Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Gezi'den Adeviye'ye Ulusları Bölme Sanatı


irinçköl

Önerilen İletiler

Sizin insanlara hakaret etmek gayeniz veya kastinizin olmadigindan 100% eminim. Cunku buda benim kastim degil. 

 

Anlaştığımıza çok sevindim. Değer verdiğim bir insanla anlaşmazlığa düşmek beni üzer. Sonsuz saygı ve sevgilerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eleştiririm, suçlarım, saygı duymam, değer vermem, bunları kişilere yapabilirim. Kavramları ise kötüleyebilir, yerebilirim. Berbat olduklarını, yok olmalarının şart olduğunu söyleyebilirim. 

 

Dine saygı duymamak, değer vermemek, onu yermek, kötülemek, onun berbat olduğunu, yok olması gerektiğini söylemek, virüse, mikroba benzetmek, insanlık dışı, vahşi öngörü olduğunu söylemek, kitabının kitap sıfatını hak etmediğini söylemek aşağılamak, hakaret etmektir. Bunun kıvıracak her hangi bir tarafı yoktur.

 

Ha, bu bir hak olabilir. Nasıl olabilir, bunu önceki iletilerimde izah ettim. Tekrar yazayım. Şiddete ve zararlara neden olan inançlara saygı gösterilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Siz İslam dinini böyle görüyorsanız bile yine de hakaret edemez, aşağılayamazsınız. Çünkü, bu objektif değil, subjektif bir görüştür.  Örneğin, Müslümanlar Hristiyanlığı Teslis inancını değersiz, saçma, şirk vs. olarak gördükleri için eleştirebilirler ama aşağılayamazlar, hakaret edemezler, Laik bir ülkede bu suçtur. Ama Suheyla Hanımın verdiği örnekdeki gibi Afrika'daki çocuklar Katolik bir Papazın fetvasıyla Aidsten ölüyorlarsa ve bu günah inancı gerçekten Katoliklikte varsa, Katoliklik bu sebepten aşağılanabilir, ona hakaret edilebilir, ona saygı duyulmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hemen Zeyd evlatliktan cikmistir. Evlatlik evlat sayilmazmis artik. Bundan sonra Islam dunyasinda "evlatlik" yasak olunmustur. Bilhassa Arap ulkelerinde bu yasak halan devam eder.

 

İslam'da evlatlık yasaklanmıştır. Ama ne tür evlatlık ? İslamdan önce anne ve babası olduğu halde alınan köle evlatlıklar mı, yoksa kimsesiz çocuklar mı ? Evlatlık yada Besleme diye adlandırılan çocuklar Müslüman ailelerde hep olmuştur. 

 

Dolayısıyla, İslamın zararları arasında saydığınız bu konunun aslı böyledir ve bir zarara yol açmadığı gibi, kimsesiz çocukların doyurulması, korunmasının da teşvik edildiğini görüyoruz başka ayetlerde. 

 

Evet, sıradaki ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kavramlara değer vermemek, saygı duymamak, yermek, kötülemek, berbat olduğunu, yok olması gerektiğini söylemek aşağılama değildir. Bunları insanlara söylerseniz aşağılama olur. Irkçılık kavram olarak berbat, değer verilmeyecek, saygı asla duyulamayacak, kötülenecek, berbat ve yok olması gereken bir kavramdır. Bunda şüphe de yoktur.

 

Ama dogmatik zihin devreye girince hemen dini bundan muaf tutar. halbuki din, ırkçılıktan da berbat bir bölücü ve düşmanlaştırıcıdır. Öyle ki, ebediyen bağdaştırmıyor, bir kesime sonsuz zevk sefa vadediyor, diğer kesime insanlık dışı vahşi psikopat işkenceleri sonsuz olacak diye korkutmayla dayatıyor. İnanç özgürlüğünü ahlaksızca yok ediyor.

 

Halihazır, önümüzde olan din kavramına evet değer vermiyorum, saygı duymuyorum, yeriyorum, kötülüyorum, berbat olduğunu söylüyorum ve yok olması gerekir diyorum. Çünkü insanları ebediyen düşmanlaştırıyor. Başka bir din anlayışı ortaya konursa bakar, değerlendirir, kararımızı veririz.

 

Bu asla dindarları aşağılamak değildir, olamaz. İnançlarına yönelik eleştiridir. Niye onlar gibi değil, farklı inandığımızın açıklamasıdır. Bunları söylemeden kendi inancımızın ne olduğunu nasıl açıklayabiliriz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evlatlığın türü filan olmaz. İslama göre evlatlık alsan da ona nikah kıyabilirsin. Bu da evlatlık kurumunu dinamitleyip yok eden skandal bir ahlaksızlıktır. O zaman niye evlatlık diyorsun? Evlat adını ağzına bari alma, öyle değil mi? Bu bir skandal ve çok ahlaksız bir skandal. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

halbuki din, ırkçılıktan da berbat bir bölücü ve düşmanlaştırıcıdır. 

 

Takıntılı zihin devreye girince Din ile Irkçılığı kategorik olarak benzer göstermeye çalışır. Oysa, benim önceki iletilerimde bahsettiğim benzerlik Din ile Irk ve Dincilik ile Irkçılık arasındaki benzerliktir. Dinciliğin, Irkçılığın aşağılanabileceğini söylemiştim Modern Dünyada. Yani; Din siyasallaşırsa, Irk siyasallaşırsa zararlara, şiddete yol açabileceğinden, açtığı zaman aşağılanabileceğini belirtmiştim.

 

Dine inanmak inanç özgürlüğüne nasıl aykırı oluyormuş ? Siyasal İktidar Dinci olursa evet. Ama insan eğer dinini kendi seçiyorsa, veya seçmesine müsait bir ortam varsa, dine inanmaktan vazgeçme hakkı varsa nasıl din başlı başına inanç özgürlüğüne aykırı olsun ? Din korkutuyorsa kormazsınız, inanmazsınız olur biter. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evlatlığın türü filan olmaz. İslama göre evlatlık alsan da ona nikah kıyabilirsin. Bu da evlatlık kurumunu dinamitleyip yok eden skandal bir ahlaksızlıktır. O zaman niye evlatlık diyorsun? Evlat adını ağzına bari alma, öyle değil mi? Bu bir skandal ve çok ahlaksız bir skandal. 

 

Beslemeler, evlat gibi yetiştirilmez, ev işlerinde kullanılır.

 

besleme
  1. Evlatlık olarak alınarak ev işlerinde çalıştırılan kız, beslek 

    Örnek: Evin içinde yaşlı bir kalfa ve bir besleme ile kalmıştı. S. M. Alus

( TDK )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kavramlara değer vermemek, saygı duymamak, yermek, kötülemek, berbat olduğunu, yok olması gerektiğini söylemek aşağılama değildir. Bunları insanlara söylerseniz aşağılama olur. 

 

Kavramlar da aşağılanabilir. Mesela, bir önceki iletide Irkçılık için yaptığınız gibi;

 

Aşağılama veya küçümseme, bir insanın, bir durumu veya bir kimseyi, kendinden daha az sahip olduğu sandığı değerler için kendinden küçük görmektir. " ( tr.wikipedia.org )

 

İnsanlık dışı, vahşi, berbat vs. sıfatları bir duruma veya kavrama olumsuz değer atfeder.

 

Mesela, Bayrak kavramı için sizin cümlelerinizin aynısını yazalım :

 

" Bayrağa değer vermemek, saygı duymamak, yermek, kötülemek, berbat olduğunu, yok olması gerektiğini söylemek aşağılama değildir. "

 

Oldu mu ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İyi işte, evlatlığı yok ettin, besleme yaptın. Cinsel olarak da nikahlanabilir yaptın. İyi mi oldu?

 

Bayrak için, yani bir nesne için öyle ifadeler kullanmak saçmalıktır, insana aklından zoru var derler. Bir kumaş parçası sana ne yapabilir ki öyle ifadeler kullanacaksın? Bir korsan bayrağı ise, kurukafa işaretli kara bir ölüm ve yağma, talan bayrağı ise, temsil ettiği kavramlardan dolayı kullanabilirsin.

 

Kavramlar için o ifadeler rahatlıkla kullanılır. Örnek verdiğim gibi ırkçılık için. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bayrak için, yani bir nesne için öyle ifadeler kullanmak saçmalıktır, insana aklından zoru var derler. Bir kumaş parçası sana ne yapabilir ki öyle ifadeler kullanacaksın? Bir korsan bayrağı ise, kurukafa işaretli kara bir ölüm ve yağma, talan bayrağı ise, temsil ettiği kavramlardan dolayı kullanabilirsin.

Siz mesela gerçekten Türk Bayrağını bir kumaş parçası olarak mı görüyorsunuz ?

 

Dediğime gelmişsiniz. Korsan bayrağı herkesin üstünde mutabık kaldığı üzre " ölüm, yağma, talan " ı temsil eder. O nedenle aşağılanabilir, hakaret edilebilir.

 

Ama Ulusların bayrağı öyle değildir. Bir ulusa ait bireylerin diğer ulusun bayrağını yakması, ayaklar altında çiğnemesi, ona hakaret etmesi doğru değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mursi'yi demokratik bir hareketle devirenleri Laik olmamakla nitelendirmek icin  insanin Mursi yanlsi olmasi gerekir.

 

Mursi karsitlarinin Laik olmadigini iddia etmek GEZI Olaylarindaki eylemcilerinde arkasinda baskalarinin bulundugunu iddia etmek ayni seylerdir.Misirdakiler laik degilse Gezidekilerde laik degildi!

 

Mursi yanlısı değilim. Mursi karşıtlarının bir bölümü laik de olabilir. Gezidekiler de çoğunluğu Laikti.  Gezi olaylarındaki eylemcilerin arkasında başkaları yoktu, diyorum, dedim.

 

AMA

 

MIsır'da Ordunun arkasında Suudi Kralı da var, Mısırlı Selefiler ( El-Kaidenin Mezhebi ) var, EL_EZHER İmamı da var, ABD'de var diyorum.

 

ÇÜNKÜ; GERÇEK BU !

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran, Hadisler, tefsirler ve diger İslam dini literatürlerinde sizin yazinizdan degisik anlatilir. Bilhassa Araplarin okuduklari kaynaklarda.

 

Ozeti budur. Bir gun Muhammad Zeydin evine gider, Zeyd evde yok, Zeynep kapiyi acar. Onun yuzunu gorur. Zeynep iceri almak ister. O hayir der ve  kendi kendine Zeynebin guzelligi hakkinda mırıldar ve gider. Bunu duyan Zeynep, Zeyde soyler. Zeyd gider ve Muhammede, Zeynep onun hosuna gitti ise, kendinden alabilir der. Muhammad yok, karin sende kalsin der. [burada dikkat edilirse, o zaman ki adetler insanlar karilarina biribirlerine veriyorlar, sangi ayakkabilarini hediye ediyorlarmis gibi].

 

Fakat Muhammed, Zeynebi bir turlu aklindan cikaramiyor. Bunu cozmek icin, Allahindan tam zamaninda bir ayet geilyor:

 

"Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, "Eşini nikahında tut (onu boşama) ve Allah'tan sakın" diyordun. İçinde, Allah'ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü'minlere bir zorluk olmasın. Allah'ın emri mutlaka yerine getirilmiştir. "  33:37

 

Iste Muhammed ne yapsin, ask olmus fakat kadinda evliymis. Hemde "evlatlik" edindigi ogluyla. Ama Allah bunu cozmeye devam eder. Teker teker. Simdi goruldugu gibide Allah onun Zeynep ile evlenmesini emreder. 

 

Sorun halan bitmedi cunku o zamanlar Arap toplumlarinda, Islam oncesinde, erkekler  Muhammedin yaptigini yapmazlardi.  Muhammed Zeydin babasi idi.

 

"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resülü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. " 33:40

 

Bu da cozuldu. Muhammed Zeydin babasi sayilmazmis.  Bunu kesinlestirmek icin:

 

Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır. Kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi de anneleriniz yapmamıştır. Yine evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır. Bu sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.33:4

 

Hemen Zeyd evlatliktan cikmistir. Evlatlik evlat sayilmazmis artik. Bundan sonra Islam dunyasinda "evlatlik" yasak olunmustur. Bilhassa Arap ulkelerinde bu yasak halan devam eder.

 

Zeynep, Hz. Muhammed'in halasının kızıydı nasıl olur da Zeynep'i hiç görmemiş olsun ve Zeyd'in evinde görüp aşık olsun? Halasının kızını aynı ortamda bulunup, hiç görmemiş, tanımamış olabilir mi sizce? Bu uydurma anlatıma nasıl inanabilirsiniz?

 

Bu boşanmayı isteyen Zeyd olmuştur çünkü zaten baştan beri bu evliliğe çok gönüllü değildi. Boşanmak istediğinde Peygamber hep nasihat edip, evliliğini sürdürmesi için çabalamıştır. Zeyd ısrarla boşanmak istedikten sonra bu ayet gelmiştir.

 

Zeyd Hz. Muhammedin bildiğimiz anlamda evlatlığı değildir aslında olay şu şekilde gelişmiştir. Zeyd'in babası, peygamber olduktan sonra Hz. Muhamed'in yanında Zeyd'in bulunmasını istememiş ve evladım değilsin demiştir. Bu durumda peygamber de sen benim manevi oğlumsun deyip, Zeyd'i himayesine almıştır.

 

Kuran, Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömdüğü, kadına değer verilmeyen bir çağda inmiştir. Dul kadınlar hoş karşılanmaz, köle ya da cariye olmak durumunda kalırlardı. Bu durumda kadınları korumak adına tüm müminlere örnek olmak adına bu evlilik Allah tarafından onaylanmştır. Dul kadınlar hor görülmesin diye yeri gelmiş bir erkek birden fazla kadına nikah kıyıp, himayesine almıştır. O günün şartlarında kadınlara hiç değer verilmezdi, Kuran bu aksaklıkları yavaş yavaş düzeltmeye çalışmıştır. O gün koşullar böyle idi fakat günümüzde farklı yani kadınların artık hakları var ve 1 erkeğe 4 kadın gibi bir söylem o günün şartlarına göre en doğru olandı. Bugün için ise bu asla geçerli değil. Ayetleri anlamamakta zorlanan ya da anlayıp anlamamazlığa veren insanlar yüzünden, onlara bakıp İslam'ı kötü saymak sizlerin yanılgısıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bütün bayraklar birer kumaş parçasıdır. Türk bayrağı da elbette öyledir.

 

Ama bir kumaş parçasına sembolize ettiği bir takım değer atamaları yapılınca bayrak olur. Bir yabancı ülke bayrağının bu değer atamalarına karşı isek, o bayrağın değerinin sıfır, çekildiği ülkemiz göklerinden (tabii eğer o kara gün geldiyse, umarım asla olmaz) derhal indirilmesi gereken, bir daha o göndere çekilmesine asla izin vermeyeceğimiz bir kumaş parçası elbette olabilir. Bunda hiç bir sakınca yok.

 

Ayrıca korsan bayrağına da aşağılanıp hakaret edilemez. Bu anlamsız ve saçma bir davranış olur. Çünkü bez parçaları kimseye bir kötülük yapamazlar. O bayrak iner, bir daha da yağma, talan ve soygunu sembolize ederek dalgalanmasına izin verilmez.

 

Ben bir tez ortaya attıysam önünü arkasını düşünmemiş olmam çok zayıf olasılık. Bu konuda titizim. Kurtlarla dans ederken dikkatli olmayı tavsiye ederim... 

 

İnsan besleme sözcüğünü kullanırken biraz ar etmeli, biraz yüzü kızarmalı. Evlatlık kurumunun içini boşaltıp böyle yüz karası bir kavramı yerine koymaya hiç mi utanmıyorsunuz? Dogmaya esaretiniz bu raddeye mi ulaştı? Yok bir de tecavüz etseydiniz beslemeye. Rezalete bakar mısınız, eve besleme alıyorsun, az daha büyüse de... diye beklemeye geçiyorsun. Buna kepazelik denmiyorsa başka isim bulmakta zorlanıyorum.

 

Bir Muhammed evlatlığının karısına göz koyma ahlaksızlığını işledi, bu uğurda evlatlık kurumunu mahvetti, insanlığa büyük zararlar verdi dememek için tüm insanlık değerlerinizden de vaz geçmeye hazır mısınız? 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

halasının kızıydı nasıl olur da Zeynep'i hiç görmemiş olsun 

 

Kızlar kısa zamanda çok değişir. Daha önce dikkatinizi çekmeyen bir kızın birden ne kadar güzelleşmiş olduğunu farkedebiliyorsunuz. Çok banal bir deyim vardır hani, aynen aktarmayı insanlık erdemine yakıştırmam. Bu banal yoz insanlara göre gönül ota da konarmış, başka yerlere de. Nereye konacağı belli olmazmış. Nasıl gönülleri varmışsa artık bunların.

 

Sinek gönüllü adamların ne zaman kimi canları çekecek belli olmaz. Bu rahatsız edici gerçeğin konu ile doğrudan irtibatını kurmayı dahi insanlık erdemine aykırı bulurum. Siz anlayacağınızı anlayın. Uzatıp kırıcı olmak istemiyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 insanlar yüzünden, onlara bakıp İslam'ı kötü saymak 

 

İnsanlara bakmıyoruz. Hatta Muhammed'in yaptıklarıyla da islamı değerlendirmiyoruz. Yani Muhammed bile bize islam dinini yanlış tanıtamaz. Biz Kuranda ne yazıyor, ona bakıyoruz. Çünkü Kuranı, bu dini yaratan adamlar yazmışlardır. Muhammed kendisi bile yazmamıştır. Onu kullanmışlar, karşılığında da hayatında en aç olduğu, gençliğini bir yaşlı dula harcamasından dolayı açlığından kıvrandığı bir konuda mükafatlar vermişlerdir. 

 

En son bu evlatlığının karısını istemesi ile bu ekibin bile artık sabrı taşmış, bundan sonra hoşuna giden kadınları istemesinin haram kılındığını bildiren ayet yazarak resti çekmişlerdir. Ben bu Kuran ayetlerini kopyalayıp yapıştırmaktan bile hoşlanmıyorum, ısrar ederseniz yapıştırırım veya Suheyla sanırsam memnuniyetle bunu yapar. 

 

Ekip, amaçları için kullandıkları sürece Muhammed'in isteklerine olumsuz yanıt vermemişler, yerine getirmişlerdir. Ta ki Mekke ele geçirilip muhalif değil iktidar olmuşlardır, Muhammed'i Medine'ye gönderip zehirleterek öldürtmüşlerdir. Kullanılan her nesnenin çöpü boylamak kaderidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran, Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömdüğü, kadına değer verilmeyen bir çağda inmiştir. Dul kadınlar hoş karşılanmaz, köle ya da cariye olmak durumunda kalırlardı. Bu durumda kadınları korumak adına tüm müminlere örnek olmak adına bu evlilik Allah tarafından onaylanmştır. Dul kadınlar hor görülmesin diye yeri gelmiş bir erkek birden fazla kadına nikah kıyıp, himayesine almıştır. O günün şartlarında kadınlara hiç değer verilmezdi, Kuran bu aksaklıkları yavaş yavaş düzeltmeye çalışmıştır. O gün koşullar böyle idi fakat günümüzde farklı yani kadınların artık hakları var ve 1 erkeğe 4 kadın gibi bir söylem o günün şartlarına göre en doğru olandı. Bugün için ise bu asla geçerli değil. Ayetleri anlamamakta zorlanan ya da anlayıp anlamamazlığa veren insanlar yüzünden, onlara bakıp İslam'ı kötü saymak sizlerin yanılgısıdır.

 

Bakiniz lutfen, yalniz yukardaki kalinlastirilmis yazdiklariniza bakiniz. Iyice okuyun.

 

Birde bunu alip kuran hakkinda ki inanclariniza kiyas ediniz.

 

Kuran uzerinde ki inanclariniz:

 

a. Kuran değişmez, sabit ve değişmiyecek, Allahtan gelen bir kitaptir.

b. Kuran mükemmel; kusursuz bir kitaptir.

c. Kuran sosyal ve kisisel yol gosteren en cok örnek olan bir kitaptir

d. Kuranin icinde yapıiçi, esaslı olmayan, geçici olan aykırılık, çelişki yoktur.

 

Siz yukarda Kurani [eski zamanlara] göreli, bağıntılı bir ahlak kitabi olarak tesbit ederseniz, bu yanlış fikirlere dayanan, çürük ve temelsiz bir argumandir. Cunku yukardaki Kuran hakkinda ki inanclariniza gore sizin yazilarinizdaki  [a] ve [c]ye  aykiridir. Inandiginiz kitap Allahtan gelen "herkes" ve "her zaman" icin gecerli inandiginiz bir kitap olmasi gerekir. Kuranin mükemmel; kusursuz bir kitap olmasi bu demektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Muhammed ömrü boyunca allahtan geldi diye ne sözler söyledi, toplamını kendisi de bilmiyordu. Çünkü bilse, mutlaka bir heyet toplar, ölmeden söylediği sözleri birleştirip bir kitap yapardı. Mısır'dan hediye geeln cariyeyi geri gönderip "bunun yerine bana papirüs gönderin de Kuranımı yazdırayım" derdi. Kapasitesi düşük, muhtemelen otistik belirtiler gösteren, belki epilepsi nöbetleri de geçiren bir adamdı. Gençliğini yaşlı bir dulun hizmetinde geçirmiş, onun önceki kocasından olan kızlarına kızım demiş ve topluma karışamamış, mağaralarda hayaller görmüştür. Onda bir kapasite olsa bir okuma yazma öğrenirdi. Bir tek eline kalem aldı bir harf yazdı diye rivayet yok. Bu olamaz. Bu kapasite son derece düşük bir kapasitedir. 

 

İktidarı ele geçirmek isteyen muhalif ekip, onu amaçları için kullanabileceklerini ve peygamber diye lanse edebileceklerini görmüşlerdi. Çünkü küçüklüğünü, burnundan sümükler aktığını, yerlere akıttığını, altsız gezdiğini kimseler görmemişti. Bu haller kutsallık iddiasına gölge düşürmeyecekti. Çocukluğu uzakta geçmişti. Üstelik otistik belirtiler ve sara nöbeti benzeri halleri vardı. Bunları da allahtan diye gösterebilirlerdi. 

 

Bu adamlar onu "bizim sana ısmarladıklarımızdan başka kendiliğinden ayet diye bir şey söylersen senin boğazını keseriz" diye tehdit de etmişler, çok kere aşağılar biçimde azarlamışlardır. Bunlar hep Kuran'da yazılıdır. 

 

Muhammed'in Arapların dinlerine, ilahlarına küfürler hakaretler edip de başına bir şey gelmemesi olanaksızdı. Hemen öldürürlerdi ama onu bu muhalif ekip korumuştur. Ancak kullanıp işi bittikten, iktidar olduktan sonra kendileri zehirletip öldürmüşlerdir. Rivayetlere bakıldığında zehirlendiği anlaşılıyor. Bunu da ancak Ayşe yapabilir. Yavaş yavaş ilaç veriyorum diye zehirlemiş. Muhammed işe ayıkmış ama artık zehirlendiğini, öldürüleceğini anladığında kendini kurtarması için çok geç olmuş. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama bir kumaş parçasına sembolize ettiği bir takım değer atamaları yapılınca bayrak olur. Bir yabancı ülke bayrağının bu değer atamalarına karşı isek, o bayrağın değerinin sıfır, çekildiği ülkemiz göklerinden (tabii eğer o kara gün geldiyse, umarım asla olmaz) derhal indirilmesi gereken, bir daha o göndere çekilmesine asla izin vermeyeceğimiz bir kumaş parçası elbette olabilir. Bunda hiç bir sakınca yok.

Hayır efendim, sakıncası var. Çünkü, o bayrağın temsil ettiği kavram olan Ulus'un işgalinden etkilenen, zarar gören sizin Ulusunuz olur. Tüm dünya uluslarının ortak kanaati olarak zarar verici bir sembol, kavram olarak görülmesi durumu olmadığından, hiç bir bayrağa bu yapılamaz. O nedenle Yunan bayrağına hakaret edilmesini bizzat Atatürk engellemiştir.Ama Korsan bayrağı için genel kanaat bellidir, nettir. Dolayısıyla, aşağılanabilir de, hakaret de edilebilir farzı misal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben bir tez ortaya attıysam önünü arkasını düşünmemiş olmam çok zayıf olasılık. Bu konuda titizim. Kurtlarla dans ederken dikkatli olmayı tavsiye ederim...

 

İnsan besleme sözcüğünü kullanırken biraz ar etmeli, biraz yüzü kızarmalı. Evlatlık kurumunun içini boşaltıp böyle yüz karası bir kavramı yerine koymaya hiç mi utanmıyorsunuz? Dogmaya esaretiniz bu raddeye mi ulaştı? Yok bir de tecavüz etseydiniz beslemeye. Rezalete bakar mısınız, eve besleme alıyorsun, az daha büyüse de... diye beklemeye geçiyorsun. Buna kepazelik denmiyorsa başka isim bulmakta zorlanıyorum.

Kurtlarla dansı iyi bilirim de, olmadı ama Kurtlar böyle ajitasyon yapmaz ki…

 

Sanki beslemeler evlenmek zorundalar demişim gibi, bu kadar çarpıtmaya artık ben ne diyeyim ?

 

Suheyla Hanımın tezi ne idi ?

 

“ Evlatlık yasaklandığı için kimsesiz çocuklar açıkta kalmış, hayatları mahvolmuş. “

 

Oysa, besleme uygulamasıyla beğenelim beğenmeyelim kimsesiz veya terk edilmiş çocuklar sorununa bir şekilde çözüm bulunmuş. Kimsesiz çocuklar açıkta kalmamış. Besleme tanımı günümüzdeki “ Koruyucu Aile “ ye tekabül eder. Köle gibi kullanılması ise Kuran’da yok. Kaldı ki, bir çocuk gerçek anlamıyla evlat edinilse bile köle olarak kullanılmayacağının garantisi de yoktur.

 

Buna mukabil, Batıdaki duruma bakarsak, 1851 yılında ilk olarak ABD’de serbest olana kadar Evlatlık kurumu tamamen yasak. Kölelik kaldırılana kadar da istisnasız yaşa bakılmaksızın kölelik var veya kimsesiz çocuklar sokaklara terk edilmiş vaziyette. Bir veriye göre mesela 1800’lerde Avusturya’da çocukların %50’si gayri meşru ve kimsesiz durumdaymış.

 

Demek ki, İslam bu yönden bir zarara yol açmamış.

 

Evet, sıradaki gelsin, ona da bir bakalım. 16.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Inandiginiz kitap Allahtan gelen "herkes" ve "her zaman" icin gecerli inandiginiz bir kitap olmasi gerekir. Kuranin mükemmel; kusursuz bir kitap olmasi bu demektir.

 

Değildir. Bu bir anlayış meselesidir. Bakınız, burada bu birbirinden farklı anlayışlar ifade edilmiş :

 

Bugün İslâm dünyasındaki düşünce hayatında birbirinden ayrı üç Kur’ân tasavvuru bulunmaktadır. Aşağıda bu üç tasavvuru yer yer meteforlara da başvurarak izah etmeye çalışacağım.

 

"

I – Birinci tasavvur, tarih boyu İslâm dünyasında egemen olmuş sünni tasavvurdur. Bu tasavvura göre Kur’ân  kutsal bir kitaptır. Mutlak olan Allah’ın mutlak kelâmıdır. O’nun zatı ile kaim ezeli sıfatları olan ilim, irade ve kelâm  sıfatlarının bir tecellisidir. Bundan  dolayı “Kelâm-ı Kadîm”dir.

 

Yaratılmamıştır. “Kelâm-ı Nefî” olarak yani mana olarak Allah ile birlikte zelidir. “Kelâm-ı Lafzi” olarak yani Arapça olarak Hz. Muhammed’e 7. yüzyılda indirilmiştir. Hitabı ve hükümleri evrenseldir. Yani bütün insanlaradır. Hükümleri itibariyle tarih üstü, toplum dışı sabit ve mutlaktır. Tanrı nihaî hakikati söylemiştir. Bu inanç giderek bütün hakikati söylemiştir kanaatine dönüşmüştür. Teşbihde hata olmaz. Onun taşı toprağı (harekesi-harfi cerri) altındır. İbarelerin, ifadelerin, cümlelerin altında binlerce anlam gizlidir. Her çağa göre manalar çıkarılabilir. O evrensel bir akide ve evrensel bir şeriattir. Vahiy, aklın alternatifidir (akıl-nakil).  Aralarında derece farkı değil; mahiyet farkı vardır. Vahiy (Kur’ân), tabir yerindeyse Allah’ın aklının bir ürünüdür.

 

Kur’ân’ın içerdiği dini ruh, şeriatı da  beden metaforlarıyla karşılayacak olursak; onun ruhu da bedeni de kıyamete kadar bakidir, değişmez ve evrenseldir. Bu Kur’ân anlayışını ‘Ay’ meteforuyla da izah edebiliriz. Ayın sınırları bellidir. Sönmüştür, ancak sürekli ışık verir. Ayın ışık kaynağı Güneştir. Kur’ân da sabittir. (Mevrid-i nassda içtihata mesağ yoktur). Ancak, Ayetlerden her zaman yeni manalar çıkarılabilir. O manaları ayetin altına Allah depolamıştır.

 

Böylesine mutlak-kutsal-sabit bir Kur’ân anlayışı doğal olarak Hz. Muhamet ve onun hadislerine de sirayet etmiştir. ‘Sahih-i Buhari’nin veya ‘Kütüb-i Sitte’nin neredeyse Kur’ân’a denk epistemolojik  otoritesi buradan gelir. Mutlaklık veya kutsallık anlayışı mıknatıs gibi yakınında duran şeyleri kendine çeker ve onları ‘yerden’ kaldırır. Hz. Muhammed’in “Nur-i Muhammedi” kavramıyla varlığın ontolojik kaynağı haline gelmesi veya “levlake levlâk, Lema halaktu’l-Eflâk = sen olmasaydın evreni yaratmazdım” anlayışı buradan çıkar. Artık Hz. Muhammed “Arpa ekmeği yiyen Arap bir kadının  oğlu, içimizden birisi değil, “fahr-i kainat”tır. Bu kutsallık ve mutlaklık Hz. Muhammed ve hadislerden geçerek Sahabeye, tabiun’a ve mezhep imamlarına sirayet etmiştir. Özetle, mutlak, kutsal ve sabit olan “merkez” etrafını, çevresini de kendine benzetmiştir.

 

II- İkinci Kur’ân tasavvuru, İslâm dünyasının ve düşüncesinin çöküşüyle beraber pozitivist bilim felsefesinin etkisinde kalan laik Müslüman aydınlarda oluşan tasavvurdur. Onlara göre Kur’ân, sönmüş bir yıldız gibidir. Zayıf bir parlaması vardır o kadar. Aklın ‘aydınlama’sından sonra ona bir ihtiyacımız yoktur. Biz ilhamımızı gökten değil akıldan almalıyız. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Bilim ve akıl sadece “Nasıl?” sorusunun cevabını vermez. “Niçin?” sorusunun cevabını da verir. Kur’ânın ruhu da bedeni de tarihseldir. Ortaçağın mistik aklının ürünüdür. Onun şeriatı “çöl kanunu”dur. Kur’ân kendi döneminde fevkalade ileri-devrimci adımlar atmıştır, fakat o adımların bugün için bir örnekliği veya kılavuzluğu söz konusu değildir. Halkın dini inancının kaynağı olması hasebiyle dolaylı bir saygınlığı vardır.

 

III – Üçüncü tasavvur yeni oluşmaktadır. M.İkbal, Fazlurrahman, H. Hanefi, M. Abid el-Cabiri, R.Garaudy, Ali Şeriatî, Abdulkerim Suruş, Mehmed S.Aydın, Mehmet Hatiboğlu gibi Müslüman entelektüeller  tarafından savunulmaktadır. Bu tasavvurun ortak paydasını şöyle özetleyebiliriz: Mu’tezile’nin savunduğu gibi Kur’ân Allah’ın fiil sıfatlarından olan irade ve kelâm sıfatının ürünüdür. Yani ezeli değildir, yaratılmıştır. Mutlak olan Allah rölatif olan varlıkla ilişkiye girdiği zaman, çıkan ürün rölatiftir, mutlak değildir. Çünkü, Kur’ân’ı oluşturan dil (Arapça), Hz. Muhammed (insan) ve Arap toplumu rölatiftir. Vahiy ilişkisi bir zamanda (7.yüzyıl) ve bir mekanda (Arap yarımadası) vuku bulmuştur. Kur’ân, Lahûtî (ilahi) olduğu kadar nasûtîdir(insanidir). Allah insan aklı ve insan diliyle insana hitap etmiştir. Vahiy ile insan aklı arasında mahiyet farkı değil, derece farkı vardır. Vahyin fikri muhtevası Arap kültürünün ve Arap zihin dünyasının içindedir. Tevrattan, İncilden dini fikirler  içerdiği gibi, Arap  cahiliye döneminin doğru fikir  ve fillerini de içerir. Başta Hz. Ömer olmak üzere Hz. Muhammed ve arkadaşlarının doğru görüp uyguladıkları fikir ve fiiller vahiy tarafından onanır. (Muvafakat-ı Ömer). Bundan dolayı Musa Carullah, bazı farzların temelinin sünnet olduğunu savunur.

 

Bu bakış açısına göre vahyin bir dudağı gökte, bir dudağı da yerdedir. Yukarı aşağıyı belirler, aşağı da yukarıyı. Kur’ân sadece gökten inmemiştir, aynı zamanda yerden bitmiştir. Yerle gök arasında  diyalektik bir ilişki söz konusudur. Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya insanın hakkı insana verilmiştir.(Esbab-ı Nuzul, Nesih-Mensuh, Mekki-Medeni.) Allah, Araplara hitap etmiştir. Arapça ile bütün insanlığa hitap etmemiştir. O günkü iletişim imkânlarını ve yabancı dil bilme oranını göz önünde tutarsak bu son derece doğaldır.  Aksi, abes olurdu. Allah dini Arap olmayanlara yayma sorumluluğunu (şahidlik.2/143) Araplara yüklemiştir. Kur’ânda  tekrar hatırlatılan (tezkire) ‘ed-Din’ Hz. Ademden beri peygamberlerin tebliğ ettikleri dindir. Yani İslâmdır. Ruh –beden metaforuna tekrar başvurursak, bu tasavvura göre Kur’ânın ruhu Hz. Ademden kıyamete kadar sabittir. Bunlar da Tevhid, MEAD (ahiret), ibadet (tapınma) ve Adalettir (salih amel/ahlak). Kur’ânın bedeni ise (şeriat) tarihseldir. Yani Kur’ândaki sosyal ve siyasi hükümler (muamelât) Arap toplumunun maslahatları göz önünde tutularak oluşturulmuştur.

 

Çünkü, sabit olan ed-Din, indiği toplumun yapısına göre ‘tedeyyûn’  eder. Etini ve elbisesini tarihten ve toplumdan giyer. Vahyi ve ilahî (semavî) anlamda din tektir. Şeriatler ise muhteliftir. Son şeriatın (Kur’ân ve Sünnet) ismi de ‘Şeriat-i Muhammedi’dir. Ortaçağda ‘islâmi İlimler’i  tedvin eden  Müslüman alimler, Arapların ihtiyacını karşılayan ‘Şeriat-ı Muhammedi’ (Kur’ân-Sünnet) den ümmetin bütününün ihtiyaçlarını karşılayacak ‘islâm şeriatı’nı (İslâm medeniyetini) inşa ettiler. Geleneğin katılığı ve taklidin yaygınlığı nedeniyle yeniçağa geçerken bu ortaçağ şeriatı aşılamadı. İslâm dünyasının her alanda yaşadığı krizin anlamı budur. Bugün ‘şeriat’ denince herkesin şuuruna üşüşenler bunun kanıtıdır.

 

Bu tasavvura göre Kur’ân güneşe benzer. Güneş sıcaktır, dinamiktir varlık olarak sınırları belli olsa da ışıma yoluyla görülmez. Işıma yoluyla kendinden bir şeyler kaybeder. Kur’ân’ın ışıması Müslüman entelektüelin  kalbi (aklı ve sezgisi) vasıtasıyla olur. Kur’ân’ı okuyan mümin entelektüel, ondan kimliğini, kişiliğini, benliğini, karakterini ve bilincini oluşturur ve dünyevi olgular, olaylar, fenomenler dünyasına dalar ve sorun çözer. Kur’ân’ı tefsir etmez. Olayları tevîl eder (aslına, hakikatine icra eder, çözer). Bundan dolayı peygamber “Ma raahu’l-muminune hasenen fehuva intallahi hesanun= müminlerin iyi gördüğü, Allah indinde de iyidir” demiştir. Bu durumda hata da yapılsa bir sevap alınır. Hz. Ömer böyle bir şahsiyet idi.

 

Bu tasavvura ‘fenomenolojik’ tasavvur ismi verilebilir. Olguların özüne bakar. Kur’ân bütünüyle ‘ölçü’ değildir. Örnektir. Örneği kavrayan, Allah’ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar. Çünkü ‘her dönemin ayrı bir hükmü vardır’(13/98). Kitabı şerhetmez. Bulunduğu epistemolojik zemin yorumsamacıdır. hermenötiktir. Rölativizm ile mutlak hakikat iddiasının arasında, dinlemeyi bilen, hakikatin bulunabileceğine inanan,  delile dayanan, iknai bir yoldur bu.

 

Bu tasavvuru bir başka metaforla da açıklayabiliriz. Bu tasavvurun Kur’an kavrayışı ‘yağmur’a benzer. Yağmur rahmettir. Yağmuru oluşturan su yeryüzünden gökyüzüne çıkar ‘bulut’ olur yoğunlaşır ve yere ‘yağar’. Vahyin, Kur’ân’ın fikri malzemesi de yerden alınır. Vahyin bütün verileri yeryüzüne aittir. Olgular, niyetler, duruşlar, fiiller Allah tarafından Semadan  dinlenir ve Vahiy pasajları (ayetler) olarak ‘inzal’ edilir. Vahiy,  Kur’ân’da rahmettir(7/203). Yağmur humuslu topraklarda berekete dönüşür. Vahiy de kalbi ‘yumuşak’ olan insanlarda hidayete dönüşür.

Bu bakış açısında merkez dinamik olduğu için çevre ve etraf da dinamiktir. Hz. Muhammed ve Sünneti de ölçü değil, örnektir (usce). Kur’ân ile sünnet arasındaki fark Allah ile Hz. Muhammed (halik-mahluk) arasındaki  fark kadar büyük değildir. Hz. Muhammed’in yanılabilirliği oranında azdır. İnsanların en hayırlıları Sahabe, sonra tabiun, sonra etba-ı tebiun değildir. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. En hayırlıları en muttaki olanlarıdır.

 

Üçüncü tasavvura göre din, salt bir takım kutsal kişiler (peygamber, sahabe, veli, şeyh, imam, ilahiyatçı,vs.) kutsal mekanlar (Kâbe, Mescid-i aksa, cami,vs.), kutsal zamanlar (Ramazan, Cuma, Kadir gecesi vs.), kutsal nesneler (Kur’ân, zemzem, tesbih, seccade, sarık, cübbe, vs.) değildir. Din salt  ahiret için (köşk, şarap, huri) yapılan bir takım özel ibadetler (hacc, oruç, namaz, Kur’ân okuma vs.) de değildir. Din, Tevhid inancı ile birlikte (iman) bunun zorunlu yansıması olan adalettir (salih amel). Din, dünya içindir, dünya da ahiret içindir. Din, gün boyu iyiliği, adaleti hakkaniyeti ayakta tutmaktır, bunları ikâme etmektir. Kötülüğü, haksızlığı, zulmü engellemektir (emr-ibil ma’ruf ve nahye ani’l-munker). Sosyal ve siyasal günah işlememektir. Çünkü bunlar büyük günahlardır. İnsan hakları ihlalleri büyük günahlardır. Ahlâki her davranış, gün boyu işlenen daimi sevaptır, ibadettir. Bir öneriyi, çözümü, fikri ve fiili ‘dini’ kılan şey, başına bir ayet veya hadis yerleştirmek değildir. Muttaki bir bilinç, temiz bir vicdandan gelen her öneri, çözüm, fikir ve fiil, dinîdir. "

 

İlhami Güler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@@Suheyla, sizin evlatlık kurumunun bir adamın bir hevesi uğruna yok edilmesi konusunda söyledikleriniz o kadar doğru ve kesin ki, bunda daha tartışacak bir durum göremiyorum. Evlatlık kurumunun böyle yok edilmesi bir utanç ve yüz karası...

 

Bayrak konusuna gelirsek, bu kişinin kendi hayal dünyasında yarattığı tezleri ben savunmuşum gibi gösterip kendi hayali tezleri ile savaşmasından bıktığım için bu kişiyi artık hiç önemsemiyorum. Ne demek sakıncası var? İşgalci bayrağını indirmeyelim mi? İndirip hakaret edelim de demedim. Tersine korsan bayrağı bile olsa hakarete gerek yok dedim. Bu kişi hayal dünyasında kendisi ile savaşıyor. Muhatap alınması olanaksız...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ülkemizde şöyle bir durum oluştu: Ülkede hatırı sayılır miktarda Sovyetçi kişiler vardı. Bunlar neredeyse ülkeyi demirperde gerisine katmayı başarmak üzere olduklarını hayal ediyorlardı. Tabii Sovyetlere karşı olan Maocular da vardı, hepsinin hakkını yemeyelim. Ama Sovyetlerle komşu olup da demirperdeye girmemek hayal olduğu için diğerlerini önemsemeye gerek yok. Türkiye'de olan, demirperde gerisine, yani Varşova paktına katılmaya ramak kalmış olmasıydı. 

 

Tabii bu olmadı. Önce 12 Eylül, sonra Afganistan bozgunu, sonra Sovyetlerin gümbür gümbür çökmesi...

 

Bütün bu hezimetler, Sovyetçilerde çok derin travmaya yol açtı. Derin bunalımlara düştüler. Bu bunalımdan çıkmak için neler yaptılar?

 

En akıllı olanları orda burda devrimci aramanın abes olduğunu, en büyük devrimciye zaten sahip olduğumuzu hatırlayıp Atatürk'de ulusalcı güçlerle birleştiler. Onları kutluyor ve hoş geldiniz yuvanıza diyorum. 

 

Efendisiz yapamayanlar "Sovyetler öldü, yaşasın yeni efendimiz ABD" dediler ve dünyanın en acayip çelişkisi içine düştüler. Dünkü düşman, yeni efendi! Bunun kişilik yitimi açısından korkunçluğunu tasavvurdan acizim. 

 

Kafası dogmaya bağımlı, uyuşturucusuz yapamayan dogmatik kafalı olanlar ise yeni dogma olarak dini seçti. Felsefi dogmadan dini dogmaya geçtiler. Çünkü bağımlılık böyle bir şeydir. Beyin normal çalışmaz, hayal dünyasında çalışır. Hayal dünyasında kalabilmek için illa bir uyuşturucuya ihtiyacı vardır. 

 

Efendisiz yapamayan ve dogmasız yapamayan iki kesim, her türlü dengesiz yaklaşımı sergiliyorlar. Bu kişilerde kişilik yitimi olmuştur. Sovyetlerin yıkılması ile yaşadıkları travmadan kurtulabilmiş değillerdir. Bu iki kesim, dayanışma içine de girmişlerdir. Siyasi ortam bu dayanışmaya uygun. Emperyalistler laikliği yok etmek ve dogmaları başta tutmak için ulusalcı Atatürkçülerle savaşıyor. Bu savaşta dincilerden zaten destek alacaklar da, yeni dogmalarına sarılan ve yeni efendinin hizmetine giren eski Sovyetçilerden de yardım alıyorlar. 

 

Emperyalistler, dinciler, eski Sovyetçiler, hepsi el ele Atatürk ilke ve devrimlerine, Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne savaş açtılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır şimdi evlatlık kurumu gibi son derece ahlaki ve yararlı bir kurumdan, "beğenseniz de beğenmeseniz de" demek zorunda olunan berbat ve aşağılayıcı bir kurum "besleme" rezaletine geçmek için gerekçe ne? Cici dogmalara olan uyuşturucu bağımlılığı! Adamın kadın hevesini onu kullanan ekip bile kınamış, başka kadın artık haram sana demişler, günümüz dogmatikleri islamı yaratan tarihsel dogmatiklerden de önde! Onların bile dayanamayıp rest çektiği konuda kıvrım kıvrım kıvrılıp ne mazeret üretecekelrini şaşırıyorlar!

 

Yok bu adamın bu heves ettiği kadınlarla bir icraatı da yok! Adam dul karısının eski kocasından  olma kızlarına kızım diyen bir adam! Bir adam doğru düzgün bir icraat yapsa, bu kadar da daldan dala atlamaz. Tek tek sayılarak bütün kuzenler, kendini adayan kadınlar, çocuk yaşta kızlar, normal bir adam bu kadar çok daldan dala gezer mi? Gezmez. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ülkemizde şöyle bir durum oluştu: Ülkede hatırı sayılır miktarda Sovyetçi kişiler vardı. Bunlar neredeyse ülkeyi demirperde gerisine katmayı başarmak üzere olduklarını hayal ediyorlardı.

.

.

Efendisiz yapamayanlar "Sovyetler öldü, yaşasın yeni efendimiz ABD" dediler

 

80 öncesi TKP ( Türkiye Komünist Partisi ) dışında Sovyetçi yoktu. TKP'nin de silahlı gücü yoktu. İşin tuhafı TKP bugün Ulusalcı cephe içerisindedir. Kişinin kendi hayal dünyasında yarattığı tezleri başkadır, gerçekler ise bambaşkadır. original.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.