Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İstanbul Barosu Yazılı Bir Açıklamayla DTK'nin Özerklik Açıklamasına Sert Tepki Gösterdi


erdogan

Önerilen İletiler

İstanbul Barosu, DTK'nin açıkladığı 14 maddelik özerklik açıklamasına, 14 başlık ile çok sert bir cevap verdi.

 

 

İstanbul Barosu, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK)14 maddelik özerklik talebine 14 maddelik bir açıklamayla cevap verdi. Yapılan yazılı açıklamada, “Talep edilen sözde ‘demokratik özerklik’ veya ‘özyönetim’, açıkça ülkenin bölünmesini istemek ve bu yönde bir kalkışma çağrısıdır. Cumhuriyet’e karşı bu kalkışma ve meydan okuma kabul edilemez. Anayasanın değiştirilemez ilkelerine aykırı bu taleplerin hukuken ve fiilen gerçekleşme şansı bulunmamaktadır.” denildi.

İstanbul Barosu’ndan yapılan 14 maddelik açıklama şöyle:

“1) Ayrılık deklarasyonu anlamında dile getirilen bu talepler emperyalizm destekli bir etnik kalkışma ve ayaklanmanın ulaştığı aşamayı göstermektedir.

2) Özü itibariyle bu deklarasyon terör örgütü PKK-Kongre Gel’in 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul ettiği “KCK Sözleşmesi” ndeki isteklerin, “siyasi talepler” kılıfıyla sözde “demokrasi” ve “özgürlük” maskesiyle tekrarından ibarettir.

3) Bu deklarasyonu kaleme alanlar emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronlarıdırlar. Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu bildirge gerçekte emperyalizmin talepleridir.

4) Sık sık kullanılan “demokratik” kelimesi, metinde çokça dillendirilen “özyönetim” ve “özerklik” talebiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasanın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu gizlemeye yetmemektedir.

5) Kaldı ki metinde talep edilen sözde “demokratik özyönetim” veya özerkliğin parçaları olarak öne çıkarılan yasama, karar alma, yargı, vergi toplama, asayiş ile ilgili hususlar da gerçek amacı ortaya koymaktadır.

6) Hedeflenen “özyönetim” in “özü” nün ve amacının ne olduğu, “Biji serok Obama” sloganında saklıdır.

7) Bu talepler, şimdiye kadar halkı aldatmak için takılan bazı maskeleri indirmiş, makyajları dökmüş, deyim yerindeyse takke düşmüş, kel görünmüştür.

8) Ülkenin içine sürüklendiği bu etnik kalkışma ortamından, terör örgütünü masum siyasi bir hareket gibi göstermeye çalışanların, Kandil’ den “yerli” bir “Mandela” yaratmaya soyunanların, hendek ve barikat ardından halka, güvenlik güçlerine silah sıkanları “özgürlük savaşçısı” olarak yansıtanların sorumlulukları büyüktür.

9) Terör örgütünce hendekler kazılır, barikatlar örülürken ülkenin yönetiminden ve kamu güvenliğinden sorumlu olanların akıl almaz aymazlığını da hatırlatmak isteriz. Kent merkezlerinin ve şehirler arası yolların patlayıcılarla doldurulmasının, sözde “açılım” sürecinin, halktan gizlenen Oslo görüşmelerinin, Habur aymazlığının siyasi sorumlularının, ortaya çıkan vahim tablonun sorumluluğundan sıyrılmaya çalışması bize hiç de şaşırtıcı gelmemektedir.Yaşanmakta olan etnik kalkışma süreciyle ülkenin karşı karşıya geldiği bölünme tehlikesinden, 13 yıllık tek başına yönetimi ve uygulamalarıyla öncelikle siyasi iktidar sorumludur ve bu ağır bir sorumluluktur.

10) Kendisini “Türkiye” partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara emekçinin ve yoksul halkın safından bakmak yerine etnik gözle bakan, “demokrasi”, “barış”, “siyasi çözüm” sözcüklerini dilinden düşürmeyen, tekke ve zaviyelerin açılması yönünde kanun teklifi veren, gerici ayaklanmaları anan ve kutsayan bir partinin, bu taleplere olan desteği ile birlikte gerçek yüzü ve amacı, ne kadar “Türkiye” partisi ve “sol” olduğu da tam olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gerek bu parti gerekse terör örgütü hiç bir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil etmemektedir.

11) İleri sürülen taleplerin, gerçekte “demokrasi” ve “barış” ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik, terör örgütü üzerinden, siyasi iktidarın da parçası olduğu küresel emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin ( BOP ) son aşamasıdır.

12) Bu arada, anılan bildiride, dile getirilen taleplerin sürekli olarak, siyasi iktidar tarafından da taahhüt edilen ve girişimlerine başlanan sözde “Yeni Demokratik Anayasa” ile ilişkilendirilmesi, gerçekte yeni anayasa sürecinin neyi hedeflediğini, bu hususta siyasi iktidarla anlamlı birlikteliği de açıkça ortaya koymaktadır. “Yeni Anayasa”talebinin gerçek amacı, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bir oldu bitti ile değiştirilmesi suretiyle amaçlanan bölünmenin Anayasal alt yapısını, hukuki dayanağını oluşturmaktan ibarettir. Ancak bu hukuken de fiilen de mümkün değildir.

13) Bilinmelidir ki, hangi oy veya çoğunlukla olursa olsun, hukuken değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi imkanı bulunmamaktadır. Üstelik bu hukuki gerçek karşısında, bu yöndeki her girişim Türk Ceza Kanunu’nun 309.maddesindeki suçu oluşturacaktır. Buna izin verilemeyeceği açıktır.

14) Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesini, parçalanmasını içeren emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerinin 100 yıllık bu “rüyası” yine “rüya” olarak kalacak, bunu talep edenler içinse “kabus”a dönüşecektir!

Zira Kürt kökenli yurttaşlarımızın da eşit bir parçası ve mensubu olduğu “Türk Milleti” buna asla izin vermeyecek, bu emperyalist saldırı ve oyunu bir kez daha birlik ve bütünlüğü içinde püskürtecek, Cumhuriyetin değerleri içerisinde gerçek barışı, birlikteliği, demokrasiyi gerçekleştirecektir.

Hiç bir güç ve provokasyon, yurttaşlarımız arasında etnik bir kavga ve kargaşa yaratmaya yetmeyecek, Türk Milleti bu oyuna gelmeyecektir. Çözüm, bölünme ve parçalanmada değil, ortak aidiyet duygusunun temeli olan ulus devlete sımsıkı sarılarak birilikte emperyalizme karşı koymaktır. Ülkemizin üzerinde bu karanlık oyunları oynayanlar da mevki ve konumları ne olursa olsun, er geç hukuka hesap vereceklerdir.

İstanbul Barosu olarak, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesini kararlılıkla savunacağımızı, Cumhuriyete ve onun değerlerine sonuna kadar bağlı kalarak bunları koruyacağımızı, üniter, demokratik, laik sosyal hukuk devletine yönelik her türlü saldırıya karşı koyacağımızı, Türkiye’yi etnik bir cehenneme çevirme planlarına karşı sonuna kadar kardeşliği ve gerçek barışı savunacağımızı, sorunların ülkenin birlik ve bütünlüğü içinde ve herkes için daha fazla demokrasi talebiyle çözümü yönünde davranacağımızı bir kez daha kamuoyuna saygı ile duyururuz.”

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu yayinlayan 14 maddenin neye karsi yayinlandigini anlamak icin ve mukayese edebilmek adina, DTK' nin da aciklamasini burada verelim.

 

Demokratik özerklik, özyönetimler ve yerel demokrasi açısından spekülatif tartışmaların son bulması için Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılması yanında, aşağıda belirteceğimiz demokratik özerklik sorumluluk alanlarının tespiti çerçevesinde sadece Kürt sorununun değil; siyasi, toplumsal ve idari birçok sorunun çözümüne kapı aralayacağına inanıyoruz.

 

Bu çerçevede,

 

1. Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması,

 

2. Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye'nin yeni demokratik Anayasasının temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi.

 

3. Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması,

 

4. Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımının sağlanması,

 

5. Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsilinin tanınması. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmesi; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması.

 

6. Gençliğin karar mekanizmaları ve özyönetim organlarında yer alması. Bu açıdan gençliğin her alanda özgün örgütlenmesi ve karar mekanizmalarına özgün kimliğiyle katılmasının sağlanması,

 

7. Her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması, Türkçenin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması. Eğitim müfredatında genel müfredat dışında yeni demokratik anayasa, evrensel değerler ve insan hakları çerçevesinde yerelin tarihi, kültürel ve toplumsal özgünlükleri ve ihtiyaçları temelinde müfredata eklemeler yapılması. Türkçe'nin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi.

 

8. Dil, tarih ve kültür alanında her türlü çalışma yapabilmek. Aynı zamanda İnanç ve ibadet hizmetleri sunan kurumların özerk kurumlar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması.

 

9. Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk yönetimlerce sunulabilmesi.

 

10. Yargı Sistemi ve Adalet Hizmetlerinin Özerk Bölge Modeline göre yeniden düzenlenmesi.

 

11. Toprak, Su ve Enerji kaynaklarının Ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin Özerk Bölge Yönetimine verilmesi. Öz yönetimin tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü üretim ve işletme birimleri oluşturma, bu tür toplumsal ve bireysel girişimleri destekleme, teşvik etme, hibe desteği sunma yetkisine sahip olması.

 

12. Özerk Bölgenin yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması. Trafik hizmetlerinin merkezi trafik kurumları ile uyumlu halde yerel yönetim organları denetimindeki birimlerce yürütülmesi.

 

13.Yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin Özerk Bölge Yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas alınması; merkezle ve diğer yerellerle varılacak anlaşmalara ve hakkaniyet ilkelerine bağlı olarak bazı vergilerin özyönetim birimleri tarafından toplanması. Merkezin yerelden topladığı bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilmesi. Merkezin bölgelerin gelişmişlik farkını giderecek şekilde gerekli tedbirleri alması.

 

14.Özerk Bölge Yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması, bu birimlerin Anayasal kurallar çerçevesinde ihtiyaçlara bağlı olarak kurulmuş merkezi Savunma ve güvenlik birimleriyle koordineli olarak çalışması.

 

Sonuç olarak;

 

Demokratik özyönetimlerin Türkiye'nin demokratik birliği ve halkların ortak geleceği temelinde gerçekleşmesini ve bu nitelikte demokrasiyi ve özgürlükleri güvence altına alacak demokratik bir anayasa yapılması zorunludur. Böyle bir anayasa tüm toplumsal kesimler, farklı etnisiteler ve inanç toplulukların özgür ve demokratik yaşama kavuşması açısından da vazgeçilemez önemdedir. Yalnızca bir halkın, bir kesimin, bir topluluğun özgür ve demokratik yaşamını sağlayan ama diğerlerine hak tanımayan bir anayasa, siyasal ve toplumsal bir sistem düşünülemez. Demokratik özerklik mücadelemiz Kürtler için olduğu kadar, Türkler ve tüm diğer etnisiteler, inanç toplulukları, dışlananlar, ezilenler, ihmal edilenler için de bir demokrasi ve özgürlük mücadelesidir.

 

Özyönetimlere dayalı demokratik özerklik modelimizin aynı zamanda Ortadoğu'nun içinde bulunduğu bu karmaşa ve kaos ortamından çıkışa dönük önemli bir örnek oluşturacağı inancındayız. Bu model bin yıldır kader ortaklığı yapmış halklarımızın ülke ve bölge meselelerinin barışçıl ve demokratik çözümüne öncülük edecektir.

 

Bu deklarasyon dinamik bir tartışma ve uzlaşma arayışıdır. Öneri ve eleştirilere açıktır.

 

Bu çerçevede çatışmalara son verilerek, Türkiye'nin demokratikleşmesi, siyasi çözüm yolunun açılması için, Türkiye'nin bütün demokratik ve toplumsal özgürlük güçlerini, siyasi partileri, şahsiyetleri, kanaat önderlerini, inanç toplulukları ve kurumlarını Kürt halkının yürüttüğü meşru ve haklı mücadeleye ve taleplerine destek vermeye davet ediyoruz. Kürdistan'daki bütün toplumsal kesimleri ve siyasi partileri ulusal birlik ruhuyla halkımızın yürüttüğü direnişe sahip çıkmaya; dünya halklarını ve kurumlarını halkımızın meşru özgürlük talepleriyle dayanışmaya çağırıyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayrica diktatorun zaman icinde nasil cark ettigini ve bugun dokunulmazliklarini anayasayı ihlal ederek kaldirilmasini istedigi es baskanlar ile ayni cizgide oldugunu da gorelim.

 

Once 2013'te soyledigi

 

Paylan, 30 Mart 2013 tarihinde Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı şu açıklamayı ismini vermeden okudu:

“Dünyada gelişmiş ülkelere bakarsanız bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir şey yok. Tam aksine, eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getiriyor. Bu güçlenme alametidir. Gelin bizim tarihimize, Osmanlı’ya baktığımız zaman Lazistan eyaleti, Kürdistan eyaleti var. Güçlü Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır. Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı muhafaza edebilirsiniz. Belediye başkanlarını seçiyoruz da valileri niye halk seçmesin?”

 

Birde 1990'lar da soyledikleri ve kurd sorunu olarak diktatorun onerdikleri var.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1991’de RP İstanbul İl Başkanı iken hazırlattığı 'Kürt Sorunu' başlıklı raporda önemli tespitlere yer vermişti.

 

Raporda çözüm için ne öneriliyor?

 

Raporun “Bizim görüşümüz ve tavrımız ne olmalıdır?” başlıklı bölümünde öneriler 12 maddede toparlanmıştı. O öneriler şöyle:

 

Kürt sözcüğünü telaffuz edelim: Yeni dönemde RP olarak gelişmelerin gerisinde kalmak istemiyorsak artık Kürt sözcüğünü rahatlıkla telaffuz edebilmeli, Türkiye’de Kürt halkının çektiği onca acıya ve sıkıntıya tercüman olabilmeliyiz.

 

Resmi ideolojiyi sorgulayalım: Türkiye’de 75 yıldan beridir resmi ideolojinin Kürt meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığını açık seçik söylemeli ve resmi ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz.

 

Kültürel hakları tanıyalım: Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması gerektiğini, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçe’nin öğrenilmesi ve öğretilmesi için yasal imkânların hazırlanması gerektiğini, bütün bu hakların Türkiye’de yaşayan diğer halklara da -Laz, Çerkez, Gürcü, Arap vs.- tanınması gerektiğini, bu çerçevede Türkiye’nin kültürel bir çoğulculuğa sahip olması gerektiğini savunmak.

 

"İnsan hakları ihlalleri karşısında herkesten önce ve herkesten çok tepki gösterelim"

 

Ana dilde eğitim hakkı verilmeli: Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak.

 

İnsan haklarına duyarlılık: İnsan hakları konusunda herkesten çok duyarlı politikalar geliştirmek. Bu politikaları somut bir biçimde davranışlara dönüştürmek. Ne yazık ki partimiz bu konuda henüz istenen bir seviyede değildir. Konumuz Güneydoğu olduğu için örnekliği oradan vereyim: Güneydoğu’da kan gövdeyi götürse bile, orada yaşayan halk türlü baskılarla yüz yüze kalsa bile partimizin bu konuda somut adımlar atmadığını görüyoruz. Kınama düzeyinde bile partimiz diğer partilerden geri kalmaktadır. Oysa Güneydoğu’da yaşanan her türlü haksızlıkların karşısına dikilen parti RP olmalıdır. Önerim şu: Bundan sonra bölgede ortaya çıkacak her türlü gelişmeyi yerinde ve zamanında en üst düzeyde heyetler göndererek değerlendirmek, insan hakları ihlalleri karşısında herkesten önce ve herkesten çok tepki göstermek. Bu tavrı bütün bir Türkiye’de göstermek gerekir ayrıca.

 

Gönüllü kardeşliği sağlayalım: Türkiye’de resmi ideolojisi ırkçı, asimilasyoncu ve baskıcı olmayan, Türkiye’de yaşayan herkesin eşit siyasal, sosyal ve kültürel haklar temelinde gönüllü bir birlikteliğini esas alan yeni bir hukuk devleti anlayışını ön plana çıkartmak. Ülke bütünlüğünü bu gönüllü kardeşlik temelinde savunmak.

 

Devlet terörünü de kınayalım: PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak. Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek; “Bölücü”, “Terörist”, “Ayrılıkçı” vs...

 

"Kürt sorunun çözümü için neler önerdiğimiz açıklıkla ortaya konulmalı"

 

Her tür ırkçılığa karşı çıkalım: Her türlü ırkçılığa karşı çıktığımızı, Türk ırkçılığına da Kürt ırkçılığına da karşı çıktığımızı ilan etmek ve bunu davranışlarımızla göstermek.

 

İslamiyet’ten yararlanalım: Güneydoğu’da RP’nin diğer partilerden şanslı bir yanı var. O da inanç partisi olmasıdır. Müslüman Kürt halkının problemleriyle yukarıda belirttiğimiz yaklaşımlar çerçevesinde ilgilenildiğinde RP büyük bir başarı kazanacaktır.

 

Küsenleri geri kazanalım: Güneydoğu’da ittifak dolayısıyla RP’ye küsen veya küstürülen insanlarımızın geri kazanılmasını sağlamak. İttifak’ın getirip götürdüklerinin parti içinde bir özeleştiriden geçirilmesi ve bunun münasip bir dille kamuoyuna anlatılması gerekmektedir. RP, Türk ırkçısı MÇP ile işbirliği yapan milliyetçi-muhafazakâr-sağcı bir parti şeklindeki eleştirilerden yakasını ancak böylelikle kurtarabilir. Bu özeleştiri veya değerlendirme süreci, İttifak’tan dolayı RP’den kopan arkadaşları tekrar kazanmaya, hem de bölgeye dönük yeni taktik ve stratejilerin daha aklı başında bir biçimde belirlenmesine imkân sağlayacaktır.

 

Bir Kürt politikası oluşturalım: Artık RP’nin de bir Kürt politikası olmalıdır. Bu konuda düzenlenecek parti içi tartışmalarla, yazarlarımız ve araştırmacılarımızla yapacağımız müzakerelerle ve düzenleyeceğimiz ilmi sempozyumlarla RP’nin Kürt sorununa nasıl baktığı ve sorunun çözümü için neler önerdiği açıklıkla ortaya konulmalıdır. Bu çerçevede bir programa sahip olmalıyız diyorum.

 

Bölgede yeniden yapılanalım: Güneydoğu’daki teşkilatlarımız düzenli örgütlere dönüştürülmeli. RP’nin yeni dönemde bölgede yeniden güç kazanması içini ittifak dolayısıyla ayrılan arkadaşlarımızın bölgede önemli görevlere getirilmesi gerekir. Bölgedeki görevlilerin bölge sorunlarını iyi bilmeleri, kültürlü insanlar olmaları ve teşkilatçılığı da modern biçimde götürebilecek evsafta olmaları gerekir.

Goruldugu gibi, bugun DTK'nin onerdigi ve HDP' nin de kabul ettigi 14 maddeden pek farkli degil, diktatorun o gunku onerdikleri.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

öncelikle öz yönetim bir kopuşu ifade etmiyor. tam tersine birlikte yaşamı ifade ediyor. tartışılmasını istemedikleri için bizi bölüyorlar, parçalıyorlar gibi düşmanca bir propagandayla toplum korkutuluyor.

 

kürt hareketini istediğiniz gibi değerlendirebilirsiniz. ister terörist ister özgürlük hareketi diyelim bu mevcudiyeti değiştiriyor mu? arkasında bu kadar halk desteği bulunan bir hareketi olumlu-olumsuz değerlendirmelerimiz çözmüyor.

 

böyle bir gerçeklik varken bunu silahla savaşla çözemezsiniz.

daha önce de denendi. bugünün sorunları dünün çözümlerinden kaynaklanır diye güzel bir söz vardı. hendeklerin arkasındakilere bakın, kim bunlar?

 

90.larda babaları asit kuyularında kaybedilen insanların çocukları, 17.000 bin faili meçhulün çocukları. bu sorun bugün birleştirici bir temelde çözülemediği sürece bir 10-20 yıl sonrada bugün öldürdüklerinizin çocukları aynı araç gereçlerle savaşmaya devam edecek.

orada bir kürt sorunu-burada da bir türk sorunu hiç bitmeden büyümeye devam edecek.

 

yıllardır girmek için uğraştıkları AB ülkelerine bakın. hepsi bu önermeyle yönetiliyor. konya’dan küçük ülkelerde bile çok dilli -bir çok kültür korunuyor.

 

bu sorun bizim iç sorunumuzdur. emperyalist güçlerden bağımsız çözme iradesi göstermediğimiz sürece bu ateş hepimizi yakacak. savaş bugün sadece suriye’de ortadoğu’da değil ülkemizin doğusunda bir savaş var. her gün ülkenin her yerine cenazeler gidiyor.

 

barışta ısrar ülkemizin bütünlüğünde ısrardır. kürtler bölünseydi suriye’de bunu ilan ederlerdi. ABD ve diğer güçler esad’a karşı kürtleri kullanmak istediklerinde salih müslüm’ün görüşlerini aşağıda alıntılıyorum.

kürt sorunun çözümü bu ülkeye en fazla demokratikleşme getirecektir bundan ötesi yok.

 

 PYD Başkanı Salih Müslim, demokratik bir Suriye içinde belli bir model uygulamak ve demokratik özerklik elde etmek istediklerini söyledi. Bu konuyu Arap ortaklarıyla da görüştüklerini belirten Müslim, onların da bu modeli Suriye için uygun gördüklerini ve bütün Suriye'ye uygulanması gerektiğini düşündüklerini ifade etti. 

Bu model ile birlikte bütün Suriye'de demokratik özerklik alanı olacağını, onun için yalnız Kürtlerin değil, Suriye'de birleşen herkesin bu demokratik özerklikten faydalanacağını ve Suriye'nin büsbütün bir parça olacağını dile getiren Müslim, “Herkesin kendini ifade edebileceği demokratik bir yönetim, demokratik bir özerklik içinde yaşayacağız

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet, herhangibir olaya fiili duruma bir anlam ve icerik vermek, tamasmen algi, bilinc yaninda insanion insanligi ve vicdani mi yoksa, insanoglunun degerleri mi? farki meselesidir.

 

Su an Guneydoguidaki her turlu fiili durumun algisi da bilinci de bu iki farkli bakisa acisi temelindedir.

 

Alisilagelmis olan bakis acisi, degersel bakis acisidir.

 

Yani; DEGER, INSANLIK VE VICDANDAN USTUN VE ONDEDIR.

 

Iste bu bakis acisinda, KURD=PKK=HDP algi operasyonu vardir.

 

Guneydoguda olanlara karsi cikan ve bunu insanlik ve vicdan Adina degerlendiren herkes, bu algiya gore "PKK'li ve terrorist" tir.

 

Yine bu algida, katledilenlerin "katli vacip" tir.

 

Sadece onemli olan duygu somurusu olarak olen devlet gucleridir, bunun disinda katledilen sivil cocuk, bebek, kimsenin degeri ve yasam hakki yoktur.

 

Devlet teroru yoktur, sadece PKK terorunu ortadan kaldirmak icin devletin verdigi mucadele vardir.

 

Kisaca devlet kimi katlediyorsa, "iyi yapiyor" dur. Devlet silahli gucunu katleden zaten "terrorist" tir.

 

Kisaca sivil, halk, cocuk, yasli, Kadin v.s. algisi yoktur.

 

Buna en guzel ornek; gecenlerde "Beyaz Show" daki, Diyarbakir'dan bir ogretmenin canli yayina baglayarak, guneydoguda fiili durumdaki sivilhalkin bebegiyle, cocuguyla, yaslisiyla icine dusuruldugu durum ve yasam haklari idi.

 

Hemen, yukardaki algi devreye girdi ve ogretmenin "PKK propagandasi yapan bir terrorist" oldugu, orada hic bir cocugun olmedigi, bunun sadece bir "devlet karsiti propaganda oldugu" gundeme geldi.

 

Iste boyle insanliktan ve vicdandan nasibini almamis olanlar, insane insanliga kisilige ve kimlige deger vermezler. Cunku bu degerler " devletin yaptigina terstir, turk degildir, biat etmez, hakkini ve hurriyetini arar" v.s.

 

O yuzden "kurd sorunu" bir terorizmin konusu mudur, yoksa bir "hak/hukuk ve ozgurlukler konusu" mu dur?

 

Buna en basta insanligin bilinc ve algi duzeyi karar verir.

 

Maalesef, Turkiye'de insanoglu zihinselve davranissalolarak henuz bu duzeyde bilinclenmemistir.    

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.