Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kurandaki çelişkiler


haksöz

Önerilen İletiler

Sayın Himyata ;

 

Bu forumda "Kur'an Mucizeleri" diye bir başlık vardı. O başlığı bulursanız orada bu safsatalara verdiğim cevapları da görebilirsiniz...

http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=17722

 

Yam yam kardeş, yazılan yazılara yine mi bu safsatalar diyeceksen sen neden geldin foruma?

 

forum tartışma yeridir, madem safsata olarak değerlendiriyorsun o zaman açıkla bize neresi safsata?

 

ayrıca mucize yoktur diyorsun. anne karnındaki bir damlanın insan olması sana mucize gelmiyormu?

 

ya da kırıp yediğin yumurtanın civciv olması bir mucize değil midir?

 

bunları insan uğraşarak teker teker mi koyuyor her hücreyi?

 

kim yapıyor sence bunları yam yam kardeş?

 

yoksa akılsız atomlar kendilerimi karar veriyorlar?

 

bu soruma cevap verirsen sevinirim.

 

kim yapıyor bunları?

 

nasıl bir damla insan oluyor?

 

lütfen samimi bir şekilde cevap ver

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hangi metin olursa olsun, imanla değilde akıl süzgeci ile etüd edildiğinde yazının karakterinden kime ait olduğunu anlamak kolaydır.

 

Şimdiye kadar kurandaki çelişkiler üzerinde durduk.

 

Hani meşhur bir deyim vardır

 

Anlayana sizvrisinek saz, anlamayana davul zurrna az

 

Dolayısıyla kuranda çelşikier konusunda verdiğimiz örnekler anlayabilenler için yeterde artar bile

 

Şimdi ise kuranın nasıl bir insan psikolojisi ile yazıldığını ortaya koyacağız

 

İnsanlarda intikam alma duygusu vardır. Muhammed de insan olduğu ve bu duygulardan bağımsız olmadığı için inanmayanları tehdit amacıyla intikam içeren bir yığın ayetleri kurana komuştur.Daha önce bu ayetleri örnek olarak vermiştim.

 

İnsanlarda güvenirliğini daha da etkili kılabilmek için yemin etme olgusu vardır. Dolayısıyla muhamed,de bu duygularla hareket ederek bir çok şeye yemin etmiş ve ayet formatında kurana sokmuştur.

 

Korkmak insani bir duygudur. Muhammed,de insanların bu duygularını kullanarak cehennem ile tehdit etmiş ve bir yığın ayet kurana dahil etmiştir

 

Ümit beslemek. Yine aynı şeklide muhammed insanların bu duygularını kullanarak cennet ile ilgili ayetleri kurana eklemiştir. Ancak ne yaparsa yapsın, ne kadar allah adına bunları kuran eklese bile kendi insani duygularından bağımsız hareket edememiştir edemezde. Bu her insan için geçerlidir.

 

Zira, eğer gerçekten bir tanrı varsa, hiç bir insan tanrı gibi düşünme yetisine sahip değildir.

 

Şimdi vereceğimiz örneklerden bunu çok kolay bir şeklide ortaya çıkaracağım

 

Rahman 62. Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır

 

68. İkisinde de her türlü meyva, hurma ve nar vardır.

 

Rad 4 Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. *

 

Nahl 11 (Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.

 

Bakara 266 Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar. *

 

 

Nahl 67 Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır

 

Yasin 34 Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.

 

Müminun 19 Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

 

Hurma ve üzüm.Yeryüzünde binlerce meyve varken allah acaba neden sadece hurma ve üzümleri örnek verir. ?Niye bir tane bile olsun kivi veya ananas yok ?

 

Sebebi ise gayet açıktır. Muhammmed arabistan gibi bir bölgede yaşadığı, hurma ve üzümden başka bir meyve bilmediği için elbette ki sadece kendi tanıdığı meyveleri örnek verecek

 

 

 

Nisa 57 İnanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu bir gölgeye koyarız

 

Rad 35 Takva sahiplerine vadolunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kafirlerin sonu ise ateştir.

 

Yasin 56 Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.

 

Cennete gölge ne işe yarar? Yoksa orada kavurucu sıcaklar mı var? Cennet maksimum zevk diyarı değilmi.

Arabsiyan gibi sıcak bir iklimde yaşayan bir için ( kendim gittiğim için biliyorum) gölge paha biçilmez bir nimettir.Muhammed,de elbetteki bu özlemini ayet formatında kurana sokacak.

 

Örneğin muhammed arabistanda değilde bir eskimo olarak kutuplarda dünyay gelseydi gayet doğal olarak cennet tasvirleri şu şeklide olacaktı

 

Ey iman edenler, sizlere cenette sıcacık evler ve avlanmadan sahip olabileceğiniz balıklar var

 

Altlarından ırmaklar akan cennetler

gibi ayetler olmayacaktı.hayatı boyunca karda ve sularda yaşamış bir insan elbette ırmakları düşünmez aklına bile gelmez. Ama sıcak iklimde yaşayanlar için fışkıran pınarlar vazgeçilmez bir özlemdir

 

Tüm bu deliller gösteriyorki kuran, allahın sözleri değil baştan sona muhammedin allaha isnat ettiği kendi sözleridir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nahl 67 Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır

 

Yasin 34 Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.

 

Müminun 19 Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

 

Hurma ve üzüm.Yeryüzünde binlerce meyve varken allah acaba neden sadece hurma ve üzümleri örnek verir. ?Niye bir tane bile olsun kivi veya ananas yok ?

 

Sebebi ise gayet açıktır. Muhammmed arabistan gibi bir bölgede yaşadığı, hurma ve üzümden başka bir meyve bilmediği için elbette ki sadece kendi tanıdığı meyveleri örnek verecek

 

 

 

Nisa 57 İnanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu bir gölgeye koyarız

 

Rad 35 Takva sahiplerine vadolunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kafirlerin sonu ise ateştir.

 

Yasin 56 Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.

 

Cennete gölge ne işe yarar? Yoksa orada kavurucu sıcaklar mı var? Cennet maksimum zevk diyarı değilmi.

Arabsiyan gibi sıcak bir iklimde yaşayan bir için ( kendim gittiğim için biliyorum) gölge paha biçilmez bir nimettir.Muhammed,de elbetteki bu özlemini ayet formatında kurana sokacak.Tüm bu deliller gösteriyorki kuran, allahın sözleri değil baştan sona muhammedin allaha isnat ettiği kendi sözleridir

 

ama yazdıklarına gelince...iyi okuyun...

 

Peygamber arapmış da arabistanda yetişen meyveleri yazmış durmuş ananas neden yazmamış demişsin;

 

kuran yemek kitabımı... ne az düşünüyorsun...ayrıca geçiyorum meyveyi sebzeyi ki sen ayetleri birbiri ardına getirip sanki kuranda sadece bu örnekler varmış gibi bir pskolojik teknik kullanmışsın yemezler.!!!

 

ayet;

 

1_Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; hadid/25

 

2-Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti. Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler. (Fussilet Suresi, 10-11

 

3_Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

 

4_Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

 

vs..vs... gibi ayetler geçerken kuranda , soruyorum ...peygamber aleyhisselam (haşa) nasadamıydı senin mantığından bu çıkıyor...hakkını ver yazdıkalrının...ama o zamanın sahabeleri demedilerki yahu genişleyen gök ne demek varmı böyle birşey...veya duman halindeki gök ve yeryüzüyle birleşmesi...vs ne demek ..demediler .iman ettiler.senin inkarcı mantığın için Allah onlara ne yapsanda inanmazlar diyip geçiyor malını biliyor o yarattı...hiç bilmezmi...

 

hem kuran tüm zamanlara hitab ediyor ve tüm zamanların onda payı var...yani yaşadığı dönemin insanlarını ihmal edip bir tek senin yiyeceğin yemeğin menüsüylemi uğraşacak...ve bir insan kutuplarda da yaşasa yerin dibinde de yaşasa ayetlerde resmedilen tüm meyveleri ve gölgeleri fıtratı gereği ister ...ayrıca peygamber başka meyve adı bilmiyormuydu sanıyorsun...ama ordaki meyvelerden bilhasa o meyvelerin adının geçmesi hem yaşadığı topluma hitab edebilmek hemde o meyvelerin önemini belirtmektir ki bugün senin hurmanın içindeki vitaminlerden haberin yoksa ben ne yapayım.hem ayette hurmayla beraber ismini vermeyip sadece bir çok meyve dediğini ... yazdığın halde göremeyecek kadar basiretsizsen ...

 

mesela birşey yazarken bizdedevardır bir örnek verir ardından bu ve bunun gibi niceleri demezmiyiz...ama tabi senin herzaman vereceğin örneklem sayısı biri geçmeyeceği için ...

 

dikkatinizi çekiyorsa çok sığsınız çok hemde...bence gidip bir bileni tecrübeli bir ateisti alın gelin bana ben yine Allahın izniyle ilzam edeyim...

 

vesselam...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

584 - Hz. Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanına yürür kömürle karartılmış ve dayak atılmış bir Yahudi getirdiler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yahudileri çağırarak: "Kitabınızda zina haddini (cezasını) böyle mi buluyorsunuz? diye sordu.

 

"Evet" dediler.

 

Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onların alilerinden birini çağırdı ve "Musa'ya, Tevrat'ı indiren Allah aşkına soruyorum, zina edenin haddini kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?" dedi. Alim:

 

-Hayır! Eğer bana böyle yemin vererek sormasa idin sana haber vermezdim. Kitapta recm buluyoruz. Fakat, zina vak'aları eşrafımız arasında çoğaldı. Artık şerefli birini bu suçla yakalarsak onu bırakır olduk. Ancak biçare birisini yakalarsak ona haddi tatbik ediyoruz. Kendi aramızda şöyle dedik: "Gelin aramızda öyle bir ceza şeklinde anlaşalım ki o, eşraftan olsun, halktan olsun herkese tatbik edilsin. Sonunda recm yerine suratın kömürle boyanıp dayak atılmasında ittifak ettik."

 

Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allahım, onların öldürdüğü emr-i şerifini ilk ihya edip dirilten ben olayım" dedi ve had cezasının tatbikini emretti, zâni hemen recmedildi. Bunun üzerine şu âyet indi: "Ey Peygamber! Kalbleri inanmamışken ağızlarıyla "inandık diyenler, Yahudilerden yalana kulak verenler ve başka bir topluluk hesabına casusluk edenlerden inkara koşanlar seni üzmesin. Sözleri asıl yerlerinden değiştirirler de "Böyle bir (fetva) size verilirse alın, verilmezse kaçının" derler..." (Maide 41). Az sonra Allah Teâla şu ayeti indirdi: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir..." "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler işte onlar zâlimlerdir..." "...Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar fâsıklardır!" (Maide 44, 45, 47).

 

Müslim, Hudud 28, (1700); Ebu Dâvud, Hudud, 26 (4448).

 

 

 

Tevratta zina edenlerin recm edilmesini emreden merhametli allah,acaba kuranda niye buna 4 şahit ister ve 100 degnek cezasına çevirir?

 

 

Nur 2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

 

Nur 12- Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

 

NUr 13- (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.

 

 

 

 

Boşuna dememişler,iğneyi kendine sonra çuvaldızı başkasına sok diye.

 

Zira bu sefer zina ile suçlanan en sevdiği eşi ayşedir. Nasıl onu taşlasın olacak şeymi yani ?

 

Daha önce zinadan dolayı recm edilen insanların suçu ne idi. Neden onlar için 4 şahit istemedi merhametli allah ? Eğer bir insanın temiz oluşu ayetlerle isbatlanacaksa 4 şahit istemenin ne geregi var? Başka insanların vahiyle aklanmaya ihtiyacı yokmu ?

 

Neden bir tek kişi için ilahi bir torpil yapılarak aklanıyor ?Diğer insanlar allahın üvey kulu mu ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

RECM CEZASI Hz. Peygamber'in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerle sabittir. Temelde kıyasa göre evlilere de yüz değnek (celde) cezası uygulanması gerekırken, bu konudaki hadislerle amel edilerek recm cezası öngörülmüştür.

 

Recm konusunda hükmü devam eden, fakat Kur'an ayeti olarak okunması neshedilen bir ayet de nakledilir. Abdullah b. Abbas (r. anhümâ), Hz. Ömer'in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir. "Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).

 

Hz. Ömer'in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: "Ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin" (Mâlik, Muvatta', Hudûd 10; Ibn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183). Hz. Ömer'in recmi, Medine minberinden ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, Istanbul 1978, VIII, 350). es-Serahsî (ö. 490/1097). Ömer (r.a)'in şöyle dediğini nakleder:

 

"Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri..." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım" (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).

 

Hz. Peygamber'in recm cezasına uygulama örnekleri:

 

1. Işvereninin eşiyle zina eden bekâr işçiye yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası, kadına ise recm uygulanmıştır.

 

Ebû Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhumâ)'dan nakledildiğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resulullah (s.a.s)'e başvurarak bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm vermesini istemişlerdir. Işçinin babası şöyle dedi:

 

"Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi. Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz. Peygamber'in emri üzerine de recmedilmiştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13). Ebû Hanife'ye göre, yüz değnek yanında bir yıl sürgün, ayete ilâve niteliğinde olup, ayet inince bu ilâve kısım neshedilmiştir. Ancak Islâm devlet başkanı böyle bir cezayı ta'zir cezası olarak verebilir.

 

2. Zinasını dört defa ikrar eden Mâiz b. Mâlik (r.a)'in recmedilmesi.

 

Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Resulullah (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).

 

3. Gâmidiyeli evli kadının zinadan dolayı recmedilmesi.

 

Mâiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun" Hz. Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine "Sen mi?" buyurdu. Kadın "Evet" dedi. Hz. Peygamber "Doğuruncaya kadar git" buyurdu. Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha sonra Hz. Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi. Çocuğun bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi" (Müslim, Hudûd, 22, 23, 24; Ibn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudûd, II). Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid b. Velîd (r.a)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:

 

"Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir (Müslim, Hudûd, 23).

 

4. Evli bulunan Yahudi erkeği ile Yahudi kadınının zina sebebiyle recmedilmesi. Abdullah b. Ömer (r.a)'tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber'e, zina etmiş bir yahudi erkeği ile bir yahudi kadını getirmişler. Allah elçisi, yahudilere, Tevratta ki zina hükmünü sormuştur. Yahudiler; "yüzleri karaya boyanır, sırt sırta hayvan üzerine bindirilip sokaklarda dolaştırılır" demişler. Tevrat getirilmiş, ancak okuyan yahudi genci recm ayetine gelince ceza kısmını parmağı ile kapatıp atlayınca durumu farkeden ve yahudi iken Islâm'a giren Abdullah b. Selâm, Hz. Peygamber'e yahudinin Tevrat'ın üzerinden elini kaldırmasını emir buyurmasını istemiştir. Yahudi elini kaldırınca recm ayeti görülmüş ve her iki yahudi hakkında da evli olarak zina ettikleri için recm uygulanmıştır (Müslim, Hudûd, 26).

 

Bera b. Azıb (r.a)'ten nakledilen, iki yahudinin recmedilmesi olayı ise şöyledir: Hz. Peygamber'e, yüzü kömürle karartılmış ve dayak vurulmuş bir yahudi getirildi. Allah elçisi yahudilere evlilerin zinasının Tevrat'taki hükmünü sordu. Onlar, bu şekilde olduğunu söyleyince, bir yahudi bilginine "Sana, Tevrat'ı Musa ya indiren Allah aşkına soruyorum. Zina edenin Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu yahudi bilgini; Tevrat'ta recim var. Fakat zina eşraf arasında artınca, şerefli birini getirirlerse serbest bırakır, yoksul biri yakalanırsa onu recmeder olduk. Bu iki sınıfa eşit ceza için recmi terkettik, kömürle boyayıp, dayak vurmayı recmin yerine koyduk". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allahım! Senin emrini onlar değiştirdikten sonra ilk uygulayan benim. Bunun üzerine emir verdi ve yahudi recmedildi" (Müslim, Hudûd, 28).

 

Bazı Islâm müctehidlerine göre ehl-i küfür, müslüman mahkemesine başvurursa, hâkimin mutlaka Allah'ın hükmü ile amel etmesi gerekir. Onlar bu konudaki muhayyerliğin neshedildiğini söylerler, Hanefiler ve Imam Şâfiî'den bir görüşe göre bu esas geçerlidir. Ancak Ebû Hanife şöyle demiştir: "Islâm mahkemesine inkârcı karı-koca birlikte gelirlerse aralarında adaletle hükmetmek gerekir. Yalnız kadın gelir, kocası razı olmazsa hakim hüküm veremez". Ebû Yusuf ve Imam Muhammed'e göre ise hüküm verebilir (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, Istanbul 1978, VIII, 376).

 

 

bunları bu şekilde aktardım okursanız mesele ortadadır.çarpıtılan ayetler ve sahte yorumlar ...

 

insanda azıcık ilmi kaygı ve lafının arkasında durma gibi bir erdem olsa önce döner yazıp çizdiklerinin nasıl tekzip edildiğine bir bakar sonra yeni konu ortaya atar...hem ne hikmetse bunun bu yaptıklarına bakılırsa şu durum ortaya çıkıyor: kuranın tamamı yanlış(haşa ve kella)

 

yahu senin mantığına göre koskoca kuranda bir tane bile doğru ifade yok...hayır vatandaş kuran arşı azama sağlam bağlarla bağlanmıştır sende fikir babalarında gelse bu sağlam bağı koparamayacaktır.

 

 

ayrıca yukardaki yahudinin recminde kesinlik kazanmış ve ikrar edilmiş bir zina cezasının uygulaması vardır ne demek şahitsiz senetsiz peygamber ceza kesmiş...ne cahilce laflar bunlar...

 

hazreti Aişe validemin hadisesi meşhur ifk(iftira) hadisesidir ki bunun böyle olmadığını her kes biliyor...ve durumda çok farklıdır bu durumdan....süper bir soru sormuş neden AİŞE cezalandırılmadı ...vatandaş Aişe anamıza atılan iftira şahitle belgelenmediği gibi iftira olduğu bizzat ortaya çıkarıldı.neden ceza verilecekmiş.

 

bilip bilmeden konuş bakalım nereye kadar...

 

sen git bunları sokakta misket oynayan bebelere anlatta belki onlar bile sana gülereler...senin fikirlerin ve ortaya attığın şeyler gülünecek derecede komik ve cahilce...

 

vesselam

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

haksöze iki çift lafım var ....

sanki ayetleri hz. muhammed yazmış gibi bir imaa var ortada

o biliyor muydu bunları

allah tabii ki onlara (peygamber arabistanda yaşayanlar) bildiklerinden söyleyecek

bilmediklerini onlara söylesen acaip kaçar akkıllı....

sen önce aklını yokla

haa bi sorum var aklın var mı senin haksözz bu hakaret deil bir sorudur ona göre cvp istiyorum acil???

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CEZA NASIL VERİLİR?

 

Sanırım, burada, "Din Bilim Nasıl Yapılır" bilincini öğretmekten başka, Haksöz denen kimseye "Adalet Nasıl Uygulanır"ı da öğreteceğiz...

 

Arkadaşım, öncelikle, sen bilim'in ne olduğunu bilmediğin gibi, Adalet ve Hukuk sistemleri nasıl işler onuda bilmiyorsun...

 

Kur'an-ı, İslam'ı bir yana bırakın... Adalet süreçleri şu şekilde tecelli bulur:

-Suç İşlenir

-Suç tebit edilir

-Yargılama Yapılır

-Ceza Verilir

 

kısaca ve en kabaca bir Adli yagılama bu şekildedir. Bunu niye mi yazdık? Şöyle ki,

Recm, bir ceza yöntemidir. Bunu bilmemek, farkında olmamak mümkün değildir... yani kim olursa olsun, hangi Hukukçuya sorarsanız sorun, Recm bir Ceza'dır...

4 Şahit uygulaması ise, Suç'un tesbiti, Suçlunun yargılanması sırasında ihtiyaç duyulan ve Kur'an-da tavsiye edilen bir uygulamadır... Yani Bir Ceza Değildir... Recm ise Bir Ceza'dır ve Yargılama Sürecindeki Bir Uygulama Değildir... Yani Teknik ve Hukuksal olarak bir Ceza ile bir Yargılama Sürecindeki Uygulamayı "Çelişki olarak yorumlamak" bir tarafa, birbirleri ile karşılaştırmazsınız bunları... yani bu ikisi tamamen alakasız bir tanımdır... Eğer deseydiniz ki "Recm Yanlış Bir Uygulamadır" "4 Şahit Eksik Bir Uygulamadır" gibi bir yorum yapsaydınız, anlayabilirdik, ancak siz Hukuk'tan da zerre kadar anlamadığınız için yine saçma sapan yorumlar yapmaktan öteye gidemediniz... size gülüyorum... Şaşarım Akl-ı Perişanınıza... Öyle ki, konusu geçen Sure'yi baştan sona okuma zahmetinde bulunsa idiniz, 100 Değnek'in ne ve nasıl olduğunu da anlardınız...

 

Diğer bir Husus'ta, Hz. Aişe ile ilgili yine yanlış bir tesbitte bulunduğunuza şaşmadığım İFK HADİSESİ ile ilgilidir... Bu Hadisede Hz. Ali'nin şahitliği önemli yer tutmuştur... Hz. Ali, Hz. Aişe'nin iftiraya uğradığını söylemiş, ancak yine de yargılama yapılmasının gerekli olduğunu söylemiştir... olay şöyle geçer ki:

 

“O iftirayı yapanlar içinizden bir topluluktur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. Aksine o, sizin için hayırlı olmuştur. Onlardan her biri için günah olarak kazandıkları şeyler vardır. En büyük azap da onlardan elebaşılık yapanındır.” (ayet: 11)

 

Hz. Aişe’ye bu iftirayı yapanlar, başlarını İbn-i Übey’in çektiği münafıklar grubudur. Fakat, bu iftiranın boyutları münafıklarla sınırlı kalmamış, herkesin aklını karıştırmıştı. Müslümanların, böyle bir iftira karşısında öncelikle namuslu bir kadın hakkında sui zanda bulunmamaları gerekirdi. Sonra iftirayı yapanların da dört şahit getirmeleri gerekirdi.

 

“Onu işittiğiniz zaman, mü’min erkek ve mü’min kadınların kendilerince iyi niyette bulunup “Bu, apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?” (iftira atanların da) Onların da dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar, şahitleri getirmediler, o halde onlar, Allah katında yalancıdırlar.” (ayet: 12-13)

 

Sûre’nin başında, iftiraya verilecek ceza belirtilmişti. Zina isnadıyla gelen bir kimsenin dört şahit getirmesi gerektiği bildirilmişti. Böyle bir konuda henüz suç sabit olmamış ve şahitler de ortada yoksa müslümanlara düşen, iyi niyetle namuslu bir kadının bu suçtan masum olduğunu düşünmektir. Böyle yapılmadığı zaman iftiraya ortak olunmuş olur.

 

“Eğer Allah’ın size dünyada ve ahirette iyilikleri ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftirada size büyük bir azap dokunurdu.

 

Hani siz, onu dilinize dolamış ve hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızla söylüyordunuz. Siz onu önemsiz sanıyordunuz. Oysa o, Allah katında büyüktür.”(ayet: 14-15)

 

Onun kötülüğü ve günahı çok büyüktür. O iftirayı duyduğunuz zaman sizin Müslümanlığınıza yaraşan tavır ne olmalıydı?

 

“Onu duyduğunuz zaman “Bu konuda konuşmak bize yakışmaz. Haşa, bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi?

 

Eğer mü’min iseniz, böyle bir şeye bir daha asla dönmemeniz için, Allah size öğüt veriyor. Ve Allah size, ayetlerini açıklıyor. Allah alimdir, hakimdir.” (ayet: 16-18)

 

“İman edenler arasında fuhşun yayılmasını arzu edenlere, dünya ve ahirette acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(ayet: 19)

 

“Ya üzerinizde Allah’ın lütfu ve merhameti olmasaydı? Veya Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı?.. “(ayet: 20)

 

Ne yapardınız o zaman? Nasıl kurtulurdunuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir kere şer'i hükümlerle idare olunan bir ülkede zina suçuna ilişkin ceza pek göremezsiniz. Zina yapılmadığından değil, kanıtlanmasının pratikte pek mümkün olmadığındandır. Bir kere 4 şahit bulacaksınız ve bu dördü de cinsel birleşmeye şahit olacak. "Yandan gördüm" , "üstten gördüm" yok... Cinsel organın, bir diğer organın içinde olduğuna şahit olmaları lazım. Siz üzerinize bir yorgan,çarşaf vs alıp değil 4 kişinin, 444 kişinin önünde de bu işi yapsanız zina ile suçlanamazsınız.. Yani zina suçunun pratikte uygulanabilirliği yoktur.

 

Hem kime ne yahu? İki reşit insanın nikah dışı ilişkiye girmesi kimi ne ilgilendiriyor? Bu hakkı kendinde nasıl buluyor da sopalarla dövmeye kalkıyor ? Bunu düşünemiyor da, "çağdışı" deyince köpürüyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hangi metin olursa olsun, imanla değilde akıl süzgeci ile etüd edildiğinde yazının karakterinden kime ait olduğunu anlamak kolaydır.

 

Şimdiye kadar kurandaki çelişkiler üzerinde durduk.

 

Hani meşhur bir deyim vardır

 

Anlayana sizvrisinek saz, anlamayana davul zurrna az

 

Dolayısıyla kuranda çelşikier konusunda verdiğimiz örnekler anlayabilenler için yeterde artar bile

 

Şimdi ise kuranın nasıl bir insan psikolojisi ile yazıldığını ortaya koyacağız

 

...

 

 

Yazık be arkadaşım... bünyene yazık... Çelişkiymiş... ya arkadaşım, senden tek bir cevap istiyorum, acaba, bizim, senin "Çelişki" diyerek sunduğun safsataların çürüten yazılamızı, ayyuka çıkaran yazılarımızı bir kere bile okudun mu? ya şaşıyorum sana... ne kadar kör birisin... kime hizmet ediyosun? yada yazdığın şeylerin gerçek olduğuna hakkaten inanıyo musun? öncelikle dayanabildiğin tek bir temel, sağlam bir temel bile yok? zira güya sunduğunçelişkilerin hepsinin birer açıklaması var... hem öyle ki, sen, bir araştırmacının yöntemlerine ve sistemetiğine sahip olarakta yapmıyorsun tesbitlerini... hep diyoruz, Ayet yorumlamak bir sistematiğe sahiptir... e sen bunu da yapmıyorsun? ya açıklıyoruz sana sayfalarca, hiç mi vicdanın "ulan belki haksızlık yapıyorumdur, bi kere de yolu yordamıyla araştırayım" demiyor sana? ya insaf be kardeşim... çelişkiler konusunda verdiğin örnekler sadece ve sadece "Kur'an-ın çelişkilerle dolu olduğu önşartlanmasına" sahip ve "Kur'an ve İslam'dan zerre kadar nasibin almamış" cahil ve aklı yetmezlerce belki bir nebze yer bulabilir ki her aklı başında insan Din-Bilim'in yöntemini öğrendiği vakit, bu safsatalara güler... yazık arkadaşım, yazık...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

4_Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

 

vs..vs... gibi ayetler geçerken kuranda , soruyorum ...peygamber aleyhisselam (haşa) nasadamıydı senin mantığından bu çıkıyor...hakkını ver yazdıkalrının...ama o zamanın sahabeleri demedilerki yahu genişleyen gök ne demek varmı böyle birşey...veya duman halindeki gök ve yeryüzüyle birleşmesi...vs ne demek ..demediler .iman ettiler.senin inkarcı mantığın için Allah onlara ne yapsanda inanmazlar diyip geçiyor malını biliyor o yarattı...hiç bilmezmi...(himyata)

 

Daha önce söylemiştim. Zerre akadar alakası olmayan ayatleri getirip bilimsel verilerle örtüştürüyorsnuz. bu yaptığınız sahtekarlıktır.Bu ayet güya big bang,dan bahsediyormuş.

 

Birincisi ne kuranda nede arapçada evren diye bir kelimenin karşılığı yoktur.En fazla gökler (semavat) kelimesi geçer kuranda buda bildiğimiz evren anlamımda yine değildir.. Gök araplara göre bir insanın gözünün algıladığı kadar yıldızların olduğu bir alandır.Yıldızlarda küçüücük boncuk taneleridir ,onun içinde kıyamette patır patır yere düşeceklerdir. Bu biiiir

 

Ayeti tamamen çarpıtarak çevirmişsin bu ikiiiiiii

 

Parentez eklemişsin bu üüüüüüç

 

Büyük bir kudret kelimesi yok ayette

 

. E efendim el demek allahın yüceliğine aykırı düşermişte o kelimeyi kudret diye anlamak gerekirmiş. Allah kendine el yakıştrıyırda siz niye yakıştıramıyorsnuz. Yoksa Allahın hatasınımı düzeltiyorsunuz ?

 

 

47. Ves semae beneynaha bi eydin, ve inna le musiun

 

O Göğü elimizle biz yükselttik.

 

 

 

Cümlenin birinci kısmında,gök tanımlamasına ek olarak ''HA'';O''' zamiri var ayette. Yani O göğü.Cümlenin ikinci kısmında ise, gök kelimesine atfedilecek bir zamir yok. ''İNNA'' BİZ'' kelimesine atfedlilen ''LE'' iyelik edatı var

 

 

hani nerde parantez içine aldığın ''ONU'' kelimesi

 

Muhakkak ki biz genişletenlerdeniz . Cümlenin ikinci kısmı bu

 

Şimdi ayetin çarpıtmasız çevirisi

 

O Göğü elimizle biz yükselttik,ve şüphesiz Biz genişleticiyiz

 

Cümlenin birinci kısmı göğün bina edilmesinden bahsettiğine göre, burdaki genişleme evrenin genişlemesi değil,gök yere yapışıkken (valla nasıl olmuş bu bende bilmiyorum) göğün yerden yukarıya doğru genişlemesidir.(Valla kim niye yapıştırmış önceden onuda bilmiyorum)

 

Bizde bir deyim vardır cart diye ayaklarını ayırırım şeklinde. İşte ayne onun gibi Allah tutmuş yere bitişik olan göğü eliyle kopartıp sonrada havaya kaldırmış işte.ne alaksı var bigbang ile

 

Enbiya 30 İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

 

30. E ve lem yerallezıne keferu ennes semavati vel erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna minel mai külle şey'in hayy e fe la yü'minun

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Daha önce söylemiştim. Zerre akadar alakası olmayan ayatleri getirip bilimsel verilerle örtüştürüyorsnuz. bu yaptığınız sahtekarlıktır.Bu ayet güya big bang,dan bahsediyormuş.

 

 

menzilime girmişsin bakıyorum

 

bak aktardığım ayette ne var senin açıklamanı geç zira her zamanki ipe sapa gelmez izahları yapmışsın Allahı tescim(cisimleştirme)işine girmişsinki Allahın elim derken cisim olarak değil kudret olarak bu kelimeyi kullandığı bellidir.

 

"Bir de semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik." "İzmar alâ şaritati't-tefsir"dir. Yani semanın âmili olan "fiil" gizlenmiş de zamirine taalluk ettirilerek diye tefsir edilmiştir. Eserden, bunu yapan müessirin çıkarılmasını ifade eden, bir üslubda lafız mânânın muhtevasına terkibi ile de uyum sağlamıştır.

 

EYD, "yed" kelimesinin çoğulu olabilirse de burada "Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla." (Sâd, 38/17) âyetinde olduğu gibi teyidin aslı olan "kuvvet" mânâsına olması daha ağır basar. Bu beyan "Allaha kaçın!" ifadesi ile "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat, 51/56) âyetinin muhtevasına ve mânâsına önceden yapılmış bir hazırlıktır. Nitekim "Şüphesiz rızık veren güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır." (Zâriyât, 51/58) âyeti ile teyid olunacaktır. Ve hiç şüphesiz biz çok genişliğe malikiz. Bunun iki mânâsı vardır: Birisi, kudret genişliğini ifade eder. Kudret ve kuvvetimiz öyle geniştir ki semayı bina ile tükenmedikten başka onu daha çok genişletebilir.şimdi bu ifade nerde senin yaptığın çarpıtma nerde... söyle bakalım...

 

Ayrıca yorumcu arkadaşım bak bakalım ben yukarda bing bang la ilgili bir ayet yazmışmıyım yazmamışmıyım...neden o zaman iftira edip duruyorsun...senin bu karalaman ne zaman son bulacak insanların gözünde küçük düştüğünün farkında değilmisin...

 

saldırdığın diğer ayet;

 

O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? enbiya/30bu ayeti ben almamıştım sen kendin bana atfederek yazmaya pardon saçmalamaya çalışmışsın ama iş senin dediğin gibi değil;

 

 

âyette sözü edilen "Şey" sözcüğünün, suyun dışında kalan diğerleri için de aykırı bir tarafı olmadığı gibi, bunlar herkes için su kadar açık ve gözle görülen şeyler de olmadığından, burada en açık delil ileri sürülmüştür ki, o da sudur. Suyun ratk (bitişik olma) ve fatk (ayırma) ile münasebeti apaçık olup herkesçe bilinmektedir. Tabiat (yaratılış) üzerinde bu bitişik olma ve ayrışma durumu ile, bu şekilden şekile değiştirme olayı o kâfirlerin görüp durdukları veya düşünüp kıyaslama yoluyla bildikleri veya haber aldıkları bir iş, bir icraat olduğu halde yine de imana gelmezler hâ! Bir sudan yaratıldıklarını bilirler de hâlâ Allah'ın sanat ve tesirine inanmazlar, tabiat, tabiat deyip dururlar hâ! İşte tabiate kalsaydı tabiat kendi kendine değişir miydi, yer ile gök yokluktan varlığa gelirler miydi veya yer gökten ayrılır mıydı veya kuru havada yukarıdan yağmur yağar, kuru toprakta otlar biter miydi, sonra o cansız tabiatlarda aynı bir sudan değişik hayatlar meydana gelir miydi, insanlar olur muydu, kendileri hayat bulurlar mıydı? Onlar kendilerini parçalanmaz mı zannediyorlar? bu açıklama nerde senin zırvaların nerde...

 

ayrıca o ki zahmet etmişsin bari demirin gökten nasıl indirildiğinede bir kılıf bulaydınya...

 

git arkadaşım git bu kanpanya seni aşmış ve sen boğulmuşsun işte ortada...işi gulu gulu dansına dökmekten başka yaptığın iş yok ...

 

yanlış ve çarpıtmalarını yakalaya yakalaya bir hal oldum yeter ya...

 

vesselam.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli Haksöz,

Yazdıklarınızın bir çoğunu takip ediyorum.

Size arkadaşça bir tavsiyem: İnançlara saygılı olun! Karşılıklı saygı çerçevesinde tartışmalarda bulunun..

Saygılarımla..

 

Nasıl hakaret ettiğimi örnek vererek gösterirseniz mennun olurum.İkitidarı ellerine geçirince hiç acımadan benim gibileri kıtır kıtır kesebilecek argümanlara sahip bir dini, bırakında bu kadarcık sert eleştirelim. Eğer saygıdan maksadınız bu ise tabi ,yani eleştirmeyin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli Haksöz,

Yazdıklarınızın bir çoğunu takip ediyorum.

Size arkadaşça bir tavsiyem: İnançlara saygılı olun! Karşılıklı saygı çerçevesinde tartışmalarda bulunun..

Saygılarımla..

Nasıl hakaret ettiğimi örnek vererek gösterirseniz mennun olurum.İkitidarı ellerine geçirince hiç acımadan benim gibileri kıtır kıtır kesebilecek argümanlara sahip bir dini, bırakında bu kadarcık sert eleştirelim. Eğer saygıdan maksadınız bu ise tabi ,yani eleştirmeyin.

 

Sayın 'netman',

 

Sayın Haksöz'ün yazılarını ben de bütün dikkatimle takip ediyorum.

Bu güne kadar hakaret içeren yazısına da rastlamadım.

Ayrıca, yazılarının tiryakisiyim de.

Gayet bilinçli ve saygılı bir üslupla yazılarına devam ediyor.

Bu tavrından dolayı da kendisini takdir ediyorum.

Teşekkürler sayın Haksöz.

 

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hak, Allah'ın sıfatlarındandır, öyle ise sayın haksöz inanmadığınız bir varlığın sıfatlarından birini neden rumuz olarak kullanıyorsunuz? Bu biraz komik oluyor...

 

İkincisi de yazılarınızdan okuduğum kadarıyla Kuran'a vakıfsınız ama anlamaya vakıf olamamışsınız. Kuran öyle bir dille yazılmış ki, inkara kapılanlar ve O'nda kusur arayanlara aradıklarını buldurtuyor (!) ama Erenler gözüyle bakanlar nerede, ne demek istediğini iyi anlıyor.

 

Kuran'ın mecazi anlamları ile dile getirirken ifadelerini, siz maddesel anlamlarıyla anlamaya çalışırsanız ancak bu kadar anlarsınız. Aklınıza çok güveniyorsunuz ya, o aklın size ne oyunlar oynadığını da görebiliyor musunuz?

 

Bu arada, bütün samimiyetleri ve gayretleri ile bu yalanları ortaya çıkaran arkadaşlarıma en başta himyata'ya teşekkür ediyorum. Allah emeklerinizden razı olsun arkadaşlar. Ama öfkeye kapılmayın isteyen istediği gibi kullansın aklını ve kim neye istiyorsa O'na inansın.

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hangi metin olursa olsun, imanla değilde akıl süzgeci ile etüd edildiğinde yazının karakterinden kime ait olduğunu anlamak kolaydır.

 

Şimdiye kadar kurandaki çelişkiler üzerinde durduk.

 

Hani meşhur bir deyim vardır

.

.

.

Ey iman edenler, sizlere cenette sıcacık evler ve avlanmadan sahip olabileceğiniz balıklar var

 

Altlarından ırmaklar akan cennetler

gibi ayetler olmayacaktı.hayatı boyunca karda ve sularda yaşamış bir insan elbette ırmakları düşünmez aklına bile gelmez. Ama sıcak iklimde yaşayanlar için fışkıran pınarlar vazgeçilmez bir özlemdir

 

Tüm bu deliller gösteriyorki kuran, allahın sözleri değil baştan sona muhammedin allaha isnat ettiği kendi sözleridir

--Sayin Haksöz,herkes istedigi gibi düsünüp yorumlamakta serbesttir yalniz,herkes anladigi bir konuda yorum yapar. bence sizde aklinizin erdigi baska bir konuda yorum yaparsaniz belki birilerine yararlida olabilirsiniz.Ama eger size bu yönde bir görev verilmis ise o zaman buyurun devam edin.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hak, Allah'ın sıfatlarındandır, öyle ise sayın haksöz inanmadığınız bir varlığın sıfatlarından birini neden rumuz olarak kullanıyorsunuz? Bu biraz komik oluyor...

 

İkincisi de yazılarınızdan okuduğum kadarıyla Kuran'a vakıfsınız ama anlamaya vakıf olamamışsınız. Kuran öyle bir dille yazılmış ki, inkara kapılanlar ve O'nda kusur arayanlara aradıklarını buldurtuyor (!) ama Erenler gözüyle bakanlar nerede, ne demek istediğini iyi anlıyor.

 

Kuran'ın mecazi anlamları ile dile getirirken ifadelerini, siz maddesel anlamlarıyla anlamaya çalışırsanız ancak bu kadar anlarsınız. Aklınıza çok güveniyorsunuz ya, o aklın size ne oyunlar oynadığını da görebiliyor musunuz?

 

Bu arada, bütün samimiyetleri ve gayretleri ile bu yalanları ortaya çıkaran arkadaşlarıma en başta himyata'ya teşekkür ediyorum. Allah emeklerinizden razı olsun arkadaşlar. Ama öfkeye kapılmayın isteyen istediği gibi kullansın aklını ve kim neye istiyorsa O'na inansın.

 

Selamlar

Sevgili Sardunyam,Kurana vakif ama anlamaya vakif olmayanlar Turan Dursun'u okuyup zaten iclerinde olan inancsizligi dile getirenlerdir..

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hak, Allah'ın sıfatlarındandır, öyle ise sayın haksöz inanmadığınız bir varlığın sıfatlarından birini neden rumuz olarak kullanıyorsunuz? Bu biraz komik oluyor...

 

İkincisi de yazılarınızdan okuduğum kadarıyla Kuran'a vakıfsınız ama anlamaya vakıf olamamışsınız. Kuran öyle bir dille yazılmış ki, inkara kapılanlar ve O'nda kusur arayanlara aradıklarını buldurtuyor (!) ama Erenler gözüyle bakanlar nerede, ne demek istediğini iyi anlıyor.

 

Kuran'ın mecazi anlamları ile dile getirirken ifadelerini, siz maddesel anlamlarıyla anlamaya çalışırsanız ancak bu kadar anlarsınız. Aklınıza çok güveniyorsunuz ya, o aklın size ne oyunlar oynadığını da görebiliyor musunuz?

 

Bu arada, bütün samimiyetleri ve gayretleri ile bu yalanları ortaya çıkaran arkadaşlarıma en başta himyata'ya teşekkür ediyorum. Allah emeklerinizden razı olsun arkadaşlar. Ama öfkeye kapılmayın isteyen istediği gibi kullansın aklını ve kim neye istiyorsa O'na inansın.

 

Selamlar

 

Sevgili sardunya,

 

Aklın bilimsel tanımı;

 

Düşünme, anlama ve kavrama yetisi, olaylar ve kavramlar arsında bağlantılar kurma yetisi, bağlantıları algılama ve kavrama yetisi.

 

İnsan ancak kendi aklını kavradığı müddetçe "akıllı bir varlık" olabilir.

Özgür aklın (akıllılığın) en büyük düşmanı "paket" düşüncelerdir.

Paket düşüncelerde seçme ayıklama şansınız yoktur.

İnsanın "akıllı" olabilmesi için, aklını özgürce ve rahatça kullanabilmesi, değerlendirebilmesi, gerek.

Önce bunların ilke edinilmesi gerektiğine inanıyorum.

 

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama öfkeye kapılmayın isteyen istediği gibi kullansın aklını ve kim neye istiyorsa O'na inansın.

 

Aklımızı küçümsemeyin arkadaşlar... İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimizdir çünkü. "İnsan" isek, aklımız olduğu için insanız. Kendimizi bizden çok güçlü bir varlık olduğuna inandırıp da, o varlığa ulaşılamamasının nedenini de ufacık beynimize yüklemek, ona yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır. Çevrenize bir bakın... Diğer canlı türleri ile kendinizi bir kıyaslayın. Atalarımızın mağaralarda yaşadığı, ucu sivriltilmiş taş mızraklarla avlanarak beslendiği dönemi düşünün. Avlanma tekniği dışında diğer hayvanlardan bir farkımız olmadığı dönemlerden, insanlığın geldiği noktayı görün. Neden kendimizi ulu bir varlığa inandırıp da, insanlığımızı aciz kılalım? Mağara dönemlerinden bu güne o varlığın insanlığa ne katkısı olmuş? İnsanlığı bu günlere getiren tanrı mı, yoksa küçümsediğiniz aklımız mı?

 

(Eski bir yazımdan alıntıdır)

 

Aklı küçümseyen siz sevgili sardunyam, ya da sardunyam gibi düşünen diğer teist arkadaşlar ;

 

Cevabını beklediğim bir soru var. Atalarımızın mağarada yaşadığı dönemden bugüne insanoğlunun yanında aklından başka ne vardı? İnandığınız ulu varlığın (!), insanın bugünlere gelmesinde ne payı vardır? O ulu varlık hangi gelişmeyi insanın hizmetine verdi? Önce bu soruya bir yanıt verin ki, aklı küçümseyebilmeniz için bir bahaneniz olsun. Eğer bunu yapamıyorsanız, insanın bugünlere gelmesinin tek müsebbibi olan akla ihanet içindesiniz demektir.

 

Tanrıyı yaratan akıldır... Ama aklın yarattığı tanrı, aklı yok etmekten acizdir. Oysa tanrıyı yok edecek olan yine aklın kendisidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili sardunya,

 

Aklın bilimsel tanımı;

 

Düşünme, anlama ve kavrama yetisi, olaylar ve kavramlar arsında bağlantılar kurma yetisi, bağlantıları algılama ve kavrama yetisi.

 

Selamlar...

Bu durumda sizin kavrayıp kavrayamadığınızı ya da bizim kavrayıp kavrayamadığımızı nasıl tespit edeceğiz. Bunun ölçüsü bilimsel düşünce demeyin, bilim sınırlıdır, tespit edebildiğini ölçer, tespit edemediğini ölçemez bu durumda size göre bilimin tespit edemediği varlık "yoktur"(!) Düz mantık...

 

 

 

 

Aklı küçümseyen siz sevgili sardunyam, ya da sardunyam gibi düşünen diğer teist arkadaşlar ;

 

Cevabını beklediğim bir soru var. Atalarımızın mağarada yaşadığı dönemden bugüne insanoğlunun yanında aklından başka ne vardı? İnandığınız ulu varlığın (!), insanın bugünlere gelmesinde ne payı vardır? O ulu varlık hangi gelişmeyi insanın hizmetine verdi? Önce bu soruya bir yanıt verin ki, aklı küçümseyebilmeniz için bir bahaneniz olsun. Eğer bunu yapamıyorsanız, insanın bugünlere gelmesinin tek müsebbibi olan akla ihanet içindesiniz demektir.

 

Tanrıyı yaratan akıldır... Ama aklın yarattığı tanrı, aklı yok etmekten acizdir. Oysa tanrıyı yok edecek olan yine aklın kendisidir.

Sevgili Yam_yam...

 

İnandığımız Ulu Varlık olanın (ALLAH) insana hizmet etme gibi bir görevi ve amacı olmaz ki...

 

Övündüğün aklını sana veren nedir?

 

Nereden geldi aklın?

 

İşte bize göre bize aklımızı veren onu işletebilene neden hizmet etsin. (haşa)

 

Akıl benimde çok önemsediğim ve üzerinde durduğum bir konu ama aklın yetersiz kaldığı, bilimin cevap veremediği anlarda neye inanacaksınız öyleyse? Sınırsız akıl yoktur arkadaşım ama sınırsız inat vardır.

 

Bu arada Allah'a inanan bilim adamları akılsız mıdır size göre... Ya da felsefesinden dünyanın yararlandığı insanlar, örneğin Mevlana, Yunus Emre, Farabi... akılsız mıdır?

 

FARABi: "Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü, nedenin kendisi, oluşandan öncedir."

 

FARABİ : "Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz."

 

 

İkinize de Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın 'netman',

 

Sayın Haksöz'ün yazılarını ben de bütün dikkatimle takip ediyorum.

Bu güne kadar hakaret içeren yazısına da rastlamadım.

Ayrıca, yazılarının tiryakisiyim de.

Gayet bilinçli ve saygılı bir üslupla yazılarına devam ediyor.

Bu tavrından dolayı da kendisini takdir ediyorum.

Teşekkürler sayın Haksöz.

 

Selamlar...

 

Bilimselci!!! arkadaşım... ben en azından, senin dahi Din-Bilimsel bi araştırma nasıl yapılır bunu biliyor olmanı dilerdim... öyle ki, bi çok açıklamanı Bilime dayandırarak yapma gayretindesin ve en azından bir dini yorumlamanın, bir ayeti yorumlamanın, bir (tüm dinler için geçerlidir) dini anlamanın yolunu, yöntemini ve bilimsel gereklerini biliyor olmanı umardım... kullandığın lakabından da anlaşılacağı gibi, görülüyor ki, Bilimle haşır neşirsin (ki öyle olmadığında anlaşılmış bulunuyor) Ancak, sizinde bilimle ilgili olan sınırınızın, ancak kendi işinize geldiği kadarla sınırlı olduğunu anlamış bulunuyoruz... öyle ki, Haksöz arkadaşımız, bahsettiğimiz yöntemlerden hayli habersiz ve uzaktır ve bu, yazılarında apaçık ortadadır, bunları tekrar etmeye lüzum bile yoktur, belirttik çünkü zamanında... sizde onu bu haliyle takdir edebildiğinize göre, görülüyor ki, sizde bu yol ve yordamdan bir hayli habersizsiniz... Her zaman diyoruz, bakın, inanmamakta yerden göğe kadar, kendinizce haklı olabilirsiniz, ancak "yiğidi öldür hakkını ver" diyebilmelisiniz bi yerde de... eğer bir Dini yorumlama işine girdiyseniz, en azından bunu usulüne uygun olarak yapın bari... dürüst olun... en azından bu cesareti gösterin... kaç kere sorduk, Haksöz arkadaşımızın yorumlarını neye dayanarak yaptığını, neye inandığını, hangi bilinç çerçevesinde yorumladığını, nasıl bir sistem kullandığını... ancak tek bir cevap bile veremedi bununla ilgili... eğer gerçekten okuduysanız tüm yazıları, kendisine yöneltilen eleştirileri bile okumadığını anlamak hiç te zor değildir... Haksöz arkadaşımız daha önceleri inandığını ve Kur'an-ı okuduğunu iddia etti... ancak görülüyor ki, çelişkiler konusundaki iddialarına dayanak olarak izlediği sistem çok temelsiz... öyle ki o sadece Kur'an-ı okumuş, ama anlamamış. öyle ki Bakmakla Görmek arasında dağlar kadar fark vardır... birde anlamak lazımdır, görmek lazımdır... görmek ve anlamak için illa ki inanmış olmak gerekmiyor... bir çok arkadaşım var, inanmadığı halde, İslam'ın çok tutarlı bir din olduğunu söylüyorlardı, en azından bu cesareti gösterebiliyorlardı... bunların arasında bilimle sizden daha haşır neşir insanlarda vardı, ki bilimle gerçek anlamda uğraşan çoğu insanın bir dini nasıl ele almaları gerektiği konusundaki bilgilerine dikkat edilirse, inanmadıkları halde bu konuda sizden çok çok daha ileride olduğu anlaşılmaktadır, çünkü en azından bir dini yada bir felsefeyi eleştirmeden önce, o dini ve felsefeyi iyice idrak edebilmeyi ve yorumlamanın yolunu-yordamını biliyorlar... bakın her inanç için dürüst olmak ve anlamak gerekir... mesela, Marksizmi bile anlayabilmek için, sadece DasKapital'i okumak yetmez, Karl Marks'ı iyi tanımak, dönemin sosyo-ekonomik yapısını iyi bilmek ve kendisini bu düşünceye iten nedenleri iyi bilmek gerekir. Yada Freud'un niçin insan iç güdülerinde cinselliği temel aldığını ve bu yönde kitaplar yazdığını bilmek için, kendisini çok iyi tanımak gerekir. Bir dini de tanımak için, meydana geldiği şartları, içinden çıktığı toplumu, o toplumun yaşayışını ve kaubllerini ve dil özelliklerini iyi bilmek gerekir. Mesela Mısırlıların mumyalama adetleri bugün saçma gelebilir bir ateist için, ancak "Saçma" demeden önce, bu insanların bunu neye dayanarak yaptıklarını bu adetin nereden geldiğini iyi bilmek lazımdır... belirtmek istediğim, bir dini yada düşünceyi anlamak konusunda sadece İslam'ı kast etmiediğimdir, o yüzden yazıyı bu kadar uzattım... Haksöz ve Bilimselci arkadaşlarımızın Hıristiyanlık ve Yahudilik hakkındaki yorumlarını ise çok çok merak ediyorum... acaba onlar hakkında ne kadar doğru yada ne kadar yanlış düşünüyorsunuz? ancak onlar hakkında da pek bir bilgi sahibi olmadığınızdan, yine sadece görmek istediğinizi gördüğünüzden ve bir karış dahi yol alamamış olduğunuzdan zerre şüphem yoktur... öyle ki Din-Bilim nasıl bir iştir onu bilmiyorsunuz en başta... tabi ki buda sizi yanılgı içinde kalmaktan kurtaramıyor... eee ne demişler; Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Yam_yam...

 

İnandığımız Ulu Varlık olanın (ALLAH) insana hizmet etme gibi bir görevi ve amacı olmaz ki...

 

Övündüğün aklını sana veren nedir?

 

Nereden geldi aklın?

 

İşte bize göre bize aklımızı veren onu işletebilene neden hizmet etsin. (haşa)

 

Akıl benimde çok önemsediğim ve üzerinde durduğum bir konu ama aklın yetersiz kaldığı, bilimin cevap veremediği anlarda neye inanacaksınız öyleyse? Sınırsız akıl yoktur arkadaşım ama sınırsız inat vardır.

 

Bu arada Allah'a inanan bilim adamları akılsız mıdır size göre... Ya da felsefesinden dünyanın yararlandığı insanlar, örneğin Mevlana, Yunus Emre, Farabi... akılsız mıdır?

 

FARABi: "Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü, nedenin kendisi, oluşandan öncedir."

 

FARABİ : "Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz."

İkinize de Selamlar

 

Tanrının insanlara hizmet ettiği iddiasını pek çok ayette görebilirsin sevgili sardunyam... Tanrı insanlar için pek çok şey vermiştir. Örneğin sözde yağmuru vermiştir ama, tanrının yağmuru yeterli olmayınca insanlar barajlar kurmuş, sulama kanallarıyla tarlalarını sulayabilmişlerdir.

 

Aklın ("Bilinç" diyelim) nereden geldiği konusu şu an için muammadır. Gerçi bir kaç teori var. Örneğin insansımaymunlarda, bilincin temel taşı olan "kendini bilme" nin varlığını görebilirsiniz. Yakın zamanda dilinizden eksik etmediğiniz "aklı sana kim verdi" argümanınında sarsılacağını görebilirsiniz.

 

Daha önceki bir yazımda, zaten dinin, bilimin cevap veremediği konular üzerinden hakimiyet kurduğunu, ancak bilimin ilerlemesiyle cevabı bulunan konuların dinin tekelinden çıktığını ve artık dinin elinde sarılabileceği pek az şeyin olduğunu ifade etmiştim. Sizin için aklın cevap veremediği şey "tanrı", bizim içinse "muamma" dır.

 

Allah'a inanan bilim adamlarının akılsız olduğunu hiç bir zaman iddia etmedim. Bunu neye istinaden söylediğinizi de anlayabilmiş değilim. Benim söylediklerim yeterince açıktır. Aklı küçümsememenizi, zira şu anki konumda olmanızın tek müsebbibinin akıl olduğunu söylüyorum. İnsanlığın günümüze kadar gelen gelişmesinde bir tanrının zerre kadar payı yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrının insanlara hizmet ettiği iddiasını pek çok ayette görebilirsin sevgili sardunyam... Tanrı insanlar için pek çok şey vermiştir. Örneğin sözde yağmuru vermiştir ama, tanrının yağmuru yeterli olmayınca insanlar barajlar kurmuş, sulama kanallarıyla tarlalarını sulayabilmişlerdir.

 

Aklın ("Bilinç" diyelim) nereden geldiği konusu şu an için muammadır. Gerçi bir kaç teori var. Örneğin insansımaymunlarda, bilincin temel taşı olan "kendini bilme" nin varlığını görebilirsiniz. Yakın zamanda dilinizden eksik etmediğiniz "aklı sana kim verdi" argümanınında sarsılacağını görebilirsiniz.

 

Daha önceki bir yazımda, zaten dinin, bilimin cevap veremediği konular üzerinden hakimiyet kurduğunu, ancak bilimin ilerlemesiyle cevabı bulunan konuların dinin tekelinden çıktığını ve artık dinin elinde sarılabileceği pek az şeyin olduğunu ifade etmiştim. Sizin için aklın cevap veremediği şey "tanrı", bizim içinse "muamma" dır.

 

Allah'a inanan bilim adamlarının akılsız olduğunu hiç bir zaman iddia etmedim. Bunu neye istinaden söylediğinizi de anlayabilmiş değilim. Benim söylediklerim yeterince açıktır. Aklı küçümsememenizi, zira şu anki konumda olmanızın tek müsebbibinin akıl olduğunu söylüyorum. İnsanlığın günümüze kadar gelen gelişmesinde bir tanrının zerre kadar payı yoktur.

Allah'ın insana yağmur vermesinden sonra kalkıp baraj kurmasını bekleyemezsin sayın yam_yam...

O vakit akıl ne işe yarar. Allah kullanmamız için bütün materyalleri yaratmış ve hizmetimize sunmuştur. Ama sonsuz bir baraj yoktur.... Velhasıl yağmur ise dünyanın kurulmasından beri var...

 

Şuan için bile olsa muamma olan varlığa inanmak, neden sizin için bu kadar kolay? Aklı sana kim verdi argumanı sarsılmaz sevgili arkadaşım, bana göre o sonsuz bir muammadır... İnsan günümüzde beyninin % kaçını kullanıyor, bildiğimiz kadarıyla çok azını... Buna göre eğer beyin gelişim gösterdiyse milyon yılda ancak % 10 (öyle biliyorum) kadarını mı geliştirebildi. Bana göre bu oran hep aynıydı. Çünkü insanın bütün zaafları hep aynı...

 

Üçüncü satırda güzel özetlemişsin arkadaşım, zaten bütün mesele burda bir kısmımız (insanların) cevabını bilmediği konulara yaratan olarak Allah diyor, bir kısmımız cevap veremeyip, cevabın oluşacağı (!) günü bekliyor...

 

Bende böyle bir iddiada bulunduğunuzu ima etmedim. Tam tersi size sordum size göre öylemidir diye... Yani Allah'a inanan bilim adamları akılsız mıdır diye sordum... Yani bu sadece bir soruydu. İnsanlığın gelişmesinde Allah'ın payı vardır ve büyüktür ancak bu da somut değildir. İnananlar için kitaplar bir yol göstericidir o yüzden bize göre gelişimin payı Kuran'da büyüktür...

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu durumda sizin kavrayıp kavrayamadığınızı ya da bizim kavrayıp kavrayamadığımızı nasıl tespit edeceğiz. Bunun ölçüsü bilimsel düşünce demeyin, bilim sınırlıdır, tespit edebildiğini ölçer, tespit edemediğini ölçemez bu durumda size göre bilimin tespit edemediği varlık "yoktur"(!) Düz mantık...

 

Sayın sardunya,

 

 

Doğru düşünce ve kararlar,nesnel gerçekliğe yöneliktir.

Nesnel gerçeklikten anlaşılması gereken şey ise;

Nesnelliğin düşüncede ya da kavramlarda değil, somut olarak varlığını belirtmesidir.

Bir durum, bir şey, bir nesne, bir nitelik olarak vardır.

O halde nesnel gerçek, kavramın idealin olanağın, hayalin karşıtıdır.

Nesnel gerçek kişiye özgü bir duygu değildir.

Kişinin dışında, kişinin iradesinden ve arzularından bağımsız olarak vardır, somut olarak vardır.

Nesnel gerçek, gözleme, aklın incelemesine ve eleştirisine daima açıktır. Sübjektif değil objektiftir.

Nesnel gerçek ile, "hakikat'ı", yani "doğru'yu" da birbirine karıştırmamak gerekir. Hakikat, yani doğru, özne ile nesne arasındaki bir ilişkidir.

Bilgidir, Bilginin nesnel gerçeğe uygunluğudur.

Nesnel gerçek ile onu ifade eden bilgiler arasında bir uygunluk var ise, hakikat, doğru, saptanmış olur.

Hakikat, yani doğru; algılar, kavramlar, varsayımlar ve teoriler ise, düşüncenin karşısında olan, yani düşüncenin yöneldiği şeydir.

Nesnel gerçek varlığın bir özelliğidir, varoluş biçimidir.

Açıkça görüldüğü gibi, maddi ve nesnel varlık anlamına gelen gerçek yani nesnel gerçek ile, hakikat ya da doğru, ayrı ayrı kategoriler ve niteliklerdir.

Bilgi,objektif gerçeği insan bilincine “doğru” olarak yansıtan bir süreçtir.

Bilimsel düşünce akılcıdır; çünkü, gözlemler, olaylar ve ilişkiler akıl yoluyla analize, senteze, tanımlamaya, açıklamaya ve değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.

Böylece, gözlem ve ölçmeler bilimsel düşünmenin ana koşullarıdır.

Bilimsel düşünme, akıl yürütme, yani, tümevarım ve tümdengelim gibi yöntemlerle gerçeğe yaklaşır ve onu saptar.

Bu nedenle bilimsel düşünme her yönüyle ve sürekli olarak araştırmaya, deneye, dolayısı ile nesnelliğe bağlıdır.

 

bu durumda size göre bilimin tespit edemediği varlık "yoktur"(!) Düz mantık...

Eh,bilimsel mantık dışındaki tespitlere de "uydur söyle" mantığı demek gerekecek sonuçta.

Zira hiçbir nesnelliğe, araştırma ve deneye dayanMAmaktadır.

 

Selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allah'ın insana yağmur vermesinden sonra kalkıp baraj kurmasını bekleyemezsin sayın yam_yam...

O vakit akıl ne işe yarar. Allah kullanmamız için bütün materyalleri yaratmış ve hizmetimize sunmuştur. Ama sonsuz bir baraj yoktur.... Velhasıl yağmur ise dünyanın kurulmasından beri var...

 

Şuan için bile olsa muamma olan varlığa inanmak, neden sizin için bu kadar kolay? Aklı sana kim verdi argumanı sarsılmaz sevgili arkadaşım, bana göre o sonsuz bir muammadır... İnsan günümüzde beyninin % kaçını kullanıyor, bildiğimiz kadarıyla çok azını... Buna göre eğer beyin gelişim gösterdiyse milyon yılda ancak % 10 (öyle biliyorum) kadarını mı geliştirebildi. Bana göre bu oran hep aynıydı. Çünkü insanın bütün zaafları hep aynı...

 

Üçüncü satırda güzel özetlemişsin arkadaşım, zaten bütün mesele burda bir kısmımız (insanların) cevabını bilmediği konulara yaratan olarak Allah diyor, bir kısmımız cevap veremeyip, cevabın oluşacağı (!) günü bekliyor...

 

Bende böyle bir iddiada bulunduğunuzu ima etmedim. Tam tersi size sordum size göre öylemidir diye... Yani Allah'a inanan bilim adamları akılsız mıdır diye sordum... Yani bu sadece bir soruydu. İnsanlığın gelişmesinde Allah'ın payı vardır ve büyüktür ancak bu da somut değildir. İnananlar için kitaplar bir yol göstericidir o yüzden bize göre gelişimin payı Kuran'da büyüktür...

 

Selamlar

 

İlk insanlar zamanında da yağmur vardı sayın sardunyam. Ama tarım o dönemler (hatta yakın zamana kadar) yağmura bağımlıydı. Ancak insanlar artık tarlalarını sulamak için yağmuru beklemek zorunda değiller. Size anlatmak istediğim buydu. Bu örnek tanrının bir lütfu değil, insan aklının eseridir. Bunu genele yaymanın da hiç bir sakıncası yoktur.

 

İnsan beyninin % bilmem kaçını kullandığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. (Bknz Bilim ve Teknik Dergisi / Eylül 2006) İnsanın bütün zaaflarının aynı olduğunu iddia etmenizi de, antropolojiye ilgi duymamanıza bağlıyorum.

 

Bilim, zamanı geldiğinde gerekli cevapları veriyor sayın sardunyam. Yağmurun yağmasından, ya da diğer doğa olaylarından mikail sorumlu değildir. Hep aynı örneği veriyorum ki, din ile bilimin söylemlerini karşılaştırabilesiniz diye. Bugünün bilinmeyenleri, yarının bilinenleri olacaktır. Tıpkı dünün bilinmeyenlerinin, bugünün bilinenleri olması gibi...

 

İnsanlığın gelişmesinde tanrının payını gösteren zerre kadar bir örnek getirebilir misiniz bana? İnsanlığın varolduğu günden bu yana geçen aşamasında tanrının ne gibi bir katkısı olduğunu öğrenmek istiyorum sizden...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.