Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dersim: Tarih mutlaka hesap soruyor


Misafir skydavar

Önerilen İletiler

Basına yansıyan haberlere göre; CHP Milletvekili Hüseyin Aygün,

'Dersim katliamının sorumlusu CHP ve devlettir!'

buyurmuş.

Dersim; Tunceli'nin 1936'dan önceki resmi adıdır.

1937 ve 38 yıllarında bu bölgede iki ayaklanma olmuştu. Zamanın hükümetleri de buraya asker sevk ederek isyanları bastırmış; ayaklanma önderlerini de yargılatıp cezalandırmıştı.

Daha önce de bu olayları köşemde yazdım. Hatta sadece bu konuyu anlatan bir araştırma kitabım da yayımlandı. 'Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği' isimli bu çalışmada, olayın tarihsel gelişimini; işin içinde bulunanların kaleminden anlattım. Ve asıl sorumluları net biçimde gösterdim.

Doğrudur; 1937 ve 38 isyanlarında o zamanlar Dersim denilen Tunceli bölgesinde halktan da çok insan ölmüştür.

Lakin o insanların vebali; CHP'de ve hükümette değil; o günlerdeki Hüseyin Aygün benzeri kışkırtıcıların omuzundadır.Dersim'in çaresiz ve temiz insanlarını kandırarak devlet ordusunun karşısına kim dikti ise; onların kırılmasına kim yol açtı ise katliamın asıl sorumlusu odur.

Onlar da Dersim bölgesinde; devlet içinde devlet gibi davranan Dersim derebeyleridir.

1937'deki derebeyleri oradaki güzel insanları kandırmak için ne diyordu ise günümüzde de bir 'üçlü çete' de aynısını söylüyor.

ÜÇLÜ ÇETE

Bugün; tarihsel belgeler yok sayılarak Dersim olayları çarpıtılıyor; derebeyleri ve gericilik yüceltilirken asıl suçlular gizleniyor.

Tunceli halkını kandırmaya, milleti de CHP'ye ve Atatürk'e düşman etmeye uğraşan iftiracıların üç kanadı var:

Birincisi; Bölücü Kürtçüler...

Bunlar; geçmişte Osmanlı'nın yanında paralı asker konumunda Alevileri katlettiklerini gözden kaçırarak Dersim katliamını devlete yıkmaya çalışıyorlar.

İkinci kanadı; bir ayağı bugünkü AKP içinde bulunan hilafetçi/Osmanlıcı/şeriatçı takımı oluşturuyor.

Bunlar sanki Alevi dostu imiş gibi Dersim'de CHP'nin Alevi katliamı yaptığı iddiasını dillendiriyorlar.

Üçüncü takımı ise; Avrupa Birliği ve Amerika'dan beslenen 5. Kol liberaller oluşturuyor.

Bunlara bakın; bu üç kollu çete; cumhuriyetin temel değerlerine de Atatürk'e de CHP'ye de ölümüne düşmandır.

Şimdi bunlara bir de CHP'ye sızmış Hüseyin Aygün gibi tipler eklenmiş.

KOMÜNTERN BELGELERİ

Bu üçlü çete ve Aygüngiller;

'Dersim'de isyan yoktu; CHP ve Atatürk orayı yok etmek için sebepsiz yere saldırdı!'

diyorlar.

Bunun alçakça bir yalan olduğunu bizzat o isyanları planlayanlar ortaya koyuyorlar.

Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi olup 1920-21'deki Koçkırı isyanının (Doğu Sivas-Batı Dersim bölgesi) çıkmasında da önderlik edenlerden Baytar Nuri'nin kitapları ortada.

Baytar Nuri; Dersim bölgesinde cumhuriyet hükümetlerine karşı çok ciddi ayaklanmalar olduğunu gün gün; bütün boyutlarıyla ortaya koyuyor. Örneğin daha 1924'te Seyit Rıza'nın çetesiyle birlikte Hozat'ı basıp ele geçirdiğini bu bölücü Kürtçü gösteriyor.

Zaten; İngiliz-Fransız belgelerine de Dersim olayları girmiş durumdalar. Dersim'deki isyancıların ele geçirdikleri Türk subaylarını uçurumlara atarak parçaladıklarını İngiltere'nin Trabzon Konsolosu, Londra'ya bildiriyor.

Ayrıca; Komüntern belgelerinde de 1937'de Dersim'de 'gerici bir ayaklanma çıktığı' bilgisi yer alıyor.

Yani; o zamanlarda; ileri ve yeni bir Türkiye yaratmak için devrimler yapan cumhuriyet hükümetine; Dersim'deki eli silahlı gerici derebeyleri isyan ediyor.

Bunlar; bölgeye yapılacak yola, köprüye, okula, sağlık ocaklarına karşı çıkıyorlar.

30'dan fazla olan aşiretler hem birbirleriyle savaşıyorlar; hem de devlet güçleri ile.

Ve bunlar, 'Dersim'e sefer olur, zafer olamaz!' diyerek hükümetin kendilerine güç yetiremeyeceği yalanıyla halkı kandırıyorlar.

Bu şımarıklıkla Atatürk'ün 15 yıl boyunca uzattığı barış eline kurşunla cevap veriyorlar

 

Rıza Zelyut-Güneş Gazetesi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugün ben Hüseyin Akgül'e bir mesaj yazdim ve aynen Riza Zelyut'un ifade ettiklerinin bir özetini kendisine gönderdim ve taseron oldugunuda ilave ettim,henüz hicbir yanit gelmedi,geleceginide sanmiyorum cünkü bu tipler yalanlari yüzüne vurulmasin diye genelde hep suskunluk icine girerek sözümona yazilanlara deger vermiyor havasina girerler,cünkü bunlar art niyetlidirler.Bu tiplerin CHP'nin icinde olmasi ise Truva ati örnegidir.Bu kisinin hala CHP de milletvekilligi yapmasi CHP'nin parti ici demokrasiye yönelmis olmasindan degil CHP'nin icinde basiretli insanlarin olmamasindandir.Bu kisiye yazdigim mesajda kendisine CHP de degil BDP veya AKP'de calismasi gerektigini ve bu partilerin muhakkak ki kendisine verecekleri cok özel görevleri olabilecegini yazdim.

 

Icimizde hainler yetismektedir fakat Atatürk'ün kurmus oldugu bir partinin icindeki hainlere göz yumulmasi CHP yönetimini töhmet altina sokmaktadir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İktidardakiler Dersim’i dert ediyorlar mı?

 

- EĞER Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Dersim mağaralarında “fareler gibi” zehirlenen Alevi Kızılbaşları hatırlamak için, bu konunun CHP içinde iç karışıklığa yol açmasını beklemezlerdi.

 

- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Dersim’in üzerine bomba yağdıran Sabiha Gökçen’in adının bir hava alanına verilmesinden büyük azap duyarlar, bir şeyler yapmaya çalışırlardı.

 

- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Konuyu CHP’yi vurmak için kullanmak yerine Dersim için bir “hakikatleri araştırma komisyonu” kurup olup bitenlerin açığa çıkarılması için çaba harcarlardı.

 

- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Katliamın sorumluları arasında yer alıp da sonradan Demokrat Partili olmuş Celal Bayar ve Fevzi Çakmak gibi isimleri zikretmekten özenle kaçınmazlardı.

 

- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Alevi katliamlarına dinsel meşruiyet sağlayan eski şeyhülislamlardan Ebusuud Efendi için “gurur kaynağı” gibi sıfatlar kullanmazlardı.

 

- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Dersim’de idam edilen Dersim seyitlerinin mezarlarının bulunması için küçücük de olsa bir çaba sarf ederler, seyitlerin torunlarına bir cevap verirlerdi.

 

- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi...

Alevi toplumunu biçimlendirmek, şekillendirmek ve istenen kıvama getirmek yerine olduğu gibi kabullenerek haklarını teslim etmeyi içlerine sindirirlerdi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim’in mazlumları CHP’yi rahat bırakmaz

 

EĞER ortada...

- MAĞARALARDA zehirli gazlarla öldürülen masumlar varsa...

- Kayıp çocuklar varsa...

- İdamdan önceki son sözü “Kerbela’nın evlatlarıyız, hatasızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir” olan bir adam varsa...

- Çocuk, kadın, yaşlı dinlemeden gerçekleştirilmiş bir katliam varsa...

CHP, Dersim konusunda asla ve kata gün yüzü göremeyecektir.

Dersim’in mazlumlarının seneler öncesinden yükselen ahları, CHP’yi onulmaz bir belayla baş başa bırakacaktır.

 

* * *

 

- İster Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü susturmaya çalışsınlar...

- İster olayı kapatmaya, örtmeye, hiçbir şey olmamış gibi sunmaya çalışsınlar...

- İster “isyan edenleri devlet öldürmeyecekti de ne yapacaktı?” şeklinde pişkince açıklamalar yapsınlar...

- İster “dönemin koşulları” desinler...

- İster “feodalite”den dem vursunlar...

Hiç ama hiç fark etmez.

 

Bugün Hüseyin Aygün’ü sustururlar, yarın Hüseyin Aygün’ün oğlu Hasan Aygün çıkar...

Onu sustursalar, bu sefer iş “torun Aygün”e kalır.

 

Yani demem o ki:

Madem mazlumların ahları höt-zöt’le bastırılamaz, o halde çare yok:

Geçmişle esaslı bir hesaplaşmaya girişilecek.

 

 

21 Kasım 2011 131b.jpg
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buraya yazısını yapıştırdığım başta Rıza Zelyut olmak üzere Uğur Mumcu ve Sinan Meydan ve daha bir çok kaynaklardan dersim katliamını okumak mümkündür.

 

Bu ülkede diyanetin sunni islama yakın olduğu ve tarzda eğitimi yerleştirmeye çalıştığı bilinen bir gerçektir.

 

Tarih kitaplarında suçsuz bir sürü insanın öldüğü zaten kabul edilir. Değil 100 bin 100 tane suçsuz , masum insanın ölmesi kabul edilebilir bir durum değildir.Asıl yanlış olan bunların mağaralarda zehirli gazla öldürüldüğü yalanıdır.Çünkü o tarihlerde Türkiyede zehirli gaz üretimi yoktur ve yabancı ülkelerden zehirli gaz alımı yoktur. Dersim isyanından yıllar sonra , yabancı ülkeler Türkiye'ye zehirli gaz satışına başlamıştır.

 

Dersim harekatında 50-90 bin arasında insanların öldüğü konusunda belgelere bakmak gerekir.

4 sene süren koskoca Kurtuluş Savaşında toplam kayıp ( sonradan ölenler hariç) 10 bin civarındayken dersim harekatında bu kadar kayıp verilmesi mümkün müdür?

3. 0rdu müfettişliğinin yaptığı açıklamada Dersim harekatı sonrasında tarama bölgesinden ölü ve diri olarak 7954 kişi çıkarılmıştır. Bu 7954 kişinin 5bin ile 7 bin kadarı batı bölgelerine sürülmüştür.

(Uğur Mumcu'nun Dersim ile ilgili araştırılmalarında bu sürgün listeleri isim isim verilmiştir. İsteyen araştırabilir).

 

Dersim operasyonları sırasında ölenlerin sayısı en fazla 2500 civarındadır. Ayrıca bu rakama , bölgeyi terk ederek Erzincan, Elazığ ve Sivas taraflarına kaçanlarda dahildir.

 

1935 genel nüfus sayımına göre tunceli nüfusu 101.099 kişidir

Nüfusa kayıtlı olmayanları da eklediğimizde 104 bin kişi civarındadır.

1940 genel nüfus sayımına göre dersim nüfusu 94.636 kişidir.

 

1935-1938 arasında bölgeden 5000-7000 kişi batı bölgelerine sürülmüştür.

 

Bu rakamlardan çıkan sonuç şudur:

 

1935-1940 nüfus sayımları arasında Tuncelide azalan nüfus 9463 kişidir. Bunun 5000-7000 i de batıya sürüldüğüne göre geriye 2500 civarı bir kayıp nüfus kalmaktadır.

 

Bu sayımlarda 3.Ordu müfettişliğinin raporunu doğrulamaktadır.

Yani ölü sayısı 50-90 bin arası değil 2500 civarıdır.

 

Evet 1937-1938 dersim harekatı sırasında insanlar ölmüştür, ölenlerin çoğu isyancı olsada ölenler arasında "siviller" , "suçsuz insanlar " da vardır.

 

Harekat sırasında direnen ve silaha sarılan köylerin yakıldığı askeri raporlarda açıkça belirtilmiştir ve raporlar genelkurmay tarafından yayınlanmıştır.

 

Seyit Rıza gerçeğini vaktim olduğunda yazacağım. Ama derdinin aleviler olmadığını şimdiden belirtmekte yarar göreceğim.

 

Şimdilik bu kadar devam edeceğim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"...Sabiha Gökçen 28 Haziran 1987’de Nokta dergisinden Hıdır Göktaş’a verdiği röportajda harekât sırasında halktan ölenler olup olmadığı sorusunu da şöyle yanıt verecektir:

 

“Yoktu. Keşif yapılıyordu, ordunun da istihbaratı vardı. Biliniyordu bu kötü kişilerin nerede olduğu.." !?

 

halbusi,atatürk´ün manevi kizi sabiha gökcen´in,kötü kisiler dedikleri daglara siginan dersimliler(tunc eli) , direnisciler, savunmasiz insanlardi..

 

anlatilanlar masal degil dersimlilerin (tunc eli) yasadiklari dram ve travma..

 

bilmediklerimiz,bilinenlerden cok daha vahim anlamak icin kahin olmaya gerek yok..

 

"dersimin kayip kizlari" belgeselini seyredin..

 

 

 

slm.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kürt acilimi adi altinda baslatilan ihanet yolu simdi neredeyse Kurtulus Savasinda Türk askerilerinin ne kadar Yunan askeri öldürdügünün hesabini sormaya hazirlaniyorlar.Yakinda bir CHP milletvekili daha cikar ve Yunanli askerlerin hesabini sorarsa kimse sasmasin.

 

Cumhuriyet karsiti seritci bezirganlar,günümüzde iyice gemi aziya aldilar.Artik hayasizca saldiriyorlar.Islami kan dini yapanlardan zaten baska bir davranisin beklenmesi abesle istigaldir.

 

Dersim isyanlarinin bastirilmasini yüksek sesle dile getirenlerin te bir amaci vardir.O da Atatürk'ü mahkum etmek.Ismet Inönü'ye yapilan saldirilarin perde arkasinda Atatürk'e dis geciremeyen karanlik zihniyet vardir.Ünvanlri ne olursa olsun,ister Prof,ister,gazeteci,ister yazar isterse milletvekili,ister cumhurbaskani isterse basbakan olsun tüm enerjilerini Atatürk'e saldirmak icin biriktiriyorlar,simdiye kadar olanlar sadece yan rüzgarlardir.Arkalarinda ABD ve AB vardir.Türkiye'nin topraklarinda gözü olan dis güclerin taseronluk görevini üstlenmis olan Kürtcü fasistler ve dinciler,70'li yillardan kalma modasi gecmis fakat kullanilmaya müsait devrimci kirintilari tüm gücleriyle Kurtulus Savasinin ve cumhuriyetin kurulusunun hesabini sormak icin birbirine kenetlenmislerdir.Ahmet Hakan denilen adaminda yazisini bu anlamda degerlendirmek gerekir.Kanal 7'nin bir zamanki habercisi olan Ahmet Hakan'dan herhalde Atatürk cü olmasini bekleyemeyiz.Ahmet Hakan insanlari domuz bagiyla baglayip canli canli gömenler icin bu kadar sesli yazmamisti cünkü o domuz bagini kullananlar Ahmet Hakan'la göbek bagi olanlardi.

 

Dersim'le ilgili onlarca yalan üretildi,bu yalanlarin ardinda Kürdistan'in kurulamayisinin intikami yatiyordu.Sevr'i yirtarak onu hazirlayanlarin suratina tokat gibi carpanlardan Lozan'in hesabinin sorulmasi gerekiyordu bunun icinde Seyit Riza gibi eskiyalar ve kanun kacaklari en uygun olanlardi.Irak'in bölünmesine önayak olan eskiya Türkiye'nin bölünmesi icin calisiyor.Seyit RIza'ya,Seyh Said'e böldüremediler Türkiye'yi,simdi Dersim'in hesabini sorarak intikam almaya calisiyorlar.Türk'ün düsmani dün Kürtcülerdi bugünde Kürtcülerdir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

unutmayin,tarihiyle yüzelesenlerin degil gerceklere gözünü kapatanlarin ülkesi bölünür..

 

 

"...Dönemin Emniyet Müdürü, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in anılarında Seyit Rıza'nın idamı şöyle aktarılmıştır:

 

“ Seyit Rıza,

sehpaları görünce durumu anladı.

"Asacaksınız" dedi ve bana döndü: "Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?" Bakıştık.

 

İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi.

 

Son sözünü sorduk. "Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz" dedi...

 

Seyit Rıza'yı meydana çıkardık.

Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu.

 

Ama

 

Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. "Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir" dedi.

 

Benim tüylerim diken diken oldu.

 

Bu yaşlı adam rap rap yürüdü.

Çingeneyi itti.

İpi boynuna geçirdi.

Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi..."

 

Seyit Rıza'nın yaşı 80'lere yakın olduğu halde kendisinden yaşça çok küçük Muhundulu Seyit Hüseyin'in şahitliğiyle yaşı küçültülür ve cezası infaz edilir. (1863-15 Kasım 1937)

 

17 yaşındaki oğlu Hüseyin'in yaşı ise; 21'e çıkartılarak idam edildi..."

 

 

VE

 

 

"Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu, ama ben de sizin önünüzde eğilmedim,

bu da size dert olsun!" (Seyit Rıza)

 

 

 

slm.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"...Sabiha Gökçen 28 Haziran 1987’de Nokta dergisinden Hıdır Göktaş’a verdiği röportajda harekât sırasında halktan ölenler olup olmadığı sorusunu da şöyle yanıt verecektir:

 

“Yoktu. Keşif yapılıyordu, ordunun da istihbaratı vardı. Biliniyordu bu kötü kişilerin nerede olduğu.." !?

 

halbusi,atatürk´ün manevi kizi sabiha gökcen´in,kötü kisiler dedikleri daglara siginan dersimliler(tunc eli) , direnisciler, savunmasiz insanlardi..

 

anlatilanlar masal degil dersimlilerin (tunc eli) yasadiklari dram ve travma..

 

bilmediklerimiz,bilinenlerden cok daha vahim anlamak icin kahin olmaya gerek yok..

 

"dersimin kayip kizlari" belgeselini seyredin..

 

 

 

slm.

 

Sayın gaffar bunu ısrarla yazmanızın sebbebini çözmüş değilim. Zira size söylediğim kaynaklarda zaten sivil ve masum insanlarında öldüğü inkar edilmiyor.

 

Bir orduda görevli nefer ne kadar işin detaylarından haberdardır. Sabiha Gökçen'in bunu bilmemesi şaşırtıcı bir durum değildir. Atatürk'ün manevi kızıda olsa.

 

Ayrıca size bir örnek vereyim:

 

Japonya ya atom bombası atan pilotun taşıdığı bombanın açacağı hasar konusunda en ufak bir fikri yoktu. Hatta uçağına annesinin adını vermişti. ENOLA GAY

Bombayı attıktan sonra ve o kadar öleni gördükten sonra ruhsal bunalıma girip kelimenin tam anlamıyla delirmiştir.

 

Olayı ajite ederek , duygu sömürüsü yaparak kaşımanın anlamı yoktur.

 

Seyit Rıza 'ya ait olan alevilerle alakası bile olmayan ve asıl amacının bir kürt devleti kurulmasıolduğunu gösteren bir sürü mektup mevcuttur.

 

Kalkışma olmadığını iddia etmek tarihi gerçeklere ters düşmektir.

 

Size diğer başlıkta önerdim. Tarafsızlığı konusunda hemen hemen herkesin hem fikir olduğu Uğur Mumcu araştırmalarından bu konuyu okuyabilirsiniz.

Ayrıca Atatürk'ün doğu ve güneydoğuya hiç hizmet götürmediği gibi absürd bir neden de bu kalkışmalara dayanak edilir ki böyle bir durum yoktur.

Vaktim olduğunda bunları buraya tek tek yazacağım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu kadar realist olmaya gerek yok...

 

Dersim olayi bugünün yobazlarinin eseridir bu kadar basit...

 

 

ilginc..

 

 

dersim de "TUNC EL" oprasyonunu organize eden CHP zihniyetidir..bu despot zihniyete sahip cikan da yine CHP..tarifinize göre dersim olayinin faili/destekcisi dün´ün ve bugün´ün CHPsi

ben de baska bisey demedim zaten..smile.png)

 

 

slm.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dersim de "TUNC EL" oprasyonunu organize eden CHP zihniyetidir..bu despot zihniyete sahip cikan da yine CHP..tarifinize göre dersim olayinin faili/destekcisi dün´ün ve bugün´ün CHPsi

 

 

Nasıl olur da böyle bir düşünce ve yaklaşımla konuya objektif bir yorum getirebilirsiniz ki.

İfadeleriniz çözüme ve gerçekçi bir sonuca ulaşmak amacından uzak subjektif değerlendirmeler.

İnsanların gerekçe ne olursa olsun öldürülmelerine hepimiz karşıyız.

 

Sizin burada yaptığınız bir dönemin hatalarını sorgulamak değil, CHP yi yargılamak. Yaşanan olumsuzlukların ardındaki zihniyeti/zihniyetleri sorgulamak değil tek taraflı bir bakış açısıyla kendi ön yargılarınızı gerçekmiş gibi yansıtmak.

Bu bakış açısıyla o eleştirdiğinizi söylediğiniz düşünceden bir farkınız yok.

 

Başbakanın "inşallah herkes daha fazla tarih okur, olayların iç yüzünü öğrenir" diyerek ardından o kadar insan içinde, sizin yaklaşımlarınızı gösteren "Mehmet Metiner'e" "sen bu işlerden uzak dur" derken ne demek istemiş olabilir?

Biraz üzerinde düşünürseniz o ifadeler de size de dokundurmalar olduğunu fark edebilirsiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başbakan:

"inşallah herkes daha fazla tarih okur, olayların iç yüzünü öğrenir"

 

İnsanlar tarihi şairlerden mi öğreniyor ya da öğrenecek?

 

Necip Fazıl'ın bu konudaki söylemlerinin Orhan Pamuk'un 1milyon ermeniyi kestiler demesinden farkını kim söyleyebilir?

 

Başbakanın dayanağı tarihçiler ve tarihi belgeler olmalı Necip Fazıl değil.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1920-1930 LARDA O BÖLGELERİN TEMEL ÖZELLİKLERİNE BAKMAK GEREKİR.

 

Bölgenin imkansızlıklarından dolayı, bölgeye yöneticiler ve memurlar gitmemektedir.

 

Bölge halkı hükümet ile eşkiya arasında sıkışıp kalmış ve iki taraflı " korku psikolojisi" içine girmiştir. Köylü, hükümete, eşkiya hakkında bilgi verince , eşkiyanın baskını ile karşılaşmaktadır.

 

Bölgede sıkça isyan çıkmaktadır.

 

Bölgede dikkate değer esnaf, tüccar ve sanat erbabı yoktur.

 

Yol durumu çok kötüdür.

 

Okuma yazma oranı çok düşüktür

 

Tabiat şartları çok zordur.Bölgenin bazı illerinde kış 8 ay sürmekte ve yollar ulaşıma kapanmaktadır.

 

Erzurum sathı 1900 , Van gölü sathı 1720 irtifadadır.Böyle olunca ürünler şehirlere gidemediği için köylünün elinde kalarak çürümektedir.

 

Topraklar toprak ağalarının elindedir, köylü ağaların hizmetkarı durumundadır.

 

Bölgedeki isyanlar ekonomiye ağır yükler getirmektedir. Örneğin şeyh Sait isyanındaki kaybımız İngiliz the times gazetesine göre 20 milyon paund'tur.

 

Buna rağmen o bölgelerin iyileştirlmesi adına ,o bölgelere olağanüstü ve özel ödenekler aktarılmıştır.

 

TUNCELİ adında bir il kurulmuştur.Bu ilin kurulmasına ilişkin yasa teklifi içişleri bakanı tarafından "...cumhuriyet devri memleketin esaslı ihtiyaçlarını temin ederek asıl hastalığı tedavi etmek şiarı olduğu için , burada da medeni usullerle bir tedbir düşünüldü. Ve bu program ile memleketin her yernde olduğu gibi buralarında cumhuriyetin feyizlerinden istifade etmesini gözetti." denilerek meclise sunulmuştur. Cengiz Özakıncı'nın deyişiyle , Dersim'i yeniden yapılandırmayı amaçlayan 25 Aralık 1935 tarihli "Tunceli vilayetinin idaresi hakkında kanun"la "Cumhuriyet , aşiretlerin Dersim'ini, insan ve yurttaş haklarının Tunçeline dönüştürmek" istemiştir.

Bunun üzerine yöreyi köprüler, yollar, okullar, hastaneler, sinemalar,tiyatrolar , halkevleri bankalar , ziraat kurumları, hükümet binaları, adliye örgütü, karakol ve kışlalarla donatmaya başladı. Başka yöreden işçi getirip çalıştırmak yasaktı. Amaç buradaki aşiret üyelerine dolgun ücret vererek kendşi paralarını kazanmaları sağlanıp , aşiretten bağımsız hareket edebileceğini göstererek bölgedeki aşiret reisliğini , feodalitenin temelini zayıflatmaktı.

 

Çalışmalar coşkuyla sürdü. Yapılan bir köprünün Atatürk tarafından açılacağı söyleniyordu.

 

İhsan Sabri Çağlayangil o günleri anılarında :

"Atatürk singeç köprüsünü açmaya gidecekti. O tarihte Seyit Rıza Dersim'in lideri.Devlet fırat üzerine bir köprü yapmış.Köprünün başında da bir karakol.Karakolda 33 askerimiz, başlarında İsmail Hakkı adında bir yedek teğmen var. Köprüye Dersimliler saldırı düzenliyor.Karakol yıkılıyor ve 33 askerimiz şehit oluyor. İşte bu olay isyanın başlamasıdır. Atatürk olayla ilgeleniyor ve kesin talimat veriyor " bu meseleyi kökünden hallediniz" diye anlatmıştır.

 

 

Devam edeceğim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu kadar belge olmasina ve arsivlerde Kürtcülerin ve asiret reislerinin kiskirtmasinin belgelenmis olmasina.bizzat Kürtcü olmayan yani hicbir siyasi amac gütmeyen Alevinin tanikligina ragmen hala tek gözünü kapatip bölücülerin safinda yer alarak bir devri yargilamak ciddiyetten uzak tamamen duygusal sömürü iceren,Cumhuriyete karsi kesimlere Cumhurieti kuranlari kötülemek art niyetini tasiyan bu yaklasimlar kuruldugundan beri kimlerin bu cumhuriyetle sorunlari oldugunu bize anlatiyor.

 

Allahin bir oldugunu inbkar ede gibi gercekleri inkar etmek sadece bölücü ve onlarin her daim arkasinda olan sahte müslümanlara özgü bir yapidir.

 

Necip Fazil denilen adam sicilli bir Atatütk düsmanidir,Adnan Mendres bu adama örtülü ödenekten para vererek kitap yazmasini kitaplarini basmasini ve Atatütk karsiti calismalarini yürütmesine yardimci olmus Necip Fazil Yassiada mahkemesi sirasinda bunu itiraf etmistir.

 

Sabiha Gökcen'i yargilayanlar onun adini indirin diyenlere tek bir sözüm olacaktir.Cok iyi olmustur.Sabiha Gökcen eger bugün hayatta olsaydi ve ayni görevi ona verselerdi seve seve yerine getirirdi.Devleti yikmanin bedeli karanfil almak degildir devleti yikmayi hefef alanlar her bedele razi olmuslardir demektir bu nedenle ciyak ciyak aglamanin faydasi yoktur.Iste dün basaramadiklarini bugün özel toplama kamplari ile basarmaya calisiyorlar.Ingilizler ve onlaerin sadik dostlari olan Vahdettin ve Damat Ferit vatanseverleri Mlataya sürmüstüler ama Türkiye buna ragmen bagimsizligini kazandi.Dün basaramadiklarini bugün asla basaramamayacaklar bir erdogan degil bin erdoganda olsa bu sonunda kafalarina yumruk gibi inecek ve bunlar yine yer altina inlerine cekileceklerdir.

 

saygilarla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başbakanın dayanağı tarihçiler ve tarihi belgeler olmalı Necip Fazıl değil.

 

Konuların tarihsel kökeninin sağlam kaynaklardan öğrenilmesi gerektiği görüşünüze katılıyorum.

 

İşin temeline inerken objektif olabilmesi gerekir. Başbakanın yaptığı gibi bir başkasına sen bu işlerden uzak dur derken bir taraftan da bu tavrın kendisini ne kadar bağladığını da değerlendirmesi gerekir. Başbakanların elindeki kaynaklar her zaman nitelik ve sayısal olarak başkalarına göre fazladır. Burada bütün mesele bu kaynakların ne kadar objektif değerlendirilip değerlendirilmediğidir.

 

Güncel durumda başbakan ve bu konuya dahil olan diğerleri 80 yıl önceki gelişmelerden kendi eşdeğerlerini sorumlu tutuyorsa objektif değil subjektif değerlendirmelerle siyaset yapıyor demektir. Bu da tarihsel sorgulamaların lafta özür dileyerek değil, gelecekte bir daha oluşmaması için toplumsal bilincin oluşmasına yönelik bilgilenme, önlem ve aydınlanmanın sağlanmasını gerçekleştirecek tutarlı eylemleri gerektirir. Bu gün yapılan polemik ve siyasi çekişmeler bunu sağlamaz. Yani gündemde olan konu aslında bir dönemin sorgulanması değil, kişilerle hesaplaşmaya yönelik siyasi kısır çekişmeler olarak devam ediyor...

 

1920-1930 LARDA O BÖLGELERİN TEMEL ÖZELLİKLERİNE BAKMAK GEREKİR.

Devam edeceğim.

 

Devamını merakla bekliyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim isyanını ve Dersim harekatını doğru anlamak için ,herşeyden önce Dersim'i iyi tanımak gerekir.

Der+sim= gümüşkapısı madenkapısı yada maden yöresi anlamına gelir.

 

Dersim'in il olması görüşmelerinde Dersim için TUNÇELİ ismini uygun görmüştür. Çünkü yöredeki bakırdan tunç elde edilerek,

 

Osmanlının silah, top tüfek, barut ihtiyacı hep bu bölge ve civarından karşılanmıştır.

Dersim , Osmanlının patlayıcı silah üretimi için gereksindiği madde ve madenlerin sağlandığı bölgelerin tam merkezinde yeralmıştır. Patlayıcı silahların icat edilmesinden sonra Dersim, bu anlamda hep çok önemli olmuştur. Hatta Osmanlının para basımında kullandığı bakır ve gümüşün önemli bir bölümü de yine Dersim civarındaki maden ocaklarında çıkarılmıştır.

Bu nedenle Osmanlı maden bölgelerinde yaşayanlara bazı ayrıcalıklar tanımıştır. "maden kanunnameleri" , "maden emini" gibi özel bir yargı sistemi getirmiştir.

Bu gerçeği fark eden Dersim aşiretleri , yaşadıkları bölgenin özelliğinden yararlanmak için sıkça Osmanlıya karşı isyan etmişlerdir. Osmanlı ile arasındaki ALEVİ-SUNNİ ayrımı bu isyanları daha da şiddetlendirmiştir.

 

Cengiz Özakıncının dediği gibi, "maden demek , silah demek; top , tüfek, gülle demek; gümüş 'akça've'bakır', 'mangır' demekti.Çaldıran savaşından sonra Osmanlı devleti, ne zaman , doğudaki komşuları Rusya yada İran'la savaşa tutuşacak olsa , siyasal aleviliğin kızılbaşlığın, dağlar ve akarsularla korunaklı kalesi Dersim'in önde gelen kimi aşiretleri, Osmanlının top tüfek ve para üretiminin kaynağı olan çevredeki madenlere saldıracaktı"

 

Osmanlı devleti 1514, 1534-1535, 1548-1549, 1552-1554, 1578-1590, 1603-1611, 1615-1618, 1622-1639, 1723-1727, 1730-1732, 1735-1736, 1821-1823 tarihlerinde Alevi şii ve kızılbaş İran devletiyle savaşmıştır.

 

Her seferinde alevi dersim aşiretleri osmanlının top tüfek sağladığı madenlere saldırarark bu savaşları kesintiye uğratmıştır. Yani açıkçası Osmanlıya ihanet edip arkadan vurmuştur.

 

Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde (BOA) Dersim aşiretlerinin isyanları ve maden saldırıları şöyle sıralanmıştır:

 

1729 Aralık: "Kimi aşiretler keban maden bölgesinde Besni ilçesini basmış, 500 emekçiyi esir alıp, eşlerine, çocuklarına mallarına saldırmış; halk evini ,işini, köyünü terk edip başka yörelere kaçmaya başlamıştır." (BOA-Cevdet Zabtiye, no:1983)

 

1732 Mayıs: "Dersimli Şeyh Hasanlı aşiretleri, keban maden bölgesi emekçilerinin köylerini basarak, çocuk ve kadınlarını rehin almıştır." (BOA-Cevdet Zabtiye , no:1697)

 

 

1733 Eylül: "Dersimli, şeyh Hasanlı aşiretleri, Elazığ, çarsancak, Kiğı madenleri yöresinde halka saldırarak varlıklarını yağma etmiş ve kadın çocuk ayırmadan öldürmüşlerdir.é (BOA-Cevdet Dahiliye, no 16543)

 

 

1735 Aralık: "Dersim Çarsancak voyvodası, Keban madenindeki fırınlarda yakılacak odunların yöredeki dağlardan sağlanmasına engel olmuş ve bir kaç yıl boyunca madende üretim durmuştur." (BOA-Cevdet Zabtiye, NO 2739)

 

.

.

.

.

.

 

 

1809 Ekim: "Toplu öldürmeler , ırza tecavüzler, gasp, ilçe ve köy yakma eylemleri,Keban Ergani madenlerinde , üretimin durmasına yol açmış; Palu ,Harput ,Çarsancak, Çemişgezek, Eğil, Malatya, Arapigr, Eğin,Keban, Ergani maden yönetimleri saldırganların peşine düşmüştür" (BOA-Cevdet Dahiliye, NO 7133)

 

Bu böyle uzayıp gidiyor. 1809 kadar arada çok fazla saldırı belgesi var. İsteyen BOA den bunları araştırabilir.

 

İsyancı Dersim aşiretleri 17. yy a kadar "İran'ın maşası" durumundayken , 19.yy dan itbaren Rusya'nın , sonra da İngiltere'nin maşası durumuna gelmişlerdir. Bu konunun ayrıntıları Cengiz Özakıncının kitaplarından araştırılabilir.

 

1877-78 Osmanlı Rus savaşında bazı Dersim aşiretleri Rusya'nın yanında yeralmak için Erzurumdaki Rus konsolosluğuna başvurmuşlardır.

 

1877-78 Osmanlı Rus savaşı sırasında bazı dersim aşiretleri o bölgedeki Türk kışlalarına, Türklere ve bazı illere saldırmıştır.

 

Yine bu savaşta Dersim deki Kırgan aşireti, Hozat'ı basarak halkı gasbetmiştir.

 

1892 de Dersimdeki Koç ve Şam uşakları birleşerek gruplar halinde azgınca etrafa saldırmıştır.

 

1893-1905 arasınd Dersimde zaman zaman büyük karışıklıklara çıkmış, Arapgir ve Kemah halkı can ve mallarını korumak için Saray ve Babıaliye şikayet dilekçeleri göndermiştir"

 

Osmanlı o dönem bu saldırıları va kalkışmaları önlemek için bir sürü askeri, sosyal, kültürel ve ekonomik karar almıştır. Bu kararların hepsi BOA da mevcuttur.

 

 

Ben RTE ye şunu sormak istiyorum :

 

Osmanlı bu isyanları gül dağıtarak mı bastırmıştır? BOA elinizin altında öğrenmeniz çok kolay. Osmanlı adına da özür dileyecek misiniz? Cumhuriyet katletmiştir ya alevileri Kürtleri , Osmanlının yaptıklarını neden es geçmektesiniz? Dersim her dönem sorundur , bunu neden görmezden geliyorsunuz?

 

1937-38 Son Dersim isyanıdır. Bunu da yazmaya devam edeceğim .Hatta Rus ,ABD ve İngiliz kaynaklarından örneklerle. Hani bilen bilinmeyen ağızlarına sakız etmiş ya şu RESMİ TARİH masallarını bakalım o zaman ne cevap verecekler?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

istenilen sadece bir özür..illa birilerinin avukatligina soyunmaniz gerekiyorsa "TUNC EL"operasyonunda magdur olanlardan yana olun sosyal demokrat Williy Brandt bir örnek olabilir..

 

 

 

Willy Brandt ve özür..

 

 

"...........Kişi olarak Willy Brandt’ın Yahudi Soykırımında sorumluluğu yoktu ancak Brandt Almanya’da Başbakanlık koltuğuna oturduğunda soykırım beni ilgilendirmez demedi.

 

Dolayısıyla Almanya’nın efsanevi Başbakanı Willy Brandt, 7 Aralık 1970’de Başbakan olarak Polanya’nın başkenti Varşova’yı gitti.

Brandt,

2. Dünya Savaşı’nda Nazilerin katlettiği Polonyalı Yahudiler anısına yapılmış olan anıtın önünde diz çökerek özür diledi. Bu davranış dünya kamuoyunda büyük yankı ve saygınlık uyandırdı.

Brandt, daha sonra ‘bütün Nazi cinayetleri, toplama kampları, işkenceler, kötülükler ve insanlık dışı davranışlar için insanlıktan özür diledim’ diyecekti.

Brandt,

Polonya’da diz çöktüğünde soykırımın 25. Yılı geride kalmıştı. Willy Brandt’ın bu davranışıyla dünya yeni bir döneme girdi.

Hem Avrupa hem de insanlık tarihine Brandt’ın Polonya‘ da diz çökmesi oldukça büyük kazanımlar sağladı.

Brandt bu hareketiyle, Dünya barışına yaptığı katkısı nedeniyle, 1971 yılında, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.

Bazı Almanların gururunu inciten dünün tartışmalı adımı ‘diz çöküş’, bugünün demokrasi ve insan haklarının sembolü oldu.

Willy Brandnt’ın açtığı yolda 1990’lı yıllardan sonra ABD, Japonya, Belçika, Kanada, Avustralya, Danimarka, Hollanda, Güney Afrika, Vatikan, İtalya, Almanya, Fransa gibi ülkeler geçmişleriyle yüzleşti.

Sebep oldukları soykırımlar, katliamlar ve asimilasyonlardan dolayı özür dileyip, mağdurlara tazminat ödemeyi kabul ettiler...."

(Birgün Yayıncılık)

 

slm.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

istenilen sadece bir özür..illa birilerinin avukatligina soyunmaniz gerekiyorsa "TUNC EL"operasyonunda magdur olanlardan yana olun sosyal demokrat Williy Brandt bir örnek olabilir..

 

 

Olayları karıştırıyorsunuz sayın gaffar, yahudilerin katledilmesi ile kalkışma yapan insanların direnişlerinin kırılması aynı şey değildir. Onlar evlerinden çoluk çocuk alınıp ,toplama kamplarında öldürüldüler. Tek suçları yahudi olmak. İki olay arasında bağlantı kuramazsınız.

Bir diğer konu ise; o dönemde başta olan partinin adının şu veya bu olmasının bir önemi yoktur. Yapılan şeyler devletin bekaası içindir. O halde özür dilemesi gereken devlettir. RTE diledi ya daha ne istiyorsunuz.?

 

Eleştiri yapmak biraz akl ve mantık ve daha çok da konular hakkında bilgi ve birikim ister. Sırf eleştirme yapmak için eleştiri yapılmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayir bunlarin cirpinmalarinin nedeni farkli,Bunlar biraktilar Van'da ki trajediyi ve Van'da olusturduklari kepazeligi örtbas etmek icin gündem degistirme taktigine basvurdular.Bunlar basbakanlari,medyalari ve tüm isbirlikcileriyle Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularini yargilamak icin yanip tutusuyorlar.Aslinda bütün cabalarin arkasinda yatan farkli bir neden var.Yeni anayasa yani AKP anayasasi ile Güneydogu'ya farkli bir statü vermek yani Türkiye'yi bölmektir bu amac.

 

Bugün vicdani olan herkes su gercegi kabul etmektedir ki Dersim'de bir ayaklanma olmustur,eskiya basi liderliginde devlete karsi ayaklananlar,yüzlerce Türk askerini öldürmüs Dersim ve civarini kurtarilmis bölge ilan etmislerdir.Bu olaylar karsisinda devlet harekete gecmis ve bu bölücü isyani bastirmistir.Gercek budur,ne Erdogan'in,ne Hüseyin Akgün'ün ve ne de bölücü yandaslarinin anlattiklari gibi degildir gercek.Onlar Cumhuriyeti ve onu kuranlari yargilamak icin yanip tutusuyorlar cünkü onlarin cumhuriyeti kuranlarla ezeli bir karin agrilari vardir.Bu karin agrisi,Sevr'in yirtilmasi ve hain Vahdettin'in saltanatina son verilmesidir.Budur onlarin karinlari 90 yildir agirtan,yoksa arsivler orada,taniklar orada,tarih dersimi tarafsiz olarak yazmistir.Bunun disindakiler gercekle uzaktan yakindan bir ilgisi olmayan Ergenekonvari Dersimekon senaryosudur.Yani üretme bir senaryodur.Amac ihanettir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugün de pkk kampları bombalanıyor, o bombalar adres sormuyor, çoluk, çocuk, yaşlı, genç, sivil veya her ne haltsa ayırmıyor. Bunun için de özür dilenmesini talep ediyor musunuz? Bu operasyonların emrini veren Başbakan, 80 yıl sonra o makamda oturan başka biri onun adına da özür mü dilemeli? Bence yargısız infaz yapmadan önce aynaya bir bakılması gerekir.

Ben başka bir konuya değineceğim, bunlar niye bugün gündeme geliyor? Yeni anayasa tartışmalarının olduğu, Arap Baharı nın yaşandığı bu günlerde birden ortaya atılması tesadüf mü? Ne demişti muhterem, BOP kapsamında 80 e yakın ülkenin sınırları değişecek, acaba sıra kimde....?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BOP kapsamında 80 e yakın ülkenin sınırları değişecek, acaba sıra kimde....?

 

Yazdıktan sonra acaba bölgede 80 ülke var mı diye bir düşüncedir aldı, sonra baktım ki Türkiye dahil 22 ülkeymiş. Sanırım proje gerçekleşince 80 e yakın ülke olacak...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazdıktan sonra acaba bölgede 80 ülke var mı diye bir düşüncedir aldı, sonra baktım ki Türkiye dahil 22 ülkeymiş. Sanırım proje gerçekleşince 80 e yakın ülke olacak...

 

Evet sn.y. yılmaz 22 ülke.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice 07 Ağustos 2003 tarihli Washington Post gazetesinde açıklamıştı.

Fas'tan Pakistan'a 22 ülkenin sınırları değişecek!

 

Makalesinin adı:

"Transforming the Mıddle East- Ortadoğu'yu Dönüştürmek"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Celiskiye bakin ki;Ermeni iddialarini soykirim olarak kabul eden ülkelere yönelik olarak "siyasetin tarihcilige soyunmasi dogru degildir,birakalim tarihciler bu iddialari arastirsin"diyen AKP'nin basbakani erdogan Dersim'de isyan edenlere ve eskiya basina sahip cikarak tarihcilige soyunmustur.

 

Basbakanin amaci aslinda CHP'ye veya Kilicdaroglu'na gol atmak degil,basbakanin amaci Atatürk'e saldirmaktir,bunu ancak bu sekilde yapabilmektedir aklisira Atatürk'ü yargilayacak ve onu suclu duruma düsürecektir.

 

Düsünce kabiliyetleri kisir olan insanlarin böyle yollara basvurarak aslinda umduklarinin tamamen tersini bulduklari bir gercektir.Hocasi Erbakan ve simdi kendisi,Türklerle sorunlu olmaktan baska Atatürk ve Cumhuriyetlede sorunludur.

 

Aslinda,Ermeni iddialari Atatürk dönemini kapsamis olsaydi emin olun ki Erdogan bu iddialari kabul etmeleri icin tüm dünya ülkelerine ricada bulunacakti.Ermeni iddialariyla ilgili tarihte henüz Osmanli is basindaydi,Erdogan bu nedenle o iddialara karsi cikmaktadir.Eger o iddialar Atatürkü kapsasaydi erdogan kilini bile kipirdatmazdi.Cünkü söz konusu dönem erdoganin dedelerinin padisah oldugu dönemdi,onlara laf getirtmezdi.

 

Erdogan'in Atatürk'ü suclu gösterme cabasinin altinda UNESCO'nun 27 Kasim 1978 tarihli bir karari yatar.Bu karar Atatürkle ilgilidir ve söyledir:

"Atatürk,hicbir gücün zarar verme iktidarina sahip olamiyacagi bir degerdir."

Bu karar aslinda Atatürk düsmanlarini,din bezirganlarini cildirtmaktadir.Bu nedenle ona olmadik suclar yükleyerek yüklemeye calisarak onu degersiz kilmaya calismaktadirlar.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dersim isyanının ilk belirtileri 1926-1930 arasında Ağrı isyanı sırasında ortaya çıkmıştır. Çünkü bir çok Dersim aşireti ve aşiret reisi bu isyana destek çıkmıştır.

Bunu gören genç cumhuriyet, 1926 yılında Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'i Dersim'e yollamış ve cumhuriyetin İlk Dersim raporu yayınlanmıştır.

 

Dersim'e bağlı Elazığ'a Cemal ( Bardakçı) vali olarak atanmıştır. Cemal Bardakçı tüm aşiret reislerini toplayarak ( Hozat'ta.) sükuneti sağlamaları gerektiğini sağlandığı takdirde İsteyen Dersimliye Elazığ ve Malatya da toprak verileceğini ve daha önce sürgün edilen Dersimlilere de af çıkarılacağı sözünü vermiştir. Bu aşiret resileri içinde Seyit Rıza ve Baytar Nuri'de vardır.

Ve içlerinde Baytar Nuri nin de olduğu Dersimlilerden oluşan heyeti Ankara'ya götürmüştür. Bu bölgelerin en yakında kalkındırılması için gerekenin yapılacağı ve Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetinin alevi kürtlerle dost olduğunun Dersimli aşiret reislerine iletilmesi Baytar Nuri den istenmiştir.

 

Ancak tam bir kürtçü olan Baytar Nuri ,gizlice isyancılara destek verdiği için bunun dışında her şeyi konuşmuştur aşiret resilerinle. Bu konuyu da kendi anılarında şöyle itiraf etmiştir:

 

"Hükümetin müsaadesi olmaksızın Dersim'e gitmek benim için mümkün olmadığından bu fırsattan faydalanarak Seyit Rıza ile milli davamızla ilgili bütün meseleleri görüştük"

 

Bunun üzerine Cemal Bardakçı aşiret reisleri ile görüşerek Dersim'in adını lekeleyen Koçuşağı aşiretini ıslah edecek olan askerlere destek olmasını ve hükümetin Dersim!in tüm isteklerini yerine getireceğini söylemiştir.Dersimli aşiretlerin bazıları hükümeti destekleme kararı almıştır.

Haydar Paşa komutasında 6 Ekim 1926 tarihinde Koçuşağı aşiretinin üzerine yürümüştür. Ancak direnişle karşılaşmış ve geri çekilmek zorunda kalmıştır.

 

Bundan sonra daha radikal kararlar alınmıştır.

1927 yılında olağanüstü yetkilerle donatılmış ve merkezi Diyarbakır 'da olan Bölge Genel Müfettişliği kurulmuştur. Başına getirilen DR İbrahim Tali kızını Harput müftüsünün oğluyla evlendirmiş .Ancak damada yakın olan sunni esnaf Dersim'in alevi aşiretlerine önyargılı davranmaya başlamıştır. Zaten 1932 yılında görevinden alınmıştır.

1930 da Ağrı isyanı bastırılmış İsyanın liderlerinden İhsan Nuri İran'a sığınmıştır. Bu isyanın ardından doğuda incelemelerde bulunan Genel Kurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak 18 Eylül

1930 tarihinde bir an önce Dersim!e bir harekat düzenlenmesi gerektiğini belirtmiştir.

7.alay 3.tümen komutanı Halis Paşa Dersim'e yollanmış ve harekatın sadece asi Abasan aşirretine yönelik olduğunu ve bu nedenle diğer aşiretlerin tarafsız kalması gerektiği belirtilmiştir.Ancak böyle olmamıştır.

 

Fevzi Çakmak sunduğu yeni raporda şunları belirtmiştir. Dersim halkı cahil, coğrağfi koşullar kötü, yollaryetersiz, topraklar belli aşiretlerin elinde, geçim sıkıntısı yoğun, insanların yaşadığı evlerin çok yetersiz olduğunu belirterek alınması gereken önlemleri şöyle belirlemiştir.

 

1-Anayolların yapımı

 

2-Silahların toplanması

 

3-Reislerin, ağa ve şeyhlerin bir daha dönmemek üzere batıya sürgün edilmeleri

 

4-Reisler alındıktan sonra halktan azgın olanların toplatılarak uzak yerlere öz Türk köylerine yerleştirilmeleri; Dersim'de kalacak olanlara reislerin arazilerinin dağıtılması

 

Fevzi Çakmak Dersimden ayrılacaklar arasında özellikle Seyit Rıza , oğulları ve kardeş çocuklarını belirtmiştir.

 

Atatürk 1935 yılında Meclisi açış konuşmasında Dersim le ilgili ıslahat programını açıklamıştır. Dersim de uzun süredir devam eden eşkıyalığın “milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını” engellemesine izin verilmeyeceğini bunun içinde Tuncelide bir ıslahat programı uygulanacağını açıklamıştır

 

1935 yılında İsmet İnönü, doğu gezisini tamamlayıp dönünce hazırladığı rapor doğrultusunda çalışmalar başlatılmıştır.

 

25 Aralık 1935 de 2884 sayılı “Tunceli İlinin İdaresi Hakkında kanun” adıyla özel bir kanun çıkarılmıştır. İsmet İnönü bu kanunun gerekçesini mecliste şöyle açıklamıştır:

“Kendilerini bir takım ağaların ve mütegallibenin nüfuz tesirlerinden korumaya muktedir olamayan cahil ve zavallı halkı hükümet cihazlarıyla korumak”

Bu nedenle bir dizi önlem alınmış .Fakat bunlara uyulmayınca bölgeye yeni askeri birlikler kaydırılmıştır.

 

Celal Bayar Dersime gittiğinde vali Alpdoğan la görüşmüş ve bunu raporuna şöyle yansıtmıştır:

“Geçen haftadaki doğu seyahatimde, Dersim meselesi en kötü devrelerinden birini yaşıyordu. Bu defa ki seyahatimde Dördüncü Umumi Müfettiş, General Abdullah Alpdoğan’ın izahatını dinledim. Onun, kan dökülmeden bu meselenin halli ve Dersim halkının diğer vatandaşlardan farklı olmayarak birer vatandaş haline gelebilecekleri hakkındaki ümidi başlı başına hadisedir.

Mıntıkasındaki işlerle çok yakından bir alaka ve ciddiyetle uğraşan ve esaslı malumata sahip bulunan Alpdoğan, muvaffak olduğu takdirde , yalnız bundan dolayı vazifesini iyi yapmış sayılır ve takdir olunur.”

Görüldüğü gibi ; Dersim aşiretlerinin olayları alevlendirme çabalarına rağmen olayı silahlı müdahale olmadan halletmeye çalışmaktadırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.