Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

seni seviyordum


Misafir şevval

Önerilen İletiler

seni seviyordum/

 

 

Sana uzak kentlerden birinde,

Zamanın bir yerinde,

Seni ve senli günleri anımsattı,

Akşam güneşi.

Onca zamanın üstünde

Eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri?

Seni seviyordum ve senin haberin yoktu.

Saçlarını izliyordum uzaktan,

Kalağının arkasına düşmüş ve burnun

Herkesten başkaydı işte.

Güldüğün zaman yukarıya bakardın.

Yukarı kalkan başın

Ve gülen gözlerin vardı,

Ne güzeldiler.

Sen bilmiyordun,

Ben seni seviyordum.

Kalbime sığmıyordum aklımdan geçenler.

Duvarlara, vitrin camlara, kaldırımlara çarpıyordu.

Geri dönüyordu çoğalarak.

Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum her şeyi,

Her şeyi erteleyişim oluyordun.

Mevsimler değişiyordu

Ve büyüyorduk.

Dönemler geçiyor,

Köprüler göze alıyor

Ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk.

Cesurduk...

Ufuk çizgisi maviydi,

Gün batımı hep turuncu

Ve kırmızıydı bütün karanfiller.

Ben seni seviyordum,

Sen bilmiyordun.

Sevinmelerim oluyordun ara sıra,

Sen hiç bilmiyordun.

Sonra herhangi biri oldun.

Bütün sevinçlerim bittikten sonra

Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları...

Derken bir gün uzaktan gördüm seni.

Saçların bana inat,

Başın her şeye meydan okuyarak.

İşte yine aynı...

Kalbimi acıttın.

Her zamanki gibi.

Değiştik sanıyordum.

Ve sen yine bilmiyordun.

Şimdi bunları anlatsa sana birileri

Kim bilir?

Ya da boş ver...

 

 

iclal AYDIN/

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

YAĞMUR

 

Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü

bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.

Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

 

Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.

Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”

Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.

Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta

dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla

tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?

Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…

 

Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.

Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.

Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da

“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?

“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,

anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.

Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.

Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,

çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,

yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

 

Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,

televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,

açtığımı gören olmuyor.

Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.

Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

 

Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.

Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.

Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.

Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?

Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?

Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,

kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.

 

 

 

İclal AYDIN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SEVMEK BİR STANDART KÜMESTİR

 

 

"Oysa kadını kendisine sıra dışı gelen güzelliği yüzünden ayırır erkek

diğerlerinden. Bir şekilde başkası gibi değildir ve bu yüzden ona âşık

olur.

Burnu, göz kapakları, elleri, dişleri ya da belki ten rengidir ilgisini

çeken.

Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası: Kahkahası, durgunluğu,

düşünce

biçimi, becerisi ya da beceriksizliği, dişiliği veyahut çocuksuluğu

hoşuna

gitmeye başlar...

 

Derken kokusunu keşfeder.

Banyodan yeni çıkmış ıslak halini, sabah uykudan kalktığında gülen şiş

gözlerini, makyajsız cildini, ojesiz tırnaklarını sever...

Evet, o asla başkaları gibi değildir.

Bu yüzden "erkeğin sevdiği" kadın olur.

Sonra kendisine gösterilen minicik, küçücük güzel şeyler yüzünden

sevmeye

başlar kadın erkeği.

Sevilmenin tadını da alır erkek böylece...

Sevdiği tarafından sevilmek gibisi yoktur zaten...

Ama sevilmeye, çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi...

Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz.

Ve kadın sevmeye başladı mı, kendini kaybeder...

Sevdiği erkeğin hayatını ele geçirmeye başlar. Başlangıçta erkek için

de hoş

bir durumdur bu. Üstünü başını toparlayan, evini çekip çeviren, önüne

düzenli olarak yemekler koyan, kusursuz bir huzur sunan kadının bu

sahiplenmesi muhteşem gelir erkeğe.

Muhtemel bir savaş alanından ne kadar da uzak görünmektedir o konforlu

ilişki başlangıçta.

"Seni çok seviyorum" diyen, hastayken ateşine bakan, bir demet çiçekle

çıkıp

gelen, gün içinde arayıp soran erkeğin bu ekonomik sevme stili

karşısında

"sevmeyi" abartır kadın.

Adamın gardırobunu düzenleyerek başlar işe; sonra beynini, yıllık

plânını,

arkadaş ilişkilerini düzenleme isteğiyle devam eder...

Mutfakta birikmiş bulaşıkları yıkar gibi erkeğin telefon defterinde de

bir

temizliğe girişme isteğiyle dolup taşar...

Çünkü bu arada karşılıklı tavizler verilmiştir. Erkek o sıra dışı

güzellikten rahatsızlık duymaya başlamıştır. En azından saç renginin

daha

"normal", tırnak boyasının kırmızı olmamasını, mümkünse pantolonların

bol,

eteklerin uzun olmasını ister. Mesai saatlerine, iş yeri başarılarına,

bazı

dul ve bekâr kız arkadaşlara, eski dostluklara, geleceğe dair kişisel

plânlara gıcık olmaktadır.

Kısa küskünlükler, uzun suskunluklara dönüşür... Uzun suskunluklar

küçük

arızaların büyümesine sebep olur.

"Neden herkes sıradan bir huzur yaşarken bu ilişkide sıra dışı bir

bozukluk

var" sorusu hep havadadır artık.

Beraberlik standart bir kümese dönüşür.

İki taraf da birbirlerinin güzel, farklı, olağanüstü her özelliğini

yolup

atmak ve bu standart kümeste iki büklüm yaşamak için dövüşmeye başlar.

Dövüşürler, didişirler ve kümesin tellerinde bir delik açabilen dışarı

kaçar...

Sonrası ise hepinizin bildiği hikâye...

Sevmenin bir zamanı, stili ve standardı yok. Artık biliyorum!

Bence çıkarılıp bırakılmış bütün renkli tüyleri, taşları yeniden takıp

takıştırıp, sıra dışı delilikler yaşamanın zamanıdır...

Bir daha kimsenin hayatını ele geçirmeye kalkmadan sevmeyi öğrenmenin

ve

de...

 

iclal aydın"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SEVMEK BİR STANDART KÜMESTİR

"Oysa kadını kendisine sıra dışı gelen güzelliği yüzünden ayırır erkek

diğerlerinden. Bir şekilde başkası gibi değildir ve bu yüzden ona âşık

olur.

Burnu, göz kapakları, elleri, dişleri ya da belki ten rengidir ilgisini

çeken.

Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası: Kahkahası, durgunluğu,

düşünce

biçimi, becerisi ya da beceriksizliği, dişiliği veyahut çocuksuluğu

hoşuna

gitmeye başlar...

 

Derken kokusunu keşfeder.

Banyodan yeni çıkmış ıslak halini, sabah uykudan kalktığında gülen şiş

gözlerini, makyajsız cildini, ojesiz tırnaklarını sever...

Evet, o asla başkaları gibi değildir.

Bu yüzden "erkeğin sevdiği" kadın olur.

Sonra kendisine gösterilen minicik, küçücük güzel şeyler yüzünden

sevmeye

başlar kadın erkeği.

Sevilmenin tadını da alır erkek böylece...

Sevdiği tarafından sevilmek gibisi yoktur zaten...

Ama sevilmeye, çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi...

Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz.

Ve kadın sevmeye başladı mı, kendini kaybeder...

Sevdiği erkeğin hayatını ele geçirmeye başlar. Başlangıçta erkek için

de hoş

bir durumdur bu. Üstünü başını toparlayan, evini çekip çeviren, önüne

düzenli olarak yemekler koyan, kusursuz bir huzur sunan kadının bu

sahiplenmesi muhteşem gelir erkeğe.

Muhtemel bir savaş alanından ne kadar da uzak görünmektedir o konforlu

ilişki başlangıçta.

"Seni çok seviyorum" diyen, hastayken ateşine bakan, bir demet çiçekle

çıkıp

gelen, gün içinde arayıp soran erkeğin bu ekonomik sevme stili

karşısında

"sevmeyi" abartır kadın.

Adamın gardırobunu düzenleyerek başlar işe; sonra beynini, yıllık

plânını,

arkadaş ilişkilerini düzenleme isteğiyle devam eder...

Mutfakta birikmiş bulaşıkları yıkar gibi erkeğin telefon defterinde de

bir

temizliğe girişme isteğiyle dolup taşar...

Çünkü bu arada karşılıklı tavizler verilmiştir. Erkek o sıra dışı

güzellikten rahatsızlık duymaya başlamıştır. En azından saç renginin

daha

"normal", tırnak boyasının kırmızı olmamasını, mümkünse pantolonların

bol,

eteklerin uzun olmasını ister. Mesai saatlerine, iş yeri başarılarına,

bazı

dul ve bekâr kız arkadaşlara, eski dostluklara, geleceğe dair kişisel

plânlara gıcık olmaktadır.

Kısa küskünlükler, uzun suskunluklara dönüşür... Uzun suskunluklar

küçük

arızaların büyümesine sebep olur.

"Neden herkes sıradan bir huzur yaşarken bu ilişkide sıra dışı bir

bozukluk

var" sorusu hep havadadır artık.

Beraberlik standart bir kümese dönüşür.

İki taraf da birbirlerinin güzel, farklı, olağanüstü her özelliğini

yolup

atmak ve bu standart kümeste iki büklüm yaşamak için dövüşmeye başlar.

Dövüşürler, didişirler ve kümesin tellerinde bir delik açabilen dışarı

kaçar...

Sonrası ise hepinizin bildiği hikâye...

Sevmenin bir zamanı, stili ve standardı yok. Artık biliyorum!

Bence çıkarılıp bırakılmış bütün renkli tüyleri, taşları yeniden takıp

takıştırıp, sıra dışı delilikler yaşamanın zamanıdır...

Bir daha kimsenin hayatını ele geçirmeye kalkmadan sevmeyi öğrenmenin

ve

de...

 

iclal aydın"

 

 

Ah Şu Kadınlar .....

Her sıkıntıya katlanan ,tüm yükü omuzlayan ama bir eksiklik olduğunda,birsuçlu arandığında hemen gözden çıkarılan kadınlar.Bu kadar itip kakmalar olmasaydı neler yapabilirlerdi diyede merak ediyor insan.

 

 

Kolay Gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

uçak, babama selam söyle… :clover:

 

 

 

 

karlı bir akşamdı ankara’da,

son kez el ele yürümüştük.

bitmesin istediğim yola,

kısacık beraberliğimizin bütün

anılarını sığdırmıştık.

‘‘yazarsın bana,’’ demiştin.

‘‘ben de yazarım sana sık sık.’’

ağlıyordum…

sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.

elimi daha sıkı tuttun.

anlıyordun, bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim.

‘‘Öğrettiğim çiçek adlarını unutma,’’ dedin.

‘‘kelebekleri kitap arasında kurutma.

sık sık fotoğraf çektir, yolla bana.

kitaplarım sana emanet.

İncitme kimseyi,

kin büyütme kalbinde.

beni bekle…’’

yol bitti. gidiyordun artık. gittin.

 

sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri

sen sandım bir süre.

kin büyütmedim kalbimde,

söz vermiştim sana diye,

kitaplarını okudum, kelebeklere dokunmadım.

Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim.

en çok fesleğeni, çoban heybesini,

akşamsefasını sevdim.

seni beklerken çok şey öğrendim.

yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam…

nasılsa bulacaktır seni diye,

her görüşümde aynı güçle seslendim.

‘‘uçak babama selam söyle!’’

beni kötü rüyalardan uyandıran,

sevdiğim ilk adam…

bir bilsen, seni nasıl özledim…

 

kar yağıyor şimdi.

otuz yaşım bitti.

kitapların bende, kelebek gibi kar taneleri.

kendi yolumda yürürken hiç unutmadım

o cümleyi…

selamını aldım babacığım.

kin büyütmedim kalbimde.

küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde…

 

uçak, babama selam söyle… :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Ne Olacak Halim

 

Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...

Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,

Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,

Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;

Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,

Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,

Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi

Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,

Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,

Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.

En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?

Şimdi düşlediklerimin neresindesin...

Dedim ya.

Bu ikimizin hikayesi...

Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,

Bizi buluşturan kaldırımları,

İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.

Ben unutmadım diye

Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri

Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği

Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,

Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,

Ne Olacak Halim...

Çabuk mu büyüdük dersin

Biliyorum..

NE Olacak Halim...

Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.

Neleri bırakmış olacağım birde,

Ne aşkları

Ne başlangıçları

Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.

Biliyormusun...

Tek sorum var kendimle şimdi

 

Ahhh

Ne Olacak Şimdi Halim....

 

 

İCLAL AYDIN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.