Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

UTOPIA / THOMAS MORE / DİN


İNTERLOCK

Önerilen İletiler

..

27afae54d6fa2cdd8d2880b0cb739ff5_1270806

Utopia'nın değişik bölgelerinde, hatta bir şehrin değişik
yerlerinde çeşitli dinler vardır. Kimi Güneş'e tapar, kimi
Ay'a, kimi de başka bir gezegene.

Eskiden şanlı şerefli ve erdemli bir hayat sürmüş olan bir
adama, Tanrı, hatta Tanrıların en yücesi diye tapanlar da
vardı. Ama Utopia'lıların büyük çoğunluğu ve en akıllıları,
bütün bu putları bırakıp, bir tek Tanrı bilirler.

Bu Tanrı bilinmez, anlaşılmaz, açıklanmaz bir varlıktır.
İnsan zekâsının sınırlarını aşar.
Bütün dünyayı bedeni, erdemi ve gücü ile kapsar.
Bu Tanrı'ya Baba derler.
Her şeyin doğuşunu, çoğalıp ve gelişmesini, değişim
geçirmesi ve son bulmasını ondan bilirler.
Onun dışında hiçbir varlıkta tanrılık görmezler.

Utopia'lıların dinleri ne kadar değişik de olsa hepsi şu
inançta birleşirler:

Dünyayı yaratan ve yürüten bir yüce varlık vardır;
bu varlığın adı Utopia'lıların dilinde Mithra'dır.
Ne var ki, Mithra herkes için aynı değildir.
Ama Tanrı'ya verdikleri biçim ne olursa olsun, herkesin
bu biçim altında asıl tapındığı yüce tabiattır.
Bütün Utopia'lılar her şeyin başı, başbuğu olarak yalnız
onu görürler.

Bununla beraber, Utopia'lılar bu çeşit boş inançlardan
sıyrılmaya ve daha çok akla yakın görünen dinde/İsa
dininde birleşmeye başladılar.

Öteki dinler çoktan ortadan kalkmış olurdu, gelgelelim,
bir adam tam din değiştirmeyi düşünürken başına bir
felaket gelince, korkuya kapılıyor ve bunu bir rastlantı
değil Tanrı' nın bir cezası sayıyor. Sanki, terk etmeye
hazırlandığı o Tanrı ondan öç alıyormuş gibi.

Bizden İsa'nın adını, öğretisini, yasalarını, mucizelerini
ve kendi istekleriyle, kanlarını dökerek dünyanın dört bir
bucağındaki bir sürü ulusa kendi inançlarını benimseten
birçok din şehidinin o eşsiz bağlılıklarını duyunca, bu dini
ne kadar candan kabul ettiklerine şaşarsınız.
Ya Tanrı, için için onlara ilham veriyordu;
ya da Hıristiyanlık onların en beğendikleri din anlayışına
her bakımdan uygun görünüyordu.
Ama bana kalırsa, onları bu bakımdan en çok etkileyen
şunu söylememiz oldu:
İsa, Hıristiyanlar arasında her şeyin ortak olmasını
kararlaştırmıştı; mal ve mülkteki bu ortaklık en dürüst
Hıristiyan topluluklarında hâlâ süregelmektedir.

Her neyse, Utopia'lıların çoğu bizim dinimizi benimsedi
ve kutsal vaftiz suyunda yıkandı. Ne yazık ki, dördümüz
arasında -ki içimizden iki kişi öldüğü için dört kalmıştık-
hiç papaz yoktu; bu nedenle, Utopia'lılar dinimizin bütün
öbür sırlarını bilmekle beraber, sadece rahip olanlarının
yapabileceği bazı törenlerden yoksun kaldılar.
Bununla beraber, bütün bu törenleri biliyor ve istiyorlar.
Hatta içlerinden birinin rahip olup olamayacağı konusunu
aralarında canla başla tartışıyorlar. Birisini de seçmeye
niyetleniyorlardı ama, ben oraya gittiğim sırada henüz
seçmemişlerdi

Hıristiyanlığa inanmayan Utopia'lılar, dinin yayılmasına
ne engel oluyor, ne de Hıristiyan olanlara dil uzatıyorlar.
Ne var ki, Hıristiyanlığı yeni kabul edenlerden birini bizim
önümüzde adamakıllı cezalandırdılar. Adam vaftiz olur
olmaz, karşı koymamıza rağmen, akılsızca duygularına
kapılarak İsa'nın dinini övmeğe başladı; bu işte öylesine
coşmuştu ki, sadece bizim dinimizi bütün öteki dinlere
üstün tutmakla kalmadı, hepsini toptan kötüledi ve bu
dinlere bağlı olanları zındık, cehennemlik, şeytan soyu
saydı.

Adam bu yolda böyle uzun uzadıya atıp tuttuktan sonra
yakalandı, dinlere dil uzattığı için değil, halkını birbirine
katmakla suçlandı, yargılandı ve sürgün edildi.

Çünkü, Utopia'lıların en eski yasalarından biri şudur:
Kimse dininden ötürü kötülenemez.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası

Kültür Yayınları

 

..

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

aafbcbc6fb55f023a3212a2ece6fc41b_1270887

 

 

Utopia'nın kurulduğu sıralarda ve Kral Utopus' un oraya
gelmesinden önce, ada halkının din yüzünden birbirini
yediklerini öğrenmişti. Memleketin bu durumda olması
Kral Utopus'un orayı feth etmesini çok kolaylaştırmıştı.
Çünkü çatışan mezhepler birleşecek yerde, düşmanla
ayrı ayrı savaşıyordu. Utopus zaferi kazanır kazanmaz,
ilk işi din özgürlüğünü yasalaştırmak oldu:  Buna göre,
her insan istediği dini tutabilir, başkalarını kendi dinine
çekmek için elinden geleni yapabilir, yeter ki, eylemini
tatlılıkla, alçakgönüllülükle ve efendice gerçekleştirsin;
inandıramadığı insanlara karşı zor kullanmasın, onları
suçlamasın, ikilik yaratan tatsız sözlerden kaçınsın.

 

Hoşgörülü olmayanlar ile bağnazlar sürgüne ve kölelik
cezalarına çarptırılıyordu. Utopus bu yasayı yaparken,
yalnız halkın rahatını kaçıran sürekli kavgalar ve kinleri
ortadan kaldırmayı düşünmekle kalmıyor böylece dinin
gelişmesine de yardım edeceğine inanıyordu.

İnanç konusunda hiç kesin kararlar almadı. Düşündü ki,
belki de Tanrı insanların farklı inançları olmasını istemiş
olabilirdi. Kral, bir başkasını zorlayıp, ya da korkutarak
kendi inancına çekmeyi çok yersiz ve saçma ve zorbaca
bir davranış sayıyordu.

Eğer dinlerin bir teki doğru olup, diğerleri boş inançlara
dayanıyorsa, gerçek ergeç meydana çıkacaktı, yeter ki,
insanlar akıllıca  davransınlar ve birbirlerini kırmasınlar.
Ama eğer bu konu üstündeki çatışmalar ve tartışmalar
sürüp giderse, en kötü insanlar, en inatçı kişiler olduğu
için ve boş inançlarında direttikleri için en iyi ve en yüce
din ayaklar altına alınıp, kötü inançlara kurban gider;
güzelim ekinlerin çalılar arasında yok olması gibi.

İşte, bu yüzden Utopus bu konuyu tartışmadı bile ve her
insana tam bir vicdan ve inanç özgürlüğü verdi. Bununla
beraber, ruhun bedenle birlikte olduğuna, dünyanın ise
gelişi-güzel yürüyüp gittiğine inanacak kadar insanlığı
hor görenleri ahlâk adına ayıpladı.

Utopia'lılar, ölümden sonra, bir başka hayatın olduğuna,
kötülüklerin ise kıyasıya ceza göreceğine ve erdemlerin
cömertçe ödüllendirileceğine inanırlar.
Böyle düşünmeyen ve insanın yüce ruhunu bir hayvanın
bedeni durumunda gören kimselere insan demezler.
Böylelerini yurttaş bile saymazlar.
Çünkü, böylelerinin yasadan korkusu olmazsa, ahlâka da,
toplumsal kurumlara da hiçbirsaygı göstermezler.
Çünkü, ceza yasasından başka engel tanımayan bu kişiler
yasaları ya gizliden gizliye kurnazlıkla, ya da kaba güçle
bozacaklardır ister istemez.
Onun için, bu kafada olanlar her türlü şereften yoksundur
ve devlet işlerinde görev alamazlar. Böylesi yararsız ve
aşağılık kişileri herkes hor görür.
Bununla beraber, bunlara hiçbir ceza da verilmez.

Çünkü Utopia'lılara göre, istediği şeye inanıp inanmamak
insanın elinde değildir.
Ayrıca, bu kişiler korkutularak, düşüncelerini saklamaya
inanmadıkları şeye inanır görünmeye de zorlanamazlar.
Olduğu gibi görünmemek ve türlü yalanlar kurgulamak
Utopia'da büyük bir nefretle karşılanır ve bu adamların
bilgisiz halkın önünde inandıkları teorilerinden ulu-orta
söz etmelerine izin verilmez.
Fakat, rahipler ve aklı başında adamlarla konu üzerinde
tartışabilirler.
Hatta, bu çılgınlığın yerini akıl alır diye, bu tartışmalar
ayrıca teşvik de edilir.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları

12dd5fd0b552c9c6e59e34d8ce7a026f_1270887

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

90e7c63807e378fe10276f3d5fc3b39d_1270973

 

Birçok Utopia'lı bunun tam tersi bir saplantı içindedirler.
Ama, bunların düşünceleri ne tehlikeli ne de büsbütün
saçma olmadığı için yayılmalarına engel olunmaz.

Bir başka aşırılığa düşen bu Utopia'lılara göre hayvan
ruhları, sofuluk ve öbür dünyadaki mutluluk bakımından
daha aşağı olmakla beraber, insan ruhları gibi ölümsüz,
sonsuzdur.

Küçük bir azınlık dışında bütün Utopia'lılara göre, insanı
mezarın ötesinde sınırsız bir mutluluk beklemektedir ve
bu nedenle hastalara ağlar, ölenlere ağlamazlar. Yalnız
hayattan kaygı ile ve istemeyerek ayrılanlara acırlar.

Ölüm korkusunu kötüye yorarlar. Derler ki, yalnız suçlu
ve umutsuz ruhlar görecekleri cezayı için için bilir gibi
öbür dünyanın kapısında titremeye başlarlar. Başkaca
onlara göre, Tanrı, çağırdığı zaman kendisine sevinçle
gitmeyenleri, ölüme karşı ayak direyenleri hoşgörmez.
Böylesine ölenleri görünce Utopia'lıların keyifleri kaçar
ve onları, asık bir yüzle, sessizlik içinde mezara koyar,
günahının bağışlanması, ruhunun azaptan kurtulması
için Tanrı'ya yalvarırlar ve üzerine toprak yığarlar.

Sevinerek ve umut içinde ölen bir Utopia'lının ardından
ise kimse ağlayıp sızlanmaz. Cenazesi sevinçli şarkılar
türkülerle kaldırılır ve ruhu Tanrı'ya emanet edilirken,
bedeni sevinçle, güleryüzle, saygıyla yakılır. Küllerinin
üstüne bir taş dikerler ve üzerine de ölenin adını sanını
yazarlar. Dostları eve dönünce, onun iyilğinden, güzel
işlerinden söz ederler; en seve seve anlattıkları şey de,
hayatından çok şanlı ve sevinçli ölümüdür.

İyi insanların böyle şan ve şerefle anılması Utopia'lıları
erdem yolunda yüreklendirir ve ölülerin de çok hoşuna
giden bir merasim yapmış olurlar. Çünkü, Utopia'lıların
çoğuna göre, ölüler, insanların güçsüz gözlerinin görme
alanı dışında kalsalar bile, kendilerini adlandıran dirilerin
arasına katılırlar.

Mutlu ruhların diledikleri yere gitmekte hür olmamaları
hiç de şanlarına yaraşır sayılmazdı. Üstelik yeryüzünde
sevdikleri, bağlandıkları insanları görmek istememeleri
bir nankörlük olurdu. Böyle bir şey düşünülemez, çünkü,
iyi insanların yüreklerindeki sevgi ölümden sonra, diğer
erdemleri gibi, azalacağına daha da artar. Ve böylece,
Utopia'lılara göre, ölüler dirilerin topluluğuna karışırlar.
Onların işlerine ve sözlerine göz kulak olurlar. Atalar ve
dedelerinin her zaman yanlarında bulunduğu inancı ise
Utopia'lılara bütün davranışlarında güven verir, gizlice
işleyecekleri suçları önler.

Başka ulusların pek önem verdikleri fallara, kehanetlere
gelince, Utopia'lılar bunları saçma bulur ve alaya alırlar.
Buna karşılık, tabiat yasalarını aşan mucizelere saygıları
vardır, onlarda Tanrı varlığının ve gücünün bir belirtisini
görürler. Onlara göre, büyük bunalım anlarında bu nevi
mucizelere sık sık rastlanır. Halkın yakarışları ve büyük
inancı, yurtlarını belalardan kurtarıverir.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları

 

95bf7ba8ebeb4568f69fcc39b43e2676_1270973

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MORE, aile içi dinve toplum içinde din gibi bir ayrıma başvurur.

 

Ona göre belirli bir dine bağlı olanlar, kendi evlerinde, aileleri arasında, o dine özel olarak tapabilirler. Ama ortaklaşa paylaştıkları tapınaklarda, durum değişir. Kandillerle, mumlarla aydınlanan;güzel kokulu buhurların, günlüklerin yakıldığı; çalgıların çalındığı,

ilahilerin okunduğu bu tapınaklara beyazlar giyinip gelinir. Herkes tanrısını dilediği biçimde tasarlamakta özgür kalsın diye, tapınaklarda resimler, heykeller yoktur. Dünyanın tüm uluslarından ayrılarak, Ütopyalılar, dinin bölücü yanları üstünde değil, birleştirici yanları üstünde dururlar. Her dinin ortak amacı, tanrısal bir varlığı yüceltmek olduğuna göre, Ütopya tapınaklarında

ancak bu tanrısal varlığa duyulan sevgi dile getirilir. Böylece değişik dinlerden insanlar birleştirilir. Törenin sonunda, kişisel dini ne olursa olsun, herkesin katılabileceği ortak bir dua okuyup, böylesine mutlu bir toplumda yaşayabildikleri için Tanrı’ya şükredilir.

 

Ütopyalılar geleceğin olasılıklarına her zaman açık olduklarından, eğer kendi toplumlarından daha mutlusu varsa, Tanrı’nın

bu konuda onlara yol göstermesini de dilerler.

 

 Ada halkını din açısından birleştiren inanç, bu ortak duadır.

 

Ütopya’da dini yaşantıyla ilgili bir örneği de yemeklerde görürüz. Yemeklere başlamadan önce, dua yerine, doğruluk ve erdem üstüne yüksek sesle bir parça okunur. Kimse sıkılmasın diye, bu parçanın kısa olmasına dikkat edilir. Keyif içinde yiyebilmek için ellerinden geleni yaparlar. Akşam yemeklerinde her zaman müzik vardır. Toplandıkları oda güzel koksundiye, buhurlar yakarlar. Çeşitli çerezler, tatlılar, meyveler sofradan eksik değildir. 

 

Ütopya’da sağlık konusundaki dini tutum dikkat çekmektedir. İnsanın yaşatılması esas iken ölüm hakkı tanımak devrin şartları içinde farklı bir görüştür.

 

Ütopya’da hastalara karşı belirli durumlarda “euthanasia (ötanazi)”,doğru bulunur. Hastalık hem çaresizse hem de sürekli ve dayanılmaz acılar çektiriyorsa, hastanın yaşamı da ancak ölümle sonuçlanabilecek bir işkenceye dönüştüyse, rahiplerle hekimler,artık ölüme katlanması için, hastaya öğütler verirler. Ruhun ölümsüzlüğüne inandıklarından, hastanın ölmekle hiçbir şey

yitirmeyeceğini, olsa olsa acılarına bir son vereceğini söylerler. Böylece hasta, yüreklenerek, bir zindan, bir işkence olan belalı hayatından, ya kendi eliyle kurtulur, ya da başka birisinin bu işi yapmasını göze alır. Çoğu zaman uyuşturucu bir ilaçla uykuya dalıp, can çekişmenin acısını duymadan, kendi yaşamına bir son verir. Hıristiyan dini kendini öldürmeyi günahların en büyüğü

saydığı halde, Ütopyalılara göre bu, hem akla yakın, hem de erdemli bir ölümdür. Ne var ki, hiçbir çaresiz hastanın yaşamına zorla son verilmez. Yöneticilerle rahiplerden izin almadan kendi canına kıyan kişi ise, suç işlemiş sayıldığı için, ölüsü öteki Ütopyalılarınki gibi gömüleceğine ya da yakılacağına, pis bir bataklığa atılıverir.

 


Ütopyalıların tümü, beden öldükten sonra ruhun yaşayacağına inanır.Onları çağımızın sosyalistlerinden ayıran özelliklerden biri de bu inançtır.Ütopyalılar, ruhun bedenle birlikte öleceğini sananları, insanı hayvan düzeyine indirmiş saydıkları için, böylelerine yöneticilik görevi vermezler. Ama gene de onları hoşgörülü davranıp cezalandırmazlar, görüşlerinden vazgeçmeye de zorlamazlar. İkiyüzlülüğün her çeşidinden tiksinen Ütopyalılar, bir kişinin korkudan düşündüklerini gizlemek zorunda kalmasını, inanmadığı halde inanır  görünmesini istemezler. Hatta ellerinden geldiği kadar olumlu davranıp,günün birinde yola gelir umuduyla, ruhun ölümsüzlüğüne inanmayanların, rahiplerle ve bilge kişilerle özgürce tartışmasını doğru bulurlar. Ruhların yaşayacağına

güvendiklerinden, çoğu Ütopyalılarda ölüm korkusu yoktur. 

 

Bende ki Ütopia ,Kabalcı yayınlarına ait :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında Thomas More'un ÜTOPİA sından sonra Aldous Huxley'in ironik bir ütopyayı anlatan "Cesur yeni dünya"sını okumakta fayda var .

İnsanlığın sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş,savaşlar ve yoksulluğun yok edildiği ; tüm ırkların eşit olduğu ve herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünyanın yaratıldığı. bunu yaratırken de  ironik biçimde,  birçok değer yok edilmiş ve kaldırılımıştır; Aile , kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat,din ve felsefe artık yoktur.Ayrıca salt zevki önüne gelenle seks yapmada ve uyuşturucu kullanımında bulan toplum hazcı  (hedonistik) bir topluma dönüşmüştür.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

MORE, aile içi dinve toplum içinde din gibi bir ayrıma başvurur.

Herkes tanrısını dilediği biçimde tasarlamakta özgür kalsın diye,

tapınaklarda resimler, heykeller yoktur.

 

Aslında Thomas More'un ÜTOPİA sından sonra Aldous Huxley'in ironik bir ütopyayı anlatan "Cesur yeni dünya"sını okumakta fayda var .

İnsanlığın sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş,savaşlar ve yoksulluğun yok edildiği ; tüm ırkların eşit olduğu ve herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünyanın yaratıldığı. bunu yaratırken de  ironik biçimde,  birçok değer yok edilmiş ve kaldırılımıştır; Aile , kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat,din ve felsefe artık yoktur.Ayrıca salt zevki önüne gelenle seks yapmada ve uyuşturucu kullanımında bulan toplum hazcı  (hedonistik) bir topluma dönüşmüştür.

 

dear@@irinçköl..gul.gif

 

(bu arada fransısça bildiğimi de ihsas ettim..islik.gif

 mutluyum gururluyum..closedeyes.gif )

 

"cesur yeni dünya'yı bi nakil yapsan da..

 yorulmadan faidelensek  omaç mı? alkis.gif )

 

katıldığın içün çok teşekkürler..

gene gel.. he mi?

kollar açık bekliyorus..85.gif

 

merhaba..

 

ilgi:

brave_new_world_cover.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

957d93c3d6717dfc39822a690b824074_1271059

 

Evreni incelemek ve tabiat harikalarını övmek, onlara
göre, Tanrı'ya hoş gelen ve yaraşan  tapınma görevidir.
Bununla beraber, Utopia'lılar arasında, dine fazla sarılıp
bilimi bir yana bırakan, yeryüzüyle ilgili bilgileri, niteliği
düşük görenler vardır. Fakat tembelliğe ve aylaklığa da
düşmek istemezler. Çünkü, bu insanlar öbür dünyadaki
mutluluğa, ancak çalışmakla ve yararlı işler yapmakla
varılacağına inanırlar.

Kimisi, hastalara bakar, kimi yolları ve köprüleri onarır,
kanalları temizler, toprağa çeki-düzen verir, taşları ve
kumları taşır, ağaç kesip-biçer, kentlere at arabalarıyla
odun, buğday, meyve daha birçok yiyecek taşır; bunlar
sadece halk için çalışmakla kalmaz, özel işlerde de, bir
uşak gibi, hatta köle gibi çabalarlar. En belâlı, en çetin,
en çamur, insanların çoğunu tiksindiren,  ürküten işleri
candan ve yürekten yüklenirler; başkaları rahat etsin,
dinlensin diyerek didinir dururlar ve bunun karşılığını
beklemezler. Başkalarının yaşayış biçimine karışmaz,
kendi yaptıklarıyla övünmezler. Çalışmalarında da köle
durumuna indikleri ölçüde, halkın gözünde yükselirler.

Bu kimseler ikiye ayrılır: Bir bölüğü bekâr yaşar. Onlar
kadınlarla ilişkiden uzak durmakla kalmayıp, ağızlarına
et koymazlar; hatta her türlü hayvan davranışlarından
kaçınanlar da vardır. Dünyanın zevklerini zararlı sayıp
hepsinden kaçınırlar ve tüm çabalarını umutlarını öbür
dünyanın nimetlerine kavuşma yoluna korlar. Böylesi
nimetlere bir an önce kavuşmanın sevinciyle, tutkusu
içindedirler.

Diğer bölüğü, yine çalışmaya düşkün olmakla beraber,
evlenirler ve evliliğin ödevlerini-zevklerini benimserler.
Onlara göre, tabiata uymak ve yurda çocuk yetiştirmek
gerekir. Çalışmalarına engel olmaması koşuluyla dünya
zevklerini hor görmezler.

Utopia'lılar bu sonuncuları daha akıllı, birincileriyse daha
ermiş sayarlar. Evliliğe bekârlığı, rahata cefayı elverişli
görenler, bu davranışlarını akla, sağduyuya daha uygun
saymaya kalksalardı, Utopia'lılara alay konusu olurlardı.
Ama, bunları sadece din uğruna yaptıklarını söyledikleri
için Utopia'lıların saygısını, hayranlığını kazanmışlardır.
Bunlara garip bir yerli deyimle  'Burthresas'  derler ki,
bizim dilimizde 'din adamı' demektir.

Utopia'nın rahipleri pek seçkin ermiş kişilerdir, onun için
sayıları azdır. Her şehrin on üç tapınağında on üç rahip
vardır ama, savaş sırasından bu sayılar değişir. Çünkü
savaşta bunların yedisi orduya katılır ve onların yerine
yedi rahibin bulunması gerekir. Ordu ile gidenler geriye
döndüklerinde yine eski yerlerini alırlar. Yardımcılar ile
eskiler öldükçe onların yerlerine geçerler. Ondan öncesi
başrahibe yardım ederler. Her şehirde bir başrahip vardır.
Halk, başka bütün görevliler gibi rahipleri de, entrikaları
önlemek üzere gizli oyla seçer. Seçildikten sonra bunlar
kendi kurumlarınca da onaylanırlar. Din işlerine bakarlar,
törenlerini yönetirler, bir çeşit ahlak yargıçlığı yaparlar.
Uygunsuz bir davranış sonucunda onların önüne çıkmak
ve lâf işitmek büyük ayıp sayılır.

 

Suçluları cezalandırmak kralın ve öbür yargıçların işi ise
de, rahiplerin yol gösterme ve ayıplama yetkileri vardır.
Ahlakça pek düşkün olanları da din törenlerinden yoksun
bırakırlar. Bu afaroz Utopia'lıların en korktuğu bir cezadır.
Afaroz edilen kimse şerefini kaybeder, vicdanın azapları
ve korkuları içerisinde yaşar, hayatı bile tehlikeye girer.
Hemen pişman olup rahiplerin gösterdiği yola dönmediği
zaman, hükümetçe yakalanır ve dinsizlik cezasına çarpılır.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları
bfa770f10e1a5472f94ffc43eecc2880_1271059

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rahipler ,çocuklar ve gençlerinde eğtimini üstlenmiş durumdalar.Çünkü UTOPİA'da  ahlak ve görgü kurallarının eğitimi, kişinin diğer bilim dallarında aldığı eğitim kadar önemli.Bu yüzden çocukların zihinleri henüz körpe ve esnekken, her türlü yola başvurup onlara doğru düşünmeeri ve toplumun çıkarını korumaya yönelik ilkeleri işlemeye başlarlar.Bu türden ilkeler çocukları zihinlerine iyice yerleşti mi, bütün ömürleri boyunca semeresini verir ve devletin huzuru için çokönemli bir rol oynar. Zaten devlet çökerse, sapkın fikirlerin doğurduğu ahlaksızlıklardan çöker.

 

Rahiplerin eşleri toplumun en seçkin kadınları (tabi rahibeler dışında). Çünkü utopiada kadınlarda rahiplik yapabiliyorlar, ama bu duruma pek sık rastlanmıyor. Zaten ancak yaşı epeyce ilerlemiş dul bir kadın rahibe seçilebiliyor.

 

Utopialılar arasında hiçbir memuriyet rahiplik kadar ayarıcalıklı değil.Öyle ki rahiplerden bir herhangi bir kusur işlediğinde mahkemeye falan çıkarılmaz, tanrıyla ve kendi vicdanı ile başbaşa bırakılır. Çünkü ne kadar suçlu olursa olsun, kendisini adeta bir kurban gibi sadece kendisini tanrıya adamış bir insana,herhangi bir ölümlünün  elinin değmesinin caiz olmadığı düşünülür.Utopialılar arasında bu geleneğin yaşatılmasında hiç bir sorunla karşılaşılmamış, çünkü rahiplerin sayısı çok az,sonra her biri büyük bir özenle seçiliyor. Zaten iyinin de en iyisi olduğundan ve müstesna ahlakına saygı duyulduğundan bu makama getirilmiş bir insanın yozlaşması ve batağa saplanması akıl alacak bir şey değil. Yine de insanoğlunun doğasına akıl sır ermeyeceğinden, olur da böyle bir durum yaşanırsa, rahiplerin sayısı az olduğundan ve kendilerine duyulan saygı dışında herhangi bir yaptırım güçleri bulunmadığından, sonuçta topluma verecekleri zarar öyle korkunç boyutlara ulaşmaz. Gerçekten de nadir rastlanan özelliklere sahip çok az sayıda rahipleri var ve çok fazla kişiye bu onuru bahşedip şu anda büyük saygı besledikleri bu makamın ayrıcalığını da yitirmesini istemiyorlar.Ayrıca onlara göre, böyle saygın bir makamı hak edecek sayıda insan bulmak zaten çok zor, çünkü sıradan ahlaka sahip olmak böyle bir makamı taşımaya yetmez.

 

 

Ütopya /Thomas More / Kabalcı yayınları/Humanitas -Yunan ve Latin Klasikleri serisi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ütopyalıların her ayın ve her yılın ilk günü ve son günü kutladıkları dini bayramları var. Ayın yörüngesine göre , bir yılı aylara bölüyorlar, yılın uzunluğunu ise güneşin seyrine göre ayarlıyorlar . Kendi dillerinde ilk günlere  Cynemernus , son gülere de Trapermernus diyorlar. Bu iki sözcüğü kendi  dilimize "ilk yortu" ve "son yortu" şeklinde çevirebiliriz.Tapınakları bir harika, muhteşem işçiliklerinin yanında, ancak bir kaç tane olduklarından , aynı anda bir sürü insanı alacak kadar da devasa şekilde inşa edilmişler. Buna karşın hepsinin içi biraz loş,mimarlıkla ilgili bilgisizliklerinden kaynaklanıyor tabii bu durum, rahiplerin tavsiyesine uyarak böyle yaptıklarını söylüyorlar.  Çünkü aşırı ışık düşünceleri dağıtır, az ve soluk ışıksa zihni toplar ve inanca daha fazla yoğunlaşmasını sağlar.

 

Ütopyada her ne kadar halk arasında tek bir olmadığı ve bunların hepside birbirinden çok farklı, çeşit çeşit tapınma biçimlerine ship olduğu halde, tanrısal varlığa ibadet etme konusunda ortak bir düşünceyi paylaşıyorlar , yani adeta tek bir hedefe farklı farklı yollardan gidiyorlar.Bu yüzden tapındıklarında ortak inanca aykırı ne bir şey görülüyor ne de işitiliyor. Herhangi br mezhep kendisine özgü bir ayin yapacaksa bunu mahremiyet içinde kendilerine ait evlerinde yapıyor. Genel ayinler de özel ayinlerin itibarını sarsmayacak şekilde düzenleniyor. Bu nedenle tapınaklarında  hiç bir tanrı imgesi yok, herkes kendi dinine göre seçtiği biçimde bir tanrı imgesi tasarlamakta özgür.Ama  hiç biri kendi tanrısına Mithra dışında bir ad veremiyor.İnandıkları nasıl bir tanrı olursa olsun, herkes bu sözcükle bir tek yüce tanrısal varlığa işaret ediyor. Duaların sözleri de bu ilke göz önünde bulundurularak yazılmış, herkes kendi mezhebine halel halel getirmeden bu duaları okuyabiliyor.

 

Son yortu günlerinin akşamında tapınaklarında toplanıyorlar, tuttukları oruçları bozmadan önce ,geride bıraktıkları ve bu son gününü bayram olarak kutladıkları yılın yada ayın bereketli geçmesinden dolayı tanrıya şükranlarını sunuyorlar. Ertesi gün ilk yortuda , sabah erkenden tapınaklar akın ediyorlar ve bu ilk gününü bayram olarak kutladıkları  yeni başlayan yılın ya da ayı  kendilerine uğur ve şans getirmesi için dualar ediyorlar. Son yortu günü tapınaklara gitmeden önce evin hanımları kocalarının ayaklarına, çocuklarda ana babalarının ayaklarına kapanıyor, işledikleri bir suçtan ya da görevlerini ihmal edip aksattıklarından ötürü günah işlediklerini itiraf ediyor ve hatalarının bağışlanmasını diliyorlar. Çünkü aile içinde küçücük te olsa bir burukluk yaşanmışsa, bu şekilde af dilendiğinde yok olacağına inanıyorlar, böylece herkes iç huzuruyla ve rahatlıkla ayinlere katılabiliyor. Yüreğinde kinle ayinlere katılmak onlara göre tam bir zındıklık. Benzer şekilde herhangi birine karşı nefret ya da öfke duyduğunun bilincinde olanlar bu vicdanı rahatsızlıktan kurtulup arınmadıkça ayinlere katılamıyorlar, çünkü beklenmedik ve şiddetli bir cezaya çarptırılabileceklerinden korkuyorlar

 

 

Ütopya /Thomas More / Kabalcı yayınları/Humanitas -Yunan ve Latin Klasikleri serisi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

8049d04665e545e797567c6e461c072e_1271107

 

Çocukların ve gençlerin eğitimi ve öğretimi rahiplere
bırakılmıştır. Okul kendilerine bilimden çok erdem ve
ahlâk vermeye çalışır.  Utopia'da öğretmenin işi tüm
görgüsü ve bilgisini, körpe yaştaki çocuğun kafasına
Cumhuriyeti koruyacak olan gerçek, güvenilir ilkeleri
yerleştirmeğe harcamaktır. Bu ilkelerle yetişen çocuk,
ömrünce onlara bağlı kalır ve büyüyünce de devletin
bekçisi, yararlı bir üyesi olur. Devletleri dağıtan kötü
ahlâktır. Kötü ahlâkı yaratan ise kötü ilkeler ve bağlı
düşüncelerdir.

Rahipler, karılarını ülkenin en ileri gelenleri arasından
seçerler, kadınlar ise dul ya da yaşı ilerlemiş olmaları
koşuluyla rahiplik mesleğine girebilirler. Utopia'da en
şerefli görev rahipliktir.  Rahiplere gösterilen saygı o
denli büyüktür ki, içlerinden biri suç işlese dahi adalet
karşısına çıkmaz, Tanrı'ya ve kendi vicdanına bırakılır.
Çünkü Utopia'lılara göre, Tanrı'ya adanmış olan kutsal
bir varlığa hiçbir ölümlünün eli dokunamaz. Rahipler az
olduğu ve çok titiz seçildikleri için bu töreyi uygulamak
kolay olmaktadır. Erdemli ve iyilerin iyisi olduğu için bu
kadar yükselmiş olan bir insanın kötü ve ahlâksız oluşu
binde birgörülen bir şeydir. Böyle bir şey ortaya çıksa
bile- ki insanın bozulma ve değişmeye uygun yaradılışı
yüzünden olabilir- devletin güvenliği tehlikeye düşmez.
Çünkü bu sınıftakilerin sayısı azdır; ve şanları şerefleri
olmakla beraber, devlet işlerinde etkinlikleri de yoktur.

Rahiplerin mikdarını sınırlandırmış olmakla Utopia'lılar
bugün büyük saygı gören bu sınıfın değerini yitirmesini
önlemiş oluyor.

Olağanüstü bir yetkinlik isteyen  böylesine bir göreve
yükselecek değerde insan bulmak zaten güç bir şeydir.
Utopia'nın rahipleri, kendi yurttaşları üzerinde olduğu
kadar yabancı ulusların üzerinde de saygı kazanmıştır.
Bunun nedeni şudur: Savaşlarda rahip, savaş alanına
yakınca bir köşeye çekilir, orada kutsal giysileriyle diz
çöker, ellerini göğe kaldırır, herşeyden önce barış için,
sonra kendi ülkelerinin zaferi için dua ederler. Ama bu
zaferin hiçbir taraf için kanlı olmamasını isterler. Kendi
yurttaşları savaşı kazanırsa, rahipler hemen askerleri
arasına karışır,  mağlub olanların kılıçtan geçirilmesini
önlerler. Rahipleri görüp yanlarına çağırabilen mutsuz
düşmanlar, canlarını kurtarmış olurlar; uzuneteklerine
el değdirebilenler,  hem canlarını ve hem de mallarını
kurtarırlar.

Bu güzel davranış onlara öyle bir yücelik kazandırmış
ve bütün ulusların gözünde öylesine büyütmüştür ki,
çok kez hem kendi yurttaşlarını düşmanların, hem de
düşmanları  kendi yurttaşlarının vahşice eylemlerine
karşı korumuşlardır.

Utopia'lılar bütün umutlarını yitirip ve savaşı bırakarak
kaçtıkları zaman, düşman da peşlerine düşer ve onları
öldürmeye ve yağmaya yeltenirse rahipler araya girip
kan dökülmesini önlemiş ve akla uygun koşullarla sulh
antlaşmasına varılmasını sağlamışlardır.  Dokunulmaz
kutsal Utopia rahiplerine  saygısızlık gösterecek kadar
vahşi, zalim ve barbar bir ulus hiç görülmemiştir.

Utopia'lılar her ayın ve yılın ilk ve son  günlerini kutsal
sayar ve kutlarlar; yılları Güneş'in, ayları Ay'ın seyrine
göre taksim etmişlerdi. İlk günlere  "Cynemernes" ve
son günlere de "Trapemernes" demişlerdir ki bu da ilk
bayram ve son bayram demektir.

Tapınakları çok görkemli ve zengin yapılardır. Adetleri
az olduğu için büyük kalabalıkları alacak kadar geniştir.
Tapınakların içi  günün ortasında bile alaca-karanlıktır.
Bunun olması,  eksik mimari bilgiden kaynaklanmayıp,
rahiplerin arzularından ötürüdür. Çünkü rahiplere göre
ışık fazlalığı düşünceleri dağıtır; opak/donuk ışıklarsa,
düşünceleri toplar, dinsel duyguyu yoğunlaştırır.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları
0e80a4bd33cd7e6990092d027c8ec3fd_1271107

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

6877caa9209fb172e0ac7c2edf4cd188_1271185

 

Utopia'lıların tek dini olmamakla beraber, bütün değişik
mezhepler başka yollardan hep aynı amaca yönelmiştir,
bu da tanrısal varlığa yücelmektir. Böylece tapınaklarda
ortak inançlara aykırı hiçbir şey görülmez ve duyulamaz.
Her mezhebin özel törenleri evde ve aile içinde kutlanır.

Genel törenler özel mezhepleri incitmeyecek bir şekilde
düzenlenir.  Bu sebeble, tapınaklarda hiçbir Tanrı resmi
yoktur ve herkes tanrısını dilediği biçimde tasarlamakta
serbest bırakılır.

Tanrı yalnız Mithra adıyla anılır; bu da genelin kabul ettiği
Tanrı kavramıdır. Yapılan dualar hiç kimsenin mezhebine
aykırı gelmez. Her ayın ve yılın son günleri akşamüstü aç
karnına halk tapınaklarda toplanır ve o ayı ya da yılı rahat
geçirdikleri için Tanrı'ya şükrederler. Ertesi gün ayın ya da
yılın ilkgününü kutlulamak üzere erkenden tapınağa gidilir
Tanrı'dan uğurlu bir ay ya da yıl dilenir. Bayramların hitam
günleri tapınağa gitmeden daha önce, kadınlar kocalarının,
çocuklar anababalarının ayaklarına kapanır,   işledikleri bir
suç yada yerine getiremedikleri bir ödevi açığa vurarak af  
dilerler. Aile içinde gerçekleştirilen içinidökmelerden, saklı
kalmış huzursuzluk bulutları dağılmış olur, böylece herkes
tapınağa temiz bir yürekle ve iyi niyetleriyle gider. Çünkü,
Utopia'lılar tapınaklarına içleri rahat gitmek isterler. Onun
için, içlerinde herhangi bir kimseye karşı bir hınç, kin ya da
kırgınlık varsa, barışmadan, yüreklerini yıkamadan törene
katılmak istemezler. Böyle bir günahı Tanrı'nın çok ağırca
cezalandırmasından korkarlar.

Tapınakta erkekler sağda, kadınlar solda otururlar. Ailenin
başında kadın veya erkek, topluluğun en büyüğü bulunur.
Öyle bir düzenle otururlar ki, ailenin büyükleri, evde eğitip
yönettikleri kimselerin, tapınaktaki davranışlarına da göz
kulak olabilirler. En genç olanlar en yaşlılar arasına dağılır,
böylelikle bir araya gelen çocukların yaramazlık yapmaları
önlenir. İlk gençlik çağdaki gençlerin içinde, derin bir Tanrı
korkusu olması gerekir, çünkü o yaşta erdemi geliştirecek
tek güç korkudur.

Utopia'lılar törenlerde hayvanları kurban etmezler. Çünkü
onlara göre varlıklara yaşam sürsün diye can veren Tanrı,
onların kanının akıtılmasmdan hoşlanmaz.

Utopia'lılar tapınaklarındaki buhurdanlıklarda, çeşitli güzel
kokular, tütsüler, otlar ve kandiller yakarlar.  Her Utopia'lı
bilir ki, Tanrı'nın böyle şeylere, hatta insanların dualarına
bile ihtiyacı yoktur. Ama zararsız, iç rahatlığı veren böyle
tapınmaları severler. Bu törenlerin ışıkları, güzel kokuları
insanı içtence yüceltir, Tanrı'ya çok daha coşkuyla bağlar.

Tapınakta herkes beyaz giysiler giyer. Rahipler ise, pahalı
olmamakla beraber, güzel işlemeler ile süslenmiş, değişik
renklerde elbiseler giyer.  Elbiselerde sırmalar, elmaslar,
zümrütler yoktur ama, kumaş o kadar güzel dokunmuş ve
kuş tüyleriyle o kadar güzel ve ustaca bezenmiştir ki, en
pahalı kumaşlar bunun yanında hiç kalır. Tüy ve Kanatlar  
rahibin giysisine yerleştiriliş biçimleriyle, bir takım gizlerin
sembolleri olurlar. Törenleri kutlayanlar bu gizleri sürdürür
ve yorumlarlar.

Bunların karşısında Utopia'lılar Tanrı'nın kendilerine ettiği
iyilikleri hatırlar ve karşılık Tanrı'ya sevgi, saygı borçlarını
yerine getirmeye özenle dikkat ederler. Rahip kuşandığı
süsleriyle tören yerinde gözükünce, herkes öyle bir saygı
ve öyle derin bir sessizlikle yere kapanır ki, Tanrı tapınağa
gelmiş gibi, bir ürperti kaplar herkesin içini. Biraz geçince
rahibin işaretiyle doğrulunur. O zaman ilahiler okunmaya
başlar, arada bir de, çalgı sesleri duyulur.

Utopia çalgılarının birçoğu bizimkilerden farklıdır. Bazıları
bizimkilerden daha ahenkli, bazılarıysa hiç de öyle değildir.
Ama gerek çalgı, gerekse ses bakımından Utopia müziğinin
su götürmez üstünlüğünü oluşturan faktör, müziğin bütün
doğal coşkuları büyük bir olgunlukla dile getirmesidir. Ses
anlatılan şeye öylesine uyar, dualar, yakarışlar, sevinçler,
acınma, yas, öfke gibi duygular öylesine yaşatılır, ezginin
biçimi, içten duyguların gerçekliğiyle öylesine kaynaşır ki,
dinleyenlerin ruhu derinden sarsılır, ürperir, alevlenir.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları
704777eef91e339b226ba685e34d38d2_1271185

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

..

 

7333cfbfb7a6fd49a6461f4321f0869b_1271278

 

Törenin sonunda halk ile rahip yasalaşmış bir dizi duaları
hep birlikte okurlar. Bunlar hem tüm halkın hem de tek tek
herkesin benimseyeceği sözlerdir. Bu dualarda, her insan
Tanrı'nın kendi yaratıcı-yöneticisi, tüm iyiliklerin kaynağı
olduğunu kabul eder ve bunlardan ötürü de ona şükreder.
Tanrı'ya asıl şükrettikleri şey ise, kendilerini mutlu devlet
ve en gerçek saydıkları dinlerinin içinde dünyaya getirmiş
olmasıdır.  Böyle olmakla beraber, Utopia'lılar, eğer kendi
inançları yersiz ise, Tanrı'ya daha hoş gelen başka bir din
varsa,  Tanrı’nın bunu kendilerine sezdirmesi için yalvarır
ve onun dileğine uymaya hazır olduklarını bildirirler. Ama
Utopia'nın devleti ve dininden daha iyisi yoksa,  o zaman
da Tanrı'dan onları sürdürmesini ve tüm insanları devletin
ve dinlerinin yoluna getirmesini isterler. Dinlerin bu kadar
değişik olmasında, Tanrı’nın gizli bir gayesi varsa, ona da
karışmazlar.  Kısaca, rahat bir ölümün ardından, Tanrı’nın
kendilerini hoşça karşılaması için dua ederler. Ömürlerinin
uzaması yada kısalması hakkında Tanrı'ya baş vurmaktan
çekinirler. Bununla birlikte, mes'ut bir yaşam ile Tanrı'dan
uzun zaman ayrı kalmaktan ise, çok çetin bir ölümle seve
seve, Tanrı'ya bir an evvel kavuşmayı önemli saydıklarını
söylemekten kaçınmazlar. Duaları tamamlanınca yeniden
yere kapanır ve sonra yemeğe giderler. Günün geri kalan
saatleri oyunlar ve askerlik talimleriyle geçer."

Raphael sözlerine devam etti:

"Size bu devletin düzenini elimden geldiği kadar dürüstçe   
anlatmaya çalıştım.

Bu devlet, bence yalnız devletlerin en iyisi değil, üstelik
genel yarar ya da devlet ismini almaya en layık olanıdır.
Çünkü başka yerlerde  halkın yararlarından söz edenler,
aslında kişisel çıkarlarından başka bir şeyi düşünmezler.

Burada hiç kimsenin özel malı olmadığı için, hepsi ortak
yarar için canla başla çalışır. Kişisel yararla halkın yararı
gerçekten birbiriyle kaynaşmıştır. Diğer ülkelerde,devlet
ne kadar varlıklı olsa da,  kendi ambarını dolduramayan
insan açlıktan ölmeyeceğine güvenemez. Bu sebebten
ister istemez, memleket ve yurttaşlarından daha fazla
kendini düşünür.

Utopia'da her şey herkesin olduğu için, ortak ambarlar
dolu oldukça, hiç kimse hiç bir şeyden yoksun kalmaz.
Devletin gelirleri hiç bir zaman adaletsizce dağıtılmaz.

Utopia'da ne yoksula ne dilenciye rastlanır.  Kimsenin
hiç bir şeyi olmadığı halde, herkes zengindir. Dünyada
kaygısızca ve rahat yürekle, sevinç içinde yaşamaktan
daha büyük zenginlik olabilir mi? Hiç geçim sıkıntısına
düşmeden, karısının ağlayıp sızlanmalarını ve yiyecek
içecek istemelerini duymadan, oğlunun yoksul kalması
kızının çeyizini yapamamasından korkmaksızın yaşam
sürdürmekten daha mutlu ne olabilir?

Utopia'lının, kendi karısının, çocuklarının, torunlarının,
torunlarının torunlarının ve gelecek tüm soyunun rahat
yaşayacağından hiçbir kuşkusu yoktur. Ayrıca, Utopia
devleti, tüm bu imkânlarını, hem dün çalışıp ta bugün
çalışmaz olanlara, hem de bugün, bütün gücü yettikçe
çalışanlar için kullanır.

Böylesi haklı, böylesine eşit bir düzeni başka ulusların
devletiyle oranlamaya kimlerin dili varır ki? Ben kendi
hesabıma, başka uluslarda eşitlik ve doğruluğun ufak
bir izini bile görüyorsam kör olayım.

Bir soylu kişi, bir para babası, bir tefeci,  kısaca hiçbir
şey üretmeyen, devlete yararsız süs-püsler yaparak
satan işsizgüçsüzler, refah içerisinde güle oynaya bir
yaşam sürdürürken beri yanda bir işçinin, arabacının,
demircinin, marangozun ve çiftçinin, bir lokma ekmek
için, durup dinlenmeden çalışıp-didinmesi, alınteri ile,
yük hayvanlarının bile zorla dayanacağı bir yoksulluk
içerisinde yaşaması, hangi hakka ve hangi doğruluğa
sığar?

En zor işleri sessizce yerine getiren bu insanlar o kadar
yararlı kişilerdir ki, hiç bir toplum onlar olmadan bir yıl
bile ayakta duramaz. Böyle iken, bir hayvanın yaşam
koşulları dahi onlarınkinden kat kat daha iyidir. Çünkü,
hayvan onlardan hem daha az çalışır hem yiyeceği hiç
de onlarınkinden daha kötü değildir.  Hatta zevklerine
göre daha uygundur. Üstelik bir hayvan geleceğinden
hiç de kaygılı değildir.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları

e5a966b168fe343b30c1507043a96d42_1271278

 

..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

8d746799165686e5696d610bee82cf03_1271426

 

İşçiye gelince, nedir işçinin kaderi? Bugün için verimsiz,
kısır bir işin altında ezilmektir ve yarın için beklediği de
yoksulluk, dilencilik içinde geçecek bir ihtiyarlıktır. Aldığı
gündelik, günlük ihtiyaçlarını karşılamaya asla yetmez.
Nasıl kazancından bir parçasını bir yana ayırsın da, yaşlı
günlerindeki geçimini sağlayabilsin?

Soylu adı verilmiş kimselere, altınlar ve elmaslar içinde
yaşayanlara, aylaklar ya da süsten geçinenlere, bu hoş
keyifleri körükleyerek beslemekten başka işleri olmayan
bu insanlara, bol keseden varlık dağıtan böylesi toplum
haksız ve nankör bir toplum değil de nedir?

O toplum ki, kendini asıl yaşatan çiftçinin ve kömürcünün,
arabacının, marangozun, işçinin dertleriyle kaygılanmaz,
hiçbirine acımaz. O toplum ki, insafsız bencilliğinin içinde,
daha fazla iş, fazla çıkar sağlamak için, emekçi insanların
gençlik gücünü kıyasıya harcarlar;  zavallılar yaşlandılar
hastalandılar mı, ellerinde avuçlarında bir şey kalmadı mı,
iş başında sabahladıkları günler, gördükleri önemli bunca
iş unutulur, tüm bunlara karşı toplumdan gördükleri ödül
açlıktan ölmektir.

Dahası var. Zenginler her gün yoksulların gündeliklerini
kıstıkça kısarlar. Bunun için yalnız hilelere başvurmakla,
kalmaz, yasalar çıkarırlar. Devletin en yararlı insanlarına
böyle davranmak çok açık bir adaletsizliktir diyeceksiniz
ama, zenginler bu canavarlığı yasalar yolu ile bir adalet
kılığına bürümüşlerdir.

İşte bu nedenle,  bugünün gösterişli devletlerini gözden
geçirince, bunlar içinde benim gördüğüm tek olgu şudur
aldanmıyorsam: Zenginler Cumhuriyet, halk egemenliği
gibi parlak sözler altında yoksulların kuyusunu kazıyorlar.
Türlü düzenler ve akla gelmedik yollarla bir taşla iki kuş
vurmaya çalışıyorlar: İlk sağlamak istedikleri ise, kimi az
kimi çok haksızlıkla elde edilmiş serveti dünya durdukça
dokunulmaz bir mülk haline getirmek, ikincisi yoksulların
açlığından, bedenlerinden yararlanmak üzere onları yok
pahasına çalıştırmaktır.

İşte, zenginlerin devlet adına, dolayısıyla yoksullar adına
başvurdukları bu dolaplar, çıkar yasalarını oluşturmuştur.
Bununla beraber, doymak bilmeyen bir hırsla toplumunun
mutluluğunu, huzurunu sağlamaya kafi gelecek nimetleri
aralarında paylaşan böylesi kötü ve vicdansız insanlardan
oluşmuş grup, Utopia'lıların mutluluğuna kavuşmaktan çok
uzaktadırlar.

Utopia'da cimrilik asla barınmaz. Çünkü Utopia'da paranın
yeri yoktur. Para ortadan kalkınca, bir çok acıların kaynağı
kurumuş, nice cinayetlerin kökleri sökülmüş olmuyor mu?

Kim bilmez ki, yalanın- dolanın, haksızlıkların, soygunların,
kavgaların, kargaşalık ve ayaklanmaların, cinayetlerin ve
ihanetlerin, zehirlenmeler ve bu denli cezalar ile ödenen
suçların para ile birlikte ortadan kalkacağını?

Para ile birlikte korkular, kaygılar, kuşkular, uykusuzluklar
da insanların yakasını bırakacaktır.  Parasızlıktan doğuyor
sanılan yoksulluğun ta kendisi bile, para yok olunca, yok
olacak.

Bunun apaçık kanıtı da şudur: Diyelim ki, bir kıtlık yılı oldu,
binlerce insan korkunç açlıktan kırıldı. Elimle koymuş gibi
bilirim ki, o kıtlık yılının sonunda şu zenginlerin ambarları
aranacak olsa, çuvallar dolusu zahire bulunur. Bu zahire
vaktinde açlıktan bir deri bir kemik kalmışlara dağıtılsaydı
bu zavallılar Tanrı'nın insafsızlığına ve toprağın cimriliğine
kurban gitmezlerdi. Görüyorsunuz para olmazsa herkesin
geçimi kolayca sağlanabilir.  Bizlere mutluluğun kapısını
açmak üzere sunulmuş bulunan ve Tanrı adına kutsal bir
şeymiş gibi öne sürülen bu altın anahtar, esasında bütün
kapıları kapatmaktadır.

Zenginler bu gerçekleri bilmezler mi?
Bence çok iyi bilirler.
Bilirler ki, bir sürü yararsız ıvır zıvır biriktirmektense, iyi
yaşamak için gerekli şeylerden yoksun kalmamak daha
iyidir; çuvallarla altına boğulmaktansa, kaygulardan ve
dertlerden uzak kalmak çok daha özlenir bir şeydir.

Bana kalırsa insanoğlunun hem kendi çıkarı, hem İsa
yoluna girmek için çoktan Utopia devleti yasalarına
uyması gerekirdi. Çünkü, Tanrı’nın bilgeliği, insanların
iyiliğinin nerde olduğunu bilmez olamazdı ve herhalde
tanrısal iyiliği ile onlara iyiliğin ve doğrunun ne yanda
olduğunu haber vermişti. Ne var ki, insanın kendini bu
denli beğenmişliği, bütün ahlaksızlıkların kaynağı olan
o hayvanî tutkusu, dünya halklarının doğru olan yola
girmesine engel olmuştur.

Kendini beğenmiş o adam, mutluluğunu kendi rahatlığı
üstüne değil, başkalarının acıları üstüne kurar; ezeceği,
köle gibi kullanacağı insanlar olmazsa ve  mutluluğunu
başkalarının yoksulluğu üzerine kuramazsa,  mülkünü-
malını ortaya serip yoksulların bellerini bükmeyeceğini,
umutlarını kırmayacağını bilmezse, o Tanrı olmayı bile
istemez. Kendini beğenmek öyle bir cehennem yılanıdır
ki, insanın yüreğine sinsice süzülüp girer, onu zehirleyip
gözünü kör ederek, daha güzel bir hayata giden yoldan
saptırır onu. Bu sürüngen, insanların öylesine içine işler
ki, onu koparıp atmak kolay olmaz.

Bu size anlattığım devlete, bütün dünya memleketlerinin
kavuşmasını candan dilerim. Ne mutlu Utopia halkına ki,
böyle bir devleti bulmuşlar. Yarattıkları kurumlar onlara
parlak bir uygarlık sağlamakla kalmamış, eğer aklım beni
aldatmıyorsa, onlara sonsuz bir varlık da sağlamıştır.
Çünkü Utopia'da her türlü gözü doymazlık ve ayırımcılık
tohumları onlara bağlı bütün kötülüklerle birlikte sökülüp
atılmıştır. Böyle olunca devlet te, bunca güçlü ve mutlu
ülkeleri yıkan iç kavgalardan uzak kalmıştır.

Yurttaşlar kendi içlerinde bu kadar sağlam dayanışmayla
birbirine bağlı olunca, böylesine bir birlik kurunca, devlet
dışarıdan gelecek tüm tehlikelere rahatça karşı koyabilir.
Böyle bir devleti yabancı kralların ele geçirmek istemesi
boşunadır. Utopia'ya karşı bunu deneyenler çok oldu ve
her seferinde yenilgeye uğradılar."

Raphael hikâyesini bitirince, Utopia'lıların savaş sistemleri,
dinleri, törenleri, yasaları, töreleri ve kurumları üstüne bir
hayli düşündüm. Bunların çoğu olmayacak şeylermiş  gibi
göründü bana. Asıl şaşırtan ise, bu garip devletin, parasız
pulsuz ortak yaşama düzeni oldu. Böylesi bir ortaklık para
ile birlikte, devletin şanı şerefi sayılan soyluluk ve yücelik
gibi parlak, görkemli bütün üstünlükleri kökünden atıyordu.

Bununla beraber, konuşmaktan yorgun düşen Raphael'le
tartışmaya girmedim. Söylediklerine aykırı olan fikirlerimi
hoş karşılayacağından emin değildim. Onunla tartışmaya
giren başkalarına nasıl çattığını hatırladım. Ona kalırsa bu
kimseler başkalarının görüşlerinde sakatlık görmezler ise,
aptal sayılmaktan korkan kişilerdi.  Bu nedenlerle ben de
Utopia'lıların devletini ve Raphael'in bütün bu anlattıklarını
övdüm, sonra elinden tutup onu sofraya götürdüm:
"bir başka zaman bu konu üzerinde daha uzun konuşuruz."
dedim.

İnşallah günün birinde bulurum bu fırsatı.
Gerçi dünya işlerini iyi bilen bu bilge kişinin söylediklerini
tamamen kabul edemem ama şunu da saklamayacağım ki,
Utopia devletinin birçok özelliklerini şehirlerimizde görmeyi
isterdim. Bir umuttan çok bir dilektir bu.
İşte Utopia adasının yasaları ve kurumları üstüne Raphael
Hythloday'in öğle sonrası konuşması böyle sona erdi.

UTOPIA
Thomas More
Türkiye İŞ Bankası
Kültür Yayınları
0e80a4bd33cd7e6990092d027c8ec3fd_1271427

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.