Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kaybedenler Kulübü..


GeceKuşu

Önerilen İletiler

563148_detay.jpg?1288873628

 

'Kaybedenler Kulübü'nde aykırı, eğlenceli, başkaldırı dolu hayatlara sahip, iki radyo programı yapımcısının hayatlarını beyaz perdeye aktarıyor. Başrollerini Nejat İşler, Yiğit Özşener ve Ahu Türkpençe’nin paylaştıkları filmde, onlara İdil Fırat, Rıza Kocaoğlu ve Serra Yılmaz eşlik ediyor. Fikri, Mehmet Ada Öztekin’e ait olan filmin senaryosu Tolga Örnek ve Mehmet Ada Öztekin tarafından yazılmış.

 

FİLMİN ÖYKÜSÜ

Alternatif kitaplar basan bir yayınevinin sahibi olan Kaan (Nejat İşler) ile Kadıköy’de bar işleten, çok sıkı bir plak ve efemera koleksiyoneri olan Mete (Yiğit Özşener), 90’lı yılların ikinci yarısında, sanki bir yerde oturmuş konuşuyorlarmış ve kimsenin bundan haberi yokmuş gibi bir radyo programı yapmaya başlarlar. Yaptıkları program zaman içinde hem onların hem de dinleyenlerin hayatını değiştirecektir. Programın şöhreti hızla yayılırken Kaan ve Mete eski hayatlarına aynen devam ederler. Hergün başka kadınlarla yalnızlığını gidermeye çalışan Kaan, aradığı aşkı Zeynep’de (Ahu Türkpençe) bulur ve bu aşkı tutkuyla yaşamaya çalışır; aralarındaki hayat görüşü farklılığına rağmen...

 

Bu arada herkesin 'kendi kaybını' bulduğu 'Kaybedenler Kulübü', toplumun farklı kesiminden insanları biraraya getirerek adeta bir 'ortak mahalle' de buluşturur. Kendi yalnızlıklarıyla bile dalga geçen, sisteme her gün başkaldıran, hayatın kıyısında yaşayan Kaan ve Mete’nin renkli hayatlarını yansıtan programın tutkunları, 'Kaybedenler Kulübü'nün üyeleridir artık.

 

***

 

Film, ismini ve konusunu İstanbul’da yayın yapmakta olan Kent FM adlı radyoda doksanlarda yayınlanmış bir radyo programından alıyor. İnternette yapılacak kısa bir araştırma ile bu programın zamanında hayli tutkulu bir dinleyici kitlesine sahip olduğunu anlamak hatta programın kayıtlarına bile ulaşmak mümkün. Gerçek hayatta da tıpkı filmde olduğu gibi programı Kaan ve Mete isimli iki “kanka” sunmuşlar.

 

Filmde, sigara dumanı ve alkolle tütsülenmiş, merkezinde “pompalanma” potansiyeli olan dolayısıyla gecenin müstakbel partneri olabilecek “verici”, “hoppa” ve “aptal” kızlara yapılan çağrıların olduğu serbest çağrışımlar üzerinden yürüyen absürd lakırdamalarını; snobizmle malul cümle zevata kibirli ve nihilist bir alay malzemesi olan arabeski, fallus fetişizmine dönen Rock-ın Roll’u üzerimize kusmakla tabu devirdiklerini zanneden iki çakma anarşist var karşımızda. Gömleklerinin üzerinde “looser” yazan, donla sundukları programı arayan herkese “sizinle daha önce yatmış mıydık?” diye soran, “Kadıköy' ün asabi martılarına, montana çetesine, şehrin tüm kötü çocuklarına selam” yollayarak kapattıkları programın çıkışında Harley-Davidson marka mütevazi vesaitlerine binip salaş bir köftecide akşam yemeklerini yiyen sonra da tüm dinleyicilerine takdir ettirdikleri seks hayatlarının gereği olarak akşam ganimetlerini “pompalamaya” başlayan iki “kaybedendir” Kaan ve Mete.

 

Kaan kimsenin okumadığı kitapları basan, aylık kirasını güçlükle denkleştirebilen bir kitabevinin sahibidir. Arada hiç de gözden kaçmayan bir kibirle bu duruma dertlenmekte ama serde mazoşizm olduğu için balık bilmezse halik bilir makamında tüm bu dertlere sepet havası çalmaktadır. Hayvanların cinsel hayatı konulu belgeselleri izlemekten insani vasıflarını kaybetmiş bir ev arkadaşı ile salonunda son derece değerli olduğu her fırsatta tüm misafirlerin gözüne sokulan bir halının serili olduğu dağınık bir evde yaşar. Ancak yatak odasındaki sade ve modern çizgiler gözden kaçmaz. Bol geyikli, dumanlı ve alkollü bir gecenin sonunda eve geldiğinde salondaki bezgin hayaletle selamlaşma ve hal hatır sorma mastürbasyonunu, dişiliği haricinde kendisi için hiçbir önemi olmadığını her fırsatta hissettirdiği partneri ile başka bir boyutta devam ettirmek üzere yalnız ve güzel odasına çekilir. Bu döngü durmadan tekrarlanır durur. Şiirler, romanlar, nadide eserler basar. Tekini okuduğunu görmeyiz ama okumayanlardan durmadan şikâyet eder. Bu işi tam bırakacakken kurtlar vadisinden fırlamış dervişimiz Kuşbeyin, öbek öbek mumlarla döşeli loş fakirhanesinde fukara bir cami bakıcısının tutkuları sayesinde nasıl olup ta İstanbul’un en güzel manzarasını görme şansına sahip olduğunu anlatır. Hisli “kaybeden” Kaan’nın gözleri dolar, muhtemelen aklına gerçekçi ol imkânsızı iste sözü gelir! Yaşlı gözlerle elini göğsüne götürür başını eğer, “Eyvallah” der. O an çok mutlu olur, birisi içindeki derinliği fark etmiştir. Bir örnek yaşadığı İstanbul gecelerinden birinde Zeynep ile tanışır. Zeynep kendine ne iş yapıyorsun diye soranlara mimar olduğunu bir Amerikan şirketinde çalıştığını vurgulamadan söyleyemeyen ana baba kuzusu bir iş kadınıdır. Her ne hikmetse aktığı bir gecede kendini tez elden Kaan’ın koynuna atmayarak ne kadar farklı bir kadın olduğunu göstermiştir. Duman gibi bir kızla karşılaştığını düşünen Kaan âşık olur. Kirli sakallı yalnız kovboyumuz Harley Davidson cinsi atının terkisine döpiyesli, her kaynananın düşlerini süsleyecek kadar masum, hanım hanımcık sevgilisini atar ve gecelere birlikte akmaya başlarlar.

 

Mete birlikte olduğu kadınlara aralıklı olarak senin adın neydi diye soran ama cevabını dinlemeyen bir gece kuşudur. Mete de Kaan gibi meteliğe eyvallah etmez ama bir süre sonra bu halin yokluktan değil bolluktan olduğunu anlarız. Çünkü boğaza nazır bir evde yaşayan rafine zevkleri olan burjuva entelektüeli bir annenin haşarı ama zeka küpü oğludur. Mete’nin adını bildiği tek kadın annesidir. Birbirlerine armağan ettikleri kitaplardan ezbere bölümler okurlar. Gözler uzaklara bakar, sesler derinleşir kimsenin göremeyeceği ve sezemeyeceği bir ahenkle ruhlarını ve akıllarını titreştirirler. Annesi çocuğunun hayattaki duruşu ile koynundaki duruşu arasındaki açıyı görmezden gelir. İnsanların konuşamadıklarını konuşan oğluyla gurur duyar, ona duyulan hayranlığı buna bağlar. Tabi ki Mete evladımızın geçimini nasıl sağlayacağı konusunda seçeneklere sahip olma lüksü vardır. Efemera dükkânı açmak ister, annesinin maddi desteğini kabul etmez. Tüm burjuvalar gibi çalışmaz ama geçinebilir. Nereden bulduğunu anlayamadığımız bir para ile hayalindeki dükkânı açar.

 

Bu iki kafadar her bunaldıklarında tüm benzerleri gibi Olimpos’a gitmek isterler. Oysa istedikleri İstanbul’daki hayatlarını daha dingin bir dekorla yeniden sahnelemektir.

 

İntihara kalkışan genç ile konuşmaya tenezzül etmezler ama program çıkışına gelen üyeler ile âşık olduğu kadını bekletmek pahasına da olsa saatler geçirirler. Kendi kazançları için kaybedenlerin adını, duruşunu, hüznünü, itirazını pervasızca kullanırlar. Kaybedenlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmaması onlar için geyik mevzusudur.

 

Kaybedenler ile kaybedenler kulübünün üyeleri asla yan yana gelmezler. Kaybedenlerin yalnız olduğuna hükmedip yalnızlar partisi organize ederler, nedense hiçbir kaybedenin orada harcayacak parası yoktur. Birileri kaybeder birileri kulübünü kurar ona da kafadan kopartan Yıldo’yu onursal başkan yapar.

 

İnsanın kaybeden sayılması için öncelikle kaybedilecek bir şeylerinin olması gerekir. Kaybın ertesinde hissedilen boşluğun sınırlarını kaybedenin kaotik arayışları, ortaklaşılan yası çizer. Yukarda kabaca profilleri özetlenen bu iki arkadaşın neyi kaybedip hangi boşluğa yuvarlandığını anlamak mümkün olmadığı için üzerimize bol kepçeden boca ettikleri “çok yalnızız lann…” öğürtülerini tutulan yastan ziyade muzdarip oldukları çene ishalinin bir semptomu olarak değerlendirmek gerekir. Ortada kayıp, kaybeden, boşluk, yas yoktur ama kaybedenlerin akli, vicdani ve ahlaki emeğini kendine sermaye edip sömüren, elde ettiği artı değerle şöhret ve seks satın alan tüccarlar vardır.

 

Kaan ve Mete’nin yüzlerindeki kaybeden maskesini kazırsanız altından salyalı ağızları ile sırıtan kodaman tüccarlar çıkacaktır.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

Tanıtım çok güzel olmuş Sevgili Gecekuşu, eline sağlık, ekleyecek pek birşey yok :) Ben şahsen kendi adıma filmi sevdim ama izleyenlerin birçoğunun filmi beğendiği gibi birçoğunun da beğenmediğini biliyorum. Sanırım kişinin anı, durumu, psikolojisiyle de ilgili bu filmi sevip sevmedikleri :)

 

Filmin soundtrackleri de çok iyiydi, bir listesi de burada bulunsun;

1. "Yalnız" Gülce Duru

2. "Nightlife" Yiğit Özşener

3. "Kaybetmek" Cavit Ergün

4. "Bazen" Cavit Ergün

5. "Ballad of a Rock'n'Roll Loser" Titanic

6. "Yakıcı Yalnızlık Kadar" Cavit Ergün

7. "Wrong Side of the Road" Can Gox

8. "Son Kara" Gülce Duru & Can Gox

9. "Dilek Taşı" Ferdi Özbeğen

10. "(Sittin on) The Dock of the Bay" Unt Dee's Soul Singer

11. "Süleymaniye" Cavit Ergün

12. "Revien's" Gülce Duru

13. "Get Missunderstood" Gülce Duru

14. "Wake" Can Gox

15. "Angel's Gone" Can Gox

16. "Melancholy Man" Can Gox

17. "Yalnızlık Ömür Boyu" MFÖ

18. "My Woman" Gülce Duru & Can Gox

19. "Kaybedenler Kulübü - Fragman" Cavit Ergün

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.