Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

YaNGıN YeRi


EmiLY_pandora

Önerilen İletiler

Uzaktaki sevgili… Mesafelerin ötesinde duran gönül bağım…

Farklı mekanlarda, farklı yaşamlarımızla, farklı iki insanız…

Aynı gök kubbenin altında olmakla avunup, gök yüzünde yüzünü aradığım geceleri bilirim;

ıssız, yalnız, ağlamaklı. Kimselere, sana yada kendime şikayet etmeye yüz bulamadığım sızımdı hasret.

Hasretle yanacağımı bilerek çıktım seninle bu yola ama hep hasret kalacağım hiç aklıma gelmezdi.

Mesafeler tüm hissettiklerimi daha da kuvvetlendirdi ve böylece zaman, yanında küçük bir çizgi olarak kaldı sevgimin.

Birlikte olduğumuz saatleri toplasam, hislerimin yanında hiçti ve bunların tüm sebebi hasretin ta kendisiydi.

Zaman geçtikçe kısalacağını umduğum mesafeler yerinde saydı. Mesafeler aynı kaldı ama özlemim arttı.

Bu özlemi dindirmek için, hasrete dair her şeyi, sevgiye dönüştürmeyi öğrendim. Özledikçe sevmek, sevdikçe özlemek döngüsü içinde,

elimde sevgi dolu kovalarımla, kah yüreğimin bir o köşesine, kah öteki köşesine koşuşturdum, yangınlarımı söndürebilmek için.

Yüreğimde çıkan yangınların sayısı gün geçtikçe arttı, yoruldum. İçimi yakan özlem ateşi küçük bir yangınken büyüdü,

sardı her yerimi. İlk zamanlar aşk sandım yüreğimin acısını, heyecanla karıştırdım, sevgimle bastırdım, anlayamadım.

Canım yandı, zannettim ki aşktan yanıyorum.

Mesafeler aynı kaldı sevgili.. Ve ben daha çok sevdim seni. Ama yetmedi yangınlarımı söndürmeye.

Mesafelerle çoğalan aşkım, mesafelere yenik düştü. Yangınım söndü sönmesine de, sevgim küllerin arasında kayboldu gitti.

Ve sen, değiştiğimi söyleyerek, mesafelere mesafeler kattın, gittin. Sebebini şimdi anlıyorum sevgili, çünkü sen ateşi sevmiştin

. Oysa ateşi de yakan, küle de çeviren sendin. Senin gidişinle ertelenen kışların tüm karları yağdı üzerime, söndü tüm yangınlar

Mesafeler kapanmaz artık, bana da hasret küllerinin arasında kalan sevgimi çıkarıp temizlemek ve küllerden arınarak yüreğimin yaralarını sarmak düşer.

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben Artık Gidiyorum

 

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Ah bir görsem, bitirsem içimdeki özlemini bu kadar zor gelmeyecekti senden, sevginden vazgeçmek... Nasıl olsa alışkınım ya seni görmemeye, galiba böyle de başarabilirim...

 

Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen, tek yapabildigim yazmak oldugundan yine yazıyorum işte! Seni daha önce de yazmıştım ama bu kez bir daha yazmamak üzere, seni beynimde, içimde bitirerek yaziyorum, yada bitirmek isteyerek... Ne kadar sürer bilmiyorum ama ben senden, sevginden vazgeçmek istiyorum.

 

Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir kalbi bilerek isteyemezdim. Kendimden ve senden habersiz "bir tanemmm" olmuştun sen... Öyle ya; Sen bir taneydin; Eşin benzerin yoktu yeryüzünde, Yoktu Sen Kadar Güzel Güleni!

 

Ne kadar gerçeksen o kadar yalandın... Ve ben her seferinde en baştan başladım... Yeniden bir sondayım ama bu kez yeniden başlayacak gücüm yok... Ben senden vazgeçmek istiyorum!

 

Herkes gibi biri olmanı yada hiç kimse olmanı istiyorum... Sesini duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duydugumda içimin titreyip,gözlerimin dolmasından kurtulmak istiyorum... Senin benim için herhangi biri olman ne kadar zor bir bilsen... Zaten kolay olan ne vardı ki benim için; Sanki seni öldürmemle sevmem arasında hiçbir fark yoktu.... Ve ben hep sevgim yüzünden cezalıydım...Hiç sonu olmayan bir yolda seninle yürümek,yeni çıkan filmleri birlikte izlemek, saatlerce sana sarılı kalmak,sadece ama sadece bir kez olsun sana sarılıp uyumak, bir sabah gözlerimi açtıgımda yanımda seni bulmak isterken, sen sevgimle utanmamı sagladıgın için galiba gerçekten "bir taneydin"!

 

Işte bu yüzden imkansızlıgına hep inandım!

Ben yalnız kalıp seni düşünmeyi deli gibi sever oldugumda, sen benim her şeyim oldugunda ben senin için hiç yoktum... Bu yüzden yalnızlıklarım, aglamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı.Benim tarafımdan sevilmek belki de hayatında önemseyecegin en son şeydi...

 

Keşke kendi dünyamda bir zamanlar seni sevdigimden hiç bahsetmeseydim

Sen beni hiç sevmedin!

Ben Seni Seviyorum dedigimde Seni Seviyordum!

Ben Seni Özlüyorum dedigimde Seni Özlüyordum.

Ben Senin Için Ölürüm Dedigimde ben senin özleminden zaten ölüyordum...

 

Ve Ben Simdi Senin Hayatından Gidiyorum!

 

Ben Kaybettim...

Sen Kazandın!

Artık sesimi duymayacaksın...

 

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum, kokunu içime yıllarca bana yetecek kadar çekerek, sana sımsıkı sarılmak istiyordum.... Gelmedin!

 

Gelsen yapabilir miydim bilmiyorum...Ben artık gidiyorum..

 

 

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dilimde Asılı Kalmış Cümleler

 

Ne zaman dilimle ıslatmaya kalksam cümlelerimi ayazda kalıp donuyorlar. Hic biri güneş yüzü göremeden dilimin gölgesine çekiliyor.

 

Gözlerimin ardında gizli saklı bir yerden beynime vuruyorlar yazılmamış, söylenmemiş ayazda kalan cümlelerim.

 

Hep arka sıralarda otururdum. Ben orda öğrendim sıra sıra dizmeyi aklımdakileri. Aklımdakiler dilime çarptığında ya üşürdüm yada terlerdim. Ateşim cümlelerime vururdu. Söyleyecek ne çok söz kalmış yarım yamalak. Bazen sıkılır sessizlikten ayazda donmuş cümlelerimi ateşe verir yakardım.

 

Cümlelerim yandıkça ince ince sızlardı birilerinin kalbi.

 

Susmayı öğrendim ben, sustukca bildiğim cümlelerimi unutmayı, unuttukça

yarım kalmayı, yarım kaldıkca ayak üstü yaşamı atıştırmayı öğrendim.

 

Öğrendikçe büyümeyi, büyüdükçe kırılmayı, kırıldıkça susmayı.

 

Susa susa susamamayı öğrendim, ama ben susmayı severdim.

Kim çeldi cümlelerimin aklını da sustular.

 

Günahı boynuna ama o saplamıştı bıçağı dilime. Bütün cümlelerim kana bulandı.

 

Bütün güzel cümlelerim düzene yenik düştü. Sana.. bana.. bize.. yenik düştü.

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ZoR ZaMaNLaRıN KaYıP KıZı..BaK BaŞıNDaSıN YoLuN...

 

 

zor zamanların kayıp kızı.. bak yine başındasın yolun.. hem de taa en başında.. onca yolu boşa mı yürüdün yani?? onca ağrı,onca anı boşuna mıydı?? şimdi ister istemez onun yanından her kalktığında gözlerin doluyor; gören de yaptığından utandığın için sanır.. oysa sen gibi bi zavallıyı inciten o kadar çok şey var ki utanç dışında!! kimse bilmez; anlamalarını bekleme.. herkes yaşadığı kadar var dostum de geç.. onun da anlamasını bekleme olmaz mı?? ümit senin yasak kelimen olsun artık.. ne sen söyle ne başkasına söylet!! zor zamanların kayıp kızıydın sen.. değişen ne ki??

 

sen ruhunun çekmecelerini yerleştirmedikçe değişen hiçbişey olmayacak hayatında.. zaman aynı iştahla akıp gidecek insanlar aynı açgözlülükle sömürecekler zamanı.. ama sen kızım; sen ne zaman kendine bir şans vereceksin, o zaman durdurup zamanı, boşluğunda yarattığın gerçekliğe geri döneceksin..

 

gitti işte ötesi var mı?? yanındayım, seninleyim, kaybetmek istemiyorum dedi ve gitti.. şimdi ayrı şehirlerde aynı kalmadığınızı bile bile hala ve ısrarla onu düşünmek nedir?? niyedir?? Büyük sözü dinlemediğinden başına gelen bu AŞK sancısı tüm hayati fonksiyonlarını durdurma noktasına getirinceye kadar bi ağrı kesici almak aklına bile gelmediyse bu da mı onun suçu??

 

ondan hergün aynı samimiyeti beklemek anlamsız sen de biliyorsun. tıpkı kendi dilinde edilmeyen dualar ya da başka dillerde yazılmış aşk şiirleri kadar anlamsız.

 

“Zor cümleler gibisin benim için. Yani kurulması kolay bitirmesi zor cümleleri kastediyorum. Tüm ögelerini bildiğim halde yan yana koyup tamamlayamadığım cümleler.. tuhaf bir öğleden sonra mahmurluğu gibisin aslında.. öyle tatlı geliyorsun ki anlatamam.. ama seni yaşamam imkansız.. çünkü gözlerimi kapayıp o mahmurluğa yenildiğim, o tatlı uykuya daldığım anda hayatımda başka şeyleri ihmal ediyor olduğumu bilecek kadar ayık bi tarafım var hala..

Seni toparlayamıyorum aklımda anlayacağın ve kalbimde bi yere koyamıyorum.. daha doğrusu tutunamıyorsun!! Ne yapmak istediğini bilsen bunlarla uğraşmak zorunda kalmayız belki.. birbirimizin hayatına girme pusulamızı iyice şaşırdık, aşkımızın rotası kayıp..”

 

yazdığın her satır ona ulaşmayacağını bildiğin feryatlara dönüşecek. günbegün eriyen ama asla bitmeyen bi aşkla seveceksin onu sonsuza dek!! en zayıf anında yeniden hayatına girmesine izin vereceksin. zaten seni asıl yaralayan da bu zayıflığın. yaşadığın her şeyden kendini sorumlu tutacağını bilecek kadar kadınsın artık. ama ruhunu üşüten, gururunu görmezden gelip benliğini bi kenara iten bu adama aşık kalacak kadar da çocuk!! zor zamanların kayıp kızı.. bak yine başındasın yolun.. kızgınlığın bundandır..

 

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir Pazar Sabahında Ölü Düşlere Otopsi

 

 

Yüreğimin devrik hükümdarlığı isyanın eşiğindedir ve artık her şeyin boşluğunda salınırken,her şeyden tanım çıkarmaya ve anlam bulmaya zorlanırken yabancılar kolonisidir her bildik yüz…

 

 

Bir amaçsızlık yatağına varmaktadır her eylemimle içimde yükselen nehir

Şimdi;

her yaşadığım bir fotoğraftır

incelen ve giderek soluklaşan her bakışta

kalbimde bir telaş hazırlanır yeni bir yaşama............

 

Yaşama ve aşka dair gizlerim ayaklandığında bir özlem parçalar sızlayan yüreğimin kapakçıklarını. Nabız zorlar, çözerim gözlerimi,

kendimle oynadığınım oyunu bitiririm

gelmeye çalışırım gittiğim yerlerden

zordur kendime dönüş,

artık bilirim..........

 

Şimdi, gecenin bir vakti, erken ve hesapsız devinimlerimde inceldiği yerlerden kopmasına izin verdiğim bir şeyleri bağlamaya çalışıyorum. Onarılması zor yanlarımı anestezik yazılarla uyuşturuyorum. Herkese bir şeylerin açıklamasını yapmaya çalışan ben, herkesin sorunlarının cevap anahtarlarını çoğaltmaya uğraşan ben, anahtarını kaybetmiş bir çilingir gibi dışarıdayım şimdi. Üşüyorum, sabah güneşinin aydınlığı ortaya çıkarıyor karanlığımı ve ben karanlıkta görebiliyorum ama üşütüyor beni görebildiğim her şey. Üflediğim zaman geçmişin tozlarını, geleceğin pasları ortaya çıkıyor sanki. Hiç tanımadığım insanlar hakkında bildiklerimi, kendime ait bilgisizliğe dönüştüren ne? O bir türlü dindiremediğim en derinlere inebilme isteği mi? Yoksa başkalarının yaşamlarını, aşklarını, acılarını paylaşırken, bir türlü kendi iç dökümünü kimseye yapamayan kalbim mi?....

 

nedir, içimi en acıyan yerlerinden mühürleyen?

nedir insanı en yükseklerden kuytulara sürükleyen?.......

 

Ve konuşur içim, dudağımı ısırırken düşlerim:

“Aşk; ihanetine bile ihtiyacım var...........

artık biliyorum...

yokluğunda çoğalıyor yokluklar......”

 

Şimdi ben, vaktin ağır aksak ivmesinde, bir sigara paketinin arkasına yazmış olduğum imlası alkollü şu satırları okuyorum:

 

“Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni son bir hoşça kal ıssızlığını yaşayabilmek için

geldim kapılarına korkma ; içeri girecek değilim sadece kapına asılı kalsın istedim

dualarım, gözlerim ve tüm düşlerim......”

 

Bir “hoşça kal” ıssızlığıyla kalmak nedir bilir misin?......

 

Bilir misin ardından kapanan kapılara asılı kalan göz bebeklerinin inanılmaz harabeliğini?.....

Tüm anlamlarını kaybetmiş bir alfabeyle, “lütfen” kelimesini kekeleyebilir misin? Defalarca yutkunarak ve direnmeye çabalayarak gözlerini sürüklemeye hazır sele, nasıl “Kendine iyi bak” denir bilir misin?....

“Sen de” dendiğinde

çoktan dağılmış yanlarını saklayabilir misin?....

Aşkın ihanetini bile özleyecek kadar

Aşkı sevebilir misin?......

 

 

 

Aynaya baktığımda bu sabah, canlanmak için sabırsızlanan bir heykel duruyordu karşımda. Nedense bu sabah erken başladım içmeye, nedense erken uyandı, içimdeki kozasını kalın ören duygu sinsilesi…

Kozasından çıkabilmek için tek kanadını feda etmeye hazır bir kelebek gördüm içimde bu sabah. Ve hatırladım ne kaldıysa dün geceden. Suskunluğum yeni cinayetler tasarlıyordu

Eski tanıdıklar geçiyordu içimden........

 

Üçüncü tekil şahıs olarak, nesnesiz ve kimsesiz kurabildiğim tüm cümleler, tek tek yıkılıyor işte bu sabah. Kendimi düelloya davet ettim bu sabah. Senin için düello eden iki erkek, ikisi de benim. İkisi de ölecek ve sen gideceksin, ben kalacağım cesedimle, yine gömüleceğim içime, kendimi bulamayacak kadar derinlere. Oysa ne kadar huzurdun, ne kadar bendin, biliyorum belki uzaktın ama o gece uyuduğumda suydun, başucumdaydın..

uyandığımda yoktun devrilmişti bardak akmıştı su.... içimde; bir düşün yükseklerden düşme korkusu...

 

Okuduğun bu darmadağın yazı, darmadağın bir Pazar sabahında kendime özgü bir sen anlatımıdır sadece. Satır aralarında saklı hiçbir anlam kendimden sakladığım,yüzleşmeye korktuğum anlamları açıklayabilecek kadar cüretkar değil.

 

Seni özledim sevgilim…

Sana sevgilim dememi yadırgıyor musun sevgilim?........

Çocuk yanlarımın kimliğini sana gösterebilmek isterdim sevgilim.....

Aşkın ihanetine bile ihtiyacım olduğunu bilebilmeni isterdim sevgilim.........

 

 

Çok eski bir zamanda ( zaman bile eskiyebiliyor değil mi sevgilim?...) ailesiz, oyunsuz, şaşkınlığını ve açlığını örtbas etmeye çalışan gözleriyle, kimseyle konuşmayan, baktığı her şeyi anlamaya ve küçük aklına sığdırmaya çalışan bir çocuk varmış. Üşümesini ve açlığını sıcacık düşleriyle örtermiş küçük çocuk. Susarmış susmasına, düşleri büyürmüş, bedeni açlıktan küçülürken yine de direnmeye çalışırmış küçük busesinden taşan yaşlarına. Bir gün düş tacirleri gelmiş küçük çocuğun büyük şehrine. Büyük paralar veriyorlarmış büyük düşlere. Açlığından, üşümesinden bitkin düşen küçük çocuk daha fazla dayanamamış. Satmış düşlerini. Sahip olduğu tek varlığını da takas etmiş düş tacirleriyle. Aldığı paralarla karnını doyurmuş, üstünü örtmüş küçük çocuk. Ama şimdi daha çok üşüyormuş. Şimdi midesi aç değilse bile içinde bir yerlerde bilemediği bir yanları acıyormuş tokluk açlığından.

 

Şimdi senden bana kalan ne bir resim ne de yüzünü anımsatacak bir hayal bıraktın zaman denilen ve senden olan şerefsizin işbirliğiyle…

Ama sen unuttun mu yoksa şizofren oyununda sürükleyici bir sahne yaratma düşüncesi miydi bilmiyorum…

 

Seninleyken yap-bozundaki yanlış adlandırmalarına kurban giden soğuk benliğime ters kaynayan kalbimin alt katındaki eksik çocukluk geçiren mide ağrılarım seni hatırlamaya ve yaşamaya yetiyor…Onun için ülser krizim başladıkça sen daha bir sen oluyorsun ruhum tırmıklanırken midem ağrıyor ve kalbim aldanıyor yine aldatan sana…

 

Satılık düşün var mı sevgilim?...

 

Bu yazının ilk harfinden bu yana üç saat geçti. Bu yazıyı yazan parmaklardan kaç ömür geçti, kaç ütopya kendi okyanuslarında kayboldu sen bilemezsin . Kaç Eylül’ de dirildim daha Mayıs’taki cesedimi toprağa vermeden. Kaç kere bu mevsimde kıyılara vurdum, karasularımın genişliğinden...

 

Yılın en güzel ayı Eylül değil mi sevgilim?

En güzel anın sen olduğun bir mevsimde

 

Hikayelerim bittiği zaman, sana çocukluğumu anlatırım. Sıkılmayasın ve hüzünlenmeyesin diye başka çocukluklardan mutlu alıntılar bile yaparım. Aşkın, onurun ve iyi bildiğim her şeyin, çocukluk kütüphanemdeki kitaplarımda yazılı kaldığı zamanlarımı anlatırım sana. O kitapları okuyarak nasıl büyüdüğümü, büyüdükçe küçülmenin ne olduğunu anlatırım.

“Çocukluğun bittiği zaman ne anlatacaksın?” diye sorma sevgilim

Çocukluğum bittiği zaman kendimi terk ederim...

 

Bu yazı bir pul istemez sevgilim. Bu Pazar sabahı hissettiğim her şeyin , bir ana fikir istemediği gibi. Keşif atlaslarında ikimizi işaretlemeye kalkıştığım bu Pazar sabahında, bildiğim tüm gemicileri konuk ettim sana yazdığım bu yazıya. İstedim ki bağlayabilsinler inceldiği yerden kopmasına izin verdiğim onca şeyi. Amacım; en çözülmez düğümde buluşmaktı seninle. Sonbaharın en inatçı yaprağıyla dalı gibi.

Şimdi uzaktasın

Yaşıyorsun kendi şehrini

Surlarında boşuna bekleme geceni

Bir Pazar sabahı şehrine geleceğim sevgilim

Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni....

 

 

Artık Pazar değil, sabah da değil. Kendinden bir şeyler çıkarmaya çalışmanın, en karanlık labirente girme cüreti istediği, birimi umursanmaz, bir dingin zaman şimdi. Seninle ve kendimle konuşmaya başladığım, giderek, tanımadığım insanlara şahitlik yaptığım zamanların, tutanakları bu harfsel coşku. Tahribatı yüksek, zaman ayarsız duygular sana yapmaya çalıştığım tarifler. Akan suyun, yatağını bulduğunu sanıp durgunlaşması, yatağından kovulup tekrar çağlaması bu sezinlediğin gel-gitler.

Aslında; gidilecek yerin aynı olması bu gelmeler...

 

Barındıracak anlamı bile olmayan yerlere sığınmayacak kadar cesur, sığındığı yerlerde fazla kalamayacak bir göçebe kadar korkak olmanın gel gitleri siniyor kelimelere. Yine de bu yazıya başladığımda biliyordum keşif atlaslarında ikimizi işaretlemenin zorluğunu. Yırtılan onca yelkenime rağmen hazırdım fırtınalarının hırçınlığına.

Kayıp adaları geçecektim,

en derin okyanusları içecektim

yeni kıtalarda oyalanmayıp bulacaktım şehrini

gelecektim

gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni.....

 

Adressiz sorgulara bulaşmayan, hiçbir nedene ihtiyaç duymamasına rağmen, çok sebebini kendi içinde gizleyebilen, zamanı bazen birimsiz, bazen çekilmez bırakan, dibine kadar yaşanmasını kendiliğinden zorunlu kılan, duygusal bir coşkuydu yaşadığımız....

göz ucuyla aşka bakarken

gizliden gizliye, adlandırmaya çalıştığımız....

 

Yokluğun, ismi bile henüz konmamış bir çocuğun ağlamasıdır şimdi. Yine de o çocuk ödedi ne varsa aşkın vasiyetinde yazanı. Ve ben bir vasiyet gibi saklıyorum

ne kaldıysa bana senle yaşanan özlemi...

 

Bir Pazar sabahı ansızın ve hiçbir şeyin hesabında olmaksızın çıkıp geleceğim geleceğim şehrine gözlerimi bırakacağım gözlerine ve birkaç kurşunu….

yığılıp kalabilmek için ellerine....

 

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı geceler bir ses gelir derinlerden kulaklarıma. Gecenin ortasında uyandırır beni uykumdan nefes nefese…Bu sese kulak verir kalbim yaralardan türeyen tüm kahpeliğine rağmen…Veremediğim sözlerim satırlarıma son cümlelerimle dökülür o gece... Bilirim çığlıktır kulaklarımı titreten…Sevgisiz ilişkilerin puslu havasından ayazlar getirir bana, üşürüm….Yağmurlar dökülmesin diye gözlerimden kalan son bir resmi çıkarır bakarım tozlanmış sayfaların arasından…Tebessüme dönsün yüzümdeki hüzün diye bakarım…Tebessüm göz yaşlarıma direnip huzur verir yüreğime… Nefreti hiç beslemiyorum bu şehre tutsak olmuşta olsam…Tutsaklığım bile güzel…Anıları biriktirmeye başladım bile…Gerçi çok kayda değer anılarım olmadı…Gittiğim bir yer var ki gizli kaçışlarımın son durağı… Oktay bana en güzel plakları çalar eskilerden, bilmeden içimdeki hüzünleri…Bile bile giderim çivi çiviyi söker misali…Hüzne en güzel hüzün şarkıları gider…Bir kaç cümle dilimden yansır kağıt parçalarına…Biriktirir yazarım burada bu sayfalarda…Ama en çok sevgiyle anarım büyük aşklarımı…Geri dönmeyi istemeden…Biliyor musunuz kalan olmak daha iyidir giden olmaktan…Gidene ağırdır dönmek… Varsın olsun gidenler hiç dönmesin ben giderim tüm kahpeliğimle..Bir umut daha vardır istasyonlarda…Ama her sevgi her aşk ayrı bir yerde saklıdır yürekte…Canların yeri dolmaz…

 

Haberler gelir sizden ben sormadan…Hala mutsuz bir ifade varmış dostlarınıza dönük yüzünüzde… Yeni dostlar edinmişsiniz eski dostlarınızdan ziyade…Unuttum galiba sanırım sizin dostunuz yoktu, onlar size dosttular… Siz üzülmezsiniz o yüzden üzülmeyin demiyorum…Lakin ben size üzüldüm…Nedensiz bir üzüntü belki de…Aşk beni bulduğu gibi yeniden, sizi de bulur dilerim…Soruyorlar ara sıra eski dostlar sizi bana, gülüyorum sadece…Anlatacak hiçbir şey kalmamış anılardan başka…Ayrılığın nedenini artık onlara anlatamıyorum…Acılar kardeşim olmuş artık , dokunmuyorlar… Dedim ya hep tebessüm hep tebessüm…Bir gün oda olmaz…Biliriz ki bir tek zamana sözümüz geçmez…Ayrılıklara inat yaşıyoruz işte…Ben iyiyim bu şehirde dedim ya alışıyorum tutsaklığıma…Bambaşka biriyim artık elimden düşmeyen sigaram dışında… En önemli parçam uzak bir şehirde bedene hasret…Anılardan uzak bir hayat sürmekteyim…Ne yürüdüğüm kaldırımlarda ne gittiğim mekanlarda siz yoksunuz eski aşklar yok, dostlar yok…Hiçbir ize rastlamadım ve hiçbir hatıranızda yok solmaya yüz tutmuş resimlerinizden başka…Her aşka ait bir resim…Böyle huzurlu böyle mutluyum…Oysa siz anıların hatıraların arasındasınız…Sizin için daha zor uzak bir şehrin daracık sokaklarında kalmak ve yeniden yeni bir hayata sarılmak… Başarabildiniz mi benim gibi...Adımın her harfini kazıdığım o sakaklardan tebessümle geçebildiniz mi hiç... Hadi sizde mutlu olun…Adım anıldığında gözleriniz dolmasın…Tebessümle anın hatıraları…Yaşanmamış dünleri yarınlara ertelemeden…Sevgileri yarınlara saklamadan...

 

İşte o zaman;

Dönüşü olmayan bir yolculuğun zaman dilimlerinde tebessümle anacağım gidişinizi ve bir kadeh şarap elimde o son cümle dökülecek dudaklarımdan;

 

Ayrılık en çok bize yakıştı…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

çok yalnız kalmıştık! Çok susmuş..çok biriktirmiş..çok acımıştık..ve bundan çok sıkılmış! Bu susmuş, biriktirmiş, acımış ve sıkılmış durumdan, hayatın o hiçbir zaman kontrolünü elimizde tutamayacağımız boyutu müthiş keyiflendi ve ağlarını daha o dakka örmeye başladı...

 

Zamanı geriye döndürmenin olanağı kalmadı..giden gitti, uçan uçtu yürek tellerimden..tren çoktan perona girdi ve şarkının notaları dizildi porteye bir bir… Şarkı şimdi kendini mırıldanıyor..dönüş yok..dönüş..tü işte aşk kendine..o, insana yaşamayı iptal ettiren haline..insanı sersefil, perişan, hastalıklı bırakan haline…

 

Döndürmek ister(miy)dim..zamanı!? Belki…Eğer hiçbir şey olmaMIŞ GİBİ yapabilseydim... Münzeviliğimin güvenli sınırlarında yaşamaya devam edebilseydim...Yapamadım..edemedim..be-ce-re-me-dim!

 

Evet, çok yalnız kalmıştık! Çok susmuş..çok biriktirmiş..çok acımıştık..ve bundan çok sıkılmış! Bu susmuş, biriktirmiş, acımış ve sıkılmış durumdan, hayatın o hiçbir zaman kontrolünü elimizde tutamayacağımız boyutu müthiş keyiflendi ve ağlarını daha o dakka örmeye başladı..(Onun –aşk’ın- beklediği hep böyle durumlardır..hiç kaçırmaz!)

 

Bunu düşünemedim, gözümden, aklımdan, ruhumdan kaçtı bir an. Ve o bir an, yıllarca kuytuda saklanmış bir duygu damlacığını böyle kocaman bir sağanağa dönüştürerek esir aldı beni. Esaretin ağırlığına daha fazla dayanamayınca, ben de böyle..boca ediverdim senin üstüne!

 

Senin bunda, SEN olmaktan başka hiçbir dahlin yok..hiçbir söylemişliğin, eylemişliğin,bakmışlığın..hatta minicik bir ima etmişliğin…

 

Evet, çelişkilere düşüyorum, savruluyorum yine oradan buraya, buradan şuraya..şuradan aşk'ın o kendini bilmez (utanmaz) bütün hallerine… Ne gittiği ne de gideceği yerin umurumda olmadığı o dipsiz kuyuya…

Oysa o hep yaptığı gibi, sınamaya başladı bile beni kendinde. Güvenli bir limana doğru çekiştiriyor ayaklarımdan. Aklı sıra beni oraya demirleyip, fırtınaların cazibesine olan dayanıklılığımı deniyecek ”küstah”! Ona ne kadar layık olup olmadığımı…

 

Bunu hep yapıyor! Ne güvenli limanlarla ne de sığ sularla ilgilenmediğimi, daha çok diplere göre olduğumu, hep diplere inmek istediğimi, indiğimi, çünkü diplerde olup biteni müthiş merak ettiğimi ve fırtınaların anaforunda hep kendimi kaybetmek istediğimi bile bile... Aşk varken ve aşk’sız olduğumda da… Sadece arada bir nefes almak için sığ sulara çıktığımı, çünkü çok fazla diplerde dolaşmanın insanı soluksuz bıraktığını, biraz soluklanıp sonra tekrar tüpsüz bir dalışla derine, en dirine indiğimi ve bu konuda onun “küstahlığını” aşan bir “küstahlık” içinde olduğumu bile bile...

 

Ama işte o bir anlık yüzeye çıkma esnasında yakaladı beni! O bir anlık sıkıntı/boğuntu/boşluk sırasında… (Hayatta boşluk bırakmaya hiç gelmiyor. Ya birileri-birşeyler saçma sapanlıklarıyla dolduruyor o boşluğu, ya da böyle aşk sinsice yaklaşıp, bir anda sokuveriyor o başıboşluğu!)

 

Sen de iyi bilirsin bu fotoğrafı. Çünkü sen de diplere göresin..sığ sularda yüzmek senin de işin değil..arada bir sen de başını çıkarıp sığ sularda yüzmeyi denesen de “küstah” bir tarafın var! Belki de seni sevmemin tek ve biricik nedeni bu… (Aslında insan, kendine benzeyenlere veya benzettiğini sandıklarına aşık oluyor, seviyor… Yani kendine aşık oluyor..bence bunun adı bu ve ne yüksek bir ego! Ama mevzu o değil! Mevzu aşk…)

 

 

Ben böyle direnince ve daha çok “küstahlaşınca” aşk korkar mı dersin? Korkup oyunlara girmez mi benimle? Bilmiyorum..bilmek ve öğrenmek istemiyorum.

 

Ve evet, dediğin gibi, "sadece varolan aşk daima kendini üretir.." Ama ol demezsen olmaz o yine de..Israr ediyorum.. ben ol dedim ve oldu o! Eğer aşk’ın tuzağına düşüp, güvenli bir limana demirleseydim gemiyi, ne rüzgar yol alırdı bu kadar ötelere, ne de öteler bu kadar yakınlaştırırdı rüzgarı yüreğimin yelkenine...

 

Düşmedim! Aşk’ın tuzağına yani… Şimdi liman gemisiz ve sığ sular fırtınasız kaldı! Kalsın…

 

 

Çünkü aşk, "sahipsiz" bir işe yaramaz..kör, topal, sağır bir yürek kuytusunda gizler kendini..öyle bön, alık-salık biri gibi… Bekler..sonra birden bir "sahip" çıkagelir ve aşk, birden bütün o sakil halinden sıyrılır..bir tutkuya, bir..kendine dönüşür..ne bönlüğü kalır, ne alıklığı, ne salıklığı..de ki, vurgun yemiş bir balıkçının o anda attığı yürek...

Vurgun yemiş balıkçının hiçbir yeri tutmaz! Sadece yüreği atar deli gibi.. sadece yüreğe dönüşür o koca beden..ve sadece yüreği büyür gözbebeklerinde…

 

Sen benim vurgun yemiş halimsin!

Gözlerini düşünmemeliydim!

 

Şimdi bu aşk’tan bir aşk çıkar mı? Bu aşk’tan bir yaşamak çıkar mı?

 

Hadi, sen benim aşk’ıma aşık ol en iyisi... En kolayı bu benim için..senin için de öyle: hem bir aşk’’a sahip olacaksın, hem aşık olmayacaksın! Ne güzel…

 

"Biz" bu aşk’tan biraşk çıkaralım birlikte ve bununla yanalım..ne dersin?

 

Bundan bir ağlamak çıkar… Ben bundan bir ağlamak çıkartmaya razıyım, yeter ki sana sarılıp ağlayabileyim!

 

Sen de ki örneğin: "Bir kadının bir aşkı vardı..ah bir kadının bir aşkı vardı..ben kadına değil, aşkına aşık oldum..bu nasıl bir aşk?"

 

Ben de diyeyim ki örneğin: "Bir adam vardı..gözleri öyle çocuk ve öyle ateşti ki, öyle güzel yere bakıyordu ki, ben bu adama aşık oldum..bu nasıl bir adam?" Sonra oturup aşklarımıza ağlayalım, birbirimize sarılıp… Ben sana sarılsam yeter..sen bana sarılsan yeter mi?

 

Hey tanrım! Şimdi bu aşkı ne yapacağız biz..ha, ne yapacağız? Ne yapacağım? Hangi gökyüzünün yıldızına iliştireceğim o koca yüreği? Hangi renge boyayacağım o kırmızıyı? Hangi sevda şiirlerinde boğacağım o bir sıkımlık canı?..

 

Diyorum ya, ben “manyak” bir kadınım! Sen bana bakma..bir yol bulurum nasıl olsa..sen bana omuzunda küçücük bir yer ayır yeter.

 

 

Ben…

 

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaçıp saklanmak içgüdünün sesi, dinlememek ise özgürlüktü.

 

Kelebek misali yaşayan küçük gölleri, ağır pelitleri, uzağa düşünce sararan yaprakları, ege türküsünü, gururlu ve yaralı insanları bırakmadım dışarıda.

 

Onlar da şimdi benimle burada.

 

 

Yarı yolda yağmura yakalandım. Beni götüren iki yuvarlaktı. Üzerinde olduğum diğer yuvarlak ise benden habersiz, etrafında dönülen ise çok çok uzaktı. Ufuk bir an parladı ve söndü. Arkasından duyulan bütün sesleri örttü. Kaçıp saklanmak içgüdünün sesi, dinlememek ise özgürlüktü.

 

Yağmur durmadı yanına rüzgarı da aldı. Şimdi ikiydiler. Daha güçlüydüler. Önce dallardaki zayıf yapraklara saldırdılar. Kopardılar ve savurdular. Uzağa düşen yapraklar daha bir sarardılar. Sonra meşe ağacının pelitlerini kopardılar. Yapraklardan daha ağırdı pelitler yakınlara düştüler. Biri bana dokundu sertçe. Canımı acıttı, canı acıdı. Ben gittim o ise şimdi farklı yerde kaldı.

 

Kirpiklerim ağırlaştı. Yağmur damlaları herzamankinden daha ağırdı. Gözlerim görmez oldu yolları çünkü gökyüzünde ve yüzümde çok fazla damla vardı. Ben gitmeyi, yağmur yağmayı, rüzgar esmeyi seçmişti.

 

İnsanlar saklanmışlardı saçaklar ve beton korunaklar altına. Bazıları biraz ıslanmıştı. Diğerleri ise kuruydu. Yağmur onlara dokunamamıştı. İşte onlar gururluydu. Herkes göğe bakıyor dinmesini bekliyordu. Yağmurdan korunuyor ama rüzgara yenik düşüyordu. İşte onlar bu yüzden yaralıydı.

 

Kulağımda bir ege türküsü yağmurun sesine meydan okuyan, gerçekte ise sadece ona eşlik eden.

 

Heryer ıslandı. Su birikintileri oluştu. Küçük göllerdi bunlar. Yaşamları kelebekler gibiydi. Üzerime kondular. Yağmur heryerdeydi. Yağmur saçımda, yağmur gözümde, bacağımda, göğsümde idi. Yağmur şimdi içimdeydi. Ben yağmurun içindeydim. İçindeyken ulaşamayacağı yer yok idi.

 

Durmadı devam etti. Rüzgar yanında idi. Ufuk gene aydınlandı ve söndü, sesi herşeyi örttü. Benim ise yolum bitti. Yağmurun içinden çıktım, içimde onunla. Her yanım ona bulanık, gözlerim hala görmez.

 

Kelebek misali yaşayan küçük gölleri, ağır pelitleri, uzağa düşünce sararan yaprakları, ege türküsünü, gururlu ve yaralı insanları bırakmadım dışarıda. Onlar da şimdi benimle burada.

 

 

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

YAK BÜTÜN BEN NEHİRLERİ...

 

 

Demir parmaklıkların ardında, esarete gün bağlayan sararmış kelimelerdeydim. Susturmak istedim susmalarımı. Suskunlaşan gözlerimin harfsizliğiyle daldım cümle deryalarına. Her yanımı dingin bir lügat kokusu kapladı apansız. Sevgili!Seni susuşlarım değseydi kanatlı mavilerin tüllenişine, yaralanırdı tekmil kelimesiz çırpınışlarım. Dinlemedim seni!Oysa sen beni ne çok çağlardın, sendeki ırmak bilerek. Dinmezdin...

 

Bense; kirpikleri kangren satır aralarına bırakıp gözlerini, gittim. Parmaklarımın soyulmuşluğuna yürümeden, peyderpey bulutların göz ıslaklığıyla düştüm peşinden. Anla beni!Düşlerimi sende tehir etmekten, düşüm olmuştu düştüğüm dış'lar. Yataklık yapamazdım artık, bendeki kör aşkın lal soluğuna. Gitmeliydim!Gitmelerin uçurumluğunda seni düşmek bile olsa yar'lıktan, gitmeliydim. Bağışla beni. Hiçkimseyi sever olmuştum gayrı...

 

Şimdi sen, ''Çöllerden korkmayan Mecnun'luk varsa hala, bana Leyla yüreğinde; gel... Ordaysan, gel... '' diyorsun. Evet burdayım. Beni bıraktığım yerde, Yusuf gibi kuyulardayım. Sevgili!Geleceksem; ömrümün süzgeçten geçmemiş, vasiyetsiz yıl yığınlarıyla hesaplaşıp gelmeliyim. Geleceksem; kötürüm yüzümü musalla taşlarında boğup gelmeliyim. Geleceksem; ben'siz gelmeliyim, sende Züleyha olmak için...

 

Biliyorum!Sen sehpaların karanlık kıyısında aşk grevindesin. Sıcak iniltileri içerek dayanabiliyorsun var yok'luğuma. Uzak bana yaslanıp, tetiğini düşüyorsun katliam yüzlü gidişlerimin. Gözlerin yağmur kardeşliğini ilan etmiş. İnan sevgili, bende sende farklı değilim. Diz üstü çökmüş çarelerim. Asaletimin çarmıha gerilişine dökülüyorum. Tek hücreli hayatlarda, saat kulesi çalınan zamanlardayım. Zamansızım... Zaman; sızım... Döküldüm benden takvim yapraklarıyla, gelemem!..

 

Konuşsana!Tsunami yıkıntılarının iç götürmezliğiyle neresine yürüyeceksin içimin?Yürünecek yol mu bıraktım içimde sanki?Soru işaretlerinin çengelleriyle astım, ruhumu sömüren kukla soruları. Acıyınca kanayan katilliğimi, cesedime gizledim. Gözbebeğimden çekilir mi cinayetlerim şimdi?Hangi tabut üstlenir rezilliğimi taşımayı?Ölmekten başka olmak yok bu diyarlarda... Gelemem!

 

Üstüme düşen gökyüzünün baygın gökkuşağından, cellat kırmızısı hayatlar beğeniyorum. 365 kez yanından geçtiğim yanmışlığım, yanık kokularını dolduruyor iç cebime. Irak Ülkesi'nin umatlarına ırak düşen çocuklarına benziyor sana ırak'lığım. Gittiğim her sen Felluce, döndüğüm her ben Bağdat. Bekleyemem sana gelmeyi. Din artık sağanak beni...

 

Giyotinden geçmiş uykularımın üzerini ölümle ört. Ezilmiş ezgilerin ezik notları ıslıklansın dudağında. Topal bir inşirahın cansızlığında dağıt can parçalarımı. Sevgili!Gelsem sana, kendimde getiremem bana dargın kalbimi. Gelemem...

 

Yak bütün ben nehirleri, savur küllerini sana. Ne de olsa sen, küllerimden de doğarsın, yeniden.Bu sensizlik susmasın beni SEVDİĞİM!..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Bugün kendimi yapayalnız, çaresiz, heran ağlamaya hazır, biri birşey söylese bırakıp kaçacak gibi, hiçbir yere hiç kimseye ait değilmişim gibi hissediyorum. Bütün bunlara sebep olacak geçerli bir nedenim de yok üstelik. Hiç şımarıklık göstermeden yaşamışlığın bir katılığı, hayatın iplerinin ucunu hiç kaçırmamışlığının bir otoritesi, vara yoğa ağlamamanın ya da ağlamaları gizli yerlerde gerçekleştirmenin bilinçliliğine rağmen bugün eğer biri omzuma elini koyup da “Nasılsın” diye sorarsa zırıl zırıl ağlamaktan korkuyorum. Ve galiba buna ihtiyacım da var.

 

Bugün, birileri benim adıma birşeyler yapsa diye beklentiye girmek isterdim. Acaba havadan beklenen kar fırtınası öncesi hüzün mü yağıyor göklerden de ben böyleyim? Bugün uyuyup bahara kadar uyanmamak istiyorum. Evet kış uykusuna yatmak, uyandığımda kuru dalların içine suyun yürüdüğünü görmek, cemrelerin düştüğünü bilmenin rahatlığıyla havaların ısınmasını gözlemlemek istiyorum. Erguvanların renklerini, bahar dallarının görüntülerini kıskandığım zamanları yaşamak istiyorum.

 

Bazen nereden geldiğini anlamadığınız bir sevinç dolar içinize nedenini bilmez bütün günü uçarak yaşarsınız ve üstelik hakikaten iyi birşey de olmaz o gün, ama mutlusunuzdur. Bu da onun tersi işte, hiçbirşeyden bıkkınlık duymadan, hala yaşamayı en dibine kadar severek, bu sevginin tüm getirilerine minnettarlık göstererek ve hala yaşadığınızdan mutluluk duymanıza rağmen bir şeyler ağır gelir ve yetmez ya işte aynen öyle bir gün yaşamaktayım. Ne olduğunu bilmiyorum ama birşeyler eksik gibi. Telefonum susuyor, beni umursayanlar varmı acaba bugün öyle bir garibim ki sanki sokakta kimsesiz insanlar gibiyim.

 

Zamanları istediğim gibi değerlendirememekten mi böyleyim? Ya da zamanların elimden kayıp gitmesine engel olamamaktan mı? Çocukluğumu özledim bugün, annemin çilek reçeli yaptığında bütün mahallenin çilek gibi koktuğu zamanları. “Sakın uzaklaşma gözümün önünden yoksa görürsün” diyen annemin sesindeki emirin içinde bana birşey olmasından duyduğu korkunun aslında güçlü bir sevgi barındırdığını o zamanda biliyordum ama bugün hatırlayınca içim titriyor ve ağlamak istiyorum.

 

Etrafımdaki insanlara bakıyorum fark ettirmeden herkes bir telaş içinde, kısıtlı zamanlarını en iyi şekilde kullanmak için koşturuyorlar, kısıtlı güçlerini en dikkatli şekilde yetirmeye çalıştıkları için herkes yorgun da belli etmiyor sanki.

 

Ama ben bugün çok yalnızım

 

hatta yapayalnızım ve çok yorgunum ve ağlamak istiyorum.

 

:wub:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Uzat gözlerini bana!

Dibi olmayan uçurumların kenarında olsan da;

Buğulu gözlerini aydınlatacak,

Seni geniş bozkırlara adımlatacak bir umut alevi

Yanıyorken bakışlarımda...!

 

Korkma!

Uzat gözlerini,

Duman altı olmuş ruhunun,

Bir karabasandan çıkma çırpınışlarıyla,

Tükenmesine izin vermeden, bana uzak!

 

Bakışların, sen dolu bir beni değil

Ben diyebildiğim beni sevgilerken

Bakışların, yarına hayal misali değil

Kararlıca kararsızlıklardan sürgün olmuş bakarken

...Ve bakışlarım seni hiç bu kadar sahiplenmemişken

ta ezelden ...

 

Uzat gözlerini gözlerime sevdalım!

Yüreğin dokunsun ellerime,

Tenim işitsin sesini,

Kokun yankılansın...

 

Öylesine yer etmiş bu katran siyahı bakışlar bende!

Toprak, toprak uzaklaşmış olsam da senden,

Demek ki en derine, gizliye kusmuşum ki aşkını

Yine bendesin ya, yine bende...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Var mısın

 

 

Ihlamur kokularıyla birleşince hayalimde sen,

Şarkı sözlerine düşünce gözlerin,

Ay sarılınca yıldızlara,

Ve yakamoz gözlerimdeyken,

İşte yoksun -sen- o zamanlar.

Hayal, gözlerin, yıldızlar, gözlerim ve yangın yeri.

Yine bahar,

Ve tabi bir de aşk ...

Yağmur yağarken sor sen, hele bir de gittiysen.

 

 

 

 

Öylesine ... yetmez ki, yine çok, yine sayfalarca, kış yorgunu ruhum ve kim bilir kaç gece daha...

 

Alevler yükseliyor avuçlarında, ruhu al al olmuş ve kalbinde ılık bahar geceleri. Geceler; tek değil o kendini yalnız hissedişi, gün değil, geceler, kim bilir kaç gecedir hep bir ateş düşüyor; solmaya yüz tutan hayallerine; yangın başlıyor ve sessizlik.

Mutsuzluk değil bu, belki ömrünün en çabuk, en büyük sevinci sarıyor içini. Paylaşmıyor artık, mutsuz olmamak için mutluluğunu da yaşayamıyor doyasıya. Denizin kıyısına oturmuş, bir elinde dalgalar ve yüreğinde o.

 

Kalabalığın kıyısında, bir elinde yalnızlık ve her nefeste o.

 

En güzel yanı geç uyunan gecenin sabahına erken uyanmak, kuş cıvıltılarının arasına karışınca hayalin, sen, kalınan yerden devam etmek rüyaya. Kim bilir kaçıncı uykundayken, bu seni kaçıncı sevmek. Sahi kaç kişi sevdi seni. Kaç kişinin gecesinden geçtin kim bilir. Sahi kim bilir?

Mühim değil, kim bilir kaç habersiz kişiyiz böyle, bunlara benzer uyanışlardan, biri de ben. Gerçekten mühim değil. Aşk iki kişiliktir diyorlar, bilmiyorlar henüz. Bilmesinler de. Mutsuzluk değil demiştim ya inan; gerçekten mutsuzluk değil.

Söylememek lazım ve “şarkı söylemek”, içinizdekini yeniden büyütebilmek.

 

Sustuklarından kaç pişman insan vardır, söylenmemiş kaç güzel söz; kimlerin içinde saklı.

Kanın kaynar ya hani, böyle-öyle çok derinden, coşku, masum, tanımlanamaz ya hani, bilemezsin. Belki de bilme zaten, korkar kaçarsın, korkarım. Öyle korkarım, sonsuza dek, ruhun duymaz, gidersin. Giderken sen, kal da diyemem, bir büyük gurur sarar ve sallanırım bir ipin ucundan, sessizce. Korkma bilmeyeceksin bunları, kelimelerim ses olmayacak; hiç.

Gitmen, gidecek olman değil korkum ki zaten, inan değil, kim kalmış ki böyle derinden.

Zaman değişti biliyorum. Korkaklarız hepimiz, korkmaktan ne sevebiliyoruz ne de aşk. Baki değiliz hiç birimiz bir diğerinde. Belki acı, belki değil, öğreneceğiz ya da unutacak. Öğrenmek acı olur, bir gün başını çevirince ardında kalana, için ürperirse bu öğrenmek olacak, hani acırsa ruhun, kaybetmek gibi gelirse ve yalnızsan öğrendiğine pişman da olursan, ki olma istemem, temenni unutmak olsun…

Gidersen sen, kalan unutulan olsun, olsun ki bilme sen onun acılarını, unut ki tam alışmışken gidişine, dikilmesin hayalin gecelerine. Gideceksen çok kalma, gecikme yarınına, bekleyenlerine ve dahi kendine.

 

 

Yangın başladı şehirde, için için, sen yine bilme.

Var mısın?

 

Söylememek lazım, ama gel gör ki ben çok söylemek istiyorum, gel sor ki …

Var mısın?

 

İzle sadece, yansın, içim içim, şehir, sus n'olur ...

Yağmur yağarken, yağacakken, yangın alev alevken asıl sancı başlar, unut sen.

Sen hiç gelmeden daha, gidişinden korktun mu Sevgi'nin?

Olsan da, olmasan da ...

 

 

Şimdi sus.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Burada bekle şimdi...

 

Ölene kadar bekle... Çoktan ölmüş birini, belki gelir yalanı ile kandıra kandıra bekle bakalım...

 

Ben beklemiştim... Kimse gelmemişti sesime... Çığlık çığlığa idim,yanıyordum, inliyordum, kıvranıyordum... Kimse gelmemişti...

 

Her şeyden önemlisi sen gelmemiştin... Sen benim üstüme kendi yaptığın aşılmaz çelik kapılar kapatıp gitmiştin...

 

Şimdi sen bekle...

 

Gelmeyeceğim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.