Misafir şevval Gönderi tarihi: 4 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 4 Ekim , 2005 hasan hüseyin korkmazgil / bulvar iti... ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede biraz müzik biraz içki ve çok çok resim kim sarmalar bu bebeği kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe nerelerde kalır gözüm, nerelerden döner sesim bu ne biçim hayvan ki beslenir acılardan tohum atar kuşaklara kan göllerinde bu ne biçim oyun ki bu gizlenir gölgesine gerçeğin mutluluklar aranır ateş çemberlerinde bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında anladım ki birdenbire kopmuşum toprağımdan kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan köklerim orda sızlar yapraklarım bulvarda resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda o çıldırtan deniz orda balıklar tablalarda özlemek orda kalmış özlemi sevmek burada Ferhat ' sa mendil açmış dileniyor güven park' ta taradım bütün sözlükleri aşka yer yoktu bir kaygılı bulvar iti karanlık çıkmazlarda koşuyordu masallarda, koşuyordu imgelerde başka yer yoktu başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen ne düşünsem dört boyuttu ne ağrısam dört boyut kopmak belki bir ülkeydi tutkular eski zindan herkes kendi bukağısının tutkulu demircisi bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere senleştirip giriyorum koynuna gecelerin senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha bir şey eksik biliyorum bir şey artık sen değil şafak diye söken sendin sendin gülen penceremde çayımdaki bahçe sendin içkimdeki bulut sen içimdeki kuş sürüsü çabamdaki arılardın nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara senleştirip okşuyordum osmanlı sokakları kan bulaşmış caddeleri ölülerdi alanları tepelenmiş çiçekleri kanatılmış mavileri senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri telefonlar sensin diye koşturuyordum kanıyordum sensin diye karanlık çağrılara susuyordum senleştirip kahpelikleri nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü unutmaktı belki güzel aramaktı belki sevmek "belki" deki varsıllıktı "kesin" deki yoksulluktu yitirmek buydu belki yakalamak belki bu bu kafesi biz süsledik biz aldandık bu süslere içimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen gitmelerden beklediğim kalmalardan korktuğum nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun iki bulvar itiyiz biz renklere dolaşmışız ağzımızda ölüm tadı tüylerimiz kanlı çamur ikimiz iki yandan bir koca yalnızlığı bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi müzelik bir inanmanın ören kapılarında anlamamak elde değil anlamaksa soykırım uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan kelebekler konuyor yaşlı salyangozlara ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor yakın artık gemileri köprüleri atın artık kim ne derse desin vazgeçin onarımdan ne seçilen renklerdeyiz ne gidilen yerlerde danışıklı göz yaşları yapmacık mutluluklar soykırımsal bir çoğalma solucanımsı bir esleme bir yanımız doğum evi bir yanımız hirosima iki bulvar itiyiz biz koşulların kölesiyiz zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak etine değdi etim, otuz altı onda yedi, çok değil elini buldu elim, otuz altı onda yedi, çok değil öptüm seni, otuz altı onda yedi, dudaklarından bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak yaşamadım kendimi ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu iki portre gibi yan yanaydık albümde uykunda sevmiştin haberin yoktu bir kaçağı tanır gibi tanıdım seni ancak tanımadım kendimi şarkılarda buldum seni yitirdim yılgılarda buldum seni yitirdim resimler bir türlü konuşmuyordu fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça bir yalanı anlar gibi anladım seni ancak anlamadım kendimi evin de mi yoktu senin sokağında mı adresini silip silip yazıyorlardı düşlerin türkçe miydi hotantoca mı çince mi arıyordun eskimoca mı herkeste mi arıyordun ne arıyordun neden öyle gülüp gülüp yaslanıyordun bir yüzünü buluyordum öbür yüzün yok bir çizgini buluyordum öbür çizgin yok ol görüp gelmiyordu adın fırçama düş müydün düşüncemi anlamıyordum uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun kendimden korkuyordum yoksa yok muydum binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim aradığım yerde yoktun sormadığım yerde var etimdeki acı sendin kanımdaki kuşku sen nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun? sen sahi niçin yoktun? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2005 ACIYI BAL EYLEDİK Bak su bebelerin güzelliğine Kaşı destan gözü destan Elleri kan içinde Kör olasın demiyorum Kor olma da gör beni Damda birlikte yatmışız Öküzü hoşça tutmuşuz Koyun değil su dağlarda San kendimizi gütmüşüz Hor baktık mi karıncaya Kırdık mı kanadını serçenin Vurduk karacanın yavrulusunu Ya nasıl kıyarız insana Sen olmazsan öldürmek ne Çürümek ne zindanlarda Özlem ne ayrılık ne Yokluk ne yoksulluk ne İlenmek ne dilenmek ne İlenmek ne dilenmek ne İssiz güçsüz dolanmak ne Gün gün ile barışmalı kardeş kardeş Duruşmalı koklaşmalı söyleşmeli Korka korka yasamak ne kahrolasın demiyorum Kahrolma da gör Beni kanadık toprak olduk çekildik Bayrak olduk döküldük Yaprak olduk geldik bugüne Ekmeği bol eyledik acıyı bal Eyledik sıratı yol eyledik Geldik bugüne ekilir ekin geliriz Ezilir un geliriz bir gider Bin geliriz beni vurmak kurtuluş mu Kor olasın demiyorum Kor olma da gör beni HASAN HÜSEYİN... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ şilan Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2005 ACILARA TUTUNMAK acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimiz de o yuvasız çalıkuşu bense kafeste kanarya o dolaşmış daldan dala savurmuş yüreğini ben bölmüşüm yüreğimi başkaldıran dizelere kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimizde elleri çığlık çığlık yanyana iki dünya ikimiz iki dağdan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik buluşmuştuk bir kavşakta unutmuştuk ayrılığı yok saymıştık özlemeyi şarkımıza dalmıştık mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde aramakmış oysa sevmek özlemekmiş oysa sevmek bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı yalanmış hepsi yalan sevmek diye birşey vardı sevmek diye birşey yokmuş acılardan artakalan işte bu bakışlarmış kuğu diye gözlerimde gün batımı bulutlarmış yalanmış hepsi yalan savrulup gitmek varmış ayrı yörüngelerde acı çektim günlerce acı çektim susarak şu kısacık konuklukta deprem kargaşasında yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimizde Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 aramizda bu cam bölme ayırmışlar seni benden aramızda cam bölme biliyorum ordasın sen şu camın arkasındasın şu incecik şu zavallı renkli camın ardındasın yapayalnızsın uzanmışsın soylu çıplaklığınla ama çıplak değilsin pembesin yeşilsin morsun kızılsın saçlarınla oynuyorsun durmadan sabah kesip kısa kısa akşam uzatıyorsun gözlerinle oynuyorsun durmadan gözyaşın değişmiyor gülüyorsun pencereden sokağa kuytuda ağlıyorsun bekliyorsun ağlayarak o mavi kuşu biliyorum biliyorsun dilini duvarların kapıların karanlığa kapanışını gece köpek seslerini yolcu uçaklarını filmin öbür yarını sonun ardını çiçekli balkonların gizli yanlızlığını aşkın kedi çığlığını ıslaklığını içkinin yasalara amansız düşmanlığını duyuyorsun biliyorum yaşıyorsun çırılçıplak ama işte ardındasın şu camın kozanın içindesin saçlarınla oynuyorsun durmadan gözlerini boyadıkça artıyor dalgınlığın bekliyorsun biliyorum bekliyorsun ağlayarak a mavi kuşu bense öbür yüzünde zavallı camın vangölü’nün karanlık sularını çılgınca çılgınca kulaçlıyorum kavuşmak için sana: -tamarraaaa ah tamarraaa güzel tamarraaa! bitmiyor su bitmiyor su kıyı kaçıyor çığlıklarım karışıyor karanlık dalgalara varıyorlar bizden sonra seninle bana anlıyorlar bizden sonra seninle beni sen bir avuç barut külü bir yanda ben bir avuç ateş külü bir yanda durur küller arasında yalnız ve uzak o incecik o zavallı cam bölme..... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 AKARSUYA BIRAKILAN MEKTUP incecikti gül dalıydı dokunsam kırılacaktı dokunmadım kurudu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Hasan Hüseyin Korkmazgil -------------------------------------------------------------------------------- Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2005 IŞIKLARLA OYNAMAYIN başımı döndürüp bakamıyorum nasıl kaldı gerilerde onca yıl karanlık bir gömütlüğü düşte geçmiş gibiyim tatmadığım bir içkiyi bir akşam afrikasal bir törende içmiş gibiyim birdenbire kan yağmurlu bir bulut birdenbire kan kokulu bir duman şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim ışıklarla oynamayın / dedim ben size yararı yok karanlıkta sürek avının dedim ben size yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların tutanaklar yanlış yazar dedim ben size karanlığı az kullanın / kirliler kokar birgün birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız kirlilere sığınmayın / dedim ben size yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda kaçın kaçabilirseniz uzak sulara ışıklarla oynamayın / dedim ben size Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir hakanbaranyildirim Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2005 (düzenlenmiş) Turnalar çizeyim gurbetlerime Ağıtlar düzeyim çektiklerime Yürekler sunayım yiğitlerime Kelepçeler vurulsa da bileklerime HASAN HÜSEYİN K. Tarih: 3 Kasım , 2005 Düzenleyen: hakanbaranyildirim Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2005 HAZIRANDA OLMEK ZOR Gece leylak ve tomurcuk kokuyor Yarali bir sahin olmus yuregim Uy anam anam , Haziranda olmek zor Calismisim onbes saat Tukenmisim onbes saat Yorulmusum , acikmisim,uykusamisim Anama sovmus patron Sikmisim dislerimi Islikla soylemisim umutlarimi Sicak bir ev ozlemisim Sicak bir yemek Sicacik bir yatakta unutturan opucukler Cikmisim bir dalgadan, vurmusum sokaklara Sokakta tank paleti Sokakta duduk sesi Sari sari yapraklarla dallarda Insan iskeletleri Gece leylak ve tomurcuk kokuyor 'Uyarina gelirse tepemde bir de cinar' demistin yillar once Demek ki on yil sonra Demek ki sabah sabah Demek ki manda gozu Demek ki Sile bezi Bir de memedin yuzu Bir de saman sarisi Bir de ozlem kirmizisi Demek ki goctu usta Kaldi yurek sizisi Yillar var ter icinde tasidim ben bu yuku Biraktim acinin alkislarina Uc Haziran altmisucu Bir kirmizi gul dali egilmis ustune Bir kirmizi gul dali simdi uzakta Oksar yanan alnini Nazim Ustanin Bir kirmizi gul dali egilmis ustune Bir kirmizi gul dali simdi uzakta Yatiyor oralarda Bir eski gomutlukte Yatiyor usta Gece leylak ve tomurcuk kokuyor Gecsem de golgesinden tankalrin tomsonlarin Suramda bir kus otuyor. Haziran da olmek zor...... Hasan Huseyin sevgiler şevvalim sana olsun bu şiir...senin kadar güzel ve anlamlı.......... Sonbahar Oluyorum Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını Neden akşam oluyorum tren kalkınca Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki Az önceki çiçekler nasıl da diken diken Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Hasan Hüseyin Korkmazgil buda sana kerçiçiği........... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2005 Yakaladım O Şafağı tohum oldum savruldum dörtbir yana yeşerdim kıraç kıraç çiçeklendim güllendim göremedim şafağını bozkırın tutamadım şafağını bozkırın vuramadım türkülere vay anam diyemedim kimselere bu aşkı geyik oldum vurdum sapa yollara bir ben düştüm kan içinde bir avcı türkü oldum yaylaları dolaştım akıp gittim göçlerle duruldum çadırlarda kelepçeler karakollar süngüler candarmalar göz oldum gözlemekten bıçak oldum doydum kana vay anam göremedim şafağını bozkırın tutamadım şafağını bozkırın vuramadım türkülere vay anam diyemedim kimselere bu aşkı gözlerinin en sonunda yakaladım gecesinde gözlerinin yakaladım kuytularda açan gülün yalnızlığını inceciktin karanlıktın uzaktın turnalara katar katar aştı dağları nakışlar dizin dizin düştü yollara göz değildin - gözlerdin kalabalıkta el değildin ellerdin acılı bir bayramda çekip giden trendin şafakta inen uçak iniltiydin akşamlarımda sabak vakti bir bardak su tenimde diken diken kavrulduğum tohum olup savrulduğum yıllar yılı aradığım o şafak sendin işte küskünlükler üstünde yalnızlıklar üstünde saydamlaşmış mavilikler üstünde başkaldıran kölelikler üstünde tül altında bebek yüzü üstünde açan şafak o şafak o şafak sendin işte bir bulvar gecesinde yakaladım seni ben o şafak sendin işte h.hüseyin.... sevgiler.... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2005 sevgili köylü kardeşlerimiz köylü milletin efendisidir efendiliği elden bırakmayınız uygarlık en büyük hedefimiz pijamasız yatmayınız. sevgili işçi kardeşlerimiz grevlere boykotlara yüz vermeyiniz bin verip, bir alıp şükür deyiniz iktidarınız sizi seviptirsindir her bir işinizi görüptürsündür siz çok, çok dualar ediptirsindir biz burada keyfimize bakmaktayız ama yeni yeni piyaslar açmaktayız bakınız gelişip sepilmekte bit pazarımız emrinize amadedir bankalarımız yalandır kredi yolsuzlukları tefeci yoktur şarkiyamızda isyan çıkarıyorlar yurduyamızda amerikan copları ardiyamızda sosyalistler yalan yutturuyorlar adalet deyip tutturuyorlar aklımızı fikrimizi fıttırıyorlar işçiyi köylüyü hop ettiriyorlar gençlerimizi polise cop ettiriyorlar hop ettire cop ettire ne olacak bu işin sonu biz gelişmiş biz müreffeh. hasan hüseyin Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 17 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 17 Kasım , 2005 Yıllar Sonra seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim nere gitti tohuma deresinde - o ishaklı yalnızlığım saçlarının uzun uzun o güneşli sarısı yüzünün papatya sabahlığı - haziranlarımda gülüşünün baharlığı susuşunun sonsuzluğu nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - guzelim sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim pırıl pırıl selvilerde görkemli cevizlerde asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim saçlarımda bulut oldun - alnımda demirparmaklık seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu başım sen belki de mutluyudun - güzel günler geçirdin çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın gözgöze geldik birgün - bir dağbaşı durağında bindik aynı trene - kavuştuk yıllar sonra seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim haziranım sarıgülüm yazgüneşim özlemim nice nice sular geçti - bildin mi köprülerden kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim ağlamak bir dağgülü - bir yanık orman belki bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar haziranım sarıgülüm yazgüneşim papatyam kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ jhonywalker Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2005 AMENNA 'Yaşayanlar bir gün ölür' elbette ağaçlarla balıklarla kuşlarla ben âmenna 'ağlayanlar bir gün güler' elbette uyanmakla anlamakla bilmekle ben âmenna 'kısa çöp uzun çöpten hakkını alır' elbette direnmekle kurtulmakla barışla ben âmenna öyle bir yerdeyim ki ne karanfil ne kurbağa öyle bir yerdeyim ki biryanım maviyosun dalgalanır sularda biryanım çocuk parkı çığlıkçığlığa öyle bir yerdeyim ki anam gider allah allah dölüm düşmüş sokağa dostum dostum güzel dostum bu ne beter çizgidir bu bu ne çıldırtan denge yaprak döker biryanımız bir yanımız bahar bahçe Hasan Hüseyin KORKMAZGİL Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir MohiCaN Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2005 Koçero - Vatan Şiiri Keklik serer palazını tenha kayalıklara Uçurur korkusunu kara diken savurur tohumunu, kurtulur korkusundan Orda bir dağ, orda bir taş, bir pınar Dağ ardında, taş ardında, pınarlı bir kara mavzer Bıyıkları kartallıda, başı yağlıklı, durur dimdik, bakar dimdik, bakar barışlı Bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun 'Tutam yâr elinden tutam, çıkam dağlara dağlara!' Koçero hep durur orda, dağlarda Ben Türkçe anlatamam, o Kürtçe anlatamaz, Farsça çıkmaz doruklara Koçero hep durur orda, dağlarda Ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler Şimdi siz içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altın taşlarda Geçirebilir misiniz şu yağlı ipi kendi güzel ellerinizle o güzel boynunuza Ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız Bakıp bakıp zindanlı akşamlara, yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi? Dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları Çankaya'nın genç irisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında Önce yaprak, sonra dal, sonra dallar ipil ipil, küme küme kavakları çankaya sırtlarının Çalar gibi bir gizli piyanoda, sonsuzluğun şarkısını ve saksıda soluk alan belki de bir cam güzeli Bir fesleğen, bir kaktüs tutuşurken ormanlar oylum oylum, savrulurken kül ve kerpiç rüzgârda! Ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler, almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü Sarınmış kıl şalvara nerden gelir bu ağıt? Yığdım kitapları dağ dağ, çağırdım nemrutu karanlığıma Bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut, öptü ıslak gözlerini aç öküzümün Gocunmayın güzel beyler hanımlar Alınıp incinmeyin, silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı İmdatlara saldırmayın, basmayın düğmelere, yürekleri hoplatmayın Güzel beyler hanımlar Zor ve çetin bir ağıttır koçero, bir gelin ağlar onu, ben ağlayamam Bıyıkları çengel çengel bir kardaş ağlar, acılı bir bacı ağlar, bağrıyanık bir ana, ben ağlayamam! İnce bir ay batar gider karadağın ardında, dolanır kerpiç damı ince bir rüzgâr İrkiltir bir gece kuşu Osmanlı karakollarının duvarlarını Bir elinde kanlı mendil, bir elinde kara mavzer Kimse bilmez nerde nasıl, taptaze bir, sımsıcak bir, gencecik bir ölüdür o Bir selamdır sımsıcak varamamış dostuna, varamamış koçero 'Leb-i derya' şu saltanat, şu konaklar, şu saraylar, şu köşkler Bu bereket, bu bolluk, bu çılgınca hovardalık Gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin! Kırkbin köyden birer kişi göçüyor kırkbin kişi Kırkbin köyden onar kişi göçüyor yarım milyon Ya ellişer yüzer kişi? Göçüyor milyon milyon, vatanda vatan Güzel beyler hanımlar Kusuyor bütün köyler insanlarını, kusuyor kasabalar Baştanbaşa bütün ülke kusuyor insanını! Bu eziklik, bu hırçınlık Güzel beyler hanımlar Bu sınırsız tedirginlik, acaba nerede biter? Nasıl başlar acaba şenlikli günleri bu toprakların? Bulacak bir gün elbet, yatağını bu nehir, durulup dinginleşecek Bir gün elbet bu nehir ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar Anacan sularında bu mutlu nehrin! Koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir Bir belirsiz karanlıktan, bir belirsiz karanlığa irkilip uçmasıdır bir dağ çekirgesinin Bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından, yamaçtan bir taşın yuvarlanması Bir pınarın durup durup akması, bir çift gözün karanlığa bakması Şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda, bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır Bir geyiktir koçero sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri Tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu, tırnakları rüzgârlı suçsuz bir geyik Avcılar yakalarsa mezedir eti, köpekler kovalarsa diş kirazıdır Bir okul piyesidir koçero, açılış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür Müsamere derler adına oralarda, kaymakamlı savcılı ve çavuşludur, biletlidir ve yoksullar yararınadır Festivaldir sosyetede, modada son buluşlar, en taze ilişkiler Gürültülü boşanmalar, gürültülü birleşmeler Hele bir de balesi ve operası 'Ey vatan' aryası bir de Saygı değer prensesin saygı değer oynaşının Ardından telli sazlar, ardından yaylı sazlar ardından vurmalılar, çekmeliler ve üfürmeliler Ardından 'kuğu gölü' ardından 'fındık kıran' Hemencecik candarmalar ve ardından 'haydutlar'ı siller'in Köroğlu'nun narası: 'yine de hey hey!' ve ardından çocukları gülmekten kırıp geçiren çağdaş banka reklamları! Candarmalar geçirince kelepçeyi, zinciri bileklerine karıncanın Poz verince bir fukara karınca en komprador basın aynalarına Aşka gelir komputürler aşka gelir telefonlar telsizler ve doyum noktasına sosyete nunni! O zaman işte çelenk, o zaman işte tören, alkış, bando ve rap rap Donanır bayraklarla bankalar, sigortalar ve uygunsuz iş yerleri bilcümle Ve kadehler, kadehler ki ses verir yıldızlardan! Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin! Koçero bir oyundur, yazılır, yazılır bitmez, koçero bir oyundur, oynanır, oynanır bitmez Vurur onu candarma, vurur onu candarma, durmadan vurur, ama o bitmez, o hep durur öyle orda Bıyıkları kartallıda, göğsü çapraz fişeklikli, gözleri beş yaşında Kolları Nuh Nebi'den Bir elinde kanlı mendil, bir elinde kara mavzer, pır pır eder bir güvercin namlusunun ucunda O hep öyle durur ordaTaş ardında, rüzgârda! Muhtara sorarsanız, bizim serseri veli Marabaya sorarsanız, işini bilmemiş deli Köylüye sorarsanız, ekmeksiz garibin teki Çocuklara sorarsanız, yüce dağlar aslanı aslan koçero Kimsesize sorarsanız, hükümet bilir onu Candarmaya sorarsanız, devletin dağlarda silah çatması Vurguncuya sorarsanız, yol kesici yağmacı Soyguncuya sorarsanız, devletin acizliği Sağcıya sorarsanız, siktiret pezevengi Solcuya sorarsanız, 'ferman padişahın dağlar bizimdir' İstanbullu inanır ki, boğazda kaşalottur Ankaralı sanır ki, temele dinamittir İzmirlinin düşlerinde, şaşkın köpek balığı Antalyalı her gece, gergedan görür düşünde Erzurum'da kol başıdır, Erzincan'da deli daylak Pir Sultan yoldaşıdır Sivas'ta Bir 'kılıcı kanlı' Van'da Mardin'de bir gözü kanlı kaçakçı Ah koçero, vah koçero, koçero eyvah! Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin! Patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero Hükümet programlarında bir 'nakl-i yekün' Kapitalist dış basında nobel'lik bir roman Politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi Diplomata sorarsanız, turistik bir serüven Kaymakama sorarsanız, 'ahval-i adiye'den Sosyeteye sorarsanız, eğlenceli bir briç Sorarsanız bezirgân filmciye, gişelik bir senaryo Sorarsanız bürokrata, Atatürk'ün gardırobuna tükürmüş biri Hümaniste sorarsanız, Fransızca bilmeyen, Montenyi'den anlamayan Mitologya tragedya, hümanizma, helenizma Hiç birinden çakmayan bir yörüktür koçero! Ne anlar ronesanstan, ne anlar restorasyondan? Bir bazlama, bir uçkur üç telli bir zımbırtıdır koçero! Sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın Demokratik tragedyayı uçuklatmanın Sanki sırası mıydı! Müfrezeler yürümüş dağ dağ ve dere dere Kesmiş geçitleri korkunun silahları Bir tükenmez sermayedir koçero, haksız yönetimlere! Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin Silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı Koşturmayın şifreleri, telefonları Basar gibi tuzu yarama basmayın düğmelere Yürekleri hoplatmayın, güzel beyler, hanımlar Paralar girsin diyedir kalantor kasalara Toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda, ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke Karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar Fabrikalar işçi yesin, para kussun diyedir Kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin Bankalar yağ bağlasın, tekeller et bağlasın Holdingler palazlansın, ortaklıklar göbeklensin Bu rüzgâr böyle essin, bu değirmen böyle dönsün Bu çuvallar böyle dolsun diyedir, koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı! Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin Yeni değil bu hikaye, bu oyun eski oyun! Ah koçero, vah koçero, koçero eyvah! Bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara Bin kardaş, bin acı, bin ana, bin kerpiç, bin harman, bin açlık Bin yenge, bin emmi, bin dayı, bin zulüm, bin acı ve bin karanlık Bir akşam birdenbire çıkar dağlara Bıyıkları terlememiş bin çocuk Bin aşık, bin deli, bin meczup, bin ekmeksiz, bin işsiz, bin suçsuz Kıl şalvar kurtlu çarık Nal döken mazi kıran derviş çatlatan, it burnu koyak gülü ahlat çalışı Bir akşam birdenbire çıkar dağlara Çökelekler, yoğurtlar, arpa bazlamaları, yalnayaklar, gömleksizler dayanaksızlar Munzur'lar Cilo'lar Palandoken'ler, Dersim'ler Tunceli'ler Bingöl'ler, Tunceli'de Mercan'lar Ağrı bereketleri Tahtalı'lar Toroslar ve Binboğa'lar Bir akşam birdenbire çıkar dağlara Turistik bir gösteridir dağlara çıkmak Örneğin Ağrı'lara, Alpler'e Süphan'lara, Ant'lara, Himalaya dağlarına derin Asya'nın Klimançero'nun tropik karlarına Turistik bir gösteridir dağlara çıkmak! Gel gör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar Turistik diye göstermiyor dağları, turist diye vermiyor dağlara çıkanları Bir sürekli çıplaklıktır koçero, bir sürekli açlıktır Bir sürekli haksızlıktır koçero, bir sürekli itilmişlik Koçero bir vazgeçiştir, koçero bir ilgisizlik Bin yıllık yoldan gelir, üstübaşı kan içinde Yorgun bir dilekçedir, bir arzuhal koçero Bir tanrı selamıdır, alınıp verilmemiş Görülmemiş bir hacettir koçero, çiğnenilip geçilmiş ve sorulmamış upuzun bir eyvahtır Upuzun bir pişmanlık Bir ünlemdir koçero sığmaz okul kitaplarına Erzurum yaylasından Erzincan çukuruna ve Tecer dağlarından Harran cenderesine Bir uzun masaldır ki koçero, dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır Geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda, Benek benek anlatılır, nakış nakış anlatılır, bıçak bıçak, kurşun kurşun ve türkü türkü! Göğsü çapraz fişeklikli, bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero Yatar türkülerde upuzun, ağıtlarda fidan fidan koçero Bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına, bildirir divanına Saşırtılmaz adaletin: 'arkam sensin, kalam sensin, dağlar hey!' Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin! Koçero bir vatandır, yaşanılır boydan boya Koçero bir vatansızlık, bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero, mavzerleşmiş bir haksızlık, yanıtsız bir dilekçe! Ben Türkçe anlatamam, o Kürtçe anlatamaz, Farsça çıkmaz doruklara! Gocunmayın güzel beyler, hanımlar Kan bulaşır ellerime, ben anlatamam! Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ jhonywalker Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2005 ........... Uçun Kuşlar ........... ~~~~~~~~~~~~~~~ insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir yaşayalım çocuklar her şey bizimdir bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ ......Hasan Hüseyin KorkmazgiL..... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 9 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 9 Aralık , 2005 Tanıklardan Girdiler kapılardan Girdiler pencerelerden Mektuplardan kitaplardan telefonlardan Girdiler kirlettiler ve gecemizi Girdiler ağrıttılar ve gündüzümüzü İşimize saygımızı Ölümüze acımızı, sayrı yatağımızı Özlemlere sevgilere sular gibi akışımızı Kıyımlara kıranlara türkü türkü bakışımızı Gözgözelik, dizdizelik Şu hancı dünyamızı Girdiler, kirlettiler, insan onurumuzu İnsan yüzü güzeldir Çirkindi bunlarınki İnsan yüzü sıcaktır Soğuktu bunlarınki Elleri el değildi Eli andırıyordu Gözleri göz gibiydi Bakışsızdılar Göğse benzer bir kafeste taşıdıkları İçinde yürek yoktu Kapıların arkasında emeklememiş Beşiklere belenmemişlerdi karda tipide Ev dediğin duvar kapı pencere Saygıya gerek yoktu Girdiler akşam sofralarında evlerimize Yoksul sabah çaylarında girdiler Girdiler öpüşürken kuytuda Okşarken saçlarını çocuğumuzun Avutmaya çalışırken acılımızı Duyumsarken sevincini insan oluşumuzun Girdiler bağlarken mektubumuzu Dertleşirken kapısında kırkıncı odamızın Girdiler evlerimize En ağrıtan yerinde bir özlem türküsünün Bunalmış bir kahkahanın orta yerinde Taş gibi yorgunluğunda bir güzelim düşün Ölümcül sayrılıkta umarsız yalnızlıkta Kağıttan kayıklar yüzdürürken geçmiş sularımızda Uçurtmalar salarken umut göklerimize kucaklarken dostlarımızı telefonlarda Girdiler evlerimize Çirkindiler Korkaktılar Yarınsızdılar Geldiler itilerek Girdiler irkilerek Kararttılar gecemizi Isırdılar karanlıkta Kanattılar türkümüzü Kırdılar çiçekli dallarımızı Tükürdüler içine ekmeğimizin Ağrıttılar ağrımızı Ağrıttılar dünya dünya Ağrıttılar vatan vatan Ve çekip gittiler Kanlı izler bırakarak Göğümüzün merdivenlerinde Yoktu yarınları onların Çünkü onlar Suç taşıyan sandık gibi Karanlıktılar Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.