Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk'ün Kürt Politikası


evrensel-insan

Önerilen İletiler

[20] no’lu dipnotla ilgili… M. Kemal Atatürk’ün kendini savunmak amacıyla Nutuk’ta yaptığı izahat

 

***

 

*

 

***Ingilizlerin M. Kemal’e verdiği askeri destek***

 

1 - Ingilizlerin M. Kemal Atatürk’e cephane yardımı yapmaları

 

13 Haziran 1921′de Inebolu’ya gelen bir Ingiliz hey’eti, General Harrington’un emriyle M. Kemal Atatürk’e “cephane” getirdi![21] Dikkatinizi çekerim, cephaneyi gönderen General, dokuz no’lu dipnotta belirtildiği üzere, M. Kemal’in G. Ward Price’ı aracı yaparak görüşmek istediği General Harrington’dur.

 

 

***

 

2 - Ingilizlerin Kuva-yı Milliye’ye müdahale etmeyeceklerine dair güvence vermeleri

 

25 Eylül 1919 tarihinde, yani daha Kuva-yı Milliye’nin kayda değer bir mevcudiyeti görülmeden General Sally Clade, Fuad Paşa nezdine bir Erkân-ı Harb Binbaşısı ile Eskişehir’e, Ingiliz kontrol zabitanından mürekkep bir hey’et göndermişti. Bu hey’et, “Ingilizlerin ahvâl-i dâhiliyeye ve Kuva-yı Milliye’ye kat’iyen müdahale etmeyeceklerine” dair söz vermiştir![22]

 

***

 

3 - Merzifon’da bulunan Ingiliz kuvvetlerinin çekilmesi

 

Yine aynı tarihlerde Ingilizler, “Merzifon’da bulunan kuvvetlerinin geriye alınması” halinde, “Kuva-yı Milliye’nin memnun olup olmayacağını” sordular!

 

Kemalcilerin verdikleri “pek memnun oluruz” cevabından sonra hemen Merzifon’daki kuvvetlerini ağırlıkları ile birlikte evvela Samsun’a oradan da Istanbul’a çektiler![23]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

[22] ve [23] no’lu dipnotlarla ilgili… M. Kemal Atatürk, Nutuk’ta, Ingilizlerin Kuva-yı Milliye’ye müdahale etmeyeceklerine dair verdikleri güvenceden ve Merzifon’daki Ingiliz kuvvetlerinin çekilmesinden böyle bahsetmiştir

***

Ingilizler sürekli Kuva-yı Milliye’yi dağıtması için Padişah’a baskı yapmıyor muydu? Öyleyse neden kendileri el altından destek veriyorlar? Bunun cevabını yine biz verelim: Çünkü Padişah’ı Kuva-yı Milliye’nin aleyhindeymiş gibi göstererek halk ve asker nezdindeki itibarını zedelemek istiyorlardı. Kemalistlerin Sultan Vahidüddin’e “hain” diyebilmelerini sağlamak amacıyla yapıyorlardı bunu. Sahi, kemalistler Sultan Vahidüddin’e neden hain diyor? Ingiliz baskısıyla Kuva-yı Milliye aleyhine beyanda bulunduğu için degil mi? Ama gördüğünüz gibi Ingilizler, diğer taraftan M. Kemal’e yardım ediyordu.[24]

Von Mikusch, bu hususa dikkat çekerek:

“Hakikaten hayret verici bir şey!” diyor ve ilave ediyor:

“Galipler, General’e (yani M. Kemal’e) hazırlıklarını yapması için lazım gelen bütün rahatı ve kâfi vakti verdiler ki, bunun neticesi kendi sulh muahedelerinin bozulmasını mucip olacaktı.”

Ingiliz siyasetinin zahir görünüşüne zıt düşen bu hadiseler, niçin ve nasıl oluyor da bu tarzda cereyan ediyordu?

Dagobert Von Mikusch’a bakarsanız:

“M. Kemal’in Ingilizler’le gizli bir anlaşma yapmakta olduğunu ve bu anlaşmanın daima da gizli kalacağını”[25] kabul etmek gerekmektedir.

Fakat inşaallah hepsi deşifre olacak.

Sonuç olarak diyebiliriz ki;

Ingilizlerin M. Kemal Atatürk’e hem siyasi, hem de askeri destek sağladıklarını “Nutuk”ta dahi görüyoruz… Özetle söylemek gerekirse Ingilizler, M. Kemal’in daha sonra Ankara’da -adeta ödüllendirircesine- Başbakan yaptığı Rauf Orbay ile imzaladıkları mütarekeye dayanarak Osmanlı Devleti’nin başkenti Istanbul’u işgal ettiler ve ülkenin tek hakimi yaptıkları M. Kemal Atatürk’e gönül rahatlığıyla teslim edip gittiler.

Kaçmadılar…

Güle oynaya gittiler…

Tıpkı Şerif Hüseyin’e Arabistan’ı teslim edip gittikleri gibi…

Bizim kemalistler Şerif Hüseyin’e “hain”; M. Kemal Atatürk’e ise “kahraman” diyorlar. Oysa yaptıkları aynı şey. (Kaldı ki, Ingilizler Şerif Hüseyin’i kandırmışlardı. Ayrıntıya giremiyoruz.)

Bu jestlerine mukabil Şerif Hüseyin’den petrol aldılar. Peki M. Kemal’den ne aldılar dersiniz?

Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı cevaplasın:

“Lozan’da bedeninizi geri vereceğiz, buna karşılık ruhunuzu bize teslim edeceksiniz denilmiştir.

Ruhun teslim edilmesi teklifinin gerektirdiği bütün öldürücü hamleler (ameliyeler) eksiksizce yerine getirildi: Halifeliğin ilgası, yazı ile dil devrimi ve nihayet köklü bir Islamsızlaştırma hareketi gibi.

Işte uğramış olduğumuz ruhi manevi soykırımın serencamı. Peki, bedenimizi kurtarabildik mi? Ruhu uçup gitmiş vücuda ceset diyoruz. O halde kurtarabildiğimiz, cesedimizmiş.”[26]

Isterseniz sır perdesini biraz daha aralayalım…

Rauf Orbay, Lozan’a giden Türk heyetindeki Hahambaşı Haim Naum efendinin Ingilizlerle arabuluculuk yaparak Ismet Paşa’yı (dolayısıyla M. Kemal Atatürk’ü) Hilafet’i kaldırmaya ikna ettiği kanaatindedir![27]

Bunu M. Kemal’in Başbakan yaptığı Rauf Orbay söylüyor… Başka söze gerek var mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KAYNAKLAR:

 

[1] Dagobert Von Mikusch, Ghazi Mustapha Kemal (la Résurrection d’un peuple), Gallimard, Paris 1931, sayfa 149.

 

[2] Dagobert Von Mikusch, Ghazi Mustapha Kemal (la Résurrection d’un peuple), Gallimard, Paris 1931, sayfa 164.

 

[3] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 302.

 

[4] Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz Yayınları, Istanbul 1965, sayfa 31, 32.

 

[5] Dagobert Von Mikusch, Ghazi Mustapha Kemal (la Résurrection d’un peuple), Gallimard, Paris 1931, sayfa 164.

 

[6] Stanford Shaw, From Empire to Republic, The Turkish War of National Liberation, cild 1, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2000, sayfa 358, 359. (Ricamız üzerine bu kitabı temin eden Bünyamin A. kardeşimden Allah razı olsun. Kendisine hayır duada bulununuz)

 

Ayrıca bakınız;

 

- J.G. Bennett, Mustafa Kemal, Contemporary Review no 122 (November 1922), sayfa 590 – 594.

 

- J.G. Bennett, Witness: The Story of a Search, Hodder, London 1962, sayfa 22 – 112.

 

- Hüsamettin Ertürk, Iki Devrin Perde Arkası, Yayına Hazırlayan: Semih Nafiz Tansu, Ararat Yayınevi, Istanbul 1969, sayfa 259 – 425. (Hüsamettin Ertürk, Milli Mücadele yıllarında Istanbul’da Anadolu hareketini (örneğin Anadolu’ya silah kaçırmak suretiyle) destekleyen meşhur “Mim Mim” adlı gizli kuruluşun başkanıydı.)

 

- Robert F. Zeidner, The Tricolor over the Taurus: The French in Cilicia and Vicinity, 1918-1922, sayfa 321.

 

[7] Hamza Eroğlu, Türk Inkılâp Tarihi, Yeniden Düzenlenmiş, Genişletilmiş, Yeni Baskı, Savaş Yayınları, Ankara 1990, sayfa 138.

 

Ayrıca bakınız;

 

Bilal N. Şimşir, Türk-Irak Ilişkilerinde Türkmenler, Bilgi Yayınevi, Ankara 2004, sayfa 50, 51.

 

Bilal N. Şimşir, Atatürk ve Cumhuriyet, Ileri Yayıncılık, Istanbul 2006, sayfa 230.

 

[8] belgelerlegercektarih.

 

[9] Price’ın Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından (1957, sayfa 104) aktaran Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile Ilgili Ingiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991, sayfa 98.

 

[10] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 53.

 

[11] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 60′da yer alan Refet Paşa’nın telgrafı.

 

[12] Tevfik Bıyıklıoğlu, Türk Istiklâl Harbi, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara 1962, sayfa 49.

 

[13] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 51.

 

[14] Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1978, sayfa 179, 180.

 

[15] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni – Siyasi Hatıralarım, Truva Yayınları, Istanbul 2004, sayfa 334 – 340.

 

[16] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni – Siyasi Hatıralarım, Truva Yayınları, Istanbul 2004, sayfa 303, 304.

 

[17] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Vesikalar No: 226/a.b.

 

[18] Sabahattin Selek, Anadolu Ihtilali, Kastaş Yayınları, 8. baskı, Istanbul 1987, cild 1, sayfa 333.

 

[19] Dagobert Von Mikusch, Ghazi Mustapha Kemal (la Résurrection d’un peuple), Gallimard, Paris 1931, sayfa 273.

 

[20] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 2, sayfa 643.

 

[21] Nurettin Peker, Istiklal Savaşının Vesika ve Resimleri, Gün Basımevi, Istanbul 1955, sayfa 348.

 

Ayrıca bakınız;

 

- Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1973, sayfa 95.

 

- Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Arşiv III – 7, Dosya 18, Fihrist 84/13.

 

[22] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 169, 170.

 

[23] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 169, 170.

 

[24] Daha iyi anlaşılabilmesi için bakınız;

 

belgelerlegercektarih.wordpress.com/2012/06/18/o-kiralik-katil-kimdi-yoksa-m-kemal-ataturk-muydu/

 

[25] Dagobert Von Mikusch, Ghazi Mustapha Kemal (la Résurrection d’un peuple), Gallimard, Paris 1931, sayfa 224′den aktaran: Kadir Mısıroğlu, Geçmişi ve Geleceği İle Hilafet, [İlk Baskı 1993], Sebil Yayınevi, Genişletilmiş Dördüncü Basım, Istanbul 2010, sayfa 232.

 

[26] Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı, Omurgasızlaştırılmış Türklük, Dergâh Yayınevi, Istanbul 2010, sayfa 133.

 

[27] Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz Yayınları, Istanbul 1965, sayfa 95 – 98.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

3-ekim-1923-tarihli-vatan-gazetesi-ingil

 

 

 

2 Ekim 1923′de Istanbul’u Ankara hükümetine teslim eden Ingilizler, güle oynaya gittiler (3 Ekim 1923 tarihli Vatan Gazetesi)

 

atatc3bcrk-nutuk-general-sally-clade-ata

 

 

[22] ve [23] no’lu dipnotlarla ilgili… M. Kemal Atatürk, Nutuk’ta, Ingilizlerin Kuva-yı Milliye’ye müdahale etmeyeceklerine dair verdikleri güvenceden ve Merzifon’daki Ingiliz kuvvetlerinin çekilmesinden böyle bahsetmiştir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk ve Cumhuriyet düsmanligi tescil edilmis dinci ve Osmanlici Internet sitesinden alinmis olan bu carpitilmis bilgiler sizin tezinizi güclendirmek adina basvurdugunuz yöntemlerden biridir.

 

Yazilarinizda adlari gecen daha dogrusu Mustafa Kemal'in Ingilizlerle isbirligi yapmis oldugunu ispatlamanizda kaynak olarak almis oldugunuz isimlerin kimler oldugunu ve Mustafa Kemal'le ilgili yazip söylediklerini,kitaplarini bilmis olsaydiniz sanirim böyle bir yanilgiya düsmez ve carpitilmis sahte bilgilerle ulu önderi karalama girisiminde bulunmazdiniz.

 

Ne diyorduk;Aydinlarin görevi gercekleri anlatmaktir,eger birisi Aydinlik iddiasinda bulunuyor ama yalan yanlis bilgilerle donanmissa ona Aydin degil KARANLIK denir.

 

Size tavsiyem:DAGOBERT VON MIKUSCH'un Mustafa Kemal üzerine yazmis oldugu kitaplari okuyun.Kont Sforca'nin Atatürk'le ilgili sözlerini iyice ögrenip biraz bilgi sahibi olun.Bu bir dost tavsiyesidir.

 

Son olarak gerek Ingiliz arsivleri gerek Osmanli arsivleri gerek Türk tarihi ve gerekse vicdan sahibi tarihcilerin verdigi bilgilerin icersinde Mustafa Kemal Atatürk'ün Ingilizlerle isbirligi yapmis olduguna dair hicbir belge yoktur.Genelinde Dr.Riza Nur'un Atatürk'e duymus oldugu hazimsizligin onun hakkinda yalan yanlis bilgileri ortaliga yaymis olmasindan öte hicbir gercek yani yoktur bu iddialarin.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk ve Cumhuriyet düsmanligi tescil edilmis dinci ve Osmanlici Internet sitesinden alinmis olan bu carpitilmis bilgiler sizin tezinizi güclendirmek adina basvurdugunuz yöntemlerden biridir.

Onemli olan bilgilerin nereden alindigi degil; belge olarak somut veri olmasidir. Ataturk yanlilarinin iman duzeyinde Ataturk tutkunlugu maalesef bu tarihi gercekleri dile getiremiyor. Dolayisi ile bu tarihi gercekler ancak ya Ataturk karsiti, ya da Ataturk'e objektif yanasabilen beyinlerin bir ortaya cikarimi oluyor. Cunku sizin yaptiginiz dediginizin tam tersi politikadir. Onemli olan politika ve gercekleti dogrulara gore saptirmak degil; belgeleriyle ortaya koymaktir. Tabiki sizler sizin ideolojik politikaniza ters duseni kabullenemeyeceksiniz, ama ortada belge var.

Yazilarinizda adlari gecen daha dogrusu Mustafa Kemal'in Ingilizlerle isbirligi yapmis oldugunu ispatlamanizda kaynak olarak almis oldugunuz isimlerin kimler oldugunu ve Mustafa Kemal'le ilgili yazip söylediklerini,kitaplarini bilmis olsaydiniz sanirim böyle bir yanilgiya düsmez ve carpitilmis sahte bilgilerle ulu önderi karalama girisiminde bulunmazdiniz.

Yukarida bunun yanitini verdim. Tarih taraflarin tarihi degildir, ama tarihin objektif yanini da maalesef karsi taraflar ortaya cikarir. Cunku hic bir ideoloji kendi inancina ters dusen bir tarihi algilayamaz. Senin yaptigin gibi.

Ne diyorduk;Aydinlarin görevi gercekleri anlatmaktir,eger birisi Aydinlik iddiasinda bulunuyor ama yalan yanlis bilgilerle donanmissa ona Aydin degil KARANLIK denir.

Gercekler ideolojik inancsal dogrular degil; tarihte olmus olanlardir. Bu da belgelerle ortaya konur. Belgenin ortaya koyani degil; ortaya konan belge onemlidir.

Size tavsiyem:DAGOBERT VON MIKUSCH'un Mustafa Kemal üzerine yazmis oldugu kitaplari okuyun.Kont Sforca'nin Atatürk'le ilgili sözlerini iyice ögrenip biraz bilgi sahibi olun.Bu bir dost tavsiyesidir.

 

Son olarak gerek Ingiliz arsivleri gerek Osmanli arsivleri gerek Türk tarihi ve gerekse vicdan sahibi tarihcilerin verdigi bilgilerin icersinde Mustafa Kemal Atatürk'ün Ingilizlerle isbirligi yapmis olduguna dair hicbir belge yoktur.Genelinde Dr.Riza Nur'un Atatürk'e duymus oldugu hazimsizligin onun hakkinda yalan yanlis bilgileri ortaliga yaymis olmasindan öte hicbir gercek yani yoktur bu iddialarin.

 

saygilarla

Bana gecerli tek bir tavsiye ideolojik inancsal yanli bir taraf icermeyen kaynaklardir. Bunun da temeli maalesef karsi tarafin ya da yabancilarin tarihe ilettikleridir. Gercekler ideolojik inancsal dogrular degillerdir. Gercekler TARIHTE OLANIN OLDUGU GIBI TARAFSIZ DILE GELMESIDIR.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herseyi bir yana birak; pragmatisizmin pragmatist politika ve uygulama izleyen Ataturk'unun;

 

188-1919 Osmanli donemi

1919-1923- Savasim donemi

1923-1938 - Cumhuriyet donemi politikalasri tamamen bir birine zit politika ve uygulamalasrdir.

 

Sosyalizmi parlementosuna yaklastirmayan Ataturk, nasil Lenin'i kendince "kullandi" ise; Savas doneminde de kendince isgal gucleri ile ve Britishlerle de boyle bir politika izledigi normaldir.

 

Neye itiraz ediyorsun ki!

 

Bir donem dini one cikaran ve bir donem dinsizligi

Bir donem kurtlugu "kullasnan" bir donem turklestirmeyi

Bir donem Lenin'i "kullanan" bir donem, brititanyayi 

Bir donem osmanliyi savunan, bir donem cumhuriyeti getiren bir politika izleyen bir karakterden bahsediyoruz burda.

 

Neden bazi seyler sence algilanmasi "imkansiz?" bunu bir kendine sor, bence.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Valla senin verdigin bilgiler sahte bilgilerdir carpitilmis bilgilerdir ve hangi sitede kimler tarafindan uyduruldugu bilinen bilgilerdir.Bak ben sana senin bilmedigin sadece o sitede  adlarini duydugun kisilerin kitaplarini al oku ögren dedim.Ve göreceksinki o sitede yazilanlarin tam aksine Atatürk'ün kim oldugu ve neler yaptigini daha iyi anlayacaksin.

 

Ayrica ben sana daha güclü belgeler verdim hem de Ingiliz arsivlerinden alinmis belgeler.Ne hikmetse onlara fazla ragbet etmedin Osmanlici sitede yapilan dezinformationlar kadar.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Valla senin verdigin bilgiler sahte bilgilerdir carpitilmis bilgilerdir ve hangi sitede kimler tarafindan uyduruldugu bilinen bilgilerdir.Bak ben sana senin bilmedigin sadece o sitede  adlarini duydugun kisilerin kitaplarini al oku ögren dedim.Ve göreceksinki o sitede yazilanlarin tam aksine Atatürk'ün kim oldugu ve neler yaptigini daha iyi anlayacaksin.

 

Ayrica ben sana daha güclü belgeler verdim hem de Ingiliz arsivlerinden alinmis belgeler.Ne hikmetse onlara fazla ragbet etmedin Osmanlici sitede yapilan dezinformationlar kadar.

 

saygilarla

Ayni seyleri o bilgileri verenlerde, yukarida yazilanlar icin soyluyor. Iste 33 nolu mesajda bu tarihi gercegi, Ataturk'un pragmatisizminden acikliyor.

 

Konu bir seye ragbet edip etmemek degil; Ataturk'un sadece bir yonde politika gostermedigini ve bir donem politikasinin diger donemin tam tersi oldugunu algilamak. Yani pragmatisizmini.

 

Buradan da, cok aciktir ki; yukaridaki mesaj paralelinde Ataturk yanlilari ile diger Ataturk'un yaptiklari paralelinde Ataturk karsitlari; iki ve hatta uc farkli Ataturk donemini sadece kendi politikcikarlari acisindan degerlendiriyorlar.

 

Burada onemliolan her donemin Ataturk'unun farkli ve bir birine tamamen zit politikasi ve uygulamalaridir.

 

Ayrica unutmamak gerekir ki; emperyalist guclerin ana amaci Osmanli Imparatorlugunu tarihe gommekti. Bunu da Ataturk eliyle basardilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

herkesin bir milliyeti ya da etnisitesi kimligi vardir. Sahi turkun milliyeti ya da etnisitesi nedir?

 

Millet herhangi bir etik değer üzerinden kader ortaklığı temelinde bir siyasi yapının toplumsal tabanı iken, Milliyet bu tabana mensubiyeti ifade eder. Yalnızca etnisiteye mensubiyeti değil.

 

Çünkü, Modern Millet etnik üzerine oturan bir kavram değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cümlenin devamında ise İngilizler kastedilerek, yabancıların görünüşte Kürtleri bağımsızlıklarına kavuşturacakları vaadiyle yaptıkları tezvirlerin önüne geçmek maksadıyla bu hususun, yani Türk-Kürt ayrılmazlığının Kürtlere bildirilmesinin uygun görüldüğü belirtiliyor. (Orijinali: "Maahazâ ecanib tarafından Kürtlerin istiklali maksad-ı mahsusu altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürtlerce malum olması tensib edildi.")

Belgeler konusunda uyanık olmamız şart. Nitekim burada şüphemizi çeken bir nokta var. Bekir Sıtkı Baykal`ın yayınladığı "Heyet-i Temsiliye Kararları"na (Türk Tarih Kurumu Yay., 1989, s. 25) baktığımızda yukarıya aldığımız ilk cümlenin devamındaki tam 3 sayfanın `kopuk` olduğu yazılıdır! Evet kopuk! İyi de bu kadar hayati bir kararın 3 sayfası neden kopuktur? Kim kopartmıştır? Arşivlerimizin birileri tarafından elden geçirildiğini mi anlamamız lazımdır bundan? Demek ki, belgeler üzerinde operasyonlar sadece Erzurum Kongresi tutanaklarına mahsus değilmiş.

 

Salih Paşa`ya verilen ve Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Bekir Sami beylerin imzalarının bulunduğu 2 numaralı protokoldeki o sansürlenen cümlenin baş tarafını orijinalinden okumayı deneyelim:

"Maahaza Kürtlerin serbesti-i inkişâflarını temin edecek vech ve surette hukuk-i örfiye ve ictimâiyece mazhar-ı müsâedat olmaları dahi tervîc ve ecânib tarafından Kürtlerin..." ("Atatürk`ün Bütün Eserleri", cilt 4, Kaynak Yay., 2003, s. 344`teki belgenin fotokopisinden okudum.)

Gerisi, yukarıdaki cümlenin aynısı. Ancak bu kısım, birileri tarafından müthiş bir beceriyle temizlenmiş ve belge düpedüz kesilip yeniden yapıştırılmıştır. Üstelik bu operasyonun yıllarca arşivlerde çalışmış olan Mithat Sertoğlu gibi bir `üstad` tarafından yapılmış olması, insanda kime güveneceğine dair sağlam bir his bırakmıyor. Gerçekten de belgeler bile makaslanarak bu hale sokulduysa, yani hafızamıza şiddet uygulandıysa bizleri hangi polis koruyacaktır?

Çıkartılan cümlede ne var peki? Şu: "Bununla beraber, diyor belgemiz, Kürtlerin serbestçe gelişmelerini sağlayacak tarz ve biçimde kültürel ve toplumsal haklar bakımından müsaadelere mazhar olmaları dahi desteklenmiştir..." Bir başka deyişle Kürtlerin kendilerini geliştirmeleri için kültürel ve toplumsal haklarına erişmeleri konusunda mutabakat sağlanmıştır.

İşte size Milli Mücadele`nin en kritik belgelerinden birisinin hal-i pür-melâli. Artık siz karar verin bu ülkede gerçekten tarihçilik yapılıp yapılamayacağına.

Hoş, aynı ameliyat, Mustafa Kemal Paşa`nın İzmit konuşmasına da yapılmadı mı? Vaktiyle Doğu Perinçek sayesinde ("2000`e Doğru" dergisi, sayı 35, 30 Ağustos-5 Eylül 1987) Atatürk`ün "hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar (özerk) olarak idare edeceklerdir" sözünün yer aldığı kısmın, 1982 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından basılan metinden çıkarıldığını öğrenmiştik.

Bu kısımların neden çıkartıldığını İsmet İnönü`nün 1925`te söylediği "Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları Türk yapmaktır" sözüyle veya 1980 darbesinden sonra Kürtçenin, hatta Kürt sözünün bile yasaklandığı bir inkâr fırtınası içine yerleştirdiğinizde anlayabilirsiniz ancak. Türk-Kürt kardeşliğini ve Kürtlerin ortak kurucu unsur olduklarını vurgulayan Mustafa Kemal`den "Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır" fikrindeki Atatürk`e; Türk vatanı içindekileri Türk yapmaktan söz eden bir asker başbakandan Türkler dışındaki etnik unsurları, daha açık söylersek Kürtlüğü "Türkiye halkı" olarak tanıyan bir başka askere.

 

Burada yapılan yanlış; 1982 yılında yani; 1980 Askeri darbesinden sonra TTK'da yapılan bir uygulamanın geçmişe yansıtılması.

 

Mustafa Kemal Atatürkün "Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır" veya İsmet İnönü`nün 1925`te söylediği "Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları Türk yapmaktır" sözleri, etnikten bağımsız Modern Millet kavramı temelli bir ifadelerdir. Modern Millet kavramı da etnik üzerine oturan bir kavram değildir.

 

 

Cümlenin devamında ise İngilizler kastedilerek, yabancıların görünüşte Kürtleri bağımsızlıklarına kavuşturacakları vaadiyle yaptıkları tezvirlerin önüne geçmek maksadıyla bu hususun, yani Türk-Kürt ayrılmazlığının Kürtlere bildirilmesinin uygun görüldüğü belirtiliyor. (Orijinali: "Maahazâ ecanib tarafından Kürtlerin istiklali maksad-ı mahsusu altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürtlerce malum olması tensib edildi.")

 

Modern Milletleştirme süreci başlamadan önce, Kurtuluş Savaşı öncesi, İngilizlerin Kürtlere vaadi nasıl meşru ise, Atatürk'ün vaadi de meşrudur.

 

Ama Modern Millet anlayışında, her etnisiteye özel haklar diye bir anlayış bulunmadığından, sonrasında elbette ki böyle bir şey söz konusu edilmemiştir.

 

B.Krallık bile kendi vatandaşları olan Gallerlilerin kendi dillerini öğrenme hakkını 1960'ların sonunda ilk öğretimden başlayarak tedricen kabul etmişken, Almanya'nın benzer şekilde bünyesinde bulunan Slav kökenli  Sorblar veya Flamanlar gibi etnisite mensublarına yönelik bazı hakları 1980'lerin sonlarından itibaren  tanımışken, 1920'li yıllarının Türkiye'sini bu anlamda eleştirmek tarihi anakronik  ele almak, yani; yanlış bir yöntemle tarihi değerlendirmek olur.

 

Sorgulanması gereken 1950-60 sonrasıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

2 Ekim 1923′de Istanbul’u Ankara hükümetine teslim eden Ingilizler, güle oynaya gittiler (3 Ekim 1923 tarihli Vatan Gazetesi)

 

Söz konusu gazete bu:

 

4zin.jpg

 

Gazetede yazan da şu:

 

" Beş senelik esaretten sonra dün İstanbul hürriyetine kavuştu ve geniş bir nefes aldı.

 

Dolmabahçe rıhtımında yapılan törenden sonra Müttefikler vapurlarına binerek İstanbul'dan ayrıldılar. Donanmaları da kumandanların gemileri takip etti. İstanbul halkı iki gün sonra gelecek kahramanlarına bir an evvel kavuşmak heyecanı ile titretmektedir. Her tarafta gazilerimizi karşılamak için hazırlıklar yapılıyor.

 

General Harrington rıhtımdan ayrılırken, son söz olarak iyi hatıralar götürmekte oldugunu söyledi. "

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

atatc3bcrk-nutuk-general-sally-clade-ata

 

 

[22] ve [23] no’lu dipnotlarla ilgili… M. Kemal Atatürk, Nutuk’ta, Ingilizlerin Kuva-yı Milliye’ye müdahale etmeyeceklerine dair verdikleri güvenceden ve Merzifon’daki Ingiliz kuvvetlerinin çekilmesinden böyle bahsetmiştir

" Bir münasebetle arz etmiştim ki, 20′nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, kongre adına bazı kararlar alıp, hazırlıklar yapmıştı.

 

Ali Fuat Paşa’ya kongrece «Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Komutanı» ünvanı verildi. Paşa, Eskişehir ve dolaylarını millî bir bölge olarak kabul edip komutanlığına Süvari Yarbayı Atıf Bey’i;

 

Afyonkarahisar dolaylarını da millî bir bölge olarak kabul edip Komutanlığı’na 23′üncü Tümen Komutanı Ömer Lütfi Bey’i tayin etmişti.

 

Bu tümen ile, Anadolu’ya geldiğimizin daha ilk günlerinde temas kurup ilgilenildiğini o günlere ait açıklamalarım arasında belirtmiştim. İstanbul Hükûmeti, Fuat Paşa’nın yerine Hamdi Paşa’yı tayin etmiş ve göndermişti. Hamdi Paşa, Eskişehir’e kadar geldi. Orada kendisine, 16 Eylülde İstanbul’a dönmesi gerektiği bildirildi.

 

İngilizler, Eskişehir Bölgesi Kuva-yı Millîye Komutanı Atıf Bey’i tutuklayıp İstanbul’a gönderdiler. Kuva-yı Milliye Komutanı olan bir şahsın, kendisini kolaylıkla düşman eline düşürmeyecek tedbirleri almış olması gerekirdi.

 

Bu konudaki gaflet ve tedbirsizlik kendisini kurtarmak için uzun zaman biribiri ardınca teşebbüslerde bulunmamızı gerektirdi. Bildiğiniz üzere, o tarihlerde Eskişehir’de İngiliz birlikleri vardı.

 

Fuat Paşa, toplayabildiği millî kuvvetlerle birlikte Eskişehir’e yakın Cemşit’e gitmişti. Eskişehir’i uzaktan çevirtti.

 

Eskişehir’de bulunan İtilâf Kuvvetleri Komutanı General Solly Flood (Soli Flud)’un Fuat Paşa’ya gönderdiği bir mektupta kullanılan ifadeler ve Kuva-yı Milliye’nin tanıtma şekli, millî komutanlarımızın ve Kuva-yı Milliye’mizin yüksek şeref ve haysiyetlerine karşı bir saldırı sayıldığından ve adı geçen generalin hak ve yetkisi dışında görüldüğünden, bu konuda İstanbul’da bulunan İtilâf Devletleri siyasî temsilcilerinin bir muhtıra ile dikkatleri çekilmişti.

 

25 Eylül 1919 tarihinde General Solly Flood’un Fuat Paşa’ya gönderdiği, bir kurmay binbaşı ile Eskişehir İngiliz kontrol subayından oluşan bir hey’et, İngilizlerin, iç işlerimize ve Millî Mücadele’mize asla karışmayacakları konusunda söz verdiler. Bu sıralarda, İngilizler, Merzifon’da bulunan kuvvetlerinin geri çekilmesine memnun olup olmayacağımızı öğrenmek istemişlerdi. Elbette pek memnun olacağımızı bildirmiştik.

 

Gerçekten de oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıkları ile birlikte önce Samsun’a çektiler, daha sonra oradan da İstanbul’a götürdüler. Eskişehir’e hâkim olduktan sonra, Fuat Paşa’yı Bilecik ve Bursa yörelerine göndermeyi düşünüyorduk. "

 

( Nutuk 169-170 )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

**Ingilizlerin M. Kemal’e verdiği askeri destek***

 

1 - Ingilizlerin M. Kemal Atatürk’e cephane yardımı yapmaları

 

13 Haziran 1921′de Inebolu’ya gelen bir Ingiliz hey’eti, General Harrington’un emriyle M. Kemal Atatürk’e “cephane” getirdi![21] Dikkatinizi çekerim, cephaneyi gönderen General, dokuz no’lu dipnotta belirtildiği üzere, M. Kemal’in G. Ward Price’ı aracı yaparak görüşmek istediği General Harrington’dur.

 

" Saygıdeğer Efendiler. 1921 yılı içinde, çeşitli devletlerle resmî ve özel birtakım temaslar kuruluyordu. Türk - Rus temas ve ilişkileri olumlu bir yönde gelişiyordu. Fransızlardan başka, İtalyanlar ve İngilizlerle de temaslar kurulmuştu. 1921 yılı Haziranında yanlış anlaşılmaya yol açmış bulunan bir konuyu açıklayacağım.

 

13 Haziran 1921'de İtilâf Kuvvetleri Başkomutanı General Harrington'un yakınlarından olduğunu söyleyen Binbaşı Henry (Henri) ve Sturton (Ştörton) adlarındaki iki subay motorla İnebolu'ya geldiler. Bu subaylar, General Harrington (Harington) adına şunları bildirdiler: Ben, bir torpido ile İnebolu'dan İstanbul'a Harrington'un Boğaziçi'ndeki yalısına gideyim.

 

Orada generalle barış esasları üzerinde anlaşayım. Ayrıca, İngiltere'nin bağımsızlığımızı tam olarak kabul ettiğini, Yunanlıların topraklarımızdan çıkarılacaklarını ve daha başka konular üzerinde de tartışmanın mümkün olduğunu söylemişler. Bu subaylara verilen cevapta, benim İstanbul'a gitmeyeceğim ve General Harrington'un İnebolu'ya gelip o sırada orada bulunan Refet Paşa ile görüşmesinin uygun olacağı bildirilmiştir.

 

18 Haziran 1921 tarihli bir telgraf da İstanbul'da Hamit Bey'den geldi. Bu telgrafta bildirilenler aşağı yukarı şöyleydi: Burada resmî görevi olan bir İngiliz, İngiltere'nin İstanbul'daki en büyük makamı adına bugün bana başvurarak hemen bir barış anlaşması için görüşmeye hazır bulunduklarını, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'yle derhal ilişki kurmak istediklerini ve acele cevap beklediklerini size bildirmek üzere aracı olmamı rica etti.

 

Hamit Bey'e verilen cevapta, görüşmelere hazır olduğumuz bildirilmişti.

 

5 Temmuz 1921'de Zonguldak'a gelen bir İngiliz torpidosu General Harrington'dan bana bir mektup getirmişti. Tercümesi Ankara'ya telgrafla bildirilen bu mektup şuydu:

 

«Komutan Henry vasıtasıyla aldığım habere göre, siz, bana, bir askerin bir askerle görüşmesi tarzında bazı düşünceler bildirmek isteğinde bulunuyorsunuz. Böyle olduğu takdirde, sizce uygun görülecek bir günde İnebolu'da veya İzmit'te sizinle buluşmak üzere Ajax zırhlısıyla gelmeme Britanya Hükûmeti'nce izin verilmiştir.

 

Arzu buyurulduğu takdirde, durum üzerinde son derece açık ve serbest olarak görüşmelere hazırım. Düşüncelerinizi dinlemek ve bunları İngiliz Hükûmeti'ne bildirmekle görevliyim. İngiliz Hükûmeti adına ne görüşmeler yapmak ne de konuşmak için hiç bir resmî yetkim yoktur. Görüşmenin İngiliz zırhlısında yapılması gerekir. Zırhlıda, yüksek şahsınız kendilerine lâyık bir biçimde kabul edilecektir. Karaya dönüşlerine kadar tam bir hürriyet içinde bulunacaklardır. Böyle bir buluşma kabul edildiği takdirde, size uygun düşen tarih ve saatlerin bildirilmesini rica ederim.»

 

Bu mektupta yazılanlara göre, General Harrington ile temasa geçmek ve görüşmek isteyenin ben olduğum anlaşılıyor. Halbuki, gerçek böyle değildir. Onun için General Harrington'a şu cevabı verdim:

 

Zonguldak'a göndermiş olduğunuz mektubun tercümesini, bugün Ankara'ya bildirdiler. Aramızda yapılacak görüşmelerin bir yanlış anlama temeline dayandırılmaması için aşağıdaki noktalara dikkatinizi çekmeye mecburum. 13 Haziran tarihinde Binbaşı Henry ve arkadaşları İnebolu'ya gelerek, zâtıâlîlerinin, Binbaşı Henry aracılığı ile Refet Paşa' ya teklif edilmiş olan esaslar üzerinde benimle görüşmek istediğinizi bildirmişlerdir.

 

Nitekim, bu noktalar Binbaşı Henry tarafından size yazılan ve imzalı bir sureti de bize bırakılmış olan mektupta bildirilmiştir. Aramızda doğrudan doğruya yapılan haberleşmenin başlangıcı bundan ibarettir. Millî isteklerimiz sizce bilinmektedir.

 

Millî topraklarımızın düşmanlardan tamamıyla kurtarılması, millî sınırlanınız içinde siyasî, malî, iktisadî, askerî, adlî ve kültürel alanlarda tam istiklâl ilkesi kabul edildiği takdirde, görüşmelere başlamaya hazır olduğumuzu bildiririm. Size,

 

Binbaşı Henry tarafından açıklanan sebepler dolayısıyla, görüşmelerin, sizin çok iyi karşılanacağınız İnebolu kasabasında ve karada yapılması bizce uygun görülmüştür. Bu noktalarda aramızda görüş birliği olup olmadığını belirtecek cevabınızı bekliyorum. Yüksek maksadınız, sadece durum hakkında bilgi almak ise, bunun için arkadaşlarımızdan birini görevlendirebiliriz.

 

Bu mektuba bir karşılık gelmedi. Ancak, Temmuzun yedinci günü İstanbul'da Hâmit Bey'i gören İngiliz maslahatgüzarı Mösyö Rattigan (Retigın), (*) bir tüccar olarak Anadolu'ya gelen Binbaşı Henry'ye, General Harrington'un, oradaki İngiliz esirlerinin yerlerini ve sağlık durumlarını öğrenmeye çalışmasını ve mümkünse, millî orduların İstanbul'a doğru ilerlemeye devam edip etmeyeceklerini Mustafa Kemal Paşa'dan sormasını istediğini, Binbaşı Henry'nin bundan başka teşebbüslere girişmek için bir yetkisinin bulunmadığını bildirmiş.

 

Efendiler, 1922 yılının Ağustosuna kadar da Batı devletleriyle olumlu anlamda ciddî ilişkiler kurulamadı. Memleketimizde bulunan düşmanları silâh gücüyle çıkarmadıkça, gösterebileceğimiz millî varlık ve kudretimizi fiilen ispat etmedikçe, diplomasi alanında ümide kapılmanın doğru olmadığı yolundaki inancımız kesin ve sürekli idi.

 

En doğru görüşün bu olduğunu, bu olacağını tabiî olarak kabul etmek gerekir. Gerçekten de bugünün hayat şartları içinde bir tek fert için olduğu gibi, bir millet için de kudret ve kabiliyetini fiilî eserlerle gösterip ispatlamadıkça kendisine değer verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek boşunadır.

 

Kudret ve kabiliyetten yoksun olanlara değer verilmez. İnsanlık, adalet ve mertliğin gereklerinin yerine getirilmesini, bütün bu vasıflara sahip olduğunu gösterenler isteyebilir. "

 

( NUTUK 21. BÖLÜM )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***Ingilizlerin M. Kemal’e verdiği askeri destek***

 

1 - Ingilizlerin M. Kemal Atatürk’e cephane yardımı yapmaları

 

13 Haziran 1921′de Inebolu’ya gelen bir Ingiliz hey’eti, General Harrington’un emriyle M. Kemal Atatürk’e “cephane” getirdi![21] Dikkatinizi çekerim, cephaneyi gönderen General, dokuz no’lu dipnotta belirtildiği üzere, M. Kemal’in G. Ward Price’ı aracı yaparak görüşmek istediği General Harrington’dur.

 

" Şimdi gelelim, kitap kapakları yayınlayarak, Atatürk’ü İngilizlerle ortak emperyalist gösterme safsatasına...

 

Tarihi gerçekler

 

Muharrem Coşkun, adını telaffuz edemediği bir yazardan söz etmeye başladı programda. Elinde kitap yok, belge yok. Herkes bunu okusun diyor, sen okudun mu diyorum. Hayır diyor, okumadığı bir kitabı herkese tavsiye ediyor!.. Ben kitapta böyle şey yok derken, o sansürlenmiştir diyor. Görmediği, okumadığı bir kitabın sansürlenmiş olduğunu iddia etmek ne kadar akıllıca?.. Nutuk bile sansürlendi diyor, kanıt gösterme çabasıyla!

 

Ve okumadığı hatta görmediği bir kitaba dayanarak “M.Kemal İngilizlerden valilik istedi, onların adamıydı, anti-emperyalist değil, emperyalistti“ gibi büyük laflar ediyor.

 

İngiliz kaynaklar

 

Ben bu kitabı okuduğumu, kitapta böyle bir iddia olmadığını söyledim. (Şimdi beni bununla suçluyor aklınca). Kitabın adı: “Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri“. Yazarı Alman Prof. Gotthard Jaeschke. (Coşkun, büyük bir olasılıkla, yazarı da İngiliz sanıyordu!)

Araştırmacı her Atatürkçünün bildiği bu kitapta M.Kemal hakkında böyle bir iddia yok!.. Ceviz Kabuğu’nda da söylediğim gibi bir kez daha söyleyeyim, Jaeschke’nin kitabında BÖYLE BİR İDDİA YOK!..

 

Nitekim, adı geçen muhabir yıllar sonra (o röportajdan 21 yıl sonra) Atatürk’ün ölümünden sonraki yıl, 1939’da İstanbul’a geliyor. Cumhuriyet Gazetesi kendisiyle röportaj yapıyor. Price, 1918’deki röportajı aynen anlatıyor ama bir farkla. M.Kemal‘in İngilizlerden valilik istediğine ilişkin bir tek cümlesi ve imâsı bile yok!.. Cumhuriyet’e verdiği demeçten 18 yıl sonra (1957’de) yayınladığı anılarında konuya kışkırtıcı bir ekleme yapıyor. Bunun yanıtlarını yıllar içinde Doğan Avcıoğlu, Prof. Dr. Sina Akşin ve Sadi Borak kitaplarında veriyor. (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, s.63.)

 

Vahidettin’in görüştüğü İngiliz gazetecinin sırrı

 

Konu şu: Mondros Mütarekesi’nden sonra, 14 Kasım 1918‘de İngiliz Daily Mail Gazetesi muhabiri (!) G. Ward Price, Pera Palas’ta M.Kemal ile bir görüşme yapıyor.

M.Kemal, 1. Dünya Savaşı’nda yanlış cephede savaşıldığını ve hataları anlatıyor (her zaman, her yerde söylediği gibi). “Anadolu’nun Müttefikler tarafından bölüneceğini tahmin ettiğini” söylüyor. Niyeti, ülkeyi böldürmemek!

 

M.Kemal’den 10 gün sonra, 24 Kasım 1918’de, İngiliz gazeteci Price ile bilin bakalım kim görüşüyor? VAHİDETTİN!.. Kin kusanlar, bunları ya bilmiyor, cahil; ya da biliyor ama niyetleri çok farklı. En azından ayıptır.

 

Vahidettin, İngiliz gazeteciye şunları söylüyor: “Türkiye’nin harbe katılması bir türlü kaza eserinden ibarettir. .. akılsızca yapılmış bir harekettir... hükümetin basiretsizliği bizi felâkete sürüklemiştir. Eğer tahtta ben olsaydım, bu esef verici hadise olmazdı.” (Yrd.Doç.Dr.Orhan Çekiç, İmparatorluktan Cumhuriyete-2 Samsun’dan Erzurum’a, s.19).

 

Vahidettin’le görüşme

Vahidettin’in buraya kadarki açıklamaları tıpkı M.Kemal’inkiler gibi. Kindarlar bunu söyleyemiyor. Çünkü, arkadan gelen sözlerden korkuyorlar. Bakalım, bundan sonra neler söylüyor Vahidettin İngiliz’e: “...İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, Kırım Harbi’nde İngilizlerin müttefiki olan, babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım.” (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s.6; O.Çekiç, a.g.e., s.19)

 

M. Kemal’in röportajından 3 gün önce, 11 Kasım 1918‘de, aynı gazeteci ile o gün sadrazam olan Tevfik Paşa görüşüyor: “Amacımız İngiltere ile eski dostluğu canlandırmaktır.” (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s.3.)

 

Sadrazamdan 6 gün sonra, M.Kemal’den 3 gün sonra, 17 Kasım 1918‘de, Âyan Meclisi (Senato) Başkanı Ali Razı Bey görüşüyor: “İngiltere ile samimi bir ittifakı arzu ederiz.” (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s.5)

 

Bunların sözlerinin gerçek, M.Kemal’in sözlerinin ise taktik olduğunu sonraki eylemlerden çok açıkça tüm dünya görüyor.

 

‘Çok özel muhabir!’

 

Gelelim tekrar M. Kemal’in İngiliz gazeteciye söylediği diğer sözlere: “Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunun tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir salâhiyet dahilinde hizmetlerimi arz edebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmadığını bilmek isterim.”

39 yıl sonra...

 

Bizim tartışmamıza konu olan şey, kitabın yazarı Jaeschke’nin böyle bir iddiasının olup olmadığı. Böyle bir iddia yok. Ben programda bunu vurguluyorum. Coşkun, böyle bir söz var diyor. Ama kitabın yazarı, bunu sadece aktarıyor, bu görüşe katılmıyor ve en önemlisi de “kaynak” olarak böyle bir gazeteye atıfta bulunmuyor!

 

Dananın kuyruğu da burada kopuyor aslında. İddia edilen röportaj 1918’de yapılıyor. Röportajı yapan kişi, bunu “anı” kitabına 39 yıl sonra koyuyor (1957). Jaeschke ise kitabını bu tarihten 13 yıl sonra 1970’de yayınlıyor.

 

1918’e ilişkin hiçbir belge yok. Kitabın yazarı Jaeschke’de de yok. Yazar kaynak olarak, muhabirin (!) tam 39 yıl sonra (1957’de) yazdığı bir “Anı kitabını”(!) gösteriyor. Asli kaynak ortada olmadığı için Jaeschke de, üzerinde çok durmuyor, böyle bir iddiayı da savunmuyor zaten. İngiliz muhabir (!) Price’e göre, İngilizler de bu sözlerin üzerinde durmamış!! Price, nereden bilsin bizim 94 yıl boyunca bunu çok ciddi biçimde tartışacağımızı; insan, bunun belgesini kitabına koymaz mı?!

 

Desteksiz atıyorlar

 

İddia edilen röportajdan 39 yıl sonra ortaya çıkan “anı kitabının” adına bir bakalım, neymiş? “Extra-special Correspondent” Yani, “Çok özel Muhabir!” Allah Allah.. Şimdi anladınız mı, buraya kadarki bölümde Price’a “muhabir” derken niçin (!) işareti koyduğumu? (İddiacılar ve Muharrem Coşkun, kitabın adını bile yanlış çevirmeye devam ediyor. Çünkü, öyle fısıldanıyor kendisine. Çünkü, analiz kendisine ait değil. Correspondent (muhabir) sözcüğünü bile (yazışmalar) diye çeviriyor!..)

İngiliz gazeteci(!) Price, kendi gazetesi Daily Mail dışında, Morning Star ve The Times gazetelerine de haber gönderiyor. Kimi izlenimlere göre, gazeteci(!) Ward Price sadece gazeteci değil, İstanbul’daki İngiliz gizli servisi ile yakın ilişkisi olan bir kişi. (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, s. 62.)

 

Benim görüşüm de şu: M. Kemal görüştüğü kişinin bir ajan olduğunu biliyor ve onu yemliyor aslında! M.Kemal bu ve benzeri sözleri İngilizleri oyalamak, Anadolu’yu böldürmemek ve kendisini Anadolu’ya atmak için zaman kazanma taktiği olarak söylüyor.

 

Böyle düşünmeme neden olan bir başka kanıt daha sunmak isterim... M. Kemal, bu gazeteci(!) ile başka zamanlarda da görüşüyor. Örneğin, 4 Mart 1923’de Lozan görüşmelerinin kesildiği bir dönemde, Ankara’da kendisine demeç vererek, düşüncelerini dünyaya ulaştırıyor. Lozan’daki yabancı müzakerecileri etki altına alıyor. (Bu görüşme Daily Mail’de 10 Mart 1923’de yayınlanıyor.)

 

Ama ilginç bir şey oluyor ve gazeteci (İngiliz ajanı) Price, röportajın sonuna “kendi görüşlerim” diye şunları ekliyor: “Kemal’in barıştan sonra Türkiye’nin dahili idaresi için planı, geniş âdemi merkeziyet gibi görünüyor. Yeni Türkiye’den ‘özerk vilayetler konfederasyonu‘ olarak bahsediyor!” (Hulki Cevizoğlu, Gizli Sözler, 3.Baskı, s.222-225.)

Yani kafasından istediği gibi eklemeler yapıyor!.. Karşımızdaki gazeteci(!) bu.

 

M. Kemal’in taktiği ve gerçek düşüncesi

 

İddiaları sonlandıracak tartışmasız en önemli kanıt, Mustafa Kemal’in kendi “yaptıkları ve eylemleridir“ kuşkusuz.

 

Çok özetle bunlara bakalım.

 

M. Kemal, ajan gazeteciye 14 Kasım 1918’de demeç vermeden 9 gün öncesinden başlayarak, Harbiye Bakanı ve hemen sonra Başbakan olan Ahmet İzzet Paşa’ya 5 Kasım 1918’de, 6 Kasım 1918’de ve 8 Kasım 1918’de telgraflar çekiyor.

 

Telgraflar “Çok acele”, “şifreli” ve “Geciktiren asılır“ notlarıyla gönderiliyor. Yani, M. Kemal’in eylemlerini burada net biçimde görüyoruz.

 

M.Kemal bu telgraflarda İngilizlerin Toros tünellerini ve İskenderun’u işgal ihtimaline karşı alacağı askeri önlemleri anlatıyor. “Ordularımızı terhis edemeyiz“ diyor, “İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olarsak, tutkularının önünü alamayız“ diyor, “Hükümet İngilizlerle gizli bir ittifak yaptı ise bileyim“ diyor.(M. Sunullah Arısoy, Mustafa Kemal Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları, 1. Kitap, TTK, s.292-297) Daha ne desin ve ne yapsın inkarcılar için?

İşgalci İngilizlere karşı çok ciddi ve gizli askeri önlemler alan birisi, birkaç gün sonra “İngilizler beni vali yapsın” der mi? Buna kargalar güler..

İngilizlerin gizli yazışmaları

 

Şimdi son olarak bir de İngilizlerin M. Kemal hakkındaki düşüncelerini anlamak için gizli yazışmalarından bir örnek vereyim.

 

İstanbul’daki İngiliz İşgal Genel Karargâhı, 29 Ocak 1921’de, İngiltere Savaş Bakanlığı’na M.Kemal hakkında bir yazı gönderiyor (Özetini veriyorum): “Avrupa’ya meydan okuyan kendi ülkesinin ümitsiz yazgısının önderliğini yapabilecek yetenektedir.” (Prof. Dr. Salâhi Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, AAM, s.119-120)

Aynı belgede, bugünkü inkarcı ve kindarların “Zimmetçi Atatürk” iftiralarına da yanıt var. İngilizlerin kaynağını çok seviyorlar ya, işte İngiliz kaynağı: “Mustafa Kemal bugün belki de zengin olmakla birlikte; onun dürüst olmayan davranışlarda bulunmuş olduğunu sanmaya neden yoktur. İttihatçı önderler arasında hiçbir zaman kendi adına para geçirmemiş tek kişidir.” (S. Sonyel, s.120; asli belge: İngiliz Genel Karargâhı’ndan İngiltere Savaş Bakanlığı’na gizli telgraf, I.9821, 29.1.1921, İDA, FO 371/6465-E 1473)

 

İşgalci İngiliz kadar olamayanlara yazıklar olsun mu? "

 

( Atatürk'e hakaretlere belgeli yanıt - Hulki Cevizoğlu )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazi cevreler,Mustafa Kemal'in asla bir Ingiliz Ajani olmadigini olamiyacagini bile bile birtakim iddialari kendilerine paravan olarak kullanip görünürde Atatürkcü ama aslinda Atatürk karsiti duygularini tatmin etmeye calismaktadirlar.

 

Mustafa Kemal'in karsitlari,bilindigi gibi sahte devrimciler daha dogrusu Komünistler ve diger yanda da,Padisahci,Osmanlici,dinci,laiklik karsiti kesimdir.Simdi Atatürke karsi ileri sürülen iddialara sarilanlarininda ayni kesimler oldugunu gördügümüzde oyun zaten ortaya cikmaktadir.

 

Dersim Isyanlari yani sira Kürtcü isyanlara sahip cikanlarin da ayni kesimler oldugunu düsünürsek aslinda Türk Ulusu'nun düsmanlarininda kimler oldugunu anlamamiz kolaylasir.Bugün Türkiye'yiKürtcülere peskes cekenlerle peskes cekenleri Türkiyede taslari yerinden oynattilar diye yere göge sigdiramayanlarinda ayni kesimler olmasi sasirtici olmamalidir.

 

Türkiyelilik demek Türkiye'ye saldiridir.Hedefte Türkler vardir.Ileri sürülen iddialar Atatürk'ün prestijini kirmak,onu siradanlastirmak icin ileri sürülen iddialardir.

Gercekte Mustafa Kemal degil,bugün o'na ve onun kurdugu cumhuriyete saldiranlarin dedeleridir Ingilizlerle isbirligi yapmis olanlar.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Mustafa Kemal'in karsitlari,bilindigi gibi sahte devrimciler daha dogrusu Komünistler

 

Komünistler sahte devrimci değildir. Bazı komünistler veya kendine Komünist diyenler yanlış düşünüyor veya çıkarı gereği dönek olmuş olabilir. Fakat, bunun böyle olması tüm Komünistleri bağlamaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Sonucta kimin ne yazdigindan ziyade, Ataturk'un pragmatist bir politika izledigini algilamak onemlidir.

 

Bu politika 1927 ve oncesi olmak uzere tamasmen biribirine algi olarak zittir. 

 

http://www.turkish-media.com/forum/topic/301136-hangi-ataturkculukkemalizm-ve-karsitligi/

 

http://www.turkish-media.com/forum/topic/290863-tc-ataturk-donemi-tarafliligikarsitliligi/

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk köhnemiş, çürümüş, küflenmiş Osmanlıyı yıktığı için ona şükran borçluyuz. Köhnemiş, çürümüş, kokuşmuş mecelleyi kaldırıp modern yasaları getirdiği için ne kadar teşekkür etsek azdır. Karanlık din sömürüsünü, gericiliği, yobazlığı kaldırıp devrimleri yaptığı için ne kadar şükran duysak az gelir. İlkel Arap harflerinden, saçma Arap kıyafetlerinden bizi kurtarıp çağdaşlaştırdığı için dünyada eşi olmayan bir liderdir. 

 

Ancak bataklık kurbağaları yıldızları ateş böceği sanıp dilini uzatır. Dünya kurulalı bu kadar büyük bir lider daha görmemiştir. Bu kadar başarılı bir devrimci daha, insanlık tarihinde yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu sayilanlarin hangisine emperyalist zihniyet karsi cikiyor ya da engellemeye calisiyor.

 

Osmanlidan kurtulmak sadece Ataturk'un degil, emperyalizmin de istegiydi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu sayilanlarin hangisine emperyalist zihniyet karsi cikiyor ya da engellemeye calisiyor.

 

Osmanlidan kurtulmak sadece Ataturk'un degil, emperyalizmin de istegiydi.

 

Peki neden ondan sonra, önce Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde gericiliği desteklediler ve sonrasında BOP Projesi çerçevesinde  " Ilımlı İslam " Modelini yerleştirmeye çalışıyorlar ve " YENİ OSMANLI " fikrini enjekte ediyorlar da Laikliği desteklemiyorlar ?

 

Emperyalizmin Halifenin Payitahtını işgal amaçları neydi ? Atatürk yapmasaydı, acaba İngilizler Halifeliği ilga edecekler miydi zaten ? Yoksa, kullanışlılığından yararlanmayı mı düşünüyorlardı da, Atatürk yüzünden buna muvaffak olamadılar mı ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kimlerden bahsettigini bilmiyorum.

 

Benim dedigim, Osmanlinin yok olusu Ataturk'un isine geldigi gibi emeryalizmin de isine gelmistir. 

 

Yani kurtulus savasi Osmanlidan kurtulustur.

 

Bu benim savundugum olarak degil, tarihte olan olaraktir.

 

Iste bu temelde Ataturk'un pragmatisizmi ile batinin ki cakisir.

 

Bu cok acik. Ulke ve toplum yapisi olarak iki tane zayif karnimiz var. Bunlar sosyo-etigin dini ve milliligi. 

 

Emperyalizm hangisi isine gelirse onu kullanir.

 

Kurulus yillarinda zaten tum osmanli'dan kopan parcalar milliyetcilik ile koptu ve T.C. de aynisini yapti.

 

Daha sonra ulje ve toplum hazir olmadan emperyalizm cok partililigi dayatti arkasindan Nato uyeligi geldi. BOP projesinde ise amac, Israil'in toprak guvenligi ve Ermenistan ile kendi arasinda kurulacak kukla kurd devleti cografi bagidir. PKK bunun icin kurulmustur. Simdiki amac ta buna hizmettir. Bunu da ancak MILLIYETCI OLMAYAN BIR IKTIDAR SAGLAR. Nitekim T.Ozal bunu saglamistir.

 

Yalniz su an Suriye ile birlikte ve Misir tecrubesinden sonra, BOP projesi yara almistir. Burada hesap edilmeyen KURDCULUKTEN ZIYADE, YESEREN SERI ISLAMIN TERORU OLMUSTUR. Zaten bu basta Israil'in istemine terstir.

 

Diktator su an ikili oynadigindan, yani hem seri/sunni islami hem de kurd terorunu desteklediginden ABD ve cemaate ters dusmektedir.

 

Neyse bu farkli konu.

 

Kisaca ABD ve emperyalizm TURKIYE KENDI SOSYO-ETIK SORUNUNU COZEMEDIGI SURECE iki kartini da yani dini ve milliligi kendi cikarina hangisini gerekli gorurse oynayacaktir.

 

Bence etmeyecekti cunku denize acilimsiz ulke sinirlarini zaten sevr de cizmisti. Ama bakti ki Osmanli'yi yikacak bir harteket gelisiyor, birakti ve saadece yunanistan ile kozlarini paylassin dedi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kisaca Ataturk temelli bir milli mucadele yerine, dini temelli bir mucadele olsaydi sevr olacakti ve ayni O.Dogu daki ulkeler gibi anadolu selcuklululari gibi her bir emperyalizm isgali altindaki topraklar kendi bagimsizxlik savasimini verecek ve kazanacaklardi.

 

Yani bugunku topraklarda ayni O.Dogu gibi bir cok irili ufakli devletler olacakti ya da aralarindan biri Osmanli gibi digerlerini yenercek ve topragini genisletecekti. En kanli savaslarda Istanbul'da olacakti. Cunku orasi uc ibrahimi dinin de gozbebegi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.