Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GÜLEN'İN ESKİ YAVERNDEN MÜTHİŞ İTİRAFLAR... (Biz 1970 yılında 12 insan yoksul öğrencilerin okutulması ve hayır işleri için yemin ederek yola çıktık..)


DİPNOT

Önerilen İletiler

bakın 1970 ten sonra osmanlıda 50 bine yakın emparyalist , siyonist ve misyonerlik okulları açıldı. feytullah gülen de bunlara karşı kendi tarikat okullarını açtı. görünürde misyonerliğe karşı savaşıyor gözüken f. gülen amerikada çalışmalarını südürmesi ve bu çalışmalrına fbı veya cıa den hiç bir tepki gelmemesine bakılırsa f. gülenin çalışmalarında amerikanın çıkarına uygun işler var demektir. maddi gücü ise açtığı okullardan , çıkardığı ve çıkarttığı kitaplara , ve amerikada yaşadığına bakılırsa bayağı ii galiba. çünki gelirinin büyük bölümü dersaneler ve okullarına yapılan bağışlardan kaynaklanıyor ve tabiki amerikanında desteği çok büyük,çünkü f.güleni türkiyeye karşı kullanmak için..

 

 

saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı arkdaşlar yazdıklarından bile bihaber.Kitaplarını okudum diyen bile emin değil okuduğunun ne olduğundan.Medyadan duyduğu kadarıyla yetinmeyi marifet saymak bu olsa gerek.

nasıl vaizken zengin oluyor?sorusu son zamanlarda duyduğum en absürd soru..Azıcık bir araştırma yapmak bu sorusunu cevaplayacaktır..

Okulları gidip gören sizin fikrinizde ki insanları da mı dinlemediniz hiç??sanmıyorum çünkü onlar size bir malzeme vermez dimi!!!

Nurettin Veren ne kadar da sevildi birden...Farkında mısınız bilmem ama bu adama röportaj vakti tanıyan bir iki yer var onlarında ne olduğunu siz zaten biliyorsunuz.Bakın bakalaım hangi saygın kuruluş bu adama değer verip te tv ye yada gazetesine çıkardı.Ama basit yayın anlayışını kabul edenler bunu yayınlamakta sakınca görmediler.Çünkü önemli olan Nurettin Veren değil onun yaşadıkları değil..kim karalanıyor kimin kuyusu kazılıyor önemli olan o.

Basında mutlaka yer aldı konu fakat kımse (bır ıkısı harıc) detaylı bır sekılde bu adama vakıtlerını ayırmadı.Çünkü herkes bunun bir düzmeceden ibaret olduğunu anladı.

Birşeyi eleştirecekseniz sevmiyorsanız gerçek dosyalarla gelin gelelim arkadaşlar...

Cumhuriyet gazetesi gibi mahkemece yalanlanan reddedilen dosyayı tekrardan temcit pilavı gibi sunmayın...

Gün gelir devran döner...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Okuduğumuzdan ne anladığımızı biz biliriz de, gördüğünü anlamayanı anlayamayız... Birilerini gözünde büyütüp, ondan kerametli hal ve hareketler gördüğünü sananlar, sıradan bir insanın yüzlerce dersane ve okula nasıl hakim olduğu konusundada nedense çok meraksızdırlar.

 

Kusura bakmayınız, kerameti biz Allah'ta biliriz, kulda değil... Ve kimseyi gözümüzde büyütmeyiz, önyargılı değil, objektif bakmayı bildiğimizden birileri gibi ne olursa olsun ardından giderim diyenlerden değiliz.

 

Bizim gibilerin zihninde gerçek değer sahipleri, ancak dürüstlerde, edeplilerde, gayrimeşru servete sahip olmayanlardadır. Birileri inancını bu gibi adamlara değer vermekle artırdığını sanabilir, belki bilgice bizden üstünde olabilirler, ancak başka şeyler vardır onuda ancak gözünüzdeki perdeyi kaldırdığınızda görebilirsiniz...

 

Gün oluyor ve devran dönüyor zaten, artık insanlar her Allah diyenin peşinden gitmemeyi öğreniyor, inancın kimsenin yönlendirmesiyle etkilenmeyeceğinide öğreniyor, bilincini açık tutmayı başaranlar, kullardan Allah'a sığınıyor ve onların maskelerini düşürmesi için duacı oluyorlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu foruma son yazımdır bu.Burda vaktimi boşuna harcadığımı farkettim.Sanmıştım ki cevaplar yorumlar farklı olur bende ona uygun birşey eklerim.Ama olmuyomuş bu şekilde.Forumu incelemek güzel ama bu başlıkları değil.Yanımda o kadar çok insan var ki zaten bu şekilde.Bunlardan bazıları ''canım'' kadar sevdiklerim.Ama onlarla konuşurken mantık yürütürdük ve bu yüzden konuşma isteğimiz olurdu.Ama burda nedense cevap yazasım dahi gelmiyor.

Yazıyorum sonra siliyorum...diyorum anlamayacak birine fazla bu...

Şunu ciddiyetle söylüyorum ki gerçekleri göremeyen insanlar için saatlerce ağlayabilirim ...yaşamadım değil..

Rabbim dilerse neler olur...Ateist dediğim kişi dinini öğrenmede sevmede seni sollar...

Bir konuda sıkıştığım zaman Kuran-ı Kerim e bakarım.Sonra Peygamber efendimizin yolunda(hadislerde,davranışlarında)sorumu cevaplamaya çalışırım...Bulamadıysam alimlere başvururum onların dediklerine bakarım...Körü körüne gitmem kimsenin ardından...

 

 

Bir beyitin şu mısrasını çok severim

''Kime ne anlatırsın düşünceler karanlık''

 

belirtmek istiyorum ki ''sardunyam'' nickli arkadaşımızı yakından tanısam fırsatım olsa fikrim değişirdi...

 

Belki de çok başaramadığım ama başarmak için çok uğraştığım HOŞGÖRÜ dıuygusuyla kalabilmemiz dileğiyle...

 

 

NOT:Foruma bir daha yazmayacağım dedim ama incelemeyeceğim demedim...

SELAMETLE....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Zeynep Su

 

Sardunya nickli bendenizde sizi yakından tanımak isterim, isterseniz pm den size email adresimi verebilirim, ama bu kadar kolay pesetmemelisiniz, tartışmamızın tarzı sizi rahatsız etmiş olabilir, ancak herbirimizin uslübu biraz farklı olsada, niyetlerimiz iyi olduğu sürece diyalog kurabiliriz, siz kendi görüşlerinizi belirtiyorsunuz bende kendi görüşlerimi... bazı konularda farklı düşündüğümüz için, birbirimizle ters düşebiliriz bu çok normal ama bu fark yüzünden diyaloğumuza son vermemeliyiz bence, eğer sizde böyle düşünüyorsanız devam edebiliriz...

 

 

Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Bu muhterem! zatın kitaplarını okudum, hatta tv de üzerinde ki cübbeyi savura savura ağlayarak yaptığı konuşmaları da dinledim, zatıaliden haberimiz var, biz böyle kerametli :excl: insanları birbirine benzetiriz, bu sizi neden rahatsız ediyor ki? Bir zamanlar sıradan bir vaiz iken nasıl böyle bir servete sahip olduğunu merak ediyoruz, siz merak etmeye bilirsiniz... Ve İslam olan kimselere gözterilmeyen ihtimam neden kendisinden esirgenmiyor acaba??? Abd Müslümanlara saldırırken neden Fethullah Gülen gibi bir zatı topraklarında barındırıyor ve nasıl oluyor da bu adam dünyanın heryerinde okullar açabiliyor???

 

Onun okullarında okuyan çocukların ailelerinden nasıl soyutlandığını duyuyor ve görüyoruz, özellikle aileleri onlara okulda öğretilen anlayıştan farklı yaşıyorlar ise...

 

***

 

Okuduğumuzdan ne anladığımızı biz biliriz de, gördüğünü anlamayanı anlayamayız... Birilerini gözünde büyütüp, ondan kerametli hal ve hareketler gördüğünü sananlar, sıradan bir insanın yüzlerce dersane ve okula nasıl hakim olduğu konusundada nedense çok meraksızdırlar.

 

Kusura bakmayınız, kerameti biz Allah'ta biliriz, kulda değil... Ve kimseyi gözümüzde büyütmeyiz, önyargılı değil, objektif bakmayı bildiğimizden birileri gibi ne olursa olsun ardından giderim diyenlerden değiliz.

 

Bizim gibilerin zihninde gerçek değer sahipleri, ancak dürüstlerde, edeplilerde, gayrimeşru servete sahip olmayanlardadır. Birileri inancını bu gibi adamlara değer vermekle artırdığını sanabilir, belki bilgice bizden üstünde olabilirler, ancak başka şeyler vardır onuda ancak gözünüzdeki perdeyi kaldırdığınızda görebilirsiniz...

 

Gün oluyor ve devran dönüyor zaten, artık insanlar her Allah diyenin peşinden gitmemeyi öğreniyor, inancın kimsenin yönlendirmesiyle etkilenmeyeceğinide öğreniyor, bilincini açık tutmayı başaranlar, kullardan Allah'a sığınıyor ve onların maskelerini düşürmesi için duacı oluyorlar...

 

 

Ne kadar da haklısın sardunyam...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

.

Gülen'in eski yaveri, cemaatin Türkiye'yi işgal etmeye hazırlandığını söyledi...

 

'Fethullahçılık ihanet şebekesi'

 

Gülen'in 25 yıl boyunca başyaverliği ve kuryeliğini yaptığını belirten Nurettin Veren, Fethullahçı örgütlenmenin 7.5 milyar dolarlık ekonomik güce ulaştığına, Türkiye'de dershaneye giden 4 çocuktan 3'ünün tarikatın eline düştüğüne dikkat çekti.

Fethuhllahçı örgütlenme büyük bir ekonomik güce ulaşınca 1993'te harekete geçildiğini anlatan Veren, "Bir cami nasıl milletin parasıyla yapıldıysa Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonu da aynen öyle yapıldı. Sonra Asya Finans'ı kurdum" diye konuştu.

Kanaltürk televizyonunda, Merdan Yanardağ'ın sunduğu ''Yolsuzluk ve Yoksulluk'' adlı programa katılan Nurettin Veren, ''Cumhuriyet savcılarının anlatacaklarımı ihbar kabul etmesini istiyorum. Bu davanın tanığı da sanığı da olmaya hazırım'' dedi.

 

Fethullah Gülen 'in 25 yıl boyunca başyaverliği ve kuryeliğini yaptığını belirten Nurettin Veren, ''gizli bir örgüt'' olarak nitelendirdiği ''Fethullahçılar'' ın içyüzünü anlattı. Veren, ''Biz 12 kişi hayır için yola çıktık ancak örgütlenmenin devleti içten ele geçirme planı olduğunu anlayınca aforoz edildim. Gülen beni öldürtmek istedi'' dedi.

 

Uzun süredir bazı yayın organlarında ve kendi web sayfasında ''Fethullahçıların düzeni ele geçirme planları'' nı deşifre etmeye çalışan Nurettin Veren, önceki gece Kanaltürk televizyonunda, Merdan Yanardağ 'ın sunduğu ''Yolsuzluk ve Yoksulluk'' adlı programa katıldı.

 

Konuşmasına başlamadan önce, ''Cumhuriyet savcılarının anlatacaklarımı ihbar kabul etmesini istiyorum. Bu davanın tanığı da sanığı da olmaya hazırım'' diyen Veren, Gülen'le nasıl yola çıktığını şöyle anlattı:

 

Takıyye yapıyor...

 

''Biz 1970 yılında 12 insan yoksul öğrencilerin okutulması ve hayır işleri için yemin ederek yola çıktık. Yıllar boyunca bu dava uğruna hasır üzerinde oturdum. Küçük hayırlarla büyük finanslar elde ettik. Kaydı olmayan yardımlar Fethullah'a teslim edildi. Büyük ekonomik güce ulaşınca 1993'te harekete geçildi. Bir cami nasıl milletin parasıyla yapıldıysa Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonu da aynen öyle yapıldı. Ancak Zaman gazetesi 20 yıl boyunca banka reklamı almadı. Çünkü Fethullah banka reklamı gibi, kola içmeyi, kot giymeyi de haram kılmıştı. Sonradan Asya Finans'ı kurdum. Gazetesine banka reklamı almayan Gülen daha sonra Bank Asya'yı kurdurdu. Gülen Müslümanlara takıyye yapıyor.''

 

Nurettin Veren, Fethullahçı örgütlenmenin 7.5 milyar dolarlık ekonomik güce ulaştığını, Türkiye'de dershaneye giden 4 çocuktan üçünün tarikatın eline düştüğüne dikkat çekti. Veren, ailelere, ''Çocuklarınızı terörden kurtarmak isterken Fethullah örgütüne teslim ediyorsunuz. Uyanın, gerçeği görün'' diye uyarıda bulundu.

 

Gülen'in bütün şirketlerinin adını kendisinin koyduğunu belirten Veren, ''Ama bunun belgesini bulamazsınız. Çünkü hiçbir illegal örgütün belgesi olmaz'' dedi.

Türbanı biz başlattık...

 

Nurettin Veren, Türkiye'de önemli bir sorun haline gelen türbanın Fethullah Gülen'in talimatıyla bir furyaya dönüştürüldüğünü ifade ederken şöyle konuştu:

 

''Gülen'in talimatıyla birçok arkadaşımız 50 yaşına kadar evlenmedi. 1970'lerde ve 1980'lerde Türkiye'de türban diye bir sorun yoktu. Bunu topluma biz enjekte ettik. Gülen, evli müritlerin eşlerini burunlarından topuklarına kadar kapatmalarını istedi. 'Siz

 

başlatın gerisi gelir' dedi. Kadınlarımız da siyah gözlükler ve eldivenler taktı. Ben de eşimi öyle giydirdim. Toplum kamplara bölündü. Sonra da bu örgütlenme fark edilince cemaate, 'Başı açık kadınlarla evlenin' dedi. Bu yüzden cemaat içindeki başı kapalı kadınlar dul kaldı!''

 

Gülen'in kendisini insan üstü, ileriyi gören, her şeyi önceden bilen bir canlı olarak tanıttığını belirten Veren, ''Kendisi 1941 doğumlu olmasına karşın Atatürk öldükten sonra, 1938'de doğduğunu söyler ve kurtarıcı olduğunu ima etmeye çalışırdı. Ancak tasavvuf ve gönül adamı, bir Mevlana ve Yunus Emre gibi takdim edilen bir insanın bugün Irak'ta 400 bin Müslümanın ölümüne yol açan Amerika'da ne işi var? Siz hiç 137 dönümlük arazide 8 villa içinde 100 hizmetkârla yaşayan bir Yunus Emre gördünüz mü'' diye sordu.

 

Beni öldürtmek istedi...

 

Gülen'in gerçek amacının kilit noktalarda kadrolaşarak devleti ele geçirmek olduğunu belirten Veren, bu planı anladıktan sonra ikazlarda bulunduğunu, bu yüzden aforoz edildiğini anlattı. Veren şöyle konuştu:

 

''1995'te fikren ve kalben koptuk. Hayır için yola çıkmıştık ama örgüt çatısı içinde kullanıldık. Gördük ki çatal bıçak için kurulan bir fabrika, silah fabrikasına dönüşüyor. Devleti içten ele geçirecek bir plan olduğunu sonradan anladık. Tepki koyduk, ikaz edilince dış görevlere gönderildik. ABD'de 30 gün birlikte kaldık. 50 kişinin önünde beni öldürtmeye kalktı. Bu hücum ve cinnet karşısında canımı zor kurtardım. Gülen, 'FBI ve CIA'yı arayın, bu adamı öldürtün' dedi. Sonra Türk devletinin görevlendirdiği polise 'Silahını çek vur bunu' diye bağırdı. İnsanlar itaat etmeyince şömine demiriyle üzerime hücum etti. Sonra New York'ta gece yarısı sokağa atıldım.''

 

Gülen'in gerçek amacının dünyayı yönetmek olduğunu ve ''hastalık yalanıyla ABD'ye kaçtığını'' belirten Veren, sözlerini ağlayarak ve Atatürk'e övgüler dizerek şöyle tamamladı:

 

''Gülen, Türkiye'deki örgütlenmesinin 2000 yılında kendini amorti ettiğini söyledi. Yetiştirdiği vali, emniyet müdürü, kaymakam ve komutanlar var. Cumhuriyet gazetesi, 'Tehlikenin farkında mısınız?' diyor. Evet bu örgütlenme bir işgaldir, ihanet şebekesidir. Yargıtay'a yönelik saldırıda birçok insan bir kare fotoğrafta göründü diye zanlı oldu. Elimde yüzlerce fotoğraf ve belge var. Savcıları göreve çağırıyorum. Kimse bir şey yapmıyorsa demek ki Fethullah'ın dokunulmazlığı var.''

|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||

Kaynak: C. 28.06.2006 - MEHMET FARAÇ

|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||

 

Gülen'in eski yaveri, cemaatin Türkiye'yi işgal etmeye hazırlandığını söyledi...

Gülen'in kendisini insan üstü, ileriyi gören, her şeyi önceden bilen bir canlı olarak tanıttığını belirten Veren, ''Kendisi 1941 doğumlu olmasına karşın Atatürk öldükten sonra, 1938'de doğduğunu söyler ve kurtarıcı olduğunu ima etmeye çalışırdı.

Ancak tasavvuf ve gönül adamı, bir Mevlana ve Yunus Emre gibi takdim edilen bir insanın bugün Irak'ta 400 bin Müslümanın ölümüne yol açan Amerika'da ne işi var? Siz hiç 137 dönümlük arazide 8 villa içinde 100 hizmetkârla yaşayan bir Yunus Emre gördünüz mü'' dedi...

 

YORUM OKUYUCUNUN...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dipnot isimli arkadışımızın yazdıkları tamamen doğru bu bilgileri bundan 6 ay önce haftalık dergisinde okumuştum en yakın adamı dipnot arkadaşımızın yazdıklarını açıklamıştı.kim ne derse desin f. gülen cia ajanıdır ve bu ülke için tehlike oluşturuyor..ama insanların gözünü boyamış adam ...bu kadar körlük olurmu...madem cia ajanı değil bu adam niye abd ve pentagon sahip çıkıyor...üstelik islamiyet düşmanı olan abd bu adama niye sahip çıksın..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Alın arkadaşlar size sadece gerçekleri sunuyorum , orda yazan sizin inandığınız şeylerin ne delili vardır nede ispatı ! çamur attılar izi kalsın diye , çünkü BEYEFENDİLERİ ÖYLE İSTEDİ , Nurettin veren ayrıca münafıktır , bir mümine kafir diyenin kendisinin kafir olması muhakkaktır diye hadis vardır O da yalan söylüyor , işte size sadece gerçekler :

 

Bediüzzaman Said Nursî Kimdir?

 

Bediüzzaman Said Nursî, yüzyılımızın yetiştirdiği önde gelen İslâm mütefekkirlerinden biridir. 1876'da Bitlis'in Hizan kazâsına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 23 Mart 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Keskin zekâsı, hârikulâde hâfızası ve üstün kâbiliyetleriyle çok küçük yaşlardan itibâren dikkatleri üzerinde toplayan Said Nursî, normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır.Gençlik yıllarını alabildiğine haraketli bir tahsil hayatı ile değerlendirmiş; ilimdeki üstünlüğünü, devrinin ulemâsıyla çeşitli zeminlerde yaptığı münâzaralarda fiilen ispatlamıştır. Bu meziyetleriyle ilim çevresine kendisini kabul ettirerek, "Bediüzzaman" , yani "çağın eşsiz güzelliği" lâkabı ile anılmaya başlamıştır.

 

Said Nursî medrese eğitimiyle dini ilimlerde kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış; bu arada devrinin gazetelerini takip ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgilenmiştir. Diğer taraftan, doğup büyüdüğü şark topraklarının sıkıntı ve problemlerini bizzat yaşayarak gören Said Nursî, en zarurî ihtiyacın eğitim olduğu kanaatine varmış; bunun için de şarkta din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurulmasını temin için yardım istemek maksadıyla 1907'de İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da da ilim dünyasına kendisini kısa sürede kabul ettiren Bediüzzaman, çeşitli gazetelerde yazdığı makalelerle, o günlerde Osmanlıyı ve İstanbul'u çalkalayan hürriyet ve meşrûtiyet tartışmalarına katılmış; meşrûtiyete İslam nâmına sahip çıkmıştır. 1909'da patlak veren 31 Mart Olayında yatıştırıcı bir rol oynamış; buna rağmen, haksız ithamlarla Sıkıyönetim Mahkemesine çıkarılmış, ancak beraat etmiştir. Bu hadiseden sonra İstanbul'dan ayrılarak şarka geri dönmüştür.

 

Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van'da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaşta bir çok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya'da esâret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul'a dönmüştür.

 

İstanbul'da devlet ricalinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılanmış; Dârü'l-Hikmeti'l İslamiye âzâlığına tayin edilmiştir. Bu devrede, resmî vazifesinden aldığı maaşla kendi kitaplarını bastıran ve bunları parasız dağıtan Bediüzzaman, İstanbul'un işgâli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlı broşürle büyük hizmet etmiş ve işgal kuvvetlerinin plânlarını bozmuştur. Kezâ, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu'daki kuvâ-yı milliye hareketini "isyan" olarak vasıflandıran şeyhülislâm fetvasına karşı, mukabil bir fetva vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin takdirini kazanmış ve Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Ankara'ya dâvet edilmiştir.

 

Bu mükerrer dâvetler neticesinde 1922 sonlarında Ankara'ya gelmiş ve Meclis'te resmî bir "hoşâmedî" merâsimiyle karşılanmıştır. Ankara'da kaldığı günlerde, yeni kurulan devlete hâkim olan kadronun dîne bakış tarzının menfî olduğunu görünce, on maddelik bir beyannâme hazırlayarak Meclis âzâlarına dağıtmıştır. Bu beyannâmede yeni inkılâbın mîmarlarını İslam şeâirine sahip çıkmaya çağırmış; akabinde Mustafa Kemal'le bir kaç görüşmesi olmuştur. Kendisine şark umumî vâizliği, milletvekilliği ve Diyanet âzâlığı teklif edilmiş; ancak Bediüzzaman bu teklifleri kabul etmeyerek Van'a dönmüştür.

 

O sıralarda çıkan Şeyh Said hâdisesiyle hiç bir ilgisi olmadığı, hattâ hâdise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said'i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüzzaman hâdise sonrasında, Van'da ikâmet ettiği uzlethanesinden alınarak Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla nâhiyesine götürülmüştür. Burada "mânevî cihad" hizmetini başlatmış, birbiri peşi sıra telif ettiği eserlerde îman esaslarını terennüm etmiştir. Bu eserler, îmanını tehlikede hisseden halkın büyük teveccüh ve rağbetine mazhar olmuş; elden ele dolaşarak hızla yayılmıştır. O devrede elle yazılarak çoğaltılan eserlerin toplam tirajı 600.000'i bulmuştur. Başlattığı hizmetin halka mal olması, devrin idârecilerini rahatsız ettiğinden 1935'te Eskişehir, 1943'de Afyon, 1952'de de İstanbul mahkemelerine çıkarılmıştır. Bunlardan netice alınamamış, ancak Bediüzzaman yine rahat bırakılmamış; Kastamonu'da, Emirdağ'da, Isparta'da sıkı tarassud ve takip altında yaşamaya mecbur bırakılmıştır.

 

Ömrünün son günlerine kadar keyfî muâmele ve eziyetlerden kurtulamayan Bediüzzaman, buna rağmen, îman hizmetini büyük bir kararlılıkla devam ettirmiş; o zor şartlar altında telif ettiği 6000 küsur sayfalık Risâle-i Nur Külliyatı'nı tamamlamaya ve yaymaya muvaffak olmuştur. Kur'ân'ı bu asrın idrâkine uygun ve ikna edici bir üslupla izah ve ispat eden ve vehbî olarak kaleme alınan bu eserler, onun çileli hayatını en güzel meyvesidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fethullah Gülen Hocaefendi kimdir?

 

1941 Doğum Yılı:

Fethullah Gülen, resmî nüfus kaydına göre 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya geldi.

 

1945 Kur'an Öğrenmeye Başladı

Annesinden 4 yaşında Kur'an öğrenmeye başladı ve kısa zamanda Kur'an'ı hatmetti.

"Benim ilk Kur'an hocam validemdir. Kendi anlattığına göre bana dört yaşımda Kur'an okumayı öğretmiş. Bir ay içinde de hatmettiğimi söyler. Ben, hatmettiğimi hatırlamıyorum. Ancak bütün köylüye yemek verdiler. Birisi de bana "Senin düğünün oluyor" dedi. Utandım, ağladım."

 

1946 İlkokula Başladı

"O sıralarda köyümüzde ilkokul yoktu. Şu anda da mevcut olan caminin bitişiğindeki medreseyi, sınıf olarak kullandılar. Gündüzleri çocuklara, geceleri de yaşlı erkek ve kadınlara orada okuma-yazma öğretiyorlardı. O yaşlı başlı insanların durumunu pencereden seyreder gülerdim. Bana halleri çok tuhaf gelirdi. Yaşım tutmadığı için ilk sene beni okula almadılar. Okula gittiğimde yaşım yine tutmuyordu; fakat devam ettim. İki veya üç sene okula gittim."

 

1949 İlkokul Günleri ve Yarıda Kalan Eğitim

Babasının 1949 yılında Alvar Köyü'ne imam olması ve ailesinin oraya taşınması nedeniyle ilkokulu bırakmak zorunda kaldı ve daha sonra dışarıdan tamamladı.

 

"İki buçuk sene kadar okuduktan sonra okuldan ayrıldım. Babam, İmam olarak Alvar'a gittiği için biz de ailece oraya taşındık. Bir daha da okula gitmedim. Bir ara Korucuk'a gelmiştim. Bu kadın öğretmen beni görmüş ve "Ben seni dördüncü sınıfa geçirdim" demişti. Fakat onun bu jesti de fayda etmedi. Okula gitmedim. İlkokulu daha sonra, Erzurum'da dıştan imtihanla bitirdim."

 

 

1951 Hafızlık Çalışmaları

Babası Ramiz Hocaefendi'den Arapça dersler aldı ve hafızlığını tamamladı.

 

"Ev işlerinden ve hayvanları gütmekten vakit bulabildiğim ölçüde ezber yapabiliyordum. Buna rağmen iyi çalıştığım günler yarım cüz kadar ezberleyebiliyordum. Zaten yazın vakit bulmam mümkün değildi. O kış hıfzımı tamamladım." (Küçük Dünyam)

 

"Ben şahsen hafızım ve hayatımda iki defe hafızlık yapanlardanım. Bir, on küsur yaşlarındayken babam yaptırmıştı. Bazı sebeplerden ötürü üzerinde duramadığımdan tamamen unutmuştum. Daha sonra 1980'lerde tekrar dört ayda hafız oldum. Fakat kemâl-i samimiyetle söylemeliyim ki, onu her okuyuşta yeni yeni ufuklar, yeni yeni kıtalar keşfediyor gibi oldum. Ona gönlünü veren herkesin de aynı şekilde düşündüğünü zannediyorum. Elverir ki, mânâya âşina olarak ondaki ilâhi maksatlar takip edilebilsin ve biraz da –daha önce de bahsettiğim gibi- konsantrasyon içinde ciddî bir biçimde okunsun. (Prizma-4, Kasım 2003)"

 

1955 Erzurum'daki Talebelik Günleri

Kurşunlu Camii Medresesindeki Sadi Efendi'nin yanından ayrıldı ve Kemhan Camii yanındaki medresede 6 ay kadar okudu. Oradan da ayrıldı ve Taşmescid'e gitti. Metruk haldeki Ahmediye Camii'nde kendi imkanlarıyla bir oda hazırlayarak Zinnur adında bir arkadaşıyla oraya yerleştiler. Burada Osman Bektaş Hoca'dan ders almaya başladı.Edirne'ye gidinceye kadar hep burada kaldı.

 

"Sadi Efendi ile aramızda bir ara huzursuzluk oldu neticede, medreseden ayrılmaktan başka çarem kalmadı. " Sadi Efendi'nin yanından ayrılınca Kemhan Caminin yanındaki medreseye gittim. Zaten eşya olarak sadece bir sandığım vardı. Bu medresede beş-altı arkadaş kalıyorduk. Eğer birinin misafiri gelirse, yatacak yerimiz kalmazdı.

 

Sadi Efendinin yanından ayrılınca Osman Bektaş Hocanın yanına gittim. Osman Hoca fıkıhta hakikaten üstattı. Zaten müftülüğe bir müstefti (fetva sormak isteyen) gelirse, o sırada müftü olan Sadık Efendi kapıcıyı gönderir ve Osman Hoca'yı müftülüğe çağırırdı. Meşguliyeti fazla olan bir insandı. İmkanları da iyiydi.Osman Hoca beni izhardan başlattı. Bir iki ders okuduktan sonra "Molla Fethullah! Seni bu derslerle meşgul etmeyelim. Sen de Cami oku" dedi."

 

1957 Risale-i Nurlarla tanışma

Erzurum'da talebelik yıllarında Bediüzzaman'ın yanından gelen Muzaffer Arslan'ın sohbetlerine katılması üzerine risaleleri tanır ve bir daha da sohbetlere katılmaktan geri kalmaz. Ramazan vesilesiyle Amasya, Tokat ve Sivas taraflarını dolaşarak vaazlar verdi ve sohbetler yaptı.

 

"Kırkıncı Hoca, bana, Selahattin ve Hatem'e Bediüzzaman Hazretlerinin yanından birisi gelmiş, akşam sohbet yapacak, oraya gidelim" dedi. Teklifini hemen kabul ettik. Çünkü, Bediüzzaman'ın yanında bulunmuş bir insanı ilk defa görecektik. Bu da bizim için çok cazip ve orijinal bir hadiseydi.

 

Mehmet Şergil'in terzi dükkanına geldik. Burası, iki kilimden biraz daha genişçeydi. İlk gece veya ikinci gece orada bulunanlardan aklımda kalan isimlerden bazıları, Mehmet Şevket Eygi, Esat Keşafoğlu ve Osman Demirci'dir. Şevket Eygi, yedek subaylık yapıyordu. Esad Keşafoğlu ise o sırada üsteğmendi. Bediüzzaman Hazretleri, Muzaffer Arslan'a "şark'ı bir dolaş gel" demiş o da Sivas, Erzincan ve Erzurum'u dolaşmaya gelmişti. 15 gün kadar Erzurum'da kaldı. İlk gece Hücumat-ı Sitte okundu. Ertesi gün Beşinci Şua'dan ders yapıldı. Bizimle gelen mollalardan bazıları, oradaki tevillere itiraz ettiler ve bir daha gelmediler. Fakat anlatılanlar beni iyice sarmıştı. Bilhassa Muzaffer Arslan'ın bir sahabe hayatı yaşaması, sadeliği ve samimiyeti bana çok tesir etti. Ben zaten sahabe aşığı bir insandım. Onu görünce, işte aradığım insanları buldum, dedim ve bir daha da ayrılmayı düşünmedim.

Muzaffer Arslan'ın pantolonunun iki dizi de yamalıydı. Ceketi de işte ona göreydi. Tabii ki bu sadelik bana apayrı duygular ilham ediyordu. Ayrıca ibadette derinlik vardı. Namaz kılışları, dua edişleri bana bambaşka görünmüştü. Derse gelip gidenlerden Çiğdem Bakkalı'nın sahibi bir Zeki Efendi vardı. Onun dua edişi de çok hoşuma giderdi. Yürekten dua etmesine bayılırdım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum; fakat kısa bir müddet zannediyorum. Üstad'dan Erzurum'a bir mektup geldi. "Mektup kime hitaben yazılmıştı? Üstad bu mektubu kime dikte ettirmişti?" hatırlamıyorum. Fakat selam gönderdiği isimler vardı. Sonunda da Fethullah ile Hatem'e de selam deniyordu. Ben adımın zikredildiğini duyunca ayaklarım yerden kesildi zannettim; o kadar sevinmiştim. Hayatımda o derece sevindiğim çok az vakidir. Şimdi o mektup nerdedir, kimdedir, onu da bilmiyorum. Ancak bu bana yetmişti. Sohbetlere gitmeyi bir daha terk etmedim."

 

 

1959 Erzurum'dan Edirne'ye Gitti

Erzurum'dan ayrılarak Edirne'ye gitti. Edirne'de Hüseyin Top hocanın yardımıyla çevre edindi. Girdiği imtihanları kazandı, ancak askerliğini henüz yapmadığı için 6 Ağustos 1959'da resmen Üçşerefeli Cami ikinci imamlığına tayin edildi. İki buçuk sene Üçşerefeli Cami'nin bir penceresinde kaldı.

 

1962 Askerlik Günleri ve Hava Değişimi

Acemi eğitim dönemini Ankara Mamak'ta tamamladıktan sonra dağıtım yeri İskenderun'a çıktı. Burada hastalandı ve hava değişimiyle, 4 yıl önce ayrıldığı Erzurum'a gitti. Hava değişimi sırasında Erzurum'daki camilerde vaaz verdi. Usta erlik dönemini İskenderun'da geçiren Fethullah Gülen burada vaazlar verdi. Bir vaazı bahane edilerek mahkemeye sevk edildi. Yeni İstiklal Gazetesi olayı manşetten duyurdu. Mahkemece aklandı. Ancak disiplin cezası olarak 10 gün askeri hapishanede yattı. Hastalandı. Rapor alarak tebdil-i hava için Erzurum'a geldi. Askerliğinin bitmesine 34 gün kala terhis edildi.

 

1964-1966 Yeniden Edirne'ye Dönüş,Kırklareli ve İzmir'e Tayin

Askerden sonra yaklaşık 1 sene Erzurum'da kaldı. Daha sonra yeniden Edirne'ye döndü ve 4 Temmuz 1964 günü Dar'ül Hadis camiinde Kur'an Kursu öğretmeni ve fahri imam olarak göreve başladı.Şimdi Profesör olan Suat Yıldırım o zamanlar Edirne müftüsü oldu. Bir ev tutup beraberce kaldılar. Darulhadis Camii'nin imam odasında özel sohbetler başlattı.Edirne'de 1 yıl geçmişti.Kırklareli'ne tayin istedi ve 31 Temmuz 1965'te Kırklareli merkez vaizliğine tayin edildi.1966'da İzmir merkez vaizliğine tayin edildi. Bundan ayrı olarak, Kestanepazarı Derneği Kur'an kursunda gönüllü öğreticilik ve belletmenlik yapmaya da başladı.

 

 

18.02.1968 İlk Kez Hacca Gitti

İzmir Kestanepazarı Kur’an Kursunda hocalık yaparken Diyanet İşleri Başkan Vekili Lütfü Doğan kendisini telefonla arayarak Diyanet Görevlisi olarak hacca gönderileceği söyleyince o sene ilk kez hacca gitti. 1968 Yılı Kurban ve Hac mevsimi Mart ayının 10’unda idi. Fethullah Gülen’in hacca gidişi ile ilgili haber 19 Şubat 1968 tarihli İttihad gazetesinde yer aldı.

Kabe’ye Doğru

Kurban bayramının yaklaşması münasebetiyle bütün İslâm âleminden Hicaz’a Müslümanlar akın akın gitmekte ve Hac farizelerini ifâ için Mekke-i Mükerreme’de toplanmaya başlamış bulunmaktadırlar. Geçen yıllara nazaran Türkiye’den Hicaz’a gidenlerin sayıları bu yıl bir hayli arttığı gibi, hacı namzetlerini uğurlamak için onbinlerce Müslüman yollara dökülmekte ve tekbir sesleri arasında kafileler-otobüslerle mukaddes beldelere hareket etmektedir. Diyanet İşleri Riyaseti ise, Türkiye’den giden hacı namzetlerinin dini feraizi noksansız ifâ etmelerini temin için Hicaz’a temsilciler göndermiştir. Resimde, Diyanet Riyaseti tarafından Hicaz’a gönderilen İzmir Merkez Vaizi Fethullah Gülen Hoca, kendisini uğurlayan İzmirlilerle birlikte görülüyor. Hocaefendi’nin Diyanet tarafından Hacca vazifeli olarak gönderilmesi İttihad Gazetesi’nde bu şekilde yer almıştı. (İttihad Gazetesi, 19 Şubat 1968)

 

1971 12 Mart Muhtırası'na Doğru Kestanepazarı'ndan Ayrıldı

1971 yılında 12 Mart Muhtırası'ndan önce Kestanepazarı Kur'an Kursu'ndaki görevinden ayrıldı.

 

03.05.1971 Tevkif Edildi

"Doktor Bey'e "Bizim eve gidelim" dedim. Yolda yine bir köpeğe çarptık. Ben, "Bizi evde bekliyorlar, herhalde" dedim. Eve girdiğimde siyasî polislerin bütün eşyaları didik didik edip evin ortasına yığdıklarını gördüm.. Ben içeriye girince polisler "Hoş geldin" dediler. Aramaya devam ettiler.

 

Görevlilere "Geç kalır mıyım? Bir şeyler yiyeyim mi?" dedim. Gayem hem biraz açlığımı yatıştırmak hem de esas niyetlerini öğrenmekti. Bana "karnını doyur. Ne zaman döneceğin belli olmaz" dediler. Bir iki lokma pilavdan aldım. Biraz sonra Tepecik inzibat merkezine götürülmek üzere yola çıktık.

 

09.11.1971 Tahliye Oldu

"Nihayet 7. ayın içinde son bir kere daha mahkemeye çıkarıldık. Avukatımız üç aydan beri tekrar edip durduğu tahliye talebimizi ümitli bir eda ile mahkeme heyetine bir kez daha arz etti. O esnada, birden bire alışmadığımız bir şey oldu. O güne kadar, elli defa tahliye talebimize bıkmadan usanmadan elli defa "tutukluluklarına" diyen mahkeme heyetine, savcı, ayağa kalktı ve "Nasıl olsa birilerini -Av. Bekir Bey'i kastediyordu- bırakınız; bunları da bırakın gitsinler" dedi. Hem şaşırmış hem de çok sevinmiştik."

 

20.09.1974 Babası Ramiz Efendi Vefat Etti

Ramazan ayının üçüncü günü, babası Ramiz efendi vefat etti.

 

"Evet, o sene benim için bir hüzün senesi oldu. Babamın vefatından bir ay kadar önce Edremit'te Ceza Hakimi Necmeddin Güvenli gibi çok sevdiğim bir dostum vefat etmişti. Onun vefatından az önce bir rüya görmüştüm. Rüyamda benim bulunduğum yerde semanın derinliklerine doğru iki uçak batıp kayboluyordu. Bu hadise bir-iki defa tekrarlandı zannediyorum. Ve babam ile Hakim bey bir ay ara ile vefat ettiler. -İnşallah- ikisi de Cenabı Hakk'ın rıdvanına mazhar olmuşlardır.

 

1975 Konferanslar Vermeye Başladı

1975 yılında Kur'an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferanslar serisine başladı ve 1976 yılında da devam eden bu konferanslar münasebetiyle İzmir dışında Ankara, Çorum, Malatya, Diyarbakır, Konya, Antalya, Aydın gibi illeri ziyaret etti.

 

26.08.1977 İstanbul'daki İlk Vaazı

İstanbul Eminönü'nde bulunan Yeni Cami'de ilk vaazını verdi. Vaazın konusu Müslüman'ın öncelikle kendine ve benliğine çeki düzen vermesi idi.

 

1979 Sızıntı Dergisi'nde Yazılar Yazmaya Başladı

İlk sayısı Şubat 1979'da çıkan Sızıntı Dergisi'nde başyazıları ve daha sonra orta sayfa yazılarını yazmaya başladı. İnsana ve yeni nesle verdiği önemden ötürü ilk başyazı "Bu Ağlamayı Dindirmek İçin Yavru" adını taşıyordu.

 

09.1980 Askeri Darbe

12 Eylül 1980 günü ihtilalin ardından görevini fiilen sürdürme imkânı bulamadı. 45 günlük bir heyet raporu aldı.

"12 Eylül öncesinde cereyan eden hadiselerin bir darbe ve ihtilale davet mahiyetinde olduğunu anlamak için, zannederim ne ferasete ne de kehanete ihtiyaç vardır. Hadiselerin dilinden en kaba çizgileriyle anlayanlar dahi gelmekte olan ihtilalin sesini kulak zarları yırtılırcasına duymuşlardır. Meseleye bu zaviyeden bakacak olursak, olması muhtemel darbeyi ben de herkes kadar hissetmekteydim ve etrafıma söylediklerim de bu mahiyette şeylerdir.

 

01.07.1988 Yeni Ümit Dergisi’nde Başyazılara Başladı

İlk sayısı 1 Temmuz 1988 yılında çıkan ve üç aylık periyotlarla yayın hayatına devam eden Yeni Ümit Dergisi’nde başyazılar yazmaya başladı. Bu dergide yazdığı ilk başyazı “Yeni Ümit’in Mütevazı İkliminde” adını taşıyordu.

 

13.01.1989 Üsküdar’da Valide Sultan Camii'nde Vaazlara Başladı

İstanbul’da 13 Ocak 1989 yılında Üsküdar Valide Sultan Camii'nde vaazlara başladı. Bundan önce en son 6 Nisan 1986 Çamlıca Camii'n açılışında Miraç kandili dolayısıyla vaaz vermişti. Üsküdar vaazları 1 yılı geçkin süreyle 16 mart 1990 tarihine kadar (62 hafta) devam etti. Burada bütün yönleriyle Peygamber Efendimiz’i ve O'nun sünnetini anlattı. Bu vaazlar, daha sonra Sonsuz Nur adıyla 3 cilt halinde kitaplaştırıldı. 1989 yılı içinde Üsküdar Valide Sultan Camii'nde haftada bir Cuma günleri toplam 51 hafta vaaz verdi. Geri kalan 11 haftalık vaaz 1990 yılı içinde 16 Mart gününe kadar devam etti.

 

28.06.1993 Annesi Refia Gülen Vefat Etti

Refia Gülen Hanımefendi, 28 Haziran 1993 Pazartesi saat 12.20 sularında İzmir'de vefat etti.

 

23.01.1995 Sabah ve Hürriyet Gazeteleriyle Röportaj Yaptı

Sabah'tan Nuriye Akman ve Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök ile yaptığı röportajlar. Röportajlar Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, Başbakan Tansu Çiller ile görüşme İslamiyet, siyaset, kadın ve eğitim ekseninde geçti.

 

11.02.1995 Polat Renaissance'ta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın İftarına Katıldı

Fethullah Gülen yaptığı konuşmada bu toplantının birlik vesilesi olmasını diledi.

 

04.04.1996 Patrik Bartholomeos İle Görüştü

Son yıllarda toplumsal hoşgörü temasının en fazla işleyen, Fethullah Gülen ve Fener Rum Patriği Bartholomeos, sıcak bir ortamda bir araya gelerek Türkiye'de Müslüman ve gayr-i müslim kesimler arasında diyalogu başlattılar.

 

08.11.1996 Fatih Üniversitesi'nin Açılışına Katıldı

İstanbul Beylikdüzü'ndeki merkez kampüsünde bulunan Fatih Üniversitesi 08 Kasım 1996'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hizmete açıldı. Açılışa Alparslan Türkeş, Rıza Akçalı ve birçok siyasetçi, bilim adamı ve işadamı katıldı. Fethullah Gülen bütün davetliler ve Cumhurbaşkanı ile yakından ilgilendi

 

11.06.1997 Sağlık Problemleri Nedeniyle ABD'ye Gitti

Uzun zamandır kendisini rahatsız eden kalp sıkıştırması nedeniyle ABD'ye gitti. Ohio eyaletinde anjiyo yaptırdı.

 

27.06.1997 ABD'de Kalp Anjiyosu Geçirdi

Sağlık problemlerinden dolayı bir süredir ABD'de tedavi gören Fethullah Gülen Hocaefendi, başarılı bir kalp anjiyosu geçirdi. Ohio eyaletindeki Cleveland Clinic Foundation Hastanesi kardiyoloji mütehassıslarından Dr. Murat Tuzcu yönetimindeki bir ekibin geçtiğimiz Cuma günü, Hocaefendi'nin kalbine başarılı bir anjiyo müdahalesinde bulunduğu öğrenildi. Hocaefendi, uzun süredir kalp, şeker ve yüksek tansiyon rahatsızlıklarından mustaripti.

 

23.01.1998 Papa II. John Paul, Ramazan Bayramı Dolayısıyla Kendisine Bir Mesaj Yolladı

Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul, Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Kurulu Başkanı Kardinal Francis Arinze aracılığıyla Ramazan'ın sona ermesi ve yaklaşan bayram sebebiyle Fethullah Gülen'e bir mesaj gönderdi.

 

09.02.1998 Vatikan'da Papa II. John Paul İle Görüştü

Vatikan'da dinlerarası diyalog adına Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul ile yaklaşık 30 dakika süren bir görüşme yaptı.

 

15.06.1999 Ankara Emniyet Müdürlüğü Tarafından Hakkında Hazırlandığı İddia Edilen Raporla İlgili Olarak Bir Basın Açıklaması Yaptı

Fethullah Gülen, Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından hakkında hazırlandığı iddia edilen raporla ilgili olarak bu raporu hazırlayanların suç işlediğini belirtti. Amerika'da tedavi amacıyla bulunan Fethullah Gülen, Show TV'de Reha Muhtar'ın sorularını cevaplandırdı.

 

18.06.1999 ATV'de Fethullah Gülen'e Ait Montaj Kaset Görüntüleri Yayınlandı

Bu olaydan sonra Gülen hakkında soruşturma başlatıldı.

 

03.08.2000 Ankara DGM Savcısı Tutuklama Talep Etti

Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı, hakkında soruşturma yürüttüğü Fethullah Gülen'in tutuklanmasını talep etti. Yaklaşık 1 yıldır Fethullah Gülen hakkında yürüttüğü soruşturmanın sonuna gelen Savcı, Gülen'in tutuklanması talebiyle nöbetçi Ankara 2 No'lu DGM yedek hakimliğine başvurdu.

 

07.08.2000 Mahkeme Tutuklama İsteğini Reddetti

Ankara DGM Savcısı, Fethullah Gülen hakkında tutuklama talebiyle Ankara 2 No'lu DGM Yedek Hakimliği'ne başvurdu. Ancak, mahkeme “suç vasfının oluşmadığı” gerekçesiyle bu talebi reddetti.

 

11.08.2000 Fethullah Gülen Hakkında Yeniden Tutuklama Kararı Verildi

Ankara 2 No'lu DGM, Fethullah Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı. Ankara 2 No'lu DGM, Savcı'nın yaptığı itirazı görüştü. Yüksel'in talebini yerinde bulan Hakim Hüseyin Eken başkanlığındaki mahkeme, Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi.

 

28.08.2000 İstanbul DGM Tutuklama Kararını Kaldırdı

İstanbul 2 No'lu DGM heyeti, Gülen'in gıyabi tutukluluk kararını kaldırdı.

Ankara DGM Cumhuriyet Savcısının, hakkında soruşturma yürüttüğü Fethullah Gülen'in gıyabi tutukluluk kararı kaldırıldı. Şerafettin İste başkanlığındaki İstanbul 2 No'lu DGM heyeti, Gülen'in avukatlarının itirazı üzerine, 23 Ağustos'ta gönderilen ve 12 klasörden oluşan dosyanın incelemesini tamamladı. Heyet, talep doğrultusunda Gülen hakkındaki gıyabi tutuklama kararını kaldırdı.

 

31.08.2000 DGM Savcısı Dava Açtı

Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul DGM tarafından gıyabi tutukluluk kararı kaldırılan Fethullah Gülen hakkında dava açtı. Başsavcılık, Gülen için 'laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu' gerekçesiyle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesine göre, 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis cezası istedi.

 

16.10.2000 Fethullah Gülen Hakkındaki Dâvâ Ankara DGM'de Başladı

“Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu" gerekçesiyle hakkında 10 yıla kadar ağır hapis cezası talebiyle hakkında dava açılan Fethullah Gülen`in muhakemesine başlandı.

 

04.12.2000 Mahkemenin İkinci Duruşması Yapıldı

Fethullah Gülen hakkında 'laik devlet düzenini yıkmak için örgüt kurmak' iddiasıyla 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası talebiyle açılan davaya devam edildi.

 

01.12.2001 Kırık Testi Sohbetleri Yayınlanmaya Başladı

Fethullah Gülen Hocaefendi 21 Mart 1999'da ABD'ye gittikten sonra sağlığının elverdiği ölçüde sohbetlerini devam ettirdi. Hocaefendi'nin ABD'de yaptığı sohbetler ilk defa www.herkul.org sitesinde "Kırık Testi" adlı köşede 1 Aralık 2001 tarihinde yayınlanmaya başladı.

 

31.03.2002 Kalp Rahatsızlığından Dolayı Tedavi Altına Alındı

3 yıldır kronik kalb ve şeker rahatsızlıkları sebebiyle ABD'de bulunan Fethullah Gülen, 31 Mart 2002 Pazar günü yerel saatle 7.30'da acil olarak hastaneye kaldırıldı.

 

02.04.2002 Tedavi Gördüğü Hastaneden Çıktı

Kronik kalb ve şeker rahatsızlıkları sebebiyle ABD'de bulunan Fethullah Gülen, 31 Mart 2002 Pazar günü yerel saatle 7.30'da acil olarak hastaneye kaldırıldı. 2 Nisan 2002 Salı günü Doktoru Hüseyin Çopur tarafından bir basın açıklaması yapıldı ve yerel saatle 16:30 civarında hastaneden çıkarıldı.

 

10.03.2003 Mahkemenin Son Duruşması Yapıldı

Fethullah Gülen'in, ''anayasal sistemi değiştirerek yerine İslamî esaslara dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu'' iddiasıyla 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davanın kesin hükme bağlanması, 4616 sayılı şartla salıverilmeye, dava ve cezaların ertelenmesine dair kanun uyarınca ertelendi.

 

21.01.2004 Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Sol Koroner Arter Damarına Stent Takıldı

Sağlık problemleri sebebiyle bir süredir ABD'de bulunan Fethullah Gülen'in kalp damarına operasyon yapıldı.

 

 

22.01.2004 Hastaneden Taburcu Edildi

Fethullah Gülen'in kalp damarına operasyon yapılarak sol koroner arter damarına stent takıldı. 21 Ocak 2004 Çarşamba günü gerçekleşen ameliyat sonrası 24 saat hastanede dinlenen Fethullah Gülen evde dinlenmek üzere 22 Ocak 2004 Perşembe günü taburcu edildi.

 

29.02.2004 Nuriye Akman'a Mülakat Verdi

Sağlık problemleri sebebiyle Amerika'da bulunan ve beş yıllık aradan sonra ilk kez Nuriye Akman'a konuşan Fethullah Gülen, dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Fethullah Gülen 5 yıl önce 21 Mart 1999 tarihinde ABD'ye gitmişti.

 

Nuriye Akman'ın 1995 yılında Sabah gazetesinde yayınlanan Fethullah Gülen'le yaptığı röportaj o günlerin flaş bir gazetecilik olayı idi. Akman, dokuz yıl aradan sonra, Zaman Gazetesi adına Gülen ile yeni bir söyleşi yapmak istiyordu. Zaman Gazetesi'nde çalışmasına rağmen Amerika'ya sürekli haber yolluyor ama bir türlü olumlu cevap alamıyordu. Bir süre önce, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Hocaefendi'ye "Nuriye Akman sizi ziyarete gelmek istiyor" deyince sonunda olumlu cevabı almış. 26 Şubat 2004 günü ABD'ye giden Akman, ziyaretçi olarak karşılanmış ancak röportaj için geldiğini söyleyince, Hocaefendi "Ben böyle bir söz vermedim" diyerek direnmiş ve iki gün konuşmamış. Ancak "bu kadar uzun yoldan geldi, kendisini kırmayalım" diyerek rahatsızlığına rağmen 29 Şubat 2004 günü başlayan sohbetle üç gün boyunca Nuriye Akman'ın sorularına cevap vermeye çalışmış. Bu görüşmeden sekiz gün sürecek bir röportaj dizisi ortaya çıkmış… Röportaj 22 Mart 2004 pazartesi gününden itibaren Zaman Gazetesi'nde yayınlanmaya başladı.

 

19/12/2004 Milliyet Gazetesi’nden Mehmet Gündem'e Mülakat Verdi

Milliyet Gazetesi’nden Mehmet Gündem Fethullah Gülen ile 19 Aralık 2004 günü mülakat yapmaya başladı. Röportaj "Fethullah Gülen'le 11 Gün" başlığı altında 8 Ocak 2005 Cumartesi gününden itibaren 22 gün süreyle Milliyet Gazetesi'nde yayınlandı.

----------------------------------------------------------------------------

İşte size gerçekler arkadaşlar , aynı şeyleri , İSPATLANANAMIŞ İDDALARI LÜTFEN GETİRİP DURMAYIN , öyle yazmalarını size öyle tanıtılmalarını bu ülkenin düşmanları söylüyor.Artık düşmanlık böyle yapılıyor , bende içlerinde bulumdum zamanında ve yemin ederim hayatımda dinlediğim okuduğum en doğru ve iksir sözlü kaynaklardı , ordaki abilerde hayatımda gördüğüm en temiz en günahsız en güvenilir kimselerdi! Yemin ederek söylüyorum bunlar gerçekler işte..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım...

Bu devri halemde...

Ne hz muhammed.

Ne hz. isa

Ne hz musa

Ne bilmem kim..

Sevgili Behzat ŞAŞAL'ın BEN’den Kurtulup BİZ Olalım yazında gizli herşey ve aynen şunları söylüyor yazarımız;

Benim de sizden beklediğim, aranızdaki bu zıtlıkları düşmanlıkları kaldırmanızdır. Çünkü böylece sizlere din kitaplarında vaat edilen cenneti yeryüzüne indirecek, dünyanızı ve yaşamınızı cennete çevireceksiniz.

“Dinler aynı Allah’a yönelmiş ayrı yollardır. Aynı Allah’ a ulaşacağımıza göre ayrı ayrı yollardan gitmeden ne zararı var.”

Öyle ise ne bekliyorsunuz? Haydi “Zıtlıklardaki birliğin farkına eriniz”

Aranızda ki bu zıtlıkları kaldıracak, yok edecek sırrı da size açıklayayım.

Düşüne bildiğiniz, düşünemediğiniz aranızdaki bütün zıtlıkları kaldıracak, yok edecek tek şey SEVGİ dir. Bu sevgi dünyevi duygularla sevdiğiniz sevgi değil, bu sevgi; dil, din, ırk, milliyet ve cinsiyet farkı gözetmeden yaşamımızda ve dünyanızda gözle gördüğünüz göremediğiniz, elle tuttunuz tutamadığınız, varlık namına ne varsa aralarında ayrım yapmadan ALLAH adına dediğiniz SEVGİ ile sevmenizdir.

 

Bana ulaşmanın, bana kavuşmanın TEK yolu, benim yarattıklarımı dünyevi sevgiyle kendimiz için değil, benim için ve benim adıma sevmenizdir. ancak böyle bir sevgiyle beni bulabilir, bana ulaşabilirsiniz.

Birbirinizi böyle bir sevgiyle sevdiğiniz an cennetin bütün kapılarını da yeryüzünde iken size açılacaktır.

“Daha ne istiyor, daha ne bekliyorsunuz?”

.....

Evet daha ne bekliyorsunuz...

Dünyayı cennete çevirebilecek gücü din ve iman ile değil kişisel değer ve onlara yükledğiğimiz anlamların gerçekçiliğinde gizli değilmi...

Dost sevgelerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:D :D :D Dipnot sağol yine güldürdün o son cümleyle , dünyayı cennete din iman olmadan çevireceksiniz demek :D :D :D Evet bundan önceki kavimlerde peygamberlerinin onlara hayat sunan zülmu adaletsizliği ortadan kaldırma , paylaşma öğrenme Allaha kulluk etmelerine çağırmalarında çok karşı çıktılar , onlara ve inananları çilelerle öldürdüler..SAPKINLIKLARINI BIRAKMAMAK İÇİN , hatta bazıları (örneğin yahudiler) peygamberlerini öldürdüler bile..Sen keşke bilsen DİPNOT o kavimlerin sonunu ne olduğunu ! Çoğu ebedi acıklı bir azapta kalacak! Sana demekten usandım ama yine diyeyim , dinimizi öğrende gel ! Bugün sizin şu kurtluşu zannetiğiniz ülekerde insanların nasıl çarpık ilşkilere girdikleri , Allahı 3 lemeleri DALGA GEÇMELERİ , intihar etmeleri , içlerinde müslümanlığı seçenlerin artması vs sanki onların o kadarda cennette yaşamadıklarını! sanki bir hidayet aradıklarını gösteriyor! ve gerçektede öyle zaten..Onlarında çoğu sizin gibi müslümanlığı daha bilmiyor..Bizim dinimizin ilk emri OKU! olmuştur , bundan öğrenin! manasınıda çıkarabilirsin ki zaten öyle..Cuman hutbeleri mesela neyle bitiyor : Muhakkaki Allah ; adaleti , iyiliği , akrabaya yardım etmeyi bakmayı gözetlemeyi emreder , çirkin işleri! azgınlığı fenalığı yasak eder! O ; size tutasınız diye öğüt veriyor

 

Son olarakta DİPNOT , birlik olmaya kavgaların ön yargıların ortadan kalkmasına , insanların çarçacuk damgalanmamasına üzerine yürünmemesine vs en çok nur cemaatinden insanlar çalışıyorlar..Örnek mi istersin İŞTE HOŞGÖRÜ VE DİYALOG VE MEYVELERİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nurettin Veren İP'li oldu 02.11.2005 ÇARŞAMBA

 

 

Nurettin Veren, Doğu Perinçek liderliğindeki İşçi Partisi'ne (İP) katıldı. İP'in İstanbul'daki parti merkezinde gerçekleşen törende, Veren'e rozetini Perinçek taktı.

 

Bugüne kadar siyasete girmediğini söyleyen Veren, ‘cesur' ve 'yiğit' olarak nitelediği Perinçek'in partisinde siyaset yapma kararı aldığını belirtti. Perinçek ise, İP'in ‘birleştirici' ve ‘bütünleştirici' bir parti olduğunu savundu. Başbakan Erdoğan'ın “Ülkemi pazarlamakla mükellefim” sözünü de eleştiren Perinçek, “Kendisini pazarlasın.” dedi. Bu arada İP lideri Doğu Perinçek, kendisine en çok askerî istihbarat birimlerinden bilgi geldiğini açıkladı. Tempo dergisine konuşan İP lideri, gelen bilgilere güvenmekle birlikte, askerlere teyit ettirdikten sonra yayımladıklarını söyledi. İstanbul, Zaman

---------------------------------------------------------------------------------------

Bu haberin eski olduğunu biliyorum çünkü ne zamandan beri Nurettin Veren'leri İşçi Partili diye görmenizi istedim! Hani şu 50 yıllık koca cumhuriyet rejimini eski rusya rejimine çevirmeye uğraşan , terör örgütleriyle sarmaş dolaş! , diyalektik materyalist ne zaman kimi tutacakları belli olmayan tutarsız partiden diyeyim

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'Fethullan Gülen'in okulu olan her ülkeye tarifeli uçuş kondu

 

 

 

Bu çarpıcı sözleri Türk Havayolları'nın 32 yıllık kaptan pilotu İ.A.

söylüyor. Kaptan pilot E.B. ise "Tecrübeli adamları atıp imamları

getirdiler, kazaya davetiye çıkarıyorlar" diyor

 

Türk Hava Yolları 70 yıllık tarihi boyunca ilk kez bu kadar çok

eleştirildi. Yaz başından bu yana rötar ve iptallerle yolcuların sabrını

taşıran kurum, kadrolaşma iddialarının hedefi oldu. Kaptanları isyan

ettiren "zihniyet değişikliği" gün geldi, kokpit anonsuyla yolculara da

yansıdı. Sayıları hızla artan erkek kabin memurlarının içki servisinden

kaçtığına yönelik fısıltılar artık ayyuka çıktı. Sonunda Ulaştırma Bakanı

Binali Yıldırım "Burası tasavvuf dergahı mı kardeşim" diye açıklama bile

yaptı.

 

Türk Hava Yollarının biri 32, diğeri 25 yıllık iki deneyimli kaptan

pilotuyla konuştuk... İşten çıkarılmalar söz konusuyken isimlerini saklı

tutup rumuz kullandık. İki kaptan pilot da kamuoyunu meşgul eden

iddialardan çok daha fazlasını anlattılar... Hava İş Sendikası Başkanı

Atilay Ayçin, TALPA Başkanı Tuna Gürel, TASSA Genel Başkanı Berna Tanyolaç

gibi isimler de Türk Hava Yollarındaki kanayan yara üzerine sorularımızı

yanıtladı... Bu 5 ismin anlattıklarına bakılırsa sorun sadece

kadrolaşmadan, adam kayırmadan ibaret değil. Eksik ve deneyimsiz personel

iş başında olunca kaza riski de kol geziyor. İddialar doğrusuysa

"gökyüzünde her an büyük bir felaket" yaşanabilir...

 

THY'de 32 yıllık pilot İ.A. ve 25 yıllık pilot E.B. anlatıyor

Pilotlar zorla, yorgun halde ve istemeyerek uçuyor

. Eskiden, bizim yöneticilerimizin her biri kurum içinden

yetişmişti, meslek ahlakına aykırı davranmazdı. Yürürlükteki aylık azami

110 saat uçuş süresini kesinlikle aşmazlardı. Şimdi erozyona uğrayan şey en

başta bu meslek etiği. Bizi kurallara uymamaya zorluyorlar. Baskı

ortamında, kural dışı uçuşları kabul etmek zorunda kalıyoruz.

 

Yönetim 110 saati aşmanın tehlikelerini anlamıyor

. Uçuş kurallarının ne anlama geldiğinin bilincinde değil THY

yöneticileri... Biz uçmayı reddedince, "Ne demek kardeşim, geçen gün de

böyle bir havada gittiniz" diyorlar mesela... Bunu diyen Ticaretten Sorumlu

Genel Müdür Yardımcısı. Havacılık kültüründen yoksun insanlar. Bir pilotun

110 saati aşmasının ne demek olduğunun bilincinde değiller...

 

Baş pilotlar da baskı altında ve bizi uçmaya zorluyorlar

. Onların atadığı baş pilot konumundaki insanlar da bunlarla iyi

geçinmek adına bizleri kapasitelerimizin üzerinde uçuşa zorluyor.

Almaata'dan bir uçak kalkıp, Antalya'ya geliyor. Aynı ekip Antalya'dan

Kiev'e, Kiev'den Antalya'ya dönüşe yollanıyor. Eskiden Almaata'dan

İstanbul'a gelirdik, orada biterdi, ki çok önemli 6.5 saatlik bir uçuştur

bu.

 

Uluslararası havacılık kuralları artık hiçe sayılıyor

. Yöneticiler yönergeler üzerinde öyle yorumlar yapıyorlar ki,

bunlar kabul ettikleri ve uluslararası otoriteler nezdinde uymayı taahhüt

ettikleri anlaşmalara uymuyor. Eskiden yöneticiler tüm haklarımızı korurdu.

Şimdi personel sinmiş durumda... Üst yönetim ben ekibimi buna zorlayamam

diyemiyor, 'al istifamı' onurunu gösteremiyor.

 

Kural ihlali isteği bizzat üst düzey yöneticiden geliyor

. Yakın zamanda çok acı bir facia yaşadık hızlandırılmış tren

olayıyla... Bu yabana atılacak bir örnek değil. Bizi Allah koruyor

hakikaten. Kısa vadede hemen görülmez bunun etkisi. Bu kural ihlali

anlayışı, diğer birimlere de yerleşir. Oysa bizde bu kurallar kanla

yazılmıştır. Bu bütün dünyada böyledir. Kural, ihlal edemezsiniz. Yazılı

olan her şey talihsiz bir olayın sonucunda kural haline gelmiştir. Bunu

ihlal edemezsiniz, ederseniz olacakları göze almanız gerekir. Pilot "110

saati geçiyorum, ben bu uçuşa gidemem" dediğinde "Ama lütfen uçak yerde

kalıyor, gideceksin" deniyor. Bunu söyleyen THY Genel Müdür Yardımcısı'nın

kendisidir. Bizzat onun ricasıyla uçan kaptanlar var.

 

Toplama pilot aldılar, nasıl eğitim verdikleri tartışılır

. Evet personel eksik. Toplama bir sürü pilot aldılar. Şimdi bunlara

yeterli eğitimin verilip verilmediği tartışılır. Doldur boşalt yapıyorlar.

Eğitimler, çok kısa sürüyor, aksayarak veriliyor. Simülatör eğitimleri

bazen derslerden önce uçularak yapılıyor. Böyle lakayıtlıklar hiç

yaşanmazdı.

 

Yöneticiler şirket imkanlarını kullanıyor, rüşvet yiyor....

. Helikopter pilotları geldi mesela... Yönetim kurulunda biri var.

Bu adam kişisel çıkarları uğruna şirketin olanaklarını kullanıyor. Bu adam

yönetimde ve açıkçası rüşvet yiyor. Böyle bir anlayışla yönetildiğini

hisseden pilot ve kabin mensupları, mesleki ve ahlaki erozyona uğruyor...

Bunun sektöre zararları uzun vadede çıkacaktır.

 

Almanya 'THY bize tehlikeli madde taşımasın' dedi

. Düşünün Almanya, THY'nin tehlikeli madde taşımasına izin vermedi.

Örneğin yanıcı, uçucu, toksit, ya da radyoaktif maddeler çok özel

ambalajlarla çok ayrıntılı kurallara tabii olarak taşınabilir. Yolcu

bagajlarına da konulur ama bunların arasındaki mesafeler falan... Çok

ayrıntılı yasalar vardır, bu konuda bağlayıcı. Bunlara uyularak taşınabilir

bu tür maddeler, radyoaktif madde de dahil. THY'deki bu kurallara

uyma-mazlık, burada da kendini gösterdi. Almanya geçen yıl ambargoyu koydu

ve dedi ki "THY benim havaalanlarına tehlikeli madde taşıyamaz." Bu özel

bir bilgidir, hiçbir yerde de yer almadı. Almanya önce uyardı, aykırı

şeyleri tespit etti. Baktı ki uyan yok, ambargoyu koydu.

 

Gülen'in okulu var diye 9 yolcuyla uçuş yapıyoruz

. Kimi yerlere yolcu full gidip geliyor mesela. Bu hatlarda

seferlerin artırılması gerekirken, şuraya da uçuşumuz başladı diyebilmek

için yeni hatlar koydular. Bu yapılan marifet değil. Ancak söylenilen şu;

Fethullah Gülen'in okulu olan her yere THY uçuş yapacak. Seçilen noktalar

öyle ilginç ki, mesela Yemen'de Sana ve bunun gibi diğer Müslüman Afrika

ülkelerine... Başka hiç mi uçacak nokta kalmadı? Koca uçakta 9 kişiyle

gidip, 10 kişiyle dönmenin nasıl bir mantığı var anlamış değilim doğrusu.

 

Batmanlı, İHL'li terzi kalfası uçuş koordinatörü yapıldı

. Son dönemde alınanların tamamı meslek lisesi mezunu. Yani çoğu

imam hatip kökenli. Bunları harekatçı dediğimiz, uçuşları koordine eden,

oldukça önemli ve kilit pozisyonlara yerleştiriyorlar. Anadolu Üniversitesi

Sivil Havacılık Yüksek Okulu'ndan mezun bir sürü genç insan var mesela, bu

işi liyakatıyla yapabilecek. Ama personel alımında onlar yok. Size çok net

bir şey anlatayım. Harekatçı dediğimiz kişi çok önemli bir iş yapar. Ben

ilk kez gördüğüm birisine sordum, "Neredeydiniz daha önce" diye... Dedi ki

"Batman'daydım..." "Teknisyen falan mıydınız?" diye sordum. "Yok" dedi,

"Ben terzi kalfasıydım." "Eğitiminiz ne?" dediğimde "Meslek lisesi

mezunuyum" dedi. Peki "Hangisi" diye sorunca suratını astı, söylemedi. Bu

kişileri suçlamıyorum. Bunu yapan mantığa soruyorum, havacılık kültüründen

yoksun, bunun eğitimini almamış, terzi kalfalığı yapan bir kişi getirilip

uçuş koordinatörü yapılır mı?

 

Stewart sayısı hızla artıyor çoğu imam hatip mezunu

. Son dönemde alınan bütün stewart'lar lise mezunu. Biraz da bunun

için stewart sayısı artıyor. İçlerinde tek tük üniversite mezunu var,

diğerleri bu şekilde. Anlaşılan şu aldıkları imam hatiplileri kamufle

edebilmek için meslek lisesi mezunu diye alıyorlar. Çünkü imam hatipliler

meslek lisesi mezunu diye geçiyor. İmanı hatiplilerden havacı olmaz

demiyorum. Ama bu ciddi bir meslek. Hiçbir meslekte olmadığı kadar bilgi ve

deneyimin rolü vardır. Son derece uzmanlık gerektiren bir iştir. Çünkü can

güvenliği söz konusu başka bir şey değil. Bir iki yıl sonra namaz saati

uygulaması koyarlarsa pek de şaşırmamak gerekir bu gidişle...

 

Kıdemli personeli attılar yerlerine imamları getirdiler

. Siz geleceksiniz... Ulusal bayrak taşıyıcısı ve dünya üzerinde bir

yere gelmiş bir havayolunun üst düzey yöneticilerini müdür seviyesine

kadar, 6 ayda sistemi değiştireceksiniz. Yerine "imamları" getireceksiniz.

Kaza riskini dikkate almadan. Şanınızı THY'de yürüteceğinizi

sanacaksınız... Böyle bir şey mümkün mü yani?

 

Kombassan'ı batıran adam bize yönetici olarak geliyor

. Şimdi bakın şuradan başlıyor iş. Ulusal havacılığımız gerçekten

yabancıların tehdidi altında. Fırsat kolluyorlar. Şimdi bunların yaptığı

her şey, "Yahu Türkler ne anlar havacılıktan, onlar gitsin tuvalet

temizlesin" anlayışının temelini oluşturuyor. Bizim asıl hazmedemediğimiz

bu... Ucuz Türk emeğini Almanlara sunup daha kârlı bir kuruluş oluştursun

diyen bir adam var. AKP'nin atadığı bir adam bu, Kombassan'dan gelen hatta

orayı batıran adamlardan birisi. Bu adam şimdi genel müdür yardımcısı. Türk

sivil havacılığında bu ilktir. Mücahit Kaptan'ı attılar. 5 kabin memurunu

attılar. Atatürkçü, bağımsızlıkçı insanlardı.

 

Hosteslere "Atatürk rozetini çıkarın" dediler

. Bir ara bir haber çıkmıştı, kabin hizmetleri başkanıyla ilgisi...

Sonradan yalanladı. "Ben söylemedim" dedi. Mesela kabin memurlarının büyük

çoğunluğu bröve, kimlik ve Atatürk rozeti takarlardı. Çok net dedi ki,

"Arkadaşlar bröve ve kimlik dışında bir şey takmayacaksınız, bunu genel

müdürümüz istemiyor." Kabin görevlileri "Atatürk rozeti de mi takmayacağız"

deyince "Evet takmayacağız, lüzumu yok" dedi. Çok sert tepki gördü, kendisi

hâlâ takmaz. Bu çok somut yaşanmıştır. Bu tepkiyi görmeselerdi o rozeti

indireceklerdi, cesaret edemediler.

 

Telsizden "Cuma" uyarısı yapılıyor, ezan dinletiliyor

. Bunu çok net olarak duyan arkadaşlarımız var. İki tane telsiz

kanalımız var bizim. İşleri koordine ederken harekat veya dispetch kanalı

dediğimiz kanal örneğin, uçakta bir eksiklik ya da teknik bir arıza varsa

kullanıyoruz. Şimdi bu kanaldan namaz vaktinin duyurulması şeklinde bir

uygulama var. Her namaz saatinde değil tabii. Cuma namazı başlayacak,

hayırlı olsun gibi anonslar yapılıyor. Radyodaki ezan sesini telsize verip

telsizde ezan dinletenler dahi var.

 

Kaptanlar maaşlarını riske atamıyor ve boyun eğiyor

. Aslında kaptanlar arasında radikal eğilimli olanlar pek çıkmazdı

eskiden... Ama şimdi aramızdan bazıları var ki, cuma namazını

kaçırmıyorlar. Birçok pilot, maalesef yüksek maaşlar aldıkları için (10-12

milyarı buluyor) yönetime sesini çıkarma yürekliliğini göstermiyor. İşini

riske atamıyor. Bu da bizim bir utancımız.

 

TALPA BAŞKANI KAPTAN PİLOT TUNA GÜREL: Uçuş personalinden tasarruf

olmaz, sıkmayı unutulan bir bida bile felakete neden olabilir

Her bir yolcu uçağı ortalama 9 pilot gerektirir. Bir uçak

getirdiğiniz zaman ülkeye, o uçağın uçuş operasyonlarını sürdürebilmek için

10 pilot takviye etmek zorundasınız. Uçakların performansları artıyor,

bununla beraber menzilleri de... Bu personel üzerinde yorgunluk etkisi

yaratıyor. Hele ki bazı uzun menzilli uçuşlarda 3 pilot gerekiyor. Uçuş

personelinden tasarruf olmaz.

 

Kokpittekiler kadar yerdekiler de, özellikle teknik personel çok

önemlidir. Yeterli değilse, sıkacağı veya sıkmayı unuttuğu bir vida çok

işler açar. Buna paralel olarak bir de uçuş ekipleriniz eksikse, bir

tanesinin yapacağı hata örneğin bir kabin memurunun bir bavulu yolcunun

kafasına düşürmesi... Şirketin başına iyi bir beladır bu. Veya bir pilotun

yorgunluktan sızıp, uyuyup kalması... THY'ye gelince işten çıkartılan veya

şirketle ilişiği kesilen kabin memuru veya teknisyenler var. Ama bize

intikal etmiş bir şikayet yok. Belirli bir görüşün, hükümete yakın bir

anlaşıyın kadrolaşması gibi bir şey söz konusu. Ulaştırma Bakanlığı ile bir

toplantı yaptık ancak kuralları değiştirmek işverenin işine gelmiyor. Kural

ihlalleri olunca da pilotlar, standartları daha yüksek olan şirketlere

geçiyor. Bu da sıkıntılar yaratıyor.

 

Kaptanın söylediğini teknisyen anlamıyor

1 YILDA 400 PERSONELİ İŞTEN ÇIKARDILAR, ZORLA EMEKLİ ETTİLER

THY bundan 1-1.5 yıl önce 50-60 veya 65 uçağa sahipti. Yine bir yıl

önce taşıdığı yolcu sayısı 12 milyon civarındaydı. Şimdi 2006 yılında filo

sayısı olarak 82 uçağa sahip, 20 milyon yolcu taşımayı hedef olarak koymuş.

Artı 23 tane de yeni uçuş harekat noktası belirlemiş. Ama eldeki personelin

mevcut olanını dahi koruyamamış, düşmüş. Son 1 yıl içerisinde çıkartılan

işçi sayısı 400 civarında. Bu şu demektir, 2 uçak başına düşen personeli

siz işten çıkartmışsınız. Çünkü uluslararası standartlarda bir uçak başına

düşmesi gereken personel sayısı 230-250 civarındadır. 400 kişinin 355'ini

zorunlu emekliye sevk etmek istediler, bu arkadaşlar 9 Ocak tarihi

itibariyle emekli olmadıkları için iş akitleri feshedildi. İşe iade

davasını kazandık. İşveren buna rağmen iş başı yaptırmadı artı bir tazminat

ödeyerek işten çıkarttı.

 

110'U UÇUŞ OPERASYONLARINDA EN TECRÜBELİLERDİ, HEPSİ İŞ BULDU

Efendim nedir gerekçeniz dediğimizde, bunlar yüksek ücret aldıkları

için maliyeti etkiliyor, personel giderleri açısından yüksek bir kalem

tutuyor. O nedenle biz böyle bir daralmaya gitmek durumundayız denildi.

Havacılıkta bazı şeylerin parasal karşılığı yoktur. Bu arkadaşlarımız uçuş

operasyonu ile bilfiil ilintili olan arkadaşlarımız. Kim bunlar 110'u

teknisyen, baş teknisyen konumunda, onaylayıcı teknisyen konumunda.

Bunların birçoğu da baş teknisyen konumunda. Yani uçuş operasyonu ile

ilintili olan operasyonları yönetebilen, amirlik yapacak yeterlilikte olan

ve herhangi bir arıza vukuunda görüşüne başvurulacak tecrübeli insanlar.

Şimdi siz bunları tutuyorsunuz salt bir maliyet unsurundan yola çıkarak

veya bunu gerekçe göstererek bir çırpıda kapının önüne koyuyorsunuz. Bu

arkadaşlarımızın yeterliliğini şu açıdan da anlayın, ilişkileri kesilir

kesilmez, 9 Ocak itibariyle hepsi özel sektörle anlaşma yaptı.

 

2 GÜNDE 40 SEFER İPTAL OLDU NEDENİ KABİN AMİRİ EKSİKLİĞİ

Diğer taraftan kabin içerisinde uçağın tipine göre o uçağı uçuracak

kabin amiri bulamıyorsunuz. Bu üç-dört hafta önce havaalanında cuma ve

cumartesi günü yaklaşık 40 civarındaki sefer iptal edildi ya da gecikmeli

yapıldı. Düşünebiliyor musunuz? Yerde uçak var ama uçağı uçuracak ekibiniz

yok. Neden çünkü o uçağı uçuracak yeterlilikteki insanları tuttular,

kapının önüne koydular. Bunların sayısı 77. Tekniğine, kokpitine

bakıyorsunuz böyle, yolcu hizmetlerinde bankonun başına oturtacak adam

bulamıyorlar. Bunlar halka rötar, sefer iptalleri olarak yansıyor. Bir şey

daha var ki o da uçuş güvenliği. Başka bir ifadeyle kaza riski.

 

OYSA Kİ UÇAĞA KALKIŞ ONAYI VEREN TEKNİSYEN 5 YILDA YETİŞİYOR

Başka bir sektörde siz, temininde güçlük çekilen personeli kapının

önüne koyduğunuzda bunların yerine o kimlikte o bilgi donanımına sahip

insanları bulabilirsiniz. Ama THY ve benzeri kuruluşlarda kokpitin içini

boşaltırsanız, kabinin içini boşaltırsanız, tekniğin içini boşaltırsanız

bulamazsınız. Yeni elemanların yeterlilik noktasına gelebilmesi için belli

senelere, tecrübelere ihtiyaç var. Örneğin uçağın kalkmasına onay veren bir

teknisyenin yetişebilmesi için en az 5 yıl gerek. Bunun 2 yılını uçağın

içinde geçirmesi lazım. Şimdi siz 110 tane bu konuda yetişmiş insanı

kapının önüne koyduğunuzda diyelim ki 500 kişi aldınız. Bu 500 kişinin o

110 kişinin konumuna gelebilmesi için asgari 5 yıla ihtiyaç var.

 

KABİN EKİBİNE HİZMET PERSONELİ DİYE BAKMAYIN, BU DA DENEYİM İŞİ

Kabinde ikram servisi yapan arkadaşlarımızın asli görevi bu değil

ki. Onun asli görevi acil konumlarda en kısa süre içerisinde o teknik

yapıya uygun olarak yolcuyu tahliye etmesidir. O üniformanın içerisinde

ikram servisi yapanların asli işi bu değildir. O tali iştir. Bir sağlıkçı

kadar bir kalbe nasıl müdahale edilmesi gerektiğini bilirler. Bir iğne, aşı

yapılmasıgerektiğinde bunu yapabilirler. Oksijen kullanımı en hızlı nasıl

olur, bilirler. Şimdi siz bunları kapının önüne koyuyorsunuz, ondan sonra

da ben uçak sayısını, yolcu sayısını, harekat noktası sayısını arttırdım

diyorsunuz. Teknik olarak büyüme politikasıyla personel politikasındaki

çelişkiden yola çıkarsak, bu tehlikelerle dolu bir gidişattır.

 

BİZ TESTİ KIRILMADAN ÖNCE SİVİL HAVACILIĞI VE BAKANLIĞI UYARDIK

Denetleyici konumda olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma

Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve uluslararası üst kuruluşları bu konuda

uyarmış durumdayız. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur derler.

Biz kırılmadan önce yol göstermeye çalışan bir kuruluşuz. THY yönetimine

bunu sorarsanız önünüze koyacakları iki rakam var: Diyor ki, ben 1500

elemanı gönderdim, ama yerine 2 bin 500 kişi aldım. Ama nitelik olarak

bakıldığında maalesef birebir hiç de karşılığı olmayan bir personel alım

politikası izleniyor.

 

CALL CENTER'A 3 GÜN EĞÎTİMLE ADAM ALIYORLAR, YOLCULAR ÇILDIRIYOR

En basitinden call center dediğimiz çağrı merkezine 200 küsur

personel alındı. Bu insanlar sınava girerken geçme notu 70 olarak

belirlendi. 70'in altında puan alanlar geçemez denildi, hiçbirisi geçemedi.

50 puana düşürdüler, yarısı döküldü, 30 puana düşürüldü, 30 puanla o

insanlar bu şirkete alındı. Yolcular bizi arıyor, "Call Center'ı arıyoruz,

sorduğumuz sorunun yanıtını alamıyoruz" diye... Burası THY'nin vitrini. Ama

aldığınız kişi iş kolu itibarıyla buraya uygun değil. Garibim gelmiş, 2 gün

olmuş oturalı, 3 günlük bir eğitime tabii tutmuşlar, neyin ne olduğunun

farkında değil. Boş olan kadroları bilinçsizce bir tamamlama telaşı

içerisindeler.

 

8-10 AY ŞİRKET İÇİNDE DOLAŞIP BEĞENDİKLERİ KADROYU SEÇTİLER

AKP'nin il başkanlıklarından, ilçe başkanlıklarından gelen

talimatlarla onun adamı, bunun adamı herkesi doldurdular. İşin adamı

nerede? Yok. Giden bin 500 nitelikli elemanın yerine alınan 2 bin 500

kişinin çoğu bu tarzla alınan personel. Bir ara bir uzman politikası

izlediler, herkesi uzman sıfatıyla aldılar. Bunlar 8-10 ay bu şirkette

orası senin, burası benim dolaşmadık yer bırakmadılar. Niye? "Gidin, bakın,

beğenin nereyi istiyorsanız, sizi oraya atayacağız" dediler.

 

UÇAĞIN ALTINA YATAN ADAM KAPTANIN DİLİNDEN ANLAMIYOR

Uçağın altında, kulaklık takan motor çalıştıran kişinin mesleki

tanımı teknisyendir. Uçak teknisyeni. Bu kişi temel eğitim kursu görmek

zorundadır, uçak üstünde en az 2 yıl çalışmak zorundadır. Ama siz 2-3

saatlik eğitimle göreve getiriyorsunuz. Kaptanlarla konuşuyoruz, diyorlar

ki; "Aşağıda kulaklığı takan kişinin söylediklerini anlayamıyoruz".

Kulaklığı takan arkadaş geliyor, "Kaptan teknik terim kullanıyor, ben onu

anlamıyorum" diyor. İşi bilmediği için stresi de büyük, psikolojisi de

hemen bozuluyor. "Tiklerim artmaya başladı. Uyuyamaz oldum. Uçağı

gönderirken 10 sefer kargo kapısını kontrol ediyorum, acaba kapattım mı,

kapatmadım mı?" diye ekleyiveriyor. Bu adam geliyor akaryakıt tankerini

uçağın altına bağlıyor. Yakıt almasını, bilmiyor ki. 10 bin ton yakıt

basıyor. Şimdi burada bir şirket suç işliyor. İki bu kişiden uçağı alan

pilot suç işliyor. Zincirleme olarak birbirini tamamlayan hatalara bakın.

Sonra o uçağı alıyor 200-250 yolcusuyla buraya getiriyor.

 

"İçki konusunu bizde duyuyoruz ama böyle bir şikayet almadık"

Berna Tanyolaç, Hostes ve Kabin Memurları Derneği (TASSA) Genel

Başkanı: İçki servis etmek istemeyen erkek kabin memurları; kadınlara

servis yapmaktan kaçınan stewarc'lar olduğuna dair birçok iddialar var.

Ojesiz, manikürsüz tırnaklarıyla uçağa yetişen hostesler 'abdest aldım'

deyince amirinden uyarı almadan kurtuluyormuş. Bu iddiaların her biri bizim

kulağımıza da geliyor. Ama benim birebir tanık olduğum bir olay yok. Bu

konuda dernek olarak aldığımız bir şikayet de yok.

 

"Uçuşa çağırmasınlar diye telefonlarımı kapatıyorum"

THY'de 5 yıldır görev yapan ve adını açıklamayan bir kabin amiri ise

uçuşlarının yoğunluğuna isyan ediyor. "Birçok ardaşımızı işten çıkarttılar.

Bize daha çok uçuş yüklüyorlar. Eksik kadroyla fazla iş bekliyorlar.

Uçuştan geliyoruz, yine telefon edip uçuşa çağırıyorlar. Ben telefonlarımı

kapalı tutuyorum. Çünkü yeni bir uçuşa gidecek gücüm kalmıyor. Böyle

yapınca da uyan alıyorum" diyor.

 

"Uçuşlarımız çok yoğun, bu ağır koşullar stresimizi artırıyor"

TASSA Eğitim ve Teşkilatlanma Sekreteri Nur Banu Cingöz ise "Aslında

bizim Avrupa'daki uygulamagibi rehabilitasyon merkezine ihtiyacımız var.

Uçuşlarımız çok yoğun. Bu stresimizi artırıyor. Uzun ve yüksek irtifa

uçuşlarda aşırı radyasyona maruz kalıyoruz. Duş alarak ve su içerek bunu

atmaya çalışıyoruz" diyor.

 

 

 

30.07.2006

Haber: Yılmaz KARABACAK

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 10 yıl sonra...
  • 1 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.