Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

PKK'yı MİT kurdu, kullandı ve kontrolü kaybetti


Önerilen İletiler

PKK’nın hedefi her Kürt evinden bir ölünün çıkması diyen milletvekili Şamil Tayyar konuyla ilgili şok eden açıklamalarda bulundu...

 

KÜRT ERGENEKONU KİTABININ YAZARI GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ ŞAMİL TAYYAR

Tayyar: PKK’yı MİT kurdu, kullandı ve kontrolü kaybetti. PKK bugün örgüte yakınlık, devlete düşmanlık oluşsun diye her Kürt ailesinden bir ‘asker’ alıyor, ölmelerini umuyor. Bu, örgütün stratejik bir taktiğidir.

Türkiye kendi derin devletiyle hesaplaşıyor, Ergenekon ve Balyoz davası başta olmak üzere kirli yapılardan arınmaya, daha şeffaf, denetlenebilir ve daha demokratik bir devlet kurmaya çalışıyor.

Ergenekon dosyasına çok iyi derecede hakim olan AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar; Kürt meselesinin çözülmesi, terörün sonlandırılması sürecinde, atılacak adımlar, yapılacak reformlar kadar PKK’nın kirli yapılarla ilişkisinin, derin yüzünün de görülmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Gazetecilik yaptığı dönemde bu konuda kitaplar ve sayısız makale yayınlayan Tayyar’ın yeni kitabı “Kürt Ergenekonu / Derin PKK’nın Gizli Kodları” adını taşıyor.

Tayyar ile biz de, kitaptan hareketle, PKK’nın MİT tarafından kurdurulduğu iddiasını,
terör örgütünün zaman içinde nasıl uluslararası kullanıma açık bir taşeron haline geldiğini,
derin devletin hesabına hangi işleri nasıl gördüğünü, bugün Silivri’de tutuklu bulunan kimi isimlerin PKK ve Öcalan ile nasıl bir ilişkileri bulunduğunu ve daha pek çok ‘karanlık ve kirli gerçeği’ konuştuk.

“Kürt Ergenekonu” niye yazıldı?

Biz bu kitapta, PKK’nın ne anlama geldiğini, Türkiye’nin barışa yaklaştığı dönemlerde süreci sabote eden eylemlerin arkasında hangi odakların olduğunu, bu odaklarla PKK arasındaki bağlantıları ortaya koyalım istedik.

Nasıl bir fayda umuyorsunuz?

Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için öncelikle devlet içinde kümelenmiş çetelerin tasfiyesi gerekiyordu. Bu, Ergenekon ve Balyoz sürecinde büyük ölçüde başarıldı. Ama işin PKK ayağıyla ilgili derin hesapların deşifre edilmesi ve hem Kürt hem Türk kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Son sekiz yılda Türkiye, Kürt meselesinin çözülmesi konusunda çok önemli işler yaptı. Devamı planlanıyor, başta anayasa değişikliği olmak üzere. Özellikle PKK ile bağlantılı derin unsurlar ve uluslararası güçlerle bağlı bir takım şer odaklarının deşifre edilmesiyle Kürt meselesinde çözüm umutlarının artacağına, daha somut adımların atılabileceğini düşünüyorum.

PKK ROJ TV’DEN TEHDİT EDİYOR

Derin PKK üzerine daha önce de benzer nitelikte kitaplar yayınlanmıştı ama sizin Ergenekon dosyasına çok hâkim bir gazeteci ve çok popüler bir yazar olmanız sebebiyle bu kitabın öncekilerden daha farklı bir etkisi olacağını varsayabiliriz. Özellikle Kürtler üzerinde nasıl bir etki bekliyorsunuz?

PKK bundan çok ciddi rahatsızlık duyuyor. Kitap çıktığı andan itibaren Roj Tv’de aleyhime yayınlar yapılıyor. Kitapla eş zamanlı olarak tehditler de artmaya başladı. İslahiye’de babamın oturduğu evin etrafında sahte plakalı araçlar dolaşmış. Belli ki çok rahatsızlar. Biz de hem burada, hem Gaziantep’te tedbirlerimizi aldık.

PKK hakkında çok ağır bir dille yazılmış başka kitaplara benzer reaksiyon göstermemişlerdi ama bu kitap canlarını çok sıkmış olmalı. Malum Uğur Mumcu’nun da PKK-MİT ilişkisini araştırdığı için öldürüldüğü iddiası var. Roj Tv yayınlarından sonra bazı BDP’liler Mecliste ve dışarıda benzer tehditlerini sürdürdüler.

Gazeteci sıfatıyla ilgi ve çalışma alanlarınız belli ancak bugün AK Parti’den milletvekilisiniz. Ve Hükümet’in meseleyle ilgili siyaseti “terörle mücadele, siyasetle müzakere”. Bu yeni bir dönem, bu defa her şey farklı olacak deniyor. Böyle bir zamanda çıkardığınız “Kürt Ergenekonu” için birileri “kitap, operasyonun bir parçası” derse cevabınız ne olur?

Ergenekon ve Balyoz’la ilgili yazılar yazdığımızda gazeteciydik. Bu kitabı yazmış olmamın milletvekilliğimle hiçbir ilgisi yok. Gazetecilik refleksiyle geçmişteki çalışmalarımızı yürüttük. Partinin etkin isimleriyle bir konsept oluşturup da yazmış da değiliz. Geçmiş çalışmalarımızla bunun arasında da bir çizgi kırıklığı da yok. O nedenle bir operasyon gibi de algılanamaz.

CIA VE MOSSAD İSTEDİ, MİT PKK’YI KURDU

PKK’yı MİT’in kurduğu söylenegelen bir şeydi, siz de kitabı belgeler bulgular ifadeler eşliğinde bu tezin üzerine inşa ediyorsunuz. İlk soru şu: MİT, PKK’yı niye kurdurdu?

O tarihte siyasi Kürt hareketleri daha çok radikal sol hareketler içinde kümelenmişti. 70’lerin sonlarına doğru Kawa gibi, Rızgari gibi bağımsız Kürt hareketleri çıkmaya başladı. O günün şartlarında devlet bu örgütleri tehdit gibi görüyordu. Komünizm korkusu vardı. Bunu enterne etmek için bir örgüt kurdular. Bu örgüt, PKK idi. Bu aslında CIA ve Mossad’ın denediği yöntemlerden biridir. Hamas da El-Fetih’e karşı kurdurulmuştu, El-Kaide de böyle kurulmuştu. İkisinin de gerisinde Amerika ve İsrail’i görürsünüz. Ama zaman içinde bu örgütler kontrolden çıkarlar ve o ülkeyle çatışmaya girerler. Türkiye’de de benzer bir PKK tecrübesi var. Diğer örgütleri yok etmek adına PKK kurduruldu.

ODA TV MOSSAD’IN HİZMETİNDE

MİT ile Mossad arasında artık böyle bir “etkileşim” yok. Hatta MİT-PKK görüşmelerinin sızdırılmasının arkasında İsrail’in olması ihtimali var?

Görüşmelerin sızdırılmasının sebeplerinden biri de MİT’teki değişimden duyulan rahatsızlıktır. Artık eskisi gibi yönetebildikleri yönlendirebildikleri bir örgüt olmaktan çıktı MİT. O nedenle Hakan Fidan işbaşına geldikten sonra o kadar rahatsız oldular ki, ilk kez bir ülke bir başka ülkede gizli servisin başına getirilen şahıs hakkında açıklama yaptı. Bunun bir örneği daha yoktur. “Fidan, İran yanlısıdır” dendi. Özellikle Oda TV üzerinden karalama kampanyası yürütüldü. Görüştüğüm devlet yetkililerinin verdiği özel bilgilere dayanarak söylüyorum, bunun gerisinde de İsrail derin devleti vardı.

ÖNCE ASALA, SONRA PKK

Global derin yapıların gücü ve etkinliği açısından soruyorum; Türkiye’nin şimdi eskisinden farklı olarak irade geliştirmesinin, direnmesinin sonuçları aynı zamanda onu olası tehlikelere de açık kılmıyor mu?

Elbette, Türkiye artık bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olmak gayreti var. Kendilerini asıl oyuncular olarak gören ülkeler yeni bir oyuncunun sahne almasından elbette ki rahatsız olurlar. Türkiye üzerinde hesabı olan her ülke, başta terör olmak üzere her enstrümanı kullanmak isteyecektir. Ayrıca Türkiye’nin yer alacağı pozisyon küresel oyundaki oyuncuların taraflarını da ciddi şekilde etkileyecektir. Onun için bütün oyuncular Türkiye’yi ya etkisizleştirmek ya da kendi saflarına çekmek isteyeceklerdir. Onun için de Türkiye üzerindeki bu oyunlar asla bitmez. PKK tümden ortadan kaldırılabilse bile bizi asla sıfır terörle, kendi halimize bırakmazlar. Onun için bizim bir miktar bu oyunlarla da birlikte oynamayı öğrenmemiz gerekiyor. 1984’de nasıl ASALA tasfiye edilip yerine PKK ikame edildiyse yine aynı şey olacak. Ya başka bir terör örgütü ya da yeni çatışma alanları ikame edeceklerdir. Geçmişte Alevi-Sünni, laik-anti laik, Türk-Kürt çatışmasını körüklemek için birçok hareketleri kullandılar. Türkiye’nin çok kırılgan bir toplumsal dokusu var. Osmanlı bakiyesi üzerine inşa edildik, birleşme yerlerimizi bilen ulusal ve uluslar arası güç odakları bunlar üzerinde oyunlar oynanabiliyor, sürekli jilet atıyor, kanatıyorlar. Ama Türkiye, Ergenekon ve Balyoz mücadele sürecinde bu oyunların perde gerisine dair çok açıklayıcı bilgilere sahip oldu, artık eskisi gibi oyuna gelmiyor. Daha araştırmacı sorgulayıcı bir kitle oluşmaya başladı. Eskiden sağcı ve solcu kavgası yaratıp Uğur Mumcu öldürüldüğünde, onu sağcıların öldürdüğü havası yaratıyor, başarılı da oluyorlardı. Ama artık bu mümkün olmuyor. Olmadığı için de çatışmaları derinleştirmeye çalışıyorlar.

ARTIK HERKES TEZGAHI GÖRÜYOR

Türkiye her anlamda bir faylar ülkesi. Van’da geçen hafta fiziki bir fay hattı kırıldı maalesef. Depremle birlikte devletle Kürtler, Kürtlerle Türkler arasında da bir fay kırılsın istendi ama şükür öyle olmadı...

Ama bunu denediler. Sayın Başbakan’ın ifade ettiği gibi molotof ya da taş atarken kitleleri kısa sürede örgütleyenler, deprem faciasında kenarda ve sessiz kalmayı tercih ettiler. Ya da bir takım yağma faaliyetlerine öncülük ettiler. Bunun üzerinden bir iktidar karşıtlığı yükseltmek istediler. Kısmen başarılıymışlar gibi görünse de hesapları tutmadı. Milletin sağduyusu bunu aştı. Bunda son yıllarda çetelerde derin yapılarla mücadelenin insanların zihninde yarattığı etki vardır. Artık herkes bu büyük tezgahı görüyor.

KÜRTLER ÖZGÜR OLSA BDP YÜZDE 1 ALAMAZ

Türkiye toplumunda bunun bir karşılığı var gibi ama Kürt toplumunda psikoloji ve etkileşim biraz daha farklı işliyor?

Çünkü doğu ve güneydoğuda PKK vesayeti var, özgür düşünce, özgür ifade gelişmiyor. O nedenle orada diğer bölgelerdeki gibi bir uyanış olmuyor. Bu PKK vesayetinin kırılması lazım. Orada entelektüeli, siyasetçisi, aydını da vatandaşlarımız da maalesef özgür değil. Orada özgür oy kullanmak mümkün olsa iddia ediyorum BDP’nin oyu yüzde 1’i bile geçmez.

PKK’NIN HEDEFİ HER KÜRT EVİNDEN BİR ÖLÜ ÇIKMASI

Dağ ile ovanın gönül durumlarını dikkate almak gerekir sanırım. Bir yakınını kaybetmiş, canı yanmış, şimdi de dağda çocuğu olan insanlar için herhalde bunu böyle söylemek çok da mümkün değil?

Tabi ölüm sayısı arttıkça terör örgütüne yakınlık da tetikleniyor. Zaten PKK’nın hedeflerinden biri her Kürt ailesinden bir ceset çıkmasıdır. Eğer bunu başarabilirse bölgeyle örgüt arasında daha güçlü bir duygusal bağ kurulabileceğini ya da kurulan bağın daha güçlenebileceğini düşünüyorlar. Haklı olarak ailesinde hayatını kaybeden bir genç olduğunda, annesi babası yakınları onun acısı ve öfkesi üzerinden devlete bir düşmanlık besleyebiliyorlar. İlave olarak örgüt de bunu bilerek köpürtüyor. Bunu bir stratejik taktik olarak izliyorlar. O nedenle her evden mutlaka kendi ifadeleriyle “asker” almaya çalışıyorlar. Bölgede her aileden bir ölünün olmasını umuyorlar. Hem örgüte yakınlık hem devlete düşmanlık için.

TSK açıkladı, son hava ve kara harekâtında şu kadar örgüt elemanı öldürüldü, diye. Bu ölümler yine PKK’ya “yarayacak”, barış sürecinin aleyhine işleyecek öyle mi?

Maalesef PKK son dönemde tırmandırdığı eylemlerle kabul etmek gerekir ki psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Terör örgütünün psikolojik olarak üstün olduğu bir dönemde sizin güçlü ve kalıcı reformları hayata geçirebilmeniz son derece zordur. Onun için terör örgütünün dizlerinin üzerine çökertilmesi, PKK’ya haddinin bildirilmesi gerekiyor. Ondan sonra Kürt meselesinin çözümüne dair eksik kalan reformları peş peşe devreye sokmanız lazım.

MİT KENDİNİ ELE VERMEZ

MİT bugün, geçmişte kurdurduğu örgütün tasfiyesi için çaba harcıyor ama şunu niye yapmıyor? Arşivini açsa ve PKK’nın kuruluşuna dair bu çok mühim gerçeği açıklasa, PKK’nın tabanıyla bağlarının koparılması açısından çok daha kesin bir sonuç almaz mı?

Bunu geçmiş dönemde yapamazdı. MİT kendini sanık sandalyesine oturtmaz. Böylesine büyük bir günahın parçasıysa bunu nasıl deşifre edecek? Daha erken deşifre edilebilseydi PKK açısından sıkıntı olabilirdi ama artık gelinen noktada bunun deşifre edilmesi de örgüte zarar vermiyor. Çünkü 36 ülkede örgütlendi, uluslararası bir takım servislerle ve sermayelerle bütünleşti. Dolayısıyla devletle bağının deşifresi onun için tehdit unsuru olmaktan çıktı. Kaldı ki Abdullah Öcalan’ın bu konudaki savunması da hazır. Geçmişte gündeme geldiğinde, “bir dönem ilişkimiz oldu, ben onları kullandım” diyor. Savunma mekanizması da geliştirilmiş durumda.

PKK HERKESİ, HERKES PKK’YI KULLANDI

PKK MİT’in kontrolünden ne zaman ve nasıl çıktı? Uluslar arası derin yapıların kontrolüne nasıl girdi?

1980 darbesinden sonra devlet içinde ilişkide olduğu kişiler Öcalan’ın yurt dışına çıkmasını sağladı. Yurt dışında olmak Öcalan’ın başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle bağ kurmasının yolunu açtı. PKK’nın hedefleri asıl bu süreçte, o dönemki partnerleriyle birlikte netleşti. O dönemde Irak, İran, Suriye soğuk savaş döneminin Rus bloğunca kontrol ediliyordu. 1982’de İsrail Lübnan’ı işgal ettiğinde PKK ile ciddi çatışmaları oldu. O dönem İsrail’in en büyük düşmanlarından biri PKK idi. PKK, ASALA ile birlikte Filistin kamplarında kalıyordu. Ama 1. Körfez savaşından sonra bölgeye İsrail ve Amerika daha etkin biçimde yerleşmeye başlayınca Abdullah Öcalan da partnerlerini değiştirmeye başladı. Öcalan konjonktürel şartları her zaman iyi kullanmayı ve kendi lehine çevirmeyi bilmiştir. Maalesef Türkiye ise Öcalan’daki ve PKK’daki bu değişimi doğru algılayamamış, pozisyon almakta zorlanmıştır.

Küçümsendiği için mi? Yıllarca bir avuç çapulcu denmişti…

Başlangıçta küçümsediler, ciddiye almadılar, çok basiretsiz davrandılar. Zaman içinde de terörün, PKK’nın, Öcalan’ın askeri vesayeti güçlendirici rolünü keşfettikleri için de onu kullandılar. Çünkü terörle birlikte sivil siyaset üzerinde daha kolay otorite kurabiliyorlardı. En somut hadisesini 28 Şubat’ta yaşadık.

28 ŞUBAT’TA PKK FAKTÖRÜ

PKK 28 Şubat post-modern darbesinin neresindeydi?

28 Şubat sürecinde Emniyet’in elindeki ağır silahlar teslim alındı. Erbakan’ı istifaya zorlamak için terör olayları birdenbire tırmandırıldı. Arabulucular devre dışı bırakıldı vs. ve 1997 Mayıs ayında Irak’a çok büyük bir kara harekâtı yapıldı. Harekatta iki helikopter düşürüldü ve helikopterlerin düşürülmesi ilk defa TSK tarafından kamuoyuna açıklandı. Eskiden bunları kamufle ederlerdi. Bunu açıklarken de hükümetin ödenek vermediğini iddia ettiler. Yani terörle mücadelede her unsuru siyasi iktidar üzerinde baskı unsuru olarak kullandılar. Ve 1997 yılında ilk defa kara kuvvetleri komutanlığı, terörle mücadeleyi tümden kendi komutasına aldı. Ondan sonra da askerin temel fonksiyonu haline geldi. Sivil otorite zaman içinde bu süreçten dışlandı. Özel tim grupları bölgeden el çektirildi. Bugüne kadar da geldi.

Bugün tekrar özel birlikler ve polis devreye sokuluyor.

Bunun en somut örneği son Çukurca baskınıdır. Baskında zayiat verilmeyen tek yer polis lojmanlarına yapılan saldırıdır. 50 civarında özel harekât polisi saldırıyı püskürttü ve jandarma birliklerine yardıma gitti. Oysa emniyet, ordunun karşısında alternatif güç olarak oluşturuluyor gerekçesiyle tasfiye edilmişti. Yani terör derin devletin işine geldi.

İRAN-KARAYILAN İLİŞKİSİ

Karayılan-İran ilişkisine dair çok karanlık, açıklanamayan bir belirsizlik var. Global Ergenekon ve derin PKK açısından siz bunu nasıl açıklıyorsunuz?

İran bölgede yalnız bir ülke ve kimseye de güvenmiyor, Türkiye dahil. Fakat AK Parti döneminde bu soğukluğu ortadan kaldırabilecek, Türkiye açısından samimiyetini test edebilecek çok önemli hadiseler yaşanmıştır. 2004’e kadar İran, PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmemişti, geç etti ama PKK’ya karşı güçlü şekilde mücadele de göstermedi. İran gizli servisi PKK içindeki bazı unsurları zaman zaman kullandı. Geçmişte PKK içinde ilişkisinin en iyi olduğu isim Osman Öcalan’dı. O PKK’dan tasfiye olunca, bunu Mustafa Karasu ve Cemil Bayık üzerinden yürüttüğünü görüyoruz. Murat Karayılan’ın da aynı şekilde İran gizli servisiyle ilişkisi var.

Ama İran’ın da başında PKK’nın bir kolu olan PJAK var?

Zaten PKK’nın Türkiye ile mücadelesini Türkiye ile sınırlı tutmayıp İran ırak ve Suriye alanına da genişletmek istemesi bu ülkeleri biraz tedirgin etti. PJAK üzerinden İran ile PKK arasında bir kırgınlık yaşandı. Bu tür durumlar geçmişte Öcalan Suriye’de kalırken de yaşanıyordu. PKK, Suriye’de Kürtleri örgütlemeye kalkınca Esat yönetimi Öcalan’ı o denemde uyarmış ve iki kez Öcalan’ı tutuklayarak ev hapsi uygulamıştı. Karayılan yakalandı iddiasını da PJAK’ın saldırılarını tırmandırması karşısında İran yönetiminin reaksiyonu olarak görüyorum. Belki Murat Karayılan kısa süreli bir gözdağı ya da yeni pazarlık aracı olarak gözaltına alınmış, ev hapsinde tutulmuş, bir anlaşma sonucu serbest bırakılmış olabilir. Bugün PJAK tümden kenara çekilmiş vaziyette. Suriye’de de öyle. Tamamen Türkiye üzerine odaklanmış bir PKK var. Çünkü eylemlerini Türkiye üzerine yoğunlaştırdığında asla Suriye ve İran’da eylem yapmazlar. Bu bir stratejidir. Zaten Fehman Hüseyin’in teröristlere verdiği mesajlarda da bunu açıkça görürüz. O nedenle İran kendi bölgesinde etkinliğini sürdürmek adına her türlü muhalif terör örgütünü kullanıyor.

TÜRKİYE’NİN DÜŞMANI PKK’NIN DOSTU

Şu anda bu bölgede PKK ile ilişkisi olma olasılığı güçlü olan ülkeler İran, Suriye ve İsrail. Türkiye’nin Suriye ve İsrail ile ilişkisi yok gibi, ilişkisizlik hali var. Irak ve ayrıca Kuzey Irak Kürt yönetimi ise Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istiyor, teröre karşı da işbirliği yapıyor. Bölgedeki bu durum, global Ergenekon, büyük oyuncular açısından pozisyonların nasıl konumlanması demek?

Bu durum onların ekmeğine yağ sürüyor. Türkiye’nin ilişkileri gerildikçe PKK’nın da, bu uluslar arası güç odaklarının da manevra alanı genişliyor. Öcalan zaten diyor ki “Türkiye hangi bloktaysa biz onun karşısındayız. Türkiye Amerika’ya yaklaşırsa biz Rusya’nın yanındayız, Rusya’ya yaklaşırsa Amerika’nın yanındayız”. PKK kendi konumunu zaten Türkiye karşıtlığı üzerine belirlemiş. Onun için Türkiye’nin düşmanı ne kadar artarsa PKK’nın ekmeğine o kadar yağ sürmüş oluyorsunuz aslında. O yüzden 2009’da one minute’den itibaren PKK’nın İsrail ile ilişkilerinin sıklaştığını görüyoruz. İran ile ilgili Türkiye direnmeye başlayınca Amerika’nın PKK ile ilişkilerinin geliştiğini görüyoruz. Yakın zamana kadar Suriye ile ilişkiler iyiydi, Arap baharı durumu değiştirince PKK ile Suriye ilişkileri hemen gelişti. Geçmişte Sırbistan PKK’ya füze ve füze eğitimleri verdi, Kanas tipi suikast silahları verdi. Bosna savaşı bittikten sonra bazı Sırp tetikçiler PKK içinde görev aldı. Yani Türkiye’nin hangi ülkeyle ilişkisi bozulursa PKK onunla işbirliği yapmak istiyor, o ülkede Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda masaya çekebilmek adına PKK’yı kullanıyor. Eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un PKK şanslı bir örgüttür demesinin altında yatan da zannedersem bu. Uluslar arası konjonktür PKK’ya her zaman fırsatlar sunmuş, PKK da bunu her zaman iyi değerlendirmiştir. Türkiye ise süreçleri iyi okuyamamıştır.

ÖCALAN PENTAGON EMANETİDİR

Uluslararası güçlerin Türkiye’ye karşı istediği zaman istediği gibi kullandığı Öcalan, Türkiye’ye 1999’da teslim edildi. Paketi teslim eden Pentagon’du. Amerikan’ın bölgeyle ilgili hesaplarının farklı olduğunu, bölgede bir Kürt devleti kurulmasına izin verecekse bunun Öcalan eliyle değil daha önce yine Saddam’a karşı desteklediği Talabani-Barzani ile olmasını tercih ettiğini biliyoruz. Fakat Amerika bu teslimatı iyilik güzellik olsun diye yapmadığına göre Amerika bundan ne umdu, Türkiye karşılığında ne verdi?

Şöyle olduğunu düşünüyorum. 1997 sonundan itibaren Amerika orta doğuyu yeniden planlamayı düşünüyordu. Bu çerçevede PKK yeni planla örtüşmeyen bir örgüttü. Etkisizleştirilmesine ihtiyaç vardı. Partner olarak belirlediği Kürt liderler Talabani ve Barzani de Öcalan’dan ciddi şekilde rahatsızdı. Amerika’da yeni Ortadoğu projesini hayata geçirmek adına Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti. Ancak idam etmeyeceksiniz diye şartlı olarak verdi. Bunu da Türkiye o zaman bir devlet politikası olarak kabul etti.

Amerika Öcalan’ın idam edilmemesini niye istedi? Kendisi bazı eyaletlerinde idam cezasını uyguluyor. Ayrıca mücadele ettiği terör örgütü liderleri –en son Usame bin Ladin- ya da savaştığı başka liderler –Saddam, Kaddafi… canlı ele geçirebilecekken öldürüldü ve o halleri günlerce gösterildi. Öcalan’ın yaşatılmasını nasıl bir siyasi hesapla istedi Amerika?

Amerika henüz PKK’nın misyonunu tamamladığına inanmıyordu. İstediği zaman kullanabilmek için o günün konjonktürel şartlarında etkisiz ama bir kenarda kalacak, zaman içinde geleceğiyle ilgili karar vereceği bir durumu oluşturmaya çalıştı. Onun için de Abdullah Öcalan’ın ölümü üzerinden doğabilecek yeni tartışmaların ve tırmalanacak terörün bu hesabı bozabileceğini düşünmüş olabilir. Zaman içinde halletmeyi düşünmüş olabilir. Abdullah Öcalan tümden bir Pentagon emanetidir Türkiye’ye.

TÜRKİYE ÖCALAN’I ASABİLİR MİYDİ?

Türkiye neden idam etmedi? İşin hukuki ve insani tarafını dışarıda tutarak, global oyunlar, devlet politikaları vesaire açısından soruyorum: Şartlı verildi, devlet de okey dedi tamam ama devletin bekasını her şeyin önünde tutan, bu amaçla hukuk dışına da çıkmış, yargısız infazlar yapmış, tüm gücünü terörle mücadeleye vermiş bir devletsiniz sonuçta. Bence bunun bir cevabı olmalı.

Tabi o şart yerine getirilmeyebilirdi ama bu da çok güçlü bir irade gerektirir. Teslim alan siyasi iktidarda böyle bir siyasi irade yokmuş. İlave olarak şunu söyleyeyim: Devletlerin verdiği sözler her zaman önemlidir. Çadır devleti değilsiniz. Eğer öyle bir hesabınız varsa bunu önceden oraya dikte ettirirsiniz. Zaten farklı bir şey olsaydı teslim etmezlerdi muhtemelen. Amerika’nın hesabı bu olabilir, önemli olan sizin hesabınızdır?

Nedir Türkiye’nin hesabı?

Türkiye’nin o zamanlar bu konuda ciddi bir hesabının, stratejisinin olmadığı anlaşılıyor. Bu şartları Türkiye kendi lehine de çevirebilirdi. Nasıl ki PKK dünya konjonktürünü kendi lehine bir fırsata dönüştürüyorsa Türkiye de bunu yapabilirdi. Ama maalesef bunu başaramadılar.

PKK’NIN SON SÜRÜMÜ KCK

PKK’nın yani Kürt Ergenekon’unun son sürümü KCK mıdır?

Evet, son hali KCK’dır. Öcalan’ın talimatlarına bakınca görürsünüz. Sürekli yeni modeller deniyor. Koma Kamalan Kürdistan dedi, Demokratik Konfederalizm dedi, Demokratik Toplum Kongresi dedi. PKK’ya önce KADEK, sonra KONGRA-GEL dediler sonra vazgeçtiler. Sürekli hem kadro, hem ideoloji, hem isim olarak kendilerini yenilemeye çalıştılar. Her adımda başka bir hesapları vardı. Gelinen noktada hedef büyüttüler ve mevcut şartlara uyarlamaya çalıştılar. Şunu fark ettiler: Türkiye’den toprak kopartarak bağımsız devlet kurmak şu aşamada mümkün gözükmüyor. O halde bir sınırsız paralel devlet yapılanmasına geçelim. İşte KCK bunun adı. Kürtlerin yoğun yaşadığı dört ülkede sınır tanımadan ama ilerde kurulacak muhtemel bir devletin alt yapısını oluşturacak şekilde bir anayasa sözleşmesi hazırladılar ve buna bağlı bir yapılanmaya gittiler. Yasama yürütme yargı gibi bir devlette olması gereken tüm kurumlara KCK sözleşmesinde yani KCK anayasasında yer verdiler. PKK da bunun bir alt kolu olarak yer alıyor.

HAKKARİ PİLOT BÖLGE

PKK halihazırda “resmi” olarak “bağımsız devlet istemiyorum” diyor.

Çünkü o tezin şu aşamada bir karşılığı yok. Bunu revize ettiler. 1978’den bu yana Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına baktığımızda 40 ayrı öneri getirdiğini görürsünüz. Devlet kurma hedefimiz yok diyor sonra var diyor. Sonra tekrar “Bin yıllık Kürt tarihinde Kürt devleti kurmaya hiç bu kadar yaklaşmadık. 1993 final yılımızdır” diyor. Ama gelinen son noktada hedefleri bu. Eylemlerin tırmandırılması, Hakkâri’nin pilot bölge seçilmesi, demokratik özerklik projesinin ete kemiğe büründürülmesinden kaynaklanıyor. Hakkâri’de başarılı olabilirlerse bunu Diyarbakır’a doğru yaygınlaştırmak istiyorlar.

Devam ediyor....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

DERİN PKK VE ÖCALAN

Son dönemde Öcalan’ın sözleri ile örgütün, silahlı ve siyasi organlarının yapıp ettikleri birbiriyle uyuşmuyor, örgüt, liderinin altını boşaltmış görünüyordu. PKK içinde bir derin PKK’dan söz edebilir miyiz?

Geçtiğimiz günlerde Osman Öcalan, PKK’da kontrol dışı güçler var diyordu. Özü itibariyle doğru. Tek odaklı tek merkezli bir derin yapı yok PKK’da. Küçük küçük iktidar adacıkları var. Bunlar farklı gizli servislerle örgütlerle bağlantılı haldeler. Mesela İran’ın, Suriye’nin, MOSSAD’ın kontrol edebildiği odaklar bunlar. İhtiyaç duyulduğunda harekete geçirilebiliyorlar. Son örneği Dağlıca baskınıdır. Abdullah Öcalan avukatlarına yaptığı açıklamada bir barış şartı ortaya koyuyor. Yeni anayasaya bir fıkra eklenirse PKK iki ay içinde silah bırakacak diyor. Bu açıklamanın üzerinden bir ay geçtikten sonra 21 Ekim’de Dağlıca baskını oluyor. Bu, barış sürecini sabote etmeye yönelik bir eylem sonuçta.

Tıpkı 1993’teki 33 er olayı gibi…

Aynen öyle. Sonra avukat görüşmelerinden anlıyoruz ki Öcalan’ın Aktütün baskınından da haberi yok, canlı bomba eylemlerinden de. Avukatlarına talimat veriyor, bundan sonra her eylemden haberim olacak diye. Bu bile bir öfkeyi yansıtıyor. Avukatların Öcalan’dan aldıkları açıklamaları örgüte farklı yansıttıkları iddiası da var. Bunlar ciddiye alınması gereken iddialar. 2002’de AK Parti’nin iktidara geleceği anlaşılınca İmralı’da Öcalan’ın tecrit edildiği iddiaları artmıştı. Ki Öcalan üzerinden PKK hareketlensin. Bunun seçimden sonra da arttığını görüyoruz. Yine 2004’te, yani 5 yıl aradan sonra PKK’nın terminolojisiyle yeniden “savaş” kararı almasında da Türk derin devletinin çok ciddi rolü var. Çok girift, çok karmaşık bir ilişki var. İstedikleri zaman yabancı ülkelerin taşeronu, istedikleri zaman askeri vesayetin aracı olarak devreye girebiliyor PKK. Ama onlar bunu kullanılmak olarak görmüyorlar, asıl onları ben kullanıyorum hedefe ulaşmak için diyorlar.

KÜRT ERGENEKONU TASFİYE OLMALI

Gelinen nokta da bunu göstermiyor mu? Sonuçta PKK 30 yıl boyunca böyle bir coğrafyada, son derece karmaşık dönemlerin içinden çıktı, var kaldı, bir tür “kurumsallaştı”, kendini kabul ettirdi…

Tabi tabi. Şimdi gelinen noktada artık derin devlet büyük ölçüde tasfiye sürecine girdi. Gerçek manada barışın tesis edilmesi için derin PKK’nın da tasfiye olması lazım. Bu konuda ciddi eksikliğimiz. TBMM Faili Meçhulleri Araştırma Komisyonu raporuna göre bin 700 kişi faili meçhule kurban gitmiş durumda. 17 bin rakamı yalandır. O rakamın içinde PKK’nın öldürdükleri de var. PKK’nın askere polise ve sivil vatandaşa yönelik eylemlerinin dışında, kendi iç infaz sonucu katlettiği 5 bine yakın insan var. Bunlar tümden PKK’lı. Faili meçhul dense de PKK’nın da faili belli cinayetlerinin sorgulanması gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarının, Kürt orijinli aydınların derin devletin yargısız infazlarına gösterdiği tepkiyi PKK’nın bu infazlarına karşı da göstermesi lazım. Muhsin Kızılkaya, Orhan Miroğlu, Bejan Matur, Kemal Burkay tavır alıyor. Bu ses ne kadar güçlü olursa PKK’nın vesayeti o ölçüde daha kolay kırılır ve bu bizi barışa daha fazla yaklaştırır.

ÖCALAN’IN KADERİ PKK’NIN ELİNDE

Öcalan bir yandan PKK’ya silah bıraktıracak tek kişi benim” diyor, öbür yandan “Ben PKK’yı bitiremem, beni bitirirler”. Derin PKK’nın Öcalan ile ters düşme olasılığı nedir? İkinci sorum da şu: Öcalan eceliyle mi ölür İmralı’da? Öcalan’ı birileri bitirmek isterse –ki Türk Ergenekon’unun işlevsizleştirildiği varsayımından hareket ediyoruz, hala yapabilmesi mümkün müdür?

İmralı’da o çok zor gözüküyor. Böyle bir ihtimale karşı orada görev yapan kişiler çok sıkı denetleniyor. Belli dönemlerde eğitime tabi tutuluyorlar, görev yapacaklardan hiçbiri şehit yakınlarından seçilmiyor. Ola ki duygusal bir reaksiyon verebilir, suikast girişiminde bulunabilir diye. Psikolojileri zaman içinde bozulabilir diye sınırlı sürede görev yaptırılıyorlar. Eskiden üç aydı. Ciddi tedbirler alınıyor yani, bana zor bir ihtimal olarak gözüküyor ama PKK Türkiye’yi karıştırmak için bazı söylentileri yayabiliyor.

Ben Abdullah Öcalan’ın kaderini PKK’nın belirleyeceğini düşünüyorum. PKK’nın alacağı pozisyon, Öcalan’ın kaderini belirler. Eğer PKK hesaplarını Türkiye’ye kan ve şiddet üzerinden ciro etmeye devam ederse Abdullah Öcalan oradan asla çıkamaz. Ama PKK tarihin akış yönünü iyi okur, iyi değerlendirir, barış sürecine katkıda bulunmak, silah bırakmak ve siyasallaşmak isterse ben buna zemin oluşturulacağını düşünüyorum. Oluşacak barış havasının Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki durumunu biraz daha netleştireceğini düşünüyorum.

Öcalan tersini söylüyor, PKK’nın kaderi benim elimde diyor.

Mümkün değil. Abdullah Öcalan istese de tek başına PKK’yı yola getiremez. Artık kontrol tümden Öcalan’ın elinde değil. Etkili ama tümden değil.

PKK ÖCALAN İLE İLİŞKİSİNİ KERHEN YÜRÜTÜYOR

Öcalan, PKK’nın talimatlarını dinlemediği ya da bozduğu, sırf tabanı mobilize edebilmek için kullandığı bir figürden ibaret yani öyle mi?

O şuradan kaynaklanıyor. Abdullah Öcalan’ın Kürt taban üzerinde ağırlığı var, PKK o nedenle kitlesel zemininin kaybetmemek adına Öcalan ile işbirliğini kerhen yürütüyor. Çünkü PKK Abdullah Öcalan’ı gözden çıkarırsa doğu ve güneydoğuda tabanının büyük ölçüde kaybeder. Abdullah Öcalan gücünü PKK’dan değil tabanından alıyor.

Türkiye devleti o tabanı, yani kendi vatandaşlarını kaybetmemek, kazanmak adına Öcalan’ı mı dikkate almalı?

Öcalan önemli bir figür ama tek başına Öcalan ile yürütülecek bir müzakereden barış projesi çıkmaz. Onun iradesiyle çözülebilecek bir figür olmaktan çıktı Öcalan. Dikkate alınmalı ama sorunun çözümünü sadece ona endekslenmemesi gerekir. Bu uluslararası bir meseledir aynı zamanda. Dışarıda da örgütün bağlarını koparmak için dışarıda çok ciddi faaliyetler yürütülmeli. AB üyesi ülkelerle, özellikle Fransa ve Almanya ile, bölge ülkeleriyle, Amerika ve İsrail’le diplomatik çabaların güçlü yürütülmesi gerekiyor, yürütülüyor da. KCK operasyonlarına dışarıdan çok ciddi reaksiyon çıkmıyor. Bu, meselenin iyi anlatıldığını gösteriyor. PKK Kandil’e doğru sıkıştırılıyor. Bu süreç bu tonda sürerse PKK ciddi mevzi kaybettirecektir.

MANDELA VE ÖCALAN

Öcalan’a ev hapsi çözüme katkı sunar mı?

Şartlı olarak böyle bir şey olamaz. Şunu yapın yoksa şu olur, kabul edilemez. Mandela 28 yıl hapishanede kaldı. Hayatı boyunca ırkçılığın çözümüyle ilgili talepleri kendi şahsına endekslemedi. Ama sorun çözüldüğünde o da dışarıdaydı. Eğer sorun çözülür, kan akmazsa o günün toplumsal şartları Türkiye’yi bu konuda bir yere taşır.

KÜÇÜK VE PERİNÇEK GÖREV ADAMIDIR

Ergenekon tutuklularından Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’in Öcalan ile samimi fotoğrafları var kitapta. PKK ile bağlantıları üzerine bilgiler de var… Nasıl bir ilişkidir bu? Kimdir bu isimler?

Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek solcu değil görev adamıdır. Derin devlet ihtiyaç duyduğunda bu iki şahsı da kullanmıştır. Bunlar da gönüllü olarak yerine getirmişlerdir. Zaten Yalçın Küçük bunu açıkça ifade ediyor. Abdullah Öcalan’a yönelik bir suikast girişimini kendisinin deşifre ettiğini, bu bilgiyi de devlet görevlilerinden aldığını açıkladı. “Bana bir görev verdiler, ben de yerine getirdim” dedi. Onların Bekaa Kampı ziyaretlerini bir gazetecilik faaliyeti ya da entelektüel çaba gibi görmek saflık olur. Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek yakın derin tarihin en önemli figürleridir.

Daha yakın dönem içinde aynı işlevi yerine getiren isimler var mı?

Çok fazlaca var.

FATİH ALTAYLI ÖCALAN İLE NİYE GÖRÜŞTÜ?

Şöyle sorayım: Kitapta Öcalan ile röportaj yaparken fotoğrafları çekilmiş başka gazeteciler de var. Temiz gazetecilik yaptığından şüphe edilmeyecek ama daha önce zan altında bırakılmış olanlar da var, fotoğrafını ilk kez gördüğümüz de. Fatih Altaylı’nın Öcalan ile röportaj yaptığını ben bilmiyordum mesela. Yani nasıl ayırt edeceğiz Perinçek ve Küçük ile diğerlerini?

2001’de Ergenekon’u ilk defa isim olarak anlatan Tuncay Güney Kilis’te sınırdayken üzerindeki bazı fotoğraflara el konuldu. Yayınladığım fotoğrafların önemli kısmı polisin el koyduğu o görüntülerdir. Fotoğrafta görünenlerin bazıları gazetecilik faaliyeti için bir kısmı ise görev olarak gitmiştir oraya. Kim gazetecilik adına kim görev için gitti iyi sorgulanması gerekir. Fatih Altaylı Abdullah Öcalan ile röportaj yapıyor ama bu röportaj yayınlanmadı. Kendisi “Ben bunu çalıştığım kanal için yaptım fakat kanalım bunu yayınlamadı. Bu arada benim röportaj yaptığımı MİT öğrenmiş. Ben kaseti ham haliyle MİT’e verdim” diyor. İyi niyetli bir açıklama da olabilir, başka bir hesap da olabilir. Üzerinde durulması, sorgulanması gereken bir ifade…

Gazetecilikten geldiniz, işleyişi bilirsiniz, yapılan her iş yayınlanır diye bir kaide yoktur bilirsiniz...

Elbette, zaten burada anormal olan o kasetin MİT’e gitmesidir. Benim gazetem beni oraya gönderse, ama gazetem yayınlamasa ben o kaseti asla MİT’e vermem. Bir şekilde yayınlatmaya çalışırım. Ben gazeteciyim. Devlet adına gitmemişsem oraya asla o kayıtları da devlete teslim etmem. Ederim diyen varsa da orada soru işareti oluşur.

KARANLIK NOKTA: KESİRE ÖCALAN

MİT’in Öcalan ile irtibatı, babası MİT mensubu olan, sonradan evlendiği Kesire Yıldırım ve Pilot Necati üzerinden kuruyor. Pilot Necati’nin ölüp ölmediği tartışmalı ama Kesire Öcalan’ın hayatta, Avrupa’da olduğu biliniyor. Devlet neden ulaşmadı ona, ya da Öcalan diğer muhalifleri gibi onu neden öldürtmedi?

Kesire Öcalan aynı babası gibi MİT adına çalışan birisi. Abdullah Öcalan da bunu bilmesine rağmen evlendi ve 10 sene birlikte kaldılar ve 89’a kadar da örgüttü kaldı Kesire Öcalan. O tarihten bu yana bir Avrupa ülkesinde yaşıyor. PKK kendi içindeki 5 bine adamını ajandır haindir vesaire diye öldürdü. Öcalan Kesire’nin de ajan olduğu yönünde açıklamalar yapıyor. Ama herhangi bir şey yapılmaması karanlıkta kalan noktalardan biri. Ben Abdullah Öcalan’ın Kesire Öcalan’ı koruduğunu düşünüyorum.

Sevgisinden değildir herhalde?

Sevgiden değilse de MİT’ten gelen eski yol arkadaşları bunlar. Belki bilmediğimiz ayrı bir şey olabilir, belki karı-koca ilişkisinin getirdiği bir duygusallık olabilir. Sonuçta ona dokunmadı ve örgüt içindeyken de ona yönelik eleştirilere hep bir paratoner rolü oynadı, kimseye ezdirmedi. Derin devlet de onunla bağlantılar kurmuş olabilir. Mehmet Eymür’ün başkan olduğu dönemde MİT’in bir suikast planladığı, Mehmet Ağar’ın araya girip engellediği “Zaten Öcalan’ın ölüm listesinde, bunu yaparsan ona yardım etmiş olursun” diye engellediği bilinir. Anlıyoruz ki MİT’in de bir koruma örtüsü var Kesire Öcalan ile ilgili. Belki de hala bir kullanımı vardır.

Benim anladığım şey şu, hem derin PKK hem derin devlet açısından can güvenliği garantisi olan iki kişi var; biri Abdullah Öcalan diğeri Kesire Öcalan.

Öyle gözüküyor, iki taraf da koruyor çünkü.


 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Samil Tayyar tam bir hayal dünyasinda yasamaktadir.Onun yukaridaki yazisini referans alip buraya tasimak belki o kisinin fikirlerini ögrenmek acisindan dogaldir da yazdiklarinin gercekle uzaktan yakindan bir alakasi olmadigi da bir gercektir.Samil Tayyar,PKK'yi MIT'e kurdurarak ASALA'yi aklamaya calisiyior,Kime ve neye hizmet etitiginden bihaber olarak yaziyor da yaziyor.

 

Samil Tayyar,özellikle Dogu Perincek ve Yalcin Kücük'ün adlarini acik acik verirken her nedense diger dedigi gazetecileri perdeliyor bu da onun samimi olmadigini taraf tuttugunu anlatiyor.Eger bu iki isim gercekten görev adamlariysalar peki Mehmet Ali Birant,Cengiz Candas,Hasan Cemal ve aklima gelmeyen digerleri ne adamlari oluyorlar?

 

Yazilacak sok sey var cok..

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Samil Tayyar tam bir hayal dünyasinda yasamaktadir.Onun yukaridaki yazisini referans alip buraya tasimak belki o kisinin fikirlerini ögrenmek acisindan dogaldir da yazdiklarinin gercekle uzaktan yakindan bir alakasi olmadigi da bir gercektir.Samil Tayyar,PKK'yi MIT'e kurdurarak ASALA'yi aklamaya calisiyior,Kime ve neye hizmet etitiginden bihaber olarak yaziyor da yaziyor.

 

Samil Tayyar,özellikle Dogu Perincek ve Yalcin Kücük'ün adlarini acik acik verirken her nedense diger dedigi gazetecileri perdeliyor bu da onun samimi olmadigini taraf tuttugunu anlatiyor.Eger bu iki isim gercekten görev adamlariysalar peki Mehmet Ali Birant,Cengiz Candas,Hasan Cemal ve aklima gelmeyen digerleri ne adamlari oluyorlar?

 

Yazilacak sok sey var cok..

 

saygilarla

Bu sadece muhaliflik etmektir. Eger karsiu cikilacaksa dediklerinin karsitini dile getirerek karsi cikilmalidir.

 

Istersen buyur bir de sen olanlari acikla. Sadece karsi cikmak bir seyi degistirmez. Onemli olan neden karsi cikilduginin izahi ve aciklanmasi ve aksi olanin ayni metindeki gibi dile getirilmesidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK nasıl kuruldu,
nerede kuruldu, kim kurdu soruları zihinleri karıştıran sorulardır.
Böylesine büyük bir örgütün birkaç kişinin bir araya gelmesiyle
kurulamayacağı aşikâr. Peki, asıl güç hangisi?

İşte size şifreler:

CIA, 19 yıl önce PKK’nın kuruluşu ve faaliyetleri hakkında 19
sayfalık gizli bir rapor hazırladı. Raporun başlığı: “Türkiye, Irak,
İran: Kürt ayaklanmaları”. Bilgi edindirme yasası kapsamında 2002 Ocak
ayında kamuoyuna açılan bu rapor 1 Mart 1988 tarihini taşıyor.

Raporda dikkat çekici husus ise PKK’nın kuruluşu ve gelişmesini
anlatan 3 sayfanın tümünün simsiyah olması. Yani bu konu ile ilgili
bilgilerin karartılması.

ABD, PKK’nın nasıl kurulduğunu, bu kuruluşta ve gelişme sürecinde
kendilerinin bir parmağı olup olmadığına dair resmi bilgileri
kamuoyundan gizlemeye çalışıyor.

CIA sansürcüleri raporun başındaki “içindekiler” bölümünde Türkiye
ile ilgili kısmı bile karartmışlar. Bu bölümlerin anlatılması ABD’nin
ulusal çıkarları açısından sakıncalı görüldüğünden makaslanmış.

Bu rapordan 4 yıl sonra ABD’nin önde gelen istihbarat kurumları
bir araya gelerek yeni bir rapor hazırladı. Raporun başlığı: “Kürtler;
artan umutlar, eski kaygılar (The Kurds, Rising Expectations, old
Frustrations)”. 17 sayfalık bu rapor 1 Eylül 1992 tarihini taşıyor.
Bilgi edindirme yasası gereği bazı bölümleri sansürlenerek kamuoyuna
açıklanan raporda, Kürtçü hareketler, Irak, İran ve Türkiye’deki Kürtler
hakkında bilgiler veriliyor.

Bugün Türkiye’nin PKK’ya karşı verdiği mücadelede bilhassa Kuzey
Irak operasyonunda ABD ile karşı karşıya gelmesi 1998 tarihli bu
istihbarat raporunda şöyle analiz edilmiş:

“Türkiye’de büyüyen Kürt ayaklanması, Türk-Amerikan ortaklığını
baskı altına alabilir. Özellikle Ankara PKK’ya karşı askerî müdahalesini
tırmandırır ya da Güneydoğuda Kürt asilerin üzerine daha sert bir
şekilde gider ve ABD’nin bu gayretlerine desteğini beklerse ABD zor
durumda kalır.”

Raporun sonunda Türkiye’ye Güneydoğu Anadolu Bölgesi için
reformlar yapılması ve Kürt  partilerin önünün açılması çağrısında
bulunuluyor.

1Temmuz 1979’da kaleme alınan ve Ekim 2002’de kısmen kamuoyuna
açıklanan diğer bir CIA raporunda ise Türkiye’deki ve bölge
ülkelerindeki Kürtlerin sayıları üzerine değerlendirmeler yapılıyor.”(
Vatan, 29.06.2007)

Bütün şifre yukarıda gizli. ABD neden hazırladığı raporda PKK’nın
kuruluşu ile ilgili bölümü gizledi acaba? Hangi gerçeğin bilinmesini
istemiyor?

Şimdi de PKK itirafçısı Rıdvan Şener’in Diyarbakır DGM’de verdiği ifadeyi okuyalım:


"Kandil Dağı'ndaki Kortek Kampı'na 28 Aralık 2006 günü 3 adet zırhlı
paletli Amerikan askeri aracı geldi. Araçlar, Süleymaniye tarafından
sadece paletli arazi araçlarının geçebileceği yerden geldi. ABD'li
askerlere ait olan bu araçlar kamp alanına ulaştığında 100'er adet M-16
marka Amerikan piyade tüfeği bulunan 3 adet sandık bıraktılar.

Silahların tümünde dürbün ve bomba atar takılıydı. Bizzat elime
alarak kontrol ettim. Araçlardaki şahıslar ise askerî üniformalı, siyah
gözlüklü, kafalarında kask vardı. 6 Amerikan askeri kampa gelmişti.
Hepsinin üniformasında ABD bayrağı vardı.

Askerlerden 4'ü sandıkları alana indirdi. Sonra araçların başında
beklediler. 2'si, PKK yönetiminin bulunduğu taştan örülü, üstü naylonla
kapalı barakaya giderek Hakkari bağımsız milletvekili adayı Hatem
İke'nin kardeşi olan sözde Tabur Komutanı Kawa ve Şıvan kod adlı
teröristle 10 dakika görüşüp tekrar araçlarla geldikleri istikamete geri
döndüler.

Amerikalılar gidince Kawa kod adlı terörist bizleri alana
toplayarak gelen araçlardaki şahısların Amerikalı olduğunu, gördüğümüz
araçları ve şahısları kimseye anlatmamamız yönünde bizi uyardı. Kampa
getirilen silahların bir kısmı üst düzey yöneticilere, kalan kısmı
İran'a karşı savaşan PJAK'a gönderildi".


PKK’yı kim mi kurdu?

Yukarıda iki bölümde aktardığım yazı bilgileri birleştirin cevabı siz verin!

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

PKK - ERMENİ İŞBİRLİĞİ
 

  • PKK Terör Örgütünün Ermenistan'daki
    Yayın Organları
  • PKK - Asala İlişkileri
  • PKK İle Ermeniler Arasında 1987
    Yılında Yapılan Anlaşma

Ermeni terör
örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda
taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine gitmişlerdir.
1984 yılında cereyan eden Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla PKK
sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir.
Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bazı
somut örnekler şunlardır:

  • Terör örgütü PKK, 21-28
    Nisan 1980 tarihini "Kızıl Hafta" olarak ilan
    etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme
    günü olarak anarak ve toplantılar yapmaya başlamıştır.
  • 8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın
    Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın
    toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon
    yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine
    ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.
    Toplantı akabinde 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Başkonsolosluğumuza,
    19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları büromuza
    yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör
    örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir.
  • Bölücü terörist elebaşı
    Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından "Büyük
    Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı"
    onur üyeliğine seçilmiştir.
  • Ermeni Halk Hareketi'nin
    bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan
    Komitesi oluşturulmuştur.
  • 4 Haziran 1993 tarihinde;
    Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının
    katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde
    bir toplantı yapılmıştır.

Ermeni-PKK ilişkisiyle
ilgili bir başka çarpıcı örnek ise, 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde
Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni
Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin
katıldığı toplantılarda kullanılan şu ifadelerdir:

  • Şimdilik Türkiye'ye karşı
    sakin tutum gösterilmelidir.
  • Ermeni toplumu gittikçe
    büyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir.
  • Geliştirilen propaganda
    faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soykırım daha
    iyi bilinmeye başlanmıştır.
  • Ermenistan devleti kurulmuştur,
    her geçen gün toprakları genişlemektedir ve atalarının intikamını
    mutlaka alacaklardır.
  • Başta ABD olmak üzere,
    diğer batılı ülkeler de Karabağ'da sürdürülen savaşta Ermenileri
    haklı bulmaktadırlar. Bu fırsatı değerlendirmek gerekir;
    ve Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılacaktır.
  • Türkiye'de -PKK terör örgütü
    ile yapılan mücadele kastedilerek- iç savaş devam edecek,
    Türk ekonomisi sıfır noktasına gelecek ve vatandaşlar baş
    kaldıracaklardır.
  • Türkiye bölünecek ve bir
    Kürt devleti kurulacaktır.
  • Ermeniler Kürtlerle olan
    ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin mücadelelerini
    desteklemelidirler.
  • Bugün Türklerin elinde
    olan topraklar, yarın Ermenilerin olacaktır.

PKK
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ERMENİSTAN'DAKİ YAYIN ORGANLARI



Ermenistan'da Reya Taze ve Bota Redaksiyon adlı gazetelerin
PKK terör örgütü kontrolünde Kiril Alfabesiyle yazıldığı ve
PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı bilinmektedir.
Bu gazeteler Türkiye ve Avrupa'dan gelen PKK terör örgütü
mensuplarınca yayımlanmaktadır.

PKK - ASALA İLİŞKİLERİ

Uluslararası nitelikteki Ermeni terörizmi, 1973 yılında ortaya
çıkarak 1974 Kıbrıs barış harekatını müteakip yurtdışında
bulunan vatandaşlarımız ve temsilciliklerimize yönelik sabotaj,
suikast ve saldırı türü terör hareketleri ile kendini göstermeye
başlamıştır.

Başta Ermeni terör örgütü ASALA olmak üzere 1984 yılına kadar
eylemler sürdürmüş ve l970'li yıllarda çeşitli legal siyasi
oluşumlar içinde kendisini göstermeye başlayan Kürtçülük hareketini,
terör örgütü PKK ile ivme kazanması üzerine, yerini Abdullah
ÖCALAN liderliğinde Kürt-Türk ayırmadan öldürebilen, katliamlarla
ismini duyurmaya çalışan PKK terör örgütüne bırakmıştır.

Fakat bu tarihten önce de PKK-ASALA terör örgütleri arasındaki
işbirliğinin, ortaklaşa yapılan eylemler, yayınlanan deklarasyonlar,
ASALA ve diğer Ermeni terör örgütü mensuplarının PKK terör
örgütü kamplarındaki eğitimi, ASALA terör örgütünün üst düzey
yetkililerinin eğitim yaptırdıkları, bunların dışında PKK
terör örgütünün Ermeni Taşnaksutyun Partisi ile ilişki içerisinde
olduğu bilinmektedir.

PKK-ASALA terör örgütü işbirliğinde ortak amaç olarak, Marksist-Leninist
ideoloji doğrultusunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde
devlet kurmaktır. İki örgütün de hedef aldığı bölgeler göz
önünde bulundurulduğunda hedeflerin çakıştığını görüyoruz.
Bu durumda iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı
fikri güçlenmektedir.

Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında
Ermeni terör örgütü ASALA ile terör örgütü PKK militanları
ile birlikte eğitim gördükleri ortaya çıkmıştır.

PKK İLE ERMENİLER ARASINDA 1987 YILINDA
YAPILAN ANLAŞMA


1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında
bir anlaşma yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır:

  1. Ermeniler PKK terör örgütü
    içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar
  2. PKK terör örgütüne her
    yıl için adam başına 5.000 ABD Doları ödenecek
  3. Ermeniler küçük çaplı eylemlere
    katılacaklar

Yapılan bu anlaşmanın
akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin sivrilmeleri üzerine,
PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan adlı şahısla
birlikte 18 Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar
alınmıştır:

  1. PKK ve ASALA terör örgütlerinin
    artık ortak yönetilecektir
  2. Türkiye'de güvenlik kuvvetlerine
    yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak
  3. Muhtemel devrimden sonra
    elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek
  4. Kamp masraflarının % 75'ini
    Ermeniler karşılayacak
  5. Türkiye'deki metropol şehirlerde
    eylemler yapılacak

1992 Ekim ayından
itibaren Kuzey Irak'ta üslenen terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştirilen
sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması ve
barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının
İran ve Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan'daki
aktif faaliyetleri başlamıştır.


PKK terör örgütünün Avrupa temsilcilerinden bir grubun Ermenistan'a
giderek, PKK terör örgütü mensuplarının Kars bölgesinden Ermenistan'a
rahatça girip çıkmaları için anlaşma yaptığı, Sovyet Rusya'nın
dağılması ile Ermenistan'ın bağımsızlığına kavuşması sonucu
PKK terör örgütünün Ermenistan'da Kürt yerleşim birimlerinde
barınma imkanı bularak burada örgüte maddi-manevi destek sağlayıp,
faaliyetlerini sürdürdüğü ayrıca, 19-20 Mayıs 1992 tarihlerinde
bir grup PKK terör örgütü mensubunun Ermenilerle beraber Azeri
Türklerine karşı savaşmak için 3 araçla Urumiye'den Ermenistan'a
hareket ettiği bilinmektedir.
 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sen bu gazete haberinde neye karsi cikiyorsun, pek algilayamadim. Dunyadaki ilk terorist orgut olan el-kaideyi ABD kurmustur. Teror hareketleri ABD'nin emperyalist aciliminin temelidir.

 

Hatirlarsan "bizim cocuklar basardilar" diyen ABD dir.

 

Dolayisi ile PKK'nin kurulusunda ABD basi cekmistir. Yalniz icerden destek almadan bu isi yapamaz.

 

Kimdi bu ic destek, yani sen simdi PKK'nin kurulusunda MIT'in olmadigini mi soyluyorsun?

 

Bu haberi 2007 yilinda ve dun duyuran da Aydinliktir. Eskinin "sosyal fasistleri" bugunun ulusalcilari.

 

O yuzden neye itiraz ettigini pek anlayamadim. Asala ermeni orgutunun amaci Osmanli'daki ermeni katliamlarini gerceklestiren o donemin yetkililerine yoneliktir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

   PKK yi Kimler Kurdu? 1

Cuma, 17 Şubat 2012 17:41

 

kurucular.jpg

 

PKK yi Kimler kurdu? - 1

Selim Çürükkaya / PSK Eski Genel

Sekreteri Kemal Burkay’ın 1977 yıllarından beri söylediği ve yazdığı, bu

günlerde de Türkiye televizyonlarında dile getirmeye çalıştığı PKK’yi MİT kurdu” görüşlerine katılmak mümkün değildir. Burkay, PKK yi MİT kurdu’ derken, hemen ardından ‘Biz diğer Kürt hareketleri çok güçlüydük, PKK bizleri tasfiye etmek amacıyla kuruldu ve kullanıldı’ sözlerinin üzerinde de durmakta yarar vardır.

 

Şunu özellikle belirtmek gerekir ki;

Kemal Burkay bu görüşlerini Türkiye’ye döndükten sonra dile getirmiyor.

12 Eylül darbesinden önce, PKK Siverek olaylarını başlattıktan, yani

Dönemin AP Milletvekili Mehmet Celal Bucak’a karşı Hilvan’ın

Kırbaşı köyünde suikast girişiminde bulunduktan az sonra Kemal Burkay,

bazı tespitlerini özgürlük adlı bir gazetede yazdı.

 

Burkay’ın bu tespitlerine göre PKK’yi

MİT kurmuştu. Birinci iddiası, Öcalan’ın MİT ile ilişkisi vardı. Kanıtı

da şuydu: daha sonra PKK tarafından Ankara’da öldürülen PKK’nin Antep

grubunun sorumlularından biri olan Mehmet Uzun, öldürülmeden

önce, kendilerine gitmiş ve önemli bilgiler vermiştir. Burkay’ın

yazdıklarına göre, Mehmet Uzun bir arama sırasında üzerindeki silahı

saklamak isterken, yanında bulunan Öcalan: ‘Telaşlanma, bir şey

yapmazlar bizim adamlarımızdır’ diyerek silahı kurtarmıştı.

 

Burkay’ın başka bir iddiası da 1982 ölüm

orucunda Diyarbakır Cezaevi’nde yaşamını yitiren Kemal Pir’in de MİT

ajanı olduğuydu. Yine Burkay’ın o günlerde yazdıklarına göre, Mehmet

Uzun, kendilerine şunu anlatmıştır: PKK ile Mehmet Celal Bucak’ın

Siverek çatışmaları sırasında, Türk askerleri Siverek’in bir

mahallesinde operasyon düzenlerken, durumu fark eden Kemal PİR, silahlı

olarak bir evden dışarı çıkıyor ve kaçmaya başlıyor. Türk jandarması,

silahı, kaçan Kemal PİR’e doğrulturken, onu yöneten yüzbaşı: “oğlum indir silahını, kaçan bizim adamımızdır” diyerek Kemal PİR’i kurtarmıştır.

 

Kemal Burkay ve çevresi ısrarla “Kürdistan devrimcilerini”, “Apocu” grup olarak damgalamaya çalışmış, grubun kullandığı ismi hiç kullanmamış ve ısrarla bu gruba “Apocular” demiştir. Aynı isim tanımlamasını Doğu Perinçek’in başını çektiği “Aydınlık grubu” da yapmıştır. Oysa kendisini kamuoyuna “Kürdistan devrimcileri” olarak deklere eden grup, “Apocu” tanımlamasına şiddetle karşı çıkmış ve gruba “Apocu” adını

takanlarla sırf bu yüzden kavgalar yapmıştır. Şunu açıkça söylemek

gerekir ki; başta sol maskeli sol basın, ardından Türk basını, bunun

ardından bazı Kürt sol örgütlerinin, Kürdistan devrimcileri grubu

“Apocu” bir grup olarak kamuoyuna lanse etmesi, Abdullah Öcalan’ı

Kürtlere tanıştırmış, oluşan yapı içinde onun öne çıkmasına neden

olmuştur. Bu kesimler oluşan yapıyı “Apocu” olarak damgaladıktan sonra, gurubu toptan “ajan” olarak niteleyince, oluşan grubun üyeleri Öcalan’a sahip çıkmışlardır.

 

Doğu Perinçek gibi “şaibeli” birisinin, gruba “Apocu”

demesi ve MİT tarafından kurulduğunu söylemesi, Öcalan’ın örgüt içinde

yükselmesini sağlamıştır. Yoksa o günkü koşullarda Öcalan’ı örgüt içinde

yükseltecek hiçbir meziyeti yoktur. Kısacası kurulma aşamasında olan

Kürdistan devrimcileri grubunu, “Apocu” olarak niteleyen, örgütü,

Öcalan’a mal eden, Öcalan’ı kurulmamış örgütün bir numaralı adamı

haline getiren, Doğu Perinçek, Türk basını, Türk solunun bazı şaibeli

kesimleri, Kürtlerden Burkay ve bazı Kürt örgütleridir. Kürt

örgütlerinin o günkü yöneticileri eğer bunu bilinçli olarak

yapmamışlarsa, o dönemlerde yapılan derin yönlendirmeye, onlarda

bilmeden katılmış ve hep birlikte Öcalan’ı bir yerlere taşımışlardır.

Biz Kürdistan devrimcileri grubunun yöneticileri, hiçbir zaman “Apocu” olmayı kabul etmedik. 1981 ile 1983 yılları arasında Diyarbakır sıkıyönetim mahkemelerindeki savunmalarımızda “Apocu” olamadığımızı ve neden olmadığımızı detaylı olarak izah etmişizdir.

 

PSK’nin eski lideri Burkay’ın PKK yi MİT kurdu” görüşlerine

gelince, bu çok mantıksız bir görüştür. PKK’yi ve ondan önce Kürdistan

devrimcileri grubunu kuran insanların yüzde doksan beşi öldürülmüş veya

ihanetçi olarak damgalanmıştır. Nasıl oluyor da MİT in kurduğu bir

grubun veya bir partinin kurucularının yüzde doksan beşi, öldürülüyor

veya ihanetçi olarak damgalanıyor? Kamuoyunun ve Burkay’ın bilmesi için

PKK’yi ve ondan önce Kürdistan devrimcileri grubunu kuranların adlarını,

soyadlarını, yaşlarını, mesleklerini, 1974 -1978 yıllarında hangi bölgelerde profesyonel olarak gurubun kuruluşuna katıldıklarını

ve akıbetlerini yazmak zorundayım: Bu partiyi kuran kadroların yüzde

doksan beşi öldürülmüş veya hain ilan edilmiştir. Bu listede yer alan

kişilerin yaşam öyküleri öğrenildikten sonra herkes elini vicdanının

üzerine koyup konuşacaktır.

 

PSK’nin eski lideri ve diğer bazı Kürt örgütlerinin ileri gelenleri, 12 Eylül öncesinde PKK bir ajan örgüttür’

dedikleri zaman, PKK’yi kuran kadroların çoğu kamuoyu tarafından

tanınmıyordu. Aradan otuz beş yıl geçti. O partiyi kuran kadroları artık

herkes tanıyor, ben sadece onları akıbetleriyle birlikte size

tanıtacağım. Bunların içinde kimlerin ajan olduğuna veya olmadığına siz

karar vereceksiniz. Umarım bu yazı dizisinden sonra başta PSK eski Genel

sekreteri Burkay ve diğer Kürt örgütlerinin eski temsilcileri,

kelimelerini yerli yerinde kullanır. Bir örgütün MİT tarafından

kullanılması ile MİT’in örgütlerin içine elemanlarını sızdırması

arasındaki farkı anlar ve toptancı Aristo mantıktan vazgeçerek bu konuda

daha objektif davranırlar.

 

Resimdekiler: Soldan sağa: Haki Karer, Mazlum Doğan, Resul Altınok, Seyfettin Zoğurlu;

 

 

saygilarla

 

 

 

 

 

  

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MIT'in PKK'nin kurulusunda bir rolunun olmasi seni neden rahatsiz ediyor? Sadece MIT'te degil. O donemin bir donusum donemi olarak Ozal, F.Gulen donemi oldugunu unutma. 1980'ler "bizim cocuklarin basardigi" yeni bir turkiye'nin baslangicidir. Bu "bizim cocuklar" ABD'nin cocuklaridir ve BOP temelinde yonlendirilmislerdir.

 

PKK icerden ve disardan destek alamadan kurulamaz gelisemez ve orgutlenemez ve de silah olarak beslenemezdi.

 

Yine PKK kendine bir zemin bulamasa yasayamaz ve devam edemezdi.

 

Iste bu zemini ve olanagi PKK'ya veren ABD'nin "bizim cocuklar" idir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Beni rahatsiz eden yalan ve yanlislardir yoksa MIT veya bir baska konu degil.Objektif olmayi ögrenin.Ne demek "seni niye rahatsiz ediyor"sorumu bu simdi?

 

Sana iki tane belge sundum,olayin icinde olanlarin anlattiklari ve yazdiklari,sen hala Kemal Burkay'in ögrencisi veya kopyacisi Ergenekon fatihi!Samil Tayyar'in pesine takilmis gidiyorsun.

 

PKK'yi MIT kurmadi ama bugünkü MIT PKK ile isbirligi icindedir emir verende PKK dostu BASBAKAN ERDOGAN'dir.Cok üzüldüm benim MIT hakkinda düsüncelerimin seni hakli cikarmamis olmasina.

 

Eminim ki sen dünkü MIT'i PKK'yi kurdu diye derin devlet olarak görüyorsun bugünkü MIT'i de baris güvercini olarak görüyorsun.

 

Bizim cocuklar hikayesine gelince valla onu bunu bilmem ama bizim cocuklar davet edimeden sofraya oturmazdilar.Dedigim gibi bunun hesabini o günlerde sokaklarda birbirini avlayan Komünistlere ve Ülkücülere soracaksin ,neden hergün 20-30 kisi ölüyordu diye.PKK'nin ortaya ciktigi tarihten önceleri yani,12 Eylül askeri müdahalesinden önceleri Türkiye'de onlarca illegal Kürtcü örgütler vardi ve bunlar PKK'nin cekirdek yapisini olusturan örgütlerdi PKK ile bunlarin hepsi ortadan kalkti kalkti derken PKK'ya dahil oldular.Iste sokaklarda ülkücü avina cikanlar bunlardi.Cünkü darbe olana kadar,bu örgütler o kadar emindiler ki Türkiye'yi böleceklerine,halk devrimi dedikleri olay zaten buydu.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Beni rahatsiz eden yalan ve yanlislardir yoksa MIT veya bir baska konu degil.Objektif olmayi ögrenin.Ne demek "seni niye rahatsiz ediyor"sorumu bu simdi?

 

Sana iki tane belge sundum,olayin icinde olanlarin anlattiklari ve yazdiklari,sen hala Kemal Burkay'in ögrencisi veya kopyacisi Ergenekon fatihi!Samil Tayyar'in pesine takilmis gidiyorsun.

 

PKK'yi MIT kurmadi ama bugünkü MIT PKK ile isbirligi icindedir emir verende PKK dostu BASBAKAN ERDOGAN'dir.Cok üzüldüm benim MIT hakkinda düsüncelerimin seni hakli cikarmamis olmasina.

 

Eminim ki sen dünkü MIT'i PKK'yi kurdu diye derin devlet olarak görüyorsun bugünkü MIT'i de baris güvercini olarak görüyorsun.

 

Bizim cocuklar hikayesine gelince valla onu bunu bilmem ama bizim cocuklar davet edimeden sofraya oturmazdilar.Dedigim gibi bunun hesabini o günlerde sokaklarda birbirini avlayan Komünistlere ve Ülkücülere soracaksin ,neden hergün 20-30 kisi ölüyordu diye.PKK'nin ortaya ciktigi tarihten önceleri yani,12 Eylül askeri müdahalesinden önceleri Türkiye'de onlarca illegal Kürtcü örgütler vardi ve bunlar PKK'nin cekirdek yapisini olusturan örgütlerdi PKK ile bunlarin hepsi ortadan kalkti kalkti derken PKK'ya dahil oldular.Iste sokaklarda ülkücü avina cikanlar bunlardi.Cünkü darbe olana kadar,bu örgütler o kadar emindiler ki Türkiye'yi böleceklerine,halk devrimi dedikleri olay zaten buydu.

 

saygilarla

Milliyetcilik o kadar beyninize islemis ki; MIT'I bile "o donem/bu donem" seklinde ayirarak kendi doneminizde "temiz gosterme" egilimine girmissiniz.

 

Bence bu caba bosuna, cunku TC kurulusu da dahil; emperyalizmin emir erliginden ve yolundan hic cikmadi. Bu hangi donem hangi iktidar olursa olsun fark etmez.

 

TC tarihini kendi yazmamistir ve yazmamaktadir. Yaptigi her turlu hata yanlis ve cagdisilik, kendisine kaos ve sicak ortam olarak geri donmustur. Buna PKK da dahildir, Irtica da bugunku gelinen durumda.

 

Balik bastan kokar.

 

O yuzden benim senin gibi MIT'i "o donem/bu donem" diye ayirmaya ihtiyacim yok. Cunku MIT hic bir zaman dis gudumden ve emrinden kurtulamamistir. Buna asker de dahildir. Ufak tefek gelen emre yonelik "bas kaldirislar" da pek ise yaramamistir.

 

Emperyalizmin elinde iki etik koz vardir. Birincisi milliyetcilik, digeri de din. TC kuruldugundan beri bu iki kozu oynamakta ve ulkeyi kaos ve sicak ortamda tutmaktadir. Bu AKP oncesi milliyet iken, bugun din gorunumune burunmustur. Bu sadece gorunum farkidir, canavar aynidir.

 

Ulkeyi toplumu ve gelecegini yiyip bitiren canavar aynidir, sadece yolu yontemi ve ulkenin gidisatina gore neyi ve kimi one cikaracagi degisir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne kadar yanlis halbuki emperyalizm herzaman icin kimlikleri koz olarak elinde tutar,bir ülkeyi dagitmaya karar verince hemen kimlik kartini oynayarak halki biribirne düs,man hale getirir örnek Türkiye ve Yugoslavya..

 

Din emperyalizmin elinde bir koz degildir.Hükümetlerin elinde bir kozdur,yine örnek TÜRKIYE.

 

Dinin gercek anlamda yasandigi ülkelere emperyalizm adim atamaz o nedenle Atatürk millete dininizi dogru ögrenin bunun yeride okuldur diyerek batil itikatlara din diye sarilmayin dedi.Bir milletin düsmani emperyalizmdir.Milli bilincten yoksun olan bir toplum yok olmaya mahkumdur.Israil'in bugün güclü olmasinin arkasinda ABD'yi sananlar yanilirlar.Israil toplumu mili bilince sahip ülkelerini seven bir toplumdur.O nedenle Araplarin karsisinda dimdik durmaktadirlar.Araplarda milli bilinc olmadigi ve dinlerinede sahip olmadiklari icin hepsi birer kukla hükümet tarafindan yönetilmekte ve emperyalizmin kucaginda oturmaktadirlar.Dün Ingilizlerle birlik olup Türkleri arkadan vurdular sonra da Ingiltere onlari kucagina aldi ve Israili kurdurdu.

 

Ayni seyi Türkiye'ye yapmak istediler ne kadar sahte din adami varsa padisahin kuyruguna takilmistilar.Kuvayi milliyeye karsi cikanlarda bu sahte din adamlariydi.Emperyalizm böyle adamlari sever.Isbirlikci taseron olanlar herzaman icin emperyalizmin gözbebekleridirler.Örnegin basbakan Erdogan,Abdullah Gül.Bunlar ayni zaman da müslüman ayaklarinda gezenlerdir ancak eger gercek müslüman olsaydilar ABD'nin kucagina oturmazdilar ve ülkeyi ABD'nin sömürgesi haline getirmezdiler.

 

Milliyetciler asla emperyalizmin araci degildir.Milliyetcilerin oldugu yerde emperyalizm olamaz.Bunun örnekleri coktur.

 

Milliyetcilige karsi olan kesimler yikici,bozguncu,ayrimci kesimlerdir.Cünkü onlar icin vatan kavrami yoktur.Karni nerede doyarsa orasi vatandir onlar icin,Ne kadar acinacak bir durumdur vatansizlik.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her örgüt birbirini kurmuş durmuş biggrin.png Nedense çoğunlukla birbirine zıt olan taraflar arasında bağıntı kuruluyor hep..Sırf burada değil heryerde böyle

Cunku dogal/fenomenal zihniyetin karakteristigi ikilem ve karsitliktir. Iste emperyalist zihniyet ikisini de alir ve karsitlari da biribirine savastirip parseyi toplar ve karsisinda ona direnecek te guc kalmaz. Cunku antisi de ona calisir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.