Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TARİH YAZILARI


abdil han

Önerilen İletiler

Selam aleyküm,

Bu başlıkta unutulanları,yanlış bilinenleri paylaşalım istedim ve beni her hatırlayışımda hüzünlendiren Sarıkamış olayı ile başlamayı uygun gördüm.

 

SARIKAMIŞ ÜZERİNE..

Kars ,Sarıkamış,Ardahan,Batum ve gümrü illeri 93 harbi diye bilinen 1877 Rus-Osmanlı savaşlarında kaybedilmiş ve 1914 yılında hala rusların elinde idi.30 ekim 1914 günü Ruslar taarruz edip Pasinler(Erzurum ilçesi)'e kadar ilerler.Rusların bu ilerleyişini Hasan İzzet Paşa kumandasındaki 3.ordu durdurmuş ancak kötü hava şartları yüzünden ileri taarruza geçememiştir.Bunun üzerine başkumandan vekili Enver Paşa 14 aralık günü Türk ordu karargahına gelip 3.ordu komutanlığını üstlenir ve taarruz planı hazırlar.

 

Plana göre;11.kolordu rusları cepheden sıkıştıracak,9.kolordu Soğanlı dağlarını,10.kolordu da Allahu Ekber dağlarını aşıp rusları çember içine alacaktır.Plan kağıt üzerinde mükemmel gözükmektedir ve hemen uygulamaya konur.

9. kolordu Soğanlı dağlarında,10.kolordu ise Allahu Ekber dağlarında -40,45 derece soğukla,kar ve tipiyle karşılaşır.Onbinlerce askerimiz o an donarak şehid olurlar.22 aralıkta başlayan ve 15 ocakta son bulan harekatta toplam 70bin kişilik 9.ve 10. kolordudan sadece 2800 asker kalmıştır.Şehid olan askerlerin çantalarından erzak olarak sadece birer avuç kavrulmuş arpa çıkmıştır.toplamda 73bin askerimiz düşmana bir kurşun bile sıkamadan şehid olmuşlardır.

 

9. kolordu kurmay başkanı Yarbay Köprülü Şerif olayı çu cümlelerle anlatır;

''Tarihlere ant olsunki büyük Türk ordusu yüksek dağlar üstünde kara kışın tipisiyle,yüzyılların düşmanının güllesi ve kurşunuyla uğraşa,cenkleşe milli bağımsızlık uğruna tümüyle mahvoldu da bir eri sırt çevirmedi.Sarıkamış ta hiç panik olmamıştır.''

 

Rus ordusu kurmay başkanı Pietroviç karargahına şu mesajı çekmiştir;

''Allahu Ekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım.Bizden çok evvel Allah'larına teslim olmuşlardı.''

 

Sarıkamış Altınbulak,

Soğanlıyı biz ne bilek,

Bizim uşak böyle gezer

Ağlu zıbın, kar yelek.

 

İbrişimin kozaları,

Battın Avşar kazaları,

Sarıkamışta kırıldı,

Goncagülün tazeleri..

 

Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.Ruhları şad olsun.Onların hakkı ödenmez.

 

Selametle

 

selamünaleyküm,

 

Ben orta okul ve liseyi okurken tarih kitaplarımızda bize Sultan 4.Murat'ın içkiden öldüğü öğretilmişti.Şu an nasıl bilmiyorum ama yinede bu konuya biraz değinelim istiyorum.

 

SULTAN 4. MURAT HAN

 

1623 yılında Sultan İbrahim in yerine 12 yaşında tahta geçmiş olan 4.Murat'ın saltanatı 17 yıl sürer.Ancak ilk 8-9 senesi Kösem sultan,sadrazam ve diğer bazı devlet adamlarının devleti yönettiği ve 4.Murat'ın etkisiz olduğu yıllardır.

21 yaşına geldiğinde devletin dizginlerini eline alır ve devletin bozulmuş düzenini tekrar kurar,elden çıkmış olan Bağdat ve civarını tekrar fetheder.Devletin yıkılma sürecini en az 100 yıl daha geciktirdiği uzmanlar tarafından söylenmektedir.İcraatlarına sonra değinmek üzere asıl meseleye geçiyorum.

 

 

1640 yılında 28 yaşında iken damla hastalığından vefat eder.Bizim çoğu tarihçilerimiz ise onun alkolden,afyondan öldüğünü söylemektedirler.

 

İşin aslı; 4.murat 24-25 yaşında iken bacaklarunda zuhur eden damla hastalığı sebebiyle zaman zaman yatağından kalkamaz hale düşmüştür.1639 yılında Bağdat seferi dönüşü artık hastalık çok ilerlemiş ve Sultan sarayından çıkamaz haldedir.

Katip Çelebi(devrin Devlet Katibi), Sultan'ın acılarını ''bacaklarımı kör testereyle kesiyorlar'' diyerek anlattığını nakleder.Tüm Osmanlı ülkesinden hekimler gelir ancak değil tedavi etmek,acılarını dahi dindiremezler.En sonunda Sultan'a afyon vererek acılarını dindirmeyi teklif ederler.Sultan bunu sert bir dille red eder ancak birgün acılarından dolayı bayılır(insanların acı eşikleri geçildiğinde acı şoku diye tabir edilen vakadır).Baygınlığı sırasında kendi rızası dışında!! kendisine afyon verilir ve uyuşturulur.Uyandığında saray koridorlarına yarı uyuşuk bir halde çıkar.Onu bu halde gören bir içoğlanı(sarayın ayak hizmetlerinde kullanılırlardı) ''padişah sarhoş!''diye çığlık çığlığa dışarı kaçar.Zira afyon verildiğini pek az insan bilmektedir,gizli tutulmaktadır.

Bu sayede sarayın dış avlusunda bulunan asker içinde söylentiler yayılır ve günümüzdede 4. Murat çoğu tarih kitabında 'halkına yasakladığı tütünü, afyonu,kendine yasaklayamamıştı' şeklinde çok çirkin bir üslupla tenkit edilir.

 

Zira Osmanlı hükümdarlarından,alkol ,afyon ve benzeri sebeplerle ölen kimse YOKTUR.

 

Allah rahmet eylesin.

 

Selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

İyi Akşamlar

 

Osmanlı yeniçeri teşkilatı Bektaşi midir?

 

Önce şunu belirtelim ki, bu konuda dillerde dolaşan, Sultan Orhan veya Sultan Murad'ın Hacı Bektâş-ı Velî ile bir araya geldiği, Hıristiyan asıllı gençlerden yeni teşkil olunan askere onun eliyle börk giydirildiği, hayır dua edildiği ve hattâ yeniçeri adının da Hacı Bektaş tarafından verildiği tarzındaki açıklamalar tamamen asılsızdır. Elimizde Hacı Bektaş-ı Veli ile yeniçeri teşkilatının münasebetlerini aydınlatan gayet açık kaynaklar, yani Yeniçeri Kanunnâmesi vardır. Zaten başta Âşıkpaşa-zâde olmak üzere, ilk dönem Osmanlı kaynakları da, Kanunnâmedeki bilgileri doğrular mahiyettedir. Kanunnâmedeki hükümlerden anladığımıza göre, Hıristiyan gençlerinin dinç olanlarından yeni ve muvazzaf bir ordu teşkili fikri, Bolayır Fatihi Süleyman Paşa'nın fermanıyla başlamış ve Bilecik Kadısı olan Kara Halil ile meşveret neticesi buna karar verilmiştir. Daha sonra Kara Halil'in (Çandarlı Halil Hayreddin Paşa) ilgili devlet erkânı ile görüşüp yeniçeri teşkilâtını düzene soktuğu bilinmektedir. BU erkân arasında Hacı Bektaş Paşa isimli bir devlet adamı da vardır. Bunun, isim benzerliği dışında Hacı Bektaş-ı Veli ile alâkası yoktur. Yeniçerilerin elbisesi ise, o zamanda keşif ve kerametleri bilinen Hacı Bektaş-ı Veli evladından Timurtaş Dede ve Mevlânâ evladından Emir Şah Efendi'ye danışılarak dualar ile giydirilmiştir. Mevlânâ'nın torunlarından olan zat, Mevlânâ elbisesini giydirmeyince, kepenek denilen Hacı Bektaş-ı Veli elbisesi giydirildi. O halde yeniçerilerin giydiği kisveyi Hacı Bektaş-ı Veli giymiş olabilir; ancak, Hacı Bektaş-ı Veli, yeniçeri kurulmadan vefat ettiğinden, o giydirmemiştir. Bu muvazzaf yeni ordu, kul olduğundan dolayı yeniçeri adı verilmiştir; yoksa Hacı Bektaş-ı Veli'nin isimlendirmesi değildir.

 

Nitekim, Âşıkpaşa-zâde meseleyi şöyle açıklamaktadır:

 

"Bu Bektaşiler ederler kim, 'Yeniçerilerin başındaki tac, Hacı Bektaş'ındır' derler. Cevab: Yalandır ve bu börk, hod Bilecik'de Orhan zamanında zâhir oldu; yukaru bâbda beyân edüb dururun ve illâ Bektaşiler giymeğe sebeb, Abdal Musa, Orhan zamanında gazâya geldi ve bu yeniçerinin arasında bile yürüdü ve bir yeniçeriden bir eski börk diledi. Yeniçeri ana verdi. Yeniçeri üsküfini çıkardı; bunun başına giydirdi. Abdal Musa, Vilâyetine geldi, ol börk bile başında, sordular kim, 'Bu başındaki nedir?' Ol etdi: 'Buna elf derler' dedi. Vallahi bunların taclarının hakikati budur."

 

Sonuç olarak, mesele yukarıda özetlendiği gibidir. Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda emeği geçen maneviyat erlerinden ve Horasan erenlerinden biridir. Kisve olarak da onun elbisesi tercih olunmuş bulunabilir. Bu tercihte onun evladından birinin duası bulununca ve yeniçeriler de ocaklarını onun manevi himayesinde görünce, yeniçerilere Tâife-i Bektaşiyân ve ağalarına da Ağayân-ı Bektaşiyân denmiştir. Sonradan bu Horasan erenlerinden olması halini kötüye kullananlar ve meseleyi saptırılan Bektaşilik mecrasına çevirmek isteyenler elbette olmuştur. Zaman zaman, aldatılan yeniçeri bölükleri de ortaya çıkmıştır. Celâlî isyanlarında bu anlayışın büyük etkisi vardır. Hattâ sonradan yeniçerilerin ahlâken bozulmalarında da bu anlayışın etkisi vardır. Bu olumsuz etkilerin izlerini, Yeniçeri Kanunnâmesinde görmek mümkündür. İşte bu olumsuz yansımalarından dolayı, 1826 yılında II. Mahmud, yeniçeri teşkilatı ile beraber, Bektaşi dergâhlarını da kapatmıştır. Hedef, bu suiistimalleri önlemektir. Osmanlı yeniçeri teşkilatı, hele hele halkın anladığı olumsuz anlamda, amelsiz bir Bektaşi grubu asla olmamıştır. Gerçek manada Hacı Bektaş'ın eserleri ve asıl tuttuğu yol ise, İslâmdan başka bir şey değildir.

 

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

 

selametle,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.