Φ salahana Gönderi tarihi: 1 Aralık , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 1 Aralık , 2010 YENİ NATO KONSEPTİ VE TÜRKİYE Ahmet HACALİŞİ K. Geçen hafta yapılan son 10 yılın en önemli NATO zirvesinde, örgütün gelecek 10-15 yılını şekillendirecek yeni strateji konsepti 28 üye ülke tarafından kabul edildi.Daha doğrusu 2001 Eylül saldırısından sonra ABD ve NATO’nun fiilen uyguladığı strateji resmileşmiş oldu.Anti-balistik füze sistemi kurulmasında(Füze kalkanı) mutabakatın sağlandığı,NATO-AB işbirliği sorununun ise (Türkiye’nin Kıbrıs sorununu gerekçe göstererek engellemesi nedeniyle) ortada kaldığı NATO zirvesinin ilk gününde Rusya dahil 50 devlet ve hükümet başkanı Lizbon zirvesinde bir araya geldi.NATO topraklarının artık konvansiyonel saldırıların tehdidi olmaktan çıktığının belirtildiği yeni stratejik konsepte göre yeni tehditler şunlar: .Terör, .Stratejik önem taşıyan bölgelerde köktendinciliğin yayılması, .Silah.uyuşturucu ve insan kaçakçılığı, .Siber saldırılar, .Enerji güvenliği ve su kaynaklarına yapılabilecek saldırılar, .İklim koşullarının kötüleşmesi, NATO’NUN KURULUŞU 2.Paylaşım savaşının kaderi belli olduktan sonra Stalin ile Churchill arasında yapılan Ekim 1944 tarihli “YÜZDELER ANTLAŞMASI” (İngiltere ve Rusya’nın Doğu Avrupa ülkelerinde sahip olacağı nüfuz alanlarının yüzdelerle belirtildiği antlaşma) Avrupa’yı ikiye ayırdı.Kısa bir müddet sonra B.Avrupa, savaşın asıl galibi ABD’nin etkinlik alanına girdi.Takiben 1949 Washington antlaşmasıyla NATO kuruldu.Görünürdeki amaç Sovyet tehlikesine karşı üye devletlerin güvenliğini sağlamak olarak sunulsa da (kurucu antlaşmanın 5.maddesi) NATO esas olarak ABD elebaşılığındaki emperyalizmin çıkarlarını koruyan,Avrupalıların da ellerini taşın altına sokmasını sağlayan ve Avrupa ülkeleri üzerindeki denetimini temin eden ‘kolektif güvenlik örgütü’ olarak ortaya çıktı.Kuruluştan sonra NATO asıl amacına uygun olarak dış güvenlikle bağlantılı ‘komünizm’ tehlikesine karşı ,1950’li yıllarda İtalya’dan başlayarak tüm ittifak üyesi ülkelerde GLADİO adı ile anılan çok gizli özel harekat daireleri kurdurdu.Emperyalizmin çıkarlarını tehdit eden ülke içindeki devrimci sol hareketler başta olmak üzere her türlü muhalefete karşı örtülü operasyonlar gerçekleştiren DERİN DEVLET kavramının ortaya çıkmasında rol oynadı.SSCB’nin dağılmasından sonra işlevsiz kaldığı düşüncesiyle pek çok ülkede bu birimler ortaya çıkarılıp sorumluları yargılansa da Almanya ve Türkiye bu süreci henüz yaşayamamıştır. 1989 senesinde Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinin başlamasıyla, eski düşman ve tehdit algılamasının yok olması,üye ülkelerin dış güvenlik konusundaki çıkarlarının bir birinden uzaklaşması sonucu varlık nedeni tartışılan NATO’nun, 1999 Washington zirvesinde, ABD’nin stratejik amaçları doğrultusunda,dünyamızda o tarihten bu güne yaşananlar karşısında yetersiz kaldığı kabul edilerek stratejik konseptin geliştirilmesi karar altına alındı.Bu arada bir bölümü barışçı,bir bölümü kanlı operasyonlarla Orta ve Doğu Avrupa’nın kapitalist/emperyalist küresel sistem ile bütünleşmesi sağlandı. Lizbon zirvesinde kabul edilen yeni strateji 1999’da tasarlanan ve fiilen uygulananın 11 sene sonra metinlere geçmesi oldu. Yeni stratejik konsept ile NATO’nun reaktif değil koruyucu (protective) ve proaktif olması kabul edildi.ABD elebaşılığındaki emperyalizme karşı tehditlere,risklere ve tehlikelere karşı korunma yolu ile küresel sorunlara karşı koymak,ittifak ülkelerinin çevresinde ve ilgi alanlarında güvenliği sağlamak,çoklu işbirlikleri ile emperyalizmin uluslararası istikrarını sağlamak yeni büyük stratejinin hedeflerini oluşturmakta.Doğasının ve kapsamının koruyuculuğa dayanması stratejinin ilk prensibini oluşturuyor.Ancak koruyucu olmak reaktif olmak anlamına gelmiyor.Stratejinin inisiyatifi ele geçirmesi ve koruması esas alınıyor. İnisiyatifin vazgeçilmez bir prensip olan denge ile uyumlu hale getirilmesi de gerekiyor.Kabul edilen strateji ile kitle imha silahlarının kullanılmasını önlemek adına nükleer silahların ilk kullanımı da kabul edildi. Soğuk savaş dönemine benzemeyen risklerin egemen olduğu yeni ortamda,küresel jeopolitiğin ve ekonominin ağırlık merkezi Atlantik’ten Pasifik’e kayarken emperyalizmin stratejik çıkarları, NATO’nun dönüşümünü,örgütün kapitalist/emperyalizmin “küresel amaçlarına” hizmet eden bir örgüte dönüştürülmesini ve bu amaçla yeni bir stratejinin geliştirilerek uygulanmasını zorunlu hale getirdi.Bir başka ifade ile, Avrasya’da Rusya, Çin,Hindistan emperyalizmin çıkarları karşısında yükselir,jeopolitik dengeler değişir, tek kutuplu dünya düzeni hızla yerini çok kutuplu düzene bırakırken ve ABD kendi olanaklarıyla başlattığı jeostratejik hamlelerinde yetersiz-aciz kalırken, NATO içerisindeki ABD-Avrupa işbirliğinin müşterek bölgesel ve küresel çıkarlara göre etkinleştirilmesi ve NATO’nun yeni jeopolitik şartlara uyum sağlaması hedeflenmekte. Yeni strateji ile yayılmacı,daha mütecaviz NATO için alt yapı oluşturulmakta.Nitekim kabul edilen yeni stratejide,Müşterek Güvenlik Bölgesi ve Dış İstikrar Bölgesi tanımlamaları ile Avrupa’ya ilave olarak Asya ve Afrika kıtaları da NATO’nun jeopolitik nüfuz alanının içine sokulmuştur.Yeni strateji ile nükleer silahların ilk kullanımı dahil olmak üzere askeri tedbirler ön plana çıkarılmış ve nükleer silahla saldırı tehlikesine karşı önleyici saldırı yapılmasının önü açılmıştır.Böylece İran’a karşı İsrail tarafından gerçekleştirilecek olası saldırının temelleri de yeni konsepte dahil edilmiş oluyor.KÜRESEL JANDARMA ELBİSESİ GİYDİRİLMİŞ NATO. YENİ KONSEPTİN TÜRKİYE’YE ETKİSİ Lizbon zirvesinde, sözü çokça edilen anti-balistik füze savunma sitemi veya daha popüler terimiyle “füze kalkanı” yeni konsept ve tehdit algılaması çerçevesinde kabul edildi.Buna göre sistemin radarları Türkiye topraklarında konuşlanacak.Başta bir Amerikan kreasyonu olarak ortaya çıkan ve şimdiye kadar 100 milyar dolar yatırılan bu proje şimdi kapitalist/ emperyalizmin küresel hegomanyacı rekabetinin sonucu olarak NATO’ya havale edilmiş bulunuyor. Bilindiği gibi 1983’de Reagan döneminde “yıldız savaşları” olarak ortaya atılan ve esas olarak SSCB ile nükleer silahlanma yarışına hizmet edecek proje Sovyetler çökünce rafa kalkmıştı.ABD silah tekellerine ve dolayısıyla sistemin dönmesine hizmet edecek proje Bush döneminde yeniden ısıtılarak “Küresel Füze Savunma Kalkanı’na “ dönüşse de füze ve radarların Polonya ve Çek cumhuriyetine kurulmasına Moskova’nın gösterdiği sert tepki sonucu yapılanma bir kez daha ertelenmişti.Obama döneminde revize edilen proje şimdi yeni konsept dahilinde kabul edilmiş oldu. Kabul edilen belgenin “Güvenlik ortamı” ara başlığıyla ayrılmış bölümünde ittifak bölgesine yönelik tehditler sıralanırken öncelikle balistik füzelere vurgu yapılıyor. Böylece İran’dan Kuzey Kore’ye, Pakistan’dan Çin’e kadar Asya’da ne kadar nükleer güç varsa tehdit algılaması içinde değerlendirilmiş oluyor.ABD’nin küresel egemenliğini,tek süper güç konumunu korumayı amaçlayan askeri stratejisini anımsadığımızda bu saptamaların örtüştüğü gerçeği ortaya çıkacaktır. ABD’nin Türkiye’ye konuşlandıracağı füze kalkanı birkaç amaca hizmet edecektir. 1-Enerji zengini ve Avrasya jeopolitiğinde ağırlığı gittikçe artan İran, ABD’nin Hazar ve Ortadoğu planlarında mutlaka enterne edilmesi gereken önemli bir oyuncudur.Nükleer faaliyetlerine devam eden İran’ın nükleer güce dönüşmesi halinde bölgedeki tüm dengeleri emperyalizm aleyhine değiştirme tehlikesi ABD’yi iliklerine kadar titretmekte.Bu nedenle her ne olursa olsun İran’ın bu faaliyetlerini engellemekte kararlı.Daha önce Irak ve Suriye nükleer santralarını imha eden İsrail’e askeri operasyonun yaptırılması da güçlü olasılık. Ancak şu anda sahip olduğu 2500 km.menzilli ŞAHAP 2 füzeleriyle İsrail’i vurabilecek İran’a karşı tam bir koruma sağlayamayan İsrail füze savunma sistemi sorunlu.İşte ABD, ülkemizde konuşlandıracağı füze savunma sitemi ile İsrail’e,İran’ın mukabil füze saldırısına karşılık koruma sağlamış olacaktır. 2-Her ne kadar Lizbon zirvesinde Rusya ile füze kalkanı konusunda veri alış verişi için mutabakat sağlansa da kurulacak sistemin aynı zamanda Rusya için bir tehdit unsuru taşıyacağı da akılda tutulmalıdır. 3-ABD’nin askeri stratejisinde, bundan sonraki büyük kapışmanın ekonomik nedenlerle (enerji kaynaklarına erişim rekabeti,su krizi) Pasifik’de ABD ve müttefikleri ile Pasifik’in Asya yakası arasında yani Çin ile olacağı büyük harflerle yazılıdır.Çünkü ABD orta vadede en büyük hasım olarak Çin’i görmekte.NATO’nun yeni stratejik belgesinde “Enerji güvenliği” ve “Su kaynaklarının” yeni tehdit algılaması içinde gösterilmesi de buna delalet etmekte.Çin ile nihai kapışmada NATO’da kaçınılmaz olarak çatışmaya sürükleneceği için kurulacak sistem aynı zamanda Doğu’dan Avrupa’yı hedef alacak tehditleri savuşturma işlevi görecektir. Lizbon zirvesinde kabul edilen “yeni stratejik konseptteki”, ittifak bölgesine yönelik tehditler alt alta sıralandığında , eskisinden farklı, istikrarsızlık ve belirsizlik içeren yeni bir soğuk savaşın habercisi olduğu görülüyor.Sovyetler Birliği dönemindeki soğuk savaş esnasında Almanya cephe,Türkiye ise kanat ülkesiydi.Şimdi ise Türkiye hem İran ile kapitalist/emperyalist küresel sitem arasındaki soğuk savaşta hem de NATO’nun yeni stratejik konseptinde CEPHE ÜLKESİ haline gelecektir. AKP DIŞ POLİTİKASININ ZOR ANLARI Daha önceki analizlerimizde Davutoglu’nun yönlendirdiği ve “komşularla sıfır sorun”, ”pro-aktif politika”,bölgesel güç vb. babalanmalarla ifade edilen söylemlerin dış politikada eksen kaymasına tekabül etmediğini,ABD’nin değişen politikaları çerçevesinde bölgede Türkiye’ye yeni bir misyon yüklendiğini,Amerikancı bir iktidar olan AKP’nin Ortadoğu’da oynayacağı role uygun davrandığını yazmıştık.Bölgeye ilişkin tüm söylemlerin haddizatında oyunun parçası olduğu, tayin edici bir anda füze kalkanı projesiyle hazin bir şekilde ortaya çıkmış oldu.Şimdiye kadar İran’ın bir tehdit olmadığını söyleyen iktidar, topraklarına füze kalkanı yerleştirilmesini kabul ederek böyle bir tehdidin varlığını fiilen kabul etti.Keza şimdiye kadar “katil “dediği Siyonist İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine yapacağı muhtemel saldırıya karşı İran mukabelesi halinde onu koruyacak füze savunma sistemini topraklarında kurdurarak samimiyetsizliğini tescillemiş oldu.Dahası ve korkuncu ise yaklaşmakta olan yeni soğuk savaşın cephe ülkesi olmayı kabul ile fillerin dalaşmasında halkımızın ezilecek çimen olmasını kabul ederek Amerikancı,teslimiyetçi yüzünü kitlelere gösterdi.DENİZ BİTTİ KARA GÖRÜNDÜ.28.11.2011 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 18 Mart , 2018 Paylaş Gönderi tarihi: 18 Mart , 2018 Yukaridaki yazinin icerigine gecte olsa katilmamak mümkün degildir. Yeni bir Soguk Savas baslangici olarak AKP'nin baslattigi Afrin Operasyonu gösterilebilir. Her ne kadar teröre karsi bir operasyon adi verilse de ve görünüste teröristlere karsi yapildigi gözlemlensede,harekatin süresi ve yapilis tarzi aslinda bu operasyonun teröre karsi degil Suriye Rejimi'ne karsi oldugu süpheleri gücleniyor. ABD'nin bu örgütleri destekledigi söylemleri ile yapilan operasyonda ABD'nin pasif konumu iddialarin hicte öyle olmadiigini aksine ABD'nin bu operasyona sicak baktigini gösteriyor. AKP hükümeti,ABD'nin bu pasif konumunu 2019'daki secimler icin bir yatirim olarak kullandigi ni gözlemliyoruz."Recep Tayyib Erdogan Amerika'yi korkuttu"sözleri ile büyük lider konumuna yükseltilmesi,Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün gercekten de yedi düvele karsi vermis oldugu savasin sanki bugün aynisini yasiyor ve yedi düvele karsi Recep Tayyib Erdogan savasiyor izlenimi verililyor gibi bir durum söz konusu. Burada farkli olan nokta;Mustafa Kemal Atatürk yedi düvele karsi savasirken ülkesini isgalden kurtarmanin yani bagimsizligin yani emperyalizme karsi olmanin savasini verirken bugün yedi düvele karsi verildigi söylenen savas bir savunma degil bir saldiri savasidir.Kime karsi ABD ve Israil'in istemedigi Suriye Rejimine karsi BOP ESBASKANI'nin verdigi savas,ve buradan da cikan sonuc;bu savas aslinda ABD-Rusya-ISRAIL tarafindan desteklenmektedir. ABD Recep Tayyib Erdogan'in vermis oldugu bu savasla,Türk ordusunu hem mesgul ettiriyor hem de ayni zamanda ordunun bitap düsmesini hedefliyor.Cünkü iki aya yakin bir süredir bu savas devam ediyor ama ortda henüz elle tutulur bir sonuc veya zafer yok. Israil Recep Tayyib Erdogan'in vermis oldugu bu koltugunu saglamlastirma savasi ile hem Suriye'nin tüm alt yapisinin yokedilmesinin,hem ekonomisinin yok edilmesinin ve belini dogrultamayacak kadar gücsüzlesmesini görüp bölgede kendisine karsi olan tek Laik bir islam devleti ile ugrasmaktan kurtulmus olmaktadir.Arada bir de Suriye'yi bombalayip Türkiye'ye bende arkandayim mesajini vermektedir. Rusya ise,sözde Türkiye'ye dost görünen ama gercekte Türkiye üzerinden Akdeniz'e acilmis olmanin rahatligini yasayarak ve de Türkiye'yi ele gecirmis olmanin stratejik önemini kaybetmemeye calisan yani tamamen Rus Milli Cikarlari icin siyaset yapan bir devlet konumundadir. Yeni Soguk Savasin adimlari demistim bunu kanitlayan gelisimler var;ABD-ISRAIL-INGILTERE-FRANSA ve ALMANYA beslisine karsi Rusya-Türkiye ve Iran üclüsü cepheleri olusmaktadir.Bu belki simdilik henüz sis perdesinin altinda olsa bile zaman zaman sis perdesinin dagilir gibi oldugu anlarda ortaya cikan bir gercektir.Arap ülkelerinin özellikle Suudlarin Israil ile yakinlasmasi da Recep Tayyib Erdogan'in Ortadogu Politikasinin cöktügü anlamina gelir.Ortadogu Politikasi ile Recep Tayyib Erdogan bir MÜSLÜMAN KARDESLER birligi kurup o birligin baskani olmanin planlarini yaparak,Arap ülkelerinin liderlerini tek tek saf disi biraktirip Ortadoguda tam bir kaos ortami olusturmustur.Libya,Irak,Suriye gibi arap ülkeleri Recep Tayyib Erdogan'in isbirlikci ama kendi gelecegi icin yürüttügü siyasetin sonucunda kan gölüne dönmüs ülkelerdir. Bu ülkelerden Irak ve Libya'da planlar basarili bir sekilde yürütümüs,Kaddafi ve Saddam devreden cikarilmistir.Misirda tam basariya ulasmis gibi görünen hareket ABD destegiyle Misir Ordusunun Müslüman Kardesler hükümetine yani MURSI'ye karsi yaptigi darbe ile bir anda basarisiz olmus eger hatirimizdaysa o günlerde Recep Tayyib Erdogan neredeyse Misir'asavas ilan edecek gibi küplere binmis Misir'la siyasi iliskilerimiz sona ermisti.Yani Darbe yapan SISSI Recep Tayyib Erdogan'i takmamisti.Misirda basarisiz olan Müslüman Kardesler operasyonu bu sefer Suriyede patlak vermisti.Ortadoguyu karistirmak ve orada ki stratejik konumunu güclendirmek isteyen ve Israil'in güvenligini saglamayikendisine görev bilen ABD Suriye rejimine karsi planar üretirken bu planlari yürütmeyede Türkiyedeki Recep Tayyib Erdogan'i memur tayin etmisti. Basar Esad'la neredeyse kardes olan Recep Tayyib Erdogan bu görevi aldiktan sonra artik Esad degil ESED demeye baslamis ve acik acik düsmanligini ifade etmistir.Esad'in devrilmesi yani Suriye'nin diktatörlükle yönetilmesine son verip sözüm ona demokrasi ayaklarinda Suriye'ye karsi yürütülen düsmanca siyasetin amaci diktatörün devrilmesi degil Amerikan yanlisi bir rejiimin gelmesiydi.Ancak yaptiklari hesaplar carsiya uymamis,Esad'i devirmeye calisanlar hüsrana ugramislar ne var ki Suriye kan gölüne dönmüstür. Burada su ayrintiyi belirtmek dogru olur kanaatindeyim:Suriye halkinin ezici cogunlugu Esad'a karsi degildir.Aksine Esad'in arkasindadir.Esad'a karsi olanlar PKK örgütleridir,yani Kuzey Suriye'de kümelenmis olan örgütlerdir.ÖSO ise Bati yanlisi bir örgüttü ve o örgütün icinde de sayisiz cellat vardir yani hani diyorlar ya ÖSO Terör örgütü degil diye.Eger Esad halk tarafindan desteklenmiyor olsaydi bugüne kadar coktan devrilirdi.Tabi ki burada Rusyaninda katkisini gözardi etmemek gerekir.Esad'i deviremeyenler bu sefer terör bahanesi ile Suriye topraklarina operasyon gerceklestirdiler. Ben buna neden teröre karsi operasyon demiyorum:Cünkü Gerek cumhurbaskaninin gerek Basbakanin gerek bunlara bagli yandas medyanin arada bir FETIH sözcügünü kullanmalari bana biraz bu operasyonun amacini anlatir gibi geliyor.Fetih nedir:Fetih bir yerlerden toprak kazanmaktir yani bir devlete karsi bir orduya karsi verilen mücadelenin zaferle sonlanip o devletin topraklarini isgal etmek ele gecirmek demektir.Fetihle zaferi biribirine karistirmamaliyiz.Zafer bir savasta bir tarafin savasi kazanmasidir Fetih ise ele gecirmedir.Ele gecirilen bölgelere Türk bayraginin dikilmesi de bu operasyonun neden yapildigini anlatir gibidir.Madem ki siz bu bölgeleri terördeb arindiriyorsunuz tamam güzel ve Suriyenin toprak bütünlügüne saygilisiniz-ki ben hep kendi kendime soruyorum neden Suriye'nin üniter yapisina degilde toprak bütünlügüne saygi duyuluyor diyorum-o zaman ele gecirdiginiz yerlere SURIYE'nin bayragini cekmeniz gerekmiyor mu?Oralar Suriye topraklari olduguna göre siz de oralari terörden temizleyip kendi bayraginizi degil o topraklarin sahibi olan devletin bayraklarini asmalisiniz benim mantigim böyle diyor. Simdi bu arada baska neler oluyor:Suriye topraklarinda teröre karsi bir operasyon yapiliyor aslinda bu bir operasyondan cok bir savas niteligindedir veya öyle gösteriliyor.Kamu oyuna gercekler aciklanmiyor,örnegin ben bu operasyonda 10 tane Leopar Tankimizi kaybettigimizi Türk yetkililerden degil yabanci kaynaklardan ögreniyorum bize bir tankimiz ucuruldu diye söylediler.Yani bunun anlami Afrin bölgesinde siddetli bir mücadelenin oldugudur.Bizden saklanan gercekler var.Ama hergün 24 saat su kadar terörist etkisiz hale getirildi diye okuyoruz.Askeriizin arkasindayiz ama ne kadar sehidimiz oldugunuda ögrenme hakkimiz var bunu ilk günlerde veriyordular sonra sansür konuldu saniyorum veya gercek sayiyi bildirmiyorlar. Afrinde bunlar olurken,ülke icinde tam bir gündem degistirme operasyonlari var;Bunlardan biri;ISLAMIN GÜNCELLENMESI,dir Yani televizyon ekranlarinda ahlaksizca konusmalar yapan bazi din adami kilikli sapiklari devreden cikartmak onlari yargiya teslim etmek varken ISLAMIN GÜNCELLENMESI diye bir gündem olusturmak kamuoyunu baskaseylerle mesgul etmeyi amaclar.ISLAMIN DEGIL MÜSLÜMANLARIN GÜNCELLENMESI gerekir diyor Can Atakli ve dogrudur.Islamin degil müslümanlarin güncellenmesi sarttir bunun baslangicida cemaatlere tarikatlara ait olan bazi din kilikli dinsizlerin ekranlarda veya gazetelerde boy göstermelerinin ve halkin beynini zehirlemelerinin önüne gecilmesi ve de cagdas beyinli din adamlarinin Islami millete anlatmalarinin imkanlarinin bulunmasi gerekir.Islam güncellensin demek ayni zamanda ülkede bir kargasalik yaratmayi amaclar.Ve de öyle olmustur. Baska ne var:ISTIKLAL MARSI'nin mehterlestirilmesi ve ilahi gibi okunmasi!Ülkede birlik ve bütünlügün saglanmasinin en acil bir döneminde böyle bir söylemin hangi birlik ve bütünlüge hizmet edecegi sorulmaz mi adama?Yillardir miletin damarlarina kalbine islemis kazinmis olan Istiklal Marsi'mizin "ben böyle istiyorum"diyerek Tayyiblestirilmesi birlik ve bütünlük degil ic savasi körükler. AMACINIZ IC SAVAS CIKARTMAK MI? Daha sonra Dil DEVRIMI konusmalari,yani efendim genclik Fuzuli'nin,Mehmet Akif'in siirlerini anliyamiyormus bu nedenle bugünkü Türkce degismeliymis.Bunu bir defa söyledi ama daha sonra herhalde kulagini cektiler ki sustu.Bütün bunlar bize tek bir seyi anlatiyor,en azindan ben böyle anliyorum:TÜRKIYE CUMHURIYETI DEVLETI birilerinin elinde bir bilinmeze dogru götürülüyor.Emperyalizmin carkina teslim ediliyor ve karanlik bir gelecek Türkiye'yi bekliyor diyorum. saygilarla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.