Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro


GeceKuşu

Önerilen İletiler

858

NASIL BİR DİSİPLİN?

ÖZDENETİM NASIL ELDE EDİLİR?

Öğretilmeden uygulanan disiplin yaptırımdır,

Özdenetime dönüşebilmesi için açıklanması, öğretilmesi gerekir.

 

 

YAPTIRIMDAN ÖZDENETİME GEÇİŞ...

 

Sürekli dış kontrollü bir disiplinle ve yaptırımla yürütülen evlerde anne veya babanın aniden tavır değiştirerek

iç kontrollü disiplin (özdenetim) tarzına geçmeleri çocuklarda bir bocalama yaratabilir.

 

Devamlı bağırılmaya, ikaz edilmeye alışmış bir çocuk,

aniden bağırmayan veya aşırı tepki göstermeyen bir anne veya baba ile karşılaşınca şaşırabilir.

 

Grup çalışmalarından sonra, bu şekilde tavır değiştiren bir anneye çocuğu şöyle bir soru sormuştu:

Peki anne, neden artık bağırmıyorsun?

 

Diğer bir anne ise çocuğu ile kendi arasında şu hoş olayı aktarmıştı.

 

Tartışmalı bir ilişkiden ve sürekli ikazlardan sıyrılıp farklı bir yaklaşımla çocuğuna hitabeden anne,

Burağın artık kendi söylemeden bazı görevlerini yerine getirmesi

Ve yapmaması gereken şeyleri kendiliğinden yapmaması üzerine,

Bir gün oğluna: Biliyor musun Burak, sen çok paşa bir çocuk oldun. dedi.

 

Burak ise annesine şöyle bir yanıtta bulundu: Aslında sen çok paşa bir anne oldun.

 

Anne-babanın tavır değiştirmesi karşısında şaşıran çocuklar bazen bu durumdan istifade etmek isteyebilirler.

 

Bu durumda, önemli olan, aile büyüğünün tavrında sebat edip,

hemen eski alışkanlıklarına (kızma, bağırma, vb.) dönmemeye özel çaba göstermesidir.

 

Yeni tavır ve yaklaşımında sebat edip devamlılık gösteren anne-baba

Bir süre sonra çocuklarının bu duruma uyum gösterdiklerini göreceklerdir.

 

 

Yeni edinilen davranışları bir saatin pandülüne benzetebiliriz.

Saat başları, saat çaldığında pandül bir sağa, bir sola doğru kuvvetle gider gelir,

birkaç gidiş gelişten sonra pandül ortada dengesini bulur.

 

Yeni edinilen davranışlar da böyledir. Önceleri bağırıp kızan, sürekli azarlayan aile büyüğü

 

(pandül sağda) yeni edindiği tavır çerçevesinde susar, sabreder, anlayış gösterir

 

(pandüf solda) çocuksa bu duruma şaşırıp uyum gösteremediği için aile büyüğünün sınırlarını zorlar

 

Ve onu sanki eski tepkilerine döndürmeye çalışır, ne kadar ileri gidebileceğini bilmek ister.

 

 

Bu durumda aile büyüğü artık dayanamaz ve eski davranışına dönerek

(pandül sağda) kızmaya başlar, hatta çocuğu dövebilir.

Ben bu kadar sabrettiğim halde hala devam ediyorsun.

 

Ancak burada önemli olan, aile büyüğünün bu kadar ileri gitmemesi,yani pandülü çok da sağa kaydırmamasıdır.

Pandül gibi, eski ve yeni davranışlar da gide gele dengesini bulacak,

Yeni tavır ve davranışlara hem aile büyüğü hem de çocuk uyum sağlayacaktır.

 

Burada önemli iki unsur:

 

Aile büyüğünün Olmuyor her şeyi denedim olmuyor deyip eski alışkanlıklarına dönmemesi, sebat etmesi

 

Ve yeni tavır ve davranışının hemen çocukta olumlu değişiklik yaratacağını düşünüp,

 

Olmuyor diye umutsuzluğa kapılmamasıdır.

 

Her yeni davranış, eğitim ve alışkanlığın yerleşmesi için biraz zamana ihtiyacı vardır.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 119
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

858

NASIL BİR DİSİPLİN?

ÖZDENETİM NASIL ELDE EDİLİR?

Öğretilmeden uygulanan disiplin yaptırımdır,

Özdenetime dönüşebilmesi için açıklanması, öğretilmesi gerekir.

 

 

İncelememizin tam bu noktasında "Önemli bir hatırlama": yapmamız gerekiyor

 

Disiplinde özdenetim sağlamak için:

 

 

1) Kuralları çocuğun yaşına, kişiliğine, ve özel durumlara göre ayarlayın.

 

2) Çocuğa kuralların nedenini izah edin.

3) Kendisinden beklenen davranışı açık bir dille ayrıntılı olarak çocuğa anlatın.

 

4) Çocuğa kuralların uygulanmasında aktif rol ve sorumluluk verin.

5) Çocuk beklenen davranışı gösterdiği zaman hemen takdir edip memnun olduğunuzu belirtin.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

888

 

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

 

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

Hiç sözümü dinlemiyor... Yapma diyorum yine yapıyor.

 

Kızım elleme diyorum, sanki inadına gidip elliyor...

 

Ne yapacağımı şaşırdım... Sonunda bağır bağır bağırıyorum, ama ne fayda?

 

O yine bildiğini okuyor...

 

 

Bu gibi yakınmaları ne çok işitmiş, belki de ne çok yapmışızdır...

 

Gerçekten çocuklar neden söz dinlemezler acaba?

 

 

Evet, onu yapma... Bunu yapma... Şöyle yap... Böyle yap...

 

Sürekli bu uyarıları duyan kişi ne hisseder acaba?

 

Ne yapması gerektiği sürekli söylenen, yapmaya çalışırken yanıldığı

 

Veya yapmayı unuttuğu zaman hemen kızılan, bağırılan kişi, hele sürekli yaşadığı yerde,

 

Yani kendi evinde ise ne hisseder acaba?

 

Bıkkınlık mı? Yoksa yaşam hevesini kaybetmek mi? Öfke mi?

 

Bu hele bir çocuksa, çocukluğun getirdiği doğal merakını yitirme mi? İsyan mı?

 

Bu olumsuz tepkilere karşı zamanla bir bağışıklık, bir savunma geliştirmez mi?

 

Yani, bunları artık duymaz, dinlemez olur, yaşamını sürdürmeye çalışmaz mı?

 

 

Genellikle, eğitimi hep yapılmaması gereken davranışları düzeltme (Elleme, yapma )

 

veya yapılması istenen davranış yapılmadığı zaman, hatırlatma, Uyarma (ders çalış, yemeğini ye)... Olarak algılarız.

 

 

Diyeceksiniz ki, Şunu yapma... Böyle yap demeden çocuğa iyiyi, kötüyü, doğruyu yanlışı nasıl öğreteceğiz?

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

 

Psikolojide "Kademeli yaklaşmalar" terimi ile açıklanan bir yaklaşım tarzı vardır.

 

 

Kademeli yaklaşmalarda, önce; yapılması istenilen, beklenen davranış belirlenir.

 

 

Örneğin çocuğun yalnız başına kaşıkla yemek yemesini amaçlıyorsak.

 

Çocuğa istenen davranışta bulunabileceği ortam hazırlanır,

 

(örneğin yemek yerken yerleri ve masayı kirletebileceği bir yer-mutfak)

 

(Çocuğun ağzına götürebileceği boyda bir kaşık)

 

Çocuğun davranışları gözlemlenir, izlenir veya davranış örnek olarak gösterilir ve açıklanır.

 

 

İstenilen, beklenilen davranış

 

veya ona çok yakın ama Henüz mükemmel olmayabilen davranış yapıldığı anda pekiştirilir, yani takdir edilir,

 

Önemli olan çocuğun yapamadığı, beceremediği zamanlarda hemen olumsuz-eleştiri,

 

Olumsuz tepki göstermeyip, yaklaşık bile olsa yapabildiği her davranışı ve çabayı desteklemektir.

 

(Evet, çok güzel... Bravo... Bu kez çok iyi becerdin gibi.. )

Böylelikle, çocuğun çabası, yaklaşık davranışları ve ileride istenilen davranışları takdir sözleri ile pekiştirilir.

 

Bu şekilde çocuk takdir duymak için daha iyi ve daha güzel yapmaya çalışır,

 

çabalar ve bir süre sonra gerçekten becerir.

 

 

Şimdi, burada aslında ne yaptık?

Çocuğun yapmaması gereken davranışlarına tepki göstermedik,

 

(kaşığı ağzı yerine burnuna getirmek, tabaktan yemek alırken tabağın dışına dökmek, gibi)

Yani olumsuz tepkileri kaldırdık.

 

Pek tabii, burada söz konusu davranışlar, göz ardı edilebilecek davranışlardır.

 

Örneğin, çocuk püresinin içine kaşığı ile vurup etrafa sıçratıyorsa

 

Tasvip etmediğimizi kızmadan gösterir, beklenen davranışı tekrar örnekleriz.

 

Demek ki, esas yaptığımız,

Dikkatimizi sadece çocuğun yapmaması gereken davranışları üzerine yöneltmek yerine

 

Özellikle olumlu, beklenir ve istenir davranışlarına yöneltmektir.

 

 

İstenmeyen davranışlara hemen tepki göstermek yerine, istenir, beklenir davranışlarına hemen tepki göstermektir.

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

 

Şimdi, yaşamı öğrenmeye çalışan çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğini inceleyelim:

1) Çocuğa güven duyup ona güvenimizi belirtmeliyiz: Tabii ki yapabilirsin. Neden olmasın?

 

(Çünkü güven başarılı olabilmenin çok önemli bir öğesidir)

 

2) Yapılması gereken davranışı (adımları) örnekleyip açıklamalıyız.

3) Yapılan her olumlu hareketi (doğru adımı) hemen takdir edip desteklemeliyiz.

 

(Evet... Evet... Çok güzel... Aferin...)

4) Cesaret kırıcı, olumsuz tepkide bulunmadan yaklaşım göstermeliyiz.

 

(Aman, dikkat et... Düşeceksin... Olmuyor... Dikkatli ol gibi…)

5) Yapmış olduğu olumlu davranışlarını açıkça belirterek desteklemeliyiz…

 

 

Bunun çocukla uygulaması şu şekilde olabilir:

 

4 yaşındaki çocuğumuzun akşam yatarken soyunup pijamasını tek başına giymesini istiyoruz.

 

(Aslı artık büyük bir çocuk oldun, akşamları tek başına soyunup pijamanı giyebileceğine inanıyorum.

 

Bu akşamdan başlayarak deneyelim mi?)

 

Çocuk Beceremem, ben yalnız soyunamam gibi tepkilerde bulunursa;

 

(Ben senin yanında olup sana yardımcı olacağım diye güven veririz. )

 

Çocuk soyunmaya başlar Evet, çok güzel, kollarını çıkardın, (davranış açıklaması)

 

Şimdi başını çıkarmak istiyorsun, baş bazen insanı zorluyor değil mi? (duygudaşlık)

 

Evet, şimdi de pantolonunu çıkardın... aferin..

 

Şimdi pijamayı giyerken ön tarafını giymeye dikkat et... tamam.. Güzel...

 

Evet, tek başına giyinebiliyorsun... Aferin sana.

 

Yaşı için yeni olan bir davranışı deneyip başarabilen çocuk kendinden gurur duyar

 

Ve bu duyguyu kendisine hissettirme olanağını yarattığı için de annesine, babasına yakınlık hisseder.

 

 

Başlangıçta açık bir dille belirttiğimiz davranış ve sözel takdiri,

 

Daha ileriki aşamalarda davranış daha güzel ve uygun oldukça,

 

Gözlerimizle takdire çevirebilir veya gülümseyerek fark ettiğimizi belirtebiliriz.

 

Ancak başlangıçta ve özellikle küçük çocuklarla,

 

Takdir ve teşvik sözlerimize hangi davranışın takdir gördüğü açıklamasını getirmemiz çok faydalıdır.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

Biz insanlar ve tüm canlılar hazza yönelik varlıklarız.

 

Haz duydukça, o hazları tekrar duymak için o davranışları tekrarlarız.

 

 

Bir hayvana, kuşa, kediye yemek versek, tekrar bize geleceğinden emin olabiliriz.

 

Onu okşasak, bizi her gördüğünde gelip kendini okşatmak için bize yaklaşacağından,

 

Peşimizden geleceğinden (dolayısıyla davranışını değiştireceğinden) de emin olabiliriz.

 

 

Çocuklara tatlı sözlerle hitabeden, onlarla konuşan, onları güldüren büyükler eve geldiğinde,

 

Çocukların oyunlarını bırakıp onlara doğru hemen gittiklerini biliriz.

 

Buna karşılık sert, haşin, aksi büyüklerden kaçtıklarını, onlara yaklaşmadıklarını da...

 

İşte, kademeli yaklaşmalar teorisi bu haz ilkesi üzerine kurulmuştur.

 

Şimdi diyeceksiniz ki, hiç olumsuz davranışları düzeltmeyecek miyim?

 

İkaz etmeyecek miyim? Tabii ki edeceğiz,

 

 

Ama sadece olumsuz davranışlara yönelik tepkiler, Sürekli ikazlar, neticede anne-babanın dırdırcı olmasına,

 

Çocuğun bir süre sonra duyarsızlık geliştirip uyarıları duymamasına,

 

Veya bıkkınlık, kızgınlık tepkilerinden dolayı söz dinlememesine neden olur.

 

Kademeli yaklaşmalar ve olumlu tepkilerle davranışları pekiştirilen çocuklar,

 

Olumsuz davranışlarına ikaz ve uyarıları da daha iyi duymaya yöneliktirler.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

 

BİLİNÇLENME ALIŞTIRMASI:

 

1) a- Bu hafta içinde kendinizi izleyin.

 

Çocuğunuza ne kadar sıklıkta Yapma, elleme gibi ikazlar veya Şöyle yap, böyle yap gibi yönlendirmelerde bulunuyorsunuz?

 

b- Bunların hangilerini kaldırabilir veya azaltabilirsiniz?

 

(Hangilerini çocuğunuz siz ikaz etmeden zaten yapabilir?)

...

2) Bu hafta içinde dikkatinizi çocuğunuzun sadece olumlu davranışlarına yöneltin.

 

Çocuğunuzun yaptığı, söylediği hangi davranışları, hangi tutumu beğeniyorsunuz?

...

3) Bunları beğendiğinizi hiç çocuğunuza belli ettiniz veya söylediniz mi?

...

 

4) Bu hafta çocuğunuzun hoşunuza giden, beğendiğiniz iki davranışını açıkça takdir edin:

 

Davranışı açıkça belirtin ve olumlu duygularınızı açıklayın…

 

(örneğin: Bu akşam yemekte bana zorluk çıkarmadan yediğine çok sevindim…)

 

( Bir şey sorduğum zaman yalan söylemeden cevap vermen çok hoşuma gidiyor, sana güvenim artıyor )

 

(Derslerini kendi başına yapman çok hoşuma gidiyor. gibi.)

...

5) Takdirlerden sonra çocuğu izleyin:

 

Davranışı tekrarlıyor mu?... İlişkinizde değişiklik var mı?

...

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

Kademeli yaklaşmalarla, aslında yapmak istediğimiz,

 

Çocukların olumlu yönlerine ve davranışlarına daha çok tepki göstermektir.

 

 

Bütün bu durumu şu şekilde simgeleyebiliriz:

 

Yarısına kadar dolu bir bardağa bakarak Neden bu bardak dolu değil?

 

Keşke dolu olsaydı! diye hayıflanmak yerine, dikkatimizi bardağın dolu kısmına yöneltip,

 

İyi ki bardağın yarısı dolu, daha da boş olabilirdi diye düşünerek

 

Çocuğun olumsuz eksik yönlerine bakacağımıza zaten mevcut olan olumlu yönlerini görmeye başlamak,

 

Ve olumlu yönlerini takdir edip, memnuniyetimizi ifade etmek.

Yaşanmış örnek hikâyecik 1:

 

Ayşe Hanım sürekli Zeynep’i (5 yaş) şikayet ediyordu. Neyi yapma diyorsam onu yapıyor.

 

Kızım öyle yapma diyorum, sanki dememişim gibi...

 

Birkaç kez söylüyorum, sonunda tekrar edince dayanamayıp bir güzel dövüyorum...

 

Ama o da fayda etmiyor... Ne yapacağımı şaşırdım.

 

 

Ayşe Hanım’a yapmaları, ikazları kesip Zeynep’in özellikle olumlu davranışları üzerine dikkatini yoğunlaştırması

 

ve onları sözel ve davranışsal olarak takdir etmesi önerildi.

 

 

Yani Zeynep annesinin hoşuna giden en ufak bir davranışta dahi bulunduğunda

 

(örneğin: Annesi yemeğe çağırdığında 5 kere çağırmadan gelmeyen Zeynep, ikinci çağırışta gelince)

 

annesi Aferin, bu sefer beni çok çağırtmadan gelmen çok hoşuma gitti,

 

ben de yorulmadım gibi memnuniyetini ifade edecekti.

 

 

Veya davranışsal olarak Zeynep’in olumlu davranışlarından sonra ona gülümseyecek,

 

Bakışları ile takdir ettiğini belirtecek, başını okşayacak, çok memnun olunca onu kucaklayacaktı.

 

 

Uygulamadan 15 gün sonra, anne Zeynep’in daha fazla söz dinler olduğunu, doğru davranışları yapmaya başladığını belirtti.

 

Acaba Zeynep’mi değişti? Yoksa annesi mi? Veya ikisi de mi?

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

910

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

Kademeli yaklaşmalarla, aslında yapmak istediğimiz,

 

Çocukların olumlu yönlerini ve davranışlarını görebilmek ve onlara devamlılık kazandırmaktır.

 

 

Zaten hiçbir çocuk, hiçbir kimse de, dopdolu bir bardak, yani sadece olumlu ve mükemmel değildir.

 

Önemli olan, onun güzel yanlarının da farkına varıp öyle olduğu için memnun olabilmek

 

Ve bunu fark ettiğimizi çocuğa ifade etmektir.

 

Bu şekilde anne-babasından takdir gören çocuk daha iyi yapmaya, anne-babayı memnun etmeye

 

Ve onların gözünde yaratmış olduğu güzel algıyı kaybetmemek için çaba sarf etmeye ve söz dinlemeye başlar.

 

Olduğu gibi kabul edildiğini hissetmek çocuk ve kişi için en büyük hediyedir.

 

Yaşanmış örnek hikâyecik 2:

 

Emine Hn. Onur’u (4 yaş) kesinlikle yemek yemeyen ve bu nedenle evde sürekli sorun yaratan bir çocuk gibi tanıtmıştı.

 

Yemek saatleri bitmez tükenmez kabuslar haline dönüşüyor, anne sürekli Onur’a yemek yedirmeye uğraşıyor,

 

Onur ise kesinlikle ağzını kapatıyor, veya ağzındaki lokmayı çiğnemeden öylece tutuyordu.

 

Yemek saatleri anne ile çocuk arasında bir güç kavgası haline gelinişti.

 

 

İlk olarak Emine Hanım’a artık Onur’u kendinin yedirmemesi ve Onur’un tek başına yemesine müsaade etmesi

 

(beklenen davranışa olanak sağlamak, çocuğa güvenildiğini belirtmek)

 

Hatta tabağına kendi istediği kadar yemeği kendi koyması

 

(önceden sözsüz olan şu kadar yemeği yiyeceksin olumsuz mesajını kaldırmak)

 

Ve çocuğun yediği kadarına bir müddet göz yumup hiç ikaz etmemesi

 

(Hadi oğlum ye. gibi olumsuz tepkileri askıya almak) önerildi.

 

 

Olumsuz tepkilerin, Bu çocuk hiçbir şey yemiyor gibi söylenmelerin iptalinden başka,

 

Onların yerine Unur’un kendi başına yemek yeme çabalarını takdir etme (olumlu tepki)

 

Yediği kadarına memnuniyet ifadesi (olumlu tepki) konuldu.

 

 

10 gün sonra Emine Hanım’ların evinde yemek sorunu ortadan kalkmıştı.

 

Acaba Onur’mu değişti? Yoksa annesi mi? Veya ikisi de mi?

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

 

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

 

Yaşanmış örnek hikâyecik 3:

 

Canan Hanım oğlu Can’ın (yaş 31) kendini hiç aramadığını, ziyarete gelmediğini,

 

Telefon dahi etmediğini anlatırken çok içerliyordu.

 

Bu duygusunu defalarca oğluna ve gelinine açıklamıştı Zaten ben sizi aramasam, siz hiç aramayacaksınız.

 

Can’cığım, bari bir telefon et sor, ölümüyüm diri miyim?

 

Bir arasan, anne nasılsın desen, 1 dakika bile sürmeyecek (olumsuz davranışlara olumsuz tepkiler).

 

 

Bütün bu ikazlara rağmen durumun Canan Hanım’ı epeyce tedirgin ettiği belliydi.

 

Buna karşılık Can bir gece saat 10’da telefon edip: Anne evde misiniz? Gelmek istiyoruz dediğinde,

 

Canan Hanım Oğlum bu saatte yorgun olursunuz, hiç gelmeyin, size acıyorum,

 

İkiniz de işten dönmüşsünüz, beni görmek için bunca yol yapacaksınız dedi.

 

(Olumlu, beklenen davranışa olumsuz tepki) Pek tabii, Can ve eşi o gece gelmediler.

 

 

Canan Hanım’a bütün olumsuz uyarı, ikaz ve hatırlatmaları kesmesi

 

ve sadece beklenen davranış olduğunda (Can’ın araması veya gelmesi) olumlu tepki göstermesi önerildi.

 

 

O hafta içinde, Can telefon ettiğinde Cana Hanım şöyle dedi:

 

Can sesini duymak beni öyle mutlu etti ki anlatamam.. (Olumlu davranışa olumlu tepki).

 

 

3 hafta aynı şekilde bir uygulamadan sonra, Cana Hanım, Can’ın günün ortasında, işinden ayrılıp,

 

Aniden evin kapısını çaldığını Anne, seninle biraz oturmaya geldim dediğini müjdeliyordu.

 

Acaba Can’mı değişti? Yoksa annesi mi? Veya ikisi de mi?

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUKLAR NEDEN SÖZ DİNLEMEZ

YAPLAR VE YAPMALARLA YAŞAMAK

KADEMELİ YAKLAŞIM TARZI

TAKDİR VE ÖVGÜDE DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR

 

 

BÖYLE DAVRANACAĞINIZA, Yine ters giyiyorsun! Biraz dikkat etsene...

BÖYLE DAVRANIN, Aferin bugün kollarını daha çabuk giyebildin!

 

Bir daha sefer başını geçirirken ön tarafın önde olmasına dikkat et, olur mu?

 

Tenkitler insanın hevesini kırar. Hep olumsuz davranışlara tepki göstereceğimize...

 

Olumlu davranışları vurgulamak daha etkilidir. Takdir heveslendirir.

 

Yalnızca olumsuz davranışlara tepki göstermek alışkanlığından kurtulup,

 

olumlu davranışlara da dikkat ve tepki göstermeyi öğrenebiliriz.

 

OLUMLU DAVRANIŞI TAKDİR EDİN!..

 

(Odanı ne güzel toplamışsın. Doğrusu çok hoşuma gitti.)

 

(Bugün tabağında hiç yemek bırakmamışsın çok memnunum.) gibi

 

Ancak önemle dikkat edilmesi gereken; Çocuğun olumlu davranışlarını beğendiğimizi göstermek için

 

övgü, takdir sözleri kullandığımız zaman dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır:

 

Övgü ve takdir, çocuğun kişiliğine değil de çabasına,

 

becerilerine, yani davranışına veya neticelerine ilişkin olmalıdır.

 

Örnek Davranışlar:

Örneğin: Emre (7 yaş) oynadıktan sonra odasını topladı.

 

Anne: Aferin Emre, sen çok tertipli bir çocuksun yerine

 

( Odan o kadar dağınıktı ki, bu kadar kısa zamanda toparladığına inanamıyorum.)

 

 

Emre: Kitaplarımı rafa dizdim, arabaları da şu köşeye sıraladım.

 

Anne: Evet, kitapların özellikle masanın üzerine yığılmış duruyordu.

 

Emre: (kendinden memnun): Şimdi istediğim kitabı hemen buluyorum.

 

Anne: Odan bayağı büyüdü ve çalışma masanda yer açıldı.

 

 

Emre: Hem oyuncaklar da yerden kalkınca, artık Ediz’le halının üstünde 9 taş oynayabiliriz.

 

Anne: Odana girmek bayağı bir zevk oldu.

 

Burada, anne çocuğun kişiliğine ilişkin hiç bir övgü sözü sarfetmeden,

 

çabasını ve neticelerini gördüğünü, farkettiğini ve takdir ettiğini belirtmiş olur.

 

Bunun yerine, anne Sen çok tertipli bir çocuksun gibi Emre’nin kişiliğini niteleyen bir övgüde bulunsaydı,

 

Emre, şimdiye kadar odasını bu şekilde toplamamış olduğundan bu övgüyü haketmediğini düşünecek,

 

annesinin övgüsünün ne derece samimi olduğundan şüphe edebilecek,

 

hatta annesinin kendisine bazı işleri yaptırmak için bir dolaylı yol mu seçtiği hakkında şüpheye düşebilecekti.

 

 

Aynı şekilde. Sen çok uslu bir çocuksun gibi nitelik ve sıfatlar,

 

çocuğu uslu algısıyla çerçevelendiğinden, çocuğun hareket özgürlüğünü kısıtlar,

 

ona atfedilen sıfat veya niteliğin asılsız çıkabileceği korkusuyla çocuk ya sürekli uslu rolünü oynamaya,

 

veya içinden yapmak istediği yaramazlığı gizli yapmaya yönelir,

 

bu da çocukta huzursuzluk ve kaygı duyguları yaratır.

 

 

Bunun dışında, bu niteliği yersiz kullanan anne veya babasının çok akıllı olmadıklarını da düşünebilir.

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

 

Beni dinlemiyorsunuz zaten... dedi Metin.

 

Dinliyorum tabii, dedi Avni Bey, başını gazetelerden kaldırarak,

 

Bak söylediklerini tek tek tekrar edeyim:

 

Dedin ki, bu yıl dersler çok ağır, hocalar da durmadan ders yüklüyor, dedin...

 

gördün mü, bak nasıl dinliyormuşum...

 

Oğlum, şikayet bir işe yaramaz, biz de o yollardan geçtik,

 

okul hayatı böyle, sıkı çalışıp adam olacaksın. Ben senin yaşındayken...

 

 

Tamam, baba, kalsın... dedi Metin.

 

 

Acaba Avni Bey gerçekten oğlunu dinledi mi? Yoksa sadece sözlerini mi duydu?

 

Genellikle, biri derdini anlattığı zaman gösterilen tepkiler:

 

Neden öyle yaptın? gibi sorular,

 

Keşke şöyle yapsaydın... gibi öğütler,

 

Böyle yapmak doğru değil, çünkü senin gibi biri... yapmalı gibi mantıksal yaklaşımlar,

 

Aman boşver, dert edinme, unutur gidersin gibi teselli yollarıdır.

 

 

*tna

1055

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

 

ÇOCUĞU DİNLERKEN GENELLİKLE GÖSTERİLEN TEPKİLER VEYA GERÇEK DİNLEMEYE ENGELLER

 

1) Öğüt vermek, çözüm getirmek, yönlendirmek:

 

Şöyle yap, böyle yapma..., Bu şekilde hareket etmemelisin,

 

Buna üzüleceğine oturup biraz dersini çalışsan daha iyi edersin... gibi yanıtlar.

 

Genellikle öğüt vermek, ahlak dersi gibi öneriler sorunu getiren kişide zorunluluk veya suçluluk duyguları uyandırır,

 

iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine tartışmaya neden olabilir,

 

konuşan kişide direnç, isyan yaratabilir, konuşan kişiyi savunuculuğa iter.

 

 

Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor.

 

Anne: Hadi bakayım, güzel güzel oynayın, arkadaşlar birbirini kızdırmaz.

 

Metin: Ama anne, ne alsam elimden çekiyor...

 

Anne: Sen de ona boyalarını ver, sen arabalarla oyna

 

Metin: Ama anne, o benim elimdekini istiyor boyuna...

 

Anne: O zaman arabalarınızı paylaşın. Arkadaşlarla oyuncaklarınızı paylaşmanız gerekir,

 

Metin’ciğim paylaşmasını bilmezsen sonra kimse seninle arkadaş olmak istemez... Yalnız kalırsın...

 

 

Metin daha çok tepinir ve ağlar...

 

Metin’in duyguları nelerdir?

...

Anne Metin’i gerçekten duyuyor mu?

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

 

ÇOCUĞU DİNLERKEN GENELLİKLE GÖSTERİLEN TEPKİLER VEYA GERÇEK DİNLEMEYE ENGELLER

2) Yargılamak, eleştirmek, ad takmak:

 

Sen zaten hep kolaya kaçarsın..., Bebek gibi davranıyorsun, Geri zekalı ne olacak... gibi...

 

Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile karşılaşan kişiler

 

kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlağa uğramış, daha çaresiz hissederler, bunun karşılığında, iletişimi keser, veya karşılık verebilirler.

 

Bu şekilde tepkilere sürekli maruz kalan çocuklar ise

 

yargı ve eleştiriler ve özellikle sık kullanılan isimlendirilmeleri gerçek olarak algılar

 

( geri zekalı, sulugöz, aptal, laf dinlemez...) gibi

 

ve bu da çocuğun kendini algılayışı (öz-imgesi) üzerinde son derece olumsuz etkiler bırakır,

 

çocuğun kendine güveni sarsıldığı gibi, başarısına da engel olabilir.

 

 

Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor

 

Anne: Sen de şikayetten başka bir şey bilmezsin...

 

Metin (ağlayarak): Ama anne, ne alsam elimden çekiyor.

 

Anne: Ne varmış ağlayacak, sulugöz sen de... bir arkadaşla bile oynamasını bilmiyorsun...

 

Metin: ağlamaya devam eder, daha çok tepinir...

 

Metin’in duyguları nelerdir’?

...

 

Annesi Metin’i duyuyor mu?

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

 

ÇOCUĞU DİNLERKEN GENELLİKLE GÖSTERİLEN TEPKİLER VEYA GERÇEK DİNLEMEYE ENGELLER

3) Soru sormak, araştırmak, incelemek

 

 

Neden?.. Sen ona ne yaptın?.. O sana ne dedi? Hanginiz önce söyledi?..

 

Genellikle soru, inceleme nedenini arama gibi yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur,

 

ayrıca konu sorulara cevap vermeye takılarak yön değiştirip esas sorundan uzaklaşabilir.

 

Sualler genellikle sual soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, konuşan kişi endişeye kapılabilir

 

veya savunmaya geçer. Sorulara cevap vermek çabasıyla, esas sorun da gözden kaçabilir.

 

 

Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor...

 

Anne: Neden? Ne yaptı ki sana?

 

Metin: Elimde ne varsa çekiyor...

 

Anne: Elinde ne vardı?

 

Metin: Boyalarla oynuyordum, elimden aldı; sonra ben de arabalarla oynamaya başladım, bu sefer onları almak istedi...

 

Anne: Neden verdin?

 

Metin (sabırsız): Ama anne, ben vermek istemedim, o çekiyor.

 

Anne: Neden doğru dürüst oynamasını beceremiyorsun?

 

Metin: ...

 

Metin’in duyguları nelerdir’?

...

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

 

ÇOCUĞU DİNLERKEN GENELLİKLE GÖSTERİLEN TEPKİLER VEYA GERÇEK DİNLEMEYE ENGELLER

4) Teşhis, tanı koymak, tahlil etmek:

 

Aslında sen öyle demek istemiyorsun..., Ben senin aslında neden öyle yaptığını biliyorum, Aslında senin derdin başka...

 

 

Bu tür yaklaşımlarda, dinleyen kişi sanki konuşanın niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş,

 

onun kafasının içindekileri okuyormuş gibi bir tavır takınır,

 

yani Ben seni senden iyi bilirim gibi bir bilmişlik havasında cevap vererek konuşanı savunmaya ittiği gibi,

 

sinirlenmesine, sabırsızlanmasına ve karşılık vermesine neden olabilir.

 

Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış ve yanlış yorumlanmış hissettiğinden iletişimi büyük olasılıkla keser.

 

Zamanımızda bu tür yaklaşımlar,

 

özellikle biraz psikoloji konularına ilgi duyup o konularda biraz okumuş kişiler,

 

genç anne babalar tarafından sık ve ne yazık ki yanlış kullanılmakta

 

ve çocuğun davranış ve sözleri bu yarım yamalak bilgiler ışığında tahlil edilip yorumlanmakta

 

ve böylelikle çocuğa yanlış etiketler, yorumlar getirilmektedir.

 

 

Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor...

 

Anne: Eve senden başka bir çocuk geldiği zaman kızıyorsun.

 

Metin: Hayır, Emre hep oyuncaklarımı elimden çekiyor...

 

Anne: Emre senin oyuncaklarına dokunmasın istiyorsun...

 

Metin: Hayır, dokunsun ama o benim elimdeki oyuncağı almak istiyor...

 

Anne: Sen de Emre’den daha güçlü olduğunu gösterip ona vermek istemiyorsun...

 

Ama Emre senden küçük...

 

Metin: Ama anne... (ağlayarak)

 

Metin’in duyguları nelerdir’?

...

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1074

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

 

ÇOCUĞU DİNLERKEN GENELLİKLE GÖSTERİLEN TEPKİLER VEYA GERÇEK DİNLEMEYE ENGELLER

 

5) Teskin, teselli etmek, konuyu değiştirmek:

 

 

Aldırma, boşver..., Düzelir canım, bunu dert edinme..., Geçer aldırma..., Üzülme..., Başka şeyden konuşalım...

 

 

Aslında teskin ve teselli etmek çok güzel ve genellikle yararlıdır,

 

ancak önemli olan teselliyi, kişiyi duyduğunuzu belirttikten sonra verebilmektir.

 

Söyledikleri duyulmadan, genel bir teselli, teskin havasına sokulmak istenen kişi,

 

kendini anlaşılmamış, dinlenilmemiş, veya sorunu önemsiz, saçma sapan gibi algılandığını hisseder,

 

bu nedenle ya sorunu ile daha yalnız, önemsenmemiş veya dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgın hissedebilir.

 

Genellikle, dinlenilmeden verilen teselli mesajları, konuşan kişinin sorununu küçümser bir hava yaratır.

 

 

Metin: Emre ile oynamak istemiyorum, hep beni kızdırıyor.

 

Anne: Aldırma canım, o senden küçük zaten...

 

Metin: Ama her şeyimi elimden çekiyor...

 

Anne: E, sen de başka şeyle oyna...

 

Metin: Ama, anne o zaman da onu elimden almak istiyor...

 

Anne: Boşver canım, arkadaş arası olur öyle şeyler...

 

Metin (sabırsız): Ama anne, ben kavga etmeden oynamak istiyorum...

 

Anne: Aman sen de her şeyi ciddiye alırsın zaten... Gelin size kurabiye vereyim...

 

Metin: Ben kurabiye istemiyorum...

 

Metin’in duyguları nelerdir’?

...

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana göre konuyu sözebilecek birinden yardım (ki bunu da öldürmek istimiyor) tamamıyla diyolog ve çözüm arama/bulma isteği sevgili dostum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1116

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

 

Köyde tek başına oturan Bektaşi’yi kimse dinlemek istemez, sözlerini alaya alırlarmış:

 

Aman Bektaşi sen de... Bu dünyayı sen mi kurtaracaksın?..

 

Bu dünya böyle gelmiş böyle gider Boşver yorma kafanı bunlarla...

 

Bizim Bektaşi mahzun, insanlardan kaçar olmuş.

 

Gün gelmiş geçmiş, bakmışlar Bektaşi’nin mahzunluğu yok olmuş.

 

Bektaşi’nin yüzü gülüyor, gözleri daha parlak...

 

Sormuşlar: Ne oldu sana Bektaşi?

 

Dudağında hafif bir gülümseme Beni dinleyen biri var demiş Bektaşi...

 

Merak etmişler salmışlar köylüyü peşine, Bektaşi gitmiş, onlar peşinden...

 

derken Bektaşi dağın tepesine varmış, geçmiş aksakallı keçisinin karşısına oturmuş,

 

başlamış keçiye anlatmaya, keçi ise Bektaşi’nin yüzüne bakar dururmuş,

 

arada bir de Bektaşi keçinin sakalına bağladığı ipi aşağı doğru çekermiş, keçi de başını sallar olurmuş...

 

Bektaşi mutlu!

Bu kısa öykü bize, bir insanın diğerinin sadece gözüne bakarak sessizce dinlemesinin bile güçlü etkisini anlatmıyor mu?

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

Bedensel dinleme ve bedensel dikkat:

 

Gerçek dinlemenin ilk koşullarından biri de kişiyi bedenen dinler duruma geçmektir.

 

Yani: Konuşan kişinin gözlerine bakmak.

 

Özellikle bir çocukla konuşulduğunda, ya çocuğun hizasına gelecek şekilde çömelmek, oturmak,

 

veya çocuğu kendi boyumuza göre yükseltmek, dinlerken de konuşan kişinin yüzüne bakmak gerekir.

 

Yüze bakarak dinlenmenin, gerek dinleyen gerekse konuşan taraf üzerinde etkileri büyüktür.

 

Dinleyen kişi, konuşan kişinin yüzüne bakarak yüz ifadesinde de söylenenlerin ötesinde mesajlar alabilir

Örneğin:

 

Konuşan kişinin yüzünün kızarması, gözlerini kaçırması, gözlerinin buğulanması, başını önüne eğmesi,

 

dudaklarının titremesi gibi ifadeler, söylenen sözlerin içeriğine zenginlik, boyut kattığı gibi

 

sözlerin içeriği ile söylenmek istenen mesaj arasında bir çelişki olup olmadığını da açıklığa kavuşturur.

 

Şöyle ki:

 

Ali bana vurdu, çok kızdım derken gözlerinin içi gülen çocuğun

 

aslında ne kadar kızdığı hakkında tereddütlerimiz oluşabilir.

 

 

Veya Hayır, ben yapmadım derken gözlerini kaçıran,

 

veya yüzü kızaran kişinin sözlerini içerikte kalmayıp daha iyi dinlemeye çalışabiliriz;

 

 

veya, Bana ne, hiç aldırmıyorum derken gözleri buğulanan çocuğun

 

gerçekte o olaya ne kadar aldırmadığı hakkında şüpheye düşebiliriz.

 

Konuşan, sorununu paylaşan kişi ise, kendisine bedenen yakın duran,

 

yüz yüze konuşabildiği dinleyicisine daha bir yakınlık, güven ve konuşma isteği duyar.

 

 

Bir derdimiz olunca, onu aydınlatmaya, veya içimizi dökmeye çalışırken, veya herhangi bir şeyi anlatırken,

 

Tamam sen anlat, ben dinliyorum diyerek gazetesine bakan, TV’yi yan gözle izleyen,

 

alelacele yemeğini karıştırmaya devam edip mutfakta koşuşturan,

 

veya tırnaklarını törpüleyen, veya dinlese bile odanın karşı köşesinde iyice arkasına yaslanmış,

 

kolları kavuşmuş olarak dinleyen bir kişiye ne kadar anlatmaya devam isteği duyarız acaba?

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

Sessizlik:

Dikkatli ve bedenen dinlemenin yanında sessizlikte çok güçlü bir etkendir.

 

Özellikle anne-babalar, çocukları bir sorunla geldiğinde hemen lafa karışıp sorunu giderme,

 

çözüm getirme yolunu seçerler.

 

 

Emine Hanım: Ali derslerini anlamakta zorluk çekiyormuş... Ben de ona dedim ki:

 

Bak oğlum, ders çalışırken başka şeyler düşünüyorsun, kendini derse ver, sonra müzik dinlemeyi bırak ve...

 

Ancak, aslında önemli olan dinleyen kişinin dedikleri değil, konuşan kişinin dedikleridir.

 

Konuşanın da konuşabilmek, sorununu anlatabilmek için konuşma alanına ihtiyacı vardır.

 

 

Bu alan da ancak dinleyicinin yaratabileceği sessizlikte bulunabilir.

 

Dolayısıyla, bedensel yakınlık ve bedensel dikkatin yanında sessizlik, konuşan kişiye konuştukları hakkında düşünme,

 

daha fazla açıklama ve dolayısıyla olaya daha dikkatli bakma imkanı kazandırır.

 

Böylelikle, konuşan kişi sorununu bir başkasına anlatırken, kendi de daha iyi düşünme fırsatını kazanır.

 

 

Bunu kendimizde de şu şekilde anlayabiliriz:

 

(Öğrenci iken) bir konuyu ders olarak çalıştığımızda anlarız, ama bir başkasına anlatmaya çalıştığımızda daha iyi anlarız.

 

Sorunlarla da öyledir. İyi bir dinleyiciye anlatılan sorunlar genellikle çözüme kendi kendilerine daha kolaylıkla ulaşırlar,

 

veya hiç değilse konuşan kişiyi bir miktar rahatlatırlar,

 

bu rahatlatma da soruna daha serin kafa ile bakabilmeyi, dolayısıyla bir yol bulmayı sağlayabilir.

 

 

Demek oluyor ki, sessizlik konuşmaya yardım edici güçlü bir etken.

 

Ancak, sade sessizlikten öte, dinleyicinin konuşulanları takip ettiğini belirten bazı uyarılar da gereklidir.

 

Sessizce dinleyerek hiçbir tepki göstermeyen bir dinleyicinin gerçekte takip edip etmediği hakkında şüpheye düşebiliriz.

 

Ancak, sessizliğin yanında, baş işaretleri, Hmmm, Evet, anlıyorum gibi kısa sözcükler,

 

dinleyicinin sözlerimizi takip ettiğini daha açık bir şekilde belirler.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

Yukarıda ifade etmeye çalışılan bütün bu tutumlar,

 

yani bedensel yakınlık ve bedensel dikkat, konuşanın yüzüne bakarak dinlemek,

 

sessizlik ve dinlediğimizi belirten takip işaretleri, konuşan kişinin veya çocuğun bir sorunu olduğunda çok yardımcıdırlar.

 

Ancak bazı sorunlar çok yoğun duygularla birlikte yaşanır.

 

Sorun sahibi, sorunundan dolayı kızgınlık, öfke, üzüntü dışlanma, endişe, kaygı, merak gibi güçlü duygular içinde bulunabilir.

 

Özellikle çocuklar, duygularını sözle ifade etmekte güçlük çeker ve bunları dolaylı bir şekilde dile getirmeye çalışırlar.

 

Zira, her ne kadar duygusal bir toplumsak da; duyguları açıkça dile getirmek ayıp addedilir.

 

Özellikle, kızgınlık, kıskançlık, kaygı gibi güçlü duygular direkt olarak ifade edilmediği gibi,

 

bunları duymuş olmak bile ayıp veya güçsüzlük olarak algılanabilir.

 

Sana çok kızıyorum diyeceğimize, Sen zaten hep beni üzmek istersin deyiveririz.

 

 

Bu gibi durumlarda, çocuğa veya sorun sahibine yardımcı olabilmek için, söylenenleri iyice anlamaya çalışıp söylediklerini:

1) Kısaca tekrar edebiliriz, veya kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz:

 

Örneğin:

 

Emre, çok kötü çocuk. Topunu aldı vermiyor...

 

(Ne ayıp, kardeş kardeş oynayamıyor musunuz?) yerine

 

Sözleri özümleme; duyduğunu tekrar etme: (Demek Emre topunu aldı, vermiyor..)

 

Evet, hep beni kızdırıyor... diye devam eder...

 

 

Diğer bir örnek;

 

Esra: Fizik dersini hiç anlamıyorum...

 

(Biraz daha dikkât edersen anlarsın , veya Okulda bir arkadaşına sor anlatsın yerine)

Sözleri özümleme, duyduğunu tekrar etme: (Fizik dersi sana zor geliyor.)

 

Evet, hoca da bana taktı galiba... diye devam eder.

 

Neden tekrar?

 

Duyduklarını tekrar etme, daha doğrusu, dinleyenin kendi kelimeleri ile özümlemesinin yararları şunlardır:

 

•Söylenenlerin aynen duyulduğunu, yani başka anlam verilmediğini, yanlış anlaşılmadığını kanıtlar;

 

•Soruna hemen çözüm getirmez, dolayısıyla konuşan kişinin sorununu daha etraflıca düşünmesine

 

ve çözümü kendi bulmasına yardımcı olur; çocuklarda bu tür yaklaşım onların daha sorumlu ve bağımsız olmalarına yardımcı olur.

 

•Sorunun yüzeyde kalmayıp, eğer varsa, daha derin boyutuna inebilmesine müsaade eder, olanak sağlar.

 

Fizik dersi örneğinde asıl sorunun hocayla olduğunun ortaya çıkması gibi.

 

•Konuşan kişi tam olarak ve yorumsuz duyulduğunu hissettiğinde güven kazanarak konuşmaya devam eder.

 

•Dinleyen kişi, ufak bir tekrar ve özümlemeyle, konu üzerinde düşünmeye vakit kazanır

 

ve hemen çözüm getirme sorumluluğundan arınır.

 

2)Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz.

Bir evvelki örneği ele alırsak:

 

Emre çok kötü çocuk, topumu aldı vermiyor..

 

Metin ne hissediyor?: Kızgınlık, öfke

Yanıtımız: Bu seni çok kızdırıyor, olabilir.

 

 

Veya, Fizik dersini hiç anlamıyorum,

 

Fizik dersi sana zor geliyor... (başka kelimelerle tekrar)

 

Evet, hoca da bana taktı galiba...

 

Hocanın seni sevmediğini zannediyorsun... (başka kelimelerle tekrar)

 

Evet, ne zaman parmak kaldırsam, beni kaldırmıyor, parmak kaldırmadım mı, hemen bana soruyor...

Esra ne hissediyor?: Başarısızlık, çabasının takdir edilmemesinden dolayı tedirginlik, üzüntü.

Yanıtımız: Çaba gösterdiğinde (parmak kaldırdığında) takdir etmesini isterdin bu seni üzüyor... (tekrar artı duygular)

 

Neden duygular?

 

Duyguların dile getirilmesi konuşan kişiyi rahatlatır, anlaşıldığını hisseder, sorunun yükü hafifler,

 

ayrıca da duygularının yoğunluğu davranışlarına aksetmez.

 

Örneğin: kızgınlıkla kardeşine vurmak, tepinmek, bağırmak gibi.

 

 

Ayrıca, duyguların isimlendirilmesi çocuğa da kendi duygularını ayırt etmeyi, isimlendirmeyi öğretir.

 

Bu şekilde bir iletişim içinde büyüyen çocuklar, kendilerini daha açık ve dolaysız ifade ederek

 

sorunlarını daha kolay çözümleyebilirler.

 

 

Dolayısıyla, çocuğumuz veya bir kişi bize bir sorununu anlatmak istediğinde, yapabileceğimiz en yardımcı yaklaşım,

 

söylediklerini iyice dinlemeye çalışıp (bedensel dinleme ve dikkat), söylenenleri kısaca özümleme

 

ve varsa, duygularını ifade edebilmesine yardımcı olmaktır.

Buna Katılımlı Dinleme diyoruz.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1145

ÇOCUĞU DİNLEMEK

 

DUYMAK MI? DİNLEMEK Mİ?

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

KATILIMLI DİNLEME

Katılımlı dinleme, dinleyen kişinin duyduklarını tekrar etmesi, özümlemesi veya yansıtmasıdır

 

Böylelikle dinleyici konuşanın gerçekte söylediklerini aynen anladığını, yani yanlış anlamadığını kanıtlamış olur.

 

Bu tekrarın, veya özümlemenin içine, dinleyicinin çocukta (veya sorun sahibinde) algıladığı duygular da eklenirse,

 

konuşan kişi daha çabuk ve kolay rahatlamış olur.

 

Bunu yapabilmek için de konuşan kişiyle (çocukla) empati kurmak,

 

yani kendini onun yerine koymak şarttır: Ben onun yerinde olsam ne yapardım? Ne hissederdim?... gibi...

 

 

Örneğin:

 

Çocuk: Öğretmen bana bağırdı, bütün sınıfda gülmeye başladı.

 

Duygu (Ben olsam ne hissederim?): Utanma.

 

Katılımlı dinleme yanıtı: Bu da seni utandırdı...(veya mahçup oldu)

 

 

Çocuk: Evet özellikle Kenan’ın da onlarla gülmesine çok kızdım.

 

Katılımlı dinleme: En iyi arkadaşından bunu beklemezdin.

 

 

Çocuk: Evet, hiç değilse o benim tarafımı tutabilirdi.

 

Katılımlı dinleme: Kenan’ın senin safında olmasını tercih ederdin.

 

 

Çocuk: Evet, o da onlarla gülünce ben ortada sap gibi kaldım.

 

Katılımlı dinleme: Kendini yalnız hiasettin veya kendini desteksiz hissettin.

 

 

Çocuk: Evet ... Ama önemli değil, Kenan benim iyi arkadaşım, aslında durum da çok komikti... diye devam eder.

 

 

Bu örnekten de görüldüğü gibi,söyledikleri yorumlanmadan, çözüm getirilmeden

 

(Sen de bir daha böyle davranma veya Sen de bir daha Kenan’la konuşma gibi kişisel tepkiler) göstermeden

 

Sadece yansıtılarak ve duyguları ifade edilerek sürdürülen konuşmada,

 

sorun sahibi çocuk anlaşıldığı ve duyguları dile getirildiği için rahatlamış

 

sorunu o kadar da ciddi boyutlarda görmemeye başlamıştır.

 

 

Duygular açıkça ifade imkanı bulduklarında genellikle önemlerinden kaybederler.

 

Bunun dışında, konuşan kişinin sözlerinin yorumsuz tekrarı, kişiyle kendini,

 

yani sorununu karşı karşıya bırakacağından, sorun gerçek yüzüyle gözükür.

 

 

Bunu aynaya bakan bir kişiye benzetebiliriz.

 

Giyindikten sonra aynaya bakarak nasıl göründüğümüzü görmek isteriz.

 

İyi bir ayna, görüntümüzü aynen yansıtarak bize saçımız iyi taranmışsa belirtir,

 

eteğimiz sarkıyorsa farkına varırız, elbisemizde bir leke varsa görürüz.

 

 

Ancak iyi olmayan, çarpıtan bir ayna lunaparklarda rastladığımız çarpıtıcı aynaların uzun boyluları kısa,

 

zayıfları şişman gösterdiği gibi bizi gerçekte olduğumuz gibi göstermediği gibi,

 

görüntümüz hakkında yanlış fikirler de verebilir.

 

 

Yorumlar da çarpıtıcı aynalar gibidir. Olayları, gerçekleri olduğu gibi yansıtacağına, onları çarpıtırlar.

 

İyi bir dinleyici yorum getirmeyen, yani çarpıtmayan bir ayna gibidir.

 

Konuşanın sözlerini tekrar etmek,

 

ona söylediklerini yansıtıp, kendinin de duymasını ve görmesini sağlar.

 

Yani, kişinin söylediklerini bir nevi kendisine dinletir.

 

Buna Katılımlı Dinleme diyoruz.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1116

 

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

 

Köyde tek başına oturan Bektaşi’yi kimse dinlemek istemez, sözlerini alaya alırlarmış:

 

Aman Bektaşi sen de... Bu dünyayı sen mi kurtaracaksın?..

 

Bu dünya böyle gelmiş böyle gider Boşver yorma kafanı bunlarla...

 

Bizim Bektaşi mahzun, insanlardan kaçar olmuş.

 

Gün gelmiş geçmiş, bakmışlar Bektaşi’nin mahzunluğu yok olmuş.

 

Bektaşi’nin yüzü gülüyor, gözleri daha parlak...

 

Sormuşlar: Ne oldu sana Bektaşi?

 

Dudağında hafif bir gülümseme Beni dinleyen biri var demiş Bektaşi...

 

Merak etmişler salmışlar köylüyü peşine, Bektaşi gitmiş, onlar peşinden...

 

derken Bektaşi dağın tepesine varmış, geçmiş aksakallı keçisinin karşısına oturmuş,

 

başlamış keçiye anlatmaya, keçi ise Bektaşi’nin yüzüne bakar dururmuş,

 

arada bir de Bektaşi keçinin sakalına bağladığı ipi aşağı doğru çekermiş, keçi de başını sallar olurmuş...

 

Bektaşi mutlu!

Bu kısa öykü bize, bir insanın diğerinin sadece gözüne bakarak sessizce dinlemesinin bile güçlü etkisini anlatmıyor mu?

 

*tna

:lol::lol::lol:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1190

İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMANIN KOŞULLARI

Katılımlı dinlemeye bir örnek:

Damla: Bugün okula etek giymek istiyorum.

 

Anne: İyi ama üşüyeceksin... Havanın ne kadar soğuk olduğunu görmüyor musun?

Damla: Olsun, üşümem... Pantolon giymek istemiyorum, okula etekle gideceğim...

 

Anne: (İçinden), Yine başladık, çıldıracağım... uzun çorap da giymeyeceğini biliyorum, hastalıktan da yeni kalktın

 

Bak, daha yeni yeni iyileştin, etek giyersen...

Damla: (inatçı bir sesle) Ben pantalon giymem...

 

Anne: (İçinden), Şu çocuğa bir güzel dayak atasım geliyor, böyle inatlaştı mı dayanamıyorum...

 

Bak etek giymene bir şartla müsaade ederim, o da yünlü uzun çoraplarını da giyersen...

Damla: (Ağlamaklı bir sesle) Ama anne, o çoraplar batıyor...

 

Anne: (Haşin bir tavırla, ses tonunu yükselterek) Neden batsın, bütün çocuklar giyiyor...

Damla: Hayır, Ayşe giymiyor, Ayşe okula her gün etek ve kısa çorapla geliyor.

 

Anne: (Katılımlı dinlemeyi öğrenmiştir. İçinden tamam, şimdi sabırlı ol, katılımlı dinleme kullan)

 

Hmmm... sen de okula Ayşe gibi etekle gitmek istiyorsun...

Damla: Evet, Ayşe her gün okula etekle geliyor, bir sürü de arkadaşı var...

 

Anne: Ayşe’nin çok arkadaşı var...

Damla: (Annenin dönüşünden biraz şaşırmıştır).

 

Evet, herkes Ayşe ile oynamak istiyor, teneffüste hep onun yanına gidiyorlar.

 

Anne: Hmmm.. bütün çocuklar Ayşe ile oynamak istiyorlar...

Damla: Evet, benimle oynasınlar istiyorum, ama onlar yine de Ayşe ile gidiyorlar...

 

Anne: Sen de Ayşe gibi çok arkadaşın olmasını isterdin.

Damla: Evet, sonra Elif de hep Ayşe ile oynamak istiyor

 

Anne: Elif’in yalnız seninle oynamasını istiyorsun.

Damla: Evet, aslında Elif Ayşe’yi sevmiyor...

 

Anne: Sevmediği halde yine de onunla oynuyor, bu da senin canını sıkıyor.

Damla: Hm... hm... ille de Ayşe’ye benzemek zorunda mıyım?

 

Anne: Ayşe’ye benzemeden de iyi olduğunu düşünüyorsun...

Damla: Evet hem ben de Burcu ile oynuyorum. ..

 

Aslında etek giymesem de olur.. Ben yine pantalon giyeyim...

 

 

Şimdi bu gibi durumda normal olarak neler olabilirdi?

 

1) Anne katılımlı dinleme kullanmadan, tartışmayı en başındaki uzun çorap-pantolon seviyesinde tutabilir,

 

bu konuda çocukla bir güç kavgasına girer, ya annenin dediği olur ve Damla sonraki davranışlarında iyice inatlaşır,

 

veya Damla’nın dediği olur ve anne Damla’ya içerlerdi.

 

2) Bu durumda da, anne esas sorun olan Ayşe gibi popüler olmak konusunu haliyle hiç algılayamıyacaktı

 

3) Ayşe’nin popülerliği konusunda, anne kendi yorum ve tepkilerini getirebilir. Sen de Ayşe ile oyna

 

veya Elif’le konuş veya Sen de kendine başka arkadaş bul gibi öneriler getirerek

 

çocuğun sorunu kendi kendine çözmesine engel olabilirdi.

 

4) Anne, dinlediklerini yansıtarak, yani katılımlı dinleme kullanarak çocuğun sorununu kendi kendine görmesine yardımcı oldu.

 

Sonuçta Damla’nın ille de Ayşe’ye benzemek zorunda olmadan da iyi ve değerli olabileceğini kendi kendine anlamasına neden oldu.

 

Bu değeri anne öğüt olarak vermek istese (Ayşe ne yaparsa yapsın, o benim kızım değil; başkalarına benzemek iyi değildir,

 

sen kendin ne doğru buluyorsan onu yapacaksın gibi) büyük olasılıkla aynı etkinlikte olamıyacaktı, zira:

 

a.) Kişiler ve çocuklar kendi çözüm ve önerilerini başkalarının nasihatlerinden daha kolaylıkla uygulayabilirler.

 

b.) Bir kişi sorunu ile yüklü olduğu zaman hiçbir nasihatı dinleyemez.

 

 

5) Çocuk dinlenmediğini ve anlaşılmadığını hissetseydi etek konusunda ısrar edip inatlaşacaktı.

 

Bu durumda, duygularının anlaşılıp dile getirilmesi, çocuğu rahatlattığı gibi, sorunun önemini de azalttı.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.