Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kur'an Kimin Sözü?


evrensel-insan

Önerilen İletiler

Tekvirsuresinin 19. ayeti aynen soyle der;

 

"Suphesiz, Kuran, buyuk bir elcinin sozudur"

 

Bu ayetten de anlasilacagi uzere, Kuran Allah'in degil; bir elcinin sozudur.

 

Bu elci de, Muhammed olduguna gore, bu ayetin dedigi "Kuran'in Muhammed'in sozu" oldugudur.

 

Yani Kuran'in yazari Muhammed'dir.

 

Hakka suresi 40. ve tekvir suresi 19. ayetleri aynı ibarelerle "İNNEHU LEKAVLUN RESULİN  KERİM" mealen "MUHAKKAKKİ O KERİM BİR ELÇİNİN SÖZÜDÜR" şeklinde kur'anda yer almaktadır.Kur'an Allah azze ve cellenin   kelamı olduğuna göre bu ayetlerdeki kerim elçiler kimlerdir? sorusu karşımıza çıkmaktadır. Maalesef bugün karşımıza çıkan acı bir tablo bu ayetlerin siyak ve sibakına bakılmadan kur'anın muhammed as mın sözü veya cebrailin sözü olduğuna dair "kuran merkezli düşünce" adı altında geliştirlmeye çalışılmaktadır. Kur'anın Allah cc nin kelamı olduğu yolunda hiçbir müslümanın kuşkusu olmadığı halde ayetteki "resul" kavramının içeriğini kavramayamayan bazıları "kur'anın kaynağı sorunu" şeklinde   bir sorun  çıkarmaya çalışmaktadırlar.  Konu ile ilgili ayet mealleri şunlardır. Tekvir s ayet 15 ile 21 arası

 

15- Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere,

16- Bir akış içinde yerini alanlara;

17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,

18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;

19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yuksaridaki cumle direk kurandan yazilmis cumledir. Orada " (Allah'in getirdigi)" diye bir kisim yoktur.

 

Herzamanki yapilan yapiliyor.

 

Sadece kurana sirf imanin disina cikmamak adina, yorum getiriliyor.

 

Bu da getirilen olumsuzluklari olumlu gosterme cabalarinin inandiriciligina yeterli olmuyor. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kur'anın Allah cc nin kelamı olduğu yolunda hiçbir müslümanın kuşkusu olmadığı halde ayetteki "resul" kavramının içeriğini kavramayamayan bazıları "kur'anın kaynağı sorunu" şeklinde   bir sorun  çıkarmaya çalışmaktadırlar.  

 

Aynen Katiliyorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet gercekleri kabullenmek acidir maalesef iman ayni ayette dedigi gibi "kulaklari sagir etmis, gozleri kor etmis" 

 

Kuranda sayfalar dolusu her konuda celiski vardir.

 

Bunlardan biride zaten bu basliktadir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Celiski yok ki - kimse gosteremedi

 

birkac ciliz ve kendi kendini onarici ayet gorduk ve anlattik

 

 

celiskiyi haber veren zaten Kurandir 

 

 

 

Sorarlar: Biz olukten sonra derilerimiz topraga karisinca mi yeniden dirilecegiz ? 

 

celiskiye bakin biggrin.png

 

Cevaplar: Sizi ilk yaratmada nasil yarattiysa bir benzeri ile yeniden diriltmeye de guc yetirendir 

 

 

 

 

 

Allah akledemeyen inanin durumunu haber veriyor .. Akledemeyen insana gore hersey tesadufen olagelmis ve tek seferliktir

 

mesela dunyaya bir kere(tesadufen) geliyoruz mantigi ve ardindan da mutlak yok olusa bilinaltinda iman etmis bir yasam stili son derece carpik ve celiskilidir .. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranin butun ayetleri celiskilerin insan hayatini nasil zorlastirdigini anlatir 

 

 

mesela birkac puta birden tapmak birkac sahibi olan bir kopegin durumuna benzetilir

 

o kopegi her sahibi kendi zevkine gore terbiye etmeye calisirsa o kopek terbiye olamayacak ve yabani kalicaktir 

 

 

 

 

Kuran celiskileri en guzel sekilde tanimlamistir ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KUR’AN ALLAH KELAMI MI?

 

Bildiğiniz gibi İslam’a göre Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Allah tarafından gönderilmiştir. Bunlardan Kur’an dışındaki kitapların yazımı, geçmiş zaman anlatımı şeklindedir. Kur’an ise Allah’ın hitabı biçiminde yazılmıştır. Allah’ın sözlerinin, emir ve öğütlerinin Cebrail adlı melek vasıtasıyla ve vahiy yoluyla peygambere iletildiğine inanılır. O yüzden “Kur’an Allah kelamıdır” denir.

 

Allah’a ait olmayan sözler ise “kul” veya “kâle” yani “de ki” veya “dedi ki” sözcükleriyle belirtilmiştir. Bundan dolayı birçok ayet “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlar. Örneğin: “De ki; ‘Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” cümlesinden anlarız ki “de ki” diyen Allah, “Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” dedirtilen peygamberdir.

 

Ne var ki bunun gibi bazı ayetlerin Allah’a ait olmadığı açıkça belli iken “de ki” sözcüğünün kullanılmadığını görürüz. Bu tür ayetlerin bazı meallerinde “de ki”sözcüğü parantez içinde verilmiştir. Bazı mealciler ise sanki Arapçasında gerçekten yazılıymış gibi paranteze dahi gerek duymadan “de ki” sözcüğünü eklemişlerdir. Bu müdahaleler, ayetlerdeki eksikliği kamufle etme amaçlıdır.

 

Şimdi bu hataları görelim:

 

Fatiha suresi Allah’a yapılan bir duadır. Dolayısıyla “deyin ki” kelimesiyle başlamalıydı. Kur’an’ın son iki suresi olan Nas ve Felak sureleri de duadır ve “de ki” ile başlar. Fatiha suresinin başında olmasa bile 5. ayetinde “kûlû” yani “Deyin ki” sözcüğü muhakkak kullanılmalıydı.

 

Fatiha/ 5-7. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

 

Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allah değil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir. Hadi diyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesine gerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler? Şimdi de aşağıdaki ayetlerde hitap edenin kim olduğunu görelim:

 

Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

 

Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

 

Bu ayetlerde anlaşılacağa üzere konuşan Muhammed hazretleridir. İnsanlara kendisinin peygamber olduğunu iddia etmektedir.

 

Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. (De ki) İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.

 

En’am-104. Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açar görürse kendi lehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. (De ki) “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.”

 

Bu iki ayette de konuşan Muhammed hazretleridir. Görüldüğü gibi “de ki” sözcükleri kullanılmadığından mealciler parantez içerisinde göstermek zorunda kalmışlardır.

 

Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

 

Bu ayette geçen “kâtelehumullâh” ın asıl anlamı “Allah onları öldürsün, katletsin” dir. Bunu Allah’tan isteyenin Allah olamayacağı açıktır.

 

Bir başka örnek:

 

Nahl-63. Allah’a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik. Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan, kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.

 

Bu örneklerden şu sonuçlar çıkarılabilir:

 

1- Kur’an, Tanrı sözü değildir. Hz. Muhammed kurgulayıp yazmış, fakat birkaç ayette gaf yapmış ‘de ki’ ekini kullanmayı unutmuştur.

 

2- Kur’an, derlenip toplanırken hata yapılmış, bazı ayetler eksik yazılmıştır.

 

3- Kur’an’a Hz. Muhammed’den sonra Halife Osman ve Emeviler döneminde müdahale edilmiş, ayetler tahrif edilmiştir.

Tabi bunlara “Allah, anlaşılacağını düşünerek ‘de ki’ demeye gerek duymamış olabilir” veya “Allah bu tür eksiklerle insanları sınamış olabilir” türünden yanıtlar da verilebilir. Bu tür yanıtlar, eksikliği, hatayı tanrıya havale etmek olur ki buna katılmak mümkün değildir. 2 ve 3 şıkları ise Hicr-9 ayetinde belirtilen “Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” ayetine ters düşer. Bu durumda 1 şıkkının doğru olduğu, Kur’an’ın Allah sözü değil, Hz. Muhammed’in kurgusu olduğu ortaya çıkar.

 

Şimdi de Kur’an’ın Allah hitabı olmadığına dair farklı bir örnek verelim:

 

Bu örnekle göreceğiz ki Muhammed hazretleri, kimi zaman Allah’ı, kimi zaman melekler adına Cebrail’i, kimi zaman da peygamberleri konuşturan bir kurguyla Kur’an’ı yazmıştır. Onları konuştururken Kur’an’da 300’e yakın “de ki” öneki kullanmıştır ki kendisinin yazdığı anlaşılmasın, Allah sözü olduğuna inanılsın. Ama bazı ayetlerin kurgusunda hata yapmış, “de ki” kullanmayı unutmuş ya da hatalı kullanmıştır veya kullanmayı becerememiştir.

 

En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir? Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

 

Meryem-64. Biz, ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey, O’nundur. Ve Rabbın unutkan değildir.

 

Enam-114 ve Meryem-64. ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakıldığında bu cümlelerin kime ait olduğuna dair bir belirteç yoktur.
Enam-114’te ”Size Allah’tan başka bir hakem mi arayayım” sözünden sonra “Senin Rabbin tarafından indirilmiş” sözü ile konuşturulanın melek Cebrail olduğu ve Muhammed hazretlerine hitap ettiği açıkça bellidir.

 

Meryem-64’te ise “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz” sözü melekler ya da melekler adına konuşan Cebrail’e söyletiliyormuş gibi yazılmıştır. Ama Allah’ın kelamı dediği kitapta Muhammed hazretleri bunu belirtmeyi becerememiş ya da hata dikkatinden kaçmıştır.

 

Zümer-10. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’ (de ki fazla)

 

Bakara-97. De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” (de ki fazla)

 

Zümer-10 ve Bakara-97 ayetlerinde dikkat edilirse “de ki” sözcüğüne gerek yoktur ama kullanılmıştır. Zümer-10’da “de ki” sözcüğü olduğunda Muhammed hazretlerinin Müslümanlara “kullarım” diye seslendiği anlaşılmaktadır. Halbuki “de ki” olmasaydı hitap eden Allah olacak ve bir anormallik görünmeyecekti.

 

Bu gaflara karşı, verilen yanıtlardan biri “Kur’an’da kimi ayetlerin Cebrail’in sözü olduğu” hatta “Kur’an’ın Allah’ın, Cebrail’in ve peygamberin ortak ürünü” olduğudur. Bakara-97 ayeti bu iddiaları çürütür. Ayetten Cebrail’in, Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiğini, dolayısıyla 23 sene boyunca zırt pırt 50.000 yıllık yolu katetmediğini, olaylara-durumlara göre sırası geldiğinde peygamberin ayetleri kalbinden (beyninden) ortaya döktüğünü anlıyoruz.

 

Bakara-97 ayetinde “de ki” öneki kullanıldığında ayet şöyle olmalıydı:

De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak benim kalbime indirmiştir.

 

Ama Kur’an’da “senin kalbine indirmiştir” yazılarak hata yapılmıştır.

Muhammed hazretleri, Tevrat ve İncil’in 3. şahıs ağzıyla yazılmasına nispeten çok daha inandırıcı bir kurgu ile Kur’an’ı yazmış ama yaptığı bu gaflarla açık vermiştir.

 

Örneğin Zuhruf-11‘te;
“O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz” ayetini ele alalım:

Burada “O” Allah ise, “Biz” kimdir?
”Biz”, melekler adına konuşan Cebrail’den başkası olamaz. Ama görüldüğü gibi meleğin konuştuğuna dair bir belirteç yoktur.

 

Muhammed hazretleri, Kur’an’ı “Allah kelamıdır” diye yazmıştır. Allah’ı konuşturma sanatı ile düzenlemeye çalışmıştır. Fakat özellikle “Biz” diyen ayetlerde ya “Allah ve ekibi” olarak konuşulmaktadır ya da melekler olarak.

 

Süleyman Ateş’in bu konuda görüşü “Kur’an Allah vahyi, melek sözüdür” şeklindedir.

 

Ama görüyoruz ki Allah da konuşuyor, Cebrail de, Muhammed de..
Kur’an’da sıkça kullanılan “kale” sözcüğü “dedi ki” anlamındadır. Şimdi “dedi ki” sözcüğünün kullanıldığı bir ayetteki hatayı görelim.

 

Enbiya-112. Kâle rabbıhkum bil hakk ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn.
Dedi ki; “Rabbim hak ile hükmet. Sizin nitelendirmelerinize karşı sığınılacak olan rabbimiz rahmandır.

 

Cümle kurumunun yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Edip Yüksel, bu ayetin yanlış yazıldığını, “kale” değil, “kul” olması gerektiğini söyler ve o şekilde çevirir. Muhammed Esed ise hem “kale” değil “kul” muş gibi çevirir, hem de 2. cümlede tekrar parantez içinde “de ki” kullanır. Sebebi, ayette Hz. Muhammed’in hem Allah’a hem de inanmayanlara seslenmiş olmasıdır. Böyle bir cümle yapısında “kale” yerine “kul” da kullanılsa cümle bozuk kalır. Bu ayette de cümle kurumunun çok zor olması nedeniyle becerilemediğini görüyoruz.

 

Sonuç:

 

Birisi çıkıp “Allah’tan bana mektup geldi” demiş olsa önce ona deli gözüyle bakmak ve kesinlikle inanmamak en doğru davranıştır.

 

Fakat ısrarlı davranıyorsa ve insanların bir kısmı ona inanıyorsa “Acaba” diyerek doğru söyleyip söylemediği incelenebilir.

 

 

Bilhassa tanrıya inanan insanlarda böyle bir eğilim doğaldır.

 

Doğal olmayan, içinde yazılanların bir kısmı doğru diye inanılmasıdır. Ya da mektubu irdeleyip sorgulamadan mektup sahibinin kişiliğine güvenerek veya çevresinde duyduklarından etkilenerek inanmaktır.

 

Mektup incelendiğinde içeriğindeki tek bir ‘insana mahsus’ hata dahi, mektubun tanrıdan gelmediğinin kanıtıdır.

 

Çünkü madem ki inanılan tanrı mükemmel ve her şeyi bilen bir varlıktır, öyleyse tanrı hata yapmaz. Hele çok sayıda cümle hatası, gramer hatası varsa mektubun tanrıdan olduğunu iddia etmek normal karşılanamaz. Bu tavır zayıflıktır.

 

Zaaflarına, çevresine, çıkarlarına mahkum kalmaktır. Kutsal olduğu, tanrıdan geldiği iddia edilen kitaplar için de bu geçerlidir. Farklı dinlerin, farklı kitapların, farklı kutsalların dünya halklarına olumsuz etkisi ortadadır.

 

Kutsal savaşlar, dünya barışını engellemekte, insanlığı yaralamaktadır. Bu büyük, aşılmaz engelin temelinde ise mektup örneğindeki o küçük zaaf vardır.

 

Barışın tesisi ise tüm bireylerde bu küçük zaafların tedavisiyle mümkündür. Kadim dinlerin haricinde zamanımızda da çeşitli ülkelerde ortaya çıkan meczuplar, bu tür zaafları olan kişileri aldatabilmekte, peşlerinden sürükleyebilmektedir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

11. Hud Suresi, 2. ayet:

"Bu Kitap Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Kuşkusuz, ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim."

Açık şekilde görülmektedir ki bu ayette konuşan Muhammeddir. Bir gaf yaparak ayeti kendi dilinden yazdırtmıştır. Bu gafı farkeden ama örtmeye çalışan kimi mealciler (Kuran'ı Türkçeye çeviren yazarlar), ayetin orijinalinde bulunmayan "de ki" sözcüğünü meale parantez içinde monte etmektedirler.

 

Bir Kuran mealinde (İslami bir siteden alınmıştır) meal şu şekilde geçmektedir:

(De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

 

Kuran meali kitaplarında parantez içinde yazılan kelimeler, "Bu sözcükler Kuranın orijinalinde yok ama biz siz daha iyi anlayasınız diye bunu yazdık" anlamına gelmektedir.

 

Yukarıdaki mealde de ayetteki çarpıklık örtülmek istenerek orijinalde bulunmayan "de ki" sözcüğü parantez içinde eklenmiştir.

 

Toplam yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi' de aynı mahiyettedir:

 

1. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.

 

2. Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

 

3. O, rahmândır ve rahîmdir.

 

4. Ceza gününün mâlikidir.

 

5. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.

 

6. Bize doğru yolu göster.

 

7. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

 

Gene pek açık görülmektedir ki ayetler Allahın dilinden yazılmamıştır. Allah, siz bana böyle dua edin de dememiştir. Fatiha Suresi'nde konuşan kişi belli ki bir insandır. O halde hitapda gaf yapılarak açık verilmiştir.

 

Benzeri durum Zariyat Suresi' nin 50. ve 51. ayetlerinde de söz konusudur:

 

50-"O halde hemen Allah'a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.

 

51-Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.

 

Pek açıktır ki bu Kuran ayetlerinde konuşan Allah değil Muhammedin kendisidir.

 

Peki o dönemlerde bunları farkedenler yok muydu? Neden Muhammed'e inandılar?

 

Birincisi o dönemde okuma-yazma oranı o kadar düşüktü ki bu ayetleri inceleyeyebilecek insan sayısı çok azdı.

 

İkincisi, bu ve benzeri çarpıklıkları farkedip dile getirilenler kafirlikle, münafıklıkla, zındıklıkla suçlanıp aşağılanıyordu.

 

Hatta Muhammedi sadece eleştirmekle kalan şair Ka'b Bin Eşref gibiler bile bunu canları ile ödemiştir. Dolayısıyla gerçeği söylemek çok tehlikeliydi.

 

Üçüncüsü, toplumsal statüsü iyi olan muhalifler "kalpleri İslama ısındırılmak" adına rüşvet verilerek susturuluyordu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.