Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Cezmi ERSÖZ


Misafir şevval

Önerilen İletiler

VAZGEÇİLMEZİMDİN

 

 

Yakınlaştıkça kaybolan :clover:

bir kente dönüşürdün

Keşfedilmezim olurdun

içinde yolculuk etsem de...

Günahkar mevsimimdin.

 

Hiç umut yoktu sende

o yüzden vazgeçilmezdin,

vazgeçilmezimdin... :clover:

 

 

 

Cezmi ERSÖZ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

-benimde çorbada tuzum olsun-

 

 

KİM OLDUĞUNU BİLMEDİĞİM BİRİNE

 

 

karşılıksız aşkın zehrini taşıyordu bana

kokusu sinmişti inatçı ruhuma,kıtalarıma,ellerime

öyle çok öpüşürdük ki ağzının tadıyla yerdim yemeklerimi

öylesine inanıyordu ki dünyadaki son aşkla beni sevdiğine

bir gün ansızın korkunç bir özlem duymaya başlamıştım

kim olduğunu bilmediğim birine

şimdi ağzımda karrşılıksız aşkın o acı tadı

karşımda o

yine hüzünlü

yine yenik

ama eşitiz artık

damarlarımızda karşılksız aşkın o zehirli kanı

 

CEZMİ ERSÖZ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

AŞK VE YURTSUZLUK

 

Usul usul azalıyordu sevgisi,kalbi

soğuyordu...

Aynı masada,yanyana oturuyorduk,ellerinden tutuyordum...Akıntıya kapılmış bir çiçek gibi bilmediğim,bilmediği uzaklıklara doğru gidiyordu...Öyle acı çekiyordu ki sevgisinin azalmasından...Seni artık özlemiyorum,eskisi gibi içimi acıtmıyorsun,bu benim için ne büyük acı biliyormusun,derken sesi titriyordu.

 

Dalından kopmuş bir çiçek gibi unutuluş denizinde usul usul sürükleniyordu...Sevgimiz yurtsuz kalmıştı şimdi...

Can çekişen bir hastayı ölümüne hazırlar gibi,

nefesimi tutmuş saçını okşuyordum durmadan...

Sevgisi,yaralanmış çocukluğumuzu ve dünyayı

değiştirmeye yetmemişti.

Hayal kanatları yanmış sevgisini öksüz kalan sevgime kattım.Sevgisi biterken gözlerime son bir

kere baktı.İnanmıştı çektiğim ıstıraba...

 

Son anda sarıldı bana:

Hadi,sen de benimle gel,birlikte karışalım

kayboluşa,dedi.

Yapamam,dedim,istesem de yapamam.Bu

sevginin ömrünü beklemeliyim...

Bu sevginin beni götürdüğü yere kadar

gitmeliyim...

İçimde sırrın,kimseye benzemezliğin

sızısı,yarım kalan yolculuğun aşk yüzlü

çocuğu var...

 

Sevgisi soğurken son tesellisi,son kıskançlığı,son

umudu bu olmuştu...

 

CEZMİ ERSÖZ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

senin sana rağmen bir yüzün var...

herkesin ilk aşkına benzeyen...

beklemek kadar acı, anlamak kadar zor...

nedensiz ölümlerin suskunluğu gibi...

yok karşılığı yüzünün...

 

senin sana rağmen bir yüzün var...

herkesin ilk aşkına benzeyen...

yakınlaştıkça imkansız uçurumlar...

nedensiz hayatların o büyük acısı gibi...

yok karşılığı yüzünün...

 

 

Cezmi ERSÖZ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaman yine geceye, yokluğunun en ağır vurduğu saatlere doğru ilerliyor. Hayalin olanca netliğiyle sahnedeki yerini alıyor. Her zamanki gibi çok güzelsin. Başkalaşıyorum. Teslim oluyorum sana bir kez daha. Seçeneğim yok aslında; ama olsaydı, böyle bir kaçışı bir an için düşünmeyi bile sana ihanet sayardım.

 

Seninleyim yine, sen oldum. Başkalaştıkça aslıma döndüm... Sana döndüm, kendim oldum.

 

Yokluğun en ileri boyutuyla tenime iyice sokuluyor, böyle bir yangında varlığını bütün güzelliğiyle duyumsuyorum. Her gece binlerce kez yinelenen bu sahnelerde yokluğun ne kadar yakıcıysa varlığın onunla yarışan bir serinlik oluyor yüzümde. Amansız bir çatışmanın ortasında nasıl korumasızım.

 

(Seninleyim ve korumasızım, yalnızım... Ne müthiş bir çelişkidir bu!)

 

Gözlerimi kapatıyorum. Artık susma vaktidir.

 

Bir yoksun, bir varsın; ama en çok yoksun. Başım dönüyor.

 

Sevgili(m) ! Ömrümün varı! Ey hayal!

 

Seni seviyorum.

 

Cezmi Ersöz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir sevgi iletisi

 

Kadın sevdiği adama sorar: ' Neden Ağlıyorsun? ' Adam cevap verir: ' Seni sevemediğim için.'

 

İşte bu yüzden bir kez daha iyi ki varsın diyorum sana.

 

Senin de beni sevmeni elbette çok isterim. Belki de inanmayacaksın ama, olmasa da olur. Çünkü yıllarca sevgimin öyle çok düşmanı, öyle çok muhafızı vardı ki, ben seninle onları aştım, inan varolman bile yeterli ve seni seviyor olmak bile büyük bir nimet benim için.

 

Ve şunu bil ki bu sevgime asla çoklarının yaptığı gibi yeteneksizliklerimi, kusurlarımı, yalnızlık korkumu, başarısızlıklarımı yüklemiyorum. Eğer öyle olsaydı, yitirmekten ölesiye korkar, seni kör bir tutkuyla sahiplenirdim.

 

Oysa seni bir dine bağlanır gibi değil, kendi özgürlüğümü sever gibi seviyorum.

Cezmi ERSÖZ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aşkta Yarın Yoktur Sevgili

 

 

Aşk Bu Dünyanın Ölçüleriyle Açıklanamaz Sevgili

O İlkel Bir Acıdır, Yaban Bir Ağrıdır.

Gelir ve İçimizdeki O Çok Eski Bir Şeye Dokunur.

Sonra Bir Perde Açılır ve Yolculuk Başlar

Bu Yolculukta Artık Para, Tarifeler

Beklentiler, Randevular, Taksitler, İş,

Anneler ve Korkular Yoktur

Aşkın Kendi Gerçekliği Vardır Sevgili.

İnsan Başka Bir Işığa Teslim Olur,

Daha Derinden Anlamaya Başlar, Bilgeleşir

Hiç Bilmediği Sezgileriyle Buluşur

Yükü Çok Ağırdır, Kendiyle Buluşmuştur

Hem Dışındadır Dünyanın, Hem de Tam Ortasında.

Hindistan'da Ganj Nehri'nin Yakılan

Yoksun Adamın Hissettikleri de Onunladır,

Yitirdikleri de...

New York'ta, Bir Sokakta,

Kartondan Kulübesinde Yaşayan Kadının

Çıplak Yalnızlığı da

Her Şey Onunladır, Ona Emanettir Sanki,

Ama O, Çıldırtıcı Bir Yalnızlık İçindedir Yine de...

Aşkın Kültürlü Olmakla, Bilgili Olmakla da İlgisi Yoktur Sevgili,

Kanımıza Karışan İlkel Acı, O Yaban Ağrıyla

Hiçbir Kitabın Yazamadığı Hakikatlere Daha Yakınızdır,

İnan...

Kim Demiştir Hatırlamıyorum,

Aşk Varlığın Değil, Yokluğun Acısıdır Diye.

Belki de Bu Yüzden İlk Gençliğimde,

O Yoğun Aşık Olduğum Yıllarda,

Gözüme Uyku Girmez, Dudağımda Bir Islıkla

Bütün Gece Şehri, O Karanlık, O Hüzünlü Sokakları Dolaşır,

İnsanları Uykularından Uyandırmak İsterdim.

Uyanıp, İçimde Derin Bir Sızıyla Uyanan

O Derin Sancının Acısına Ortak Olsunlar Diye...

Aşk Çok Eski Bir Şeydir Sevgili

Onun İçinden O Çileli Çocukluğumuz Geçer

Sevdiğimiz İnsanların Çocuklukları da...

Oradan Üvey Anneler, Eksik Babalar, Parasız Yatılılar Geçer

Ve Sonra Aşk Bütün Bunları Alır, Daha da Eskilere Gider,

Hep O İlkel Acıya, O Yaban Ağrıya...

İnsan Bazen Nedensiz Yere Umutsuzluğa Kapılır

Kimselere Veremez Sevgisini,

Kimselere Derdini Anlatamaz, Evlere Kapanır...

Bazen Denizler Kıyılar Çeker İnsanı.

İnsan Bu Kapılmayı Anlayamaz,

Oysa

Çok Eski Bir Yerde Yaşanmasından Korkulup

Vazgeçilmez Aşkların Sızısıdır Bu.

Bu Sızı, Bu Yenilgi Mevsimlerle Yıllarla Devrilir Başka İnsanlara...

Bir İnsanın Yaptığı Bir Hatanın

Tüm İnsanlara Yayılması Gibi...

İşte Şimdi Biz de Sevgili,

Ya Olmadık Zamanlarda Umutsuzluğa Kapılıp,

Soluğu Evlerde Alacağız,

Ya da Denizler, Kıyılar Çekecek Bizi.

Nasıl Biz Başkalarının Korkularını Taşıyorsak,

Başkaları da Bizim Korkularımızı Taşıyacak,

Yenilgimizi, Umutsuzluğumuzu...

Birazdan Sabah Olacak...

Para, Tarifeler, Beklentiler, Randevular, Taksitler,

İş, Anneler ve Korkular Başlayacak...

Bunlar Varsa Bizim İçin Geçerliyse

Aşk Yoktur ve Hiç Olmamıştır Sevgili.

Birbirimizi Kandırmayalım...

Hadi Güne Hazırlan,

Yaşadıklarımızı Unutmaya Çalış

Aşk Bize Güvenip Verdiği Büyüsünü,

Sırlarını, Cesaretini, Bilgeliğini ve O İlkel,

O Yaban Ağrısını Geri Alacak

Bunlar Olurken İçimiz Bir an Üşüyecek,

Sonra Geçecek...

Hadi, Oyalanma Birazdan Yarın Olacak...

AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

 

Cezmi Ersöz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Gölgem düşmüyor Artık Evinin Duvarlarına

 

 

 

Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım.

Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim...

Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim.

Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim.

Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla.

Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden

suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim.

Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım.

Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim...

Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya

minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim...

Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın çaresizliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde

yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin...

Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü?

Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık gecelerde bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi geceler başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye

gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben...

Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık.

Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım...

Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü

Merak ederdim hep.

Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim.

İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için

kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim...

Aşktı adın uçurumda, yanı başımda

aynadaki suretimdi yüzüm,

aykırı kanardı bana.

İnançlarımın çoğu yalanmış

alay ederdi benimle.

Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki

senmişsin dokunamadığım...

Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş,

Geceleri ansızın uyanıp

İncitip durduğum senin yokluğunmuş...

Onca sevmeden sonra değişmemişsem,

sihirli bir aydınlıkta,

içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş...

İşte onca yalan geçen hayatımda

buymuş tek gerçekliğim...

 

Cezmi Ersöz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık.

Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım...

 

TEŞEKKÜRLER ŞEVVAL

neresini alıntı yapayım şaşırdım sonsuz teşekkürler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.