Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hasan Hüseyin


Misafir şevval

Önerilen İletiler

hasan hüseyin korkmazgil / bulvar iti...

 

 

ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede

biraz müzik biraz içki ve çok çok resim

kim sarmalar bu bebeği

kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe

nerelerde kalır gözüm, nerelerden döner sesim

bu ne biçim hayvan ki beslenir acılardan

tohum atar kuşaklara kan göllerinde

bu ne biçim oyun ki bu gizlenir gölgesine gerçeğin

mutluluklar aranır ateş çemberlerinde

 

bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında

anladım ki birdenbire kopmuşum toprağımdan

kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan

köklerim orda sızlar yapraklarım bulvarda

resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda

o çıldırtan deniz orda balıklar tablalarda

özlemek orda kalmış özlemi sevmek burada

Ferhat ' sa mendil açmış dileniyor güven park' ta

 

taradım bütün sözlükleri aşka yer yoktu

bir kaygılı bulvar iti karanlık çıkmazlarda

koşuyordu masallarda, koşuyordu imgelerde

başka yer yoktu

başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen

ne düşünsem dört boyuttu ne ağrısam dört boyut

kopmak belki bir ülkeydi tutkular eski zindan

herkes kendi bukağısının tutkulu demircisi

 

bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik

ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere

senleştirip giriyorum koynuna gecelerin

senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha

bir şey eksik biliyorum bir şey artık sen değil

şafak diye söken sendin sendin gülen penceremde

çayımdaki bahçe sendin içkimdeki bulut sen

içimdeki kuş sürüsü çabamdaki arılardın

nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun

sen sahi niçin yoktun

 

senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara

senleştirip okşuyordum osmanlı sokakları

kan bulaşmış caddeleri ölülerdi alanları

tepelenmiş çiçekleri kanatılmış mavileri

senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri

telefonlar sensin diye koşturuyordum

kanıyordum

sensin diye karanlık çağrılara

susuyordum senleştirip kahpelikleri

nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun

sen sahi niçin yoktun

 

duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına

yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü

unutmaktı belki güzel aramaktı belki sevmek

"belki" deki varsıllıktı "kesin" deki yoksulluktu

yitirmek buydu belki yakalamak belki bu

bu kafesi biz süsledik biz aldandık bu süslere

içimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen

gitmelerden beklediğim kalmalardan korktuğum

nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun

sen sahi niçin yoktun

 

iki bulvar itiyiz biz renklere dolaşmışız

ağzımızda ölüm tadı tüylerimiz kanlı çamur

ikimiz iki yandan bir koca yalnızlığı

bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan

dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi

müzelik bir inanmanın ören kapılarında

 

anlamamak elde değil anlamaksa soykırım

uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan

kelebekler konuyor yaşlı salyangozlara

ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor

yakın artık gemileri köprüleri atın artık

kim ne derse desin vazgeçin onarımdan

 

ne seçilen renklerdeyiz ne gidilen yerlerde

danışıklı göz yaşları yapmacık mutluluklar

soykırımsal bir çoğalma solucanımsı bir esleme

bir yanımız doğum evi bir yanımız hirosima

iki bulvar itiyiz biz koşulların kölesiyiz

zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz

 

bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak

etine değdi etim, otuz altı onda yedi, çok değil

elini buldu elim, otuz altı onda yedi, çok değil

öptüm seni, otuz altı onda yedi, dudaklarından

bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak

yaşamadım kendimi

 

ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu

gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu

iki portre gibi yan yanaydık albümde

uykunda sevmiştin haberin yoktu

bir kaçağı tanır gibi tanıdım seni ancak

tanımadım kendimi

 

şarkılarda buldum seni yitirdim

yılgılarda buldum seni yitirdim

resimler bir türlü konuşmuyordu

fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça

bir yalanı anlar gibi anladım seni ancak

anlamadım kendimi

 

evin de mi yoktu senin sokağında mı

adresini silip silip yazıyorlardı

düşlerin türkçe miydi hotantoca mı

çince mi arıyordun eskimoca mı

herkeste mi arıyordun ne arıyordun

neden öyle gülüp gülüp yaslanıyordun

bir yüzünü buluyordum öbür yüzün yok

bir çizgini buluyordum öbür çizgin yok

ol görüp gelmiyordu adın fırçama

düş müydün düşüncemi anlamıyordum

uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun

kendimden korkuyordum yoksa yok muydum

 

binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim

aradığım yerde yoktun sormadığım yerde var

etimdeki acı sendin kanımdaki kuşku sen

nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun

sen sahi niçin yoktun?

sen sahi niçin yoktun?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ACIYI BAL EYLEDİK

 

Bak su bebelerin güzelliğine

Kaşı destan gözü destan

Elleri kan içinde

Kör olasın demiyorum

Kor olma da gör beni

Damda birlikte yatmışız

Öküzü hoşça tutmuşuz

Koyun değil su dağlarda

San kendimizi gütmüşüz

Hor baktık mi karıncaya

Kırdık mı kanadını serçenin

Vurduk karacanın yavrulusunu

Ya nasıl kıyarız insana

Sen olmazsan öldürmek ne

Çürümek ne zindanlarda

Özlem ne ayrılık ne

Yokluk ne yoksulluk ne

İlenmek ne dilenmek ne

İlenmek ne dilenmek ne

İssiz güçsüz dolanmak ne

Gün gün ile barışmalı kardeş kardeş

Duruşmalı koklaşmalı söyleşmeli

Korka korka yasamak ne kahrolasın demiyorum

Kahrolma da gör

Beni kanadık toprak olduk çekildik

Bayrak olduk döküldük

Yaprak olduk geldik bugüne

Ekmeği bol eyledik acıyı bal

Eyledik sıratı yol eyledik

Geldik bugüne ekilir ekin geliriz

Ezilir un geliriz bir gider

Bin geliriz beni vurmak kurtuluş mu

Kor olasın demiyorum

Kor olma da gör beni

 

HASAN HÜSEYİN...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ACILARA TUTUNMAK

 

acı çekmek özgürlükse

özgürdük ikimiz de

o yuvasız çalıkuşu

bense kafeste kanarya

o dolaşmış daldan dala

savurmuş yüreğini

ben bölmüşüm yüreğimi

başkaldıran dizelere

 

kavuşmak özgürlükse

özgürdük ikimizde

elleri çığlık çığlık

yanyana iki dünya

ikimiz iki dağdan

iki hırçın su gibi

akıp gelmiştik

buluşmuştuk bir kavşakta

unutmuştuk ayrılığı

yok saymıştık özlemeyi

şarkımıza dalmıştık

mutluluk mavi çocuk

oynardı bahçemizde

 

aramakmış oysa sevmek

özlemekmiş oysa sevmek

bulup bulup yitirmekmiş

düşsel bir oyuncağı

yalanmış hepsi yalan

sevmek diye birşey vardı

sevmek diye birşey yokmuş

acılardan artakalan

işte bu bakışlarmış

kuğu diye gözlerimde

gün batımı bulutlarmış

yalanmış hepsi yalan

savrulup gitmek varmış

ayrı yörüngelerde

 

 

acı çektim günlerce

acı çektim susarak

şu kısacık konuklukta

deprem kargaşasında

yaşadım birkaç bin yıl

acılara tutunarak

acı çekmek özgürlükse

özgürdük ikimizde

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aramizda bu cam bölme

 

ayırmışlar seni benden

aramızda cam bölme

biliyorum ordasın sen

şu camın arkasındasın

şu incecik

şu zavallı

renkli camın ardındasın

yapayalnızsın

 

uzanmışsın soylu çıplaklığınla

ama çıplak değilsin

pembesin

yeşilsin

morsun

kızılsın

saçlarınla oynuyorsun durmadan

sabah kesip kısa kısa

akşam uzatıyorsun

gözlerinle oynuyorsun durmadan

gözyaşın değişmiyor

gülüyorsun pencereden sokağa

kuytuda ağlıyorsun

bekliyorsun ağlayarak

o mavi kuşu

 

biliyorum

biliyorsun dilini duvarların

kapıların karanlığa kapanışını

gece köpek seslerini yolcu uçaklarını

filmin öbür yarını

sonun ardını

çiçekli balkonların gizli yanlızlığını

aşkın kedi çığlığını ıslaklığını

içkinin yasalara amansız düşmanlığını

duyuyorsun

biliyorum

yaşıyorsun çırılçıplak

ama işte ardındasın şu camın

kozanın içindesin

saçlarınla oynuyorsun durmadan

gözlerini boyadıkça artıyor dalgınlığın

bekliyorsun

biliyorum

bekliyorsun ağlayarak

a mavi kuşu

 

bense öbür yüzünde zavallı camın

vangölü’nün karanlık sularını çılgınca

çılgınca kulaçlıyorum kavuşmak için sana:

-tamarraaaa

ah tamarraaa

güzel tamarraaa!

 

bitmiyor su

bitmiyor su

kıyı kaçıyor

çığlıklarım karışıyor karanlık dalgalara

 

varıyorlar bizden sonra seninle bana

anlıyorlar bizden sonra seninle beni

sen bir avuç barut külü bir yanda

ben bir avuç ateş külü bir yanda

durur küller arasında yalnız ve uzak

o incecik

o zavallı

cam bölme.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

AKARSUYA BIRAKILAN MEKTUP

 

incecikti

gül dalıydı

dokunsam kırılacaktı

dokunmadım

kurudu

 

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını

neden akşam oluyorum tren kalkınca

kırlangıçlar birdenbire çekip gidince

mendiller sallanınca neden tıkanıyorum

öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki

az önceki çiçekler nasıl da diken diken

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti

o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti

artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz

günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı

oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı

kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı

nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

 

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

IŞIKLARLA OYNAMAYIN

 

başımı döndürüp bakamıyorum

nasıl kaldı gerilerde onca yıl

 

 

karanlık bir gömütlüğü düşte geçmiş gibiyim

tatmadığım bir içkiyi bir akşam

afrikasal bir törende içmiş gibiyim

birdenbire kan yağmurlu bir bulut

birdenbire kan kokulu bir duman

şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim

 

 

ışıklarla oynamayın / dedim ben size

yararı yok karanlıkta sürek avının

dedim ben size

yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların

tutanaklar yanlış yazar

dedim ben size

 

 

karanlığı az kullanın / kirliler kokar birgün

birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız

kirlilere sığınmayın / dedim ben size

yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda

kaçın kaçabilirseniz uzak sulara

ışıklarla oynamayın / dedim ben size

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

Turnalar çizeyim gurbetlerime

Ağıtlar düzeyim çektiklerime

Yürekler sunayım yiğitlerime

Kelepçeler vurulsa da bileklerime

 

HASAN HÜSEYİN K.

Tarih: Düzenleyen: hakanbaranyildirim
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

HAZIRANDA OLMEK ZOR

 

 

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Yarali bir sahin olmus yuregim

Uy anam anam , Haziranda olmek zor

Calismisim onbes saat

Tukenmisim onbes saat

Yorulmusum , acikmisim,uykusamisim

Anama sovmus patron

Sikmisim dislerimi

Islikla soylemisim umutlarimi

Sicak bir ev ozlemisim

Sicak bir yemek

Sicacik bir yatakta unutturan opucukler

Cikmisim bir dalgadan, vurmusum sokaklara

Sokakta tank paleti

Sokakta duduk sesi

Sari sari yapraklarla dallarda

Insan iskeletleri

 

 

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

'Uyarina gelirse tepemde bir de cinar' demistin yillar once

Demek ki on yil sonra

Demek ki sabah sabah

Demek ki manda gozu

Demek ki Sile bezi

Bir de memedin yuzu

Bir de saman sarisi

Bir de ozlem kirmizisi

Demek ki goctu usta

Kaldi yurek sizisi

Yillar var ter icinde tasidim ben bu yuku

Biraktim acinin alkislarina

Uc Haziran altmisucu

Bir kirmizi gul dali egilmis ustune

Bir kirmizi gul dali simdi uzakta

Oksar yanan alnini Nazim Ustanin

Bir kirmizi gul dali egilmis ustune

Bir kirmizi gul dali simdi uzakta

Yatiyor oralarda

Bir eski gomutlukte

Yatiyor usta

 

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

 

Gecsem de golgesinden tankalrin tomsonlarin

Suramda bir kus otuyor.

Haziran da olmek zor......

 

 

Hasan Huseyin

 

 

sevgiler şevvalim sana olsun bu şiir...senin kadar güzel ve anlamlı.......... :clover:

 

 

 

Sonbahar Oluyorum

 

Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını

Neden akşam oluyorum tren kalkınca

Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince

Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum

Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki

Az önceki çiçekler nasıl da diken diken

Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti

O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti

Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz

Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı

Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı

Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı

Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu

Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

 

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

 

 

buda sana kerçiçiği........... :):clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yakaladım O Şafağı

 

tohum oldum

savruldum dörtbir yana

yeşerdim kıraç kıraç

çiçeklendim güllendim

göremedim şafağını bozkırın

tutamadım şafağını bozkırın

vuramadım türkülere vay anam

diyemedim kimselere bu aşkı

 

geyik oldum vurdum sapa yollara

bir ben düştüm kan içinde bir avcı

türkü oldum yaylaları dolaştım

akıp gittim göçlerle

duruldum çadırlarda

kelepçeler karakollar süngüler candarmalar

göz oldum gözlemekten

bıçak oldum doydum kana vay anam

göremedim şafağını bozkırın

tutamadım şafağını bozkırın

vuramadım türkülere vay anam

diyemedim kimselere bu aşkı

 

gözlerinin en sonunda

yakaladım gecesinde gözlerinin

yakaladım kuytularda

açan gülün yalnızlığını

inceciktin karanlıktın uzaktın

turnalara katar katar aştı dağları

nakışlar dizin dizin düştü yollara

göz değildin - gözlerdin kalabalıkta

el değildin ellerdin

acılı bir bayramda

çekip giden trendin şafakta inen uçak

iniltiydin akşamlarımda

sabak vakti bir bardak su tenimde

diken diken kavrulduğum

tohum olup savrulduğum

yıllar yılı aradığım

o şafak sendin işte

 

küskünlükler üstünde

yalnızlıklar üstünde

saydamlaşmış mavilikler üstünde

başkaldıran kölelikler üstünde

tül altında bebek yüzü üstünde

açan şafak o şafak

 

o şafak sendin işte

bir bulvar gecesinde

yakaladım seni ben

o şafak sendin işte

 

 

h.hüseyin....

 

 

sevgiler....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili köylü kardeşlerimiz

köylü milletin efendisidir

efendiliği elden bırakmayınız

uygarlık en büyük hedefimiz

pijamasız yatmayınız.

 

sevgili işçi kardeşlerimiz

grevlere boykotlara yüz vermeyiniz

bin verip, bir alıp şükür deyiniz

iktidarınız sizi seviptirsindir

her bir işinizi görüptürsündür

siz çok, çok dualar ediptirsindir

 

biz burada keyfimize bakmaktayız

ama yeni yeni piyaslar açmaktayız

bakınız gelişip sepilmekte bit pazarımız

emrinize amadedir bankalarımız

 

yalandır kredi yolsuzlukları

tefeci yoktur şarkiyamızda

isyan çıkarıyorlar yurduyamızda

amerikan copları ardiyamızda

 

sosyalistler yalan yutturuyorlar

adalet deyip tutturuyorlar

aklımızı fikrimizi fıttırıyorlar

işçiyi köylüyü hop ettiriyorlar

gençlerimizi polise cop ettiriyorlar

 

hop ettire cop ettire

ne olacak bu işin sonu

 

biz gelişmiş

biz müreffeh.

 

hasan hüseyin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Yıllar Sonra :clover:

 

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

nere gitti tohuma deresinde - o ishaklı yalnızlığım

saçlarının uzun uzun o güneşli sarısı

yüzünün papatya sabahlığı - haziranlarımda

gülüşünün baharlığı susuşunun sonsuzluğu

nere gitti sende benim olan o sonsuz özlem

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - guzelim

 

sen gittin - kaba kilimlerde kaldı ayak izlerim

pırıl pırıl selvilerde görkemli cevizlerde

asma altı su sesi - alacalı güneş sofralarında

sen gittin - inanılmaz öksüzlükler yaşadım

düştüm çetin yollara - türkülere ağıtlara belendim

saçlarımda bulut oldun - alnımda demirparmaklık

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

 

ben çok çektim güzelim - karlı dağlar oldu başım

sen belki de mutluyudun - güzel günler geçirdin

çünkü kaf dağında prensestin - soylu bir güzelliktin

yaklaşılmaz bir varlıktın - masallık bir acıydın

gözgöze geldik birgün - bir dağbaşı durağında

bindik aynı trene - kavuştuk yıllar sonra

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

 

haziranım sarıgülüm yazgüneşim özlemim

nice nice sular geçti - bildin mi köprülerden

kaç bahar kaç sonbahar kaç çocuk kaç intihar

nerdesin sen nerdeyim ben ne söylüyor bu çizgiler

bu aynalar neden böyle yakından bakıyorlar

neler anlatıyor bu şarkılar - uzak geçmişimizden

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

 

ağlamak bir dağgülü - bir yanık orman belki

bir kurumuş çeşme belki - bir kimsesiz tutuklu

uçaklar otobüsler vapurlar telefonlar

haziranım sarıgülüm yazgüneşim papatyam

kime giydin o akları - kim kaldırdı duvağını

kim kokladı kim baktı - bağrına kim - yıllar önce

seni kimler kaçırdı o güzel yazlarımdan - güzelim

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

AMENNA

 

 

'Yaşayanlar bir gün ölür'

elbette

ağaçlarla

balıklarla

kuşlarla ben

âmenna

 

'ağlayanlar bir gün güler'

elbette

uyanmakla

anlamakla

bilmekle ben

âmenna

 

'kısa çöp uzun çöpten hakkını alır'

elbette

direnmekle

kurtulmakla

barışla ben

âmenna

 

öyle bir yerdeyim ki

ne karanfil

ne kurbağa

öyle bir yerdeyim ki

biryanım maviyosun

dalgalanır sularda

biryanım çocuk parkı

çığlıkçığlığa

öyle bir yerdeyim ki

anam gider allah allah

dölüm düşmüş sokağa

 

dostum dostum güzel dostum

bu ne beter çizgidir bu

bu ne çıldırtan denge

yaprak döker biryanımız

bir yanımız bahar bahçe

 

 

 

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Koçero - Vatan Şiiri

 

Keklik serer palazını tenha kayalıklara

Uçurur korkusunu kara diken savurur tohumunu, kurtulur korkusundan

Orda bir dağ, orda bir taş, bir pınar

Dağ ardında, taş ardında, pınarlı bir kara mavzer

Bıyıkları kartallıda, başı yağlıklı, durur dimdik, bakar dimdik, bakar barışlı

Bir güvercin pır pır eder ucunda namlusunun

'Tutam yâr elinden tutam, çıkam dağlara dağlara!'

Koçero hep durur orda, dağlarda

Ben Türkçe anlatamam, o Kürtçe anlatamaz, Farsça çıkmaz doruklara

Koçero hep durur orda, dağlarda

Ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler

Şimdi siz içebilir misiniz kendi sıcak kanınızı altın taşlarda

Geçirebilir misiniz şu yağlı ipi kendi güzel ellerinizle o güzel boynunuza

Ve şakıyormuşçasına kafeste kanaryanız

Bakıp bakıp zindanlı akşamlara, yudumlayabilir misiniz soğutulmuş içkinizi?

Dolaşıyor akşam yelinin büyücü parmakları

Çankaya'nın genç irisi kavaklarının gümüşlü yapraklarında

Önce yaprak, sonra dal, sonra dallar ipil ipil, küme küme kavakları çankaya sırtlarının

Çalar gibi bir gizli piyanoda, sonsuzluğun şarkısını ve saksıda soluk alan belki de bir cam güzeli

Bir fesleğen, bir kaktüs tutuşurken ormanlar oylum oylum, savrulurken kül ve kerpiç rüzgârda!

Ey elleri mis kokulu sabunlarla kurtulan beyler, almış kanlı gömleğini nere gider bu türkü

Sarınmış kıl şalvara nerden gelir bu ağıt?

Yığdım kitapları dağ dağ, çağırdım nemrutu karanlığıma

Bir kucak yeşil yoncayla geldi nemrut, öptü ıslak gözlerini aç öküzümün

Gocunmayın güzel beyler hanımlar

Alınıp incinmeyin, silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı

İmdatlara saldırmayın, basmayın düğmelere, yürekleri hoplatmayın

Güzel beyler hanımlar

Zor ve çetin bir ağıttır koçero, bir gelin ağlar onu, ben ağlayamam

Bıyıkları çengel çengel bir kardaş ağlar, acılı bir bacı ağlar, bağrıyanık bir ana, ben ağlayamam!

İnce bir ay batar gider karadağın ardında, dolanır kerpiç damı ince bir rüzgâr

İrkiltir bir gece kuşu Osmanlı karakollarının duvarlarını

Bir elinde kanlı mendil, bir elinde kara mavzer

Kimse bilmez nerde nasıl, taptaze bir, sımsıcak bir, gencecik bir ölüdür o

Bir selamdır sımsıcak varamamış dostuna, varamamış koçero

'Leb-i derya' şu saltanat, şu konaklar, şu saraylar, şu köşkler

Bu bereket, bu bolluk, bu çılgınca hovardalık

Gocunmayın güzel beyler hanımlar alınıp incinmeyin!

Kırkbin köyden birer kişi göçüyor kırkbin kişi

Kırkbin köyden onar kişi göçüyor yarım milyon

Ya ellişer yüzer kişi? Göçüyor milyon milyon, vatanda vatan

Güzel beyler hanımlar

Kusuyor bütün köyler insanlarını, kusuyor kasabalar

Baştanbaşa bütün ülke kusuyor insanını!

Bu eziklik, bu hırçınlık

Güzel beyler hanımlar

Bu sınırsız tedirginlik, acaba nerede biter?

Nasıl başlar acaba şenlikli günleri bu toprakların?

Bulacak bir gün elbet, yatağını bu nehir, durulup dinginleşecek

Bir gün elbet bu nehir ve çocuklar oynaşacak mutlu çocuklar

Anacan sularında bu mutlu nehrin!

Koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir

Bir belirsiz karanlıktan, bir belirsiz karanlığa irkilip uçmasıdır bir dağ çekirgesinin

Bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından, yamaçtan bir taşın yuvarlanması

Bir pınarın durup durup akması, bir çift gözün karanlığa bakması

Şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda, bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır

Bir geyiktir koçero sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri

Tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu, tırnakları rüzgârlı suçsuz bir geyik

Avcılar yakalarsa mezedir eti, köpekler kovalarsa diş kirazıdır

Bir okul piyesidir koçero, açılış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür

Müsamere derler adına oralarda, kaymakamlı savcılı ve çavuşludur, biletlidir ve yoksullar yararınadır

Festivaldir sosyetede, modada son buluşlar, en taze ilişkiler

Gürültülü boşanmalar, gürültülü birleşmeler

Hele bir de balesi ve operası 'Ey vatan' aryası bir de

Saygı değer prensesin saygı değer oynaşının

Ardından telli sazlar, ardından yaylı sazlar ardından vurmalılar, çekmeliler ve üfürmeliler

Ardından 'kuğu gölü' ardından 'fındık kıran'

Hemencecik candarmalar ve ardından 'haydutlar'ı siller'in

Köroğlu'nun narası: 'yine de hey hey!'

ve ardından çocukları gülmekten kırıp geçiren çağdaş banka reklamları!

Candarmalar geçirince kelepçeyi, zinciri bileklerine karıncanın

Poz verince bir fukara karınca en komprador basın aynalarına

Aşka gelir komputürler aşka gelir telefonlar telsizler ve doyum noktasına sosyete nunni!

O zaman işte çelenk, o zaman işte tören, alkış, bando ve rap rap

Donanır bayraklarla bankalar, sigortalar ve uygunsuz iş yerleri bilcümle

Ve kadehler, kadehler ki ses verir yıldızlardan!

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin!

Koçero bir oyundur, yazılır, yazılır bitmez, koçero bir oyundur, oynanır, oynanır bitmez

Vurur onu candarma, vurur onu candarma, durmadan vurur, ama o bitmez, o hep durur öyle orda

Bıyıkları kartallıda, göğsü çapraz fişeklikli, gözleri beş yaşında

Kolları Nuh Nebi'den

Bir elinde kanlı mendil, bir elinde kara mavzer, pır pır eder bir güvercin namlusunun ucunda

O hep öyle durur ordaTaş ardında, rüzgârda!

Muhtara sorarsanız, bizim serseri veli

Marabaya sorarsanız, işini bilmemiş deli

Köylüye sorarsanız, ekmeksiz garibin teki

Çocuklara sorarsanız, yüce dağlar aslanı aslan koçero

Kimsesize sorarsanız, hükümet bilir onu

Candarmaya sorarsanız, devletin dağlarda silah çatması

Vurguncuya sorarsanız, yol kesici yağmacı

Soyguncuya sorarsanız, devletin acizliği

Sağcıya sorarsanız, siktiret pezevengi

Solcuya sorarsanız, 'ferman padişahın dağlar bizimdir'

İstanbullu inanır ki, boğazda kaşalottur

Ankaralı sanır ki, temele dinamittir

İzmirlinin düşlerinde, şaşkın köpek balığı

Antalyalı her gece, gergedan görür düşünde

Erzurum'da kol başıdır, Erzincan'da deli daylak

Pir Sultan yoldaşıdır Sivas'ta

Bir 'kılıcı kanlı' Van'da

Mardin'de bir gözü kanlı kaçakçı

Ah koçero, vah koçero, koçero eyvah!

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin!

Patron gazetelerinde yüksek tirajdır koçero

Hükümet programlarında bir 'nakl-i yekün'

Kapitalist dış basında nobel'lik bir roman

Politik sürtüşmelerde bir yılan hikayesi

Diplomata sorarsanız, turistik bir serüven

Kaymakama sorarsanız, 'ahval-i adiye'den

Sosyeteye sorarsanız, eğlenceli bir briç

Sorarsanız bezirgân filmciye, gişelik bir senaryo

Sorarsanız bürokrata, Atatürk'ün gardırobuna tükürmüş biri

Hümaniste sorarsanız, Fransızca bilmeyen, Montenyi'den anlamayan

Mitologya tragedya, hümanizma, helenizma

Hiç birinden çakmayan bir yörüktür koçero!

Ne anlar ronesanstan, ne anlar restorasyondan?

Bir bazlama, bir uçkur üç telli bir zımbırtıdır koçero!

Sanki sırası mıydı dağlara tırmanmanın

Demokratik tragedyayı uçuklatmanın

Sanki sırası mıydı!

Müfrezeler yürümüş dağ dağ ve dere dere

Kesmiş geçitleri korkunun silahları

Bir tükenmez sermayedir koçero, haksız yönetimlere!

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin

Silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı

Koşturmayın şifreleri, telefonları

Basar gibi tuzu yarama basmayın düğmelere

Yürekleri hoplatmayın, güzel beyler, hanımlar

Paralar girsin diyedir kalantor kasalara

Toprak sömürülsün diyedir orta çağlarda, ışıksız kalsın diyedir bir koca ülke

Karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü insanlar

Fabrikalar işçi yesin, para kussun diyedir

Kıyılar yağmalansın ormanlar çiftlikleşsin

Bankalar yağ bağlasın, tekeller et bağlasın

Holdingler palazlansın, ortaklıklar göbeklensin

Bu rüzgâr böyle essin, bu değirmen böyle dönsün

Bu çuvallar böyle dolsun diyedir, koçero'nun dağlarda medetsiz yalnızlığı!

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin

Yeni değil bu hikaye, bu oyun eski oyun!

Ah koçero, vah koçero, koçero eyvah!

Bir akşam birdenbire bir can çıkar dağlara

Bin kardaş, bin acı, bin ana, bin kerpiç, bin harman, bin açlık

Bin yenge, bin emmi, bin dayı, bin zulüm, bin acı ve bin karanlık

Bir akşam birdenbire çıkar dağlara

Bıyıkları terlememiş bin çocuk

Bin aşık, bin deli, bin meczup, bin ekmeksiz, bin işsiz, bin suçsuz

Kıl şalvar kurtlu çarık

Nal döken mazi kıran derviş çatlatan, it burnu koyak gülü ahlat çalışı

Bir akşam birdenbire çıkar dağlara

Çökelekler, yoğurtlar, arpa bazlamaları, yalnayaklar, gömleksizler dayanaksızlar

Munzur'lar Cilo'lar Palandoken'ler, Dersim'ler Tunceli'ler Bingöl'ler, Tunceli'de Mercan'lar Ağrı bereketleri

Tahtalı'lar Toroslar ve Binboğa'lar

Bir akşam birdenbire çıkar dağlara

Turistik bir gösteridir dağlara çıkmak

Örneğin Ağrı'lara, Alpler'e Süphan'lara, Ant'lara, Himalaya dağlarına derin Asya'nın

Klimançero'nun tropik karlarına

Turistik bir gösteridir dağlara çıkmak!

Gel gör ki böyle yazmıyor bizim burda kitaplar

Turistik diye göstermiyor dağları, turist diye vermiyor dağlara çıkanları

Bir sürekli çıplaklıktır koçero, bir sürekli açlıktır

Bir sürekli haksızlıktır koçero, bir sürekli itilmişlik

Koçero bir vazgeçiştir, koçero bir ilgisizlik

Bin yıllık yoldan gelir, üstübaşı kan içinde

Yorgun bir dilekçedir, bir arzuhal koçero

Bir tanrı selamıdır, alınıp verilmemiş

Görülmemiş bir hacettir koçero, çiğnenilip geçilmiş ve sorulmamış upuzun bir eyvahtır

Upuzun bir pişmanlık

Bir ünlemdir koçero sığmaz okul kitaplarına

Erzurum yaylasından Erzincan çukuruna ve Tecer dağlarından Harran cenderesine

Bir uzun masaldır ki koçero, dağların dağlara yaslandığı yerde anlatılır

Geçitlerin geçitlere küstüğü oyaklarda,

Benek benek anlatılır, nakış nakış anlatılır, bıçak bıçak, kurşun kurşun ve türkü türkü!

Göğsü çapraz fişeklikli, bıyıkları kan içinde bir kara mavzerdir koçero

Yatar türkülerde upuzun, ağıtlarda fidan fidan koçero

Bildirir hal-u ahvalini dört mevsim tanrısına, bildirir divanına

Saşırtılmaz adaletin: 'arkam sensin, kalam sensin, dağlar hey!'

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar, alınıp incinmeyin!

Koçero bir vatandır, yaşanılır boydan boya

Koçero bir vatansızlık, bir dağlaşmış yalnızlıktır koçero, mavzerleşmiş bir haksızlık, yanıtsız bir dilekçe!

Ben Türkçe anlatamam, o Kürtçe anlatamaz, Farsça çıkmaz doruklara!

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar

Kan bulaşır ellerime, ben anlatamam!

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

........... Uçun Kuşlar ...........

~~~~~~~~~~~~~~~

 

 

insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı

zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla

ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı

ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk

bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir

yaşayalım çocuklar

her şey bizimdir

bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı

bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

 

 

......Hasan Hüseyin KorkmazgiL.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanıklardan

 

Girdiler kapılardan

Girdiler pencerelerden

Mektuplardan kitaplardan telefonlardan

Girdiler kirlettiler ve gecemizi

Girdiler ağrıttılar ve gündüzümüzü

İşimize saygımızı

Ölümüze acımızı, sayrı yatağımızı

Özlemlere sevgilere sular gibi akışımızı

Kıyımlara kıranlara türkü türkü bakışımızı

Gözgözelik, dizdizelik

Şu hancı dünyamızı

Girdiler, kirlettiler, insan onurumuzu

 

İnsan yüzü güzeldir

Çirkindi bunlarınki

İnsan yüzü sıcaktır

Soğuktu bunlarınki

Elleri el değildi

Eli andırıyordu

Gözleri göz gibiydi

Bakışsızdılar

Göğse benzer bir kafeste taşıdıkları

İçinde yürek yoktu

Kapıların arkasında emeklememiş

Beşiklere belenmemişlerdi karda tipide

Ev dediğin duvar kapı pencere

Saygıya gerek yoktu

Girdiler akşam sofralarında evlerimize

Yoksul sabah çaylarında girdiler

Girdiler öpüşürken kuytuda

Okşarken saçlarını çocuğumuzun

Avutmaya çalışırken acılımızı

Duyumsarken sevincini insan oluşumuzun

Girdiler bağlarken mektubumuzu

Dertleşirken kapısında kırkıncı odamızın

Girdiler evlerimize

 

En ağrıtan yerinde bir özlem türküsünün

Bunalmış bir kahkahanın orta yerinde

Taş gibi yorgunluğunda bir güzelim düşün

Ölümcül sayrılıkta umarsız yalnızlıkta

Kağıttan kayıklar yüzdürürken geçmiş sularımızda

Uçurtmalar salarken umut göklerimize

kucaklarken dostlarımızı telefonlarda

Girdiler evlerimize

 

Çirkindiler

Korkaktılar

Yarınsızdılar

Geldiler itilerek

Girdiler irkilerek

Kararttılar gecemizi

Isırdılar karanlıkta

Kanattılar türkümüzü

Kırdılar çiçekli dallarımızı

Tükürdüler içine ekmeğimizin

Ağrıttılar ağrımızı

Ağrıttılar dünya dünya

Ağrıttılar vatan vatan

Ve çekip gittiler

Kanlı izler bırakarak

Göğümüzün merdivenlerinde

 

Yoktu yarınları onların

Çünkü onlar

Suç taşıyan sandık gibi

Karanlıktılar

 

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.