Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 Paylaş Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2006 Şiddet artık bir kültürdür... İnsanın doğa ile başka insanlarla, çevresiyle ilişkilerini kuran, yaşatan ve anlamlandıran her şeye kültür diyorsak, şiddet artık bir kültürdür. Şiddet, artık bireyin kendini ifade etme biçimi olmuştur. Şiddet, artık bireyin kendini anlamlandırma yolu olmuştur. Şiddet, artık bireyin varoluşunu simgelemektedir. Şiddet, artık bireyin sorununu çözme yöntemi olmuştur. Görülen odur ki, şiddet kültürü, giderek daha da yaygınlaşacak, uygarlığın gelişmesini de ciddi boyutlarda tehdit edecektir. Bu durum, bütün dünya için de, bizim toplumumuz için de son derece tehlikeli bir gelişmedir. Peki ama neden? İnsanlar neden sorunlarını, anlaşmazlıklarını 'barışçı yöntemlerle, anlaşmayla, uzlaşmayla' çözmemekte, enerjilerini ortak sorunların çözümü için değil de birbirlerinin gücünü azaltmak, yok etmek için kullanmaktadırlar? Eğer bu sorunun doğru yanıtı bulunursa belki de dünyanın geleceğine en büyük hizmet yapılmış olacaktır. Ama bu yanıtı bulmak kolay olmayacaktır. Çünkü, bu soruya herkesin yanıtı 'kendi işine geldiği gibi' dir. Şiddet kültürünün temelinde 'haksızlık' vardır. İnsanlar 'haksızlıkla' dünya nimetlerinden hak ettikleri payı almaktan yoksun bırakılmaktadır. 'Haksızlık' , şiddetin anasıdır. İnsanlar haksızlık yoluyla engellenmektedir. Engellenen insan şiddete başvurmayı meşru sayar. Haksızlık ve engellenme yoksunluğa yol açar. Haksızlığa uğramış, engellenmiş, yoksun bırakılmış insan ne yapabilir? Şu yollardan birisini seçebilir: - Öğrenilmiş çaresizlik içinde boynunu büker, verilene razı olur. - Kendine bir başarı alanı seçer, orada başarı kazanmayı amaçlar. - Şiddet yolunu seçer, saldırganlaşır. - Kendine bir bağımlılık geliştirerek rahatlamaya çalışır. - Alkol ve uyuşturucu gibi nesnelerle acıdan kaçar. - Yapıcı sorun çözme yolunu seçer. - Kendi bedenine ilişkin hastalıklarla uğraşır. Yani, her haksızlığa uğrayan, engellenen, yoksun bırakılan insan şiddet yolunu seçmez. Bu yollardan hangisini seçeceği, neden seçeceği bireysel, toplumsal koşullara, koşullandırmalara bağlı olarak belirlenir. Şimdi çocuğun, doğumundan başlayarak hangi koşullar içinde büyüdüğüne bakalım: - Küçük çocuklar ev içinde şiddete tanık ve hedef oluyor mu? - Çocuklar büyüdükçe dövenin ve vuranın kazandığını görüyor mu? - Okulda yetkilinin, büyüğün ve güçlünün dövme hakkı olduğunu görüyor mu? - Toplumda haklının değil güçlünün kazandığını görüyor mu? - Paranın haklıdan değil güçlüden yana olduğunu görüyor mu? - Saygınlığın yolunun güçten geçtiğini öğreniyor mu? - En beğenilen insanların haklı olanlar değil, güçlü olanlar olduğunu kavrıyor mu? Bu durumda bir çocuğun 'neleri örnek alması', bir gencin 'yolunu nasıl çizmesi' gerektiği toplum tarafından öğretilmiyor mu? Konu bir tokat atıverme ya da birkaç kişinin dövüşmesi değildir.. konu bir kültürün oluşumudur. Şiddet de sadece fiziksel şiddet değildir. Şiddeti doğru tanımlamak gerekir. Fiziksel şiddet, şiddetin bir boyutudur. En ilkel, en çıplak boyutu. Ya paranın şiddeti? Ya yetkinin şiddeti? Ya sosyal eşitsizlik şiddeti? Bunları görmeden şiddetin nesini anlayabiliriz? Gerçekleri görmek, hele de kabul etmek sanıldığından daha çok cesaret ister... Sevgili Erdal Atabek'e sevgi ve saygılarımızla... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.