Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DARWİNİZM VE KOMÜNİZM


Türk

Önerilen İletiler

  • Cevaplar 51
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

kralx anladıgım kadarıyla sen metafizik yasalarına inanan birisin

şimdi metafizik diyorki zenginlik ve fakirlik bir tanrı düzenidir ve asla degişemez ve bu yasayla avrupa kiliselerin egemenligi altında yüzyıllarca yönetilmiş ne zaman ki avrupa ülkeleri kiliselerin egemenligi altından kurtulup sanayi devrimini gercekleştirmiş ve büyük avrupa böyle dogmus

 

şimdi beni az cok tanıyorsun ben tanrıya inanan biriyim bu benim gercegim ama objektif olmak gerekiyor

sosyalizm politikalarının neresi yanlısdır ürettikleri bütün politikalar halkçı dır

bugün dünyanın hangi yerinde hangi sistem işçi üniversiteleri kurmustur ve bunun gibi daha birçok örnek

 

diyalektik materyalizm dini reddediyor diye bu kadar tavırlısınız bence dinin dısında nedir ters olan yanlıs olan söylermisiniz

 

 

sevgiler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

Sadece din konusu değildir..

Ekonomi, ve özgürlükler bakımından da, bu ideolodjiye karşıyım..

Çok uzun mesele..

 

Saygılar..

Vay teorik düzlemde de karşı olacak kadar bilgiliyiz ha...Çoğul konuşuyorum sizin hakkınızda,ki biliyorum ki cümbür-cemaat burada olcaksınız az sonra.

 

Açılımlarını merakla beklerim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sadece din konusu değildir..

Ekonomi, ve özgürlükler bakımından da, bu ideolodjiye karşıyım..

Çok uzun mesele..

 

Saygılar..

 

peki o zaman tartısmamak için uzun bir mesele deyip kestirip atmana gerek yok

 

havadan sudan konulara yazıcam canım istemiyo demen daha samimi degilmi ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

Rejimler insanlar için düzenlenmiştir, demekki kötüsü olmaz ancak taraftarı olur demek istemiştim.

Buyur ? Ulan ben de birşey var galiba yine anlamadım...yok mu yardım edecek anlama yetimi yitirdim?İmdat...........
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

Size kaçtığımı kim söyledi..

Yoksa öylemi umdunuz..))

Buyrun tartışalım

Komünizm hakkında neler biliyorsunuz..

Ve yorumlarınız nelerdir..

Bende fikir çok

Siz önden buyrun buralardayım..

 

Saygılar.

Zikri ve Fikri bol olan Arkadaş!

Eminim ki bir çok şey biliyorsundur,tabii önce "bilgi"nin ne olduğunu bilmek kaydıyla...

Tartışalım derken DÜELLO'ya davet etmişsin gibi bir halin var.Ben kendi adıma kabul ediyorum.Sen ister adına TARTIŞMA istersen DÜELLO de ben hazır ve nazır beklemekteyim.

Peki nereden başlayacağız?

Sosyalist aşamadan mı yoksa direkt olarak Komünizm'e mi gireceğiz?

Komünistlerin devlet teorisinden mi başlayacağız yoksa senin beklediğin DİN konusundaki fikirlerinden mi bahsedeceğiz?

Sosyalist Ekonomiden mi yoksa EMEK kavramı üzerinden mi başlayacağız?

MARX'tan mı ya da senin de adını duyduğun ve eminim ki sevdiğin R.GARAUDY'den mi bahsedeceğiz?.....

Ve daha nice konu başlıkları,sen yorumlarını getir ben de devam ettireyim....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kralx arkadaşın söylediklerinden sonra farz oldu ki birşeyi bilmeden yazmakta sakınca yoktur. Zira söyledikleri aslında bilginin söylenmesi için bilinmesi gerekmediğinin açık göstergesidir. Her ne kadar ortaya çıkan sonuç komik, abes ve saçma da olsa; olsun!

 

Sanırım özellikle 80 sonrası malum amcalar tarafından ortaya atılan komünist tanımlaması kulaktan dolma bilgilerle bu gibi arkadaşlara ulaşmış ve bu gibi arkadaşlarda kendilerinde olduklarını düşündükleri debi derya hafızalarına araştırıp, okuyup, sorup soruşturmadan bu şekilde tıkmışlar bilgileri. Öyle ki Karl Marx gelse komünizim hakkında daha doğru şeyler söyleyemez onlardan, onlara göre.

 

Faslı muhabbet bu noktaya gelmişken nedir şu komünizim olayına da bir el atalım.

 

Komünizm bir anlamda denilebilir ki uygulanan liberal politikaların bir anti-tezi olarak çıkmıştır ve ikisi beraber moderniteyi oluşturur.

 

Liberalizm, çok değişik anlamlarda kullanılan bir deyimdir. Genellikle siyasal ve ekonomik bağlamlarda ayrı ayrı ele alınır. Ortaçağ avrupasında bulunan sert feodal düzen, kıtada hareketlenen merkantalizm politikaları ve aydınlanmayla beraber yıkılmış ve mutlak otoriteye (yâni krala) karşı, bireyin hak ve özgürlüklerini korumak ve gerçekleştirmek gerektiği yollu bir görüş ortaya çıkmıştır. Bu görüş ilk olarak locke tarafından dile getirilmiş, kitlelere ulaşması aydınlanmayla sağlanmıştır. Öte yandan, liberalizm kelimesinin, belirli bir doktrinin adı olarak, yani ekonomik ve siyasi bakımdan belirli bir doktrinin adı olarak yaygın bir biçimde kullanılması, adam smith ile başlar. Adam smith'in temel düşüncesi, insanların zengin olmak için özgür bir biçimde çaba göstermeleri gerektiği ve bunun her türlü ilerlemenin ön koşulu olduğuydu. Böylece insan, kendi çıkarı için çalışırken, toplumun gelişmesine de hizmet etmiş olmaktaydı. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" formülüyle özetlenen klasik liberalizm, ekonomiye herhangi bir müdahalenin gerekmediğini, bunun kendiliğinden işleyen piyasa ekonomisini bozacağını; tersi durumda ise en akıllılar ve en yeteneklilerin yapacakları çalışmaların toplumun da yararına olacağını öne sürüyordu.

Bu mekanizma içinde, mal ve hizmetlerin değeri, arz-talep ilişkilerine göre belirlenir. nitekim, bir malın mâliyet bedeli üzerine eklenen kâr payı ne kadar yüksekse, o malın satılması da o kadar zor olur. Bu durumda satış fiyatı, maliyet bedeline doğru yaklaşır ve bu, malların, giderek doğal değerlerinde satışının önünü açar vs...

 

Ana hatlarıyla, klasik liberalizm, bu yollu görüş ve önerileri içinde barındırıyordu; fakat 19. yüzyılın başlarından itibâren ortaya çıkan gelişmeler, klasik liberalizme karşı, çok ciddi eleştiriler ortaya çıkarttı. Liberalizmin öngördüklerinin aksine, bu yollu görüş ve önerilerin tatbik edilmesi, toplum içinde tüm bireylere refah getirecek türden bir kazanım sağlayamadı. Serbest rekâbet, aslında, sermayenin yoğunlaşmasına ve merkezileşmesine sebep oldu ve piyasa içinde birtakım tekelleşmelerin ortaya çıkmasına bağlı olarak, işsizlik artışına yol açtı. İşte tüm bunların sonucu olarak da sosyalizm ortaya çıktı.

 

Sosyalizmi savunanlar, özet olarak kapitalizmin bu olumsuz sonuçlarını gidermek için kapitalizmin üretim ilişkilerini değiştirmeyi, yerine üretimin kontrolünü üreticilere verip özyönetim uygulamasına geçilmesini savunurlar. Yâni üretim üniteleri düzeyinde (fabrika ve işletmelerde) çalışanlar hem üretimi planlayacak, hem de planı uygulayacak yöneticileri kendi aralarından seçiyorlar; ayrıca onların uygulamalarını da, planlarını da denetleme hakkını elde tutuyorlar. Böylelikle üretim, üreticilerin direkt denetimi altında gerçekleştirilmiş oluyor, böylece üretim düzeni aşağıdan yukarıya şekilleniyor.

 

Sosyalist düzenin iddiası, kapitalizmin(veya liberalizmin) yarattığı tahribatları gidermek, bu durumu değiştirmektir. O yüzden de sosyalizm, birinci planda, üretimin üreticilerin eline ve denetimine geçmesini öngörür. Başka bir deyişle, Sosyalizme, sosyalist üretim biçimine geçmek demek, yukarıdan aşağıya örgütlenmiş üretimi bırakıp; aşağıdan yukarıya örgütlenmiş bir üretime geçmek demektir.

 

Herkesin özellikle burayı çok iyi anlaması gerekir. 20.yüzyılda gördüğümüz sosyalist düzenlerde üretimin aşağıdan yukarıya örgütlenmesine boşverilmiş, Sadece mülkiyetin kamulaştırılması, üretim biçiminin değiştirilmesi için yeterli sayılmıştır. Bu uygulama gerçek mânâda sosyalizm değildir hiç kuşkusuz çünkü gerçekte kapitalist emek düzenini bütünüyle değiştirmemekte, Sadece eski patronların yerine bu kez adı belirsiz işverenleri yâni bürokrasiyi geçirmektedir. Kavramların ne olduğunu kısaca açıkladıktan sonra şimdi de iddialara geçelim:

 

"Komünizmin en önemli fikir babası Karl Marx’tır. Şu an fikirleri hem teoride hem pratikte bitmiştir. zaten küba haricinde komünizmin egemen olduğu ülke kalmamıştır. "

 

Konuyu biraz bilenler yukarıdaki tırnak içine alınmış cümlelere kusura bakmayın ama popoyla güler.

Teori hususunda kısa kesmek için sizlere ikinci dünya savaşı sonrası kurulan "frankfurt okulu"ndan, adorno ve horkheimer'den, marcuse'den, sartre ve onun varoluşçuluğundan, foucault ve psikojik anarşizmden, negri ve idealist iktisat felsefesinden bahsetmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeceğim: sosyalizmden çok daha eski bir kavram olan "demokrasi" hâlâ nerdeyse toplumlara zorla kullandırılırken (ve kimsenin şikayeti yokken) neden bilimsel bir siyasi düzen olan sosyalizm bitmişmiş?

 

Fransız devrimi'nden sonra o ülkede ilk uygulanılmaya heveslenilen demokrasiyle, şimdi uygulanan demokrasi birbiriyle aynı mıdır? Kaldı ki ülkeden ülkeye görülen demokrasiler bile birbirinden farklıdır. Demokrasi de bunlar olur da sosyalizmde niye olmazmışmış. Sosyalizmin bilimsel bir metodu vardır o da diyalektiktir. Bu metod kullanılarak da farklı bir hâl alsa da 21.yüzyılda da sosyalizm devam eder. Teorik olarak da yeri gelir uygulama olarak da.

 

"Türkiyede komünizm yanlısı kesimin çoğunluğu ne yazık ki herhangi bir fikir sahibi olamamış üniversite öğrencileridir. Bu öğrencilerin bilgi eksikliğinden zaafından yararlanarak kendilerini militan gibi yetiştiren bir kafa takımı vardır. Bu kafa takımı genellikle daha önce birçok suç işlemiş değişik yasak oluşumlara katılmış zaten bu kesim ile birçok oluşumun halen ve vakti zamanında organik bağları olduğu bilinmektedir.

 

Türkiye'de ve dünyada sosyalist kişilerin çoğunluğu üniversite öğrencileridir. Bu da çok normal bir durumdur; Çünkü öğrenci gençtir, duygusaldır ve kolay etkilenir. Sosyalizmin öngördüğü "sömürünün yokedilmesi, eşitlik" gibi kavramlardan etkilenir, bu çok normaldir. Fakat kişi öğrencilikten kurtulup iş hayatına girdiği zaman oradaki insan ilişkilerini, insanların üç kuruş için birbirini aldattığını görünce sosyalizme inancını kaybedebilir. Bernard shaw 'un dediği gibi "20'sinde sosyalist olmayanın kalbi,30'unda kapitalist olmayanın da kafası yoktur." Bu bir

ikincisi; bu ülkede liberallerin, islâmcıların, türkçülerin çok büyük bir entellektüel kapasitesi yoktur. Bu durum sosyalist öğrencilere mahsus değildir. Bunlar görmeyip de "yahu şunlara bak sosyalistim diyo bi ********* da bilmiyo nihahahaha" diyenlerin sosyalizmi ne kadar bildikleri, kendileri dışındaki olaylarla ne kadar uğraştıkları da meydandadır.

 

Son olarak şunu aklınızdan çıkarmayın ki şu ana kadar hiç bir ülkede marksizmde geçen komünizm uygulanmamıştır. Uygulananlar sadece biraz sosyalizm ve devlet kapitalizmi olarak adlandırılabilir. Zaten uygulanacak olsa da bu sosyalizmden sonra olacaktır; çünkü marksizmde devlet hâkim sınıfın baskı aracıdır ve eğer sınıf çatışması ortadan kalkarsa devlet de sönüme gider ve mülkiyet kavramı da tartışmaya açılır. Komünizm ancak bu zamandan sonra düşünülebilir. Buradaki tartışma konusu ise bambaşkadır. Bburada sanki sosyalist düşüncenin sonu gelmiş,ve ekonomik düşünce olarak liberalizmden başka çıkar yol yoktur gibi bir kabullenme var, Bunu çevremizde de bir çok insan tekrarlamakta. Bu yazı da bu kabullenmenin çok yanlış olduğunu göstermek ve kralx gibi düşünen arkadaşların olaya kendi ideolojileriyle değil de olması grektiği gibi bakmasına yardımcı olur umuduyla yazılmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

Yukarıdaki açıklamayı gerçekten beğendim.Hem dil olarak,hem bilgi olarak hem de tarihsel bir açıklama silsilesi sunduğu için.Ama yine de bazı noktaları vurgulamam gerekiyor,düşüncelerime tercüman olan bir açıklama olsa da bazı yerlerde her tercümede olacağı gibi bazı hatalar ya da daha ılımlı bir söylemle bazı dil sürçmeleri olmuş.APESTALOUS -hakikaten ne demek bu sıfat,isim?- bu konular da açılımlarda bulunursa memnun olurum.Sorularımı ve açıklamalarımı paragraf paragraf olarak anlatmaya çalışacağım.

 

Bu mekanizma içinde, mal ve hizmetlerin değeri, arz-talep ilişkilerine göre belirlenir. nitekim, bir malın mâliyet bedeli üzerine eklenen kâr payı ne kadar yüksekse, o malın satılması da o kadar zor olur. Bu durumda satış fiyatı, maliyet bedeline doğru yaklaşır ve bu, malların, giderek doğal değerlerinde satışının önünü açar vs...

 

 

Teori hususunda kısa kesmek için sizlere ikinci dünya savaşı sonrası kurulan "frankfurt okulu"ndan, adorno ve horkheimer'den, marcuse'den, sartre ve onun varoluşçuluğundan, foucault ve psikojik anarşizmden, negri ve idealist iktisat felsefesinden bahsetmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeceğim: sosyalizmden çok daha eski bir kavram olan "demokrasi" hâlâ nerdeyse toplumlara zorla kullandırılırken (ve kimsenin şikayeti yokken) neden bilimsel bir siyasi düzen olan sosyalizm bitmişmiş?

 

 

Fransız devrimi'nden sonra o ülkede ilk uygulanılmaya heveslenilen demokrasiyle, şimdi uygulanan demokrasi birbiriyle aynı mıdır? Kaldı ki ülkeden ülkeye görülen demokrasiler bile birbirinden farklıdır. Demokrasi de bunlar olur da sosyalizmde niye olmazmışmış. Sosyalizmin bilimsel bir metodu vardır o da diyalektiktir. Bu metod kullanılarak da farklı bir hâl alsa da 21.yüzyılda da sosyalizm devam eder. Teorik olarak da yeri gelir uygulama olarak da.

 

 

"Türkiyede komünizm yanlısı kesimin çoğunluğu ne yazık ki herhangi bir fikir sahibi olamamış üniversite öğrencileridir. Bu öğrencilerin bilgi eksikliğinden zaafından yararlanarak kendilerini militan gibi yetiştiren bir kafa takımı vardır. Bu kafa takımı genellikle daha önce birçok suç işlemiş değişik yasak oluşumlara katılmış zaten bu kesim ile birçok oluşumun halen ve vakti zamanında organik bağları olduğu bilinmektedir.

Türkiye'de ve dünyada sosyalist kişilerin çoğunluğu üniversite öğrencileridir. Bu da çok normal bir durumdur; Çünkü öğrenci gençtir, duygusaldır ve kolay etkilenir. Sosyalizmin öngördüğü "sömürünün yokedilmesi, eşitlik" gibi kavramlardan etkilenir, bu çok normaldir. Fakat kişi öğrencilikten kurtulup iş hayatına girdiği zaman oradaki insan ilişkilerini, insanların üç kuruş için birbirini aldattığını görünce sosyalizme inancını kaybedebilir. Bernard shaw 'un dediği gibi "20'sinde sosyalist olmayanın kalbi,30'unda kapitalist olmayanın da kafası yok

İlk paragraftaki anlatımı iktisadi yönden açıklanamamış bir açıklama olarak görmekteyim.kendisi açmlarsa daha doğru olur ama "artı-değer"i anlatmaya çalışmış ama tıkanmış gibi gördüm.Piyasada, fiyatları belirleyen Kapital'dir gibi anlam çıkmış değiştirmesini beklemekteyim...

 

İkinci paragraftaki itirazım "idealist iktisat" kavramınadır.Senin kendi kavramınsa bir şey diyemeyeceğim ama şunu bil ki senden başka böyle bir kavram kullanan da yoktur.Yanlışsam düzeltmeni beklemekteyim.ama demokrasi hakkındaki fikirlerine aynen katılmaktayım.ve bir sözle de pekiştirmek isterim:Demokrasi,güçlünün güçsüze uyguladığı baskıdır ve en gizli baskıdır.

 

Üçüncü paragraf ise dil sürçmesini geçmiş,teorik bir hataya düşmüştür.Sosyalizm, bilimsel değildir; bilimsel olan "diyalektik materyalizm'dir...Bu konuya dikkatini özellikle çekmek istedim.

 

Sosyalizmin neden genç olan kişiler tarafından savunulduğu konusundaki açıklaman gayet yerinde kanımca.Dünya'yı sadece gençler değiştirebilir,yaşlılar ancak yardım edebilir.Ama gençlerinde her bakımdan donanımlı olması beklenemeyeceği gibi,teorik yönden de donanımlı olmaları beklenmemelidir.Hele de pratik bir donanım herşeyden daha zor olsa gerek bu insanlar için...Pratik yönden de donanımızlık,kendini illegal yöne sevketmede bir nedendir.Ama her illegalite de meşru değildir anlamı çıkmasın bu sözümden...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dostum 1. paragraf için hiç kusura bakma değiştiremem...

 

Zira o benim fikrim değil klasik liberalizmi savunanların görüşüdür. Katılmamakla beraber sosyalizimle arasında farkı belirginleştirmek için yazdım. Klasik liberalizmi savunanlar, savundukları düşünce için tam olarak yukarıda yazılanları söylemektedirler.

 

İkinci paragraftaki itiraz noktana bahis kelimeyi ise idealist liberalizm olarak değiştiriyorum.

 

"Sosyalizmin bilimsel bir metodu vardır o da diyalektiktir" burada yazılan ile söylediklerinin arasındaki fark nedir peki? Sanırım okurken tam olarak konsantre olamamışız. Çünkü ben sosyalizme bilimsel demiyorum. Sosyalizmin diyalektik adında bilimsel bir metodu vardır diyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

 

"Sosyalizmin bilimsel bir metodu vardır o da diyalektiktir" burada yazılan ile söylediklerinin arasındaki fark nedir peki? Sanırım okurken tam olarak konsantre olamamışız. Çünkü ben sosyalizme bilimsel demiyorum. Sosyalizmin diyalektik adında bilimsel bir metodu vardır diyorum.

 

Güzel arkadaşım tavırların için teşekkür ederim.

Ama son cümleni tekrar alıyorum.Burada çıkan anlam şu:Tek bir sosyalist metod vardır,o da diyalektiktir.

 

1-tek bir sosyalizm yöntemi yok...

2-diyalektik değil,diyalektik materyalizm...

 

anlaştıysak kapıyı üç defa vur.O kapıya vuran bilirim ki,Dünya'da dolaşan MARX'ın hayaletidir...

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Güzel arkadaşım tavırların için teşekkür ederim.

Ama son cümleni tekrar alıyorum.Burada çıkan anlam şu:Tek bir sosyalist metod vardır,o da diyalektiktir.

 

1-tek bir sosyalizm yöntemi yok...

2-diyalektik değil,diyalektik materyalizm...

 

anlaştıysak kapıyı üç defa vur.O kapıya vuran bilirim ki,Dünya'da dolaşan MARX'ın hayaletidir...

Saygılarımla...

 

 

Ne diyim arkadaşım zaten konumuz diyalektiğin materyalizimden ayrışmış haliydi ya onun için belirtmeliydim yani ne desen haklısın.

 

Yani ne demeliydim "sosyalizmin bir çok yöntemi vardır bunlardan biride diyalektik materyalizimdir." peki düzeltmiş oldum ama çok zorlamayınca ikiside aynı anlamda be dostum. Neyse.

 

Ayrıca bir önceki yazında "Sosyalizm, bilimsel değildir; bilimsel olan diyalektik materyalizm'dir" demiştin ya. nasıl olduysa bende senin bu dediğini onaylayan bir cevap yazmıştım ya o cevabı kesinlikle dikkate alma. zira sosyalizim bilimsel bir olgudur. Elbette labaratuvar ortamında deneye tabii tutulamaz ama. Ekonomi, İktisat vb. dalları bilimsel sıfatından men edemeyiz değil mi?

 

Son olarak; yine yazmış olduğun bir yazıda "Marx'ın dini reddeden hiçbir lafı yoktur.Sadece,yanılmıyorsam KOMüNİST MANİFESTO'da: din,insanlar için bir afyondur" şeklindeki söyleminide Marksizmi bilen biri için talihsiz bir açıklama olarak atfediyorum. hele materyalizmin önüne diyalektiğide eklememi söyleyen biri için.

 

İdealizmin çıkmazından kurtulamayan materyalizmi tam olarak özden kurtarıp maddeye dayandıran marx'ın ayrıca ben dine karşıyım demesi gerekir mi? marksizmi bilen diğer arkdaşların takdirine bırakıyorum.

 

aslında Materyalizmin tarihsel süreciyle ilgili yazı yazacaktım ama şimdi o uzun sürer. Uykumda var. Onu yarın yazarım.

 

Sevgiyle kal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili apeta nickin bana kör bağırsağı anımsattı bir an.. ama neyse..

Kardeşim benimle ilgili birşeyler karalamışsın, ne yazdığını kendinde anladınmı..

Birde alta geçip birkaç copy yapmışsın, sanki ilmi kendinden bir alim havasıyla döktürmüşsün, toplayamamışsın..))

Be kardeş sen bu alemin ne ilki ne de sonusun..

Sana şunu tavsiye edeceğim..

Copy-paste yap, sonuç olarak bilgidir..

Ama yaptığın copylerin altına alıntı yaptığın sitenin ismini yaz..yada tyorumsuz falan diye dipnot düş..

 

Yörük sırtından kurban kesme..))

 

Sosyalizmi ve kominizmi bir sonraki iletimde ele alacağım..

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

Sevgili apetalous,

 

Düzeltmelerine sevindim.En azından tartışmamızı doğru bir raya oturtma anlamında bir yol aldık.

Hala aynı fikirdeyim,sosyalizm bilimsel değildir,bilimsel olan "diyalektik materyalizm"dir.Özellikle de bastırarak söylüyorum.Çok basit bir tasım ile yol alırsak: bir çok sosyalizm türü olduğundan ve sadece Marxist yöntemi kullanan (diyalektik) bir sosyalizm yöntemi olduğundan tek bir sosyalizm yöntemi bilimseldir.

 

Marx'ın dini reddeden hiçbir lafı yoktur demiştim ve bunu talihsiz bir açıklama olarak gördüğünü belirtmişsin.

Sanırım şöyle bir algılaman olmuş -genelde aynı yanılgıya düşülür-: Marx,materyalist olduğundan ve her materyalist de hiçbir metafizik varlığı kabul etmediğinden,dini redddeder.Ben de sana derim ki,dini reddetmek farklıdır,din olgusunu kabul edip ona göre bir tavır kabul etmek farklıdır.Yukarıdaki yazdıklarımı böyle bir açıklama üzerinden okursan sanırım aynı yol üzerinde durabiliriz.

 

Materyalizmin tarihsel sürecini yazmana gerek yok.Senden önce başka bir arkadaş çalışmış ve çok yakında önümüze sürecek.Kendisi yaklaşık olarak 10 gündür konu üzerinde çalışmakta ve bir çok dökümanı önümüze koymak için fırsat kollamaktadır.Kimmiş bu YİĞİT diye sormanı da esefle kınar,seni terbiyeye davet ederim.Çünkü,kendisi yaşamakta olduğumuz sanal alemin tek KRAL'ıdır ve aynı zamada X'dir.Kendisinin bir diğer özelliği de çok güzel atasözleri ve maniler bilmesidir,bir ürneğide aşağıdaki ilişikte görülmektedir:

 

 

Yörük sırtından kurban kesme..))

 

Sosyalizmi ve kominizmi bir sonraki iletimde ele alacağım..

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bak hakan beni iyi anlamış..

Kendisi de çok defalar yörük sırtından kurban kesmeye meyilli olduğu için hem seni hem beni iyi anlıyor...

Bende onu iyi anlıyorum...

Birde şunu sorarım kendisine.. acaba dialektik materyalizmin maddeyi zaman ve mekandan sonsuz görmesinin neresi bilimsel..??

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir hakanbaranyildirim

 

Birde şunu sorarım kendisine.. acaba dialektik materyalizmin maddeyi zaman ve mekandan sonsuz görmesinin neresi bilimsel..??

 

Yukarıdaki cümleden bir şey anlayana hediye vereceğim.

Başka yerlerden cümleler kullanacağına kendi fikirlerini(!) ve kendi cümlelerini kullan da nasıl cümle kullandığını bilelim.

Bir de şu GİZLİ üye modundan çık ki ne kadar KRAL olduğunu görelim...

Çalişmalara ara vermeyesin,daha doğrusu fikir ve cümle çalmaya ara vermeyesin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

forumda okuduğum yorumlardan şu izlenimi elde ettim. iki grup var komunizm i savunanlar ve karşısında olanlar. olaya yukardan bakan ve rasyonel yaklaşan bir grup yok.

 

karşıt grup körü körüne ideolojiyi reddetmekte, savunan grup ise ideolojiye karşıtlarından daha dogmatik bir şekilde bağlanmakta. adeta insanların isa yı bekledikleri gibi komunizmi beklemekte ve bu noktada komunizm dini ve kutsal ve dogmatik bir hale bürünmekte.

 

ideolojinin içeriğini tartışmaktan çok marx böyle dedi böyle olur veya marx bir düzenbazdı bu asla olmaz mantığı var. oysa ki tartışılması gereken neden kapitalizm sürecinden sonra sosyalizm ve ardından komunizm gelmek zorundadır veya gerçekten bu böylemidir. yoksa marx a ilahi bir emirle komunizm in geleceğimi söylenmiştir ve marx ta bu ideolojinin peygamberimidir.

 

demem o ki komunizm sosyalizmin ütopyasıdır. tam rekabet piyasası da liberalizmin ütopyasıdır. burada tartışmamız gereken sosyalizmin içeriği, mantığıdır. marx ın ve karşıt görüşlerin mantığı irdelenmeli ve sorgulanmalıdır.

 

 

 

forumda okuduğum yorumlardan şu izlenimi elde ettim. iki grup var komunizm i savunanlar ve karşısında olanlar. olaya yukardan bakan ve rasyonel yaklaşan bir grup yok.

 

karşıt grup körü körüne ideolojiyi reddetmekte, savunan grup ise ideolojiye karşıtlarından daha dogmatik bir şekilde bağlanmakta. adeta insanların isa yı bekledikleri gibi komunizmi beklemekte ve bu noktada komunizm dini ve kutsal ve dogmatik bir hale bürünmekte.

 

ideolojinin içeriğini tartışmaktan çok marx böyle dedi böyle olur veya marx bir düzenbazdı bu asla olmaz mantığı var. oysa ki tartışılması gereken neden kapitalizm sürecinden sonra sosyalizm ve ardından komunizm gelmek zorundadır veya gerçekten bu böylemidir. yoksa marx a ilahi bir emirle komunizm in geleceğimi söylenmiştir ve marx ta bu ideolojinin peygamberimidir.

 

demem o ki komunizm sosyalizmin ütopyasıdır. tam rekabet piyasası da liberalizmin ütopyasıdır. burada tartışmamız gereken sosyalizmin içeriği, mantığıdır. marx ın ve karşıt görüşlerin mantığı irdelenmeli ve sorgulanmalıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

birde peki şu soruyu sorsak. asyanın topal köpeği lakabını almış, insnaların açlıktan ölü doğan bebekelri yedikleri çin sosyalist devrimden sorna hangi güce ulaşmıştır ve şu anda dünyadaki güç dengelerinden erededir.

 

parçalanmaya yüz tutumuş çarlığın yerine gelen sovyet rusya, nasıl nazi almanyasını bozguna uğratmış ve ülkelerini dünya devi yapmıştır.

 

ve biz neredeyizdir acaba hangimizin ekonomik sistemidir kötü olan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

başlığı açtığımda ideolojik-felsefe temelli bir yazı okuyacağımı ummuştum… ancak gördüm ki objektif olmaktan çok uzak bir girişle başlamış yazı… burada iyimidir-kötümüdür tartışması değildir sözkonusu olan kavramın ne ifade ettiğidir… bilgi verilir,sonra isteyen benimser istemeyen karşı çıkar… ama burada komunizmin ne olduğu anlatılmamış ki…

 

George politzer’in felsefenin başlangıç ilkeleri adlı eserini tavsiye ediyorum herkese,propaganda amaçlı değil,öğrenme amaçlı…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Komünizm sosyal organizasyon üzerine bir kuramsal sistem ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı bir politik harekettir. Politik bir hareket olarak komünizm sınıfsız bir toplum yaratma amacındadır. 20. yüzyılın başından beri dünya siyasetindeki büyük güçlerden biri olarak modern komünizm, genellikle Karl Marx ve Friedrich Engels ’in kaleme aldığı Komünist Manifesto ile birlikte anılır. Buna göre özel mülkiyete dayalı kapitalist kar-tabanlı sistemin yerine üretimin ortak olarak üstlenildiği komünist toplum geçecektir. Bu süreç devrimci bir şekilde burjuvanın yıkılmasıyla başlatılacak (bkz: Marksizm) ve ardından komünizmin hazırlayıcısı sosyalizm (bkz: Leninizm) aşamasına geçilecektir. Komünizm tam anlamıyla henüz hiç uygulanmamış ve kuramsal düzlemde kalmıştır: Marksist kuramda komünizm devletin sonudur ya da devlet-sosyalizminin sonucudur. Kelime artık Marksist düşünürlerin siyasi, iktisadi ve sosyal kuramlarına için ya da Komünist Parti koşullarındaki hayata atıfta bulunmak için kullanılmaktadır.

 

19. yüzyılın sonlarında, Marksist kuramlar kıta Avrupa’sı boyunca sosyalist partileri hareketlendirdi. Bu partilerin siyasetleri daha sonra kapitalizmi yıkmaktan ziyade onları ıslah etmek yönünde gelişti. Bunların istisnası Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi oldu. Bu partinin yaygın olarak Bolşevikler olarak bilinen ve Vladimir Lenin tarafından yönetilen bir kolu, 1917’deki Rus Devrimiyle (bkz: Ekim Devrimi) Geçici Hükümet ’in devrilmesinin ardından ülkenin kontrolünü ele geçirmeyi başardı. 1918 yılında partinin ismi Komünist Parti olarak değişti.

 

Ekim Devriminin Rusya’da başarıya ulaşmasının ardından diğer ülkelerde pek çok sosyalist parti, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin etkisi altında kalarak komünist partisi haline geldi (bkz: Komünist Enternasyonal). İkinci Dünya Savaşı ’nın ardından, Doğu Avrupa’da kendini komünist olarak tanımlayan rejimler iktidarı ele geçirdi. 1949 yılında Çin’deki Komünistler Mao Zedung önderliğinde iktidara geldiler ve Çin Halk Cumhuriyeti ’ni kurdular. Diğer üçüncü dünya ülkeleri boyunca Kuba, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Angola ve Mozambik Komünist yönetim biçimini benimsediler. 1980’lerin başında dünya nüfusunun neredeyse üçte biri Komünist devletlerde yaşıyordu

 

Erken Komünizm

Komünizm fikri Batı düşüncesinde Marx ve Engels’ten çok önce oluşmuştur. Antik Yunan’da zaten komünizm mülkiyet gelmeden önce toplumun tam uyum içinde yaşadığı, insanlığın “altın çağına” dair bir mitolojiyle ilişkilendirilirdi. Kimileri Platon’un Devlet adlı eserinin ve diğer antik kuramcıların bir çeşit komünal yaşam içinde komünizmi savunduğunu belirtir. Pek çok erken Hıristiyan mezhebi (ve Elçilerin İşleri bölümünde de belirtildiği üzere özellikle erken dönem Kilise), Kolomb öncesi Amerika’daki yerli kabileler komünizmi komünal yaşam ve ortak mülkiyet biçiminde uygulamışlardır.

 

16. yüzyılda İngiliz yazar Thomas More Ütopya adlı incelemesinde, ortak mülkiyet üzerine kurulu bir toplumu tasvirlemiştir. 17. yüzyılda komünist düşünce İngiltere’de tekrar tartışma konusu oldu. Eduard Bernstein 1895’te yazdığı Cromwell ve Komünizm adlı eserinde İngiliz İç Savaşı içindeki grupların, özellikle de Kazıcıların (Diggers) açıkça komünist, tarıma dayalı düşünceleri desteklediğini ve Cromwell’in bu gruplara yaklaşımının olsa olsa değişken, sıklıkla da düşmanca olduğunu iddia eder.

 

Özel mülkiyet fikrinin eleştirisi 18. yüzyıl boyunca süren Aydınlanma döneminde de, Jean Jacques Rousseau gibi düşünülerle devam etti. Robert Owen gibi “ütopyacı sosyalist” yazarlar da bazen komünist sayılırlar.

 

Karl Marx insanlığın klasik toplum, feodalizm ve şimdi içinde bulunduğu kapitalizm dönemine yükselmesinde ilkel komünizmi ilk ve asıl çıkış noktası olarak görür. Ardından sosyal evrimdeki sonraki adımın komünizme geri dönüş olacağını gösterir ancak bu insanlığın zaten deneyimlediği ilkel komünizmden çok daha yüksek bir seviyede olacaktır.

 

Komünizm çağdaş formunda 19. yüzyılın işçi hareketiyle birlikte Avrupa’da yükseldi. Bu sırada Sanayi Devrimi ilerliyordu. Sosyalist eleştirmenler kapitalist iktisadın uygunsuz koşullarda şehirdeki fabrikalarda çalışan işçiler olan proletaryayı ve zengin ile yoksul arasında giderek açılan bir uçurumu ortaya çıkardığını gördüler.

 

Marksizm

 

Diğer sosyalistler gibi Marx ve Engels de kapitalizme ve işçinin sömürülmesine son verme yolları aradılar. Fakat erken dönem sosyalistler genellikle uzun süreli bir sosyal reformu önermekte iken, Marx ve Engels devrimin sosyalizme giden tek yol olduğunu gösterdiler.

 

Marksizm’de, sınıflı toplumdaki insanın temel özelliği yabancılaşmadır ve komünizm insanlığın özgürlüğünün tam olarak gerçekleştirilmesi demektir. Marx burada Hegel ’i izleyerek özgürlüğü yalnızca kısıtlamaların yokluğu olarak değil, ahlaki bir özü olan hareket olarak alır. Komünizm yalnızca insanlar ne yapmak istiyorlarsa onu yapmalarını sağlamaz ama aynı zamanda onları öyle koşullar ve diğer insanlarla öyle ilişkiler içine koyar ki, artık sömürme ihtiyacı hissetmezler. Ancak Hegel’e göre bu dünya asla ulaşılamayacak olan idealar dünyası tarafından yönetilirken, Marx’a göre komünizm maddeler dünyasından, özellikle de üretim araçlarının gelişiminden ortaya çıkar.

 

Marksizm sınıf çatışma ve devrimci mücadele sürecinin proletarya için zaferle sonuçlanacağını ve özel mülkiyetin zamanla ortadan kalkarak üretim araçlarının topluma ait kılınacak bir komünist toplumun kurulacağını ileri sürer. Marx komünist yaşam hakkında az şey yazmış ve yalnızca komünist toplumu oluşturan en temel belirtileri vermiştir. Açıktır ki, bu insanın altından kalkabileceği tasarıların çok az sınırlandığı bir bolluğu gerektirir. Komünist hareket tarafından benimsenmiş bir sloganda komünizm “Herkesten yeteneğine göre alınan, herkese gereksinimine göre verilen” bir dünya olarak açıklanır. Alman İdeolojisi (1845) Marx’ın komünist geleceği detaylıca açıkladığı az sayıdaki yazılarından biridir: Oysa herkesin bir başka işe meydan vermeyen bir faaliyet alanının içine hapsolmadığı, herkesin hoşuna giden faaliyet dalında kendini geliştirebildiği komünist toplumda, toplum genel üretimi düzenler, bu da, benim için, bugün bu işi, yarın başka bir işi yapmak, canımın istediğince, hiçbir zaman avcı, balıkçı ya da eleştirici olmak durumunda kalmadan sabahleyin avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam hayvan yetiştiriciliği yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanağını yaratır.

 

Marx’ın ileri görüşlülüğü kanunlarla yönetilen bir toplumun komünizme doğru nasıl hareket ettiğini bilimsel bir kuramla ortaya koyması ve komünizmi getirmek için neden devrimci bir hareketin gerektiğini politik bir kuramla açıklamasındadır.

 

19. yüzyılın son yarısında sosyalizm ve komünizm terimleri genellikle birbirlerinin yerine kullanılmaya başlandılar. Ancak Marx ve Engels sosyalizmi toplumun üretim araçlarını ortak olarak kullandığı ama bazı sınıf farklılıklarının hala baki olduğu bir geçiş aşamasını tanımlamak için kullandılar. Komünizm terimini de tüm sınıf farklarının ortadan kalktığı, insanların uyum içinde yaşadığı ve devlete artık ihtiyaç duyulmadığı nihai bir aşama için kullandılar.

 

Özellikle daha sonra Lenin tarafından geliştirilen bakış açıları, 20. yüzyılın Komünist partilerinin harekete geçirici niteliklerinin temelinin oluşturulmasını sağladı. Sonraki yazarlar Marx’ın bakış açısını biraz değiştirerek, komünizm tam olarak yerleşmeden önce uzun bir sosyalizm sürecinin gerektiğini inanmış ve böyle toplumların geliştirilmesinde devlete merkezi bir rol tanımışlardır.

 

Marx’ın Mihail Bakunin gibi çağdaşları benzer fikirleri desteklediler ama sınıfsız topluma nasıl ulaşılacağı konunda fikir ayrılığına düştüler. Günümüzde işçi hareketinde Marksistler (komünistler) ve anarşistler arasında bir ayrım vardır. Anarşistler tüm devlet biçimlerine karşıdır ve onu ortadan kaldırmak isterler. Anarşist komünistler sınıfsız topluma derhal geçilmesini ister.

 

Komintern

Marksizm–Leninizm

 

Modern dünyada geniş ölçekli bir sosyalizm kurma fikri üzerine ilk çaba Rusya’da 1917 Ekim Devrimi’nde gerçekleşti. Bolşevikler ve Lenin’in önderliğinde yapılan devrim, Marksistlerin kendi arasında da komünizm üzerine önemli pratik ve kuramsal tartışmalar başlattı. Marx’ın kuramı devrimlerin yerleşik ve büyük bir işçi sınıfının oluştuğu ileri kapitalist ülkelerde olacağını farz ediyordu. Bununla birlikte muazzam büyüklükteki cahil köylüleriyle ve küçük sanayisiyle Avrupa’nın en fakir ülkesiydi. Bu şartlar altında onların ideolojik vazifelerine göre öncelikle bir işçi sınıfının yaratılması gerekiyordu.

 

Bu nedenle sosyalist Menşevikler, kapitalizm oluşmadan evvel sosyalist devrim isteyen Lenin’in komünist Bolşeviklerine karşı çıkıyorlardı. Bolşevikler iktidara geldiklerinde Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’yla olan ilgisinin kesilmesini isteyen halkın ve toprak reformuna isteyen köylülerin desteğini elde eden pragmatik ve siyasi olarak başarılı “barış, ekmek ve toprak” sloganlarının ötesinde bir programdan yoksun kaldılar.

 

Komünizm ve sosyalizm terimlerinin kullanımları 1917 yılında Bolşevikler isimlerini Komünist Parti olarak değiştirdiklerinde ve sosyalist ilkelere bağlı tek parti rejimi kurduklarında değişti. Devrimci Bolşevikler ılımlı sosyalist hareketlerle olan bağlarını kopardılar ve İkinci Enternasyonal ’den çekilerek 1919 yılında Üçüncü Enternasyonal ’i ya da Komintern ‘i kurdular. Bundan böyle Komünizm terimi Komintern şemsiyesi altında toplanan partilerin ideolojilerini belirtmek için kullanılır oldu. Programları sosyalist iktisadın geliştirilmesini olduğu kadar, proletarya diktatörlüğünün kurulmasını sağlayacak olan dünya işçilerinin devrim için birleşmesi çağrısında bulunuyordu. Sonunda devletin yavaş yavaş yok edilmesiyle uyumlu bir sınıfsız toplum oluşturacak programları tuttu. Sovyet Komünistleri 1920’lerin başında, eski Rus İmparatorluğu ’ndan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ’ni ya da Sovyetler Birliği’ni kurdular.

 

Lenin’in demokratik merkeziyetçiliğini izleyerek, Komünist partiler hiyerarşik bir yapıyla örgütlendiler. Tabanda yalnızca partinin yüksek üyeleri tarafından onaylanmış ve parti disiplinine tamamen uyan seçkin kadrolardan oluşan etkin hücre üyeleriyle örgütleniyorlardı.

 

1918 ile 1920 arasında, Rusya İç Savaşı’nın ortasında yeni rejime tüm üretim araçlarını devletleştirdi. Ayaklanmalar ve köylülerin rahatsızlığı başlayınca, Lenin Yeni Ekonomi Politik ’i (YEP/NEP) açıkladı. Bununla birlikte Joseph Stalin’in liderlik için kişisel mücadelesi YEP’in sonunu hazırladı ve Stalin kendi otoritesini programı iptal etmek için kullandı.

 

Sovyetler Birliği ve Komünist Partiler tarafından yönetilen diğer ülkeler sosyalist iktisadi esaslar üzerine kurulu Komünist devletler olarak tanımlanırlar. Bu kullanım, onların sosyalist programı üretim araçlarının özel mülkiyetini ortadan kaldırmak ve iktisat üzerinde devlet kontrolünü kurmak için benimsediklerini belirtir; bununla birlikte, kendilerini tam anlamıyla komünist olarak tanımlamazlar çünkü ortak mülkiyet henüz yoktur.

 

Stalinizm

 

Sosyalizmin Stalinist versiyonu, bazı önemli değişikliklerle birlikte Sovyetler Birliğini ve dünya çapındaki Komünist Partileri şekillendirdi. Bu görüş büyük bir sanayileşme ve kamulaştırma programıyla komünizmi kurma ihtimali üzerinde duruyordu. Sanayinin hızlı gelişimi ve hepsinin ötesinde Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nı kazanması, bu bakış açısına dünya çapında bir destek sağladı ve hatta Stalin’in ölümünü izleyen on yılda, parti otuz yıl içinde komünizmin kurulmasını vadeden bir program benimsedi.

 

Bununla birlikte Stalin’in önderliğindeki Sovyet modelin iskeletiyle komünizme ulaşma düşüncesindeki bazı gedikleri kanıtlar gösterdi. Stalin Sovyetler Birliği’nde hayatın yönünü kontrol eden baskıcı bir devlet kurdu. Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nin yeni lideri Nikita Kruşçev bu baskının büyüklüğünü kabul etti. Daha sonra bu büyüme azaldı, devlet memurları arasında Sovyet sisteminde gediklere yol açan rantçılık ve bozulma arttı.

 

Komintern’in faaliyetine rağmen, Sovyet Komünist Partisi Stalinist bir kuram olan “tek ülkede sosyalizm”i benimsedi. Sınıf mücadelesinin sosyalizmde daha zorlaşacağını söyleyen Stalinist görüşe göre eğer gerekliyse tek ülkede sosyalizmi kurmak mümkündü. Marksist enternasyonalizmden bu kopuş, “sürekli devrim” kuramını ortaya atarak dünya devriminin gerekliliğini vurgulayan Leon Troçki tarafından eleştirildi.

 

Troçkizm

 

Troçki ve destekçileri “Sol Muhalefet”i oluşturdular ve platformları Troçkizm olarak anıldı. Fakat Stalin Sovyet rejiminin tam kontrolünü ele geçirmeyi başardı ve onların Stalin’i iktidardan indirme girişimleri 1929 yılında Troçki’nin sürgün edilmesiyle sonuçlandı. Troçki’nin sürgün edilmesinin ardından, dünya komünizmi iki farklı fraksiyona ayrıldı: Stalinizm ve Troçkizm. Troçki daha sonra 1938’de Komintern’e bir meydan okuma olan Dördüncü Enternasyonal ’i kurdu.

 

Bugün Troçkizm’i izleyen bazılarına göre, bu ideoloji Sovyet Bloğundaki Komünist çevrelerde Stalin’in ölümünden sonra bile kabul görmemiş ve Troçki’nin komünizm konusundaki açıklamaları devleti yıkacak koşulları hazırlayacak siyasi bir devrime önderlik etmede başarılı olmamıştır. Bununla birlikte Troçkist fikirler sosyal değişim deneyimleri yaşayan ülkelerde (örneğin Venezuela’nın başbakanı Hugo Chavez’le ilişkisi olan Alan Woods ’un Marksist Enternasyonal Komitesi gibi) zaman zaman yankı bulmaktadır. Büyük Britanya, Fransa, İspanya ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde birçok parti politik arenadadır. Kapitalizmin destekçisi olan partilere katkıda bulunan Troçkist grupların, böyle davranılmasını uygun bulmayan diğer Troçkistler tarafından oportünizmle suçlandığını unutmamak gerekir.

 

Maoculuk

 

 

1953’te Stalin’in ölümünün ardından, Sovyetler Birliği’nin yeni önderi Nikita Kruşçev Stalin’in suçlarını ve yaptığı kişisel propagandayı ifşa etti. Lenin’in prensiplerine geri dönüş çağrısı yaptı ve böylece Komünist yöntemlerdeki bazı değişiklikleri haber vermiş oldu. Bununla birlikte, Kruşçev’in ıslahatları özellikle 1960’lar ve 70’lerde daha görünür hale gelen Çin ve Sovyetler Birliği arasındaki ideolojik farkları arttırdı. Uluslararası komünist hareketteki Çin-Sovyet bölünmesi açık bir düşmanlığa dönüşürken, Maoist Çin kendisini gelişmemiş dünyanın iki süpergüç olan ABD ve Sovyetler Birliği karşısındaki önderi olarak gösterdi ve Maoculuk dünyada Marksizmin yeni bir dalı olarak kabul edildi

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.