Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?


musttafa

Önerilen İletiler

E ama şimdi olmuyor. Melek tabii ki kuvvet kökünden türemiş bir sözcük ama, anlamı açık. Bu melekler allahla konuşmuyor mu? Ademin yaratılmasına itiraz etmiyorlar mı? Allah ben sizin bilmediklerinizi bilirim demiyor mu? Sonra secde etmeye davet edilmiyorlar mı? Basbayağı karşılıklı konuştukları anlatılmıyor mu?

 

Yani ona mecaz, buna mecaz da, ortada bir şey kalmadı o zaman... Hepsi mecaz, hiç birini kaale almaya gerek yok o halde. Böyle bir şey olmaz. Sen mecaz dersin o mecaz der ama bunlar iktidara geldiklerinde hiç bir şeye mecaz demiyorlar! Oh ne iyi, mecaz diye iktidara getir, Kurana uymak farzdır diye ne yazıyorsa onu yapsın! Yazanlar da bilime, insan haklarına, her şeye aykırı... 

 

Ben size edebiyat kitabı indirdim mi yazıyor da mecaz olacak? İyi o zaman, hepsi mecaz. Oku geç... Arapça oku oku sevap bekle... Gani gani... Anlamı mı, boş ver, mecaz hepsi... Bu mudur yani?

 

Hayır mecazsa elli tarafa çekilir. İnsanları cennetlik cehennemlik diye böldü, yetmedi, bir de her nasıl anlayan nasıl anlarsa elli de mezhebe bölsün insanları. Bu işin sonu olmaz. Bu insanlığa felaketten başka bir şey vermez!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

E ama şimdi olmuyor. Melek tabii ki kuvvet kökünden türemiş bir sözcük ama, anlamı açık. Bu melekler allahla konuşmuyor mu? Ademin yaratılmasına itiraz etmiyorlar mı? Allah ben sizin bilmediklerinizi bilirim demiyor mu? Sonra secde etmeye davet edilmiyorlar mı? Basbayağı karşılıklı konuştukları anlatılmıyor mu?

 

 

 

Bu konuyla ilgili bahis daha önce geçmişti.

 

 

Adem türkçesi İnsan demektir. Bununda bir kelam olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Adem bir kişi değildir, İnsan kavramının kendisidir.

İnsan(adem) dini bir kavramdır, bir yaradılıştır, bu süreçte devam ediyor.

İnsan bedeni ayrıdır, insan ayrı; insanı taşıyan bu bedenin kendisidir.

 

 

Kuranda bu konuyla ilgili ayetlere bakarsak;

 

Bakara 30-31-32

 

Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.

 

Allah, Âdem’e bütün her şeyin ismini  öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.

 

Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.

 

Burda yeryüzünde halife olacak olan İnsandır(Adem), soyut bir kavramdır.

Kan döken hayvanlar alemine dahil olan bedendir.

İşte bu kan döken bedenin evcilleştirilmesi süreci devam etmektedir, sonucunda yeryüzünü hakimi halifesi insan çıkacaktır. Bu süreç nasıl devam etmekte, Allahın esmalarını öğrenme süreci bitmedi devam ediyor. İnsanlığın temel görevi budur; Allahın isim ve sıfatlarını öğrenmek, yani Allahı tesbih etmektir. Melekler yeterince tesbih edemiyor, demek ki.

 

Kalkıpta Allah meleklerle, ademle konuşurmu demeyin bu bir temsili anlatımdır, bu sadece bazı şeyleri insanların anlamaları için, bizim algı, idrak seviyemize indirilmesi, tiyatral bir şekilde anlatımıdır, az kelimeyle çok şey anlatmak içindir, içini düşünüp, araştırıp dolduracak olan insanlıktır, sadece düşünceye sevkiyattır. Kelamların başkacaca bir görevi yoktur, insanın beyninin içindedirler, yaşama somut bir etkileri yoktur.

 

Bedenin uysallaşmasında, insanileşmesinde dinin büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum, araştırmak lazımdır.

 

Allah herşeyi insana, yaşamın içinde öğretir, yarattığı ayetlerle, vahşi bu bedende yaşamda kademe kademe ilerleme sağlaması normaldir, hiçbir şey pat diye olmaz.

Allah herşeyi bir kadere (ölçüye) göre yaratmıştır. İşte bu ölçülerin incelenmesi, araştırılması İnsanı geliştirir, bilgi sahibi yapar. Yaratılan ayetleri okunarak bilgi sahibi olur insanlık.

 

 

Bakara 30-31-32 deki anlatımları çok boyutlu düşünmek gerekir.

 

Düz mantık bakış açısı çocuklara özgüdür ve giriş seviyesidir ve kelamlarla tanışma, isimlerini akılda tutma evresidir.

 

Sonraki evrelerde derinlemesine düşünerek, kelamlar arasında bağ kurarak anlatılan olayın özünün kavranması gereklidir.

 

Gözle görmeye çalışmak, olayı filimleştirmek şudur,  yani burda anlatılan olayı bir tiyatro sahnesinde gerçekleşiyormuş gibi beyinde canlandırarak, bir tarafta Tanrı, bir tarafta Melekler, bir tarafta İblis ve ortada İnsan olacak çamur.

 

Gözle görmek, görmeye çalışmak çocuk mantığıdır, Din akıl sahiplerine, akil balig olanlara indirilmiş demekle, anlatılanları akla sahip çıkanlar, bu akıl gözüyle bakanlar anlar denilmektedr.

 

Gözle görmek insanı aldatır, yanıltır, böyle bir yöntemle okuma yapılmak.

 

Akıl ise herşeyle bağ kurar, çözer.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çocuk akıllı ve çocuk düzeyinde konuşan bir tanrı fikrine sıcak bakmam olanaksız. O zaman büyüse, akıllansa da öyle kitap gönderseymiş, acele etmiş...

 

Olamaz yani, bir konuyu düpedüz güzelce anlatmak varken hangi çocuk akıllı böyle tutarsız saçma mecazlara başvurur? Tabiat kuvvetleriyle konuşmak da neyin nesi? Dosdoğru söylesin, yarattığım kuvvetler desin. Çocuklara masal yazan Lafonten mi bu?

 

Üstelik bir konu mecazsa elli ayrı şekilde yorumlanabileceği konusu havada kalmış. Böyle bir şeyin kabul edilmesine hiç yol yok. Neresinden tutsan bu mecaz diye yorumlama işi olmaz. Olabilirliği yok. Eğer bu mecaz işine kanarsam kendimi aptal gibi hissederim. Mecaz diye yut, uyu, adamlar iktidarı ele geçirince mecazı hicazı göstersinler. Yok öyle yağma...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gözle görmek insanı aldatır, yanıltır, böyle bir yöntemle okuma yapılmak.

 

Akıl ise herşeyle bağ kurar, çözer.

 

Salt akıllla, görüngü(fenomen) olmadan geçerli fikir, çözüm üretebilir mi? Üretebilir idasında isen bir misal ver.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@@democrossian sınavda olan Tanrı diye birşey yok, sınavda olan İnsan, bunları anlama ve çözme yükümlülüğü insandadır.

 

Çocuk bakış açısı diye ben örnek verdim, durum anlaşılsın diye!

 

Çocukça anlama, yani somut evre dönemi aşılıp, soyut anlama ve algılama evresine geçilmeden bu  kavramlar anlaşılamaz.

 

Yukarıda bahsettiğim bir tiyatro sahnesi oyunu görsel olarak(görüntüde) gerçekleşmedi, gerçekleşmeside mümkün değil, tanrı Zeus mu da oturup karşılıklı konuşulacak? böyle bizim anladığımız şekilde bir konuşma da yok! Bu bir anlatım şeklidir, anlayacak olan sembolleri çözecek olan İnsandır.

 

Herşeyi somut olarak algılayan, taştan puttan medet uman o devirdeki insanların soyut kavramları anlayabileceğini düşünebiliyor musunuz? Şimdi üniversite bitirmiş, hatta  ilahiyatı okumuş olanlar bile algılayamıyorlar, somut devrede kalmışlar.

 

 

Eski devirlerde kimsenin eline böyle bizimki gibi kitaplar bile yoktu ki, soyut düşünce yeteneği hemen oluşsun, herşey, öğretiler dedikodu ile, kulaktan kulağa insanlar arasında dolaşıyordu. O devirdeki insanların bunları anlaması zaten mümkün değildi, onun için sembolik anlatım vardır,  sembolleri anlayacak çözecek sonraki kuşaklardır, mesaj ileriye doğrudur, süreç devam ediyor, daha insanlığın katedeceği çok yol var.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herşeyi somut olarak algılayan, taştan puttan medet uman o devirdeki insanların soyut kavramları anlayabileceğini düşünebiliyor musunuz? Şimdi üniversite bitirmiş, hatta  ilahiyatı okumuş olanlar bile algılayamıyorlar, somut devrede kalmışlar.

 

Somutluklar olmadan soyut düşünce yada fikir geçerli midir? Misal?
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Somutluklar olmadan soyut düşünce yada fikir geçerli midir? Misal?

 

Soyuttan yalnızca Metafizik varlıkları mı anlıyorsunuz yoksa ? Soyut kavramlar yalnızca Metafizik midir ? Soyut ne demek ?

 

Mesela, Psikoloji Kavramları, Cebirsel kavramlar, Ahlaki kavramlar, Erdemler soyut değil midir ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@@democrossian sınavda olan Tanrı diye birşey yok, sınavda olan İnsan, bunları anlama ve çözme yükümlülüğü insandadır.

 

Bu söylenenler tümüyle anlamsız ve üzerinde değerlendirme yapmaya bile değmez. Dönemin Arapları gelişmiş bir dile ve edebiyat geleneğine sahiptiler. Onlara hiç bir şeyi mecazla hicazla anlatmaya hiç gerek yoktu. Dosdoğru söylenen her şeyi anlayabilirlerdi. Doğru dosdoğrudur, aynen söylenir. Eğrinin ise binlerce, milyonlarca şekli olur. Mecaza kapı açtığınız anda milyon biçimde algılanabilir. 

 

Dini mecaz diye yutturmanın sonu yok. Din icat eden mecazlı filan din icat etmez. Ne ortaya koymak istiyorsa aynen koyar. Kuranda öyle "mecaz söylüyorum, adamım sen anla, nasıl anlayacağını da bilirsin, anlarsın ya, işte öyle" tarzı hiç bir ifade yoktur. Tersine apaçık, anlayasınız diye indiriyoruz yazar. Zaten mübin sıfatı verilir ki bu apaçık demektir. Yoksa Kuranül mecaz denilirdi.  

 

Böyle mecaz filan gibi bir durum hiç ve kesinlikle yok, sözü bile edilemez. Bunlar boya cila, süs püs işleri. Zehiri yutturabilmek için şekerle kaplama hileleri. Aklı olan bu zehirli hapı asla yutmaz.  

 

İnsan hayatta kalma sınavındadır, öyle olmayan tanrının olmayan sınavında filan değildir. Ben nerde tanrıyı sınava soktum? Olmayan bir şey sınav edilir mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu söylenenler tümüyle anlamsız ve üzerinde değerlendirme yapmaya bile değmez. Dönemin Arapları gelişmiş bir dile ve edebiyat geleneğine sahiptiler. Onlara hiç bir şeyi mecazla hicazla anlatmaya hiç gerek yoktu. Dosdoğru söylenen her şeyi anlayabilirlerdi. Doğru dosdoğrudur, aynen söylenir. Eğrinin ise binlerce, milyonlarca şekli olur. Mecaza kapı açtığınız anda milyon biçimde algılanabilir. 

 

 

Arapların konuşma dili ve anlatım sanatları gelişmiştir, genelde  şiirsel anlatım tekniği gelişmiş, ama yazmada, yazım ile ilgili  bir gelişmişlikleri yoktur.

 

İşte Kuranda o dönem araplarının algı seviyesine indirilmiştir. Kuranı da o dönemin araplarına indirildiği için bu durumu dikkate alarak anlamak gereklidir.

Ddüz mantık yürüterek,Kuranın anlatım tekniğini dikkate almadan anlamaya çalışmak yanılgı üretir, yanlış algılara sevk eder.

Bende bunu sürekli ifade ediyorum ama, anlamamakta bir direnç görüyorum. Dosdoğru söylenen şeyler zaten anlaşılıyor.

 

Ama sizin kurandan getirdiğiniz örnekler dosdoğru anlaşılacak olanlar değildir. Kuranda anlatılanlardan; Allahın, Meleklerin, Şeytanın karşılıklı oturup konuşacağını düşünmek akla mantığa sığarmı? 

Eğriyi ve doğruyu olgunlaşmış akıl seviyesine erişenler, aklı oluşanlar daha net kavrar. Düz mantık yürütenler, kelamlar aradındaki bağlantıyı kuramayanlar kelamlarla anlatılanı  açık kavrayamaz, kavrıyoruz zannettikleri de yanılgıdır.

Din zaten akıl sahiplerine indirilmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Dini mecaz diye yutturmanın sonu yok. Din icat eden mecazlı filan din icat etmez. Ne ortaya koymak istiyorsa aynen koyar. Kuranda öyle "mecaz söylüyorum, adamım sen anla, nasıl anlayacağını da bilirsin, anlarsın ya, işte öyle" tarzı hiç bir ifade yoktur. Tersine apaçık, anlayasınız diye indiriyoruz yazar. Zaten mübin sıfatı verilir ki bu apaçık demektir. Yoksa Kuranül mecaz denilirdi.  

 

Böyle mecaz filan gibi bir durum hiç ve kesinlikle yok, sözü bile edilemez. Bunlar boya cila, süs püs işleri. Zehiri yutturabilmek için şekerle kaplama hileleri. Aklı olan bu zehirli hapı asla yutmaz.  

 

İnsan hayatta kalma sınavındadır, öyle olmayan tanrının olmayan sınavında filan değildir. Ben nerde tanrıyı sınava soktum? Olmayan bir şey sınav edilir mi?

 

 

Din ayrı Kuran ayrı kavramlardır. Kuran dini anlamak için başvurduğumuz içinde kelamları barındıran adı üstünde okunan(kuran)dır.

Kuranın içinde anlatım tekniği olarak mecazlar bolca kullanılmıştır.

Kuranın kendisi açıktır, kime açıktır inceleyip anlayana, anlamayanlara kapalıdır.

Din mecaz değildir, toplumun sahip olduğu genel anlayış o toplumun dinidir.

Toplumun genel anlayışı dini bozuksa, toplumun akıl sağlığı yerinde değilse, haytla dengeyi, bağlantıyı  kuramıyorsa yaşamda bunun karşılığını görür, eğrilikler çoğalır, insanlar birbirine zulüm eder.

Hayatın kendisi sınavdır, bu dünyaya gelen, hayatta olan herkes sınavdadır.

Kavramları yanlış kullanınca tabikide yanlış sonuçlara ulaşılır. Ama bu yanlışlar birer tecrübedir. Yanlışları biriktire biriktire insanlık doğruya yönelir.

Bilinirse herşeyde bir hayır vardır, bilinmez ise insan hep zarardadır.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlığın en büyük düşmanı cahilliktir.

 

Her insanın görevi öncelikle kendi cahilliğiyle savaşmak, mücadele etmektir.

 

İnsan kendi iç dünyasında kelimelere verdiği anlamlar ve bu kelimelerin birbirleriyle etkileşimine göre düşünce üretmeye çalışır.

 

Kelimeleri insan aklı ölçüsünde algılar. Akılda oluşan, gelişen bir unsurdur.

 

Din akıl sahiplerine indirilmiştir, algılasınlar, anlasınlar, yaşamda ilerlesinler diye.

 

Kuranda anlatılan kelam  kelimeleri anlayacak bir akıl oluşmamışsa, anlayacak bilgi seviyesine çıkılmamışsa elbette ki düz mantık yürüterek, kelamlar arasındaki bağlantıları kurmadan yapılan anlama ve buna göre oluşturulan anlayış şekli noksan olacaktır.

 

“İtiraz etmek, reddetmek” dine göre ben anlamıyorum, ben bu seviyeye çıkamadım demektir.

 

Algılamada sorun yaşayan, aklı oluşmamış toplumlarda sorunlar tükenmez, istesek de istemesek de aynı yerdeyiz, toplumdan bağımsız hareket edemeyiz, kurunun yanında yaşta yanar, bireyler tek başına bir şey yapamazlar.

 

Din bir toplum hadisesidir, toplumun anlayışının gelişmesi gerekir.

 

Dini anlamadan bir medeniyet kurulamaz, insanlar bir araya gelemezler.

 

Dindeki yapılaşma; insanların istek ve arzularının, hayallerinin, duygularının peşinden gitmesini engelleyecek kuralları içinde barındırmakta ve toplumu akla, düşünceye davet etmektedir.

 

Din; toplumu belli değerlerde birleştirerek kargaşayı ortadan kaldırmakta ve medeniyetin gelişmesine zemin hazırlamaktadır.

 

Toplumda din anlaşılmaz, yanlış yapılandırılırsa kaygan bir zemin oluşur ve toplum insanlığı ortaya çıkaramaz, medeniyet zaten oluşmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Din bir toplum hadisesidir

 

Böyle bir durum yok. Din herkesin kendi anlayışınca kendisinin anladığı ve yaşadığı bir olgudur. Kimsenin din anlayışı bir diğerininkine uymaz. Eğer dini toplumsallaştırırsanız, soyut kavramlar üzerinde çok farklı anlayışlar olabileceği için toplumda derin ayrışmalara yol açarsınız. Din çok derin, hiç bir başka düşünce tarzında olamayacak kadar derin ayrımlar içerir. Kendi gibi olmayan inanış biçimleri ile arasında ebediyen bağdaşmayacak bir ayrım öne sürer. Üstelik bunu son derece bencilce ve etiğe, insanlığa çok aykırı biçimde ebedi işkence ve ebedi zevk olarak ortaya sürer. 

 

Birey bilinci olmadan hiç bir uygarlık gelişmez. Herkes kendi anladığı biçimde bir din anlayışı geliştirir. Kimseye benim anladığım gibi anla diyemezsiniz. Derseniz din faşizmi olur. İsteyen tanrısız dine inanır, isteyen peygambersiz. İsteyen hiç inanmaz. Hiç bir kayıt kuyut, şart standart koyamazsınız. 

 

Din toplumsal dediğiniz anda bu tektipleştirme, birey bilincini yok etme, köle, aklı çalışmayan, aklı rehin alınmış zihinler yaratma olur. Bundan hiç bir çıkış yoktur. Dinin toplumsallaşması, akılların çalışmaması, egemenler tarafından akla rehin konulması demektir. 

 

Din insanları ebediyen sadece inanan inanmayan diye bölmez. Gereği gibi inanmayan, yalandan inanan, inanır gibi yapan, benim anladığım gibi anlamayan, değişik yorumlayan diye de böler. Din bir ayrıştırıcıdır. 

 

Bunun tek ilacı da laiklik, dini toplumsallıktan çıkarmak, bireyselleştirmektir. Bu, inanç özgürlüğünün biricik sigortasıdır. Dinin ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı ve nefret üretici, ötekileştirici etkisinin panzehiri budur.

 

Kendiniz mecaz diyorsunuz. Mecazın yüzelli çeşit, hatta insan sayısı kadar farklı yorumu vardır. Böyle toplumsallık olur mu? İsteyen istediğine yorar. Kimse de karışamaz. Ben dini soykırıma zemin hazırlamak isteyen yağmacıların icat ettiğine, tanrı diye ve peygamber diye bir şey olmadığına inanıyorum. Buna kim karışabilir?

 

Öyle akıldı, şuydu buydu diye de insanları ötekileştiremezsiniz. Kimsenin Arabın aklına, hele zamanının en bilinen bilgilerinden bile habersiz olup bir de din yaratmaya kalkan adamların aklına ihtiyacı yok.

 

Bu akılları ancak Kuranı okumayan, okusa da anlamayanlar yutar. Kuranı okumuş, anlamış kimse bu akıllara metelik vermez. Ortada, apaçık bir metin. Ne bilimle, ne insan haklarıyla bağdaşır en küçük tarafı yok...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allahın, Meleklerin, Şeytanın karşılıklı oturup konuşacağını düşünmek akla mantığa sığarmı? 

 

Ben bilemem oturup mu konuşmuşlar, ayakta mı konuşmuşlar, telepati ile mi konuşmuşlar, dini yaratıp Kuranı yazan adamların ne hayal ettiğini ben ne bileyim? Yazdıkları, konuşmuşlar. Öyle yazıyor, ben yazmış da değilim. Konuşmadılarsa, ne yaptılarsa yaptıkları işi ifade eden kelimeler Arapçada yok değildi. Ne yapmışlar diyorlarsa yazsalardı.

 

Akla mantığa sığıp sığmayacağını da mı ben düşüneceğim? Kim yazdıysa o düşünecekti. Ben bunu yazıyorum ama, bu akla mantığa hiç sığıyor mu diye bir düşünselermiş. Düşünmeden yazınca işte böyle oluyor... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Böyle bir durum yok. Din herkesin kendi anlayışınca kendisinin anladığı ve yaşadığı bir olgudur. Kimsenin din anlayışı bir diğerininkine uymaz. Eğer dini toplumsallaştırırsanız, soyut kavramlar üzerinde çok farklı anlayışlar olabileceği için toplumda derin ayrışmalara yol açarsınız. Din çok derin, hiç bir başka düşünce tarzında olamayacak kadar derin ayrımlar içerir. Kendi gibi olmayan inanış biçimleri ile arasında ebediyen bağdaşmayacak bir ayrım öne sürer. Üstelik bunu son derece bencilce ve etiğe, insanlığa çok aykırı biçimde ebedi işkence ve ebedi zevk olarak ortaya sürer. 

 

Birey bilinci olmadan hiç bir uygarlık gelişmez. Herkes kendi anladığı biçimde bir din anlayışı geliştirir. Kimseye benim anladığım gibi anla diyemezsiniz. Derseniz din faşizmi olur. İsteyen tanrısız dine inanır, isteyen peygambersiz. İsteyen hiç inanmaz. Hiç bir kayıt kuyut, şart standart koyamazsınız. 

 

@@democrossian kavramları  birbirine karıştırınca işi çıkmaza götürüyorsunuz.

Din ayrı bir kavram mezhep ayrı bir kavramdır, dinle mezhebi birbirine karıştırıyorsunuz.

Daha önceki yazılarımda bu konuya değinmiştim

 

Ayrıca düşünmeden düşünmeye fark var.

İnsanlar her şeklilde düşünebilir, bunun bir sınırı yoktur.

 

Dini anlamak için kelamları bilmek gerekir, bu bir başlangıçtır.

 

Mezhepler bir anlayıştır, bir yorumdur, dini yorumlamaktır.

 

Din anlaşıldığı zaman mezhepler ortadan kalkar, bir hükmü kalmaz.

 

Din toplumsaldır, mezhepler yani anlayışlar, dini yorumlama bireyseldir.

 

Herkesin yorumu, anlayışı, inancı kendinedir, herkes bilgisi ölçüsünde anlar, algılar.

 

Toplumun genel yargısı, anlayışı, kabulleri toplumun dinidir.

 

Bireylerde toplumun bir parçasıdır, öğretileri toplumdan alır, beslenir, toplumun dışında kalan dışlanır.

 

Eğer toplumun dini algılayışında bozukluklar varsa, kabulleri değerleride yozlaşmıştır, insanlıktan uzaktır, o toplum dağılır.

 

Bireyin kendine özgü dini olmaz, sadece anlayışı olur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akla mantığa sığıp sığmayacağını da mı ben düşüneceğim? Kim yazdıysa o düşünecekti. Ben bunu yazıyorum ama, bu akla mantığa hiç sığıyor mu diye bir düşünselermiş. Düşünmeden yazınca işte böyle oluyor... 

 

Sınavda olan Kuran değil, kelamlar sadece uyarı, rehber, öğüt ve ibrettir.

Düşünüp, akledip, ibreti alacak insandır.

 

İnsanlığın en büyük düşmanı cahilliktir.

 

Her insanın görevi öncelikle kendi cahilliğiyle savaşmak, mücadele etmektir.

 

İnsan kendi iç dünyasında kelimelere verdiği anlamlar ve bu kelimelerin birbirleriyle etkileşimine göre düşünce üretmeye çalışır.

 

Kelimeleri insan aklı ölçüsünde algılar. Akılda oluşan, gelişen bir unsurdur.

 

Din akıl sahiplerine indirilmiştir, algılasınlar, anlasınlar, yaşamda ilerlesinler diye.

 

Kuranda anlatılan kelam  kelimeleri anlayacak bir akıl oluşmamışsa, anlayacak bilgi seviyesine çıkılmamışsa elbette ki düz mantık yürüterek, kelamlar arasındaki bağlantıları kurmadan yapılan anlama ve buna göre oluşturulan anlayış şekli noksan olacaktır.

 

“İtiraz etmek, reddetmek” dine göre ben anlamıyorum, ben bu seviyeye çıkamadım demektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben tanrıyı sınava sokmadım, "tanrı sınava girmez" oldu. Ben Kuranı sınava sokmadım, "Kuran da sınava girmez" oldu. Bir sınava filan gerek yok, sınava girecek ehliyete zaten sahip değil. Zaten bir kitap da değil. İhtiyaca göre söylenen sözler, sonradan bunları artık bir derleyelim diye niyet edilip toparlanmaya çalışılmış, o da olmamış. Ne bir sistematik var, ne bir düzen. Karmakarışık, aşure gibi bir şey. İbrani mitolojisi, zanlar, tahminler, öfkeler, tehditler, karmakarışık doldurulmuş. 

 

Bunlar öyle bir kaynaktan sistematik biçimde gelse, zaten bana geldi diye iddia eden kişi ölmeden hareminde eşleriyle, cariyeleriyle zaman öldüreceğine, Mısır'dan gelen cariyeyi geri gönderip bunun yerine bana papirüs gönderin" derdi. Güzelce eli kalem tutanlara sayfa sayfa yazdırır, hayata gözlerini ondan sonra rahatça yumardı. Cariye diye, kuzen diye, kendini mehirsiz hibe eden kadınlar diye bir sürü eşi birbirine düşürüp onların arasında yok boşarım sizi, daha neler alırım, başkasıyla da evlenmeniz haram diye tehditler savurarak boğuşsun, bir yukardan gelen vahiyleri kitaplaştıramasın! 

 

Bir akla uygun bir şey iddia edin de, haaa olabilir mi ki diyelim. Bu iddialarda aklın hiç işi yok...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben tanrıyı sınava sokmadım, "tanrı sınava girmez" oldu. Ben Kuranı sınava sokmadım, "Kuran da sınava girmez" oldu. Bir sınava filan gerek yok, sınava girecek ehliyete zaten sahip değil. Zaten bir kitap da değil. İhtiyaca göre söylenen sözler, sonradan bunları artık bir derleyelim diye niyet edilip toparlanmaya çalışılmış, o da olmamış. Ne bir sistematik var, ne bir düzen. Karmakarışık, aşure gibi bir şey. İbrani mitolojisi, zanlar, tahminler, öfkeler, tehditler, karmakarışık doldurulmuş. 

 

@@democrossian İnsanlığın en büyük düşmanı cahilliktir.

 

İnsanların bu soyut kavramları algılayacak düzeye gelmesi bir yetkinlik durumudur.

 

İnsanlarda genelde 12 yaşında soyut kavramları anlama ve algılama başlar.

 

Toplumun çoğunluğu soyut kavramları algılama, anlama ve değerlendirme düzeyine, bu yetkinliğe ulaşamaz.

 

Genelde bu yetkinlik olmadığı için dini kavramlarda doğru bir şekilde anlaşılamaz, herşey somuta vurulur, sabitlenir, insanların ilerlemesi ve gelişmesi sekteye uğrar ve tekrar başlar.

 

Evrimi bu kadar iyi anlamışsınızda, dinin istediği düşüncede evrimi, mükemmelliğe, olgunluğa gidişi ve basamaklarının olacağını neden aklınızın ucundan geçmez?

 

Dinin amacı insanlığı ortaya çıkarmaktır ve bu süreç devam ediyor, insanlığın aşacağı çok yol var.

 

Bir şeyi sabitlemek aklı oluşanların değil aklı oluşmayanların düşüneceği, direteceği bir şeydir.

 

Hayatın kendisi bir sınavdır, zaman hayatta her kavramı her şekilde sınar, öğütür, zamana uymayanları eler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anladım. Kuran 12 yaş düzeyinde inmiş, 12 yaşına kadar beynine Kuranı soktun soktun, ağaç yaş iken eğilir. 12 yaşından sonra bu bilime ve insan haklarına aykırı kitabı asla kabul etmez diyorsun. Doğru.

 

O yüzden 4 kere üç mü, üç kere dört mü her neyse eğitimi çıktı. Dogmaları kurtarmak için. E doğru...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anladım. Kuran 12 yaş düzeyinde inmiş, 12 yaşına kadar beynine Kuranı soktun soktun, ağaç yaş iken eğilir. 12 yaşından sonra bu bilime ve insan haklarına aykırı kitabı asla kabul etmez diyorsun. Doğru.

 

O yüzden 4 kere üç mü, üç kere dört mü her neyse eğitimi çıktı. Dogmaları kurtarmak için. E doğru...

 

@@democrossian düz mantık yürüterek kurulan bağlantıların doğru sonuçlara ulaştırmayacağı açıktır.

 

Arapça bilmeyenin, Kuranı arapça okumasının kişiye kuranı anlamada bir katkısı yoktur.

 

Türkçe olarak kuranı okumak ise tilavettir, yani kelimeleri telaffuz etmektir, sadece kelimelere aşinalık kazanılır.

 

Bu aşinalıkta kişiye bir anlayış ve kavrama kazandırmaz.

 

Kişi 12 yaşında da olsa 60 yaşında da olsa soyut düşünebilme yeteneği gelişmemişse kurandaki kelimeleri tekrar etmesi ve düz mantık yürüterek bir anlam çıkarmaya çalışması noksan ve eğri olacaktır.

 

Kavramları karıştırmamak gereklidir, Din ayrı, Kuran ayrı, Kitap ayrı kavramlardır.

 

Bu dini kavramları düz mantık yürüterek, kavramlar çorba yapılıp birbirine karıştırılarak din hakkında yorum yapılırsa, yapılan yorumların hepsinin eğri olacağı gün gibi açıktır, bu durum düz mantık yürüterek bile anlaşılacak düzeydedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İlla ki fizik bilimi ayrı şeydir, fizik kitabı ayrı bir şeydir ama bu neyi kanıtlar? Fizikte ne incelendiğini, ortaya ne konduğunu fizik kitabından okuyoruz. Dinin ne olduğunu da herhalde kutsal diye iddia edilen kitabından başka bir yerden okuyamayız. Bunlar eski dilde "cerbeze" denen, konuyu ekseninden uzaklaştırma çabaları. Buna şimdi demagoji diyoruz. Özet olarak süslemeye çaba gösterilen cümleler sarfederek bir şey söylüyor gibi yapıp hiç bir şey söylememek olarak tanımlanır. Söylenenler konu ile ilgili gibi gösterilen, fakat konuyu ekseninden çıkarma amaçlı çabalardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rum 30: “O halde sen yüzünü, dosdoğru olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyor.”

 

Kuran habercidir, rehberdir, içinde anlatılanlarla var olanlar hakkında insanları düşünceye sevk eder. Mesala Rum 30 da dinin genel bir tarifi yapılmış.

 

Dinin İnsanın yaratılışı, fıtratı olduğu bildirilmiş.

 

İnsanın fıtratını anlayan, insanlığın oluşumun esaslarını anlamış bir insan Kuranı okumadan da dini tanıyabilir, anlayabilir, insanlığını geliştirebilir.

 

Ayrıca kuranda geçen kitabında bir çok anlamı vardır. Mesala insanın fıtratı da bir kitaptır. Bu kitabı okuyabiliyorsan kuranı okumadan da dinin ne olduğunu anlayabilirsin diyor Rum 30'daki  açıklama.

 

Şimdi düz mantık yürüterek her kuranda geçen her kitab kelamını Kuran zannetmek, ... bu şekildeki bir anlayışda eksik anlamalara yol açar. Bu nedenle herşeyi daha dikkatli okumak ve üzerinde derin düşünerek kelimelerin birbirleriyle bağlantılarını çözerek anlamak ve yorumlamak gereklidir. 

 

Dinin ekseni bellidir, İnsan merkezdedir, insani meziyetleri ortaya çıkarmak için yapılan mücadeledir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İletiler artık yanıt veremedi olmasın, dostlar iş başında görsün amaçlı, resmi bülten yayınlar dilde yazılmaya başlandı mı, tartışma verimi sıfırlanmış demektir. Devamda fayda yok. Söylenecekler söylendi. Tekrara girmeye de gerek yok, hep aynı resmi bültenler yayınlanacak.  Dükkanı kapatma zamanı...

 

Bir fıkra ile işi tatlıya bağlayalım. Hep düz mantık dendi de, aklıma geldi. 

 

Temel bir yarışmaya katılmış, bir kitap hediye edilmiş. Bakmış, adı düz mantık. "Ben pek kitap okumayrum, nedur ha bu, ne anlatiyur?" demiş. Sunucu "şöyle" demiş. "Örneğin bir adamın evinde akvaryum varsa, hayvanları seviyordur. hayvanları seven, insanları da sever. İnsanları seven evlenir, karısı olur. Karısı olan da homoseksüel olmaz. Buna düz mantık denir."

 

Temel kitabı almış çıkmış. Karşısına Dursun çıkmış. "Ha o nedur? demiş.

 

"Duz mantuk." 

 

"O da nedur?" 

 

"Senun evunde akvaryum var midur?"

 

"Yoktur!"

 

"O zaman sen ......sun!"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akıl bir duyu organı değildir.

 

Duyu organları somut alemi algılar.

 

Düşünce soyut aleme geçiş kapısıdır ve dinlerin etkisiyle oluşumu başlamıştır.

 

Mecazlar, semboller, mitler, işaretler, çizgiler, yazı, gizler, tılsımlar, hayaller, ruh, cin, şeytan… dinlerin üretimidir ve böylece insanda egemen olan din anlayışı soyut düşünme yeteneğini oluşturup gelişmesini sağlamışlardır.

 

İnsanın içinde yarattığı bir iç dünyası, soyut alemi varsa bunlar dini öğretilerin sonuçlarıdır.

 

Din evrimleşirken, basitten karmaşığa doğru ilerlerken, insanın düşünce dünyasındaki evreni de genişletmiştir.

 

İnsanın düşünme yeteneği ve akıl etmesi geliştikçe, gücü ele geçirmekte, sorumluluğu artmakta vede uysallaşmaktadır. Hormonların, iç güdülerin hakimiyeti bedende artık yıkılmıştır, hakimiyet akla geçmeye başlamıştır.

 

Vahşi varlık beden insana dönüşerek, yolculuğuna devam etmektedir.

 

Bedende duyguların, hislerin, hayallerin, istek ve arzuların, hormonların hakimiyetinin erimesi, tamamen kontrolün insan aklı ve düşüncesine, sorumluluk sahibi  iradeye geçiş yapabilmesi için süreçlerinin bilinçli bir şekilde geliştirilmesi gerekmektedir.

 

İnsanlığa geçiş yapamayan toplumlar bunun bedelini öderler, toplumlar üzerinde işleyen yasa bu şekilde kurulmuştur. Ayağımıza bir diken batıyorsa bunun bir sebebi vardır.

 

 

Dünyadaki tüm dinlerde var olan temel ibadet Oruç'tur. 

Oruç genel olarak belli zaman dilimleri arasında normalde dini hükümlerde  yasak olmayanları yapmama veya yasak olanlara uyma şeklinde kişinin  kendi iradesine hakim olması eğitimidir.

Belli bir süre aç kalabilme, belli yiyecekleri yemeyerek yapılan perhiz, cinsel ilişkiye girmeme, konuşmama, kötü söz söylememe, sinirlenmeme, toplumsal kuralları çiğnememe.....

 

Bu tür ibadetlerde temel amaç irade kazanılmasıdır.

 

 

Dinin ortaya koyduğu bu tür öğretilerl insanlığa daha neleri kazandırmaktadır?

 

İnsanların bu eğitimle; hormonel isteklerinin kısarak, duyguları bastırarak, arzulara gem vurarak, bir kontrol mekanizmasnın işlemesi devreye girmesi sağlanarak üst beyin tabakalarının güçlendirilmesi, sinirsel bağlar arasında iletişimin artması sağlanmaktadır.

 

 Dış beyinin karar alma mekanizmasının güçlendirilmesi sonucunda, ön beynin aldığı kararları kendi vucuduna (alt beynin taleplerinin kısılması olarak) uygulayabilmesidir, hakim olmasıdır.

 

Ön beyin burda benim sözüm geçer demektedir aslında.

 

Hayvanlar ise iç güdülerinin konrolü altındadır, insanlar gibi ön beyinleri gelişmemiştir, hayvanlarda ön beynin insanlardaki gibi gelişememesinin nedeni kabaca söylersek hayvanlarda   dini süreçlerin olmayışındandır.

 

Değişik oruç tutma ibadetleriyle  insanlarda iradenin oluşması sağlanmakla birlikte  yoğunlaşma, dikkatin artması ile aklın gelişimide sağlanmaktadır.

 

 

Dinlerde yeralan önemsiz gibi görülebilecek ibadetler İnsan unsurunu meydana getiren meziyetleri ortaya çıkmasını amaçlamaktadır.

 

Bu amaçların bir kısmına ulaşılmış olmakla birlikte, insanlığın olgunlaşması, düşünce dünyasındaki evrimini ilerletmek için katedeceği daha çok yol vardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.