Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Alınacak Dersler


Legendary

Önerilen İletiler

İbret alınacak bir öykü

 

Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; “-Gayet iyi.” dedi.

Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu.

 

...Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.

 

- Alo… kızım, nasılsın?

- İyiyim anne. Ne oldu?

- Sana bir sürprizim var.

- Sürpriz mi?

- Evet. Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş…

- Eee kimmiş?

- Kim olduğu sürpriz. Fakat onu, senin almanı istiyorum.

- Ben mi?

- Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.

- Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen!?

- Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.

- Amaaan. Peki peki… Nasıl tanıyacağım?

-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.

- Tamam anne, tamam…

- Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.

- Hemen darılma, tamam dedim ya…

- O nasıl tamam demekse… Neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.

 

Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını fark etti. Arkadaşlarıyla hep paralı, lüks eğlence yerlerine giderlerdi. Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti.

 

“-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam” diye düşündü. Köylü kadın çekinerek seslendi;

 

- Af edersin kızım, bir şey sorabilir miyim? “Kızım” diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.

- Ne var, adres mi soracan! Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı;

- Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.

- Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.

 

Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü.

“-Nihayet.” diye düşündü.

Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu. Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;

 

- Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla…

Fakat ağlamaya benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı? Kadın dayanamadı;

- Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim!

- Oooo… laf yapmayı da biliyormuş.

-Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.

 

Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi. Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.

 

- Merhaba kızım, Zeynep Teyzen nerde?

- Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dilenmek için gelmiş biriymiş.

- Allah Allah! Giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı. Genç kız bir an durakladı.

-Küçük bir kız mı?

- Evet.

- Anne! Biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?

- Kültürsüz değil ama zengin değil.

- Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme.

- Köyden gelen kadına ne denir ki!

- Oh… iyi iyi, köylü kadınları karşılamaya beni gönderiyorsun.

- Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. “Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım.” dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.

-Ne istiyormuş?

- Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.

- Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım? Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;

- Kızım, sen bebekken biz köydeydik.

- Eee…

- Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri, atları, tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.

-Evet, hatırladım.

- O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.

- Herhalde şimdi anlatacaksın…

- Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rûzgâr bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rûzgâr bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu…

- Niçin ?

- Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook.

Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Akıllı Kayınvalide

 

Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine

gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış,

yemek yapıyordu.

 

Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı

bir durumla karşılaştılar…

 

Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı.

 

Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti.

 

Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.

 

Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra,

yaşlı kadına:

 

" Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum.

Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir bildiğin var." dedi.

 

Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:

 

- Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak . . .

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Bambu Ağacı

 

Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu israr için güzel bir örnektir.

Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir:

Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.

...

Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.

Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.

Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.

Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.

Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.

Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.

Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.

 

Akla gelen ilk soru şudur :Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mi Yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?

Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.

 

Büyük bir sabırla ve israrla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?

 

Bir başarının şartları her zaman çok basittir.

Bir süre için çalışın,

Bir süre tahammül edin.

Her zaman inanın.

Ve hiçbir zaman geri dönmeyin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çocuk sordu babasına;

- Baba sana üç sorum olacak, diye...

- Bir kere gidince geri gelmeyen şey nedir?

Sustu adam...

- Hiç konuşmadan kendimi ifade etmek istesem ne yapmam gerekir?

Düşündü adam...

- Son olarak da hayatta nasıl mutlu olurum? Bana söyler misin baba? dedi.

Güldü baba ve

- Cevabım ''YAŞ'' tır oğlum, dedi.

- Pusulan yaş olsun senin...

- İlk sorunun cevabı dünyaları versen yaş'ını geri alamazsın.

- İkinci sorunda da bazen hiç konuşmana gerek kalmaz.

Bir damla göz'yaş'ın en güçlü cümleleri bile kurşuna dizer.

Son sorunun cevabı da hayatta mutlu olmak istiyorsan sen sen ol, hiçbir zaman 'yaş' tahtaya basma . . .

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.

 

 

Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.

Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.

En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten

kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.

 

Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.

Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.

 

Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!

 

Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.

Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.

 

Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.

 

Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.

 

Mutluluğun 5 basit kuralını unutmayınız:

 

 

1. Kalbinizi nefretten arındırın - Affedin.

2. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın - Çoğu zaten hiç gerçekleşmez.

3. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.

4. Daha çok verin.

5. Daha az bekleyin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ZAMANIN DEĞERİ !

 

10 yılın değerini anlamak için,

yeni boşanmış çifte sorun !

 

... 4 yılın değerini anlamak için,

Şu anda ayrı olan lise aşıklarına sorun!

 

1 yılın değerini anlamak için,

Final sınavını geçemeyen bir öğrenciye sorun !

 

9 ayın değerini anlamak için

yeni doğum yapmış bir anneye sorun !

 

1 ayın değerini anlamak için,

Dünyaya prematüre bebek getiren bir anneye sorun !

 

1 haftanın değerini anlamak için,

Haftalık derginin editörüne sorun!

 

1 saatin değerini anlamk için,

buluşmak için birbirini bekleyen aşıklara sorun !

 

1 dakikanın değerini anlamak için,

uçak, tren, veya otobüsü kaçıran birine sorun !

 

1 saniyenin değerini anlamak için,

Kaza geçirmiş bir insana sorun !

 

1 milisaniyenin değerini anlamak için,

Olimpiyatlarda gümüş madalya almış birine sorun !

 

Zaman kimseyi beklemez. Sahip olduğunuz her an hazinedir ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

"Bir Yol Biter Yenisi Başlar.."

 

Öykü,ünlü Çin düşünürü Lao Tzu devrinde geçer.

 

Köyde yaşlı bir adam varmış. Çok fakir. Ama imparator bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan beyaz bir atı varmış ki.. İmparator at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış. "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep..

 

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylüler ihtiyarın başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. İmparatora satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..

 

İhtiyar, "karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'at kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."

 

Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan iki hafta geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi başına. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.

 

Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.. "Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var.."

 

"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin ilk kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."

 

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu ihtiyar sahiden normal değil" diye düşünmüşler.. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

 

Köylüler gene gelmişler ihtiyara..

 

"Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun uzun süre yürüyemeyecek. Sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.

 

İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde ilerler ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.."

 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. İmparator son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yok gibiymiş; giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes adeta biliyormuş.

 

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

 

"Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil, şansmış meğer.."

 

"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin talihsizlik olduğunu sadece Allah biliyor."

 

Bir yol biter yenisi başlar..!

 

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında: Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.

 

Oysa yolculuk asla sona ermez. Bir yol biterken, yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, bir başkası açılır.

 

-------------

"Hayatın küçük parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının" Benim en çok sevdiğim ve özen gösterdiğim bir olgu,kısaca hayat felsefem...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

İHTİYARLIK KAÇ YAŞINDA BAŞLAR ?

 

Kristof Kolomb Amerika'yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı...

 

Pasteur kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı...

 

Mimar Sinan,Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti.

Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu.

 

Galileo,ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı...

 

Charlie Chaplin,76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı...

 

Goethe,en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce,

yani 82 yaşında bitirmişti.83'dü...

 

Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.

İnsan,kendine olan güveni derecesinde genç,

Şüphesi derecesinde yaşlıdır.

 

Cesareti derecesinde genç,korkuları derecesinde yaşlıdır.

Ümitleri derecesinde genç,ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.

 

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz.

İnsanları ihtiyarlatan ideallerinin gömülmesi,hedeflerinin olmamasıdır.

Seneler cildi buruşturabilir.

Fakat heyecanların,ideallerin teslim edilmesi adeta ruhu buruşturur.

 

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar.

 

İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.

Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.

 

İçinizdeki çocuğu her daim yaşatın. Ben öyle yapıyorum :)

 

Atalarımız ne demiş "akıl yaşta değil baştadır" bu atasözü buraya uydu dimi :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan kısacası yaşantısından sıkılan bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş. Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş. Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:

 

- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...

 

Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak etmiş. Biletin nereden alındığını öğrenmiş. Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış. Başlamış merakla oyunu izlemeye... Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında. O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz almış.

Adamsa:

- Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz? Onunla bir şey konuşmam gerek... demiş.

 

Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş ve ne olursa olsun, ne iş olursa olsun buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtmiş. Müdür çok şanslı olduğunu, şu sıralarda bir temizlikçi aradığını fakat önce onu denemesi gerektiğini ifade etmiş ve denemek üzere aylardır el değmemiş bir kütüphanenin temizliğini uygun bulmuş.

 

- İşte burayı temizle. Eğer beğenirsem seni işe alırım... demiş ve gitmiş.

Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürede bitmiş. Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmamış. Onu diğerleri gibi işi savsaklayan biri sanmış. Fakat odanın temizliğini görünce hayretler içinde kalmış. Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcır oluvermiş. Müdür bu çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar vermiş.

 

- Tamam seni işe alıyorum

- Fakat benim yatacak yerim yok.

- O zaman burada yatarsın ve işe daha erken başlarsın.

 

İstediği olan tiyatro tutkunu, huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür.

 

- Adın neydi senin buraya yazalım.... demiş. Aldığı cevap ise,

- William! william SHAKESPEARE!...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.