”da.

33) Ebu Said Secistani, “Kitab’ud- Diraye fi Hadis’il- Velaye”de.

34) Ubeydullah bin Abdullah Haskani, “Duat’ul- Huda ila Eda-i Hakk’il- Muvalat”da.

35) Rezin bin Muaviye el-Abdurey, “el-Cem’u Beyn’es- Sihah’is- Sitte”de.

36)İmam Fahr-u Razi, “Erbain”de. (Bütün ümmetin bu hadis hakkında icma ettiğini söylemektedir)

37) Mukbili, “Ehadis’ul- Mütevatire”de.

38) Suyuti, “Tarih’ul- Hülafa”da.

39) Mir Seyyid Ali Hemedani, “Meveddet’ül- Kurba”da.

40) Ebu’l- Feth, “Hasais’ul- Alevi”de.

41) Hace Parsa-i Buhari, “Fasl’ul- Hitab”da.

42) Cemaluddin Şirazi, “Erbain’de.

43) Abdurrauf el-Menavi, “Feyz’ul- Kadir fi Şerh-i Cami’us- Sağir”de.

44) Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 1. babında.

45)İbrahim bin Muhammed Himvini, “Feraid’us- Simtayn”da.

46) Kadı Fazlullah bin Ruzbehan, “İbtal’ul- Batıl”da.

47) Şemsuddin Muhammed bin Ahmed Şerbini, “Sirac’ul- Munir”de.

48) Ebu’l- Feth Şehristani eş-Şafii, “Milel ve Nihel”de.

49) İbn-i Asakir Ebu’l- Kasım Dimaşki, “Tarih-i Kebir”de.

50) İbn-i Ebi’l- Hadid el-Mutezili, “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nde.

51) Alauddin Simnani, “Urvet’ul- Vuska”da.

52) İbn-i Haldun, “Tarih” kitabının mukaddimesinde.

53) Mevla Ali Muttaki Hindi, “Kenz’ul- Ummal”da.

54) Şemsuddin Ebu’l- Hayr Dimaşki, “Esne’l- Metalib”de.

55) Seyyid Şerif Hanefi el-Curcani, “Şerh-i Mevakıf”da.

56) Yahya bin Şeref’un- Nebevi, “Tehzib’ul- Esma ve’l- Lügat”da.

57) Hafız Ebu Bekr Hatib-i Bağdadi, “Tarih-i Bağdadi”de.

58) Nizamuddin Nişaburi, “Tefsir-u Garaib’ul- Kur’ân”da.

 

(Hakeza Taberi, İbn-i Ukde ve İbn-i Haddad Gadir hadisini nakletmişlerdir.) Velhasıl şu anda hafızam da olduğu miktarını sizlere arz etmeye çalıştım. Aslında büyük alimlerinizden 300’den fazla kişi farklı yollarla Gadir-i Hum hadisini müsned olarak 100’den fazla sahabiden rivayet etmişlerdir.

 

Eğer tüm ravilerin ismini zikredecek olursak başlı başına bir kitap olur. Bu hadisi ispat etmek için bu kadarını zikretmek yeterlidir sanırım.

 

Bazı büyük ve değerli alimleriniz bu konuda müstakil kitap bile yazmışlardır. Örneğin: 4. asrın meşhur müfessiri ve tarihçisi olan Muhammed bin Cerir-i Taberi Gadir Hadisi hakkında yazdığı “el- Velayet” kitabında bu hadisi yetmiş beş yoldan rivayet etmiştir. Hafız Ebu’l- Abbas Ahmed bin Muhammed bin Said bin Abdurrahman Kufi (İbn-i Ukde) “el-Velayet” kitabında bu hadisi 125 yolla 125 sahabeden rivayet etmiştir.

 

H. 492’de ölen İbn-i Haddad Hafız Ebu’l- Kasım Haskani ise “Kitab’ul- Velaye”de geniş olarak Gadir olayını nazil olan ayetlerle birlikte rivayet etmiştir. Velhasıl bir avuç bağnaz alimler dışında bütün araştırmacı alimleriniz, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in Veda haccında (Zilhicce’nin 18’inde), açık bir şekilde Hz. Ali (a.s)’ı velayet makamına tayin ettiğini

yazmışlardır.

 

Hatta Ömer bin Hattab bütün ashaptan daha çok sevinmiş ve Hz. Ali’nin elinden tutarak şöyle demiştir:

 

“Behhin behhin leke ya Ali, esbahte mevlaye ve mevla kulli muminin ve mumine.”

(Ne mutlu sana ya Ali, benim ve her mümin ve müminenin mevlası oldun.)

 

Kesin olarak bilinmelidir ki, bu hadis her iki fırka nezdinde de mütevatirdir. Özellikle H. 8. asırda yaşayan büyük alimlerinizden Mir Seyyid Hemedani eş-Şafii “Meveddet’ul- Kurba” kitabının 5. Mevedde’sinde şöyle yazıyor: “Birçok sahabe farklı mekanlarda Ömer’den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

 

“Resulullah (s.a.a) Ali’yi toplumun önderi karar kıldı.” Daha sonra Ali’nin dost ve düşmanları hakkında dua ettikten sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım, sen onlara benim şahidimsin.” (Yani ben risaletimi tebliğ ettim.) Ömer devamla şöyle diyor: O anda güzel yüzlü ve güzel kokulu bir genç yanımda oturmuştu, bana şöyle dedi: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a) öyle bir akit yaptı ki, o akdi münafıktan başka bir kimse bozamaz; öyleyse o akdi bozmaktan sakın.” Bu olaydan sonra Resulullah (s.a.a)'in yanına giderek şöyle dedim: “Sen Ali (a.s) hakkında konuşurken yanımda oturan ve güzel kokulu bir genç de bana böyle şöyle dedi. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

 

“O, Adem oğullarından değildi; o Cebrail idi ve Ali hakkında söylediklerimi

size tekit etmek istiyordu.”

 

 

Resulullah (s.a.a)’in Allah-u Teala’nın emriyle ashapla yaptığı

akit, daha iki ay geçmeden bozuldu, heva ve heveslerine uyarak biatten el çekildi, hakk terk edildi, yapmamaları gereken şeyleri yaptılar, Hz. Ali’nin evinin kapısına ateş yığdılar, kendisine kılıç çektiler, hakaret ettiler, zorla, tehditle, kavga ve gürültüyle başkasına biat etmesi için camiye götürdüler! Şimdi insafla konuşunuz, acaba ashabın Hz. Ali’ye karşı böyle davranmaları doğru muydu?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Güzide ashab sayılan nitelikleri yapacak şahsiyette degildir.

bu konuda çok mevzu hadis vardır, sonradan uydurulmuştur, hadis kritigi açısından bir iki maddede hemen elenirler.

Kur'an ve sünnetde siyasi lidere ait genel anlamda nitelikler bulunabilir ve hiç bir kişi işareti olmaz; olmaz bu evrensilligine aykırıdır. Sahih hadislerde Kur'an'ın en temel açıklayıcısıdırlar...Kur'an'nın ruhuna aykırı görüşler kimden gelirse gelsin kabul görmemelidir.Bu din kimsenin şahsi malı degildir.

 

Siyasi bir olaydan dolayı Rasulullahın ömrü boyunca bir an yanından ayrılmamış güzide insanları bir çırpıta yok etmek ne insafla bagdaşır ne de ilimle alakalıdır. Rasul zamanında kendisini ispat etmiş insanları ondan sonra 'munafık' ilan etmek hiç bir insafa sıgmaz ve bu işi ta en uç noktaya taşıyanlar çıkıp ''aslında Allah peygamber olarak Ali'yi seçmişti lakin....'' (haşa) diye ortaya çıkmış ve çıkarlar.

İslam'ın evrensel ilkelerine uymayan her görüş reddedilmeli ve itibar görmemelidir.

Ali(ra) efendimiz bunların hepsinden uzaktır, buna ne şüphe....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kelime kalabalığı yapmana gerek yok..

 

hala ehli-beyt hakkında ileri geri yazılar alıntılamaktan kendini alamıyorsun

 

cennetle müjdelenen on kişiden biri olan

 

Hz. Osman hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Osman Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa’d]

 

(Benim Cennette arkadaşım Osman’dır.) [Tirmizi]

 

(Osman benden, ben de Osman’danım.) [Taberani]

 

(Osman’ın şefaati ile Cehennemlik olan 70 bin kişi sorgusuz sualsiz Cennete girecektir.) [İbni Asakir]

 

(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekir’i, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.) [Vesile]

 

(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!) [buhari]

 

(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya’la]

 

(Ben, Ebu Bekir, Ömer, Osman da vefat edince, ölmeye gücün yeterse öl.) [Ebu Nuaym]

 

(Allahü teâlâ Osman’a rahmet etsin, melekler ondan haya eder. Tebük gazasında askeri techiz etti ve mescidimizi genişletti ki, şimdi bizi alıyor.) [Tirmizi]

 

(Ya Osman, benden sonra sana da hilafet verilecektir. Münafıkların sözüne bakıp da hilafeti terk etme! O gün oruçlu ol, benim yanımda iftar edersin.) [İbni Adiy]

 

(Ya Osman, Allahü teâlâ sana hilafet gömleğini giydirecek, münafıklar çıkartmak isteyeceklerdir. Bana kavuşuncaya kadar onu çıkartma!) [İbni Mace, Tirmizi]

 

Resulullah efendimiz, kızı Hz. Rukayye’ye buyurdu ki:

(Ey canım kızım, Osman’a çok sevgi göster! Zira Eshabım arasında ahlakı bana en çok benzeyen odur.) [begavi]

 

Mirat-ı kâinat’ta deniyor ki:

Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile kızı Rukayye’yi Hz. Osman’la evlendirdi. Hz. Rukayye vefat edince, Hz. Osman ağlamaya başladı. Bunu gören Peygamber efendimiz (Ya Osman ağlama! Allah’a yemin ederim ki, yüz kızım olsa ve vefat etseler, bir tane kalmayıncaya kadar sana verirdim. İşte, Cebrail geldi. Allahü teâlânın, ölen kızımın yerine kardeşini, [Ümmi Gülsüm’ü] aynı mehr ile sana vermemi emrettiğini bildirdi) buyurdu. Kızı Ümmi Gülsüme de, (Kızım, zevcin Osman, ceddin İbrahim Peygambere ve babana herkesten daha çok benzemektedir) buyurdu. Bir Peygamberin iki kızını nikahlamak, Hz. Osman’dan başka hiçbir insana nasip olmamıştır.

 

Hz. Osman gelince Peygamber efendimiz, mübarek ayaklarını örttü. Sebebi sual edilince, (Osman’dan melekler haya eder, ben haya etmez miyim) buyurdu.

 

evet umarım Peygamber (s.a.v.) Efendimizden daha iyi bildiğini ima etmezsin zira iki kızınıda Hz. Osman (r.a.) vermiştir..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

******Hz. OSMAN******

75 - 76 diğer bir rivayete göre ise 88 yıl yaşamış, hicretin 24. yılında halifelik makamına gelmiş, 12 yıldan 12 yahut 8 gün eksik bir müddet halifelik makamında kalmıştır. Hicretin 35. yılının Zilhilcesinin 18 günü öldürülmüştü.

 

Hz. Resul’un Rukayye, sonra da Ümmü Külsüm adlı 2 kızını aldığından Zü’n-Nüreyn, yani iki nur sahibi diye anılmıştır. Kavminin 3. sahsı olması bundandır.

 

Osman, ana tarafından kardeşi Velid b. Ukbe’yi Kufe’ye tayin etmiş,

Hazret-i Resul’un sürdüğü Hakem’i ve oğlu Mervan’ı Medine’ye getirtmiş,

kızını Mervan’a vermiş beytülmalden ona 100 bin dirhem ihsanda bulunmuş,

diğer kızını Haris b. Hakem’e verip ona da beytülmalden 100 bin dirhem bağışlamıştır.

Ebu-Süfyan’a 200 bin dirhem vermiş.

 

Osman’ın Ümeyyeoğulları’na beytülmalden ihsanı, o zamanın parasıyla 126 milyon 775 bin dirhemi tutmaktaydı. Beytülmal, istenildiği gibi sarfedilir olmuştu. Toplum şartlarının değişmesi ahlakı da değiştirmişti. Yoksullar zengin olmuşlar, köleler çoğalmıştı. Saraylar kurulmuş, tahtlat düzülmüştü. Perdeciler, kapıcılar, hizmet eden hadımağaları türemişti.

------------------------------------------

 

Osman’ın Emriyle Ammar b. Yasir’in Dövülmesi

 

Osman’ın taş kalpliğini gösteren işlerinden birisi de Ammar-ı Yasir’i dövdürmesi ve ona hakaret etmesidir Ammar-ı Yasir,

Resulullah (s.a.a)’in özel sahabelerindendi. Kendi büyük alim ve tarihçilerinizin de yazığı gibi İslâm dünyasında tüm şehirlerde zulüm, baskı, yağma ve rüşvet artınca, büyük sahabeler toplanıp Osman’a mektup yazarak yapılan zulümleri ona anlattılar ve şefkatle; eğer Emevilerin zulümlerinin önünü almaz ve onları savunmaya devam ederse, böyle bir davranışı kötü sonucunun İslam’ın zararına ve daha çok kendi aleyhine tamam olacağını ona hatırlattılar. Mektubu kimin götüreceği hususunda da istişarede bulundular. Nihayet mektubu Ammar’ın götürmesini kararlaştırdılar. Çünkü Ammar’ın fazilet, takva ve yüceliğini Osman’ın kendisi de itiraf ediyordu.

 

Resulullah (s.a.a)’in Ammar hakkında buyurmuş olduğu şu sözlerin nakli defalarca onun kendisinden duyulmuştur: “İman, Ammar’ın eti ve kanıyla karışmıştır.” “Cennet üç kişiye özlem duymaktadır: Ali bin Ebi Talib’e, Selman-i Farisi’ye ve Ammar-ı Yasir’e.” İşte bundan dolayı, ashabın isteği üzerine Ammar mektubu alarak Osman’ın evine gitti. Ammar Osman’ın evine yetiştiğinde, o evden çıkmak üzereydi. Avluda Ammar’ı görünce; “Ya Eba Yakzan!(Ammar’ın Künyesi) Bir işin mi vardır?” diye sordu. Ammar; “Hayır, özel bir işim yoktur; ama Resulullah (s.a.a)’in ashabından bir grup kimseler, bu mektupta senin hayır ve salahına olan bir takım sözler yazarak onu benimle sana gönderdiler, lütfen okuyun ve cevabını verin.” Osman mektubu alıp birkaç satır okur okumaz rengi değişti, öfkeyle mektubu yere attı. Ammar halifenin bu tavrını görünce şöyle dedi: “İyi yapmadın, Resulullah (s.a.a)’in ashabının mektubunun saygınlığı vardır, neden onu yere attın? Okuyup cevap vermeniz gerekirdi.”

 

Osman çok sinirli bir halde; “Yalan söylüyorsun” diyerek kölelerine; Ammar’ın dövülmesini emretti. Köleler, Ammar’a saldırıp onu kötü bir şekilde dövdüler, sonra yere yıkarak tekmelemeye başladılar; hatta (çok şefkatli ve ince kalpli olan!) Osman’ın kendisi de birkaç tekme onun karnına vurdu. Ammar bayılıp kendinden geçti. Ammar’ın akrabaları gelip onu oradan alarak müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin evine götürdüler. Öğleden gece yarısına kadar baygındı. Dört namazı kazaya kaldı, uyandığında onların kazasını yerine getirdi. Yaşlı olan zavallı Ammar, bu tekmeler neticesinde fıtık hastalığına yakalandı...

 

Bu olayın tafsilatı kendi alimlerinizin güvenilir kitaplarında mevcuttur. İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, Mes’udi de

“Müruc’uz- Zeheb”in c.1, s. 437’sinde Osman’ın yanlışlıklarını yazdıklarında şöyle diyorlar: “Hüzeyl ve Ben-i Mahzum kabilelerinin Osman’dan ayrılmalarının sebebi, onun Ammar-ı Yasir ve Abdullah bin Mesud’u dövdürmesinden dolayı idi.”

 

Ebuzer’in İncitilerek Sürgün Edilmesi ve Onun Rebeze Çölünde

Vefatı

 

Osman’ın, Resulullah (s.a.a)’in yakın sahabesi ve İslâm aleminin ikinci şahsı olan Cundeb bin Cunade (Ebuzer-i Gifari)’ye karşı takındığı amel ve davranışları, her özgür insanı düşündürmektedir. Her iki fırkanın muhaddis ve tarihçilerinin itiraflarına göre, Osman, 90 yaşındaki yaşlı ihtiyarı (Ebuzer’i) aşağılayıcı ve incitici bir şekilde Medine’den Şam’a, Şam’dan Medine’ye ve oradan da çıplak deveye bindirerek kızıyla birlikte Rebeze çölüne sürgün etti.Ebuzer orada dünyadan göç etti ve yetim kızı o ürkütücü vadide yalnız başına kaldı.

 

Büyük alim ve tarihçileriniz, örneğin; İbn-i Sa’d “Tabakat”ın c. 4, s. 168’inde, Buhari, Sahih’in “Zekat Kitabı”ında, İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 1, s. 240’ında, yine c. 2, s. 375 ila 387’sinde, Yakubi “Tarih-i Yakubi”nin c. 2, s. 148’inde, 4. Asrın meşhur muhaddis ve tarihçisi Ebu’l- Hasan Ali bin Hüseyin Mes’udi (Ö: 346) “Müruc’uz- Zeheb”in c. 1 s. 438’inde ve yine sizin diğer büyük alimleriniz, Osman ve onun Muaviye ve Mervan gibi Emevi uşaklarının, Resulullah (s.a.a)’in mahbubu olan o yaşlı ve mümin insana yaptıkları amelleri, Hz. Ali’ye, onu yolcu ettiğinden dolayı yaptığı hakaretleri ve vahiy hafız ve katibi olan Abdullah bin Mesud’a da bu suçtan dolayı 40 kırbaç vurduklarını kendi kitaplarında yazmışlardır.

 

İbn-i Esir’in Nihaye’siyle Tarih-i Yakubi’in 1. ciltlerine, özellikle de İbn-i Ebi’l- Hadid’in “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c. 1, s. 241’ine müracaat ediniz. Bunlar halifenin Muaviye’ye yazdığı mektubu kaydetmişlerdir. Muaviye Şam’dan Ebuzer’i halife Osman’a şikayet ettiğinde, Osman ona; Ebuzer’i işkenceyle Medine’ye gönderin” diye yazdı. Mektubun aslı şöyledir: “Cundeb'i (Ebuzer’in ismi), yaşlı (zayıf) ve palansız bir deveye bindirerek onu, gece-gündüz durmadan hareket ettiren kötü ahlaklı birisiyle bana gönder.”

Bu emir gereğince, Resulullah (s.a.a)’in sevgili sahabesi olan o yaşlı ve temiz kalpli insanı, çok feci bir şekilde Medine’ye gönderdiler. Tarih kitaplarının yazdığına göre, Ebuzer Medine’ye vardığında, baldırlarının eti (yaralanmış olduğundan dolayı) dökülüyordu.

 

Acaba Ebuzer, Allah ve Resulünün hakkında tavsiyede bulundukları ve sizin büyük alimleriniz de o tavsiye ve sözleri kendi kitaplarında naklettikleri yüce şahsiyete sahip bir kimse değil miydi? Nitekim Hafız Ebu Naim İsfehani “Hilyet’ul- Evliya”nın c. 1, s. 172’sinde, İbn-i Mace Kazvini “Sünen-i İbn-i Mace”nin c. 1, s. 66’sında, Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefî “Yenabi’ul- Mevedde”nin 59. babında, İbn-i Hacer Askalani “İsabe”nin c. 3, s. 455’inde, Tirmizi “Sahih-i Tirmizi”nin c. 2, s. 213’ünde, İbn-i Abdulbirr “İstiab”ın c. 2, s. 557’sinde, Hakim “Müstedrek”in c. 3, s. 130’unda, Süyuti de “Cami’us- Sağir”de

 

Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

 

“Allah (c.c) beni dört kişiyi sevmemi emretti ve bu dört kişiyi kendisinin de sevdiğini bana bildirdi.” Ya Resulullah (s.a.a) onların isimlerini bize söyleyin dediklerinde; “Onlar Ali, Ebuzer, Mikdad ve Selman’dır” buyurdular. Demek ki bu dört kişi, Allah ve Resulünün sevdikleri insanlardır. Acaba siz beylerin insaf ve vicdanı, onların, Allah ve Resulünün

sevdikleri insana böyle adaletsizce davranmalarına ve daha sonra da ismini ince kalplilik ve şefkat koymalarına müsaade ediyor mu?

 

Nitekim sizin büyük alimleriniz, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

Ümmet arasında, doğruluk, sadakat, züht ve takva açısından Ebuzer’in misali, İsa’nın Beniisrail arasındaki misali gibidir.”

 

Sizin büyük alimlerinizden olan Muhammed bin Sa’d “Tabakat”ın c. 4, s. 167’de, İbn-i Abdulbirr “İstiab”ın c. 1, s. 84’ünde (Cundeb babında), Tirmizi “Sahih”in c. 2, s. 221’inde, Hakim “Müstedrek”in c. 3, s. 342’sinde, İbn-i Hacer “İsabe”nin c. 3, s. 622’inde, Muttaki-yi Hindi “Kenz’ul- Ummal”ın c. 6, s.169’unda, imam Ahmed “Müsned”in c. 2, s. 157’sinde, İbn-i Ebi’l- Hadid “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nin c.1, s. 241’inde (Vahidi’den naklen), Hafız Ebu Naim İsfehani “Hilye”de, “Lisna’ul- Arap” ve “Yenabi’ul- Mevedde” müellifleri de Ebuzer-i Gifari hakkındaki hadisleri çeşitli senetlerle nakletmişlerdir. Onlardan biri şudur:

 

Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:

“Yeryüzü, Ebuzer’den daha doğru konuşan birisini üzerinde taşımamış; gök de (bulutlar da), ondan daha doğru konuşan birisinin üzerine gölge salmamıştır.”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili kardeşim uzun alıntılar yapma

 

eee hadi kabul ettik yazdıklarını

 

ne diyecez Osman(ra)'a, ne diyelim yani sadede gel İslam tarihini anlatmandan ziyade ne demek istiyorsun özlü olarak anlat, genel ifadeler kullanalım...

 

hadi her şeyi bir kenara bıraktık Ali(ra)'nin hakkı yendi diyelim şimdi ne yapılmalı, bu zaman için ne diyorsunuz, kim kimin adına hüküm verecek ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili kardeşim uzun alıntılar yapma

 

eee hadi kabul ettik yazdıklarını

 

ne diyecez Osman(ra)'a, ne diyelim yani sadede gel İslam tarihini anlatmandan ziyade ne demek istiyorsun özlü olarak anlat, genel ifadeler kullanalım...

 

hadi her şeyi bir kenara bıraktık Ali(ra)'nin hakkı yendi diyelim şimdi ne yapılmalı, bu zaman için ne diyorsunuz, kim kimin adına hüküm verecek ...

 

 

 

>Müslim bin Haccac “Sahih”de, (Sahih-i Müslim),

>Ahmed bin Hanbel “Müsned”de,

>Hafız Ebu Naim İsfehani “Hilye” de,

>İbn-i Abdulbirr “İstîab”da,

>Ebubekir Hatib-i Bağdad-i “Tarih-i Bağdadi”de,

>Muhammed bin Talha Şafii “Metalib’us- Süul”da,

>İbn-i Esir “Nihaye”de, Sibt bin Cevzi “Tezkire”de,

>İbn-i Sabbağ Maliki “Fusul’ul- Muhimme”de,

>Allame Nuruddin Semhudi “Tarih’ul- Medine”de,

>Seyyid Mümin Şeblenci “Nur’ul- Ebsar”da,

>İmam Fahr-u Razi “Mefatih’ul- Gayb” tefsirinde,

>Celaluddin Süyuti “Dürr’ül- Mensur”da,

>İmam Sa’lebi “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde,

>Taberani “Evset”te, Hakim “Müstedrek”in c. 3, s. 151’inde,

>Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 4. babında,

>Mir Seyyid Ali Hemedani “Meveddet’ul- Kurba”nın ikinci Mevedde'sinde,

>İbn-i Hacer-i Mekki “Savaik”te, Taberi Tefsir ve Tarihinde,

>Muhammed bin Yusuf Genci “Kifayet’üt- Talib”in yüzüncü babanın 233. sayfasında ve diğer birçok büyük Sünni alim

 

Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

 

“Şüphesiz ki Ehl-i Beyt’imin sizin aranızdaki misali (konumu), Nuh’un gemisinin misali (konumu) gibidir. Kim ona bindiyse kurtuldu, kim de ondan uzaklaştıysa helak oldu.”

 

CEVHER VARKEN PUL NEYE YARAR

ASLINI BİLMEYEN KUL NEYE YARAR

HERKES BİR YOL TUTTURMUŞ GİDİYOR AMA

MEVLAYA VARMAYAN YOL NEYE YARAR.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TATHİR AYETİ

 

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Allah, sadece siz Ehlibeyt’ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı ister”

 

 

1- Tirmizi, Sahih’inde Ömer b. Ebu Seleme’den şöyle naklediyor:

“Tathir ayeti, Ümmü Seleme’nin evinde Peygamber’e(s.a.a) naziL olduğunda, Peygamber(s.a.a) Fatıma, Hüseyin ve Ali’yi çağırdı ve sonra örtüyü onların üzerine çekti ve buyurdu:

“Ey Allah’ım! Bunlar benim Ehlibeytim’dir. Öyleyse pisliği onlardan uzak et ve onları temizle”Ümmü Seleme anlatıyor ki:

“Ben arz ettim Ey Allah’ın Nebisi! Acaba ben de mi onlarlayım;” Hazret buyurdu: “Sen kendi yerindesin, sen hayır üzeresin.”

 

2- Tirmizi Sahih’inde Enes b. Malik’ten şöyle nakleder:

“Allah Resulü(s.a.a) altı ay kadar sabah namazı sırasında Hz. Fatıma’nın kapısının önünden geçer ve her geçişinde şu ayeti tilavet ederdi: “Allah, sadece siz Ehlibeyt’ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı ister.”3- Müslim, Sahih’inde Aişe’den şöyle naklediyor:

 

“Bir sabah vakti Allah Resulü(s.a.a) sırtında bir örtüyle dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali geldi, Onu örtünün altına aldı; sonra Hüseyin geldi, onu da örtünün altına aldı, sonra Fatıma geldi, onu da örtünün altına aldı; sonra Ali geldi, onu da örtünün altına aldı ve sonra bu ayeti tilavet etti….. “Allah sadece siz Ehlibeyt’ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı ister.”

 

İmran suresi

 

“Artık sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım.”

 

“Hiçbir kimse, Allah’ın emri gereği yapılan bu mübahele (karşılıklı lanetleşme) zamanı, Hz. Peygamber’in Hıristiyanlar karşısında

Ali bin Ebi Talib, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’den (a.s) başka Müslümanlardan bir kimseyi bile buna katmış olduğunu iddia etmemiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ey Peygamber eşleri! Siz [öteki] kadınlar gibi değilsiniz, eğer Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine [hakkıyla] sahip olursanız! O halde, edalı bir şekilde konuşmayın ki kalplerinde maraz olanlar bir arzuya kapılmasın: daima yerinde ve uygun şekilde konuşun.

Evlerinizde sessizce oturun, eski cahiliye günlerindeki (36) gibi cazibenizi sergilemeyin; namazlarınızda dikkatli ve devamlı olun, arındırıcı yükümlülüklerinizi ifa edin, Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin: ey [Peygamber'in] ev halkı, Allah sizden yalnızca çirkinlikleri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

(AHZAB;32,33)

 

 

Bu ayetler hiç bir sürette delil degildir.

Buhari, Müslim ve Tirmizi Ahzab 52. ayetin tefsiri ile ilgili rivayet ettikleri hadiste Peygamber hanımlarının odalarından geçerken onlara ''ey ehl-i beyt Allah'ın selam ve rahmeti üzerinize olsun'' dedigini rivayet ederler.

 

İkrime ; 'bu cümle sebebiyle Peygamber hanımları hakkında nazil olmuştur'' der ayetin açlımında.

 

Sizin dediginiz rivayetlerin dogru olması halinde, Peygamber eşleri ile birlikte dört mutahhar; Ali, Fatma; HAsan, Hüseyin de ayetln şümulu içerisine girmektedir.

 

32. ve 33. ayetler zaten fazla yoruma gerek de bırakmıyor aslında.

 

Şimdi şunu belirtelim , ahli beytin şeref ve saygısını tartışmıyoruz burada .

tartıştıgımız imamlar/önderler ahl-i beyttendir yanlış anlayışı.

Biz insanların hiç birini masum kabul etmiyoruz.

kim liyakat sahibiyse zamanına göre lider olmaya da hak sahibi odur.

beyaz da olur siyahda olur, kısada olur uzunda olur bunlar liderlik için kıymati harbiyesi olan özellikler degildir.

Peygamberin akrabasıda olmak tek başına bir deger degildir.

Her şeyin ötesinde mubarek Rasülünde dedigi gibi, '' bu dava peygamberlerin davası degildir'' Bizzat Allah'ın davasıdır ve Allah'ın bu konu hakkında ki genel ilkeleride bellidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hizbi genç isimli arkadaş anlaşıldığı kadarıyla sapla samanı ayırt etmesini bilmeden siyasi mezhepler tarihine girmiş. Arapçası olmadığı için de önüne gelen herşeyi karanlıkta odun toplayanların önüne hergelen şeyi topladığı gibi toplayıp delil adına serdediyor. Daha önce kısa bir mesaj yazmıştım belki anlar diye ama anlamadığı anlaşıldı..

1-Alimlerimiz sahabeden gelen hadisleri kimden gelirse gelsin tasnif etmişler, Zayıfını sikasını mevzusunu ayırmışlardır. Şiiler ise sahabenin büyük bir çoğunluğunu reddetmiş ve tan etmiş, ehli beyt ve çok az bir sahabeden gelen hadisleri kendilerine delil almışlardır.

2-Ali ef. ustunluğunu gösteren hadislerin yanında diğer üç imamın da ustunluğunu gösteren onlarca hadis gönderebilirim. Kafanuızı biraz dışarı çıkarın da onları da görün.

3-Hz. Peygamberin kendisinden sonra yerine gecmesini istediği Ali ef. değil Hz Ebubekir dir ve efendimiz hastalığında hz. Eişe istememesine rağmen imamlığa gecmesini istemiştir.

4-Hz Ali ye ehli beyte zulmedenler benim ve ehli sunnetin temsilcileri olamaz eğer dediğin gibi olsaydı. İmamı Azam Ehli beytten Zeyd'in kıyamını desteklemez ve maddi destek sağlamazdı. Emevilerin hutbelerde ehli beyte ettiği hakaretleri de kaldıran Hz. Ömer in torunlarından yine emevi halifesi Ömer ibni Abdulazizdir bunu da unutmayın...

5-Hz. Alinin kızını Hz. Ömer e eş olarak verdiğini yazmıştım es geçmişsin herhalde işine gelmedi. Size anlatılan masalda Ali ef. takiyye yaptığı öğretildi bu masala beni inandıramazsınız.

6-"Şıkşıkıye" diye uydurma hutbeden bahsetmişsin ben bahse konu bile almıyorum uydurma olduğu adından belli herhalde "şakşuka" yemeğiyle karıştırmış bunu uyduran.

7-Şia ve Sünni alimlerinin ekseriyeti itiraf etmektedirler" demişsin sünnet ashabına iftira etmişsin buyuk bir çoğunluğu onun uydurma olduğunda ittifak etmiştir. Verdiğin kaynaklardan "Es-Savaigu'l Muhriga fir red ale ehil bideı vezzendiga" nın neden bahsettiğinden haberin bile yok istersen dört halifenin ve Hz. Muaviyenin ustunlunden bahseden bölümlerini tercüme ettir ilmin artsın.

8-Gadir-i Hum’da 120,000 sahabe hazır bulunmuştur. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) minbere çıkarak oldukça uzun bir hutbe okudu. Bu hutbenin çoğu yerinde Hz. Ali (a.s)’ı övdü, Hz. Ali (a.s) hakkında inen ayetleri okudu" yani sana ve senin gibi düşünenlere göre 120 000 sahabe gerçeği gizledi yani hepsi Hz Aliden nefret ediyordu? Kuranın nuzulune Hz. Ali sebeb olabilir tıpkı diğer pek çok sahabenin vesile olduğu gibi bu onun Hz. Peygamberden sonra halife olacağı anlamına gelmez. Zeyd bin Haris adı Kuranda gecen tek sahabedir o halife olsa daha iyi olurdu ha ne dersin???????????

9-Hz.Ali; Ebu bekir, Ömer ve Osmana her turlu yardımı yapmış Hz. Osmanın sehid edildiği gunu oğulları Hz Hasan ve Huseyin ef. eşkiyalar içeri girmesin diye Hz. Osmanın kapısında nöbet bekletmiştir.

10-İslam saltanatı getirmemiştir ki Peygamber nesli halife olsun hep ehli beyt halife olsun. İslam ehliyete önem verir. Eğer sizinkiler sözlerinde duran dürüst insanlar olsaydı İran cumhurbaşkanları ve başbakanları hep ehli beytten olurdu. Ama saf insanları tarihle oyalayıp birileri makama geciyor.

Umarım anlamışsındır yazılanları

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.