Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

10 KASIM


politika

Önerilen İletiler

Yurdunu,

Bayragini

Bagimsizligini,

Cumhuriyeti,

Laikligi

Demokrasiyi

ATATÜRK'Ü

 

Seven,genc,yasli,kadin ,erkek kim varsa yarin TANDOGAN Meydaninda bulusalim.

Davadan dönmek yok,

Eger bu topraklar ve bu bayrak icin kan döken sehitlerin ruhlarinin sad olmasini,Atatürk ve arkadaslarinin kurmus oldugu bu Cumhuriyetin ilelebet,Atatürk ilke ve inkilablari dogrultusunda yasamasini istiyorsaniz bayraginizi alin ve yarin TANDOGAN MEYDANINA KOSUN.Gün dirilme günüdür,gün Lozan'i savunmak günüdür.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yazaremin.png

 

Emin Çölaşan

 

10 Kasım 2012

 

Sevgili okuyucularım, bugün 10 Kasım. Mustafa Kemal Atatürk’e Allah’tan rahmet diliyorum. Şimdi okuyacağınız bu yazımı Sözcü’de daha önce yayınlamıştım. Ancak o günlerden beri gazetemiz en az yüz bin yeni okuyucu kazandı.

İstedim ki, bugün Atatürk’e karşı çıkmaya yeltenen aymazlar, liboşlar, soytarılar ve hainler de okusun. İşte o yazı:

“Bugün sizlere, Atatürk hayatta iken O’na yazıları ve kitaplarıyla muhalefet eden, hiç sevmeyen iki önemli insanımızın daha sonra yazdıklarından iki örnek vereceğim. İlki Zekeriya Sertel. (1890-1980) Sol görüşlü, ilkeli bir aydın ve yazar. Eşi Sabiha Sertel’le birlikte yıllarca yurtdışında sürgünde yaşamak zorunda kaldı. Şimdi Sertel’in 1977 yılında yayınlanan “Hatırladıklarım” isimli kitabından -özetleyerek- bir alıntı yapıyorum:

“Atatürk’ün ölümü geniş halk yığınları arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu. Halkın Atatürk’ü ne kadar çok sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu. Eşimle birlikte töreni daha iyi görebilmek için Yeni Camii minarelerinden birinin şerefesine çıkmıştık.

Tabutun arkasından tekbir sesleri, ilahiler ve hıçkırıklar yükseliyordu. Bütün millet ağlıyordu. Bu güzel fakat hazin manzarayı seyrederken Atatürk’ün son 15 yıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti.

O vakit vicdanımla bir hesaplaşma yapma gereğini duydum. Sağlığında biz bu adama karşı “Hürriyet ve demokrasi savaşı” yapmıştık! Onu demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk! Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk. Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk.

Şimdi, geçenleri daha aydın görüyordum.

Atatürk büyük devrimler yapmıştı. Birbiri ardından gerçekleştirdiği devrimler o zaman büyük hoşnutsuzluklar yaratmıştı. Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almıştı. İttihatçılar ona karşı suikast düzenlemişti. (1926 yılında İzmir suikastı. EÇ) Şapka ve yazı devrimleri, tekkelerin kaldırılması, birçok kötü geleneklerin yıkılması bazı kimseleri tedirgin etmişti. Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmıştı.

İstanbul’da bütün halifeci, padişahçı, gerici basın, Atatürk’e karşı yaylım ateşi açmıştı. Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?

Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı tedbirli ve ihtiyatlı bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla beraber Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi.

Bütün koşullar onun Doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi. Fakat asker olmasına rağmen yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu.

Bu otorite korkuya değil, sevgiye dayanıyordu. Ona bu kuvveti veren, halkın kendisine sevgiyle bağlı olmasıydı.

Onun için, bizim istediğimiz kadar değilse de, yine de günün koşullarının elverdiği ölçüde hür bir rejim kurdu. Biz eleştirilerimizi özgürce yapabildik. Nazım Hikmet en devrimci şiirlerini onun döneminde yazdı.

Zaten büyük adamlar ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Atatürk de, bütün ölçüleriyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır.

Onun için, Atatürk dün de büyüktü, bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır.”

İşte, solcu bir aydının, rahmetli Zekeriya Sertel’in, hayatta iken acımasızca eleştirdiği Atatürk’ün ölümünden yıllar sonra yazdığı kitabından bir bölüm.

Ve “cüceleşmeyen dev”

Gazeteci, yazar ve romancı Refik Halit (Karay) (1888-1965), Milli Mücadeleye karşı çıkanların en ön saflarındaydı. İstiklal Harbi sırasında hain Vahdettin tarafından İstanbul’da Posta Telgraf Genel Müdürü yapıldı. O zamanki tek haberleşme sisteminin başındaydı. Bir yanda Millicilerin Anadolu’daki tüm haberleşmesini engelledi, öbür yanda gazete yazılarıyla onlara ve Mustafa Kemal Paşa’ya ağır hakaretler etti.

1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması’nda bir hüküm vardı. Türk devleti bütün hainleri affedecek, ancak isimleri Meclis ve hükümet tarafından belirlenen 150 hain yurtdışına sürgün edilecekti. Dışarıda olanlar ise Türkiye’ye giremeyecekti.

Bunlar tarihimizde “150’likler” olarak bilinir. Refik Halit bu listede yer aldı. Savaş sonrasında yurtdışına kaçtı, yıllarca Suriye ve Lübnan’da yaşadı. Orada da gazete çıkarıp Atatürk’e muhalefet yaptı.

1938 yılında 150’likler için af çıkarıldı ve Refik Halit Karay dahil isteyenler Türkiye’ye döndü. Refik Halit Karay uzun yıllar sonra, 1963 yılında yayınlanan “Bir Ömür Boyunca” isimli kitabında “Eski düşmanı” Atatürk için bakınız neler diyor. Lütfen çok dikkatle okuyunuz:

“Eski ve yeni hiçbir nesile hoşgörünmek için çırpınmayan bir adamım. Zaten yaşım da beni o külfetlerden kurtarmaktadır. Unumu elemiş, eleğimi asmışım. Ne siyasi, ne de edebi bir isteğim kaldı.

Siyaset, yalancı pehlivan üretilen bir fideliktir. Ya da mermer ve tunç yerine mukavvadan heykeller yapılan bir atölye, balmumundan garip ve biçimsiz karnaval kuklaları yetiştiren bir imalathanedir.

Arada, bir büyük adam da karışır içlerine.

Bir teki, Atatürk hariç, çoktandır memleketimizde büyük adam yetişmemiştir.

Benim veya başkalarının anılarını okuyanlar ne devlerin cüce haline geldiğini, nasıl mum gibi eridiklerini, kardan yapılmış aslanlar gibi bir kucak çamurdan ibaret kaldıklarını görmüşlerdir.

Dev kalan kaç kişi var içlerinde?

Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk’ten başka cüceleşmeyen dev yok.

Hayatta dev olmak galiba pek güç değil.

Ama tarihte dev kalmak zor.”

Hainler listesinde yer alıp yıllarca sürgünde yaşayan amansız düşmanı, kitabında Atatürk’ü anlatmayı sürdürüyor:

“Şimdi düşünüyorum, bir Mustafa Kemal çıkıp milli şuur ve şerefimizi tazelemiştir.

Atatürk ömrümüz boyunca bizi kan ağlamaktan kurtarmıştır.”

* * *

Zekeriya Sertel ve Refik Halit Karay her açıdan zıt olan iki kişi.

İlki solcu-komünist.

İkincisi sağcı-padişahçı-halifeci- gerici.

Onlara Allah’tan rahmet diliyorum…

Zamanında her ikisi de Atatürk karşıtlığı yapmışlar. Ama onun ölümünden yıllar sonra yazdıkları kitaplarda birleşiyorlar:

“Atatürk büyük adamdı.”

İşte, günümüzde AKP iktidarı tarafından yok edilmek, belleklerden kazınmak istenen Atatürk bu!

Günümüzün şımarık siyasi cüceleri, iki paralık madrabazlar, sahtekarlar ve soytarılar, Türk ve dünya tarihindeki “Cüceleşmeyen Dev’i” yok etmeye, silip atmaya yelteniyor!

Olacak iş midir, güçleri yeter mi!

Yetmez, hafif gelirler.

 

 

SÖZCÜ GAZETESI

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir basbakan düsünün ki,ülkesinin kurucusunun ölüm yildönümünü bile bile yurt disina bir islam devletcigine gezmeye gidiyor.Yaninada esini aliyor aile gezmesine gider gibi aslinda ülkesinin kurucusunun,bagimsiz yasaminin velinimeti'nin ölüm yildönümünü anmamak icin kaciyor.Kactigi suradan belli ki,o anma gününde dönmesi mümkünken dönmemesi icin hicbir gerekce yokken dönüsünü erteliyor ve yildönümünden birgün sonra dönecegini söylüyor

 

Bir basbakan düsünün ki;ayni gün 17 Mehmetcigin sehit olmasi bile onu irgalamiyor,altinla yapilmis Brundi sarayinda objektiflere sirk kiyafetleri giyinmis esi ile poz veriyor.

 

Bir basbakan 17 sehit haberini aldigi an ülkesine dönmekle yükümlüyken o basbakan ciktigi aile gezmesini birakip ülkesine dönemiyor.

 

Yine bir basbakan düsünün ki,askerini sehit eden eli kanli bölücü ve onun bunun taseronu terör örgütüyle oy hesaplari yaparak sözümona kan dursun paravani arkasinda pazarliklar yapiyor,baskanlik hesaplarinin ve bölmüs oldugu ülkesinin teorik bölünmeden pratik bölünmesinin ve bu bölünmüs ülkenin baskanligini yapacaginin hayali ile kendinden geciyor.

 

Yine o basbakanin ülkesinde o anma günü,ne idügü belirsiz bir güruh ellerine pankartlar alarak sokaga cikiyor hicbir polis engellemesi ile karsilasmadan ;10 Kasim'in kaldirilmasi sloganlari esliginde yürüyorlar.Bu aslinda aciktan bir provakasyondur.Bircok istihbarat aldik,radikal gruplar 29 Ekimde provakasyon yapacaklar bu nedenle kutlamalari yasakliyoruz diyenler her nedense 10 Kasimlar kaldirilsin sloganlari esliginde yürüyen bu provakatör yobaz güruha izin verdiler.Hersey ortada degil mi?Simdi düsünün ki;bir daha ki Kutlu dogum haftasinda bazi guruplar ortaya cikiyor ve Kutlu Dogum haftalari kaldirilsin diye sloganlar atiyor.Acaba yobazlara göz yuman polis veya onlarin cemaat liderleri bu gruplarada göz yumacaklarmi?

 

Türkiye'de artik neyin ne oldugunu,kimin kime hizmet verdigini,iktidarin amaclarinin neler oldugunu herkes azcok biliyor.Yani artik basbakanin veya onun adamlarinin ekranlara cikarak verdikleri aciklamalar ve pembe tablolara kimse inanmiyor hatta onlara oy verenlerin büyük bir kesimi bile bunlara inanmiyor artik.Verilen oylar iktidarin vermeyip veriyor gibi gösterdigi hizmetler icin degildir tamamen ideolojiktir,bu nedenle AKP iktidar olmaktadir.Bölücülere verilen tavizlerle artik PKK'ni ümit kapisi olmustur iktidar,onu iktidarda tutarak istediklerini koparabilmenin hesaplarini yapmaktadirlar.Ama hepsi nafiledir.29 Ekimde sahlanan genclik tüm barikatlari yikmistir.10 Kasim da barikatlarin olmamasi korkunun eseridir.Brundi gezmesi de korkunun eseridir.Siz bakmayin bir ordu koruma esliginde hava atip gezmelere,korku daglari bekliyor.

 

10 Kasimlar hep olacaktir,bundan kimsenin süphesi olmasin.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir basbakan düsünün ki,ülkesinin kurucusunun ölüm yildönümünü bile bile yurt disina bir islam devletcigine gezmeye gidiyor.Yaninada esini aliyor aile gezmesine gider gibi aslinda ülkesinin kurucusunun,bagimsiz yasaminin velinimeti'nin ölüm yildönümünü anmamak icin kaciyor.Kactigi suradan belli ki,o anma gününde dönmesi mümkünken dönmemesi icin hicbir gerekce yokken dönüsünü erteliyor ve yildönümünden birgün sonra dönecegini söylüyor

 

Bir basbakan düsünün ki;ayni gün 17 Mehmetcigin sehit olmasi bile onu irgalamiyor,altinla yapilmis Brundi sarayinda objektiflere sirk kiyafetleri giyinmis esi ile poz veriyor.

 

 

Bu basbakan bir gürcü müslüman olabilir ama adam olmadigi ortada...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.