Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

29 Ekim: M. Kemal’in Mondros’a tokadı!


irinçköl

Önerilen İletiler

 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 90. yılında Yurt Gazetesi olarak 29 Ekim'in “tarihi sırrı”nı genç kuşaklara açıklıyoruz. Bağımsız Dergisi yazarı gazeteci Taylan Sorgun'la yaptığımız kapsamlı söyleşi bu konuyu bilmeyenler için aydınlatıcı bir zenginlik taşıyor. Duayen gazeteci Taylan Sorgun'un M. Kemal'in İstanbul'daki gizli teşkilatında görev almış Teşkilatı Mahsusacılarla ve Fahrettin Altay Paşa ile yaptığı söyleşileri içeren 5 adet belgesel eseri var. Günümüzde dönemin canlı tanıklarına dayalı tek kaynak durumundalar.

Bugün Taylan Sorgun ile yapacağımız söyleşinin konusu “29 Ekim'in sırrı” ve “Fahrettin Altay Paşa'nın M. Kemal'in yanında olduğu Mondros günleri”.

 

M. KEMAL'İN KURMAY MESAJI

Sayın Taylan Sorgun, kitaplarınızda, özellikle “Bekirağa Bölüğü” kitabınızda yeralan “29 Ekim'in sırrı” meselesi nedir? Bunu neye dayandırıyorsunuz?

 

Taylan Sorgun (TS): 29 Ekim'in tarihi sırrı şudur: Mustafa Kemal, Cumhuriyet'i 1923 yılında tam 29 Ekim'de, 30 Ekim 1918 Mondros Teslimiyet Anlaşmasına 5 yıl sonra verdiği bir cevap, ya da attığı bir tokat olarak ilan etmiştir. Üstelik Cumhuriyet 29 Ekim'de saat 20.40'da, yani 30 Ekim'in 5. yıldönümüne saatler kala ilan edilmiştir. Orada ince bir 'kurmay mesajı' vardır. Batılı devletlere 'Mondros'u boşa çıkardım' demiştir! Bunu da bana belgeselini yaptığım M. Kemal'in silah ve kader arkadaşı rahmetli Fahrettin Altay Paşa anlatmıştır.

 

Mustafa Kemal, Altay Paşa'yı Cumhuriyet'in ilanından iki yıl sonra 1925 yılı Ekim ayında Çankaya'daki Köşk'ünde 11 gün misafir etmiştir. Bu konu orada gündeme gelmiştir. M. Kemal'in 30 Ekim Mondros ve 29 Ekim için söylediklerini Altay Paşa bana aynen nakletmiştir. Ben de “Bekirağa Bölüğü” ve “Esir Şehrin Fedaileri” kitaplarımda bu “29 Ekim'in Sırrı”na yer verdim.

ALTAY PAŞA O GÜNLERİ ANLATTI

Altay Paşa bunları size ne zaman nasıl anlattı?

 

TS: Meslek ustam Falih Rıfkı Atay'ın yönlendirmesi üzerine gazeteciliğe başladıktan bir süre sonra 1960'lı yıllarda 1908-1938 arasını yaşamış yakın tarihin son tanıkları ile konuşmaya başladım. Çoğu eski İttihatçı ve M. Kemal'in İstanbul'daki gizli teşkilatında yeralmış kişilerdi.

 

Bu arada Fahrettin Altay Paşa'nın (1880-1974) anılarını derlemek istediğini duydum. Ben talip oldum. İttihatçı bağlantısı ile kabul etti. Kendisi ile 1967-68 yıllarında Tarabya, Boyacıköy'deki evinde haftalar boyunca konuştuk. Bu konuşmalar “İmparatorluk'tan Cumhuriyet’e” belgeseline dönüştü.

 

Ancak bazı özel konuşmaları daha sonraki kitaplarımda kullandım. Altay Paşa'nın Mustafa Kemal'e sorduğu ve onun yanıtladığı 29 Ekim konusuna sonraki kitaplarımda yer verdim.
Altay Paşa bunları anlatırken çok heyecanlanmıştı. Mondros günlerini anlatırken de, ben istedim, odada gezinerek M. Kemal'in hareketlerini tekrarlayarak bana canlandırma yaptı. Yani çok özel anılardır. Tarihi anların anlatımıdır.

“KENDİMİ VAZİFELİ SAYDIM!”

Tam olarak ne demiş M. Kemal 29 Ekim'in ilanı konusunda?

 

TS: Altay Paşa Çankaya'da 29 Ekim tarihinin anlamını sorunca M. Kemal ona şöyle der: “Mütareke'nin ilk günlerini hatırlarsın, saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın saray da İtilaf Devletlerinin elinin altına girmişti, saray bu halinden 'memnundu'. Fakat ben bunu kabul edemezdim, buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımızaydık, fakat benim inandığım mefkureye benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu.

 

Mütareke 30 Ekim 1918'de imzalanmıştı, vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı, peki 30 Ekim 1918'den bizim İzmir'e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922'ye kadar kaç yıl geçti? 4 yıl. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkilap! Bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş hangi milletin tarihinde bu vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir”

M. KEMAL: ÖVÜNMEK OLURDU!

Altay Paşa bunun üzerine ne demiş?
TS: Altay Paşa meraklı ve heyecanlı. Tarihi yaşamış ve yapmış Kuvayi Milliye kuşağından. Onun için Altay Paşa biraz daha derinlemesine soruyor. “Neden tam 29 Ekim? Üç gün evvel 5 gün sonra da olabilirdi” diyor!

 

Mustafa Kemal bir an durup Fahrettin Altay Paşa'ya bakıyor. Sonra elini masaya vurarak:
“Deyiniz ki tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür” diyor. Altay Paşa “Ama bundan hiç söz etmediniz” diyecek oluyor. Mustafa Kemal yanıtlıyor:

 

“Övünmek olur, övünmek, benimle beraber mefkureye inananların, milletin ordumuzun hakkıdır” Ve sözlerini burada kesiyor Mustafa Kemal...

MAZLUM MİLLETİN AHI

Yani 29 Ekim'in 30 Ekim Mondros'a yanıt olduğunu “övünmek gibi olmasın” diye mi açıklamıyor M. Kemal?
 

TS: Böyle anlamak gerekiyor. Zaten 'Anlayan anlamıştır', Batılı devletler bu mesajı almıştır diye konuşuyor M. Kemal. Altay Paşa'ya kullandığı kelimeler şunlar: “Bu milletin ahıdır. Öcüdür”. Türkçe güzel bir atasözümüz vardır. “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”. M. Kemal'in “Mazlum milletin ahı” dediği bu anlamda “ahı”. Mazlum millet ve tabii M. Kemal emperyalistlerden Mondros'un ahını, öcünü 5 yıl sonra 29 Ekim'le alıyor. Yani intikamını tarihi mesajla alıyor, ama bunun reklamını yapmıyor. Sessizce “Beni yenemezsiniz, ben sizden öndeyim!” mesajını veriyor.

 O zaman Mondros'un M. Kemal için çok özel çok kişisel bir anlamı mı var?

 

TS: Evet, 30 Ekim Mondros Teslimiyet Anlaşması ve ondan sonra 8 Kasım'a kadar geçen bir hafta M. Kemal sürekli Saray'la şifreli telgrafla yazışarak adeta tek başına Mondros'a karşı bir savaş veriyor. Aslında bu bir hafta M. Kemal'in Anadolu İhtilali'ni tasarladığı ve ilk adımlarını atıp teşkilatladığı çok kritik bir hafta. İşte Fahrettin Altay Paşa da, Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte o kritik günlerde M. Kemal'in yanında. Hele bir sahne var. Rahmetli Altay Paşa o sahnenin tek tanığı. O sahneyi bana canlandırarak anlatmıştı.

MÜTHİŞ BİR TARİH SAHNESİ

Nedir o sahne?

 

TS: O sahne şu: Sarayla şifre savaşının sonuna gelinmiştir. O sırada Binbaşı Fahrettin, M. Kemal'in yanından ayrılmak için izin ister. M. Kemal “Geliniz!” diyerek onu masanın yanına askeri haritanın başına götürür. Anadolu paftasını açar. “Nihayet istediklerini yaptılar...Batırdılar şimdi paylaşacaklar!” der. Sanki tarihle hesaplaşır gibidir. Fahrettin Altay heyecandan nefesini tutmuş dinlemektedir. M. Kemal devam eder: “Şimdi bakınız elimizde kalan bu Anadolu topraklarını da işgal etmeye hazırlanmaktadırlar. Zaten başlamışlardır bile, çünkü burası onlar ve dünya için çok mühimdir. Bizim milletimizin hakkını böylece ebediyen ortadan kaldıracaklarını hesap etmektedirler”
M. Kemal birdenbire haritadan gözlerini kalıdır ve dikilir. Bir anlık suskunluktan sonra bu defa adeta hınçla bir sesle şöyle der:

 

“Fakat bilesiniz ki, buna izin alamayacaklar...Bunda muvaffak olamayacaklarını göreceklerdir. Bu muvaffakiyetsizliklerini yaşadıkları vakit o muvaffakiyetsizliklerine şaşıracaklardır...Bunu yapamayacaklardır...Göreceksiniz...Sonra da insanlık bu yaptıklarından utanacaktır”...

YILDIRIM YEMİŞ GİBİ

Gerçekten tarihi bin an, tarihi sözler. Peki Fahrettin Binbaşı ne yapıyor?
 

TS: Altay Paşa bana o anı “Yıldırım yemiş gibi oldum!” diye anlattı. Çünkü bunun nasıl olacağını o tarihte bilemez. M. Kemal'in kafasındaki plan ve stratejileri ondan başka kimse bilemez. Ayrıca M. Kemal'in telgrafları ve bu sözleri saraya ve işgalcilere karşı açık isyan gibidir. Binbaşı Fahrettin, M. Kemal'e birlikte savaştığı Çanakkale'den beri hayranlık duymaktadır, ama aynı zamanda durumun zorluğundan çekinmektedir.

 

M. Kemal, Binbaşı Fahrettin'e birliklerini koruyarak Anadolu içlerine çekilmesini söyler ve veda eder. 5 yıl sonra Çankaya'da M. Kemal, Altay Paşa'ya o günleri hatırlatıp 'Sen o zaman yanımdaydın, çektiklerimizi görmüştün!” diye konuşur. 5 yıl içinde olanlar gerçekten inanılmazdır!

KARAKTERİME UYANI YAPACAĞIM

Peki o günlerde M. Kemal başka neler yapar?

 

TS: M. Kemal 30 Ekim 1918 Mondros Teslimiyet Anlaşması'nı Halep'in kuzeyindeki dağlarda İngilizler ve Araplarla dövüşürken alır. Ordusunu Suriye'den geriye Anadolu'nun doğal sınırına az kayıpla çekmiş ve orada dövüşmektedir. Kendisine “Yıldırım Orduları Komutanlığı”nı Alman General Liman von Sanders'ten teslim alması tebliğ edilir. 31 Ekim'de Adana'ya gider ve komutayı, Çanakkale'de birlikte savaştıkları bu generalden teslim alır. Sanders “Tek tesellim komutayı size teslim etmektir” diyecektir. Sonra Mondros Teslimiyet Şartları'nı şifreli telgrafla öğrenir ve buna itiraza başlar. Hemen her noktasına direnir ve itiraz eder. Ahmet İzzet Paşa ve Saray'la sürekli yazışır. En sonunda “Karakterime uyanı yapacağım” diyerek teslimiyeti kabul etmediğini ilan eder.

 

M. Kemal bu arada işe yarayan silahları Ege'de Teşkilatı Mahsusa şeflerinden Kuşçubaşı Eşref'in çiftliğine yollar. Bunlar sonra Ege'de çete direnişinin temel silahları olacaktır. Ayrıca Antep ve Maraş'ta çeteler kurulmasını ve düşmanla gerilla savaşı yapılmasını örgütler. Oralara da silah yollar. Anadolu'da uzun vadeli bir direniş planlar. Ankara ve Konya civarını direnişin merkezi olarak daha o günlerde kurmay kafası ile gözüne kestirmiştir. Suriye'de elde kalan son askeri güçleri bu bölgeye naklettirir. Daha sonra Ali Fuat Paşa'nın ünlü 20. Kolordusu'nu Ankara'ya yollar. Kolordu Suriye sınırından Ankara'ya yürüyerek gider!...Öyle günlerdir...

GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!

 

Sonunda Saray, onunla başa çıkamaz ve Mustafa Kemal'in, yani bu “İsyancı Paşa”nın ordularını lağveder. Kendisi 8 Kasım'da derhal İstanbul'a çağrılır. Ancak Sadrazam ve Harbiye Nazırı Ahmet İzzet Paşa da, Saray, işgal kuvvetleri ve İttihatçılar arasında kalarak, M. Kemal Paşa'nın sert telgraflarının da etkisi ile ertesi gün istifa eder. M. Kemal 13 Kasım 1918'de işgal donanmasının İstanbul'a geldiği aynı gün İstanbul'a gelir.

Hazin bir dönüş!

 

TS: Ama M. Kemal yenilgiyi kabul etmez. 80 bin şehit vererek Çanakkale'den sokmadığı İtilaf devletleri donanmasını İstanbul Boğazı'nda görünce gözyaşı dökmek yerine “Geldikleri gibi giderler” demekle yetinir. O zaten artık Anadolu İhtilali'ni planlamaktadır. İstanbul'a gelir gelmez eski arkadaşları olan İttihatçı ve Teşkilatı Mahsusacılarla gizli bir teşkilat kurar ve milli mücadelenin temellerini atmak için derhal çalışmaya başlar. Kitaplarımda anlatmaya çalıştığım M. Kemal'in İstanbul'da kaldığı bu 6 ay başlı başına ayrı bir maceradır. Bir gün onu da anlatırım. 


M. Kemal'in Mondros'ta Saray'la telgraf savaşı

 

Fahrettin Altay, Taylan Sorgun'a anlatıyor. Mondros sonrası kendisi yanındayken Mustafa Kemal'in Saray'la yürüttüğü telgraf savaşından izlenimler ve başlıklar şöyle:
Mondros'un imzalandığı 30 ekim 1918'de M. Kemal Suriye'den Anadolu sınırına çektiği ordusuyla, Halep'in kuzeyinde Toros eteklerinde İngiliz ve Arap kuvvetleri ile çatışmaktadır.

Gelen talimat üzerine Mustafa Kemal 31 Ekim 1918 günü Adana'ya gelerek Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı'nı Liman von Sanders'ten devralıyor.  
Adana'daki karargahta başlayan bu süreç esas olarak Mondros Teslimiyet Anlaşması şartlarının kendisine iletildiği 3 Kasım'dan başlayarak 8 Kasım 1918'e kadar 5 gün sürüyor. Binbaşı Fahrettin (Altay Paşa) 3 Kasım'da Adana'ya onun yanına geliyor.

Mustafa Kemal karargahta telgraf odasına sürekli gidip gelerek, öfkelendiği zaman yaptığı gibi dağılan sarı saçlarını, ellerini tarak yapıp sürekli geriye doğru iterek heyecan içinde sinirli biçimde dolaşıyor. Sürekli kahve ve sigara içiyor. Telgrafçıya “Yaz çocuk, oku çocuk!” gibi komutlar veriyor. Bir çok telgrafın başına “Geciktirilmesi idam gerektirir!” gibi maddeler koyduruyor. 

Böyle muğlak ve belirsiz şartlar olur

 

Mustafa Kemal 3 Kasım 1918'de Adana'dan Harbiye Nezareti ve Saray'a çektiği telgrafta Mondros Anlaşması'ndaki “muğlak maddeleri” eleştiriyor ve netliğe kavuşması için bir dizi soru sıralıyor.

 

Önemlileri şöyle: 

 

Toros tünellerinin işgaline izin verilmesi, Amanos tünellerini de kapsıyor mu? İşletmeyi kim yapacak?
Suriye sınırı ve Kilikya sınırı denilen yerler neresidir?

M. Kemal’i öfkelendiren not: Sınırlar sonra belirlenecek

 

4 Kasım'da İstanbul'dan gelen başka bir şifre ise İngilizlerin İskenderun'a erzak nakli için çıkmasına izin verilmesini ve İngiliz centilmenliğine güvenilmesini ister.

 

Mustafa Kemal bu telgrafın özellikle “Hudut sonradan bildirilecektir” maddesine tek kelimeyle çıldırır! “Şu vaziyete bakın! Biz bu hudutlar için orduları çöllerde vermedik mi? Bir milletin hududunun lüzumu halinde bildirilmesi hangi insan aklının eseridir? Şaşarım akıllarına!"

5 Kasım: İngiliz ihtirasının sonu yoktur!

 

5 Kasım'da Ali Fuat Paşa da Adana'ya M. Kemal'in yanına gelir. Şifreleri okuyunca o da öfkelenir. 5

Kasım'da M. Kemal İstanbul'a ağır bir telgraf daha çeker:

 

Toros tünellerini işgal eden İngiliz kuvveti bütün Anadolu'yu işgale kalkarsa ne olacak?
İngilizler Suriye'deki kıtaat tanımı içine (Kilikya) 7. Ordu'yu da katarak teslimini istiyor.
İngilizler  İskenderun'u da Kilikya içine alarak işgale hazırlanıyor. Kilikya Siirt'e kadar uzanıyor!

 

Anlaşmadaki kötü şartları düzeltmezsek ve orduları terhis edersek, İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak, onların ihtiraslarının önüne geçmek mümkün olmayacaktır!

Fahrettin Altay kimdir?

 

Fahrettin Altay (1880-1974) İstiklal Savaşı'nda Mustafa Kemal'in yakın silah arkadaşı. 1906 Harbiye Kurmay okulu mezunu. Çeşitli cephelerde ve Çanakkale'de görev yaptı. Mondros sırasında Adana'da M. Kemal'in yanında bulundu. Kurtuluş Savaşı sırasında Konya'da 12. Kolordu'nun başındaydı. 30 Ağustos'ta süvari tümeni ile düşman hattının arkasına sarkarak Yunan cephesini dağıttı. 9 Eylül'de izmir'e ilk giren onun birlikleriydi. Siyaseti karışmadı, askerlik görevini sürdürdü. Hep M. Kemal'in yanında yeraldı. 1938'de Onun ölüm törenini yöneten komutan oldu. 1950'de emekli oldu ve köşesine çekildi. 1960'lı yıllarda anılarını gazeteci Taylan Sorgun'a anlatarak kitaplaştırdı. (İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e)

Taylan Sorgun kimdir?

 

1939 Elazığ doğumlu Taylan Sorgun 1957 yılında Ahmet Emin Yalman'ın başyazarı olduğu Vatan gazetesinde gazeteciliğe başladı. Falih Rıfkı, Bedii Faik gibi ustaların yanında çalıştı. Vatan, KİM, Hür Vatan, Tercüman, Ortadoğu gibi yayın organlarında uzun yıllar çeşitli kademelerde görev yaptı, günlük yazılar yazdı. Halen Bağımsız haftalık dergisinde “Dünden bugüne” köşesini yazıyor, Yurt gazetesine zaman zaman analizleriyle katkıda bulunuyor. Ulusal Kanal ve Kanal B'de çeşitli siyasi programlara katılıyor. 60'lı yıllarda Fahrettin Altay ve M. Kemal'in gizli teşkilatında çalışmış olan 'son tanıklarla' söyleşiler yaptı. Bu konuşma ve belgeleri içeren 5 kitabı var  (1-İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e 2-Devlet Kavgası 3-Esir Şehrin Fedaileri 4-Halil Paşa 5-Bekirağa Bölüğü)
 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.