Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Canraşit

Önerilen İletiler

bilgiyi ve birikmeyi üstünlük olarak görüp paylaşmaktan, çoğaltmaktan kaçınmamak koşuluyla...

Sayın Fuşya, bu cümlenizden, yani; paylaşmaktan, çoğaltmaktan kaçınmak, insanın derinlik ve olgunluk kazanmasına mani olur gibi faydacı bir yaklaşım sezinledim. Ama bunu tartışmayalım bence. Bu ayrı bir tartışma konusu olabilir.

 

Bakın;

 

'' Ey büyük yıldız! Aydınlattıkların olmasaydı nice olurdu mutluluğun! ''

 

diyerek üstün olmanın '' iyi '' olduğunu düşünen Nietzsche bile bu konuda ne demiş;

 

'' Uygarlaşmış dünya ilişkilerinde herkes, hiç değilse bir konuda kendini başkalarından üstün hisseder. Genel iyi yüreklilik buna dayanır. Çünkü, durum elverirse herkes yardım edebilir, o halde bir utanç duymaksızın bir yardımı da kabul edebilir. ''

 

Peki, herkes yardım ister mi ? Yardım istemeyen birine üstün olduğumuzu düşündüğümüz konuda yardım etmek onu gerçekten mutlu mu kılar ?

 

Benim ortaya attığım soru, daha çok, bilmenin, beğeni düzeyini, bilinç düzeyini arttırmanın iyi bir şey olup olmadığı...

 

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

mutsuzluk gibi olumsuzluk yerine, insanın bildiklerinin üzerine çıkması,kişinin kendisine derinlik ve olgunluk katar diye düşünüyorum.

Aslında mutsuzlukla direk bağlantı var. Çünkü, insanın ulaştığı derinlik ve olgunluk, bildiklerinin üzerine çıkması, bu bildikleri doğrultusunda yaşadıkları acı ve mutsuzluklarda gizli. Bakın Schopenhauer bu konuda ne demiş :

 

'' Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar. Görme, etki ve temas alanımız ne denli dar ise o denli mutlu oluruz; ne denli geniş ise o denli ve o sıklıkta kendimizi azap içinde ya da ürkütülmüş duyumsarız. Çünkü bu alanla birlikte kaygılar, istekler, ürkünç şeyler de çoğalır ve büyür...''

 

 

 

Kişileri bir üst bilince çıkarabilmek gibi bir yeteneği olan hiç durmasın..

Sayın Dayı, üst bilinç derken, öyle gizemli bir şey gibi düşünmek de gerekmez yani.

 

Basit bir örnek :

 

Hayatında hiç ciğer yememiş, hep çer çöple karnını doyurmuş bir kediye ciğer vermek gibi.

 

Ciğeri bir kere tadan kedi artık eskiden en iyi yemek bu diyerek hapur hupur yediği çöplerdeki artıkları beğenmez olur, bir daha kimsenin ona ciğer vermediğini varsayarsak, hayatı hep o tadı aramakla geçecek ve eskiden mutlu süren hayatına şimdi mutsuzluk sebebi olarak bir yoksunluk katılacaktır.

 

Eğer, imkanları ve şansı el verirse yeni bir ciğer kaynağı-bu bir insan olur, kuş olur, ciğerci olur, her neyse- bulabilirse ne ala, peki ya bulamazsa ?

 

'' Eninde sonunda çalışır, bulur ve mutlu olur canım, ne olacak '' dersek güçlü olandan yana bir tavır almış olmaz mıyız ? Peki, ya zayıf olan ?

 

Her kedi, uzanamadığı ciğere '' murdar '' der mi acaba ? :)

 

Acaba, bir insanın bir konuda bilinç düzeyini artırmaya ( kendimizce tabii ) karar vermeden önce, onun imkanlarını ayrıca değerlendirip, onun her zaman çok kolayca ulaşabileceği ama şimdilik göremediği için ulaşamadığına hükmedip, eyleme girişmek daha mı doğru olur.

 

Yani; mevcut bilinç düzeyini taşıyacağımız düzeyin ona sürdürülebilir bir mutluluk sağlayacağından emin olmadıkça yardım etmek ona mutsuzluk mu verecektir gerçekte ?

 

Yoksa, Schopenhaur'un şu dediği her halükarda doğru mudur ?

 

'' Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır. ''

 

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilgiler olgular ve her şey kendi zıtlıklarını da bünyesinde barındırır.

 

Bilinen bir şey insana göreli olarak mutluluk verdiği gibi bazan mutsuzluk ta verebilir. Yukardaki ilk cümlemde söylediğim gibi bilinen şey(ler) insanı tek yönlü olarak mutlu yapsaydı zaten yaşamanın tadı kalmazdı, yaşam olmazdı.

 

Birey olarak açlığımız ölçü olacak. Bir konuda bilgiye ihtiyacımız(açlığımız) varsa, o konuyu öğrenmek bize mutluluk verebilir. Ama öğrendiğimiz o konu yeni bilgi çelişkileri taşıyacağından yeni bir bilinmezlik, bilinmezlik süreciyle de yeni mutsuzluklar oluşacaktır.

 

İki örnek: Sevdiği bir insanın aldattığı bilgisi insana mutsuzluk verebilir. Belli bir süre sonra daha çok kazık yemeden öğrendiğinden dolayı mutlu olabilir. Keza teknolojide de böyledir. Radyoaktif enerjinin ne büyük güç olduğununu bulan bilgin başarısından mutlu olabilir. Ama bazı şartlarda insanlığa vereceği zarar yönünü düşündüğünde de mutsuzdur.

 

Kısaca bilmek bilinmezliğin, mutluluk mutsuzluğun (veya tersi) kaynakları olduğundan yaşam böyle güzeldir. Sadece mutluluk yada tersi olan mutsuzluk hayatı çekilmez kılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Canraşit.. :)

 

Beynimizin ürettiği ilizyonlar olmasın mutluluk yada mutsuzluk..ne dersin..bir olay seni mutlu ederken beni hayata bakış için durduğumuz yerlerin farklı olması nedeniyle mutsuz ediyorsa ve olay aynı olaysa.. :)

 

Diyeceğim şu..bilinç nekadar yüksek ise acı ve mutluluk frekanslarıda doğru orantılı olur..yüksek frekanslı zevkler yada yüksek frekanslı acılar..bazı yüksek bilince varmış yani çağdaşlarından daha yüksek bir bilince ulaşmış ve bunu taşıyamı*********** intahar etmişler var geçmişte yaşamış insanlardan.. :)

 

Hayat grafiği dümdüz gitmez..inişli çıkışlıdır mutlaka..zıtlar birlikte vardırlar.. :)

 

Gece olmasaydı gündüz diye bir kavram olmazdı..acı olmasaydı tatlı diye bir kavram olmazdı..vs..vs.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilgiler olgular ve her şey kendi zıtlıklarını da bünyesinde barındırır.

 

Bilinen bir şey insana göreli olarak mutluluk verdiği gibi bazan mutsuzluk ta verebilir. Yukardaki ilk cümlemde söylediğim gibi bilinen şey(ler) insanı tek yönlü olarak mutlu yapsaydı zaten yaşamanın tadı kalmazdı, yaşam olmazdı.

.

.

Kısaca bilmek bilinmezliğin, mutluluk mutsuzluğun (veya tersi) kaynakları olduğundan yaşam böyle güzeldir. Sadece mutluluk yada tersi olan mutsuzluk hayatı çekilmez kılar.

Hayat grafiği dümdüz gitmez..inişli çıkışlıdır mutlaka..zıtlar birlikte vardırlar..

 

Gece olmasaydı gündüz diye bir kavram olmazdı..acı olmasaydı tatlı diye bir kavram olmazdı..vs..vs..

:) Efendim, bunu daha önce ben de söylemiş idim, hatırlatayım :

 

dünyada herşey zıttıyla bilinir tembel olmazsa çalışkan olmaz okumak istemeyen yoksa okumak isteyenin değeri olmaz çalışmak istemeyen yoksa çalışmak isteyen takdir görmez örnek gösterilmez ki daha önce dediğim gibi okumak istemenin dereceleri vardır izafi bir durumdur siz hiç okumak istemeyeni bir kenara ayırsanız bile çok fazla okumak isteyen çok okumak isteyen biraz okumak isteyenler bulunabilir

 

Yani, Tasavvufdaki meşhur '' Zıtların birliği '' yada Taoizm'deki Yin-Yang dengesi...

 

yada Yunus Emre'nin dediği gibi '' ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim...''

 

yada Kırkpınar ağalarının manisindeki '' Altta kaldım diye yerinme ! Üste çıktım diye sevinme !...'' gibi... :D

 

Tabii ki herkes bu mertebeye ulaşmış olsa, dünyada haksızlık, zulüm, derin eşitsizlikler, açlık, temel yoksunluklar da olmayabilirdi-de, benim sorduğum soruya yanıt bu değildi. Belki daha iyi ifade etmek gerekecek.

 

 

 

Beynimizin ürettiği ilizyonlar olmasın mutluluk yada mutsuzluk..ne dersin..bir olay seni mutlu ederken beni hayata bakış için durduğumuz yerlerin farklı olması nedeniyle mutsuz ediyorsa ve olay aynı olaysa..

 

Diyeceğim şu..bilinç nekadar yüksek ise acı ve mutluluk frekanslarıda doğru orantılı olur..yüksek frekanslı zevkler yada yüksek frekanslı acılar..bazı yüksek bilince varmış yani çağdaşlarından daha yüksek bir bilince ulaşmış ve bunu taşıyamayırak intahar etmişler var geçmişte yaşamış insanlardan..

Bu dedikleriniz de Tasavvuftan daha ziyade '' Polyannacılık ''la ilişkili. Yani, bardağın dolu tarafı-boş tarafı hadisesi...

 

Yani, Polyanna'ya kalsa, tecavüze uğrasa bile bunun da olumlu bir yanını bulup mutlu olabilir. :D

 

 

 

Birey olarak açlığımız ölçü olacak. Bir konuda bilgiye ihtiyacımız(açlığımız) varsa, o konuyu öğrenmek bize mutluluk verebilir. Ama öğrendiğimiz o konu yeni bilgi çelişkileri taşıyacağından yeni bir bilinmezlik, bilinmezlik süreciyle de yeni mutsuzluklar oluşacaktır.

 

İki örnek: Sevdiği bir insanın aldattığı bilgisi insana mutsuzluk verebilir. Belli bir süre sonra daha çok kazık yemeden öğrendiğinden dolayı mutlu olabilir. Keza teknolojide de böyledir. Radyoaktif enerjinin ne büyük güç olduğununu bulan bilgin başarısından mutlu olabilir. Ama bazı şartlarda insanlığa vereceği zarar yönünü düşündüğünde de mutsuzdur.

Sayın evrensel ayrıca öğrenme açlığından bahsetmiş. Oysa, benim sorumda böyle bir talepte bulunan, öğrenme açlığı çeken birinden bahsedilmemiş, tam tersine bir şey öğrenmek istemeyen ve o haliyle mutlu olan birisi konu edilmişti:

 

'' Acaba, bir insanın bir konuda bilinç düzeyini artırmaya ( kendimizce tabii ) karar vermeden önce, onun imkanlarını ayrıca değerlendirip, onun her zaman çok kolayca ulaşabileceği ama şimdilik göremediği için ulaşamadığına hükmedip, eyleme girişmek daha mı doğru olur.

 

Yani; mevcut bilinç düzeyini taşıyacağımız düzeyin ona sürdürülebilir bir mutluluk sağlayacağından emin olmadıkça yardım etmek ona mutsuzluk mu verecektir gerçekte ? ''

 

Yeni bir örnek :

 

Gayet mutlu yaşayan ilkel bir kabileyi teknoloji ile mesela cep telefonu ile tanıştırıp, dolayısıyla bulunmayınca yoksunluk hissi yaratacak bir ihtiyaç yaratıp çekip gitmek doğru mudur ? Cep telefonunu verseniz bile, bunun şarjı var o da bir gün biter, faturası bilmemnesi, tamircisi var değil mi? Yani, balık tutmayı öğretmeden balık vermek gibi...

 

Bize yabancı olmayan bir başka örnek :

 

Zengin-yoksul herkesin evine girmiş olan TV'lerdeki reklamlar ve pazarlanan pahalı ürünler...

 

Şimdi tekrar kedi örneğime dönemlim :

 

'' Eğer, imkanları ve şansı el verirse yeni bir ciğer kaynağı-bu bir insan olur, kuş olur, ciğerci olur, her neyse- bulabilirse ne ala, peki ya bulamazsa ?

 

'' Eninde sonunda çalışır, bulur ve mutlu olur canım, ne olacak '' dersek güçlü olandan yana bir tavır almış olmaz mıyız ? Peki, ya zayıf olan ?

 

Her kedi, uzanamadığı ciğere '' murdar '' der mi acaba ? ''

 

Umarım şimdi anlaşılmıştır sorum. :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Canraşit..:)

 

Ulaştığın mertebeden sor..yada ulaştığını paylaş..bilene birşey anlatılmaz..çünki biliyor..sende bilenlerdensin,öyle görünüyor..senin daha önce yazdığını ben yaşadığım için yazdım..seni bilmem okudundamı duydundamı yazdın.. :D

 

Egolarımı tatmin için hiç yazmam ve konuşmam..yüzde yüz haklı olduğumda bile karşımdaki kişiye haklı olmanın zevkini yaşatmak için haklısın kardeş derim ve geçer giderim..:)

 

:D :D :D gerçek benim deneyimlerimdir..senin söylediklerin benim için deneyimlenmesi gerekenlerdir..senin içinde öyle mi.. :D :D :D

 

Bilgini zevkini deneyimlerini paylaş..görüyorum topiklerde hep tartışıyorsun..tartı için terazi gerek..varmı burada terazi..iki kefeli,senin kefen ve diğerinin kefesi,herkes kendi kefesine koyduğuna bakıyor..dayının terazisi su terazisi..hava kabarcığından ibaret..kefesiz terazi.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'' Dayı '', :santa:

 

 

Keşke ulaşmış olsak o mertebeye,

 

Emin ol, susar, diyemeyiz kimseye,

 

Neçe olur ki okunan anlaşılsın,

 

Deneysiz gitsek Mekteb-i Sultani'ye, :shifty:

 

 

İlk, egomuzdur elbet bizi var eden,

 

Nice farklı zevkleri deneyimleten,

 

İlle de desen ki her zevk paylaşılsın,

 

Bilesin tatmin olur kişi her zevkten. :sorcerer:

 

 

İki kefeli terazi bulsa kişi,

 

Lutfedip de bu forumda kalmaz işi,

 

Koysa da suyu yeter ki anlaşılsın,

 

En sonunda bir kefe doldurur eşi. -_-

 

 

Ne de güzel söylemiş o ama aşık,

 

Düğümü çözerdi kim ki o, barışık,

 

İki fikir de başka başka olmasın,

 

Ne gezerdi koyun kurd ile karışık,

 

İnsan dediğin de heep buna alışık. :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın ''dayı''m , yok bu olmadı...dayı kardeş, bu hiç olmadı...dayı abim..öf olmuyor ya!

 

Sayın dayıcıım, çatalkaram, çingenem, böğürtlenim...sevdim ben de seni de, kaynattın konuyu dayım be yahu be ! N'olcak şimdi canım dayım, sorum yine gitti güme ?

 

Sunayım saygılarımı ben yine en iyisi ba ! :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...
  • 9 ay sonra...
  • 2 ay sonra...

Bazı konularda bilmek iyidir ve mutluluk-rahatlık getirir, bazı konularda bilmek iyi değildir, daha fazla dertten başka bir şey getirmez.

 

Belki çok kesin bir ifade oldu ama, bilginin olmadığı yerde hayaller, varsayımlar, kuruntular vb vardır genellikle. Şimdi mesela sağlık konuları bilgisizliği kaldırmaz, bu konulardaki bilgisizliğin bedeli ağır olur, gereksiz dert getirir.

 

Daha göreceli veya deneyime, anlayışa bağlı konularda ise bilgi ne zaman iyi değildir? İnsan o bilgi her neyse ona hazır olmadığında. Bu onun için gereksiz bir yük olur veya anlayamayarak aklına yerleşen dogmalara kadar gidebilir.

 

Ama burada herhalde somut şeylerin bilgisi kastedilmiyor. Yoksa itfaiyenin ya da polisin telefon numaraları da birer 'bilgi'dir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

Bilginin bilinmemesinin ya da bilincalti bilinmek istenmemesinin tek nedeni "ezber bozmak" taki aklin sorgulanmazlarinin ve iman temelinde inanilan ideolojik dogrularinin "yanlislanma" korkusu ya da inancin "sarsilmasi/suphesi" temelinde kisinin dusecegi bosluk ve yasayacagi sosyo-psikolojik sorunlardir.

 

O yuzden kisi neye inaniyora onu bilmeye tasimasi bilincli bir davranistir. Yani bilincaltinin kisiyi yonlendirmesi yerine; kisinin kendini yonlendirmesidir. Yani kontrolun inancsal ideolojik dogrulardan, kisinin eline gecmesidir.

 

Burada gecen inanc ve iman sadece dini ve teolojik fizik otesi anlaminda degildir. Aklin kendini bilmeden tatmin etmesi temelindedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir. deyip çekilmek istiyorum biggrin.png

 

Çekilebilirsin..:D git derslerini çalış sen..:P

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilmek, bilmemek, bilebilmek v.s. aslinda olan bilginin bilinebilmesi tamamen kisinin ona ulasmak istemesinin azmi ile mumkundur. Bilinmeyen ise bilinecek olandir. O yuzden bilimde bilinmeyen yoktur, sadece bilinenler temelinde yeni bilme ve bildirmelere acilim vardir.

 

Iste bu da bilgiyi kavrami bilgi kaynagi fenomeni ve bilgi ureticisi insanoglunu ve onun gozlemini algisini bu temelde bilinc ve farkindaligini sinirsiz ve sonsuz kilar.

 

Eger konu "bilinenlerile yetinmek/bilmek istememek" ise burada aklin inancsal siniri var demektir. Cunku bilmek bilgiye yonelmek ile olur.

 

Bu temelde de bilgi ve bilinen degisken, yenilenen, yasamakta ve olmus olan, yanlislanabilendir. Yani her turlu inancsal tekligin mutlakligin ilkligin v.s. kisaca varligi varlik olarak sinirlamanin akilciligidir. Iste bu sinirlama zaman ile cagdisiligini, yobazligi, gericiligi, tutuculugu muhafazakarligi ve yeniye direnmeyi getirir. Yalniz eski yeniye yenilmeye her zaman mahkumdur.

 

Ben de bir soylevi dile getireyim. "Ben babamdan ileri oglumdan geriyim" iste bu olgusalgozlem, ancak kisinin kendisini cagas uydurmasi ve yenilemesi ile mumkundur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 6 ay sonra...

kisinin kendisini

Basit bir örnek :

 

Hayatında hiç ciğer yememiş, hep çer çöple karnını doyurmuş bir kediye ciğer vermek gibi.

 

Ciğeri bir kere tadan kedi artık eskiden en iyi yemek bu diyerek hapur hupur yediği çöplerdeki artıkları beğenmez olur, bir daha kimsenin ona ciğer vermediğini varsayarsak, hayatı hep o tadı aramakla geçecek ve eskiden mutlu süren hayatına şimdi mutsuzluk sebebi olarak bir yoksunluk katılacaktır.

 

Eğer, imkanları ve şansı el verirse yeni bir ciğer kaynağı-bu bir insan olur, kuş olur, ciğerci olur, her neyse- bulabilirse ne ala, peki ya bulamazsa ?

 

'' Eninde sonunda çalışır, bulur ve mutlu olur canım, ne olacak '' dersek güçlü olandan yana bir tavır almış olmaz mıyız ? Peki, ya zayıf olan ?

 

Her kedi, uzanamadığı ciğere '' murdar '' der mi acaba ? smile.png

 

Acaba, bir insanın bir konuda bilinç düzeyini artırmaya ( kendimizce tabii ) karar vermeden önce, onun imkanlarını ayrıca değerlendirip, onun her zaman çok kolayca ulaşabileceği ama şimdilik göremediği için ulaşamadığına hükmedip, eyleme girişmek daha mı doğru olur.

 

Yani; mevcut bilinç düzeyini taşıyacağımız düzeyin ona sürdürülebilir bir mutluluk sağlayacağından emin olmadıkça yardım etmek ona mutsuzluk mu verecektir gerçekte ?

 

Yoksa, Schopenhaur'un şu dediği her halükarda doğru mudur ?

 

'' Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır. ''

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilmek bilmemekten daha iyidir ..

 

 

her sart ve halde daha avantajlidir . bilmek aklin diger hikmeti tesvik eden fonksiyonlari ile kombine edilirse

 

 

bilmekte hayir vardir

 

 

simdi bazi insani uzecek olaylari bilmek kotudur yargisina varabiliriz -

 

ama insan mucadeleci bir fitrattadir ; insani olumsuzluklar tesvik eder ,

 

fakir kisi zengin bir yasami 1 gunlugune bilicek olsa bu kotu degil ;

 

tam tersi ufkunun genislemesi ve hayatina daha idealist yaklasmasini da tesvik edebilir - daha da hayata kusmesini de ..

 

bilmek; Aklin dolayli faliyetleri ile surekli sentezlenmelidir ki surekli insani ileriye tasiyabilecek bir avantaj saglasin .

 

ayet ;

 

bilenle bilmeyen bir olur mu ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Basit bir örnek :

Hayatında hiç ciğer yememiş, hep çer çöple karnını doyurmuş bir kediye ciğer vermek gibi.

Ciğeri bir kere tadan kedi artık eskiden en iyi yemek bu diyerek hapur hupur yediği çöplerdeki artıkları beğenmez olur, bir daha kimsenin ona ciğer vermediğini varsayarsak, hayatı hep o tadı aramakla geçecek ve eskiden mutlu süren hayatına şimdi mutsuzluk sebebi olarak bir yoksunluk katılacaktır.

Eğer, imkanları ve şansı el verirse yeni bir ciğer kaynağı-bu bir insan olur, kuş olur, ciğerci olur, her neyse- bulabilirse ne ala, peki ya bulamazsa ?

'' Eninde sonunda çalışır, bulur ve mutlu olur canım, ne olacak '' dersek güçlü olandan yana bir tavır almış olmaz mıyız ? Peki, ya zayıf olan ?

Her kedi, uzanamadığı ciğere '' murdar '' der mi acaba ? smile.png


Butun bunlar insanoglunun kediyi gozleminden elde ettigi algisinin kavramsal bilgisidir. Yani kedi yerine insanoglu konusmaktadir. Bu da kediyi baglamaz.

 

Acaba, bir insanın bir konuda bilinç düzeyini artırmaya ( kendimizce tabii ) karar vermeden önce, onun imkanlarını ayrıca değerlendirip, onun her zaman çok kolayca ulaşabileceği ama şimdilik göremediği için ulaşamadığına hükmedip, eyleme girişmek daha mı doğru olur.

Burada devreye vicdanin "kendisine zarar vermemek" algisi devreye girer. Yani kisi beyin olarak hazir degilse, zaten o bilinci alamaz ve almaya ugrasmasi da ona rahatsizlik verir. Mesela "karabasan" olayi bilinen beynin kisiye konu ve kavramdaki inancini percinlestirsin diye, tattirdigi bir olaydir. Cunku beyin o konu ve kavrami asmaya hazir degildir. Burada kisi ya beyninin zittina gider, ya da beynine uyar. Konu psikolojiktir.
 

Yani; mevcut bilinç düzeyini taşıyacağımız düzeyin ona sürdürülebilir bir mutluluk sağlayacağından emin olmadıkça yardım etmek ona mutsuzluk mu verecektir gerçekte ?

 

Mutluluk bir algidir ve duygudur. Kisi buna kendi karar verir. Yani senin onu mutlu etmek ixcin yaptigin girisim, onu mutlu etmeyebilir. Iste bu mutluluk konu ve kavramdaki bilincsizliktir. Cunku bilinc o konu ve kavramda mutsuzluk verir ve kisinin onu asmasini saglar.

 

Bir inanir inancindan mutludur ve inancin sorununun bilincinde degildir. Oldugunda da acabalar supheler ve rahatsizlik baslar. Ya bilinc kazanilir inancsiz olunur, ya da geri teper inancli kalinir. Ya da ikisi arasi bir yerlesim/oturum/duralim sureci baslar.

 

Yani kisinin beyni her zaman bir olusum, degisim donusum ve baskalasim icindedir. Iste bu degersel verisel ve tabusal durumun getirdigi dusunce ve davranislar konu ve kavramina degerine gore degiskendir. Mesela dinsizdir ama milliyetcidir.

 

Yoksa, Schopenhaur'un şu dediği her halükarda doğru mudur ?

'' Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır. O da mutlu olmak için burada olduğumuzu sandığımızdır. ''

 

Mutlu olmak bir hedef degil; yasanan bir algi ve duygudur. Ayrica degiskendir ve gorecelidir. Bir konu ve kavramda mutlu iken baska konu ve kavramda mutsuz olunabilir. Kisi kendini mutluluga sartlarsa, zaten yasamini yasayamaz sadece yonlendirilir.

 

Birisi sicaktan mutlu olurken, baskasi mutsuz olur. Bir baskasi da sicakligin bilincinde olarak sicagi mut kokenine tasimaz. Yani sicagi akil ve duygusuna tasimaz. Sadece sicagi yasar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Butun bunlar insanoglunun kediyi gozleminden elde ettigi algisinin kavramsal bilgisidir. Yani kedi yerine insanoglu konusmaktadir. Bu da kediyi baglamaz.

Kedi insandan çok farklı değildir. Öfkesini de, memnuniyetini de verdiği tepkilerden anlayabiliyoruz. Güzel bir yemek yedikten sonra gözlerini kısıp sahibine bakması ve sonra uykuya dalması insandan çok farklı duygularının olmadığının belirtisidir ( uyku mutluluk verir ). Çünkü, tüm bunlar ilkel beyine ait içgüdüler ve bu içgüdülere bağlı korkuların giderilmesinden kaynaklı mutluluk halinin belirtileridir.

 

 

Burada devreye vicdanin "kendisine zarar vermemek" algisi devreye girer.

Vicdanın “ kendisine zarar vermemek algisi “ olmaz. Bu EGO’ya aittir. Çünkü Akılcı olan EGO’dur, SÜPER EGO değil.

 

 

Yani kisi beyin olarak hazir degilse, zaten o bilinci alamaz ve almaya ugrasmasi da ona rahatsizlik verir. Mesela "karabasan" olayi bilinen beynin kisiye konu ve kavramdaki inancini percinlestirsin diye, tattirdigi bir olaydir. Cunku beyin o konu ve kavrami asmaya hazir degildir. Burada kisi ya beyninin zittina gider, ya da beynine uyar. Konu psikolojiktir.

Nereden biliyoruz ? Kendimizden. Demek ki aynı gözlemden elde edilen algı, kedi için olduğu gibi insan için de var.

 

Peki, kişinin beyninin hazır olup olmadığını nereden bileceğiz ? Zira, onun kararı da kendisi için yanlış olabilir, bundan emin olamayız.

 

 

Mutluluk bir algidir ve duygudur. Kisi buna kendi karar verir. Yani senin onu mutlu etmek ixcin yaptigin girisim, onu mutlu etmeyebilir. Iste bu mutluluk konu ve kavramdaki bilincsizliktir. Cunku bilinc o konu ve kavramda mutsuzluk verir ve kisinin onu asmasini saglar.

Soru şu: “ mevcut bilinç düzeyini taşıyacağımız düzeyin ona sürdürülebilir bir mutluluk sağlayacağından emin olmadıkça yardım etmek ona mutsuzluk mu verecektir gerçekte ? “

 

Yok şartlanmaydı, bilmemneydi, o bundan, şu şundan hoşlanırdı vs. konuyu bulandırmaya hiç gerek yok. Basit bir örnek:

 

" Aç olana balık vereğimize balık tutmayı öğretmeliyiz "

 

Balık tutmayı öğretme süreci, balık verme sürecinden daha uzun ve zahmetlidir. O nedenle, o kişiye Balık tutmayı öğretme sürecini göze alacak cesaretimiz ve sabrımız yoksa, bu işlere hiç kalkışmamak daha iyidir. Zira, balık vermek de kendi kendimizi tatminden başka ve geçici bir çözüm olmaktan başka bir şey olmayacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.