Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İSLAM VE DEMOKRASİ


irinçköl

Önerilen İletiler

SİYASAL İSLAM VE DEMOKRASİ İÇİN ÜÇ BASİT SORU 
 

Necmettin Erbakan'ın vefatı ve görkemli cenaze töreni, Siyasal İslam'ın Türkiye'deki tarihsel serüvenini ve yaşanan sorunları bir kez daha irdelememize yol açtı.

Bu sorunların irdelenmesinde odak noktası genellikle 28 Şubat olayıydı. Dolayısıyla tartışmalar askerlerin siyasal rolü ile sınırlı kaldı.

 

Sanki Türkiye'deki bütün sorun Siyasal İslam ile askerlerin siyasetteki rolünden ibaretmiş gibi ele alındı.

 

Oysa sorun çok daha genel:

 

Siyasal İslam'ın askerler ile olan ilişkileri bu genel sorunun sadece bir yönü.

Genel sorun, ne yazık ki hem evrensel bağlamda hem de Türkiye özelinde Siyasal İslam'ın demokratik laik rejimle olan ilişkileri açısından ele alınmadı.

Bu eksiklik belki de Siyasal İslam'ın çeşitli görünümlere sahip olmasından ve hem dünyada hem de Türkiye'de yeni oluşumlar yaşanmasından kaynaklanan belirsizliklerden dolayı ortaya çıktı.

 

* * *

İşe Siyasal İslam'ın farklı görünümlerine işaret etmekle başlarsak daha anlamlı tartışmalar yapabiliriz:

Örneğin, en aşırı uçta, Siyasal, Radikal, Dogmatik İslam'ın, terörü de bir araç olarak kullanan temsilcisi El Kaide, bir evrensel model midir?

 

Örneğin Suudi Arabistan'daki, Kuveyt'teki Siyasal İslam:

 

Bir ailenin, otoriterliği de aşan bu totaliter yönetim biçimi bir evrensel model midir?

 

Örneğin İran'daki Siyasal İslam:

 

Şah'ın otoriter rejimine karşı demokratik bir başkaldırı olarak başlayıp, totaliter bir rejim olarak son bulan İran'daki Siyasal İslam, evrensel bir model olarak kabul edilebilir mi?

 

Örneğin Gazze:

 

Bir direniş hareketi olarak dikkati çeken ve halkın oylarını da alan, katı bir şeriatçı rejim uygulaması yapan HAMAS deneyimi, Siyasal İslam için evrensel bir örnek midir?

 

Örneğin Malezya:

 

Özerk bölgelerde seçim mekanizması ile iktidara gelen yönetimlerin uyguladıkları şeriat rejimleri, Siyasal İslam için bir evrensel model olabilir mi?

 

Ya Ortadoğu'daki ve Kuzey Afrika'daki ayaklanmalar?

 

Mısır'daki otoriter rejime karşı isyan, ordunun yönetiminde nereye gidecektir?

 

Tunus'un kaderi nasıl belirlenecektir?

 

Libya'nın geleceğinde neler olacaktır?

 

Öteki İslam ülkelerindeki olaylar nereye gidiyor?

 

Ve son olarak bütün İslam Alemi içinde anayasası tek ve biricik olarak demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine dayalı olan Türkiye:

 

Siyasal İslam'ın temsilcisi kabul edilen bir iktidar Türkiye'yi nereye götürmektedir?

 

Daha "İleri bir demokrasiye" mi...

Yoksa "İleri demokrasi" adı altında totaliter bir İslami rejime mi?

 

Her nereye doğru giderse gitsin, Türkiye, bugün ve yarın Siyasal İslam için evrensel bir model oluşturabilir mi?

 

Bu konuda sadece iktidardaki AKP değil, muhalefetteki Saadet Partisi, HAS Parti, Türkiye Partisi, tarikatlar, cemaatler ne düşünüyor?

 

* * *

Pek doğal olarak dünyadaki Siyasal İslam'ın çeşitli görünümlerini ve uygulamalarını temsil edenlere soru soracak halimiz yok, o nedenle üç basit soruyu en azından kendimize sormak istiyorum:

  1. Bir insan hem Müslüman hem de demokrat ve laik olabilir mi?
     
  2. Siyasal İslam için, demokrasi ve laiklik sadece bir sandık mekanizması mıdır, yoksa devamlı bir yaşam biçimi olarak da kabul edilebilir mi?
     
  3. Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kadın başını açmakta, tesettüre girmemekte özgür müdür?

Sorular bu kadar az ve basit.

 

Bu sorulara Siyasal İslam'ın temsilcileri tarafından verilecek dürüst yanıtları soğukkanlı bir biçimde tartışabilirsek, Siyasal İslam'ın ve demokrasinin Türkiye'deki ve dünyadaki ilişkisini ve geleceğini de daha salim bir biçimde değerlendirebiliriz diye düşünüyorum.

 

EMRE KONGAR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslam ve Demokrasi -1

 

Birkaç yıl önce bu sütunda başlattığım İslam ve demokrasi tartışması, Başbakan Erdoğan’ın “kızlıerkekli evler” çıkışıyla bugünlerde yeniden alevlendi.

***

İslam ve demokrasi tartışması önce “Hangi İslam” sorusuna yanıt vererek işe başlamak zorundadır: 
 

Çünkü siyasetini İslam dini üzerine kurmuş olan çeşitli devletlerin ve örgütlerin yaklaşım ve uygulamaları birbirinden son derece farklıdır. 

Örneğin, en aşırı uçta, siyasal, radikal, dogmatik İslamın, terörü de bir araç olarak kullanan temsilcisi El Kaide; bir evrensel model midir?

 

Örneğin Suudi Arabistan’daki, Kuveyt’teki, siyasal İslam; bir ailenin, otoriterliği de aşan bu totaliter yönetim biçimi bir evrensel model midir? 

 

Örneğin İran’daki siyasal İslam; Şah’ın otoriter rejimine karşı demokratik birbaşkaldırı olarak başlayıp, totaliter bir rejim olarak son bulan Humeyni rejimi,evrensel bir model olarak kabul edilebilir mi?

 

Örneğin Gazze; bir direniş hareketi olarak dikkati çeken ve halkın oylarını da alan, katı bir şeriatçı rejim uygulaması yapan Hamas deneyimi, siyasal İslam için evrensel bir örnek midir? 

 

Örneğin Malezya; özerk bölgelerde seçim mekanizması ile iktidara gelen yönetimlerin uyguladıkları şeriat rejimleri, siyasal İslam için bir evrensel model olabilir mi? 

 

Ya Ortadoğu’daki ve Kuzey Afrika’daki ayaklanmalar ve yeni oluşumlar; Mısır, Irak,Suriye, Libya, Tunus, Yemen? Ve son olarak bütün İslam âlemi içinde tek ve biricik nitelikleriyle, anayasasına göre demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye

 

Siyasal İslamın temsilcisi kabul edilen AKP iktidarı Türkiye’yi nereye götürmektedir?
Daha “İleri bir demokrasiye” mi... 

 

Yoksa “İleri demokrasi” adı altında totaliter bir İslami rejime mi? 

 

Her nereye doğru giderse gitsin, Türkiye, bugün ve yarın siyasal İslam için evrensel bir model olabilir, oluşturabilir mi… 

 

Hele hele ünlü “Ilımlı İslam” modeli bütün Ortadoğu’da çökmüşken? 

 

Bu konuda sadece iktidardaki AKP değil, Milli Görüş çizgisindeki bütün partiler, bu arada Kürt kökenli partiler ve örgütlenmeler, tarikatlar, cemaatler (elbette özellikleGülen Cemaati), İslam adına yazanlar ne diyor?

 

CUMHURİYET.COM/ EMRE KONGAR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslam ve Demokrasi -2

 

İslam dininin demokrasi ile olan ilişkisini “Hangi İslama” göre tartışacağız?

 

Sadece Kuranı kerim’e mi bakacağız?.. 

 

Sünneti, hadisleri işin içine katacak mıyız?.. 

 

Dört halife döneminden başlayan ve günümüze kadar gelen uygulamaları nereye koyacağız?.. 

 

Dünkü yazımda değindiğim, günümüzdeki farklı devletlerin değişik uygulamalarını nasıl irdeleyeceğiz?.. 
İktidar uygulamalarının dışındaki düşünceleri, önerileri, örneğin Zeyno Baran’ın“Öteki Müslümanlar” adındaki kitabında dile getirilen görüşleri ne yapacağız?.. 

 

Çağdaş yaşamın gerekleri ile İslamı bağdaştırmaya çalışacak mıyız? 
Pek doğal olarak dünyadaki siyasal İslamın çeşitli görünümlerini ve uygulamalarını temsil edenlere soru soracak halimiz yok, o nedenle bazı basit soruları en azından kendimize sormak istiyorum!

***

Tartışmanın temelinde üç basit soru yatıyor: 

 

1) Bir insan hem Müslüman hem de demokrat ve laik olabilir mi?

 

2) Siyasal İslam için demokrasi ve laiklik sadece bir sandık mekanizması mıdır, yoksa devamlı bir yaşam biçimi olarak da kabul edilebilir mi?

 

3) Kendini Müslüman olarak tanımlayan bir kadın başını açmakta, tesettüre girmemekte özgür müdür?

 

Sorular bu kadar az ve basit.
Bu sorulara İslam âlimleri tarafından verilecek dürüst yanıtları soğukkanlı bir biçimde tartışabilirsek, siyasal İslamın ve demokrasinin Türkiye’deki ve dünyadaki ilişkisini ve geleceğini de daha salim bir biçimde değerlendirebiliriz diye düşünüyorum.

***

Aslında bu soruları ilk kez sormuyorum… 2011 yılında da sormuştum ve Yeni Şafak yazarı değerli fıkıh âlimi Hayrettin Karaman 16 Haziran tarihli yazısında bazı yanıtlar vermişti: 

 

“Bir Müslüman aynı zamanda laik olabilir mi?” sorusu dayatmacı, kıstırıcı bir sorudur ve akide (inanç) ile ilgilidir.
Müslümanlara mahsus bir çeşit demokrasi olabilir, ama sıra laikliğe gelince hiçbir Müslüman “Ben biraz Allah’a, biraz da O’nu tanımayan, O’nun hâkimiyetini bölen‘rakiplerine’ itaat ederim” diyemez. 

 

Bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi İslam yalnızca iman, ibadet ve ahlaktan ibaret değildir, vahiy aynı zamanda hayatın diğer alanları ile ilgili talimatı da ihtiva etmektedir. 
Bir siyasi rejim/sistem hayatın belli alanlarında dini dışlıyor, işe karıştırmıyorsa müminler, inanç olarak onu benimseyemezler.

***

İslamın inanç ve ibadet dışında “hayatın diğer alanlarını” da kapsadığı görüşü,ina nç ve ibadet dünyasını aşan, hayatın tümünü kapsayan, siyaset bilimi açısından totaliter bir görüştür; demokrasi ve laiklik ile bağdaşmadığı açıktır!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslam ve Demokrasi - 3

 

Aslında “İslam ve Demokrasi” tartışmasını tek bir İslam âlimi üzerinden götürmek yanıltıcı olabilir. 
Fakat Yeni Şafak yazarı Prof. Hayrettin Karaman herhangi bir İslam âlimi değildir…

 

Yıllar içindeki çalışmalarıyla, İslamın yorumlanması konusunda saygın bir ün elde etmiştir. 
Üstelik şu anda Yeni Şafak gibi önemli bir gazetede köşe de yazmaktadır. 

 

Bir başka deyişle düşünceleri genel kamuoyunda da önemsenen biridir. 

 

Son günlerdeki tartışmalar konusunda da, burada alıntıladığım ve alıntılayacağım eski düşüncelerini yeniden gündeme getirmiş, bunları daha da ayrıntılandırmıştır. 

 

Bu açılardan, Türkiye’deki “İslam ve Demokrasi” konusunda İslami kesimin genelyaklaşımını temsil ettiği düşünülebilir.

***

Dün, 2011 yılında sorduğum sorulara verdiği yanıtlardan bir paragrafı alıntılamış ve Müslümanların demokrat ve laik olamayacaklarını savunduğunu belirtmiştim. 
O bölümde alıntıladığım düşünceleri açısından, Karaman’ın esas yaklaşımı şu son cümlesinde yatıyordu: 

 

“Bir siyasi rejim/sistem hayatın belli alanlarında dini dışlıyor, işe karıştırmıyorsa müminler, inanç olarak onu benimseyemezler. 

 

Yani Sayın Karaman açıkça, İslam ile demokrasinin ve laikliğin bağdaşmayacağını,“müminlerin inanç olarak onu benimseyemeyeceklerini” belirtiyor.

***

Karaman’ın böyle düşünmesinin temel mantığı dün alıntıladığım paragrafının ilk cümlesinde yatıyordu:

 

“ ‘Bir Müslüman aynı zamanda laik olabilir mi?’ sorusu dayatmacı, kıstırıcı bir sorudur ve akide (inanç) ile ilgilidir.” 

 

Sanıyorum aramızdaki esas fark bu düşünce yönteminden kaynaklanıyor: 

 

Ben, “Bir Müslüman aynı zamanda laik olabilir mi?” sorusunun, onun deyimiyle“dayatmacı, kıstırıcı bir akide (bir inanç) sorusu” (ya da sorunu) olduğunu düşünmüyorum.

 

Tam tersine bu soruyu, siyasal bir tutum ve davranış sorunu olduğu için sordum. 

 

Benim kanımca, bir Müslüman, bir Hıristiyan, Bir Yahudi, bir Budist ya da bir agnostik veya bir ateist, demokratik ve laik de olabilir, otoriter ve totaliter de… 
Bu onun inancıyla değil, kendisi gibi düşünmeyen ve kendisi gibi davranmayan başka insanlara verdiği değerle ve nasıl bir siyasal-toplumsal düzen içinde yaşamak istediğiyle ilgilidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslam ve Demokrasi - 4

 

2011’deki tartışmada benim birinci sorumu “dayatmacı ve kıstırıcı” bulan Karaman şöyle devam ediyordu: 

 

“Türkiye şartlarında bana göre doğru soru şudur: ‘Türkiye’de Müslümanların, laik düşünceye sahip insanlarla bir arada, barış içinde, hak ve özgürlüklere saygı göstererek yaşamaya ve demokrasiye rızaları var mıdır?’” 

 

Karaman bu satırlarıyla “Müslümanların rızası” kavramını ortaya atıyordu. 
Biraz sonra göreceğimiz gibi günümüzdeki son yazılarında bu kavramı “çoğunluk”kavramı ile özdeşleştirerek, olayı “mahalle baskısına” bağlayacaktır. 

 

Şimdi eski yazılarından devam edelim: 
“… İnancı ve ideolojisi farklı olan fertler ve gruplar -başka türlüsü mümkün olmadığında inançlarını, dünya görüşlerini muhafaza ederek farklı olanlarla ortak alanı düzenleyen bir sözleşme (mesela anayasa) çerçevesinde birlikte yaşayabilirler, bir ülkenin vatandaşları olabilirler...” 

 

Böylece Karaman biraz karmaşık bir yoldan da olsa, Müslümanları ve laikleri ayrıştırıyor... 

 

Ama “başka türlüsü mümkün olmadığında”, birlikte yaşayabileceklerini söylüyor. 
Bu anlamda bir “tahammül” olayını devreye sokuyor ve böylece insanların temel hak ve özgürlüklerini çoğunluğun merhametine bırakıyor!

***

Şimdi 8 Kasım 2013 tarihli “Çoğunluğu Kale Almamak” başlıklı çok daha yeni bir yazısına bakalım: 

 

“… Liberallere göre on sekiz yaşını doldurmuş insanlar; öğrenci, memur, sivil, yaşlı, genç ne olurlarsa olsunlar, evli olmasalar bir mekânda evli gibi yaşayabilirler. Üstelik bir mekânda yalnız bir çiftin çiftleşmesine (nikâhsız bir çift teşkil etmelerine) değil, birden fazla çiftin yaşamasına da bir engel yoktur. 

 

Diyelim ki bu bireysel haktır, toplum içinde azınlık da olsalar demokrasi bunlara bu hakkı tanır. Çoğunluğa göre bu durum ahlaksızlık, rezillik, onursuzluk, ayıp, günah (zina), düşüklük… olarak kabul ediliyorsa durum ne olacak. 

 

Ben söyleyeyim: Toplum (apartman, mahalle, çevre…) buna tepki gösterecek,çirkin duruma bir şekilde müdahale edecek, mahalle baskısı yapacaktır. Baskıya maruz kalanlar medyayı ve devlet kurumlarını kullanarak yardım isteyecekler,medya karışacak, devlet kurumları da baskıyı engelleme bakımından gevşek davranacaktır.”

***

Görülüyor ki, Sayın Karaman eski yazılarıyla gayet tutarlı bir biçimde, demokrasi adına çoğunluğa atıf yapıyor ve “mahalle baskısını” devreye sokuyor… 

 

Bireyin temel hak ve özgürlükleri yerine çoğunluğun baskısını savunuyor! 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslam ve Demokrasi - 5

 

Görülüyor ki Prof. Hayrettin Karaman, temel demokratik hak ve özgürlüklerin sınırlanması ve kısıtlanmasından yanadır. 
Bu tutumunu “toplum değerleri” yani çoğunluk kavramına dayandırmakta, üstelik çoğunluğun gerekirse “mahalle baskısı” olarak devreye girmesine onay vermektedir. 

 

8 Kasım 2013 tarihli yazısından alıntıladığım aşağıdaki bölümlerde bu tutumunu şöyle açıklamaktadır:

 

“…Bir toplum içinde yaşayan birey, topluma olan ihtiyacı ve zorunlu alışverişiuğruna bazı özgürlüklerinden fedâkârlık edecektir.
Hem toplumu kale almamak, toplum değerlerini takmamak, bu değerlere isyan etmek, hatta fiilen veya kavlen küçümsemek, tahkir ve tezyif etmek hem de o toplum ile alış-verişe talip olmak, o toplumun varlığından yararlanmak mümkün değildir. 

 

…Bugünlerde tartışılan konu, kadın (serbestçiler bu kelimeyi tercih ediyorlar) ve erkek öğrencilerin bir veya birkaçının aynı evlerde kalmalarıdır. 

 

Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre bu durum meşru değildir, birçok sakıncası vardır. Birçok erkek öğrenci ailesi yanında kahirçoğunluğu ile kız öğrenci ailesi bu duruma razı olmazlar. ‘Razı olmuyorlarsa aynı evde barındırmasınlar, ayırsınlar’ demek kolay, bunu uygulamak -istenen yardımlar alınamazsa- zordur. 

 

…Kızı veya oğlu evli olmadığı birisi ile bir evde beraber yaşayan aileler komşularının ve yakınlarının yüzlerine bakamazlar. 

 

…Peki çare nedir? 

 

Bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda ‘İslam’ı temel referans alan bir demokratik düzen’dir.
Liberal demokraside ısrar edilecekse hükümetlerin, bu rejime ters düşen devlet davranışlarına teşebbüs etmemesi, ama bireylerin, muhtaç oldukları çoğunluğun hatırı için bazı özgürlüklerini ‘gönüllü olarak’ kullanmamalarıdır. 
İnadına kullanırlarsa en azından mahalle baskısı, değerleri çiğnenençoğunluğun hakkı olur.”

 

***

Prof. Karaman’ın atıf yaptığı “toplum değerleri” kavramı ne yazık ki, Çok Partili Düzen’e geçtiğimizden beri sandık mekanizmasıyla iktidara gelen, başta Demokrat Parti olmak üzere, bütün sağ partilerin demokrasiyi saptırmakta kullandıkları bir kavramdır. 

 

Oysa demokrasi, Prof. Karaman’ın savunduğu gibi sadece bir “çoğunluk rejimi”değil, herkesin temel hak ve özgürlüklerinin, kimsenin müsamahasına, tahammülüne, iznine bağlı olmadan, yasal güvenceye sahip olduğu bir rejimdir… 
“Toplum değerleri” adına bunların sınırlanması ve kısıtlanması önerisi, hele hele bu sınırlama ve kısıtlama adına “mahalle baskısının” bir hak olarak devreye sokulması, demokrasiyle ilgisi olmayan, sonu totalitarizme kadar giden, tehlikeli ve korkutucu birmodeldir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 ay sonra...

Tam tersinden soralım soruyu Hristiyanlık ve demokrasi... Demokrasi dinsel dogmatizme karşı vardır. Sokrates pagan dogmatizme karşı çıktığı için demokrasi kurbanı olmuştur. Hristiyan dogmatizmine karşı savaşı kazanmıştır. Demokrasi deyimi dillerde sakız, Laikliğin olmadığı demokrasi olmaz. Suyun olmadığı baraj olmuyacağı gibi.... Pagan Roma, Hristiyan Roma olmuştur. Hristiyan Roma ise Laik Roma olmuştur..... Dinle demokrasi senkronize olmuştur. Bizde bu senkronize olma olayı sancılıdır. Önce Osmanlının son dönemlerinde dinsel tahakküm oldu, Cumhuriyet döneminde Jakoben Laiklik oldu. Şimdi ise gene ezilmişliğin verdiği kinle, taassup mahalle baskısı söylemiyle kendini göstermiştir. Şimdi barışma zamanı ne biz onları yok sayacağız ne de onlar bizi, herkes kendi alanının sınırını bilecek. Biz alanımızın sınırını çizemedik onları yok saydık, şimdi onlar bizi yok sayıyor ama senkronize olacağız..... o zaman demokrasi bilinci yerleşecek. Avrupa'da bu 300 yıl sürdü, bizde o kadar uzun sürmeyecek..... ama sürtüşme devam edecek, ben tarafım laiklikten yana.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.